/i/Sözlük İçi

sözlük içi.
  1. 151.
    0
    rez aldım
    ···
  2. 152.
    +10
    Ağlamasının ardından şimdi de zoraki gülümsüyordu. “Olur mu ne demek. Cahil çocuk, o da anlar sonra yaptığı hatayı!” dedim. Bir süre sonra yarağımın sertliği kayboldu. Biraz daha televizyon izledik, ama Meryem Hanım çok keyifsizdi. Morali tepetaklak olmuştu. Bütün bunlar yetmiyormuş gibi telefonuna gelen bir mesaj var olan sinirini daha da artırıp moralini bozdu. 

    Telefonu eline aldı ve benim görmemi istemediğinden hafifçe öbür tarafa dönerek okudu mesajı. Az sonra dudaklarından, “huur çocuğu!” sözleri bir fısıltı gibi çıktı. Benim duymadığımı sanıyordu, ama yanılıyordu. Gözüm televizyondaydı, ama kulağım kendisindeydi. Mesaj Serhat’tan geliyordu, yine bir tehdit mesajı yazmıştı belli ki. 

    Meryem Hanımın olan biteni bildiğimden haberi yoktu. Benden yana dönüp hiçbir şey olmamış gibi davranmaya çalışması boşunaydı. Kısa bir süre daha izledik televizyonu. Bu ara telefonu çaldı. Meryem Hanım ekranda numarayı görür görmez meşgule attı, ama birkaç saniye sonra yeniden çalınca bir hışımla kalktı ve içeriye gitti hiçbir şey demeden. 

    Serhat tehditlerini sürdürüyordu, bu işin peşini bırakmayacağa benziyordu. Hemen kalktım. Meryem Hanım mutfağa girmiş ve kapıyı da kapatmıştı. Ancak içerdeki fısıltılı konuşmalarını duyabiliyordum. “Niye arıyorsun beni, oğlum evde... Artık bitti, tamam mı... Öyle mi... Ne yapacaksın... Ha, öyle yaparsan ben de seni millete rezil ederim... Görürsün... Görürsün... Travestilere gittiğini anlatırım herkese... Bak görürsün... Sen bilirsin... Ne taklar yediğini biliyorum... Kendini gibtiriyorsun o muallaklere... Hadi bakalım... Görürsün... ” derken gerisin geri döndüm salona. 
    ···
  3. 153.
    +11
    Duyduklarım gerçekten inanılmazdı. Serhat travestilere gidiyor, bu yetmiyormuş gibi kendini onlara gibtiriyordu. Serhat gibi görüntüsü bile insanı korkutan bir adam için gerçekten inanılmazdı bu. Ve bunu Meryem Hanım biliyordu. Akıl alır gibi değildi...  

    Meryem Hanım yeniden salona döndüğünde suratı kıpkırmızıydı. “Hayırdır, iyi misiniz?” dediğimde, “Ha, iyiyim iyiyim. Bizim bir akraba hastalanmış Sivas’ta, hastaneye kaldırmışlar. Ona moralim bozuldu.” dediğinde (Sen de iyi hikâye uyduruyorsun!) dedim içimden. Birkaç dakika daha televizyon izledim, sonra da, “Müsaadenizle ben kalkayım!” dedim. Meryem Hanım, “Sen bilirsin!” dedi soğuk bir tavırla. Bu soğukluğu bana değildi. Önce oğlu, sonra da gibicisi bozmuştu moralini, ancak piyango bana çıkmıştı. 

    Odama döndüm. Birkaç dakika sonra yan odada kıyamet koptu. Cemil ve annesi kavga ediyordu. Meryem Hanım Cemil'e bağırırken, Cemil de annesine karşılık veriyor, bağırıyordu. Arada birkaç kez annesine, “gibtir git!” dediğini duydum. Cemil iyice zıvanadan çıkmıştı. Kalkıp içeri gidip birkaç tokat atasım geldi, ama (Boş ver, kendi içlerinde halletsinler!) dedim kendi kendime. Sesler bir süre sonra kesildi, yan oda kapısının kilitlendiğini duydum. Anlaşılan Meryem Hanım odanın kapısını kilitlemişti. Birkaç dakika sonra ev derin bir sessizliğe bürünmüştü. Biraz bilgisayarda takıldıktan sonra yattım. 

