1. 1.
    +2
    kizla ilk bulusmamizda basima gelen talihsizlikler

    tam 2 yıldır bu kızın peşindeydim üniversitede. okulu mokulu giblemiyordum. bir buluşma ayarlayabilmek için kızın bütün arkadaşlarıyla akraba olmuştum adeta. ama kız nuh diyor peygamberle taşak geçiyordu. peki ben pes ettim mi? hayır. sonunda da emeklerimin karşılığını aldım ve kızla buluşmayı kopardım.

    şansım dönmüştü bir anda. 'nereye gidelim?' soruma 'buralarda hiç güzel yer yok, size geleyim beraber yemek de yaparız.' diye karşılık verdi. sevinçten kuru kuru 31'i patlattım iki dakikada.

    kızı ilk gördüğüm gün internetten aldığım ve dolapta sakladığım pahalı parfümümü dikkatlice kutusundan çıkarıp havaya doğru sıktım ve kuul bir hareketle içinden geçtim. aman allahım bu ne güzel bir kokudur. bayılır gibi olunca masaya tutunup yavaşça oturdum. zenginlerin hayatı çok zormuş diye kendi kendime biraz konuştuktan sonra kalkıp evi bir güzel toparladım, köşe bucak sildim. bu arada da koltuğun altında aylar önce kaybettiğim uğurlu charizard tasomu da bulmanın sevincini yaşadım. hemen sıvı sabunla ve arka fonda vivaldi'nin mevsimlerinden biriyle patlattım 31'imi.

    zaman çok hızlı geçmiş ve kız 'geliyorm, 5 dakkaya ordaym:)' mesajını atmıştı. gülücüğe odaklanacaktım da vakit yoktu. evi son kez bi kontrol edip beklemeye başladım. 3 dakika 50 saniye sonra karnımda tarif edemeyeceğim bir ağrı baş gösterdi. heyecandandır diye geçiştirmeye çalışsam da arkaümden çıkmaya çalışan şey heyecan gibi soyut bir şey değil, dün akşam yediğim adana kebap gibi gayet haşmetli ve maddesel bir şeydi.

    tuvalete girsem kız kapıda kalabilirdi. daha kötüsü eve gelince hemen tuvalete girmek isteyebilir ve oracıkta ruhunu teslim edebilirdi. ben de artıklarımı içimde yok etmeye çalışmayı seçtim. bir keşiş kadar vücut kontrolüm olmasa da otobüs yolculuklarında içine osurmak eylemini uzun yıllar başarıyla gerçekleştirmiş biri olarak, kendime olan güvenim tamdı.

    derken kapı çaldı...

    alt bölgelerimdeki baskının bana verdiği yetkiye söve söve, çaplin yürüyüşle zor bela kapıya ulaştım. kapıyı az önce yaramazlık yapmış 4-6 yaş grubu şişman çocuk gülümsemesiyle açmak zorunda kaldığım için kısa süreli olarak kendimden utandım ve intihar etmeyi düşündüm. kız içeri girince vazgeçtim. ayakkabılarını çıkardı. çorapları açık yeşildi ve üzerinde dört yapraklı yonca motifleri vardı. onu ilk defa çorapla görmenin gibim üzerindeki etkisi büyük olmalıydı aslında ama midem ve arkaüm ortaklaşa olarak onun karar mekanizmasını tuzla buz ediyordu. 'sen geç salona ben şimdi geliyorum.' diyerek onu salona uğurladım ve mutfağa geçtim.

    sağ elimi kıvırıp buzdolabının üstüne ve kafamı da onun üstüne koydum. sağ dizimi seri hareketlerle sallıyor ve içimdeki devasa kütleyi yok etmenin yollarını düşünüyordum. ama daha fazla burada kalamazdım. kız sıkılıp gidebilirdi. kendimi toplayıp salona geçtim. kevaşe hemen bilgisayarımı açmış ve facebook'ta arkadaşlarının paylaştığı son resimlere bakıyordu. 'çabuk alıştın eve ehehe' dedim. 'hıı' dedi. 'yemeğe şimdi mi başlayalım yoksa önce biraz sohbet mi edelim?' diye sordum. 'otur işte ya, daha erken.' dedi.

