/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
    başlık yok! burası bom boş!
  1. 26.
    +19
    neyse, öğlen oldu, bizim ders bitti, ben de atlayıp yurda gidicem ama öncesinde kıza kutusunu vericem işte. yalnız o kadar allak bullak olmuşum ki..yani neler düşünüp, nelere hazırlanıp geliyorsunuz ve neler yaşıyorsunuz aq düşünün..ama daha göreceklerim bitmemişti. kara pazartesi bu kadarla kalmayacaktı benim için.

    sınıftan çıktık, bu sefer direkt ayşen in yanına gittim, yapıştım.. artık babam gelse tanımam yani o derece güdümlenmişim.

    konuşa konuşa yürüdük servislere kadar.. dedi sen napıcan peki bugün? yurda gider yatarım ben de napayım dedim.
    işte tam yolcu ederken de çantadan çıkardım poşede koyulu kutuyu, verdim.

    aldı bu hemen poşetten filan çıkarttı, baktı, zaten görür görmez gözler faltaşı gibi oldu..bir kaç saniye baktı kutuya, ama çok güzeldi beyler harbiden aq..anne eli değmesi böyle bir şey işte, o yüzden size tavsiyem, ciddi düşündüğünüz kız meselelerini annenizle paylaşın, kendinizi kasmayın, zira eğer validenizin de içine sinerse (kızı filan da beğenirse hele) kesinlikle çok yardımcı oluyor ilişkiniz konusunda.

    neyse, sonra bana doğru kaldırdı gözlerini, "tsigalko, çok teşekkür ederim yaa, çok iyisin * sen" deyip sarıldı, ben de sarıldım.. o an kendi kendime dedim ki, "lan ha öyle vermişsin, ha böyle vermişsin, ne gerek var ki kasmaya? önemli olan bu duyguyu alabilmek değil mi?".

    harbiden de beyler, o sarılışla beraber gün boyunca yakamı bırakmayan tüm negatif enerji silkinmişti üzerimden.

    minibüsüne bindirdim bunu, ben okanı bekliyorum gitmek için, bekle demişti.

    bunu yolcu ettikten sonra 15 dakka filan soğukta benim hıyarı bekledim, geldi nihayet,

    "nerdesin olm sen ya?"
    -"kanka, fizik notuma itiraz ettim aq, hocanın yanındaydım..2,5 sayfa kağıt verdim 50 vermiş amın evladı"
    -"hadi ya, çok kırıyor demişlerdi zaten onun için, finalde kurtarırsın gibtir et"
    -"öyle yapıcaz artık, sen kaç aldın?"
    -"90"
    -"vaaay dıbına koyayıım, adama bakın ya, hem aşık hem çalışkan.. olum bunlardan sadece birinin olması gerekiyor mu aynı anda?"
    -"maşallah de lan, ben çalıştırırım seni sınava, ne bileyim seninde iyi diye biliyordum *"
    -"tamam tamam, kesin beraber bakıyoz bak, sonradan kıvırmak yok?"
    -"tamam kardeşim ayıpsın ya"

    konuşa konuşa bindik biz arabaya, gidiyoruz. binler o ara hakketen notlarım da çok iyiydi, 6 tane sınav olduk, 70 in altında not yoktu yani, aşk bana yarıyor anlayacağınız.

    neyse ben yurda gidicez diye beklerken bu,
    "aga gel geçen gittiğimiz yere gidelim mi gene? nasılsa öğlen çıktık bugün vakit bol"

    "yurda gitmicez o olm?"

    "ya ne yapcan yurtta bu saatte bea, gel işte bir şey anlatcam sana, havadisler var * "

    bunu söylediği an gerisi teferruattı beyler, bütün süreç boyunca bana destek vermiş olan kankamın bu teklifini gibseler reddedemezdim.

    indik çarşıda,

    daha önce gittiğimiz bir kafeye doğru gidiyoruz.
    10 dakka filan yürüdük,
    tam kafenin sokağa doğru sapıyorduk ki, karşı kaldırımda, atm nin önünde onu gördüm, sırtı bana doğru dönüktü..o an bütün vücudum kaskatı kesilmişti.. derin nefes almaya çalıştım,

    beynime bütün iyi ve kötü düşünceler aynı anda hücum etmiş, galip gelmek için birbirleriyle kıyasıya mücadele ediyorlardı.. okan öyle felç olduğumu görünce,

    "ne oldu lan?" dedi,
    bi muz yeyip geliyorum hemen
    kafamla karşıyı gösterdim,

    -"ee ayşen değil mi bu?"

    evet anlamında kafa salladım gene, konuşamıyordum.

    -"tamam aga ne olmuş, sahi sen kutuyu verdin demi? ne oldu ne dedi?"

    -"oğlum" dedim.."bu kızın şu an yurtta yatıyor olması gerekiyordu."

    bu da bir an duraksadı "ne..nasıl?"

    -"bu kızın şu an yurtta yatıyor olması gerekiyor.. bana öyle deyip buluşmaya gelemeceğini söyledi sabah!"

    bizimkinin bakışları bir anda değişti, sanki, endişe verici bir kaza mahalline ya da eli silahlı bir banka soyguncusuna bakıyormuşçasına, koyu bir endişe yerleşti suratına, artık benim tipim ne hale geldiyse o an siz düşünün işte.

    -"tamam kardeşim.. sakin ol..gidip bir selam verelim bizde o halde ha?" dedi.

    -"yok".."yok" dedim.."benim başka bir fikrim var.."

    yolun aşağısına doğru yürüttüm bunu, arada dönüm atm ye doğru bakıyorum hala.

    orta küçük, park gibi bir yer var, banklardan birine oturduk.. çıkardım telefonu, ayşene mesaj..

    "selam, naber, vardın mı yurda?"

    bir kaç dakika cevap gelmedi.. sonra,

    "selam, evet ya, tam yatıyordum bende, biraz daha eşyam vardı onları da tıktım zorlukla dolaba, tam banyodayken de sen mesaj atmışsın * "

    beyler.. ciddi anlamda felç geçiriyordum. harbi diyorum nefes alamıyorum, resmen tıkandım.. dizlerim titriyor oturduğum yerde.. okan aldı telefonu elimden, okudu,
    Tümünü Göster
    ···
  2. 27.
    +18 -1
    yemekten sonra çaydı maydı derken, saat 5 küsür olmuş hava kararmıştı.

    dışarı çıktım, yavaş adımlarla kız yurduna doğru ilerliyorum. bu kızlar da özel yurtta kalıyorlar, bizim sınıfın filan da çoğu orda. amk ayşeni fakirdi herhalde, neyse

    saat altıya biraz daha varken yurdun önündeydim.

    mineye mesaj attım,

    "ben yurdun önüne gelmek üzereyim * " diye, aslında gelmiştim ama, alacaklı gibi kızı acele ettirmek istemedim aq.

    bu da "tamam beş dakikaya iniyorum" yazdı.

    dıbına koduğumun yurdunun önünde 15 dakika bekledim beyler,

    tam yine mesaj atacaktım ki, bina kapısından çıkanlar olduğunu farkettim, dikkatli bakınca buna benzeyen birini seçtim ama tam emin olamadım, neyse bunlar çıkışa imza atıp kapıdan çıktılar, kalabalık grup ters yöne yöneldi, biri de bana doğru geliyor. yaklaştı bir baktım harbiden mine,

    ama, kızı öyle bir boyamışlar..öyle bir boyamışlar ki beyler..yani aklınız durur dıbına koyayım ya (eminim ki kendi fikri değildi, o yüzden boyamışlar diyorum). lan o gece benim gördüğüm sade, neredeyse makyajsız kız, bildiğin gelin nedimesine dönmüş..

    güzel olmuştu evet, ama ben o akşamki halini daha çok sevmiştim açıkcası..

    sıcak bir selamlaşma oldu, gülümsedik, sarıldık kibarca, kibar teyze öpüşü fiks zaten..çok hoş olmuşsun dedim.

    naber, iyidir filan konuşurken, tabi bu da salak değil ya, benim alık alık baktığımı farketti ve o an, bana "evet abi işte seveceğin kız böyle olmalı, bu olmalı" dedirten şeyi yaptı,

    "makyaj biraz abartı olmuş demi? (güldü) valla zorla sardılar başımı, boyama kitabına döndüm be,normalde pek tarzım değildir yani"

    beraber gülüştük, ne kadar rahattı lan? benim asla konusunu bile açamacağım bir konu hakkında kendi kendini alaya almıştı. ve bu hareketi, zamane huurlarının zütlerinin kalkıklığıyla kıyaslandığında gerçekten bulunmaz bir nimet, insanın içini ısıtan bir samimiyetti.

    yok mok dedim, iyi olmuş..güldü bu gene "boşversene yaa" dercesine,

    sonra ben "demek başına üşüştüler ha" diye ihtiyatsızca sorunca, kızı biraz utandırdım sanırım, gerçi o söylemişti ama biraz da ağzından kaçtı diyebilirdik, zira, öyle 5-6 yardımcı eşliğinde bir geceye hazırlandırılıyorsanız, o geceyi epey ciddiye alıyorsunuz demektir.

    ve kızların erkekleri pek ciddeye almıyor olması gerekir, daha ziyade onları süründürmeleri, ya da tam tersi sadece gibiş sokuş için bedenini kullanmaları, (gezip tozma için de cüzdanlarını tabi) yaygın davranış şeklidir.
    onu biraz tarif edeyim,

    dediğim gibi, epey makyaj yapmış, pembe parlak ruju, allıkları, göz kalemleri, göz farları, fondöten midir nedir, onlar..