    Sabaha karşı çişimi yapmak için kalktım. Salondaki küçük lambanın ışığının yandığını fark ettim. Cemil açık unutup yatmıştı herhalde. Lambayı kapatmak için salona geçince bir sürprizle karşılaştım. Meryem Hanım çekyatta yatıyordu. Demek gece kapıyı kilitleyen Cemil’di. Annesini odasından kovmuştu. Meryem Hanım ince bir yorganın altında hafif yan dönmüş halde yatıyordu. Başını arkadan siyah ince bir başörtüsüyle bağlamıştı. Alttan, hafifçe açılmış yorganın altından sağ baldırı görünüyordu. O zamana kadar hep bilgisayar ekranında gördüğüm şeyi ilk defa canlı canlı görüyordum. 
    ···
  4. 154.
    +8
    Sabahın o saatinde yarağım kalkmaya başladı. Benden habersiz derin uykusundaydı Meryem Hanım. Etli ve bembeyaz baldırı tam karşımdaydı. Yavaşça ilerleyip çömeldim. Çıplak eti ile aramda birkaç santim vardı. Baldırı küçük lambanın ışığında parlıyordu resmen. Kıldan, tüyden eser yoktu, pürüzsüzdü. Dokunmak için hamle yaptım, ama sonra durdum, cesaret edemedim. 

    Bir dakikaya yakın kaldım öyle. Kalbimin atışları tavan yapmıştı. Birden bire yorganda bir hareketlenme olunca hemen doğrulup içeri kaçtım. Acaba Meryem Hanım fark mı etmişti beni? Olduğum yerde kaldım bir süre. Sonra yavaşça başımı uzatıp baktım içeriye. Meryem Hanım uykusuna devam ediyordu, beni fark etmemişti. Üstelik manzara bu kez daha muhteşemdi. 

    Sırtı televizyona, yüzü duvara dönüktü ve yorganı daha çok açılmıştı. Şimdi sadece baldırı değil, sağ bacağının dizden birkaç parmak yukarısı da görünüyordu. Yeniden parmak uçlarıma basa basa geçtim içeriye ve çömeldim. Kalbimin atışları sessizliği bastırıyordu. Bembeyaz, dolgun bacağına baktım uzun uzun. Meryem Hanım ara ara horlayarak uyuyordu. Benim varlığımdan habersizdi tamamen. 

    Bacağına dokunamasam da, bütün cesaretimi toplayıp yorganı kaldırdım hafifçe ve altından baktım. Yorganın altındaki loş karanlıkta sol bacağının beyazlığı hemen belli oluyordu. Yorganı biraz daha kaldırdım. Üzerinde pembe renkli ince penye bir gecelik vardı. Ve uyurken vücudunun hareketleriyle açılmıştı. Sol bacağı dizinden nerdeyse bir karış yukarısına kadar açıktı. Kalçasının güzelliği büyüleyiciydi. 

    Yorganı yavaşça indirdim yeniden ve içeriye, odama geçtim. Meryem Hanımın sabahın o saatinde bana sunduğu güzellikleri düşünerek soyunup çıplak kaldım, yatağa girdim. Yarağım kazık gibiydi. Sıvazlamaya başlamıştım ki, birdenbire büyük bir hışımla boşalmaya başladım. Döllerim bir fıskiyeden akan su misali fışkırdı havaya. Külotumla sildim döllerimi ve sonra çırılçıplak bir halde uykuya daldım. 
    ···
    1. 1.
      +2
      Kaç tane kulodun var amın feryadı
      ···
  5. 155.
    +16
    Uyandığımda saat 11:00’i biraz geçiyordu. içerden, mutfaktan sesler geliyordu. Kalkıp giyindim ve içeri geçtim. Meryem Hanım mutfaktaydı, kahvaltı hazırlıyordu. Tavada sigara böreği kızartıyordu. Beni görünce gülümseyip, “Hayırlı sabahlar!” dedi. “Size de! Yardım edeyim mi?” dedim. “Yok sağ ol, bir şey kalmadı zaten. Sen içeri geç!” dedi yanıt olarak. 

    Salona geçtim, Cemil yoktu. Odasının kapısı açıktı, baktım, ama odada da yoktu. Sehpanın üzerinde peynir, zeytin vs. vardı. Cemil yoktu evde, kız arkadaşıyla buluşmaya gitmişti anlaşılan. Cemil annesinin gelmesinden memnun değildi, ama ben çok memnundum. Sunduğu güzelliklerin haricinde Meryem Hanım sayesinde midem bayram ediyordu. 