    cevaplarında kullandığı ses tonu az kalsın kendisinden nefret etmeme sebep olacaktı. ama açık yeşil yonca motifli çorapları, uzun saçları ve bünyesinde gib barındırmayan bir vücudu vardı. bu da kredisinin baya yüksek olmasını sağlıyordu. yanına oturup baktığı fotoğraflara baktım ben de. ara sıra 'bak bu güzelmiş.' deyip orada benim de olduğumu hatırlamasını sağlıyordum. bu sırada alt bölgemdeki sorun da git gide dayanılmaz bir hal almaya başlamıştı. hatta sürekli hareket etmemden rahatsız olup 'bi dursana ya deprem oluyor zannediyorum.' diye espriyle karışık bi laf da yemiştim.

    dakikalar geçiyor kız gözlerini facebook duvarından ayırmıyordu. ben içimden mark'a zuckerberg'e hatta tesla'ya bile sövüyor, kız gittikten sonra facebook'umu sonsuza kadar kapatmaya yeminler ediyordum. kıvranmalarım da baya artmıştı. hakimiyetimi kaybetmek üzereydim. kız yüzüme bakıp (evet yüzüme baktı.) 'iyi misin ya, kıpkırmızı oldun?!' dedi.
    'evıt!' dedim. hayatımda kurduğum en zor cümleydi. bir harf daha fazla olsaydı ağzımdan sıçardım kesin biliyorum. 'yok yok iyi değilsin sen.' diyerek ayağa kalktı. derin bir nefes alıp ben de kalktım 'iyiyim ya gerçekten, otur sen.' dedim. 'hayır, su gibi terlemişsin hemen doktora gidiyoruz.' diyerek beni kolumdan çekiştirmeye başladı. 'ya yok bi şeyim, otur işte.' diye üsteledim ama nafile. tüm gücüyle beni çekiştirmeye devam ediyordu. bir anda durumumu unutup aksi yöne doğru kendimi zorlayınca buaaaaazurazurazurazaaaaaaaa sesleri eşliğinde içimdeki bütün gazı ve bir parça taku vücudumdan atmış bulundum...

    ortamdaki bütün sesler sustu. bilgisayar uyku moduna, kanal d reklamlara girdi. hafif aydınlık hava bir anda karardı. göz gözeydik. o an saniyeler seneler gibi geçiyordu. gözlerini benden ayırmıyor, o an olanlara anlam vermeye çalışıyordu. kolumu bıraktı. gözlerini benden alıp halıya dikti. derin bir nefes aldı. yüzü ekşidi. benim kanım çekildi. 'hehe' diye durumu kurtarmaya çalışan yavşakça bir gülücük efekti kullanmak zorunda kaldım. gözlerini halıdan kaldırmadı. ekşimiş yüzünü de alıp 6 adımda evden çıktı. bir daha onu ne gördüm ne de başkasının gördüğünü duydum...

    işte beyler, bu da böyle bir anımdır. ders olsun yeni yetme çapkınlara...
    Tümünü Göster
    ···
  2. 2.
    +1
    babaannem soyu tükenmek üzere olan bir kuş

    türü beyler. uzun zamandır bu konu hakkında düşünüyordum.
    ilk önce yürüyüşü dikkatimi çekti. bir penguen gibiydi gerçekten. rastlantıdır deyip geçiştirdim bir süre.
    sonra tv de ilahi duyduğu zamanlar bir baykuş çevikliğinde kafasını döndürmesi beni iyice kuşkulandırdı.
    en son konuşmaları dikkatimi çekti, gakgit gakgit, dubi dubak, gakolum gakolum ları duyduktan sonra,
    hemen bir kafes alıp içine koydum bunu. arada çıkarıp dişimin arasında kalan yemekleri yediriyorum.
    ···
  3. 3.
    +1
    minibüste yanımdaki kız feci osurdu