    üzerinde siyah bir mont, daha sonra kafede gördüğüm, enlemesine rengarenk çizgili hoş bir kazak, altında kotu. ayağında botlar.

    bu arada kız cidden neredeyse benim kadar varmış aq..neyse ki bende de botlar vardı ama o an "lan yazın topuklu problem olmasın" filan diye düşünüp, içimden salak salak gülüyorum. doğmamış çocuğa don biçmede üzerime yok yani..

    başında kazağıyla uyumlu bir bere vardı, kaşkolu yok, bende de tam tersi sadece kaşkol var. yolda zorla verip boynuna sardırdım;

    "bak sonra hasta filan olursan, onun vebaliyle yaşayamam haa * "

    aşıklar yolundan geçtik, bu yine gülen gözlerle bakınıyor, ışıklar yüzünden, gözlerinden yansıyor, onu daha da özgür, daha da esrarlı hale getiriyorlar.

    fazla iyi bu kız.. kalben..ruhen..

    konuşa konuşa kafeye geldik, mekanın epey hoşuna gittiğini hissettim.

    bu "nasıl oturalım" filan derken, ben çoktan önüne düşmüş, ona rezerve masaya doğru eşlik ediyordum bile.. bana yardımcı olan çocukla selamlaştık, gene göz kırptı..lan ne göz kırpıyorsun aq, sanki hatunu, beraber sinsine planladığımız bir tuzağa çekiyoruz da, iş artık olmuş bitmiş gibi.

    neyse masaya oturduk, bu baya şaşırdı, inanılmaz hoşuna gitti..bir şey demedi ama gözleri parladı resmen, yüzünde değişik bir gülümseme oluştu..ben kendimle gurur duyuyorum tabi.. ince ve düşünceli erkek tsigalko.

    içersi sıcaktı, montlarımızı çıkardık, kaşkol için teşekkür etti..

    ne içersin? diye sordum,

    bu dalgın dalgın menüye bakınırken de "buranın sıcak çikolatası harikadır, tavsiye ederim" dedim. beyler harbiden de müthiş yaparlardı, ayrıca üstünde köpük tarzı bir şeyler de oluyordu, nasıl beceriyorlar bilmiyorum ama o mekanın karakteristik içeceğiydi diyebilirim bunun için.

    "tamam o zaman ondan alayım ben de, denemiş olurum" deyip gülümsedi,

    ben de aynı tercihle ona eşlik ettim.

    rahat olmaya çalışıyordum,

    tanıdık mekan,
    tanıdık yüzler,
    tanıdık masa,

    resmen ev sahibiyim..ama mümkün değil beyler..siz istediğiniz kadar ev sahibi olun, karşınızda real madrid var aq..
    http://fizy.com/tr#s/1klrnu

    içecekler geldi, bunun epey hoşuna gitti o köpüklü möpüklü bardak, dedim "ya sen iki senedir buradasın, nasıl bilmiyorsun burayı?"

    "ben merkezin bu tarafından fazla gezmedim , daha ziyade kordona gidiyoruz, ya da x e (şehrin çok ünlü bir yeri, o yüzden söylemesem daha iyi, bilmeyen bin yoktur zira). buralara ilk defa senle geldim ne yalan söyleyeyim. aslında ayağımın dibindeymiş * "

    ben de bir şekilde muhabbeti sıcaklaştırma çabasındayım ama gel gör ki gün boyun aklımda tekrarladığım her şey, sınav kağıdını önünde bulan bir öğrenci misali, uçup gitmişti yine..

    sonra, "tavla bilir misin?" diye sordum buna, ortak bir şeyler yapabilmek babında, hem belki muhabbete biraz daha renk gelir, ortam biraz daha samimileşir diye düşünmüştüm. olur tabi dedi,

    ne acıdır ki, tavlayı alıp masanın üzerinde açmıştı ki aklıma malum kişi, onunla olan oyunumuz, verilen sözler ve o gecede o masada kalan anılarım geldi..

    dizerken biraz sorun oldu, o dizmeyi bilmiyormuş ben de heyecandan unutmuşum, adın ne desen 3-5 saniyede zor cevaplarım aq..

    neyse ilk eli oynadık bir şekilde, tahmin ettiğim gibi muhabbet samimileşmiş, kırılan her taşta, iyi denk gelen her zarda biz, hem üslup hem de ruhen biraz daha yaklaşmıştık birbirimize.. öyle asker arkadaşı muhabbetine dönmedi tabi abarmayalım * (dıbına koyim ben senin canım kardeşim filan)

    dediğim gibi biz o ara yine bir yandan konuşuyoruz, ailelerimizden bahsettik biraz, mine tek çocuk, annesi ev hanımı babası çocuk doktoru, kütahya merkezde, sakin, mutlu bir yaşam sürdüklerine hiç şüphe yok. mutlu bir ailenin mutlu ve pozitif çocuğu..iyi yetiştirilmiş, şımarık değil ama biraz çatlak olabilir.

    ben, tsigalko, bursa çocuğuyum *. annem devlet memuru, babam mimar, küçük bir kız kardeşim var, çalışan ailenin çocuğu olmamdan ötürü daha ziyade anneanne tarafından büyütülmüş, fazlasıyla elbebek, gülbebek yetişmiş, yine klagib, ortalamanın üzerinde mutlu olan bir ailenin biricik oğlu.

    ordan burdan derken, onlara olan özlemlerimiz, yabancı bir şehirde onlardan ayrı yaşıyor oluşumuz vb. konularla ortam biraz duygusallaştı..

    sonra ordan nasıl becerdim bilmiyorum ama sevgili durumları muhabbetlerine geldim aq..

    harbiden eğer nasıl becerdiğimi hatırlıyor olsam burada tavsiye açısından paylaşacaktım ama hatırlayamıyorum.

    kurt adamların ay ışığında dönüşüm geçirip, sonra da yaptıkları şeyleri hatırlamaması gibi, ben de her halde o duygusal atmosferde dönüşüm geçirerek, normalde açmayı kolay kolay beceremeyeceğim ve hatta utacağım mevzuları kolayca açmıştım. ve malum şimdi nasıl becerdiğimi anımsayamıyorum.

    neyse, gecenin benim (ve aslında onun da) adıma en kritik dakikaları da başlamış oluyordu böylece..
    alkollü olduğum belli oluyor mu beyler?

    3. biramı demin devirdim, daha sabaha kadar yolu ve benim de bench de 6 kutum daha var ;)
    Tümünü Göster
    ···
  3. 28.
    +19
    hayal kurmak güzeldir,

    ama pek azı gerçek olur.

    3 haftalık kesintisiz tatil planım, biri, o dıbına röveşata attıklarımın yüzünden olmak üzere iki dersten kalmam ve dolayışıyla bütünlemelere gelecek olmamdan ötürü yatmıştı..

    işin iyi tarafı, mine yi görebilecektim zira bizim tembel tenekenin de 3 tane büt ü vardı.

    evdeki bir buçuk haftada, artık orta okullu olan kardeşimle bol bol eğlenip vakit geçirmiş, anneannemin dizinde, elinden elma-mandalina yemiş, annemle bol bol gırgır yapmış, babamla gezip tozmuştum.

    bizimkiler beni çok özlemişlerdi, babamı çok severim ben beyler, ama çok fazla vakit geçiremezdik işleri yüzünden. benim gelişim dolayısıyla patronundan izin almış, bir hafta boyunca o avm senin bu mekan senin gezip durduk, bazısında tüm aile de bize eşlik etti.
    bilardo challenge ını kabul ettim, elime verdi, ağzıma sıçtı, dalgasını geçti.. hayvanat bahçesine gitti "lan tsigalko, şurdaki maymun sana çok benziyor oğlum hişşt bak bak" diye taşağını filan yaptı.. piknik yaptık, fener maçı izledik, küfrettik.

    ağır fenerliyimdir ben bu arada *

    annem, kız konusunu açtı, güzel bir dille, "beni arkadaş olarak görüyormuş" filan diye anlattım, geçiştirmeye çalıştım. mevzunun tamdıbını sıçıp kadını üzmeye gerek yoktu..ama ana yüreği, yine de oğlunun acısını farketmiş olacaktı ki o da oyunuma ortak olup,

    "aman be oğlum, zaten daha ilk yıldan ciddi kız ciddi kız diye saplanıp ne yapacaksın? gez toz eğlen, daha ne kızlar görürsün" diye çapkınca öğütlerde bulunmuştu.

    anneanne.. seni çok seviyorum canım benim..

    bebişim, sana da orta okul üniforması çok yakıştı be * fıstık olacak bu kız ilerde, başım belada..

    mine.. aradığım mısın? bulduğum musun bilmiyorum..ama tek bildiğim bizim ortak bir sevgiyi hak ettiğimiz, ve eğer senin hislerini de yanlış çözümlemediysem, kendi adıma bunu sağlamak için elimden geleni yapacağım...

    okan.. aslan kardeşim.. ikinci hafta bir büt de sana kısmetmiş demek * ben de varım merak etme, gene işimiz iş..

    tolga.. başın sağolsun kardeşim..

    ebru.. üzgünüm senin için..

    ceren... neyse cereni gibtir et..

    nilay, iyi ki seni tanımışım, mineyle evlenirsek nedimesi sensin * bir de kızdan kanka olmaz derler peehh..

    ayşen, ozan... huur çocuğusunuz..
    ikinci hafta, yani bütünlemelerin 1. haftası, çarşamba günkü sınavım için salıdan sabahından yola çıkmıştım,

    nilay ve mine nin bütü var, erken gelmişler, ben de o yüzden sabahtan çıktım ki salı akşamı takılabilelim.

    yeniden şehre gelmiştim,

    kızlar öğlen sınava girmişler, akşdıbına da biz sözleşmiştik, buluştuk.

    nilay, bizi baş başa bırakma amacıyla, "ben gelmem istiyorsan?" filan demişti ama ben ısrar ettim, onun varlığının zararı değil faydası olurdu bize.

    bu kez başka bir yere zütürdüm bunları,
    akşam boyunca oldukça eğlenceli bir masa oldu. e oğlum senin yarın sınavın var, ne işin var karı kızla derseniz, beyler.. çalışıyoruz lütfen ;)

    nilay, garip bir kızdır. böyle çok sakin, utangaç gibi görünür ama en ummadığınız anda en ummadığını şeyi yaparak sizi cesaretine şaşırtabilir,

    o gece yine bir medeni cesaret örneği gösterek, yan masadaki, hiç tanımadığımız gruba "beraber tabu oynasak iyi olurdu" gibisinden bir laf attı,

    nitekim tabu oynandı, hayatımızda görmediğimiz insanlarla bir anda kahkahalar arasında kelime tahmin etmeye çalışırken bulduk kendimizi *

    çok güzel bir geceydi o da, renkli ve farklı.. zaten hala hatırlıyor olmam bunu gösteriyor. gece boyu, o şamatanın arasında, hemen karşımdaki mine ile gözlerimiz onlarca defa buluştu birbiriyle, onlarca kez gülümsedi dudaklarımız.. sanki biz, gece içince gece yaşıyor gibiydik, o eğlencenin arasında, o kalabalık ve gürültünün içinde, herkesten habersiz, yine çok ama çok şey paylaştık içten içe..
    çarşamba günü gibtiğimin sınavına girip dönüş için biletimi almıştım,

    bursaya döndüm ve bir sonraki hafta salı günü olacak olan diğer bütünlemem için çalışmalar başladım.

    o ara okan a ulaşmaya çalıştım ancak msn de göremediğim gibi, mesajlarıma da cevap vermemişti.. adam kendini kaptırmış beyler, ya it gibi çalışıyordu, ya da it gibi geziyordu.. neyse, ben ona sorardım her türlü bunun hesabını.

    mine ile mesaj trafiğimiz epey ilerlemişti, bizimkilerinde de gözünden kaçmayan bu durumu "arkadaşlar yeaa, sınav şeyleri" falan filan diye savuşturdum. zira artık aşk hayatımı onlarla paylaşıp, biten ya da başlayamayan her ilişkinin ardından içten içe onları da üzmeye gerek olmadığını düşünmüştüm.

