/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
    başlık yok! burası bom boş!
  1. 1.
    +70 -23
    Yarım Ali'nin Hikayesi..
    26 yıllık ömrümün son 2 yılı..

    - elimden geldiğince düzenli olarak her akşam 10'da başlıyıp bi kaç part yazıcam.

    - yer yer hikayeyle ilgili resimler paylaşıcam.

    - isimler ve mekanlar uydurmadır.

    - hikaye mi? bana göre gerçek sana göre kurgu olsun. bunları düşünmeden sadece hissetmeyi dene ve bu hikayeden bi kaç parça bi şey kat kendine.

    selametle.

    edit 1: bu şarkı bu hikayenin şarkısıdır. ben yüzlerce kez söyledim, yüzlerce kez dinledim. siz de partları okurken dinleyiverin.. https://youtu.be/nD6ib2h90sw

    edit2: bu boncuk muhabbeti gerçekten sıktı beyler. ben boncuğum, oyum, buyum, şuyum ne fark eder ki amk. diyelim ki ifşa ettiğiniz binlerden biriyim, diyelim ki hiç tanımadığınız biri, ne değişir ki? anlatacaklarım mı? hissettikleriniz mi? bu hikayeden alacaklarınız mı? ne değişir ki amk? burda yazılan bir hikaye var ve okumanız için hiç şey vaad etmiyor size hiç kimse. sizden aldığım hiç bir şey yok benim.. sevdiyseniz okuyun, sevmediyseniz selametle..
    ···
  2. 2.
    +22 -6
    #
    tam şebnem ferah sahneden inmek üzereydi ki karıştı birden ortalık.
    zaten gönülsüz gelmiş olduğum için "bi taklar olacağı belliydi amk" dedim içimden.
    kavganın sebebini bilmiyordum ama kavgayı başlatan alkolün ta kendisiydi.
    kavgayla hiç bir alakam olmamasına rağmen oraya doğru koştum.
    çünkü ezgi ve murat az önce kavganın olduğu yerdeki büfeye su almaya gitmişlerdi.
    birden şebnem ferah'ın sesi duyuldu sahneden.
    "ne olur yapmayın" diyordu o az önce "sil baştan"ı mükemmel söyleyen ses.
    ama kavga öyle bir anonsla bitecek gibi değildi.
    gittikçe alevleniyor taraflar genişliyordu.
    murat'ı görememiştim ama ezgi tam ortasındaydı kavganın,
    kaçamıyordu.
    havada uçuşan yumruklardan birinin bana gelmemesi imkansızdı, bunu biliyordum ama ezgi ordayken duramazdım.
    atladım araya.
    yumruk yiyeceğimi biliyordum dedim ama ne yalan söyliyim bu kadar çabuk olacağını ben de beklemiyordum.
    ama giblemedim tabi ki de.
    o karmaşanın ortadında kulaklarını kapatmış çaresizce bekleyen ezgi'ye doğru ilerlemeye çalışıyordum.
    itiş kakış arasında zor da olsa gelmiştim ezgi'nin yanına.
    tuttum elimden.
    belki elini tutanın ben olduğumun bile farkında değildi.
    çaresizce tuttu kendisine doğru uzanan eli.
    sarıldım ezgi'ye.
    kollarımın arasına aldım onu.
    bir an önce çıkmak istiyordum o kaostan.
    bana gelen tekme tokatlara aldırış etmiyordum.
    ama imansızın birinin salladığı yumruk kırması ezgi'ye gelmişti.
    biz erkekler neden böyleyiz bilmiyorum ama az önce gayet sakin ve sadece hedefe ulaşmaya çalışırken bir anda döndü gözüm.
    az önce yanlışlıkla da olsa ezgi'ye vuran yumruğu havada yakaladım inerken.
    elemana bakıyordum gözlerimden ateş saçarak.
    o beni tanımıyordu, ben de onu.
    ama az önce yanlışlıkla bile olsa ezgi'ye vurmuş olması onu dünya ahret düşmanım yapmaya yeterdi.
    ki yetmişti de zaten.
    ama eleman da boş çıkmadı.
    havada yakalayıp sıktığım bileğini kurtaramayınca çok sağlam bi kafa salladı bana.
    ülkü ocaklarında çok takıldığım mahalle kavgalarında antreman yaptığım için gelebilecek olası darbelere hazırlıklıydım.
    kafamı geri çektim gelen kafa darbesine karşılık refleks olarak.
    darbeyi yemiştim ama bu hareketimle en azından muhtemel bir burun kırılmasından yırtmıştım,
    daha önce kafa yemiş dostlarım bilirler,
    önce çok sızlar,
    sonra geçer gibi olur, ama geçmez daha çok sızlar.
    bu da alışık olduğum bi duygu olduğu için bunu da çabuk atlattım.
    bir elimin altında hala ezgi vardı.
    bir yandan onu koruyup kolluyor, bir yandan da az önce yarattığım düşmanımla mücadele ediyordum.
    tek elle galip gelmem imkansızdı ama yenileceğimi de hiç sanmıyordum.
    maça kafadan 1-0 önde başlamıştım.
    elemanın az önce hedefi tutturamayıp ezgi'ye inen yumruğu da ayak da duramayışı da yeterince sarhoş olduğunu gösteriyordu.
    son ve çok kuvvetli bir hamle yaptım.
    şansımın da yardımıyla yere devrildi bin.
    ayağı, arkasında yere düşmüş diğer kavgazedelere takılmıştı.
    bi süre kalkmasını beklediysem de kalkamadı yerden.
    kafasını vurmuştu.
    -beter ol bin. dedim dudaklarımı okuyabileceği bir şekilde.
    erkeklik gururum tavan yapmış bir şekilde çıktık ordan.
    ezgi ağlıyordu.
    az ilerimizde hala devam eden kavgayı gibtir edip karşıma aldım ezgi'yi.
    -iyi misin. diye sordum.
    -iyiyim. dedi bana sarılarak.
    -geçti. dedim onu sakinleştirmeye çalışarak.
    -murat nerde. dedi.
    -bilmiyorum, sen burda bekle. dedim murat'a bakmak için tekrar olay yerine dönmeye çalışarak.
    elimden tuttu ezgi.
    -gitme. dedi
    gitmedim.
    durdum olduğum yerde.
    döndüm arkamı.
    o ağlayan gözlerdeki ışıltıyı gördüm bir anlık da olsa,
    ben yıllardır susmuş olsam da gaza gelen gözlerim daha fazla dayanamadı, patlattı bombayı.
    "seni seviyorum ezgi" dedi ona doğru kocaman.
    ve yarım ali'nin hikayesi de işte böyle başladı beyler...
    Tümünü Göster
    ···
    1. 1.
      +26 -1
      Beyler boncuk ömerin ta kendisidir hikayeyi okumayın züte gelirsiniz. Boncuk omerin hikayesini okuyun anlarsınız
      ···
      1. 1.