    benden başka kimse anlamadı onun osurduğunu çünkü yan yanaydık ve kendi kıç bölgemde titreşimi hissettim.
    çok güzel kızdı aslında böyle bir şey yapması beni üzmüştü. daha sonra koku hafiften yayılmaya ve kız da bunun farkında olduğu için kızarmaya başladı.
    tabi yarim altin durur mu? hemen camı açtım ve ayağa kalkarak; hanımlar beyler, az önce talihsiz bir şekilde minibüsün içine osurdum. burnunuza çürük kavun kokusu gelebilir, aldırış etmeyin. siz hiç osurmadınız mı? sen şoför amca, akşam televizyonun karşısına yatıp ntv sporu açtığın zaman, burnunu karıştırırken hiç inletmedin mi ortalığı? çocukların odada gülmedi mi hiç? sen, şişman olan kız. sen hiç deprem etkisi yaratmadın mı zeminde? klozeti parçalamadın mı hiç? beni hor görmeyin arkadaşlar, evet osurdum, ama bilinçli değildim. sadece, osurdum. diyerek gözyaşlarımla beraber oturdum. yavaştan bir alkış sesiyle beraber yıkıldı minibüs. şoför deli gibi kornaya basıyor ve herkes zart zurt osuruyordu. sonra yanımdaki kızla göz göze geldik. gözlerini kapatıp bana doğru eğildi. heyecandan kalbim çıkacak gibi olmuştu. ben de gözlerimi hafif kapatıp eğildim. ağzını uzattı hafif araladı, yaklaştık,,, gargh diye bi geğirdi amk kevaşesi kendimden geçtim. direkt gömdüm kafayı, müsait bi yerde indim.

    edit: imlâ
    ···
  4. 4.
    +1
    ben atarinin kolunun kablosunu atariye

    dolayarak çalıştıran nesildenim. bana hiçbir şeyi çöpe attıramazsınız.

    içinden çıkan taso için cips alan, tasoyu alıp cipsi arkadaşına veren nesildenim. bana ihtiyacım olmayan şeyleri paylaşmayı anlatmayın.

    mahallenin en iyi top oynayan çocuğunu takımına almak için adım atan nesildenim, bana adaleti anlatmayın.

    ben sevdiği kızı arkadaşı seviyor diye var gücüyle ona ayarlamaya çalışan nesildenim. içi yana yana sarıldıkları anı izleyip gülümseyen nesildenim bana delikanlılığı anlatmayın.

    öğrenci zili çaldığı anda yerlerini alan, öğretmen geldiği anda hızlı bir şekilde ayağa kalkan, derste elleri çiçek olan, izin almadan tek kelime konuşmayan nesildenim bana büyüklere saygıyı öğretmeyin.

    ben avucunu camla kesip, acımamış gibi yapıp, kankasıyla tokalaşıp kan kardeşi olan nesildenim. bana dostluğu öğretmeyin.

    akşam karanlığında mezarlıklarda saklambaç oynayan nesildenim. bana cesareti öğretmeyin.

    komşu teyzeye 'cici anne' diyen, evinden çıkmayan böreklerini çöreklerini yiyen nesildenim. bana komşuluğu anlatmayın.

    bayram sabahı erkenden kalkıp bütün mahalleyi kapı kapı dolaşıp şeker, harçlık toplayan nesildenim. bana bayramları anlatmayın.

    arkadaşı düşüp yaralandığında, onun ağladığını görüp gözleri dolan nesildenim. bana şefkati anlatmayın.

    'ahtıramışınlıeots' diyip 'he?' diye cevap alındığında 'zıııııttt erenköy' diye bağırıp gülmekten yerlere yatan nesildenim bana mizahı anlatmayın.

    keman sunal filmlerini yüzlerce kez izleyen nesildenim bana film kültürünü öğretmeyin.

    bütün bilyelerini tasolarını gözü gibi koruyan saklayan biriktiren nesildenim. bana koleksiyondan bahsetmeyin.

    adam olun akıllı olun ananızı giberun.
    ···
  5. 5.
    +1
    bende yok lan bunlar muallak
    ···
  6. 6.
    +1
    bu basligi tamamen kendim icin actiydim, benden baska da gibleyen olmamis negzel.
    ···
  7. 7.
    0
    kizla ilk bulusmamizda basima gelen talihsizlikler

    tam 2 yıldır bu kızın peşindeydim üniversitede. okulu mokulu giblemiyordum. bir buluşma ayarlayabilmek için kızın bütün arkadaşlarıyla akraba olmuştum adeta. ama kız nuh diyor peygamberle taşak geçiyordu. peki ben pes ettim mi? hayır. sonunda da emeklerimin karşılığını aldım ve kızla buluşmayı kopardım.