    Az sonra Meryem Hanım önce demlikleri, sonra da bir tabak sigara böreğini getirdi. “Cemil yok mu?” diye sordum. “Ben kalktığımda yoktu, gitmiş!” dedi. Sonra da, “Aman boş ver, ne hali varsa görsün. O da aynı babası kılıklı, ömrümü yedi ikisi de!” dedi. Dün akşamki kıyafetleri vardı üzerinde. Sessizce kahvaltımızı yaparken, “Bugün nereye zütüreceksin beni?” dedi Meryem Hanım. 

    “Bugün mü?” dedim şaşırarak. “Evet, konuşmuştuk ya, hani Pazar günü gezmeye gideriz diye. Unuttun mu yoksa?” dedi. “Yok, unutmadım da, hani Cemil yok ya, onun için... ” dedim. “Aman boş ver onu, biz gezeriz!” dedi gülümseyerek. “Sonra Cemil kızmasın?” dediğimde, “Ne kızacak, anasına 'gibtir git' diyen adamdan ne hayır gelir. Kızsın da göreyim, hiç umurumda değil!” dedi. “iyi, nasıl isterseniz!” dedim. 
    ···
  6. 156.
    +9
    Az sonra, “Nereye gidelim?” diye sordu. “Nereye isterseniz!” dedim. “Eminönü uzak mı buraya?” diye sordu gülümseyip. “Yok, uzak değil. Şu aşağıdan otobüslere bineriz... ” derken kesti sözümü ve “Aman boş ver otobüsü falan. Taksiyle gideriz!” dediğinde, “Gerek yok, hem çok yazar!” dedim. “Aşk olsun, sana para ödetirim diye mi korkuyorsun?” dedi. Bu sözleri canımı sıktı, “Yok, Estağfurullah, olur mu öyle şey!” dedim. 

    Meryem Hanım, “Yok, sen beni yanlış anladın, o manada demedim ben. Sen öğrenci adamsın, sana para ödetmem ben korkma!” dedi. “Yok, ne korkması. Gerek yok, ben hallederim!” dedim, ama Meryem Hanım, “Yok yok, ben biraz alışveriş filan da yapıcam, haftaya eve dönücem çünkü!” dediğinde yutkundum. Demek Meryem Hanım haftaya evine, Sivas’a gidecekti. Ve kim bilir ne zaman dönecekti. Hem dönüp dönmeyeceği de belli değildi ayrıca. Onu gibme arzusuyla yanıp kavruluyordum, ama Meryem Hanım haftaya gidecekti. 

    “Neden? Biraz daha kalın! Genç çocuk ne de olsa... ” derken, “Yok yok, artık eşek kadar adam oldu. Bu saatten sonra da zor adam olur. En iyisi işler daha taka sarmadan ben döneyim!” dedi. Kahvaltının ardından giyinip hazırlandım ve salona geçtim. Meryem Hanım da bu arada bulaşıkları yıkıyordu. Az sonra o da giyinmek için Cemil’in odasına girdi. Daha önceden kapıyı kilitlerken, şimdi kapıyı kilitlememiş, sadece kapatmakla yetinmişti. Birkaç dakika sonra çıktı odadan ve salona geldi. 

    Çok güzel ve çekici görünüyordu. Uzun, siyah renkli ve pileli bir etekle parlak beyaz bir gömlek giymişti. Gömlek vücuduna oturmuş gibiydi. Karnı, göbeği ve daha önemlisi iri, şişkin memeleri altında belli oluyor, sutyenin izi rahatça görünüyordu. Başını büyük ve renkli bir türbanla bağlamıştı. Ayağında ten rengi parlak çoraplar vardı. Bakınca gözlerine kalem, kirpiklerine de rimel sürdüğü kolayca anlaşılıyordu. 
    ···
  7. 157.
    +8
    Hazırsan çıkalım!” dediğinde, “Olur!” dedim. Ama daha sonra heyecanıma dayanamayıp, “Çok güzel olmuşsunuz!” dedim. Meryem Hanım sözlerim karşısında şaşırdı, utandı, ne diyeceğini bilemedi. Yüzünün kızardığını fark ettim, ama benim durumum ondan da beterdi. Kendi kendime (Ulan ne salak adamsın, kadına böyle denir mi?) dedim. Meryem Hanım kibarca, başını öne eğerek, “Teşekkür ederim!” dedi. 