        -2
        panpa başlığı gördüm ama okuma fırsatım olmadı kısaca boncuk aliyi anlatsana
        ···
      2. 2.
        +6 -1
        Boncuk Ömer kimdir bilir misin panpa. O sana 3 ay boyunca hayatını anlatır. Ama finale geldiğinde yalan söyler ailesine. Onun ailesi gibi olan gizli binlere bile yalan söyler. Sırf hikayenin finalini okumak için otobüsü erteleten binlere yalan söyler. Öyle biri işte.
        ···
      3. 3.
        +1
        Amk olay yalan söylemesi olsa gine iyi hikaye kurgu çıktı salak bi final yaptı sonra ergen tribi atıp gitti allahtan panpanın biri ifsa etti berkaymıydı öle biri çıktı yazar
        ···
      4. 4.
        +1
        aynı lavuk değilse bu bişi bilmiyorum ya... Yok kardeşim bi 3 ay daha çekemem zırvalıklarını. Çok güzel yazıyosun ama insanları enayi yerine koyduğun için okumuyorum amk.
        ···
      5. diğerleri 2
    2. 2.
      +4 -1
      gibik ali
      ···
  3. 3.
    +9 -9
    rez gelirse devam edicem beyler. ben hikayemi zaten biliyorum, kendi kendime anlatmamın gereği yok. iyi geceler.
    ···
    1. 1.
      +13 -1
      huur çocuğu rezervini gibeyim finalde ben ezgi ali dağa kaçtı yandı bitti kül oldu gitti dersin sen pic
      ···
      1. 1.
        0
        bunlar hep böyle panpa
        ···
    2. 2.
      0
      iP ni bulcam senin oç dur sen
      ···
  4. 4.
    +3 -5
    daha ilk sayfadan "yazsana oç" diye laf gelmiş. taku yedik amk. neyse. akşama yazıcam.
    ···
  5. 5.
    +1 -1
    bi kaç part yazıp çıkıcam beyler.
    ···
  6. 6.
    +12 -5
    #
    ama her ne kadar ezgiye aşık olsam da murat da çocukluk arkadaşımdı.
    onu orda bırakıp gitmek olmazdı.
    ezgi'ye rağmen döndüm tekrar olay yerine.
    konser alanına güvenlik görevlileri dolmuş kavga yatışmak üzereydi.
    hala uzaktan birbirlerine bira şişeleri fırlatmalar, sözlü sataşmalar devam ediyordu ama temas kesilmişti.
    kafamı kollayarak geçtim büfenin tarafına.
    orda gördüm muratı.
    büfenin arkasına saklanmıştı.
    korkmuş olsa da gayet iyi görünüyordu, ama ben yine de sordum emin olabilmek için.
    -iyi misin kardeşim. dedim.
    hala kegib kegib nefes alıyordu.
    beni korkutacak kadar derinden geliyordu nefesi.
    karşımda sağlıklı bir insan olsa belki hiç giblemezdim ama murat'ın kalbinde doğuştan ritim bozukluğu vardı.
    heyecanlanmaması gerekiyordu.
    karşımda yine sağlıklı bir insan olsa "ne diye kızı orda bırakıp kaçıyorsun" diyerek üste çıkardım ama murat'a karşı yapamadım bunu.
    kaçmış olmasına sevindim bile içten içe.
    nefes alıp verişi düzelince murat'ın koluna girdim ve ezgi'nin yanına zütürdüm onu.
    3 çocukluk arkadaşı 2 sevdalı sarıldık birbirimize.
    ikisinin de iyi olduğundan emin olduktan sonra
    -dönelim hadi. dedim ve kampüsten çıkarak dışarıya parkettiğimiz arabaya doğru yürümeye başladık.
    bir yanımda ezgi, bir yanımda murat vardı.
    burnum hala sızlıyordu ama insanın bazen güçlü durması gerekir ya beyler,
    işte o an tam da öyleydim.
    hiç bi şey belli etmedim.
    araba benim değil murat'ındı ama kendini iyi hissetmediği için hiç konuşmadan bana verdi anahtarı ve arkaya bindi.
    ezgi yanıma oturdu.
    haftasonunu geçirmeyi planladığımız adana'nın o hiç bilmediğimiz sokaklarında dolanıyorduk nereye gittiğimizi bile bilmeden.
    geldiğimiz yere memlekete çanakkale'ye dönmeyi düşündüm ben.
    uykusuzdum ama "yolda çeker uyurum" diye geçiriyordum içimden.
    -ne yapalım. dedim konuyu açmak için.
    kimse bi şey demediği gibi "dönelim" diyen de olmadı.
    dönmeye niyetli olmadıkları için girmedim konuya hiç.
    buraya gelirken planladığımız üzere murat'ın üniversite'den bi arkadaşı olan çağdaş'ın evinde kalacaktık,
    baraj yolu diye bi yerdeydi ev.
    sora sora bulduk yolu da evi de.
    arabayı evin önüne park edip indik arabadan.
    telefonda konuşurken çağdaş kendisinin evde olmadığını söylemişti.
    bu durum bana biraz garip gelse de mecburen çıktık eve.
    çaldık kapıyı.
    ama açan olmadı.
    -hadi gidelim, buluruz kalacak bi yer. dedim
    içimde tarifsiz bi sıkıntı vardı ve bu sıkıntının hala burnumu sızlatan kavgayla hiç bir alakası yoktu.
    ama yine dinlemediler beni.
    murat bi daha çaldı kapıyı.
    biraz daha bekledikten sonra açıldı kapı.
    yüzü yara izleriyle dolu bi eleman açtı kapıyı.
    eleman "siz kimsiniz amk" diyen gözlerle bize bakıyordu.
    henüz kendimizi tanıtamamıştık ki elemanın arkasından
    -kim geldi hayatım. diyerek kızıl saçlı bi hatun geldi.
    işte o gün hayatımı gibecek iki insanla tanıştım beyler...
    Tümünü Göster
    ···
    1. 1.
      +10 -4
      Grup yapmışlardır Ezginin ami sizlamistir boncuk eylülu Aysel Ceyda güneşi gibti n ya sıra ezgizemi geldi iktidarsız o c
      ···
      1. 1.
        +1
        şuku :D
        ···
  7. 7.
    +12 -3
    #
    çok garip bir duyguydu lan beyler.
    bu iki insanı hem çok iyi tanıyor hem de ilk defa görüyor gibiydim.
    kızın derin bakışları da beni onaylar gibiydi.
    o da bana şaşkınlıklar içinde bakıyordu.
    kitlendik kaldık ikimiz de bir süre.
    ama hatun büyük ihtimalle elemanın sevgilisiydi,
    "hayatım" diyerek sarılmıştı çocuğun beline.
    ama işin garibi eleman da şaşkınlıklar içinde bakıyordu bana.
    ne olduğu hakkında hiç bir fikrim yoktu.
    murat'ın nefes alışverişleri yine düzensizleşmeye başlamıştı.
    onla ilgilenmek için tam murat'a dönmüştüm ki
    -hadi gidelim. diyerek koluma girdi ezgi.
    kocaman bir oyunun içinde olduğum çok belliydi.
    yanımdakilerin ve kapıdakilerin şaşkınlıkları bunu fazlasıyla ele veriyordu,
    ama kimse bir açıklama yapacak gibi durmuyordu.
    ben girdim lafa.