    şansım dönmüştü bir anda. 'nereye gidelim?' soruma 'buralarda hiç güzel yer yok, size geleyim beraber yemek de yaparız.' diye karşılık verdi. sevinçten kuru kuru 31'i patlattım iki dakikada.

    kızı ilk gördüğüm gün internetten aldığım ve dolapta sakladığım pahalı parfümümü dikkatlice kutusundan çıkarıp havaya doğru sıktım ve kuul bir hareketle içinden geçtim. aman allahım bu ne güzel bir kokudur. bayılır gibi olunca masaya tutunup yavaşça oturdum. zenginlerin hayatı çok zormuş diye kendi kendime biraz konuştuktan sonra kalkıp evi bir güzel toparladım, köşe bucak sildim. bu arada da koltuğun altında aylar önce kaybettiğim uğurlu charizard tasomu da bulmanın sevincini yaşadım. hemen sıvı sabunla ve arka fonda vivaldi'nin mevsimlerinden biriyle patlattım 31'imi.

    zaman çok hızlı geçmiş ve kız 'geliyorm, 5 dakkaya ordaym:)' mesajını atmıştı. gülücüğe odaklanacaktım da vakit yoktu. evi son kez bi kontrol edip beklemeye başladım. 3 dakika 50 saniye sonra karnımda tarif edemeyeceğim bir ağrı baş gösterdi. heyecandandır diye geçiştirmeye çalışsam da arkaümden çıkmaya çalışan şey heyecan gibi soyut bir şey değil, dün akşam yediğim adana kebap gibi gayet haşmetli ve maddesel bir şeydi.

    tuvalete girsem kız kapıda kalabilirdi. daha kötüsü eve gelince hemen tuvalete girmek isteyebilir ve oracıkta ruhunu teslim edebilirdi. ben de artıklarımı içimde yok etmeye çalışmayı seçtim. bir keşiş kadar vücut kontrolüm olmasa da otobüs yolculuklarında içine osurmak eylemini uzun yıllar başarıyla gerçekleştirmiş biri olarak, kendime olan güvenim tamdı.

    derken kapı çaldı...

    alt bölgelerimdeki baskının bana verdiği yetkiye söve söve, çaplin yürüyüşle zor bela kapıya ulaştım. kapıyı az önce yaramazlık yapmış 4-6 yaş grubu şişman çocuk gülümsemesiyle açmak zorunda kaldığım için kısa süreli olarak kendimden utandım ve intihar etmeyi düşündüm. kız içeri girince vazgeçtim. ayakkabılarını çıkardı. çorapları açık yeşildi ve üzerinde dört yapraklı yonca motifleri vardı. onu ilk defa çorapla görmenin gibim üzerindeki etkisi büyük olmalıydı aslında ama midem ve arkaüm ortaklaşa olarak onun karar mekanizmasını tuzla buz ediyordu. 'sen geç salona ben şimdi geliyorum.' diyerek onu salona uğurladım ve mutfağa geçtim.

    sağ elimi kıvırıp buzdolabının üstüne ve kafamı da onun üstüne koydum. sağ dizimi seri hareketlerle sallıyor ve içimdeki devasa kütleyi yok etmenin yollarını düşünüyordum. ama daha fazla burada kalamazdım. kız sıkılıp gidebilirdi. kendimi toplayıp salona geçtim. kevaşe hemen bilgisayarımı açmış ve facebook'ta arkadaşlarının paylaştığı son resimlere bakıyordu. 'çabuk alıştın eve ehehe' dedim. 'hıı' dedi. 'yemeğe şimdi mi başlayalım yoksa önce biraz sohbet mi edelim?' diye sordum. 'otur işte ya, daha erken.' dedi.

    cevaplarında kullandığı ses tonu az kalsın kendisinden nefret etmeme sebep olacaktı. ama açık yeşil yonca motifli çorapları, uzun saçları ve bünyesinde gib barındırmayan bir vücudu vardı. bu da kredisinin baya yüksek olmasını sağlıyordu. yanına oturup baktığı fotoğraflara baktım ben de. ara sıra 'bak bu güzelmiş.' deyip orada benim de olduğumu hatırlamasını sağlıyordum. bu sırada alt bölgemdeki sorun da git gide dayanılmaz bir hal almaya başlamıştı. hatta sürekli hareket etmemden rahatsız olup 'bi dursana ya deprem oluyor zannediyorum.' diye espriyle karışık bi laf da yemiştim.

