1. 501.
    0
    Rezervasyon
    ···
  2. 502.
    0
    Sakin ve karmakarışık bir haldeyim.

    Sakinim zira -şükür- bi sıkıntım yok.
    Karmakarışığım zira pc'ye format atmam, bulaşıkları dizmem, çaydan çekirdekten kalanları toplamam ve duş almam lazım.

    Normal olabildiğim zamanları kıymetli buluyorum sanırım.

    iyi yani normal olmak. Normal olun -şayet bunu okuyorsanız tabi.
    ···
  3. 503.
    0
    hayır. hayır aslında hiç eğlenceli değilim.
    ···
  4. 504.
    0
    SONRA...
    ···
  5. 505.
    +1
    Falcon 9'un fırlatılışını izledim. insanoğlu gerçekten çok büyük işler başarabilecek güce sahip.

    Ucuz duyar kasmak istemiyorum -kaldı ki pek çok konuyu da derinlemesine araştırıp sorgulamayı severim zaten- fakat okuduğum ve gördüğüm onca şeyden sonra konu bir noktada şuna geliyor:

    Uzayı fethetmeyi kafasına koymuş bir canlı türü, kendi içinde adaleti sağlayamıyor ve açlığı, savaşı kesemiyor. işte üzücü olan bu. Bu kadar incelikli olmamıza rağmen bir yandan barbarlığımızı da sürekli güncelleyip duruyoruz.

    insana nefret ve hayranlıkla bakıyorum. Merakı ve inadı beni ne kadar büyülüyorsa, vurdumduymazlığı ve gaddarlığı da o kadar midemi bulandırıyor.

    Kendimizi aşmak için çok fazla şeyden ödün vermek zorunda bile değiliz. Yine de -nedense- olmuyor.

    Geleceğimiz hep muğlak mı kalacak? Huzur ve güvenin herkes için mümkün ve otomatik olduğu bir dünya imkansız mı?

    Bunlar basit düşünceler farkındayım. Lakin yine de bazen bir şeyi olduğu gibi, yorumlamanın cılkını çıkarmadan, sade şekilde, insanın kendisine hatırlatması gerekiyor.
    ···
  6. 506.
    +1
    https://www.youtube.com/watch?v=pP1QXKbhqr4
    ···
  7. 507.
    +2
    Çürümeli her ağaç yaslanmıyorsa toprağa.
    Düşmeli her kuş, sıyrıldıysa şafağın mızrağından.
    Bir karanlık köşe, bir izbelik, bir namertlik,
    yalancı bir aşk ve asılsız bir serserilik,
    cılız bir sürgün varsa hasreti geçiştiren,
    bir zerre su varsa ateşi uyutmak için sekip sıçrayan,
    kuvvet üstünde tepinmeli,
    kin canına okumalı,
    eller yırtmalı onu.
    izi kalmayıncaya kadar uyuşukluğun, vurmalı,
    suratına vurmalı, hep vurmalı.

    Dokunmamalı insanın çehresine
    merakın ağırlığından mahrum tek bir sualin sedası.
    Ezilmeli taşla, zehirli bir yılan gibi
    kıvrıldığı yerde sahteliğin başı.
    Kusmalı tarlalar varsa ne kadar
    yeşermeye gönülsüz gri tohumları.
    Gürlemeli, yutmalı, çiğnemeli kalbim
    korkak ve göçmen başıboş adımları.
    ···
  8. 508.
    +1
    Yalnız, güzel şiir yazmışım bence.
    ···
  9. 509.
    0
    https://www.youtube.com/watch?v=sh6XKDsOQq8

    insanın yüreği yırtılıyor.
    ···
  10. 510.
    +1
    Elimde değil, incir çekirdeğini doldurmayacak şeylerden devşirilen dev ızdıraplar karşısında attığım alaycı kahkahalarım.

    Elimde değil. Herkesin bir afyonu varmış. Başkasının yalan gözyaşı da benim ağrılarımın ilacı, sevsem de sevmesem de... Ufak tefek insancıklar, ufak tefek şeylerle kainatlar kurup kainatlar yıkıyorlar.