    -merhaba, biz çağdaş'ın arkadaşlarıyız, bugün onun misafiriyiz de, görüştük kendisiyle, kendisi evde yokmuş ama geleceğimizden haberi var. dedim
    cevap vermedi eleman.
    sanki ne diyeceğini bilemiyor gibiydi.
    hala kolumda bekleyen ezgi deminki teklifini bu sefer daha ısrarcı bi şekilde yineledi.
    -ali lütfen gidelim. dedi yalvaran gözlerle.
    sinirlenmeye çoktan başlamış olsam da kendimi tutmaya, mevzuyu çözmeye çalışıyordum.
    göz ucuyla murat'a baktım.
    murat gerçekten kötü görünüyordu.
    heyecanlandığı her halinden belliydi.
    ama ezgi murat'ın o halini bile giblemedi.
    tek derdi o an bizi ordan zütürmekti.
    -allah aşkına ne oluyor burda. dedim dayanamayarak.
    içerdeki kızıl saçlı hatun 1 adım atarak tam karşımda durdu.
    ···
    1. 1.
      +2
      Lan beyler dedin kendini ifşaladın oç
      ···
  8. 8.
    +12 -3
    #
    neredeyse burun burunaydık.
    sanki birbirine hasret kalmış tek kıvılcımla dudakları kavuşacak iki aşık gibiydik o an.
    ne yapacağımı bilemedim.
    kız elini kaldırıp yüzümde gezdirdi elini.
    sanki beni inceliyor gibiydi.
    gözlerine baktım beyler.
    o kömür karası gözlere bıraktım kendimi.
    bana bi şeyler anlatmaya çalıştığı çok belliydi ama ezgi'nin buna izin vermeye niyeti yoktu.
    -ali yalvarırım gidelim. dedi
    can havliyle çekiştiriyor, sanki beni bi şeylerden kaçırmaya çalışıyor gibiydi.
    hayatımda zaten zibilyon tane boşluk varken bir yenisinin daha eklenmesini istemiyordum.
    bu sefer murat girdi devreye.
    hiç tanımadığı kızın elini tutarak aşağıya indirdi.
    -kötü oldum ali, lütfen gidelim. dedi murat.
    beni ordan tek zütürecek sebep murat'ın sağlık sorunu olurdu ki,
    o da olmuştu.
    ya da o an beni ordan zütürmek için bahanesiydi bu, bilmiyorum.
    son bir defa baktım hatunun gözlerine.
    geçmişi gözleri kadar karanlık olan ama henüz adını bile bilmediğim o gözlerde adımı gördüm bir an.
    bakışlarımızla vedalaştık resmen hiç tanımadığım bu yabancıyla.
    murat'a doğru dönerek koluna girdim ve apar topar merdivenlerden inmeye başladık.
    aklım yukarda, o evde kalmıştı ama yapacak bi şey yoktu,
    murat gerçekten de kötü görünüyordu.
    arabaya bindik.
    yol bilmem, iz bilmem ama kendi çapımda hastaneye sürüyordum arabayı.
    ışıkları geçince seyyar arabada şalgam satan bi amcanın yanında durdum hastanenin yerini sormak için.
    -ne için durduk. dedi ezgi
    -hastanenin yerini sormak için. dedim
    ama murat garip bir şekilde birden düzelmişti.
    -gerek yok kardeşim. dedi
    hem kızgın hem de endişeli gözlerle murat'a döndüm.
    -emin misin. dedi
    -eminim kardeşim, sür dönelim. dedi
    -nereye. diye atıldı ezgi heyecanla.
    -eve, çanakkaleye. dedi
    daha az önce burda kalmaya can atanların şimdi dönmek istemesi beni daha da fazla kıllandırmıştı.
    arabayı istop ettim.
    geri gidecekmiş gibi kolumu yandaki koltuğa attım ve hem ezgi'yi hem de murat'ı görecek şekilde arkamı döndüm.
    -siz benim dostlarımsınız ve söylediğinize göre çocukluk arkadaşım, en yakınlarımsınız değil mi? dedim
    -şüphen mi var. diyerek üste çıktı ezgi birden.
    -şüphem yok ama benden sakladığınız bi şeyler var, kimdi o çocuk, kimdi o kız, neden baktı bana öyle. dedim
    ikisi de cevap vermedi önce.
    artık gerçekten sinirlenmiştim ve onları kıracağımı bile bile bağııryordum.
    -size soruyorum, kimdi onlar. dedim
    -dönünce konuşalım mı ali. dedi murat.
    -abi ben arkamda daha fazla soru işare bırakmak istemiyorum, anladın mı? dedim
    -soru işareti falan yok ali, belli ki kafaları güzeldi sana sardılar işte. dedi murat.
    -peki onların kafaları güzeldi, size ne oldu be abi, neden eliniz ayağınıza dolaştı. dedim
    cevap veremedi murat, sustu.
    Tümünü Göster
    ···
    1. 1.
      +3
      Bir küçük eylül meselesi senaryosu çıkmazsa fişekletiyorum
      ···
  9. 9.
    +12 -4
    #
    -ali üzme bizi de sür şu arabayı. dedi ezgi
    -hiç bir yere gitmiyorum ezgi, beni siz anlamazsanız, sorularımı siz cevaplamazsanız ben nasıl tamamlarım geri kalan yarımı. dedim
    -geri kalan yarın falan yok ali. dedi ezgi de sinirlenerek.
    -ben o gözleri tanıyorum ezgi. dedim
    -aynı şeyleri tekrar yaşatma bize ali, nolur. dedi murat.
    -abi neler yaşadığımı, içimde nasıl bi boşluk olduğunu biliyor musunuz siz ha? dedim
    -biliyoruz tabi amk, kim vardı senin yanında bizden başka, kim kaldı 2 yıl boyunca hastanede baş ucunda, kim ağladı sabahlara kadar, bu kız ağladı ali, ben 2 yıl uyku uyumadım ali, sana her şeyi anlattık biz ali, zor zamanlar geçirdin ama biz geçirmedik mi ali, 2 yıl bir ölünün baş ucunda uyumak nedir bilir misin sen? dedi
    -eski defterleri bi daha açmayacağımıza yemin ettik biz ali, hep beraber ettik bu yemini. diyerek devam etti ezgi murat'ı destekleyerek.