    Askıdaki uzun siyah pardesüsünü giyinip düğmelerini kapadı tek tek. Beline oturan pardesü vücut hatlarını gizlemek yerine daha da belirginleştiriyordu. Siyah topuklu ayakkabılarını giymek için tam önümde domaldığındaysa yarağım sertleşmeye başladı. “Hay Allah, bu da olmuyor artık!” diyerek çekecekle ayakkabısını giymeye çalışırken koca zütü pardesünün altından adeta bana selam gönderiyor, sağa sola bıngıl bıngıl oynuyordu. Sonunda başarıp ayakkabılarını giydiğinde ben de montumu ve ayakkabılarımı giyindim. 

    Geçen Pazar olduğu gibi önümden pardesünün eteklerini tutarak merdivenleri çıkarken, dün gece gördüğüm baldırları açığa çıkıyordu. Ne yapıp edip bu kadını Sivas’a gitmeden önce gibmeliydim. Yarağım sertleşmişti caddeye çıktığımızda. Fark etmesin diye hafif kamburumu çıkarıp montumu da aşağı çekerek yürüyordum. 

    Bir taksiye atlayıp Eminönü’ne gittik. Taksinin parasını vermek için elimi cüzdanıma zütürürken arkadan uzanıp elime dokundu ve “Allah için, ölümü gör!” dedi. Beyaz, yumuşak elini hissetmek beni heyecanlandırırken, “Al kardeş, o öğrenci, ondan para alma!” diyerek taksiciye parayı uzattı. 
    ···
  8. 158.
    +6
    Eminönü’nde denizin kenarında dururken yan tarafımıza birileri gelip resim çektirdi. Bunu gören Meryem Hanım, “Burak, benim de resmimi çeksene!” deyince, “Olur!” dedim. Omzundaki siyah çantasından cep telefonunu çıkarıp uzattı ve “Şununla çeksene!” dedi. “Tamam, şöyle geçin o zaman!” dedim. Meryem Hanım biraz amatörce ve acemice hareketlerle poz verirken çektim resmini. 

    Ancak cep telefonunun kamerası pekiyi değildi ve güzel çekmemişti. “Ay bu da kötü olmuş!” deyince, “isterseniz benimkiyle çekeyim?” dedim. “Ay sahi mi, iyi olur vallahi!” dedi. Telefonumu çıkarıp birkaç resmini çektim. Resimleri görünce, “Ay çok güzel çıkmış, Allah senden razı olsun. E peki, bunu nasıl alırım ben senden?” dediğinde, “Ben bastırırım fotoğrafçıda!” dedim. Çok sevindi cevabıma. Biraz daha kalıp denizi seyrettik. 

    Pazar günü olduğundan etraf kalabalıktı. Hava da güzeldi ve insanlar bu fırsatı kaçırmak istememişti aynı bizim gibi. insanlar birbirinin üzerine çıkmaya çalışıyordu adeta. Böyle görüntülere alışık olmayan Meryem Hanım insan kalabalığından kaçmak için bana sokuluyordu. Tabii böyle bir durumda vücudum vücuduna dokunuyor, değiyordu. Ellerim zaman zaman istemeden eline, koluna çarpıyordu. Alt geçitten geçerken ise olay başka bir noktaya ulaştı. 

    O yoğun kalabalığın içinde Meryem Hanımı korumaya çalışırken elim altta zütüne değdi. Ve bu biraz şiddetli bir değmeydi, hatta değmeyle avuçlama arası bir şeydi. Onun dolgun ama yumuşak bir yastık gibi zütünün arasına girmişti elim resmen. O anda yarağım sanki bir füze gibi dikiliverdi. Meryem Hanım o kalabalığa rağmen yan gözle dönüp bana bakmadan edemedi, ancak bir şey demedi. Az sonra merdivenleri ağır ağır çıkıp alt geçitten kurtulduğumuzda kendisinden özür dilesem mi diye düşündüm, ama sonra bunun kazayla olduğunu anlamıştır herhalde diyerek vazgeçtim. 
    ···
  9. 159.
    +10
    Sirkeci tarafına doğru tezgâhları geze geze dolaşırken de aynı manzaralar vardı. insanlar birbirinin üstüne çıkacak gibi oluyordu. Meryem Hanım yırtıcı hayvanlardan korunmaya çalışan bir ceylan gibi benden yana sokuluyor, yanaşıyordu. Bir sokakta tezgâhların arasında karınca sürüsü gibi tekli kol halinde ilerlerken Meryem Hanım önüme geçti. Siyah topuklu ayakkabılarının üzerinde zütünü sağa sola sallaya sallaya adeta bir dansöz gibi çalkalayarak giderken bakışlarım zütüne odaklanmıştı. 