    Orada, o yalnızlığın ortasında, uğrunda sözümona kıvranılan şeyler çoktan kaçıp gitmişken, bilmezcesine arzularda boğulan insancıklar, sizin bu halinizden daha hazin, daha iğrenç, daha komik ne var? Varlığıyla varlığı yıpratan şu küçücük, minicik kurnaz, şu çatal dilli, zarif kere zarif bin, soysuz, köksüz, durmadan kıvranan...

    Bilsem ki kanımda alayınız boğulacaksınız, kendi ellerimle parçalardım boğazımı. Lakin, şarlatanların içi bu kadar boşken, dibe çökemiyorlar, batamıyorlar işte. Nefretim korkuma galip gelse bile, yine de en büyük kaybedişi yaşayacağım.

    Sürünün, hep sürünün, alnınız yere, taşlara, çakıla sürtmekten param parça olsun. Toprağın tuzu ruhunuza kadar kavursun sizi.

    Müstehaktır.
    ···
    1. 1.
      +1
      Düşündükçe midem köpürüyor.
      ···
    2. 2.
      +1
      Abi şu dünyada 7 milyar insan var. Bu 7 milyar içerisinde ki büyük çoğunluğun (sömürülmeyen, açlık çekmemiş, özgürlüğü elinden alınmamış insanlar) bu dünyadan daha büyük hayalleri, istekleri var. Dertleri dünyadaki en yardıma muhtaç insanın derdinden daha büyük onlara göre. Bu 7 milyar insanın içinden sadece bir tanesi olduğunu gerçekten farkettiğin zaman aslında senin de hayallerin olduğu gibi başkalarının da en az senin kadar hayalleri olduğunu yada sana göre "dert" dediğin şeylerin belki iki katını başkalarının yaşadığını anlayınca ne kadar büyük bir gaflet içerisinde olduğunu anlıyorsun. Bunu malesef kendimden biliyorum. Sözler gerçekten çok etkileyici. Keşke insanlar olarak bu bilincin farkına varıp dünyanın sadece bizden ibaret olmadığını kavrasak ve gerçekten kardeşçe yaşayabilsek. Keşke herkes empati özelliğine sahip olabilse. Şu içimizde ki önyargıları kırıp farklı olana o da bizden gözü ile bakabilsek. Çok klişe oldu son sözlerim ama insan böyle bir dünya düşündükçe mutlu oluyor...
      ···
  11. 511.
    0
    Keşke biri de gelip omzuma elini koyup dese ki;

    "Bu halimiz herşeyin yerle bir olup aklımızın başımıza gelmeden önceki son halimiz. Bu gerilim, bu çatırtı, vardığımız bu pislik çukuru böyle devam etmeyecek. Birden bir şey olacak, beklemediğin anda, kocaman, yeri göğü birbirine katan bir şey... Ve sanki bir rüyadaymışçasına uyanacaksın. Tüm bu ahmaklığın, bu zulmün, kuzu postu altında kanlı pençelerini yalayıp duran bu kurt sürüsünün, anlık bir kabus olduğunu görecek ve tertemiz bir güne başlayacaksın... "

    Yok öyle biri sanırım. Beni buraya, geri kalan herkesle beraber atmışlar. Ne yolumu bulabiliyorum ne de ölümü.

    Nasıl dağlar patlamıyor, denizler fışkırmıyor, nasıl delirmiyoruz gerçekten aklım almıyor. Bak işte, sabah olacak. Duş alıp, kahvaltı edip, hiçbirşey olmuyormuşçasına yaşayıp gideceğim.

    Hainlik değil mi bu?
    ···
  12. 512.
    0
    Lan kûffarla senin aranda ne fark var... Yaşadığın beldede yetim mezarı varken sen gidip Paris'i gezmişsin. Anlamıyor musun? Duvara astığın o mübarek kitap, rengini şeklini tarif etmeksizin sana orta sınıf olmayı yasak ediyor. Keyfî harcayacak akçen varsa yanacaksın diyor. Anlamıyor musun? Akl-ı evvelleri ibret için yaratmışken üstüne para verip sarhoş olmayı, kolsuz bacaksızları sen ona kol bacak olasın diye yaratmışken, üstüne para verip koluna bacağına süs vurmayı bu yüzden yasak ediyor.