    -eyvallah. dedim sadece
    -şimdi sür şu arabayı. dedi murat.
    hiç konuşmadan çalıştırdım arabayı.
    bu işi burda bırakmayacaktım.
    en yakın zamanda buraya geri dönüp kendim çözecektim bütün mevzuları.
    ezgi'nin dediğine göre içinde ne yazıldığını bile bilmediğim o defteri ben okumadan kapatmıştık.
    tam 1 hafta sürdü 22 yıllık hayatımı bana anlatmaları.
    çanakkale'yi bilenleriniz varsa eski kordon'u da bilir,
    ordaki tahta masaları da.
    işte o masalarda 1 hafta boyunca anlattılar bana hiç hatırlamadığım geçmişimi.
    hayretle dinlemiştim onlardan kendimi.
    çoğu zaman gülseler de ağlamışlardı da bazen.
    güzel günlerimiz olduğu gibi kötü günlerimiz de olmuştu.
    14 yaşındayken annemi kaybettiğimi anlattılar,
    babamın çifçilikle uğraştığını anlattılar,
    tek çocuk olduğumu anlattılar,
    liseden sonra üniversiteye gitmediğimi müzikle uğraştığımı anlattılar.
    çocukluğumu anlattılar,
    güzel günlerimizi anlattılar,
    sevdalarımızı anlattılar,
    beni bana anlattılar.
    her şey tamdı.
    ama içimde kocaman bi boşluk vardı,
    bu boşluğu ne onlar doldurabildi ne de anlattıkları.
    geçmişimi kaybetsem de içimde yetim bir sevda vardı lan beyler.
    nasıl bir duygu, size nasıl anlatırım bilmiyorum ama
    sanki birini çok sevmişsiniz ama kimi sevdiğinizi bilmezmiş gibi.
    bunun cevabını bana hiç bir zaman vermediler.
    her şeyi anlattıklarına dair yemin ettiler.
    o yeminden sonra vazgeçtim sorgulamaktan.
    çocukluk resimlerime bakmaktan ibaretti bundan sonra geçmişim.
    ama yarımdım işte.
    kimse bana "yarım ali" demedi ama ben hep dedim bunu kendime.
    26 yıllık hayatımın 22 yılı yoktu.
    evet belki yarımdan da fazlaydı kaybettiklerim ama dostlarım yanımdaydı,
    babam yanımdaydı.
    tutundum bi şekilde tekrar hayata.
    çalışmaya devam ettim kordon'da bir barda.
    başlarda çok zor gelse de alıştım tekrar gitara,
    içimden geldiği gibi şarkılar söyledim tekrar.
    sorgulamadan devam ettiğim kaldığım yerden yaşamaya.
    Tümünü Göster
    ···
  10. 10.
    +12 -1
    #
    bir zamanlar muhtemelen çok sevdiğim ama mezarında göz yaşı dökemediğim annemin mezarına gittim bir çok kez.
    dua etmekle yetindim sadece.
    yanımda 2 insan vardı hep.
    ezgi ve murat.
    altın gibi 2 insandı onlar.
    murat ezgi'yi utandırarak da olsa çocukken ona aşık olduğumu ve o kazadan önceye kadar da onu çok sevdiğimi anlattı.
    o kazadan sonra ezgi'yi ilk gördüğümde böyle şeyler hiç hissetmesem de sonra bi şekilde inandırdım bu gerçeğe kendimi,
    kazadan önce nerde kaldıysam ordan devam etmek istiyordum hayatıma.
    sevdim bi şekilde onu.
    sevebildim demek lazım belki de.
    ezgi.
    mimardı.
    varlıklı bi ailenin kızıydı.
    ailesi istanbul'da kendisi ise çanakkale'de yaşıyordu.
    babasının istanbul'da büyük bir inşaat şirketi vardı ve ezgi'de çanakkale'deki ofisinde burdaki işlere bakıyordu.
    orta boylu, zayıf, esmer bir kızdı.
    murat.
    çanakkale'de tıp okuyordu.
    o da temiz bir aileden geliyordu.
    uzun boylu, beyaz tenli, yeşil gözlü bir elemandı.
    komite zamanları dışında kitap açmazdı.
    kardeşim diye söylemiyorum ama zehir gibi kafa vardı.
    ben mi?
    benim anlatacak çok da bi şeyim yok aslında.
    1.80 boyunda,
    kimine göre kumral, kimine göre sarışın,
    kimine göre yeşil, kimine göre ela gözleri olan,
    kimine göre beyaz, kimine göre buğday tenli,
    yarım ondan yarım bundan bir ali'yim işte.
    kordon'da "ada bar" diye bi yerde elimde gitarımla canlı müzik yapıyorum.
    yakışıklı olduğum söylenemez ama yaptığım işin cazibesiyle sürekli yeni insanlarla tanışıyorum.
    hiç değişmeyen iki dinleyicim var.
    ezgi ve murat.
    o kazadan sonra bir gün bile beni yalnız bırakmayan 2 insan.
    hep ordaydı onlar.
    hep dinlediler beni.
    2011 deki o kazadan sonra hastanede geçen 2 yılın ardından yeni doğmuş bebek gibiydim adeta.
    bu 2 yıl boyunca başlarda çok zorlansam da sonra üzmemeye çalıştım onları.
    onlar bana destek ben onlara yarım da olsa ali oldum.
    o gittiğimiz konser ve sonrasında yaşanan olaylara kadar hiç bir sorun yoktu hayatımda.
    adana'dan döndükten sonra kendi yaşantımıza devam ettik.
    ezgi işine gücüne, murat da hastanedeki stajına devam etti.
    her akşam beraberdik yine.
    çanakkale küçük yer.
    gidilecek çok yeri yok.
    çalmadığım her akşam eski kordon'a indik.
    orda bazen kendi kendimize şarkılar söyledik,
    bazen kafamız basmasa da ezgi'nin işlerine kafa yorduk,
    bazen de murat'ın aşık olduğa kıza mesajlar yazdık hep beraber.
    içimdeki boşluktan dolayı tam anlamıyla mutlu değildim ama onlar iyi ki de vardı lan beyler.
    keşke de hep yanımda kalsalardı, neyse..
    Tümünü Göster
    ···
  11. 11.
    +10
    #
    adana'dan dönmüştük dönmesine ama dedim ya,
    benim aklım orda, o kızıl saçlı hatunda kalmıştı bir kere.
    ya o yüzü yara bere içindeki eleman.
    o kimdi?
    o niye bakmıştı bana öyle uzun uzun.
    ne demeye çalışmıştı,
    beni görünce neden şaşırmıştı?
    bu soruların cevabını almadan rahatlamayacaktım.
    döndükten sonra bizim çocuklara bi kaç kez sormaya çalıştıysam da vermiş olduğumuz sözü hatırlatıp açmadan kapattılar o eski defterleri.
    daha fazla üstelemedim,
    eyvallah dedim hep.