    Aramızda 15-20 santimlik bir mesafe ya var ya yoktu. Etrafa bakmak yerine onun zütüne bakıyordum, etraftakiler umurumda değildi çünkü. Sağ elimi aşağı indirdim. O kalabalığın içinde arkadan birilerinin eli zaman zaman benim sırtıma, belime hatta zütüme değerken kimsenin beni fark etmesi mümkün değildi. işportacıların ve satıcıların bağırışları, yürüyenlerin konuşmaları, sesleri derken kimse kimseyi görmüyor, duymuyordu. 

    Yutkuna yutkuna zütüne dokunmaya başladım. ilk anda hiçbir şey anlamadım, çünkü korkumdan sadece pardesünün kumaşını hissedecek kadar dokunuyordum. Ama sonra biraz daha bastırmaya başladım. Siyah pardesüsü ve altındaki siyah eteğine rağmen tıpkı alt geçitte olduğu gibi yumuşak, dolgun zütünü hissettim parmak uçlarımda. 
    ···
  10. 160.
    +9
    Kanım damarlarımda daha hızlı akmaya başlamıştı sanki. O serin havaya rağmen terlemeye başlamıştım. Biraz daha bastırdım. Tabii bu arada adım adım ilerlemeye devam ediyorduk. zütünün arasına girmişti parmaklarım ve bunu Meryem Hanımın hissetmemesi bana göre mümkün değildi. Yarağım kalkıktı, çadırı dikmiştim. Kamburumu çıkarıp yürüyordum yine. Meryem Hanımdan herhangi bir tepki gelmeyince biraz daha bastırdım. işte o anda adeta boşalacak gibi oldum. Sağ elim resmen Meryem Hanımın zütünü avuçlamıştı. Sağ elimin her bir milimi onun koca zütüyle birleşmişti. 

    Birkaç saniye boyunca o şekilde kaldım. Ondan yana bir tepki gelmediği müddetçe de elimi çekmeye niyetim yoktu. Meryem Hanımdan bir tepki, bir bakış, bir geriye dönüş, hiçbir şey, ama hiçbir şey yoktu. Kadın tezgâhlara bakıyor, yanından gelip geçenlere bakıyordu, ama dönüp bana tek bir bakış atmıyordu. zütünü resmen birisi avuçlamıştı, ama bunu sanki umursamıyor gibiydi. 

    Sokağın ucuna gidene kadar elimi birkaç kez daha bu şekilde tuttum zütünde ve bastırdım. Ancak bir ara önünde gidenler durunca Meryem Hanım da durmak zorunda kaldı. Ve o sırada sanki zincirleme bir trafik kazasıymış gibi ben de arkadan ona çarptım. Tabii bu çarpma oldukça şiddetliydi, çarpan elim olmuştu, çarptığım yerse Meryem Hanımın arka tamponu yani zütüydü. 
    ···
  11. 161.
    +10
    O ana kadar yaptıklarımın çok daha ötesinde bir baskıyla elim zütünü avuçladı. Sanki üzerinde hiç kıyafet yokmuş gibi elim zütünü hissetti. Kendimden geçecek gibi olurken Meryem Hanımın hafifçe sağa dönüp bana bakmasıyla ne yapacağımı şaşırdım. Elimi çektim hemen. Kadın her şeyin farkındaydı başından beri ve zütünü elleyip avuçlamama ses çıkartmamıştı. Ama öküzlük edip o kadar bastırınca bir bakışla beni uyarmak zorunda kalmıştı. Ve bu uyarı sonucu havaya dikilen yarağım bir balon gibi patlayıp sönmüştü. 

    Az sonra öndekiler yeniden yürümeye başlayınca biz de adım adım yürümeye başladık. Sokağı dönüp boş bir alana çıktığımızda Meryem Hanım derin bir soluk alıp, “Ay burası ne Allah aşkına, millet birbirini eziyor resmen, pestilim çıktı!” dedi. Bense onun bu sözüne cevap vermedim, yüzüne bakmaya bile utanıyordum çünkü. 