    "karı gibi her taku anana babanı mı anlatıyon lan?" derseniz, haklısınız. ama öyle yetişmiştim, süt çocuğu sayılırdım. o zamanlar rulez buydu beyler, utanacak değilim.. şimdiki halimden daha çok utanıyorum hatta..

    mesajlaşmalarımızın birinde, bir gece, yine kontrolsüz şekilde epey duygusala bağlamıştım. o zamanlar etkisinin farkında olmadığım,

    "seni iyi ki tanımışım".."seni çok özledim".."valla büte kaldığıma sevindim" gibi laflar da etmiştim. kız bütün bunlara mantıklı cevaplar üretmeye ve o kadar çabuk teslim olmamaya çalışsa da artık baya baya kendini kaptırmıştı..iyi geceler mesajları "tatlı rüyalar" dilekleriyle süslenirken, sabahları "günaydın canımm" lı olmaya başlamıştı.

    tarafsız bir gözle bakıldığı zaman, bizim artık flört ün son aşamalarında olduğumuz ve artık iki taraftan birinin resmi teklifiyle bağlanacak bir ilişki olduğu rahatlıkla görülebilirdi.

    ben biraz şaşırmıştım aslında o zamanlar, lan nasıl bu kadar kolay olabiliyor? diye. ama şimdi düşününce anlıyorum ki, e zaten bu işler büyütülecek, memleket meselesi yapılacak şeyler değil. e birde sanırım ben, o anki yaralı stayla olmanın da verdiği duygusal derinlikle, özellikle o ilk buluşmamızdaki tavırlarım ve konuşmalarımla kızı epey etkilemiş olmalıyım.

    laf aramızda, iyi edebiyat yaparım.. hele yüz yüzeyken işe jest ve mimiklerim de girince epey inandırıcı olabiliyorum. sayısal okuyup mühendis oldum, ama bütün lise ve üniversite yıllarım boyunca "sen kendini harcıyorsun oğlum.. adam şair ya" gibi yaklaşımlara maruz kaldım. sözel yeteneğim sayısala göre çok daha üstündür ki aslında okuduğum mühendislik dalı da buna yatkın (zaten bilerek seçtim). o yüzden ilk sene hariç pek zorlandığım söylenemez. bizim robot kafalı salt sayısalcıların döküldüğü ezber derslerinde ortalığın dıbına koymuştum övünmek gibi olmasın.

    neyse, kendimi çok övdüysem lütfen aşağılayın biraz, zütüm kalkmasın sonra..

    salı günkü sınavım için pazartesi akşamından yine şehre gelip yurda yerleşmiştim, bir daha dönmeyecektim artık, bu kadar tatil yeterdi.

    o gece, yarın ki sınava bulutların üzerinde girmeme sebebiyet verecek, ve sizlerin artık tahmin edebileceği bir gelişmeyi yaşadığım gece olacaktı..

    biraz kafamı toplayayım, diyalogları anımsamak istiyorum zira önemli.. biraz sallamak zorunda kalabilirim, şimdiden anılarımdan ve sizden özür diliyorum..

    gece yerleşip, yurttaki tiplerle lak lak ettikten sonra boş odama çekilmiştim tekrar..

    tolga yoktu zaten.. öbür hıyar da nerde bilmem..

    yatağa uzandım..ama uykum yok, ben öyle karanlıkta tek başına yatıp tavanı izlemeyi, o sırada da hayaller kurmayı severim.. gerçi, kim sevmez ki?

    ne kadar zaman geçti bilmiyorum, mesaj geldi,

    mine yazmış, "sınavında başarılar tsigalkocum"

    ekrana baktım bir süre boş boş.. nilay ın "bu işler yavaş davranmaya gelmez" diyen sesi kulaklarımda çınladı..

    haklıydı, bu daha fazla uzatmanın alemi yoktu..
    Tümünü Göster
    ···
  4. 29.
    +19
    döndüm..yine ve yine sarıldık..kaşkolunu boynuma doladı..sonra elindeki içi uca asılıp beni kendine doğru çekti, birbirini özleyen dudaklar, kısa bir süreliğine de olsa kavuştular..soğuk filan yine yalan olmuştu... üstüme benzin dökülüp yakılmış gibi oldum bir anda o öpücükle..

    bu kez ben onun gidişini, her zamanki gibi sonuna kadar izledim..kapıdan geçerken, son gülümseyişini bırakıp gözden kaybolduğunu gördüm bir kez daha..

    yola döndüm yüzümü..kaşkolu ağzıma çektim..görmesindi kimse öyle güldüğümü..deli sanarlardı beni..öyle, kaşkol altından sırıta sırıta..yurda kadar, bu kez geliş yolundakinin yarısı kadar bile üşümeden yürüdüm..
    beyler bir işeyeyim geliyorum
    devam edelim
    http://fizy.com/tr#s/3jyx7f

    harika bir hafta sonunu geride bırakmıştım..ilişkimiz ise uzun vadede dolu dizgin bir hal almıştı..

    pazar günü mineyle buluşmuş, beni giberttiği mekanın, tam da giberttiği masasında (tanıdık eleman daha girişte bizi el ele görünce anında gülümseyip göz kırpmış,sevincime ortak olmuştu..o çocuğu daha sonra yemeğe filan zütürdüm ben de jest olarak..aramız epey iyi oldu..ve bu dostluk da 3. yılımda yaşayacağım bazı aksiyonlara bir nevi tohum olmuş oldu, mini spoilerimiz olsun ;) ), bu kez iki diplomat gibi, gayet ciddi, konuyu benim bir hastalığımmış, yarammış gibi görerek konuştuk.

    bir ara konuşma epey derinleşti ve benim geçen partlarda hayıflandığım "yanımda olması gerekirdi" olayına bu kez kendisi geldi, bir nevi hatasını anlar gibi oldu..gözleri doldu..özürler peş peşe geldi..sözler verildi..

    mine ile artık bu sorunun, en azından o kısmını aşmayı başarmış, el ele, epey iyi bir yol katetmiş, oldukça yüksek engellerden birlikte atlamıştık..

    ilişkimiz dolu dizgin devam ederken, biz de artık buluşmalarımızın yarısına yakınını öpüşe koklaşa geçirmeye başlamıştık..bana "sen dudaklarına ne sürüyorsun ya?" diye sormuştu..

    ben şaşırıp, "ne..ne sürüyorum ya, bir şey sürdüğüm yok * " demiştim salak salak..

    "bilmem..bende bağımlılık yaptılar daa..bir numara olmasın dedim" diye kahkahayı patlatıp bir daha yumuldu üzerime..

    biz,

    liseli aşıklar gibi, kah çocuksu, kah ateşli, kah ciddi, kah gülmekten karnımız ağrıyasıya..artık, zaten çok fazla olan ortak noktalarımızı dibine kadar yaşamaya başlamıştık... adeta aramızda yeni bir dil yaratmıştık, paylaştığımız anılar ve önceden yapılmış esprilere dayalı..bazen muhabbet öyle bir hal alıyordu ki, dışardan duyan, "ne diyor la bu uzaylılar" derdi her halde..ama biz birbirimizi anlıyorduk..o öpüşmeler, minik sevişmelerse kaymağın üzerine bal oluyordu..ballı kaymak..doyamıyorduk birbirimizle geçirdiğimiz saniyelere, her an bir öncekinden daha tatlı geliyordu..her lokma bir öncekinden daha tatlı..

    sinemada sıkıcı bir filme, söz de bilmeyerek, ama aynı gizli niyetlerimizle girmiş, koltuğumuzun arkasında kimsenin de olmayışından istifade, her zamankinden biraz ileri gitmiştik..

    ileri gittik dediysem..dudaklara, bu kez ellerimiz de eşlik etti işte biraz..ben onun göğüslerini, baldırlarını, kalçasını biraz daha yakından tanırken, o zaten aşina olduğu belimde, göğsümde ve göbeğimde fazladan, ekstra detaylı keşif yapmıştı..sinemadan bir çıktık, ikimizde kıpkırmızı, nefes nefeseyiz..

    o kısımları 31 malzemesi yapmak istemiyorum çünkü minenin anısına hala biraz da olsa saygım var (ki bence o öpüşme sahnelerinde bile çavuşunu yoklayanlar olmuştur, siz değil tabi, dışardan okuyan üyeliksiz totoşlar filan :p) ve zaten ilerde bunun için yeterince malzeme çıkacak... bu iyi bir şey mi, (hala) bilemiyorum..