    16 Haziran 2014 , Pazartesi.
    babam 1 haftalığına yaylaya gitmiş,
    ben her zamanki gibi yalnız oturuyordum evde.
    televizyonda izleyecek hiç bir şey yok.
    canım çok fazla sıkılıyor.
    ezgi işte, murat hastanede.
    adana'ya gitmek için bundan daha iyi bir fırsat olamaz diyerek döndüğümüzden beri aklımda olan planı uygulamaya koyuldum.
    çanakkele'de küçük de olsa bi havaalanı var ama bakım falan ayağına kapalı bir süreliğine
    zaten açık olsa da tek tük istanbul'a, ankara'ya falan var uçak sadece.
    hem bunu bildiğim için hem de araba sürmeyi çok sevdiğim için arabayla gitmeye karar verdim.
    ama murat'ın arabayla gitmek olmazdı,
    onların gittiğimden haberleri olmaması lazımdı.
    bizim barın müdavimlerinden beni de çok seven bir abimiz vardı.
    33 yaşında, bekar, çapkın bir abimiz, haluk abimiz.
    daha yeni son model bir araba almıştı eskisini satmadan kendine,
    beni her gördüğünde "şu benim eski arabayı satalım" derdi hep.
    bakmayın eski dediğime,
    adamın eskisi bile volvo s40.
    aradım haluk abi'yi.
    -abi merhaba. dedim
    -merahaba ali'cim, hatun düşürcen de taktik almak için mi aradın abini. dedi gülerek.
    arkadan kız sesleri geliyordu.
    birine şekil yapmak için gevşek gevşek gülüyordu.
    ortdıbını bozmamak için ayak uydurdum ben de ona.
    -aynen abi hatun düşürcem de araban lazım. diye gülerek iteledim ben de arabayı arada.
    -olum daha ben binmedim, destur. dedi haluk abi
    -yok be abi yenisini istemiyorum zaten, diğer araba lazım bana. dedim
    -ha öyle desene, al senin olsun be oğlum. dedi gülerek.
    -eyvallah abi, nerdesin. dedim
    -bombacı'dayız kardeşim. dedi
    -eyvallah abi, birazdan geliyorum. diyerekten çıktım evden.
    ana caddeye çıktım.
    dolmuşa bindim.
    biraz sonra indim kordon'un girişinde.
    içerden el sallıyordu haluk abi.
    yanında ateş gibi 2 hatun vardı.
    ama buralı olmadıkları çok belliydi,
    belli ki yine şehirler arası çalışmıştı bizimkisi.
    niyetim anahtarı alıp direk çıkmaktı ama haluk abi'nin de ısrarıyla oturdum masaya.
    -ne yersin. dedi haluk abi.
    aslında karnım da açtı ama fakir bin gibi hemen atlamak da olmazdı,
    hem zaman kaybetmeden bir an önce yola çıkmam lazımdı.
    Tümünü Göster
    ···
  12. 12.
    +10 -3
    #
    haluk abi'nin ısrarlarına rağmen yemedim.
    masadaki saçma sapan muhabbete eşlik ediyordum ayıp olmasın diye.
    hatunlar güzel olmasına güzeldi ama yollu oldukları her hallerinden belliydi.
    haluk abi kafasıyla diğer hatunu göstererek "zütür" der gibi bi işaret yaptı.
    hatun görmesin diye utanarak çevirdim kafamı.
    -utangaçtır bizimkisi biraz ablası. dedi kıza doğru dönerek.
    "senin yapacağın işi gibeyim diyerek" masadan kalkmak istesem de o arabaya ihtiyacım olduğu için kalkamadım masadan.
    haluk abi kötü bir adam değildi.
    ama karı kız ortdıbına girince çok gevşer eşi dostu satmasa da gömerdi.
    ama sinirlendiğimi anladığı için uzatmadı.
    ben sormadan kendi girdi lafa.
    -arabanın anahtarı dükkanda, araba da dükkanın önünde, içerde çocuklar var bizim, söyle versinler. dedi haluk abi.
    -eyvallah abi, çarşamba sende araba. dedim
    -sana bi şey olmasın da keyfine bak aslanım. dedi
    -eyvallah abi. diyerek hatunlara da yalandan selam vererek çıktım ordan.
    haluk abi'nin az ilerdeki dükkanına doğru hızlı adımlarla ilerliyordum.
    elemanlara selam vererek girdim içeri.
    ayak üstü 2 sohbet muhabbetten sonra anahtarı alarak çıktım dükkandan ve bindim arabaya.
    giderken ezgi'ye ve murat'a ne söyleyeceğim hakkında hiç bir fikrim yoktu.
    telefonu öylece kapatıp gitmek de olmazdı,
    bi yalan uydurmak lazımdı.
    yolda uydururum bi şeyler diyerekten saat 11 gibi çıktım yola.
    1000 km'den fazla yolum vardı.
    yolda uyumazsam gece 11 gibi orda olacaktım.
    akşam 6 gibi ankara'ya vardım.
    telefonum çaldı.
    ezgi arıyordu.
    uzun uzun çalar da açmazsam bana bakmaya eve geleceklerini bildiğim için henüz bir yalan bulamasam da açtım telefonu.
    -canım. dedi ezgi
    -efendim. dedim
    -napıyorsun. dedi
    -çalışıyorum, sen? dedim
    -ama bugün pazartesi. dedi
    -babamın yanındayım. dedim
    -nasıl yani bahçeye mi gittin. dedi
    -evet, yardım etmeye geldim. dedim
    -ne zaman dönersin? dedi
    -bilmem belki kalırım burda. dedim
    -iyisin di mi? dedi ezgi şüphelenerek.
    -iyiyim canım, neden ki. dedim
    -ne biliyim bahçeye pek inmezdin de sen. dedi
    -sıkıldım evde. dedim
    -iyi hadi bakalım, dikkat et kendine, dönünce haber et o zaman. dedi
    -tamam, merak etme. diyerek kapadım telefonu.
    doğaçlama olsa da çok mantıklı bir yalan söylemiştim. ezgi de murat da aramazdı babamı.
    nedendir bilinmez ama bizim çocuklarla babamın pek yoktu arası.
    bizimkiler babamı çiftçi diye hor görecek çocuklar asla değillerdi,
    ama hep bi mesafe vardı aralarında.
    saygıda kusur etmediler,
    hep "kemal amca" dediler ama babam evdeyken 1 gün bile eve gelmedi bizimkiler.
    saygıda kusur etmedikleri sürece sorun yoktu,
    onlar kusur etmediler ben de sorun.
    Tümünü Göster
    ···
    1. 1.
      +8
      Bence senin 22 yılı yanlış anlattılar panpa babanda gerçeği biliyor o yüzden araları iyi değil. Kızıl saçlı hatunda eski sevgilin bence.
      ···
  13. 13.
    +10 -1
    #
    ezgi ve murat'ı bir süreliğine oyalayabilecek olmamın rahatlığıyla devam ettim yola.
    pozantı'yı geçmiştim geçmesine ama yolun yorgunluğu ve tek olmanın vermiş olduğu can sıkıntısıyla çok fazla uykum geldi.