    dakikalar geçiyor kız gözlerini facebook duvarından ayırmıyordu. ben içimden mark'a zuckerberg'e hatta tesla'ya bile sövüyor, kız gittikten sonra facebook'umu sonsuza kadar kapatmaya yeminler ediyordum. kıvranmalarım da baya artmıştı. hakimiyetimi kaybetmek üzereydim. kız yüzüme bakıp (evet yüzüme baktı.) 'iyi misin ya, kıpkırmızı oldun?!' dedi.
    'evıt!' dedim. hayatımda kurduğum en zor cümleydi. bir harf daha fazla olsaydı ağzımdan sıçardım kesin biliyorum. 'yok yok iyi değilsin sen.' diyerek ayağa kalktı. derin bir nefes alıp ben de kalktım 'iyiyim ya gerçekten, otur sen.' dedim. 'hayır, su gibi terlemişsin hemen doktora gidiyoruz.' diyerek beni kolumdan çekiştirmeye başladı. 'ya yok bi şeyim, otur işte.' diye üsteledim ama nafile. tüm gücüyle beni çekiştirmeye devam ediyordu. bir anda durumumu unutup aksi yöne doğru kendimi zorlayınca buaaaaazurazurazurazaaaaaaaa sesleri eşliğinde içimdeki bütün gazı ve bir parça taku vücudumdan atmış bulundum...

    ortamdaki bütün sesler sustu. bilgisayar uyku moduna, kanal d reklamlara girdi. hafif aydınlık hava bir anda karardı. göz gözeydik. o an saniyeler seneler gibi geçiyordu. gözlerini benden ayırmıyor, o an olanlara anlam vermeye çalışıyordu. kolumu bıraktı. gözlerini benden alıp halıya dikti. derin bir nefes aldı. yüzü ekşidi. benim kanım çekildi. 'hehe' diye durumu kurtarmaya çalışan yavşakça bir gülücük efekti kullanmak zorunda kaldım. gözlerini halıdan kaldırmadı. ekşimiş yüzünü de alıp 6 adımda evden çıktı. bir daha onu ne gördüm ne de başkasının gördüğünü duydum...

    işte beyler, bu da böyle bir anımdır. ders olsun yeni yetme çapkınlara...
    Tümünü Göster
    ···
  8. 8.
    0
    lan bu satanistliği beceremiyorum ben amk

    merve var benim kız. işte bu satanistmiş, itiraf etti. gel dedi bi ortamımızı gör, beğenirsen takılır öğrenirsin. öyle sandığın gibi kötü bi şey değil falan.

    tamam amk dedim, en fazla ne olabilir ki yani diye düşünüyorum.

    saat gece 11 buçuk gibi bi inşaata arkaürdü beni. alt katında ortada bi çöp tenekesi yanıyor etrafında da kızlı erkekli elemanlar var. birinin elinde bi kitap bi şeyler okuyor, diğerleri de transa geçmiş resmen, geldiğimizi bile fark etmediler. merve'ye eğildim 'abdestim yok benim sorun olur mu?' dedim. 'yok canım gerek yok.' dedi. oh dedim içimden amk. cenabet cenabet, çarpılırız marpılırız.

    neyse bu kitaplı pekekent okudukça okuyor, latince midir kürtçe midir anlamadım, susmadı ama itoğlu it. 1 buçuk saat kadar ayakta bunu dinledik. sonra bitirdi. sessizlik oldu. merve elimi tuttu. öbür tarafımdaki sakallı da elimi tuttu. aha dedim trene denk geldik, kestaneyi çizdirecez. aklımdan neler geçiyor. merve'nin bunu en başından beri planladığını, aslında kurban olduğumu, beni delilerce gibip öldüreceklerini falan kuruyorum kafada.

    git gide bu sakallı elimi daha sert sıkmaya başladı. tahrik mi oluyor napıyor amk diye tedirginim ben tabi. sonra dönmeye başladık. aklıma tavaf geldi hemen. benzer şeyler demek ki diye ufak çaplı bi aydınlanma yaşadım. saydım tam 13 tur attık ve durduk.