    Çöpten beslenen insanlar varken gidip çöp yemesin diye evine kedi alıyorsun. Hayır kardeşim, hayır! Kimse senin vereceğin bir öğünün peşinde değil, o kediyi kurtardığın gibi kurtarmıyorsun başkasını. O kedi için kendinden ödün verdiğin kadar ödün vermiyorsun... Kedi gelip yatağına yatsa kıyıp da kenara itemezken, yaşadığın sitenin nizamiyesinden içeri adım atamıyor birefah, lâmekan garibanlar.

    Ekmeğinden ikrâm ederek kendini kandırıyorsun, senden beklenen fırınını paylaşmanken. Çoğunu elinde tutup azını dağıtarak senin olmayanı başkasına anca lütfediyorsun. Sonra da soruyorsun: "Bu sevgisizlik neden? Neden?"

    Durmayacak mısın? Doymayacak mısın? Gör anla, yok hiç bir mânâsı kayırıp durduklarının.
    ···
  13. 513.
    0
    Çağdaş edebiyata bakıyorum. Dizilere, oyunlara, filmlere…

    Hemen her dile gelişte aynı feryat: “Teknoloji insanlığın sonu olacak!”

    Lakin öte yandan bu korkumuzu frenleyecek bir adım ya da düzenleme gerçekleşmiş de değil.

    Hayır, basit bir şekilde bunun için sermayeyi suçlamak mânâsız geliyor bana. Zîrâ insanlığın çoğunluğu, teknolojinin gebe olduğu şeylere sürekli bir hücum halinde ve sürekli beklenti içerisinde bir yandan. Kabul edelim, onu ve onun sunduğu şeyleri arzuluyoruz, şehvetle arzuluyoruz.

    Bir yandan da onu öcüleştirmekten, gıyâbında distopyalar üretmekten de geri kalmıyoruz.

    Burada bir ikiyüzlülük var.

    ilk akla gelen, kolektif bir suçluluk duygusu. Tüketmekten, teknolojiyi talep ve bu neseple dünyayı ve toplumu talan etmekten yana, alttan alta bildiğimiz çirkin manzaraları içten içe kabullenmekten müteşekkil, popülist bir suçluluk duygusu. Sigara bağımlılığı gibi… “Yapmasak çok iyi… Aslında bu işin ilerisi karanlık… Ama n’apalım…”

    Bu suçluluğu iyiden iyiye hissetmeli ki, tüketirkenki umarsızlığı, ince bir duyarlılığa, portatif bir hümanizm şemsiyesine anlık bir sığınışla dengeleyebilsin insan. Yoksa, kendi kendisini çıplaklığıyla görmeye zaten yeltenemez de, katlanamaz da…

    Ama bu ilk akla gelen şeyin bir de daha ötesi var bana kalırsa:

    Thanatos.

    Bedenden öte bir beden, ölümden öte bir canlılık hali, içinde yaşam olmaksızın kımıldayan, hareket eden, bedensiz ama bedence seğirip yaşarmışçasına devinen şeylerdeki ölüm temsiliyeti, ölümün aşkınlığı ve sonsuzluğuna uzun uzadıya bir vurgu var makinaların tıkırtısında.

    Vücudumda işlev üstlenen ne varsa onu kendimden dışarı atıyorum. Kaslarımın işlevi bir makinenin, beynimin ve hafızamın işlevi başka bir makinenin istihdâmı oluyor. Bedenimin kırılganlığından bir zerre bile taşımayan, ısıya, darbeye dayanıklı bu cihazlar, sonsuzluğa kendilerini yakınsadıkları ölçüde korkunçlaşıyorlar. insanlığın aklında sahneler diriliyor: Issızlığın ortasında, canlı olan hiç kimse tarafından sürülmeyen, başıboş, yaban tayları gibi sarsakça gezip duran arabalar, vinçler, dört bacaklı mekanizmalar…

    Kolumun koptuğunu ve ben olmaksızın yerde sürünerek, yarıda bıraktığı son işine kaldığı yerden devam etmeye çabaladığını hayâl ediyorum. Bensiz, ruhsuz bir sürüş. Bir hortlak…

    Tenimde ne kadar kabiliyet varsa hepsini eşyaların sırtına yükleyip kendimden öteye atmış olan ben, benim olmadığım yerde onların var olmaya, sürmeye, inatlaşmaya devam ettiğini gördüğümde, dehşete kapılmaktan başka ne yapabilirim?