    100 km kadar bi yolum kalmıştı ama dayanamadım.
    ilk benzinliğe çekip kapattım gözlerimi.
    1 saatlik uyku bile yetmişti.
    gözlerimi açtığımda saat 10'a geliyordu.
    arabayı çalıştırdım ve devam ettim yoluma.
    2 saat kadar sonra girdim adana'ya.
    yolları hatırlamıyordum ama adres aklımdaydı.
    sora sora buldum aynı evi.
    açık olan bina kapısından girdim içeri.
    çıktım 3. kata.
    çaldım kapıyı.
    kapı hemen açıldı.
    ben karşımda yine o yüzü yaralı elemanı görmeyi beklerken kapıyı bu sefer murat'ın arkadaşı çağdaş açmıştı.
    çağdaş'ı murat'tan birlirdim ben,
    üniversite'den eski bir arkadaşıydı.
    zor bi hayatı vardı bildiğim kadarıyla ve okula devam edemeyip dönmüştü memleketine, adana'ya.
    beni çok iyi tanımasa da o da murat'tan bilirdi beni.
    -hoşgeldin. dedi şaşkınlıkla
    -hoşbulduk çağdaş. dedim
    kısa süreli bi sessizlik yaşandı.
    davet beklediğim çok belliydi.
    birazdan durumun farkına varan çağdaş
    -geçsene? dedi
    ikiletmeden geçtim içeri.
    eve girer girmez gözlerim öncelikle kızıl saçlı hatunu sonra da diğer elemanı aradı.
    ama kimseyi göremedim.
    ses seda da yoktu evde.
    çağdaş'ın yönlendirmesiyle salondaki koltuklara oturduk.
    -tek misin. diye sordu çağdaş
    -evet, tek geldim bu sefer, işlerim vardı da. dedim
    -iyi hoş geldin kardeşim, geçen sefer ağırlayamadım sizi kusura bakmayın, siz de apar topar gitmişsiniz zaten. dedi
    -evet, biraz öyle oldu. dedim
    -eee neler yapıyorsun. dedi çağdaş
    -aynı işte, iş güç devam, sende nasıl keyifler. dedim
    -nolsun be, tutunmaya çalışıyoruz işte. dedi
    -herkes gibi. dedim
    -benimkisi biraz farklı be kardeşim. dedi
    -haklısın. dedim konuyu daha fazla uzatmayarak.
    çağdaş'la çok bi paylaşımımız olmadığı için daha fazla ilerletemedik tabi ki de muhabbeti.
    gergin bi sessizlik oldu salonda.
    daha fazla dayanamayarak girdim konuya.
    -çağdaş. dedim
    -efendim. dedi
    -bi şey sorabilir miyim kardeşim sana. dedim
    -sor tabi kardeşim, buyur. dedi
    -biz geçen geldiğimizde 2 kişi vardı evde, kimdi onlar, ev arkadaşların mı? dedim
    -caner vardı evde, bizim burdan bi arkadaş ama başka kim vardı bilmiyorum. dedi
    -kızı saçlı bi kız vardı bi de. dedim
    -haaa aslı'yı diyosun sen. dedi
    Tümünü Göster
    ···
  14. 14.
    +10 -1
    #
    -evet evet o. dedim sanki çok biliyormuşum gibi
    -caner'in kız arkadaşı o, garip bir kız, ben de çok tanımıyorum, bi kaç defa gördüm caner'in yanında, arada gelir buraya. dedi
    -nerde yaşıyor. dedim
    -kardeşim inan ki senin bildiklerin haricinde bi tek adını biliyorum. dedi
    -anladım kardeşim. dedim umduğumu bulamayarak.
    ama aradığım cevapları bulmadan gitmeyecektim.
    1100 km yolu bu kızın diğer elemanın kız arkadaşı olduğunu öğrenmek için gelmemiştim ben.
    -peki caner, o nasıl biri, nedir, necidir? dedim
    -abi kusura bakma da meraktan soruyorum çocukların bi yanlışı mı oldu ben yokken. dedi
    -yok yok, birine benzettim de, geçen sefer konuşamadık apar topar gidince, yolum bu tarafa düşmüşken de bi uğriyim dedim, aklına başka bi şey gelmesin. dedim
    -ha anladım, sıkıntı yok o zaman. dedi
    -sıkıntı yok kardeşim. dedim
    -caner bizim mahalleden bi eleman, ev arkadaşım diyebiliriz ama çok da sayılmaz aslında, bi kaç evi vardır onun, kaçak göçek yaşar, arada hatun getirir, ayda bi kaç defa gelir, geldimi de eve erzak falan alır, karşılıklı çıkar ilişkisi işte. dedi
    -ne iş yapar. dedim
    -polis falan göndermedi di mi seni. dedi çağdaş gülerek.
    yaptığı espriyi anlamamıştım.
    -yok. dedim soğuk soğuk.
    -torbacıdır caner. dedi çağdaş birden ciddileşerek.
    -nasıl yani, uyuşturucu falan mı satıyor. dedim
    -küçük çaplı evet, esrar, hap ayağı bununkisi. dedi
    -anladım. dedim
    -kullanıyorsan var içerde. dedi şakayla karışık teklif ederek.
    -yok kardeşim, eyvallah. dedim
    kısa bi süre daha sessizlik oldu.
    -peki nasıl ulaşırız bu caner'e. dedim
    -ulaşamazsın. dedi
    -neden, torbacı değil mi bu herif, müşterileri nasıl ulaşıyor. dedim
    -ama sen müşterisi değilsin, caner'in kitlesi bellidir, temiz iş yapar, kimin ne zaman ne alacağını bilir ona göre çıkar piyasaya, işini görür, kaybolur. dedi
    -numarasını verir misin bana. dedim
    -hangisini. dedi gülerek.
    -kaç tane var ki. dedim
    -beni bi numaradan 2 defa aradığını görmedim. dedi
    bu iş sandığımdan da zor olacaktı.
    ama asla vazgeçmeyecektim.
    içimde kalan o kocaman boşluğun cevabı bu 2 insandaydı.
    bilmiyordum ama sonuna kadar hissedebiliyordum.
    geçmişim silinmişti belki ama hislerim olduğu gibi duruyordu.
    -çağdaş benim caner'e ulaşmam lazım. dedim
    -sen emin misin caner'i sadece birine benzettiğine. dedi
    bu işin böyle olmayacağı çok açıktı.
    mecburen başladım anlatmaya.
    yaşadığım kaza olayını çağdaş zaten az çok biliyordu,
    hatta belki benden fazlasını bile biliyordu.
    o yüzden hiç girmedim o konuya.
    direk buraya geldiğimiz geceden başladım,
    o kızıl saçlı hatun'un, aslı'nın yaptıklarından bahsettim çağdaş'a.
    bana dokunduğunu, yüzümü sevdiğini, gözlerime baktığını söyledim.