    Ama sanki Meryem Hanım az önce yaşananları çoktan unutmuş gibiydi. “Şuraya da bakalım mı?” dedi eliyle bir sokağı gösterip. “Nasıl isterseniz!” dedim. Bu sokak diğerine göre daha tenhaydı, Meryem Hanım şimdi önümde değil yanımda yürüyordu. Ancak yine de aramızda birkaç santimlik bir mesafe vardı. Bir ara bir tezgâha uzanmak isteyip kolunu kaldırınca memeleri ile göğsüm buluştu. O anda kadının aslında yaptığımdan memnun olduğunu anladım. zütünü ellememe avuçlamama ses çıkartmamasının sebebi bundan duyduğu memnuniyetti. Ben o bakış sonucu geriye çekilince kendini ön plana çıkarıp memelerini göğsüme yaslamıştı. 
    ···
  12. 162.
    +7
    Korkak davranmama, geri planda durmama gerek yoktu. Meryem Hanım her şeye dünden razıydı belli ki. Sokak bir yerde tezgâhlar nedeniyle yeniden daralıp insanlar tek sıra halinde yürümeye başladığında önüme geçti yeniden. Önceki sokak kadar kalabalık olmasa da Meryem Hanımla aramızda kısa bir boşluk vardı yine. Elimi indirdim aşağı, sanki montumun fermuarını çekmeye çalışıyormuşum gibi yaparken zütünü sertçe avuçlayıp sıktım. Meryem Hanım bunu istiyordu ve ben de yapıyordum. Parmaklarım züt yarığının arasına girmiş, avucum dolgun zütüyle bir olmuştu resmen. 

    Meryem Hanımın başının hafifçe benden yana döndüğünü ve bakışlarında belli belirsiz bir gülümseme olduğunu gördüm. Evet, yaptığım hoşuna gitmişti. zütünü öyle sert bir şekilde avuçlamamdan memnun olmuştu. 

    Onu Sivas’a gitmeden çatır çatır gibmek için çok beklemeyeceğim de kesinleşmişti...  
    ···
  13. 163.
    0
    Rezzzzzzz
    ···
  14. 164.
    +23
    Okuyan varmı pampalar bu gecelik yeter mi yoksa devam mı edelim ?
    ···
    1. 1.
      0
      Devam et elim gibimde bekliyom hadi amk ne yeteri
      ···
    2. 2.
      0
      Devammm elim gibumdee
      ···
    3. 3.
      0
      Devam pnp ağlarım he
      ···
    4. 4.
      0
      devam bin
      ···
    5. diğerleri 2
  15. 165.
    0
    Rezz pnp devam
    ···
  16. 166.
    0
    Okuyoruz hala devam et sen
    ···
  17. 167.
    0
    Devam amk
    ···
  18. 168.
    0
    Rez et 29
    ···
  19. 169.
    0
    Kesin yaşanmıştır
    ···
  20. 170.
    +13 -1
    Sokağın ucuna geldiğimizde kalabalık da azalmıştı. Meryem Hanım benden yana dönüp, “Benim karnım acıktı, sen acıkmadın mı daha?” diye sordu. Ellerimi montumun cebine sokup aşağı çekiştirdim. Yarağım sertliğini koruyordu halen, etraftan fark edilmesini istemiyordum. “Şey, acıktım, ne yiyelim?” dedim heyecanla. “Ben dışarda yemek yemeyi sevmiyorum, eve gidelim. Hem buralar çok kalabalık. Güzel bir köfte yaparım sana, Cemil de çok sever!” deyince, “Olur ama siz alışveriş yapacağınızı söylemiştiniz?” dedim. “Çok kalabalık buralar, alacaklarım da önemli şeyler değil zaten... ” diyerek yanıtlayınca, “iyi tamam o zaman!” dedim karşılığında. 

    Erkenden eve gidecek olmanın heyecanıyla yarağım yeniden hareketlendi. Cemil evde yoktu, ne zaman geleceği de belli değildi. Evde baş başa olacaktık. Acaba Meryem Hanım bunun için mi erkenden eve gitmek istiyordu. Heyecanla yutkundum. Bir süre yan yana sessizce yürüdük. Meryem Hanımın yüzünde gene belli belirsiz bir gülümseme vardı. Siyah topuklu ayakkabılarının çıkardığı sesleri etraftaki gürültü kalabalığına rağmen duyuyordum. Ara ara yan gözle ona bakarken onun da bana baktığını fark ediyordum. 

    Sonrasında bir taksiye atladık. Meryem Hanım ısrarlarıma rağmen taksinin parasını yine kendisi ödedi. Aşağı caddede inmiştik. Bizim sokağa doğru giderken, “Bana Meryem Hanım deme bundan sonra, çok resmi oluyor böyle, kendimi garip hissediyorum. Abla dersen yeterli!” dedi gülümseyerek. “Tamam, öyle olsun!” dedim kibarca. 
    ···