    şimdi biraz geriye sarıp, o hafta sonunun peşi sıra gelen salı gününe gidelim..oldukça çekişmeli bir basket maçı beni bekliyor..dahası, bu kez oldukça özel bir seyircim de tribünde ;)..
    pazartesiden serhat haber vermişti,

    salı günü hazır geldik, maç öğlen arası, artı kapalı salonda (artık nasıl ayarladılar bilmem, genelde besyolu binlerden sıra gelmezdi bize)

    mineyle konuştuk, o da maç için o gün erken gelebileceğini söyledi, ben düzenini bozma filan dedim ama o yine de "seni bir de öyle göreyim istiyorum" diye ısrar etti tatlı tatlı..

    malum gün, malum saat geldi,

    soyunma odasında üzerimi giyindim, bilekliği koluma takıp bir de öpücük kondurdum..

    mühendislik, fen- edebiyat fakültesine karşı.. gerçi öyle resmi bir gibim yok ama olsun.. iddia iddiadır ve ayrıca bizim üniversitede bu tip aktiviteler oldukça ciddiye alınır.

    parkeye çıkıyoruz, ilk beş, gard da serhat ve ben, artiz bin berkant 3 numara oynuyor, olcay 4 numarada, pivotumuz ise inşaatçılardan 1.92 lik yeni bir yetenek ;)

    pazartesi günü öğle arası kotlarla filan antrenmanımsı bir şey yapmıştık biraz birbirimizi tanımaya yönelik.. çocuk bariz iyi.. kaldı ki o da prof.

    bu durumda bizim takım, 3 tane kulüp oyuncusu, bendeniz tsigalko ve olcay zıp zıpından oluşmakta.. inşaat-makine ve bizim bölüm güçlerini birleştirmiş durumda *

    bench de oynayınca katkı verebilme özelliği olan tunahan -ki yeden uzunumuz- ve necati var. başka kimse bulamadık..amk diğerleri gelmek istemedi, kapris yaptılar..

    kapalı salonun tribünleri yarı yarıya dolu.. daha çıkar çıkmaz, 10 dakika önce kapıda şans öpücüğü aldığım, şans meleğimi 100 kadar seyircinin içinden, ilk bakışta seçiyorum..

    sanki bu dünyadan değil gibi.. orada, kendi halinde, sessiz, sakin..ve öylesine masum, gökten sanki sırf beni izlemek için inen, kanatlarını kısıp oturmuş bir melek..

    sonra o da beni görüyor, gülümsüyor.. serhat takımı toplamış bir şeyler anlatıyor.. benim aklım gidik..

    "gelsene aq oley yapıcaz" deye azar yiyorum.. oleyimizi yapıyoruz..

    karşıdaki puştları tanımıyoruz ama serhat ın söylediğine göre dikkat edilmesi gereken adamlar var, nispeten kulüp, altyapı yüzü filan görmüş adamlar,

    zira sahaya da geçen yılın ünivesite içi turnuvası için bastırdıkları formalarla çıkıyorlar.. kırmızı-beyaz dikine çizgili.. olimpiyakos gibiler aq..

    biz de random team * herkes ayrı telden.. fosforlu sarı yelekler geçiriyoruz üzerimize ki iyice fark belli olsun karışma olmasın..

    besyonun bedencilerinden biri hakem.. maç 6 şar dakikadan 4 periyot..her periyotta 2 mola hakkı.. bizim benchimizi daha dar, onlar 9 kişiler.. neyse..kabul ettik..

    ve nihayetinde düdük çalıyor, maç başlıyor..
    arkadaşlar deminki partta biraz spoiler gibi olmuş olabilir,

    ama olmamış da olabilir, zira mine ile ayrılıyoruz gibi bir şey demediğim gibi, konu başlığı da "müthiş aşkımı anlatıyorum" değil *

    bence bu duygusallığın ve benim iyi bir adam olduğum düşüncesinin * tadını çıkarın, benden iğrenmeye başlayacağınız zamanları gerçekten merak ediyorum.. acaba tepkiniz ne olacak.

    ama en başında da demiştim.. memnun muyum? değilim.. pişman mıyım? hiç değilim...
    maçı fazla uzatmayacağım, aynı şeyler.. formalı, daha fazla sayıda taraftarlı, havalı fen-edebiyatın ağzına 60 küsüre 30 küsürle sıçıyoruz..

    inanılmaz savunma... olcay, berkant, inşaatçı yetenek (emir ali) ve oyuna girdiği dönemlerde necati, adeta aşıyorlar.. hele olcay, üç dört kere yerleri süpürdü herhalde..

    emir pota altında fencilerin 2 metrelik yarmasının ağzına sıçıyor.. tunanın dahi 7-8 sayısı var

    serhat yine paylaşımcı.. yine döktürüyor, e yiğidi öldür, hakkını ver, emir aliye olan temiz asistlerini sayamadım amk..

    tsigalko bu sefer kendini o kadar ön plana çıkarmak zorunda kalmadı, bir kaç ribosu, bir kaç isabetli şutu var, 12-15 sayı civarında maçı tamamlıyorum.

    yalnız uzun süre sonra ilk kez o derece zütü parlatmışız.. maç sonu ciğerlerim lime lime oldu aq... kondisyon şart beyler..

    maç çıkışı, minenin yanına gidicem.. serhat ortaya "fen edebiyatlarla beraber çıkışta takılıp onların ortamıyla da kaynaşma" önerisi sunuyor.. adamlar bize karşı aşırı saygı duymaya başlamışlar beyler.. bizim tayfayı davet ediyorlar, bunların binaların oralarda takılacağız işte.. ortam mortam.. karılar kızlar.. yeni insalar..amk serhatı başka ne düşünür zaten..
    Tümünü Göster
    ···
  5. 30.
    +18
    kızın niyetini artık iyice anlamıştım, ben genelde bu tarz mevzularda üstüme alınmayı pek sevmem, yani "abi şu kız da bana yazıyor yeeaa" cı adamlardan değilimdir, hatta tam tersine yanlış anladığımı düşünürüm ama ebru nun bana karşı standard olmayan duygu ve düşünceler beslediğini de az çok farkediyordum. işi kötüsü, o da benim için aynısını düşünüyor olabilirdi zira ayşen le aramızdakilerden haberi olduğunu sanmıyordum,

    muhtemelen o ders arası o bensiz dışarı çıkınca ben de onu kıskandırmak için diğer kızların sırasına gittim diye düşünüyordu..aq bu şekilde düşündüğünü düşünmek bile mideme kramplar sokmak için yeterliydi, gönül kırmak, o zamanlar istediğim en son şeydi zira benim gönlüm de o ara epey yükseklerde bir yerde, tekinsizce sallanıyordu ve her an düşebileceği o boşlukta onu kurtarabilecek her hangi bir önlem de yoktu.

    okulda ilk ayı devirirken, o cuma yurtta epey azıtıp sabaha kadar içmiş ve felaket muhabbet döndürmüştük..sabaha kadar batak bir yandan, karı kız muhabbeti desen gırla, bir ara smackdown benzeri birbirimize girdik, uzun eşşek filan oynamaya çalıştık..anlayacağınız epey zıvanadan çıktık, it gibi eğlendik, hayvanlık ettik, yurdun yarısına yakını da buna iştirak edince (zaten 45 kişi filandık) yapmayın diyen de olmadı tabi aq.

    neyse o gecenin sabahı olmadı tabi, ben bir uyandım ki o cumartesi, saat olmuş akşam 4 küsür, hemen telefona sarıldım tabi, ayşen mesaj atmış mı diye, obaa..ben ayılmadan 5 dakika önce o da beni hatırlamış beyler, kalbim temizmiş valla..

    mesajı baktım, bu akşam nargileye gidelim mi? yazmış. yataktan bir zıplamışım ki..beni dışarı davet ediyordu la? kendisi çağırıyordu?! vay anasını ya..ve ben mallığım yüzünden az daha bu fırsatı kaçıracaktım.

    hemen yazdım, "olur tabi, ne zaman buluşalım?"

    hemen şimdi olabilir, yazmış. ulan aynada kendime bir baktım, leş gibiyim, akşamdan kalmayım. kendini bir atarsın duşun altına, kafayı filan bile kurutmadan, jöleyi boca ettim, nasıl acele ediyorum ama..

    ve bu hayatta en nefret ettiğim şeydir, asla ve asla, hiç bir işimi aceleye getirmemeye çalışırım, zamanı geniş kullanmayı severim.

    neyse tabi fırladım çıktım yurttan, dediği yere gidiyorum, içimden yalvarıyorum ama..ne olur, ne olur allahım bu sefer sadece ikimiz olalım..sadece ikimiz olalım ki bu gece bitsin bu iş..
    takip eden panpalar, gece görüşmek üzere, öpüldünüz.
    güzel bir şarkıyla başlayalım,

    http://fizy.com/tr#s/1ai6rx
    Tümünü Göster
    ···
  6. 31.
    +18
    sınavlar bitti,
    bayram için evlere dağılıyoruz artık, o ara ayşen le mesajlaşmalara devam, o gün gidemedim tabi yanına, masadaki olaylar yüzünden aklım birbirine girmiş.

    şeker bayramıydı herhalde.. öyle olması lazım çünkü bana,

    "şeker topla benim için, ben de senin için toplayacağım" demişti.. dünyanın bütün şekerlerini toplasam onun yanında tatsız kalırdı oysa ki..ben de aynen böyle demiştim zaten..