    sonra tam karşımdaki kız üzerindeki siyah pelerini bi çıkardı, çırılçıplak amk

    merve'nin elini bıraktım hemen. kız merve'yi 666'ya katlar, o derece güzel.

    o sırada öbür kız da gitti teyip vardı köşede, onun düğmesine bastı. kahtalı mıçı çalmaya başladı. aydınlanma üzerine aydınlanma yaşıyorum o an. oha amk diye bağırıyorum sessiz sessiz. çıplak kız da ateşe elini sokup sokup çıkarıyor, inliyor falan. benim mal şeytan boynuzu gibi oldu tabi. merve de fark etti, baktı gülümsedi bana. yine şoklardayım, kıskanmıyor mu lan bu diye içten içe kızıyorum derken kitap okuyan gavat bana doğru dönüp
    'gel gardaş, yaklaş.' dedi. şiveyi duyunca bastım kahkahayı. hepsi yüzüme tip tip bakınca sustum. gitmeye karar verdim. gitmeyip de ne yapacaksın adamlar şeytanın uşağı amk.

    kahtalı mıçı eşliğinde ufak adımlarla buna doğru yürüyorum derken yarı yolda çıplak kız gibime doğru hamle yaptı. 'dur kız herkesin içinde!' diye çıkışıp gülümsedim buna, sonra elemanın yanına gittim.

    'dinin ne?' diye sordu. 'satanistim kardeş.' dedim.
    'allahın kim?' diye sordu. 'şeytan kardeş.' dedim.
    'kitabın ne?' dedi. 'elindeki.' dedim. ismini okumaya çalıştım da lens yoktu gözümde okuyamadım amk o mesafeden bile.

    neyse bu köşedeki siyah çuvalı aldı geldi, içine elini soktu, yavru bir kedi çıkardı.

    ulan ben de kedilere hiç kıyamam ama şart amk keseceksin gibe gibe.

    tamam dedim verin bıçağı. ne bıçağı dedi bu, suratıma baktı şaşkın şaşkın.
    kesmeyecez mi amk dedim. yok gibeceksin dedi. ne?!
    'önce bunu sonra da tuğba'yı gibeceksin ve döllerini de bana içireceksin' dedi.
    'sen kimin dölünü içtin de geldin amk neden bahsediyorsun.' falan derken bu üzerime saygıdı. ben de sokaklarda büyümüş adamım, öyle kolay zaptetilmem yani. gelişine buna sol direği indirdim. sakallı da arkamdan saygıdı o sırada, onun da sakallardan tuttum, döndüm kafayı gömdüm. baktım merve 'aşkııım' diye üzerime koşuyor, zaten gaza gelmişim buna da döner tekmeyi bi kodum, allah sizi inandırsın kafası baykuş gibi bi tur attı geri geldi.

    tabi anında topuk. hemen inşaattan çıktım. sonra durdum. geri döndüm, çıplak kızı kolundan tuttum, teyibi de aldım yallah tazyik. meğer o körpemi de zorla tutuyorlarmış orada. şu an tesettürlü kendisi ve 5 vakit namazımızı kılıyoruz. geceleri birbirimizin kulağına romantik ayetler fısıldadıktan sonra ney eşliğinde sevişiyoruz. çok mutluyuz. allah herkese böyle bir sevgililik nasip etsin inşaallah.
    Tümünü Göster
    ···
  9. 9.
    0
    asansöre sıçarken çocukluk aşkıma yakalandim

    hala inanamıyorum böyle bir tesadüfün gerçekleştiğine. kafama üst üste 18 tane yıldırım düşse daha az şaşırırdım beyler o kadar söyleyeyim.

    neyse bu kardeşinizin değişik ortamlara sıçızlama şeklinde adlandırılan bir hastalığı var naçizane. yani elektrik direğinin tepesi olsun, köprü altları olsun, gökdelen terasları olsun çok çeşitli yerlere sıçmışlığım vardır. evde klozete oturup sıçmak benim için imkansız bir durum neredeyse. hemen gözlerim kararır, bayılır gibi olurum kendimi dışarı atarım.