    Eğer insan teknolojide kendi sonunu görüyorsa, kendi eliyle işlediği bu protezler yığınının, kopuk uzvunun nasıl bağımsızca kıvrandığını sezdiği için, içinde “Ben” yahut “Biz” olmayan ama bir o kadar da parçamız olan bu şeylerin, kendi bitişinden sonra da sürdüğünü gördüğü içindir. Cansızın sonsuz can çekişmesinde, kendi nihai ânını bir çırpıda da olsa sezebildiği içindir.

    Yarı yarıya parçalanmış, dışındaki ten ve dokusu yırtılmış cyborgların berduşça topalladığı kızıl ufuklar ile, sokaklarda homurdanarak tekleyen zombilerin, hortlakların, seğirerek volta atan vebâlı iskeletlerin sarsak dansı, hepsi birden tek bir şeyi anlattığı için, “ÖLÜM” diye haykırmakta olduğu için benzeşmektedir. Devasa kavanozlar içerisinde yüzüp duran klonların, simyâgerin masasında yatmakta olan golemin, çılgın profesörün düzeneğine bağlanmış dikişli canavarın gözlerinde ışıldayan cinnet, kendi teninden dışarı attığı ve bireyden öte işlemekte olan melekenin, canlılık ve cansızlığın kesiştiği son saniyeye işaret edişindendir.

    Makine = Thanatos

    insan, içten içe, aslında bilir. Kendi eliyle dirilttiği şeylerden yana kapıldığı dehşet, işte bu sebeptendir.

    Hayır.

    Teknoloji insanın sonunu getirmeyecek.

    Hayır.

    insan da teknolojinin sonunu getirmeyecek.

    insan zaten doğduğu günden beri kendi sonunu yanında taşımaktadır.

    Teknoloji hakkındaki yargı ve yanılgımız ise, umduğumuz sonsuzluğu onda da bulamayacağımızı anlamamızdır sadece.

    (Æ)meth.

    “Ben” olmaksızın,
    hayattan geriye
    ölümdür kalan.
    Tümünü Göster
    ···
  14. 514.
    +2
    çukuru da, ufak tefek cinayetleri de, içerdeyi de izlemiyorum.

    netflix dizileri de izlemiyorum.

    en son izlediğim dizi "saygılar bizden" adında son derece gerçekçi, abartısız, yaşanmışlık kokan bir diziydi.

    ruh meselesi bu, yapacak bir şey yok. gerçek ve sıradan kaygılardan daha büyük hikayeler çıktığını, kahramanlık ve aşk masallarınınsa güdüklüğünü ve yavanlığını öğrendim.

    ergenlikten yetişkinliğe geçiş gibi aslında. eskiden yuvarlak hatlı, kavisli kadınlardan hoşlanırdım, abartılı şeyleri severdim. ne zihin ne beden oturmamış tabi, uyarılabilmek için, algıyı tetikleyebilmek için güçlü, şiddetli, abartılı şeylere yöneliyor insan.

    sonra yaş ilerleyip tecrübe arttıkça, algılar hassaslaşıp detayları seçebilmeye başladıkça, otobüs durağında bekleyen adamdan bile roman çıkabileceğini, gerçekliğin içerisindeki büyük fırtınayı görmeye başlıyor insan. tıpkı erkeğin yaşlandıkça kadınlardaki farklılık ve ince güzel detayları görebildiği gibi.

    özetle: sevmiyorum artık abartılı, iddialı, gürültülü şeyleri. ne dizide filmde, ne siyasette, ne de hayatımda...