    "olsun, onları da yiyelim ki bizim farkımız daha çok çıksın ortaya" yazdı.. bizim farkımız..biz, artık biz mi olmuştuk?

    eve gidince annemler gerek telefonun vızırdaması gerekse benim sıfatımın halinde, kısa sürede bir şeyler olduğunu anladılar tabi,

    ben de mevzuyu aynen anlattım valideye, dedim anne böyle böyle, durum ciddi, bak bundan öncekilerden haberin yok çünkü söylemeye değer bulmadım, bunun için de erken diyor olabilirsin ama ben cidden seviyorum, o da öyle diye düşünüyorum.. lisede her gün farklı kızla geliyordum mahalleye sen de biliyorsun, insan böyle duyguları kolay kolay bulamıyor, bulunca da sıkı sıkı sarılmak lazım..

    yaşımdan büyük mü konuşuyordum ne?
    yine de bizimkiler tipik anlayışlı aile yapısında olduğundan ötürü, ya gerçekten beni ciddiye alarak, ya da "amaan çocuk işte, he diyelim, nasılsa geçer" diye düşünerek beni epey dinlediler ve olumsuz bir şey de demediler açıkcası.

    dedim, şeker-çikolata filan da toplayacağım, öyle anlaştık. annem, "alışverişe çıkınca alırız, güzel de bir kutu beğeniriz sen merak etme" dedi.
    beyler böyle sırf şeker satan dükkanlar var, 1000lerce çeşit şeker var-çikolata var, onlardan birinden alacaktık işte. gerçi ben misafirliklerden, doğal yollarla toplamayı tercih ederdim ama, böylesi çok daha klas olurdu açıkcası.. madem kız benden bir şey istemişti, ona en layık olacak şekilde vermeliydim hediyesini.

    tatil boyunca, gecelerce sürdü mesajlaşmalarımız.. aynı filmleri izledik gece yarıları, aramızda yorumladık, tahmin yürütmeye çalıştık, gülmekten karnımın ağrıdığı anlar oldu, o derece eğlendik,

    aynı şarkıları dinledik.. şarkılar paylaştık birbirimizle.. resim yolladı.. annemlere gösterdim.. beğendiler..
    ···
  7. 32.
    +17 -1
    bir gün istemeden kırar gibi oldum bunu, yanlış anlaşılma oldu..

    h.ı.m diye bir grup var, çok seviyordu bu. en sevdiği şarkısının lyriclerini buldum (öyle kolay değil o zamanlar adslmiz yok aq)..içlerinden tek tek harfler seçip sağına soluna yıldız koyarak "seni kırdığım için özür dilerim" yazdım mesajla.

    bir gece erken dönecekti o, sabaha kadar mesajlaştım.. uyumadım, otobüste canı sıkmasın diye.. gece 11 den sabahın 9 una kadar, gözümü bile kırpmadan bekledim attığı her mesajı.. neredeyse bayılacakmışım uykusuzluktan.

    güzel küçük bir kutu şekerleme yaptırdık annemle. turuncu renk (en sevdiği renk) kalp şeklinde, dokusu böyle pütürlü, peluş oyunca yüzeyi gibi, çok güzel bir kutuydu, içinde en az 30-40 çeşit çikolata-şeker...

    dönüş otobüsüne bindiğimde yanıma aldığım tek şey, eşyalarım değildi beyler.. umutlarımı, yarınlarımı, aşkımı, geleceğimi, hayatımının kadınının hayalini de almıştım yanıma.. kutunun yanında bir demet de papatya verecek, "kız istemeye geldik" espirisiyle karışık, hayatımın en ciddiyetli sınavını verecektim.. yüz yüze, baş başa ve bu kez kesin olarak söyleyecektim ona, onu sevdiğimi

    inanın kutuyu valizlere bile koydurmadım, zarar görmesin diye, bütün yol kucağımda gitti.. yol boyunca sarıldım temsili kalbime, onun sıcak hayaline..
    takip eden panpalarıma iyi geceler,

    sıkıntı olmazsa yarın gece gene devam ederiz,

    nihayet dananın kuyruğu kopacak artık..
    iyi geceler panpalar,

    @30-@75 hemşom entrylere geri dönmedim diye giblemediğimi düşünme sakın, hikaye bölünmesin diye bir şey yazamadım, bursa 1050 konutlardanım bu arada.

    gecemize güzel bir parçayla açılışı verelim bakalım,

    http://fizy.com/tr#s/10128y
    okuduğum şehre varmıştım yine,

    yurda geldim, oda boştu, valizleri yerleştiriyorum. okanla haberleşmiştik, 10 dakikaya bu da geldi, zaten dediğim gibi çocuk şehrin yerlisi ama okulla evinin mesafesi epeyce olduğundan mecbur yurtta kalıyor.

    oturduk bununla, bir yandan eşyaları yerleştiriyoruz ufak ufak bir yandan muhabbet,
    anlattım işte şöyle yaptık böyle konuştuk falan diye,

    bu tabi gene moral pompalamaya devam ediyor, "abi artık bazı şeyleri aşmışsınız ya, evet bence de yarın sen bu işi bitir, harbi kız isteme gibi olacak, çiçekle çikolatayla filan * "

    o gece bilerek erken yattım,ama uyumadım, karalığın içinde tavana bakarak yarını düşündüm,

    defalarca ama defalarca neler söyleyebileceğimi aklımdan geçirdim, tekrarladım.. farklı farklı senaryolar üzerinde denedim.. kendi kendime prova ettim.. allahtan oda boştu çünkü ara ara salak salak güldüğüm de oldu fısıltılı şekilde, deli sanabilirlerdi beni.

    hoşuma giden açılış cümlelerini-işime gelen senaryolar aklında döne dursun, ben de o ara uykuya dalıverdim.

    ertesi sabah saat 6 da uyandım gene, 7-8 çeşit kıyafet kombinasyonu denedim.. nihayet kahverengi oduncu gömleğim ve polo tarzı gri hırka, altına da koyu gri kot kombinasyonunda karar kıldım. ayna karşısında hiç yoksa yarım saat saç düzeltmişimdir. atkımı tiki tarz da boynuma doladım, kiremit rengi botlarımı ayağıma çektim, en üstte de kaban var. parfüme deodoranta da abandım aq..neyse,
    resmen karı gibi süslendim o sabah,

    kutuyu aldım, güzel bir poşede sardım, kıza okuldan sonra buluşma teklif edeceğim, (zaten yarım gündü o gün) sonra da yanına giderken çiçeği de yaptırıp öyle gideceğim..
    Tümünü Göster
    ···
  8. 33.
    +18
    gece saat epey ilerlemişti, ben bitkinlikten geberiyorum hala, vücudum kendini koyvermiş, ama bilirsiniz aşırı yorgunken de uyumak zordur, halı saha maçlarından sonra filan özellikle, eğer vücut hamsa bütün gece her yanınız sızlar, yorgun olduğunuz halde sizi uyutmaz..

    telefondan saate baktım, 1 küsür.. sonra öyle boş boş, telefonun ekranına bakarken..bir den aklıma bir şeytan dürtüsü yerleşti... bir şeyler yapmam gerekiyordu evet..bu günün finali böyle olmamalıydı.. çünkü kötü biten günler, her zaman kötü başlayacak olanların da habercisiydi.. böyle bitmeyecekti evet..

    telefonun sönen ışığını tekrardan yakıp, mesaj bölümüne girdim.. parmaklarım konuşmaya başlamıştı..
    http://fizy.com/tr#s/1agmjm

    şimdi, burada normal ve aşık bir erkeğin, bu gün tartıştığı ve pek de iyi bitiremediği bir yazışmanın ardında, sevdiceğine yapıcı hatta özür içerikli bir mesaj atması gerekir.

    ama söz konusu olan gib kafalı bir post-ergen ise *, o mesajın içeriği de, atıldığı kişi de farklı olacaktı elbette..

    hem ceren e, hem de ebruya aynı mesajı attım, ebru için biraz manidar olacaktı bu,

    "uyudun mu?"

    eh, biraz eğlenmek ve oyalanmak benim de hakkımdı, öyle değil mi? herhalde kendimi, böyle yaparak ayşen e acı verdiğime ya da kıskandırdığıma inandırmış olmalıydım, ama gelin görün ki haberi bile yoktu malum ve asla olmadı da, bir nevi tavşan-dağ meselesi.

    fazla geçmeden telefon titredi,

    ceren yazmış,

    "yok canım yaa, kızlarla takılıyoruz hala, seni de uyku tutmadı galibaa, öyle yorgunum diye gelmezsen tabi uyuyamazsın sonra * "

    yöh aq..bir yaz bin dinle,

    tam ben de buna yavşakça bir mesaj yazmaya başlamıştım ki, telefon bir daha titredi, ebru diye düşündüm. mesajımı bitirip dönmeye karar verdim,

    bir şey daha saçmaladım işte, evet aslında çıkabilirmişiz falan filan diye, ama dalga amaçlı yani, hani yalandan "keşke" der gibi.

    sonra gelen mesaja baktım, ebru yazmış tahmin ettiğim gibi,
    ···
  9. 34.
    +18
    saatler gece yarısına yaklaşırken, biz artık cerenle neredeyse kucak kucağayız, yalnız benim aklımda pislik yapmak yok, ha o bir şey yapacak olursa, eyvallah, iştirak ederiz, ama erekte olmuş gibime rağmen yine de fazla abartılı düşünmemeye çalışıyorum.

    o ara öbür çocuk artık gitse iyi olacağını söyledi, kızlar şaşırdılar filan, aa maa yapıyorlar..ama diyorum ya çocuk bebe aq, bir de içirdim rakıları makıları, iyice yamuldu, dedim "evini yurdunu bulabilcen mi bari, biz zütürelim istersen?" bu,

    "yok aga sağolun ya bulurum" filan diyor..lan ne saf adamlar var ya, adamla taşak geçiyorum kızlar kıkırdıyor ama mal onu bile anlamıyor..

    iyi tamam madem hadi iyi seneler filan dedik postaladık bunu, saat 1 e yaklaşıyor,

    öbür hatunu bir daha kontrol ettik "öldü mü lan yoksa?" diye, yok, ama bildiğin bayılmış aq..manda gibi yatıyor koltukta..

    bu sefer ben, ceren ve diğer kız konuşmaya başladık, ben kafamın kıyaklığının da etkisiyle biraz bu aşk meşk mevzularını anlattım bunlara, ayşen olayını filan anlattım ama allahtan isim vermemişim aq yoksa ilerde kesin aleyhime kullanırdı amklar.. sanki lisede olmuşmuş gibi anlatmaya çalışıyorum.. sallıyorum arada, bunlar kah "ahh canım yaa" çekiyor kah gülüyorlar..

    öyle böyle derken, diğer kız da "ben artık yatıcam sen burada mısın?" diye sordu,

    "yani, kovmazsanız burdayım, ceren? ister misin beni?" diye yavşadım.