    yine bir gün bol acılı bir yemeğin sindirimini evim şahane izleyerek gerçekleştirdikten sonra boşaltım sinyalleri almaya başlayınca üstüme bir şeyler alıp sokağa çıktım. benim bu hastalığımdan haberdar olan dükkan sahipleri kapılarını kilitledi hemen doğal olarak, oç manav mustafa pitbull almış bağlamış patlıcanların yanına zütün yiyosa yaklaş der gibi bakıyor. benim de çok gibimdeydi en az 5 kere sıçmışımdır manava hehe.

    bi yarım saat kadar dolaştım ama düzgün bir yer bulamadım kendime. alt taraftan da iyice bastırıyor tak hazretleri dayanılacak gibi değil. ııııııııı diye ses çıkarıyorum yürürken istemsizce, acıyı da yemişim midemde molotof kokteylleri havada çarpışıyor dedim gördüğüm ilk apartmana gireyim asansöre güzelce sıçar çıkarım. ah kafamı gibeyim kafamı.

    dürgerler apartmanı diye bir apartmana girip asansörü aşağıya çağırdım. geldi, girdim içeri, en üst kata bastım. çantamı açtım işte seyyar taharet musluğu olsun, tuvalet kağıdı olsun, duvarlara hayvan yapıştırmaları olsun güzelce yerleştirdim. asansör oldu babaanne tuvaleti. oh dedim ne güzel sıçarım şimdi buraya.

    eşofmanı sıyırmamla patlamam bir oldu. yukarıya giden asansörün bana uyguladığı aşağıya doğru kuvveti bastırırcasına havalandım basıncın etkisiyle. zütüm kontrolden çıkmıştı, beni bi sağa bi sola vuruyor, ne durdan ne yapmadan anlıyordu. ayağa kalkmaya çalışmam nafileydi, yerler kaygan dışkıyla doluydu şapadanak geri düşüyordum. bu arada itfaiye hortumu misali tak fışkırtmaya devam eden zütüm dur durak bilmiyor, daha önce hiç sıçmamışcasına bir heyecanla adeta parti veriyordu. ben taharet musluğuna tutunmuş dengemi sağlamaya çalışırken dink dedi asansör durdu ve kapı açıldı...

    kafamı bi kaldırdım... o itin zütüne sokulasıca kafamı bi kaldırdım...

    karşımda ilkokul boyunca aşkından günde bi 35lik rakıyı sek zütürdüğüm muazzez. (tekel bayiisi vardı babasının, ben de gider babama rakı alırdım oradan sürekli belki muazzez'i görürüm diye.)

    muazzez bana ben muazzez'e bakıyordum. tanımamasını umdum, nolurdu tanımasaydı, pardon deyip merdivenlerden inseydi? ama biz bahtsız adamız, tanıdı, nasılsın altın dedi, nasılsın altınım...
    geldi yanıma oturdu, görüşmeyeli çok oldu anlat bakayım dedi, gülümsüyordu. zütüm sustu... taharet musluğunu açıp iki elimi bardak şeklinde yaptım ve içine bir miktar su doldurup muazzez'ime içirdim. teşekkür etti. akşama kadar bi aşağı bi yukarı sohbet ettik asansörün içinde. telefon numarasını da aldım. allah herkese böyle bir tesadüf nasip etsin beyler.
    Tümünü Göster
    ···
  10. 10.
    0
    kiz isterken kizin babasinin kucagina sictim amk

    ulan her şey o kadar güzel gidiyordu ki. ama o burcu olacak huur yaptı yapacağını yine.

    beyler açık konuşayım ben bu evleneceğim kızın 18lik kardeşine zamanında gemiyi yanaştırmıştım ayıptır söylemesi. o yüzdendir ki ablasıyla evlenecek olmam düşüncesine dayanamıyor doğal olarak. ama bu kadar huurluk olmaz amk.

    kızla buluşurduk parklarda, yiyişirdik falan, bu burcu huursu bizim fotoğraflarımızı çekip ferre sitelerine falan koyardı. o kadar huur bi huur yani.