    çukuru da izlemem, behzat ç'yi de sevmem. sabah kalkınca ilk iş çişe koşmak benim gerçekliğim. hikayemi gerçeğe kurmaktan yanayım.
    ···
  15. 515.
    0
    Ne kadar da güzel yazıyorsun, buraya yerleşeceğim.
    ···
    1. 1.
      0
      Teşekkür ederim. Hoş geldin. Gönlünce dolaş ve yerleş.
      ···
  16. 516.
    0
    Yıllardır hissedip durduğum şeyi özetlemiş adam. Bilmiyordum böyle bir sözün söylendiğini, bunu düşünecek bir aklın var olduğunu. Kalbimdeki ağırlığın dilde karşılığını bulmuş gibiyim. Okudum ve anlık da olsa bir teselli tadı aldım söylenen şu lafta:

    "katı olan her şey buharlaşıp havaya karışıyor, kutsal olan her şey dünyevileşiyor, ve insanlar nihayet kendi gerçek yaşam koşulları ve diğer insanlarla olan ilişkileriyle yüzleşmeye zorlanıyor"
    ···
  17. 517.
    0
    Çelişkilerle yaşamak çok zor. Şu an içinde bulunduğum duruma bak, yarın olacağım duruma bak.

    Lanet.
    ···
  18. 518.
    0
    https://www.youtube.com/watch?v=XTPGpBBwt1w

    Felaket o ki yok olmuyor. Dünya durduğu yerde duruyor.

    Bir kadın daha tecavüze uğradı. Bir bebek daha öldü. Bir işçi daha ekmeği tarafından öldürüldü.

    Yok beyim yok, batasıca dünya bir yere gitmiyor.
    ···
  19. 519.
    0
    Aşık olmak da solcu olmak gibi bir şeydi. Ötekinin mevcudiyeti kendini daha da çok sevebilmek için bir bahane olmaktan ileriye gidemiyordu günün sonunda. ikisi de insanın kalbinde kök salıyor gibi gelirdi herkese, ama geçmişteki somut kazanımları anmadan bunlardan da bahsedilemezdi zaten.

    Kolay değil iyi biri olma seçeneğinden vazgeçmek. Denizin mavisini, baharda esen rüzgarın tatlı okşayışını, uzun nutukları, atıflı şiirleri terk etmek, kolay değil. Bunca çeşni, bunca lezzetle sarmalanmışken, güzellikler ve öykünmelerle, övgülerle, kendi kendine, kendinden bile gizleyerek el altından uzatıverdiğin o emin oluşla vedalaşmak kolay değil.

    Ne çok insanın alacağı var şu dünyadan… Su ve toprak, hava ve güneş, herkese, her şeye bu kadar borçlu muymuş gerçekten? Dört mevsim, sırtında güzellikler, acılar, sevdalar, cesaretler taşımaya memur muymuş?

    Yok ağam, yok. Günahıyla sevabıyla, enine boyuna bakalım. Biraz bizde de var sıkıntı. Öyle her şey herkese, her şey her şeye fatura edilemiyor kolayca. Güneş yakıcıdır tabi, malumatımız su zütürmez bu konuda. Adamı da pişirir, çeliği de eritir, biliriz bunun böyle olduğunu. Bilmek başka şey, pişmek başka şey ama. Demem o ki bildiği bilgide kalıyor insanın.

    Hayat var ya hayat. işte o öyle değil.

    Öyle değil…
    ···
  20. 520.
    0
    Yalnız, şimdi bakıyorum da, 6 yıldır istikrarla bu başlığa devam etmişim. Almış yürümüş.

    Levent Gültekin'i başkan yapacak kadar olaya kaptırdıysanız, şu başlık uğruna beni de bi düşünün bence.

    Bi alternatif, bi seçenek olarak yani...

    (evet, ben de gülmedim.)
    ···
    1. 1.
      0
      seni bu hayata ittiler de çıkamadın mı, yoksa kendin mi kabullendin yok bunlar değilse neyden şikayet ediyorsun
      ···
    2. 2.
      0
      Benim bi derdim yok kafama göre anlık yazıyorum. insanların duyguları değişir, bazen iyi hissedersin bazen kötü. Bence çok takma kafanı ne yazmışım neden yazmışım.
      ···
    3. 3.
      0
      taqmıyorum reis niye takim, oyun öner de oyun oynayak
      ···
      1. 1.
        +1
        ingilizcen iyiyse guild 2 oyna
        ···
    4. diğerleri 1