    -dumanlılardır, çok takılma. dedi
    -öyle değil çağdaş, başka bi şey bu. dedim
    -onlara ulaşırsan rahatlayacak mısın peki. dedi
    Tümünü Göster
    ···
  15. 15.
    +18 -9
    siz neden herkesi birbirine benzetiyorsunuz? boncuğa kelebek dediniz, bana boncuk diyorsunuz, bi sonra gelene de yarım ali mi diyeceksiniz? bu nasıl bi döngüdür amk. bu konuyla ilgili başka entry girmeyeceğim. açık konuşuyorum buraya muhabbete değil bu hikayeyi anlatmaya geldim. selametle.
    ···
    1. 1.
      +2
      ilk şuku yapalım mı sanada? ister misin? :D
      ···
    2. 2.
      +4 -2
      saçma sapan işlere gerek yok bilader, okuyun geçin işte.
      ···
      1. 1.
        +2
        boncuga kelebek dedigimizi biliyosun , bu demektir ki boncuk ömerin her enrtysini tek tek okumus birisin (bence direk boncuk ömersin) ,diğer entryde de dedigim gibi
        diyelim ki sen boncuk ömer değilsin ;
        -boncuk ömer - yarim ali
        -boncuk ömer in hikayesi - yarim ali nin hikayesi
        -her gece 10 da part atımı
        -part başlarında * tarzı şeyler
        -hikayenin en heyacanlı yerinde hikayeyi bitirmeler
        -her gün son partlari 3 nokta ile bitirmen
        -hikayenin ilk başında size göre hikaye bana göre gerçek herkes kendinden bişey bulsun demen
        ...

        bu demek oluyor ki sen tam bir hırsızsın boncuk omerin hikayesini kendi hikayene uyarlayıp çalmıssın tam bir huursun yani
        ,ama bence sen direk boncuk ömersin ve hikayende bize yaptıgını daha unutmadık hikayenin sonunda gerçek degildi demen yeterliydi bizim için ama sen şerefsizlik yaptın ama hala geç değil ..

        Not : hangi ihtimal dogruysa o ihtimalde dediklerimi kaale al ve adam ol
        Not2: Delikanliysan bu enrtyi cevaplarsin
        ···
      2. 2.
        +2 -1
        delikanlılık bahsettiğin gibi bi şey değil kardeşim. selametle.
        ···
  16. 16.
    +11 -2
    #
    -fazlasıyla. dedim
    -peki o zaman, gel benle. diyerek ayaklandı
    heyecanla kalktım ayağa.
    çıktık evden.
    anahtarı isteyerek bindi şoför koltuğuna.
    nereye gittiğimizi bilmiyordum.
    yol biraz uzun sürmüştü.
    "yüreğir" diye bi yere gelmiştik.
    eski evlerin olduğu bi mahalleye girdik.
    yıkık dökük bir evin önünde durduk.
    -burası. dedi
    -nasıl yani burda mı yaşıyor caner. dedim
    güldü çağdaş.
    -senden benden daha kral yerlerde yaşıyor, rahat ol, buraya gelir birazdan yemlenmeye. dedi.
    -emin misin. dedim
    -bak müşterileri gelmiş bile. dedi eliyle yıkık dökük evin içindekileri göstererek.
    o gösterene dek orda birilerinin olduğunu bile farketmemiştim.
    -haydi rastgele. dedi çağdaş.
    -sen gelmeyecek misin. dedim
    -ben gelirsem duman olurum kardeşim, ben daha önce yakalandım, bi daha baskın yersem gözümün yaşına bakmazlar, içeri girmek için daha çok gencim. dedi
    çağdaş'ın bu sözleri bundan sonra yola yalnız devam edeceğim anldıbına geliyordu.
    -numaram var mı sende. dedi
    -yok. dedim telefonumu çıkartarak.
    verdiği numarayı yazıp kaydettim.
    -işin bitince ararsın, bu civardayım, araban bende, merak etme. dedi
    emanet malı emanet etmiştik resmen amk.
    ama sağlam adımlarla hedefime yürüdüğüm için başka hiç bir şey görmüyordu gözüm.
    çağdaş bana göre pek sağlam ayakkabı değildi ama öyle ya da böyle yardım ediyordu bana.
    tam arabadan inecektim ki
    -çağdaş. dedim
    -efendim kardeşim. dedi
    -bu mevzular aramızda biliyorsun di mi. dedim
    -rahat ol kardeşim, bizden sır çıkmaz. dedi
    çağdaş'a güvenerek indim arabadan.
    resmen bilinmeze doğru yürüyordum yüreğir'in loş sokaklarında.
    açık olan bahçe kapısından girdim.
    hala net göremiyordum ama içerdekilerin bakışlarının bana yöneldiğini hissedebiliyordum.
    ürkek adımlarla çıktım yarısı yıkılmış merdivenlerden.
    içerde nasıl bir manzarayla karşılaşacağımı bilmiyordum.
    içeri girdiğimde sokak lambası artık arkamdan vurduğu için gözümü almıyor içerdekileri daha rahat seçebiliyordum.
    ortamın raconu nedir bilmediğim için kahveye girer gibi kafa selamı verdim.
    içerdeki elemanlar önce şaşkınlıkla birbirlerine,
    sonra da "sen kimsin amk" diye bana baktılar.
    huzursuzluk verdiğimi anladığım için açıklama gereği hissettim.
    -caner'i bekliyorum, malzeme alıcam. dedim
    elemanlar kendi arasında "yeni düşmüş bin" diyip gülüştüler.
    duymazdan geldim. belki bi 20 dk kadar bekledim orda.
    sonra evin arka tarafındaki kırık taşların üzerinden atlayarak caner geldi.
    beni görmemişti ya da gördüyse de seçememişti. tepki vermedi.
    ama hemen arkasından gelen kızıl saçlı kız beni görür görmez gözlerime kilitlendi.
    bir an için zaman dursa da çok geçmeden arkasına bile bakmadan kaçmaya başladı...
    Tümünü Göster
    ···
  17. 17.
    +2 -1
    geldim. başlıyorum
    ···
  18. 18.
    +10 -2
    #
    ne yapacağımı bilemedim bir an.
    kitlendim kaldım öylece.
    çabuk karar vermem gerektiğini biliyor ama yine de bi tak yapamıyordum.
    kaybedecek bi şeyim yoktu,
    ama kazanacak bir geçmişim vardı.
    bu bilinçle fırladım aslı'nın arkasından.
    caner'in müşterilerinden birinin "polis lan bu, kaçın" diye bağırması o an şansın yanımda olduğunu gösteriyordu.
    hepsi bi yana dağılmıştı çil yavrusu gibi.
    aralarında beni tanıyan tek kişi caner'di. haliyle kaçmadı o.
    biraz sonra fırladı arkamdan.
    arkama dönüp bakmasam da ayak seslerini duyabiliyordum.
    ben aslı'yı, caner ise beni kovalıyordu.