    öbür kız hemen, "yok yani ona göre yatak filan ayarlayalım dicektim" dedi.

    gerek yok burda yatarım ben dedim.. neyse bu elektrik sobalarından birini alıp gitti diğer odaya.

    salonda ceren, baygın bir kaşar ve büyükçe bir çöp yığınıyla baş başa kalıverdim..bu kalktı tv yi kapattı, zor yürüyor ama, sonra yanıma dönerken düşmüş gibi yapıp üstüme atar gibi yaptı kendini, güldük..ben "seni senii" gibisinden parmak sallıyorum filan..

    neyse boş koltuğa oturduk, ben minderin altına sakladığım rakıyı çıkardım, kalan peyniri de çektim yanımıza, koyduk birer duble daha içiyoruz,

    bu diyor, "beni iyice sarhoş etmeye niyetlisin galiba" gülüyor,

    ben de "kızım mekan senin mekanın yani, korkması gereken benim" dedim, iyice koptuk..

    o bardaktan sonra bunun kafa iyice gitti, ama ben cin gibiyim amk yerinde.. istiyorum ki ben de biraz kendimi kaybedeyim, algılarım kapansın, sorgulamamaya, hesaplamamaya, düşünmemeye başlayayım..ama hala daha diğer bardaklarda yarım yarım kalıp mundar olmuş rakılara üzülüyorum * böyle bir düşünce tarzı var mı ya * ?

    neyse, iyi ki de kendimi kaybetmemişim, zira o zaman birazdan anlatacaklarımı ne ben adam gibi hatırlıyor, ne de buraya yazabiliyor olacaktım..
    nevaleyi filan koltuğun altına attık, o ara bu salak bardağın dibinde kalan çeyrek rakıyı benim pantolona döktü..aq senin..

    böyle koltukta kıpırdanırkene birben bire fazladan yaklaşmış bulunduk birbirimize, baktım bu bana bakıyor dik dik, normalde hafifçe çekik olan gözleri irileşmiş.. dedim iyimisin kız? elimi alnına filan tuttum şakasına, ama bu piskopat gibi bakmaya devam ediyor, iyice yaklaştı, bu sefer ben de oyunu bıraktım, gözlerimi diktik, yüzüne, dudaklarına, boynuna bakmaya başladım.. oradan da gözlerim göğüslerine kaydı.. sonra tekrardan yüzüne bakmaya çalıştım ama yakalanmıştım, ince ince gülümseyip üstüme yüklendi,
    Tümünü Göster
    ···
  10. 35.
    +18
    ama dedim ya, içerdeki zorunlu ajanım nilay * bana gereken tüyoları uçurmuştu bile,

    tam masadan kalkarken öldürücü soruyu da sordum,

    -"nilay..ne diyorsun?"

    önce anlamamazlıktan gelmeye çalıştı..ama sonra pis pis gülmeme dayanamayım,

    "olabilir.. diyorum ;)" deyip, ebeveyn misali "aah bu gençlerrr" moduyla kafasını salladı.

    .
    .

    arkadaşlar, şunu da söyleyeyim.. kızlar böyle şeyleri bizim tahmin ettiğimizden çok daha fazla ve detaylı konuşuyorlar emin olun.
    ben inanıyorum ki o gece nilay, tıpkı mine yi bana döşediği gibi, ona da beni işlemişti, bütün olumlu özelliklerimi ve "gözde bekar"lık modumu da üzerine eklediyse *, bu iş içten içe, pozitif yönde epey ilerlemiş demekti.

    şimdi görev sırası yeniden bendeydi, akşama, bu sefer saçmalamadan, güzelce ve doğrudan amaca yönelik bir mesajlaşma gerçekleştirmeliydim.

    kafamda bu senaryoları tasarlaya tasarlaya yurda vardım.. gene o ölü toprağından sıyrılır gibi olmayı başarmıştım..
    ···
  11. 36.
    +18
    ..cuma günü, haftanın son sınavından çıkmış, yurda varmıştım. nedeni bilinmez bir heyecan duygusu, git gide içimi sarmaya başlamıştı beyler. her ne kadar yağmalanmış, yorulmuş ve yıkılmış olsam da, belli daha yüz üstü yere kapaklanmamıştım. bu buluşma eğer hala beni heyecanlandırabiliyorduysa, içimde aşka, sevgiye karşı hala bir parça inanç kalmış demekti..

    cuma günü nilay la da konuştuk biraz, dedim böyle böyle, kızı davet ettim, cumartesi akşamı baş başa (diye umuyorum lan artık!) şu hep beraber gittiğimiz bizim mekana zütüreceğim.

    o da “iyi yapmışsın, bu işler fazla uzatmaya gelmez” demiş, beni yüreklendirmeye çalışmıştı. aslında o ara ayşen mevzusu için anahtar olabilecek bir şeylerden bahsetmişti..bu işler fazla uzatmaya gelmez..
    yani acele etmek gerekir diyordu, daha tanışalı 1 hafta olmuş olan kızı dışarı çağırmakla iyi yapmışsın diyordu…vay aq..
    beyler lisede işler hiç böyle yürümezdi? ben 2 yıl boyunca arkadaş muhabbeti yaptığım hatunla bile çıkmıştım.. orda böyle 1 haftada 3-5 günde olayı bitirmeye çalışanlara “yarak kafaya bak” ya da “amk görmemiş abazası” şeklinde hitaplarda bulunurduk biz.

    eh demek ki buralarda racon böyleydi ve belki de ben, ayşen i de o yüzden kaybetmiştim. kim bilebilir?
    aklımdan bunları geçirirken yine ayşen i (hala ayşen i) düşündüğümü fark edip içten içe kendime küfrü bastım. “oğlum senin amacın ne lan? yeni bir insanla yeni bir ilişki mi? yoksa eski bir yaranı bantlama derdi mi?”

    bütün heyecanıma, içimdeki, sanki kalbim göğsümden yukarıya fırlayacakmış gibi hissetmemi sağlayan mutluluğa rağmen, yine ve yine, tekrar tekrar ve zamansızca aynı acılara saplanıyor, üzerime yapışan bu balçığı bir türlü tamamen silip atamıyordum.
    neyse ki yurtta okan ve tolga nın muhabbetleri iyi geldi de yeniden ertesi güne konsantre olabildim..

    cuma gecesi yine mesaj attım mine’ye, nasıldı hafta gibisinden, o ara çaktırmadan da yarın ki sözleşmemizi onaylattım filan.

    yarın büyük gündü.. belki de artık benim de hakkımın olduğuna inandığım mutluluğa doğru attığım en somut adımın olduğu gündü..
    cumartesi,

    beyler inanamazsınız ama akşam 6 daki buluşma için öğlenin 11 inde kalkıp hazırlanmaya başladım,

    duş, traş, saçlara jöle, aynaya bakış, en güzel kıyafet kombinesinin hangisi olabileceğini arama maratonu, parfüm, aynaya tekrar bakış..

    bu şekilde sanırım 1-1.5 saat geçirdim. "çok kasıyorsun be oğlum, diyeceksiniz"..farkındayım. yaşım 18, kasarım ben..

    daha sonra, kankalarla son moral motivasyon telkinlerinin ardından yurttan çıkıp çarşıya indim,

    saat 2 ye doğru filandı sanırım, bizim mekana gittim,

    adamlar artık aşina zaten yüzüme, "hoş geldin kardeşim" filan diyorlar. bizim muhabbetimizin iyi olduğu elemanı buldum hemen, tuttum çektim kenarıya, dedim "abi akşam için bana bir masa rezerve lazım"

    kafenin en güzel masası olduğuna inandığım,

    içeri tarafta, görüş alanının hem geniş, hem de duruma göre sanki o an orada başka kimse yokmuşcasına bir his uyandıran şekilde olduğu, iki sütun arası, bir tarafı cam, karşılıklı, 2 şer kişi genişlikli bütün koltuklara sahip, yan tarafında yapay sarmaşıklarla örülü bir pervaz, kızı oturtmayı planladığım koltuğun gördüğü duvarın üzerinde de karanlık, yağmurlu bir sokakta el ele yürüyen çift konulu bir natürmont bulunduran masayı seçtim.

    tarif biraz garip oldu evet ama başka nasıl anlatabilirim bilmiyorum. neyse,

    adam dedi, ne zaman gelirsin, "dedim abi valla 7-7.30 arası gelmiş oluruz en geç, tutabilir misin?"

    tamam ya sorun olmaz, deyip göz kırptı.. tecrübeli pekekent işi anlamıştı sanırım, gerçi anlaşılmayacak gibi de değil, adama bir "abi sevgili adayımı getiriyorum bu gece, kral olmam lazım" demediğim kalmıştı.

    kafeden çıktım.. işlem tamamdı, aklımda akşam açabileceğim konular, yapabileceğim espriler uçuşa uçuşa aşıklar yoluna girdim..bu soğuk sayılabilecek kış günü, cumartesi öğlen iki de böyle avare avere dolaşan, benden başka deli yoktur sanırım..
    itiraf ediyorum ki bir ara aklıma böyle ufakçiçek miçek gibi şeyler ayarlamak geldi ama sonra aniden zınklayıp "lan mallaşma amk salağı" diye kendimi yine payladım.

    ne çiceği böceği aq..kabul etmem gerekir ki o aralar cidden pgibolojim bozukmuş biraz. kıza ilk günden evlenme teklif edicez sanki, oldu olacak bir de alyans ayarlayaydım..

    akşam muhtemelen yemek yenmezdi, kafe öncesi biraz yollarda geziş, kafede oturuş, çıkışta biraz geziş, yurda bırakış..ana plan bu şekildeydi.

    restoranın birine girip bir şeyler yedim. o ara telefonum titredi, hayırdır inş. deyip açtım, mesaj,

    ebrudan??

    "fizikçinin nereye kadar işlediğini biliyor musun?"

    ebenin dıbını biliyorum diye mesaj atacaktım ama vazgeçip telefonu cebime attım tekrar.. ulan sen bana 1 aydır selam bile vermiyorsun, üstüne benle resmen gözlerinle taşak geçiyorsun, sonra da bu mesaj..ya hakikaten bu kadınlar doğuştan ayarı bozuk olarak geliyorlar dünyaya.. başka açıklaması yok.

    bu tatsızlık biraz sinirimi bozsa da önümdeki güzel geceye konsatre olmuştum ve hiç bir şey beni bundan alı koyamacaktı.

    beyler bir de şu durumu biraz konuşmak istiyorum, hani şu, sapken hepten sap olma, ama bir manita yapınca da sanki tüm kadınların aniden sizi ayartmaya çalışacak gibi hareketler yapması olayı var ya..işte bu yüzde yüz test edilip kanıtlanmış bir gerçek.

    eğer aklınız varsa ve sevgililerinizi gerçekten sevmiyorsanız, bu durumu kullanarak tarzan misali, daldan dala, sonsuza kadar sıçrayabilirsiniz..