    neyse biz ailecek gittik benim kızın evine, sohbet muhabbet, her şey çok güzel. kahkahalar havalarda uçuşuyor. sonra kahvelerimiz de geldi. göz göze geldik kahvemi alırken, neredeyse herkesin ortasında yatırıp gibecektim o kadar libidom tavan yapmış. neyse malafatı kemerin altına sıkıştırdım çaktırmadan, kahvemi içmeye devam ettim.

    ulan aradan zaman geçti benim karnıma bi ağrı saplandı. ama yok böyle bir şey. biri içerden zütüme giden yolları elektrikli testereyle açıyor gibi, sanki içimde biri çivili kramponlarla kolbastı oynuyor gibi. yüzüm renkten renge girdi. o kadar kötü olmuşum ki annem noldu oğlum neyin var? diye sordu. bi baktım herkes bana bakıyor. ulan rezil olduk diye düşünüyorum içimden. erkeğiz ya, şekilden şekle giremeyiz biz. adam gibi oturmamız lazım. müshil bu amk, şişede durduğu gibi durur mu?

    'kemer sıktı herhalde' dedim kemeri açtım. bi baktım malafatın kafa gözüküyor. hagibtir derken panik oldum bi anda ayağa sıçradım. sen sol ayak sağ ayağın paçaya bas, oradan zaten kemer açık pantolon yarıya kadar in aşağı baksırla beraber, kayın babanın kucağına düş, o darbeyle patır patır inek gibi adamın kucağına sıç. en son hatırladığım adamın bıyıkları dudaklarıma değiyordu. annem bayılmıştı. babam kaçmıştı. burcu gülmekten ölüyordu. benim hatun da kaçmıştı (sonradan öğrendim ki babamla kaçmışlar.)

    ama inadım inat, onları bulacağım. robot resimlerini odamın her yerine astım.
    ···
  11. 11.
    0
    manitayla gün batımını izlemeye gittik

    çıktık bir tepeye, köşeye oturduk izliyoruz. benim planım güneş battığı anda yapışmak dudaklara.
    işte aşkım, cicim, ne güzel bir görüntü, çok mutluyum vs iğrenç konuşmaları yaptık, derken güneş battı.

    tam ben buna doğru yöneldim yavaş yavaş, bu başladı ''yeaa ne çabuk battı aşkom yeaa, ben biyaz daha izlemek istiyodum ama pöff, ağlayım haa' falan iğrenç iğrenç konuşmaya. o kadar da söylemiştim bir daha bebek gibi konuşursan affetmem diye.

    neyse sakinliğimi bozmadım ben. hâla çok geç değil aşkım, ayağa kalkıp bakarsan görebilirsin biraz daha dedim.
    bu kalktı parmaklarının ucunda bakmaya çalışıyor ufuk çizgisinin altına doğru gerizekalı.
    tepiği bi koydum buna, kayalara çarpa çarpa paramparça oldu şerefsizim.
    elizabeth akar hacı.
    ···
  12. 12.
    0
    otobüste arkadan değdiren adamla kanka olduk

    ilk başlarda çaktırmadan değdirip değdirip çekiyordu.
    ben de önce rahatsız olsam da sonra o çabaları hoşuma gitti.
    erkek olmam ve kuru bir arkae sahip olmam da onun bu inanılmaz çabasını takdir etmemde büyük bir etmendi açıkçası.

    otobüs hızlanınca düşer gibi yapıp değdirip çekiliyordu. sol omzumun üstünden yüzüne bakıp gülümsedim. o da aynı şekilde cevap verdi gülümsememe. bu gülümsemelerden sonra daha bir utanmazlaştı.
    hiç çekinmeden yapışıyordu arkama artık. sol dirseğimle göbeğine hafifçe vurup yeter lan pantolonu delecen dedim. bastı kahkahayı. tabi o gülünce ben de dayanamadım yattım yere öyle gülüyorum.
    bize bakıp gibini sıvazlayan arka dörtlü de birbirlerine sarılıp gülmeye başladılar.

    şoför de aynadan takip ediyormuş, o da asıldı kornaya. nasıl gülüyoruz ama yok böyle bir şey. sonra benim durağım geldi, sapığıma küçük bir öpücük kondurup indim. sonraki gün de aynı olay olunca numaralarımızı aldık. artık ben de ona dayıyorum haftada bir:)
    ···
  13. 13.
    0
    Rez çalar trende girerim
    ···