    önce ben aslı'yı yakalarsam ne yapacağımı henüz bilmiyordum ama önce caner beni yakalarsa beni gibeceği kesin gibi bi şeydi.
    hem o yüzden hem de aslı'yı yakalayabilmek için can havliyle koşuyordum.
    az ilerdeki sokağın köşesinden döndü aslı.
    biraz sonra aynı köşeyi döndüm ben de.
    ama döndüğümde göremedim aslı'yı.
    kimse yoktu, sokak bomboştu.
    arkamı duvara dayayıp
    sağıma soluma bakındım aval aval,
    ama göremedim kimseyi.
    caner'in sesi artık daha yakından geliyordu.
    çaresizce olacakları bekliyor ama gözüm hala aslı'yı arıyordu.
    derken bir el hızlıca çekti beni.
    ne olduğunu bile anlamadan aslı'yla yüz yüze geldik.
    bağırmaya ya da konuşmaya çalışmasam da eliyle ağzımı kapatıyor.
    sessizce "sus" diyordu bana.
    dediği gibi yaptım.
    hiç bir tepki veremedim,
    caner'in yaklaşan adımları biraz sonra uzaklaşmaya başlamıştı.
    bizi saklandığımız yerde göremeyip sokağın ucuna doğru koşmaya devam etti.
    aslı usul usul elini indirdi.
    vücudum korkudan ve heyecandan titriyordu.
    hayatımda ilk defa bu kadar gergin hissediyordum kendimi.
    bi süre kaldık öylece.
    zaman durmuş gibiydi sanki.
    tanıdığıma emin olduğum ama kim olduğunu bilmediğim bu kızıl saçlı kızın gözlerine kilitlenmiştim.
    -sen... kimsin sen..? diyebildim.
    -ali git burdan. dedi ifadesiz bi şekilde.
    -bana kim olduğunu söyle. dedim
    -ali yalvarırım git, caner gelir birazdan, yalvarırım. dedi aslı
    -kimsin sen? dedim tekrar.
    -sakın peşimden gelme. diyerek uzaklaşmaya çalıştı aslı.
    kolundan tuttum sıkıca.
    aradığım cevapları almadan gitmeyecektim.
    üzerimdeki gerginliği hemen atmış artık sinirlenmeye başlamıştım.
    canını acıtırcasına sıktım kolunu.
    -kimsin sen? dedim sesimi yükselterek.
    -caner'in sevgilisiyim. dedi donuk donuk.
    -adımı nerden biliyorsun. dedim
    -çağdaş'tan öğrendim. dedi
    ama yalan söylediği o kadar çok belliydi ki inanmak için aptal olmak gerekiyordu.
    Tümünü Göster
    ···
  19. 19.
    +11 -2
    #
    çağdaş'ların evinin kapısında, onun beni ilk gördüğünde yaptığı hareketin aynısını yaptım ona.
    elimi usulca kaldırdım havaya,
    ve parmak uçlarımla dokundum yüzüne.
    önce alnında, sonra yanaklarında ve sonra dudaklarında gezdirdim elimi.
    ben hatırlamıyordum ama sanki elim hatırlıyor gibiydi bu çizgileri.
    belki bu hareketime tepki vermese o an gibtir olup giderdim, bilmiyorum ama tepki verdi lan beyler.
    deminden beri donuk donuk konuşan aslı'nın bir anda doldu gözleri.
    ağlamadı kız gibi ama sokak lambasının loş ışığında parlamaya başladı gözleri.
    sonra saçlarına dokundum yavaşça.
    ona da izin verdi.
    hiç bi şey demedi.
    elimi çekmemi istemedi ama acı çektiği her halinden belliydi.
    -sana daha önce dokundum mu.? dedim
    -ali yapma. dedi
    -sevmiş olabilir miyim seni daha önce? dedim
    -ali sus ve git nolur. dedi
    söylediği her cümlede biraz daha yalvarıyor gibiydi.
    o mu benle oynuyordu, ben mi onla henüz bilmiyordum ama bir oyunun içinde olduğumuz çok açıktı.
    ellerimde tuttuğum saçlarını kokladım eğilerek.
    temiz kokmuyordu, sokak kokuyordu, toz kokuyordu ama asla yabancı kokmuyordu.
    -bu kokuyu çekmiş olabilir miyim daha önce içime? dedim
    bir damla yaş süzüldü aslı'nın gözlerinden.
    dik durmaya çalışıyordu ama kahroluyordu.
    için için ağlıyordu.
    az ilerde "aslııı" diye bağıran caner'in sesi bize kadar geliyordu.
    ve gariptir ki artık onu bulduğum için gerçekten hiç bi şeyden korkmuyordum o an.
    aslı hala kısık sesle konuşsa da ben hiç çekinmeden söylüyordum söyleyeceklerimi.
    henüz bi kaç saniye geçmemişti ki aslı'nın telefonu çaldı.
    panikle çıkarttı telefonu arka cebinden. caner arıyordu. aramayı susturdu.
    önce aramanın kapanmasını bekledi sonra da anında sessize aldı telefonu.
    hala gözlerine bakıyordum aslı'nın.
    siz hiç tanımadığınız birinin gözlerinde kendinizi gördünüz mü lan beyler?
    ben gördüm,
    o gün, o an, o hiç tanımadığım kızıl saçlı kızın gözlerinde gördüm kendimi.
    gülerken gördüm hem de..
    -seni tanımıyorum. dedi aslı
    -ama gözlerin tanıyor. dedim
    cevap veremedi.
    saklandığımız yerde iyice köşeye sıkıştırdım aslı'yı.
    nefeslerimiz değiyordu birbirlerine.
    kaçacak yeri yoktu.
    -aradığım cevaplar sende aslı, bana kim olduğunu söyle. dedim
    -bende cevap falan yok. diyerek kestirip attı.
    -o zaman ne diye çektin bu duvarın arkasına beni, ben seni bulamamıştım ki, bıraksaydın da gibtir olup gitseydim o zaman. dedim
    -caner, boş gezmez, seni yakaladığı an sokardı bıçağı. dedi
    -beni tanımıyormuşsun ya zaten, bıraksaydın da soksaydı. dedim
    -ama caner'i tanıyorum ve onu çok seviyorum, tanımadığım biri için başının belaya girmesini istemem. dedi
    -peki o tanımadığın insandan neden kaçtın o zaman aslı? dedim
    -polis sandım seni, kıllandım işte. dedi
    -eskiden de bu kadar zeki miydin? dedim
    -anlamadım. dedi
    -eskiden de bu kadar güzel yalan söyleyebiliyor muydun yani? dedim
    Tümünü Göster
    ···
  20. 20.
    +2 -1
    http://youtu.be/I8V45DgBMlc
    ···