    çünkü kadınlar, güzel erkekleri değil, güzel kadınlarla beraber olan erkekleri isterler..

    onu çalmanın, onu ele geçirmenin, o zaferin tadı bambaşkadır onlar için..e tabi siz de gibişinize bakarsınız, bir kaybınız olmaz yani..

    ama diyorum ya, sapsanız, sapsınızdır.. forever alone
    Tümünü Göster
    ···
  12. 37.
    +18
    cumartesi,

    tolgayla beraber, kızları yurttan aldık, her zamanki mekana gideceğiz. benimki, diğer ikisinin yanında pek fazla sevgi gösterisinde bulunmadı, aslında hoşuma da gitti öyle yapması. öyle görmemişler gibi yılışmaya yumuşmaya gerek yoktu iki arkadaşımız daha oradayken.

    akşam tahmin ettiğime yakın geçti, biz mineyle önceden anlaşmıştık zaten, çaktırmadan nilay ve tolgayı birbirlerine karşı övdük, hafiften alt yapı çalışması yaptık, su yolu hazırladık *

    ikisinin birbirinden iyi elektrik aldığını düşünüyorum, ancak sanki aralarında "sevgililik" ayarında bir şey olmayacakmış gibi hissettim ben, daha ziyade, görüşmeye devam ettikleri müddetçe iyi birer arkadaş ve tanıdık olurlardı.

    bütün gece gülümsemeye çalışmama, minenin omzumdaki omzunun, elimdeki ellerinin huzur verici temasına, masadaki eğlenceli atmosfere rağmen, içimi kemiren kurtlar yüzünden asla tam olarak huzurlu olamadım..

    aklım yarındaydı..

    gece sonunda nilay ve tolga, birbirini tanımaktan mutlu iki insan, mineyle biz de, sanki kırk yıllık karı kocaymışcasına sevgi dolu ama seviyeli-doymuş bir şekilde ayrıldık. kendi yurdumuza doğru ilerlerken, hem biraz lak lak olsun, kafam dağılsın diye, hem de gerçekten merak ettiğimden, tolgaya sordum,

    "ee nasıl geceydi? nasıl iyi kızlar demi * "

    -"güzeldi ya abi, iyiler evet, allah bir yastıkta kocatsın inşallah kardeşim * "

    -":) hop dur bakalım ya, o kadar büyük konuşmak için erken. nilay da iyi kız.. demi?"

    -"öyle, * cana yakın, cool, böyle olması lazım zaten kız dediğin, aslında insan dediğin böyle olacak abi..ne o öyle dıbına koyayım, herkes ayrı kral havalarında bilmem ne.."

    -"aynen baba..bir ara gene böyle dörtlü takılırız, tabi istersen ;)"

    -"olur ya neden olmasın * "

    biraz daha konuştuk puştavat pek renk vermedi nilay konusunda, ben de pezevekler gibi dimdiretk "beğendin mi olum kızı?" diye soramadım, sonuçta kız da benim yakın arkadaşım yani.. tamam araları olsun isterim ama pazarlayıcı gibi de davranamam..

    elemanların çoğu tatilden dönmüş, epey batak- pis yedili filan döndü o gece, zaten öyle olmasa zaman geçmek bilmezdi herhalde, öyle böyle derken uyumuşum kalmışım..
    ···
  13. 38.
    +17
    kız işleri beyler,

    atla deve değildir.

    tabi ben bunu şimdiki aklıma, o yaştaki halime söylesem kesin gibtiri yerdim..

    gece okanla boş etüt odasında durumları konuşuyorduk.. etüt odası boş çünkü millet sınavlara kendi odasında ya da arkadaşlarının odasında, kafa kafaya hazırlanıyor ya da koridorlarda şişe kapaklarıyla maç yapıyor..

    -"abi çok güzel işte ya..koçumsun, bak bu sefer kesin olacak demiştim de kızmıştın bana"

    -"ya okan, iyi güzel de abicim daha bir şeyin de olduğu yok yani, tamam güzel geceydi filan ama, kız biraz ürkek bu konularda yani, tecrübesiz.. yanlış bir şey yapmak istemiyorum ben"

    -"nasıl yani?"

    -"ya ne bileyim..bir kere, ben emin miyim? önce bir onu sormam lazım kendime"

    -"kanka, kusura bakma ama eşşeğin dıbına su kaçırıyorsun şu anda..lan daha emini mi var be, 10 saat önceden hazırlanmaya başladın aq buluşmaya yarağım?"

    -"abi o benim her zaman ki halim ama?"

    -"ya bak tsigalko.. bence sen fazla ciddiye alıyorsun bu işleri, oğlum bugün takıldığın kızla, yarın evlendirmeyecekler ki seni? sen bir takıl bakalım, gez toz, gittiği kadar.. olmuyorsa olmaz.. çok gözünde büyütme abi..bak ayşeni de büyüttün büyüttün... "

    bakışlarımı görünce sustu.. sonra,

    "ya anladın işte ne demek istediğimi, kusura bakma o örneği verdiğim için..ama demek istediğim, çok kasma yani..lan kız olsan anlayacağım, adım kaşara çıkacak diye korkuyor diyeceğim ama erkek adamsın be abicim, takılıcan, olmadı mı geçicen.."

    -"sen öyle mi yapıyon kanka?" dedim ters ters..amk tabi bekara karı boşamak kolay gelir.." hem bu kız öyle takılıp bırakılacak türden değil, eğlenmelik değil yani..o yüzden yüzde yüz emin olmak istiyorum, çünkü sonradan onu üzmek istemem"

    ben hem onu tersleyip hem de böyle salak salak konuşmaya devam edince bu kızdı,

    -"iyi kanka ne tak yersen ye..ama emin değilim ayağına gül gibi kızı da kaçırıp bu sefer de mineee mineee diye ağlarsan ben karışmam haberin olsun.."

    lafı koymuştu beyler.."sigara içip geliyorum ben" dedi..e tabi, gibtin belamı, yak şimdi zevk sigaranı okan efendi..

    o çıkınca ben de kendi kendime kalıp biraz daha düşündüm.. aslında haklıydı lan... nedir yani? takılıcaz işte.. kız iyi kız, güzel kız.. öyle sömürücü şıllıklardan da değil.. olursa olur, olmazsa da olduğu kadar yaşadıklarımız kar kalır yanımıza..
    http://fizy.com/tr#s/1k3cpy

    uzun bir kaç gece,

    finaller,

    mine ile mesajlaşmalar,

    nihayet kafamdaki ufak pürüzleri, kendi telkinlerimle gidermiş, artık onu sevmeye hazırdım.

    dahası, her mesajında daha da sevimli geliyordu gözüme, hatta çarşamba günü okulda da karşılaştık, aynı sınava girecektik,

    yine gayet sıcak bir selamlaşma oldu, diğer dıbına koyduğumun gibi soğuk soğuk hallere girmiyordu * *

    tüm bu güzel gelişmelere rağmen, malum ikiliyi kantinde, sınıfta, koridorda el ele, dip dibe görünce içimi tarifsiz bir nefret ve acı kaplamaya devam ediyordu.

    ben 4 sene bu huur çocuklarının sevişmesini nasıl çekecektim lan?

    belki de ayrılırlardı? beter olsunlar..

    bu arada hepimizi üzen acı bir haber aldık..oda arkadaşım tolga nın kuzeni trafik kazasında vefat etmişti. çocuk son 2 sınavına giremeden gitmek zorunda kaldı, kuzeni bundan sadece 2 yaş büyükmüş ve bildiğin kardeş gibilermiş..resmen perişan oldu...

    onun yaşadığı acıya bakınca, kendi sahte acılarımdan utandım..neler yaşıyorlardı insanlar..ne büyük acılar vardı..

    babasını kaybeden evlatlar vardı..evladını kaybeden babalar..

    şifa bekleyen hastalar vardı..asla şifa bulamayacak olan sakatlar..

    bu soğukta dışarda uyuyan insanlar vardı..bizim yağarken sevindiğimiz karın, yağmaması için dua eden evsizler...

    utandım beyler..sert gerçekler utandırmıştı beni..
    .
    .

    perşembe günü son sınavımdan çıkmış,

    önceki geceden hazırladığım valizimi yüklenmiş, bursa otobüsüne binmiştim.

    3 hafta tatil..anne yemekleri..anneanne sevgisi..bazı taşların yerine oturması, bazı acıların unutulması ve nispeten yeni bir sayfa açmak için yeterli bir süre..

    annem ayşen i sormuştu 1-2 kere telefonda..geçiştirmiştim. şimdi yol boyu onlara söyleyeceğim muhtemel yalanları ve bahaneleri düşünmem gerekecekti..

    yılın ilk yarısı biterken, "ne çok şey yaşamışım" diye düşündüm..üniversite..büyütüyordu insanı..ama daha almam gereken çok yol, tatmam gereken çok acı, yaşamam gereken çok çok fazla karmaşa ve duygu bunalımı vardı..ve ben bunların hiç birinin farkında olmadan,
    mutlu mutlu mine ile mesajlaşıyor, geleceğime umutla bakıyordum..
    Tümünü Göster
    ···
  14. 39.
    +17
    odama çıktım,

    zaten ıslak olan kafam tamamen donmuş durumda..ama pek umursadığım söylenemez..yatağa sırt üstü yatıyorum..ellerim ensemin arkasında..

    öylece bakıyorum..tolga geliyor biraz sonra içeri..

    o da oturuyor kendi yatağına..

    gitti beyler..bu kadar işte..okan kanka, gitti.

    babası müdür oldu, çok daha büyük biri artık..bir dahi olduğunu zaten biliyordum, artık hak ettiği yerde olacaktır..

    okan, amerikada muhteşem bir hayatı olacaktır..kesin..bir kaç ay sonra belki beni hatırlamaz bile,

    başka tsigalkolar la tanışacaktır..engin ruhunun, babacan tavırlarının gücü başkalarını kollayacaktır artık..başkasına destek verecektir omuzları, başkalarını yüreklendirecektir sözleri..başkalarıyla gülecektir hayatın şaklabanlıklarına, başkalarıyla hüzünlenecektir acılarına..

    karı gibi oldum ulan bu hayat yüzünden..şu son bir ayda bu ikinci ağlayışım, koca adam olmuşum..sakalım var..yakışıyor mu?

    demeyin..

    ben, birlikte bir geleceğimiz ve hayallerimizin olduğu bir kardeşimi gömdüm az önce..çıkıp gelmez..hiç boşuna teselli vermeyin..

    öyle yattım biraz..ara ara yüzüm ekşidi, yine gözlerimin kenarlarından sızdı bir şeyler..göz yaşı değil onlar..başka..

    hava hafif karardı..

    tolga seslendi arkamda kalan yatağından,

    "gidelim mi abi?"

    "gidelim" dedim. tereddüt bile etmeden.

    kalktım, sessizce giyindik,

    önceki bölümlerde pub diye tasvir ettiğim yere doğru gitmek için çıktık yurttan,

    ve bu kez,öncesinde tolganın yaralarına bandaj olan bu mekanın, teselli etmesi gereken fazladan bir kişi daha vardı..
    http://fizy.com/tr#s/1agyo9

    epey içtik o gece yine..

    epey konuştuk..

    birbirimize yalandan teselliler veremiyoruz çünkü ikimiz de hırpalanmışız..ama tabi benim hasarım, kimseninkiyle kıyaslanamaz..

    bilmem kaçıncı biradan sonra saate bakmak geldi aklıma, 3 mesaj, 1 de çağrı gördüm..görmeye imkan bulamadığım.

    mine aramış, mesaj atmış..önce selam diyor..sonra hişt pişt diyor..sonra uyanınca beni ara diyor...

    hiç birini cevaplayacak gücüm yok..

    telefonu tamamen kapıyorum.

    beyler,

    size şunu söyleyeyim,
    mutluluklar, tutkal gibidir..evet..birbirine yakınlaştırır, yapıştırır adamı..

    ama o mutluluklar, kaybolmaya görsün..ıslanmaya görsün o tutkal..eskimeye görsün..

    kopuverir anında o insanlar..zorlarla, zorluklarla karşılaştıklarında.

    acılarsa,

    perçin gibidir.

    öyle bir birleştirir ki insanı, ne rüzgarlar, ne yağmurlar, ne ateşler ne sular ayıramaz onları..

    işte bu nedenledir ki, acılarla birbirine yaklaşan insanların dostlukları da, aşkları da , ailelik mevhumları da, mutlulukla birbirine yaklaşanlara göre çok daha sağlam olur.

    tolgayla bizi, acılarımız yaklaştırmıştı..sonra da hiç bir şey ayıramadı..

    son iki senemizi ev arkadaşı olarak tamamladık..hala da sık sık görüşürüz. bu hikaye bitince ona da okutacağım inşallah..mini spoiler oldu..ama olsun..gazoz değil ki bu, asidi kaçsın.

    ertesi gün okula gidemedim..

    sonraki gün de..

    yurttan hemen hemen herkes gelip bir nevi taziyelerini sundu bana, necati ısrar etti, abi gel gidelim okula, açılırsın diye..bin kurusu serhat hariç, beni tanıyan hemen hemen herkes bir şekilde desteğini, sevgisini sunmuştu, sağolsunlar..

    mine ile konuştuk telefonda..çok üzüldü..buluşmak istedi... o an beni teselli etmek için her şeyini koyardı ortaya eminim..ama yalnız kalma isteğimi de saygıyla karşıladı..minem benim..ah bir de sende olmasaydın?

    çarşamba günü, nihayet kendimi toplamış, okula gitmeye karar vermiştim.

    dersler öğleden sonraymış..

    giyindim..özensizce..

    aynaya baktım..göçmüş yüzüme, hafifçe morlaşmış göz altlarıma, kızıl göz kapaklarıma baktım,

    sakalım uzamış, kirli sakala dönmüş..

    hiç biriyle uğraşmadım..

    paltomu, botumu geçirdim üzerime..

    okula doğru yollandım..
    arkadaşlar bir de şunu söylemek istiyorum,

    malum son 2-3 yılda sosyal ağlar ve iletişim imkanları epey yol katetti. ama o zamanlar facebook vb. yok..msn de görüntülü konuşma oturmuş durumda değil, zor..e gsm ve telekomünikasyon desen, çok çok daha geride.. daha 3 yıl öncesine kadar bile avea balkon altına girince çekmezdi..

    sözün özü, o yıllarda ha amerikaya gitmiş, ha öbür tarafa gitmiş.. hemen hemen aynı şey, aq ankara değil, konya değil, trabzon değil van değil.. bulgaristan, yunanistan değil.. avrupa bile değil..

    adamla aramıza okyanus gir lan..

    anlayacağınız connection..pek kolay değil..
    Tümünü Göster
    ···
  15. 40.
    +16
    Oh ve bulduk bu hikayeyide
    ···
    1. 1.
      +1
      Nusaybin diye okudum
      ···
    2. 2.
      0
      Al lan k*rt
      ···
  16. 41.
    +15 -1
    biraz sınıftan ve kendimden bahsedeyim.. bizim sınıf -tam olarak hiç bir zaman bilemedim çünkü saymadım- 65-70 kişi kadardı, bu nüfusun 45-50 tanesi kız, açıkcası ilk zamanlar kızlara hiç ama hiç dikkatli gözlerle bakmamıştım zira benim gözümün gerçek anlamda gördüğü tek kız, hatta tek insan ayşen di.

    ilk 2 ay ayşen, kankası ve bizim tayfa haricinde kimseyle tanışamadım desem yeridir. zaten tanışmak da istemedim, tanıdıklarım fazlasıyla yeterdi bana, hele ki bir tanesi.. tüm dünyama bedel olmuştu artık.

    erkekler 20 kişi kadardı, bizim tayfayı çıkarınca geriye kalanlardan 5 tanesi filan bariz pokemondu aq..sınıfın içinde güreşmeden tutun da derste birbirleriyle kağıt savaşına kadar her türlü ergen hareketini hala bünyelerinde barındırıyorlardı..bir 5 tanesi de köylünün tekiydi, yalnız köylü dediysem, yanlış anlaşılmasın, yani kültürsüz ve bir şey paylaşılamayacak, ortalama bir insana bir şeyler katamayacak insan anlamında diyorum.
    yoksa ben de köylüyüm aq, anam da köyden çıkma babam da..yanlış anlama olmasın.

    geriye kalanlardan da bazısı inek modunda, bir tanesi aşırı sessiz, bir tane de kırık vardı eğer sonradan yanlış gözlemlemediysem *

    anlayacağınız sınıfta eli ayağı düzgün, kafası yerinde olan 3-5 adamdan biriydim denebilir, ha kime göre neye göre derseniz, bunun bir ölçüsü yok tabi, kimse kendine "ben kötüyüm" demez.

    hazır konu gelmişken, kendimden de bahsedecek olursam, eh ruhsal yapımı siz az çok biliyorsunuz zaten, şimdiki halimin bir kaç katı toyluk ve saflık eklerseniz o zamanki ben e rahatlıkla ulaşabilirsiniz.

    fiziksel olarak da, kitleleri peşinden sürükleyecek tarzda bir popstar ışığım olmasa da eli ayağı düzgün bir adamım, çok şükür. aynaya baktığımda gördüğüm yüzü seviyorum ki zaten bence en önemlisi de bu. eğer hala lise ya da üni de olsam ifşa babında caps paylaşırdım ama artık yaşını-işini almış bir adam olarak bu toplara girmek niyetinde değilim.

    her neyse, siz beni de kendinizden bilin işte, zaten o kadar da önemli değil kişiler ya da görünüşler.. önemli olan yaşadıklarımızın bize hissettirdikleri.
    http://fizy.com/tr#s/1ahbre

    bu partı da girip kaçıcam, gece 1 de sonra gene uğramayı düşünüyorum bakalım.

    benim aşırı gaza gelip sınıf ortasında yırtına yırtına ettiğim buluşma teklifi, o hafta içi bir şekilde yalan oldu..kız sonraki akşam da gelemeyeceğini söyledi, bilirsiniz bu tarz konularda her zaman için bahane, en kolay bulunan şeydir.

    bilmiyorum belki de öyle yaptığım için benden bir şekilde intikam alıyor, naza çekiyordu kendini, çünkü muhtemelen etrafındakilerin arsızca sorularına yanıt üretmek zorunda kalmıştı benim o hareketimden sonra ve bu tarz şeylerden pek hoşlanan bir yapısı olduğunu da söyleyemeyeceğim.

    o gece ve takip eden gecelerde bu kez ebrunun mesajlarını da cevaplıyordum artık, bir ara hatlar karışacak diye endişelenmedim değil..
    Tümünü Göster
    ···
  17. 42.
    +16
    söylediği yere gittiğimde bulamadım ayşen i, biraz geç kalmışım tabi, o beni direkt 5 dakika içinde yurttan çıkar gelir diye tahmin ediyordu muhtemelen. mesaj attım nerdesin gibisinden,
    "biz kafeye geçtik, üst kattayız" yazmış... aq deliricem beyler. gene "biz" diyor.. gene yalnız değil.. yani nedir bu anlayamadım ki? gibicez mi sanki tek yakalayınca?

    yemin ediyorum o kadar seviyor olmasaydım çeker giderdim, ama mümkün mü? ağzıma sıçsa gidemem işte..bu hareketleriyle de sıçmaktaydı zaten.

    içimden "ulan gene bu çengel burun salça olduysa bu akşam ne yapıp ne edip züt edicem onu o masada çaktırmadan, öyle ki bir daha benle değil aynı masaya oturmak, sınıfa bile girerken iki kere düşünecek..

    neyse girdim kafeye, han tarzı bir yer beyler, bursa da da çok vardır böyle, hemşolarım bilir.

    çıktım üst kata baktım bu, karşısında da kızıl saçlı bir hatun var, tanımadığım. yani bizim sınıftan değil diyelim en azından.

    ben bunun ay gibi ışıldayan yüzünü, gözlerini görünce gene kendimden geçtim tabi, sinir minir kalmadı..

    bu arada öbür kızın da günahını almışım (çengel burun), muhtemelen geçen sefer de onun gelmesini bizim ki istemiş olmalı.. neden diye düşünürken cevaba benzer bir şeyler buldum gibi oldu.

    yanlarına oturdum, kızıl saçlı hatun bunun yanına geçti, karşısına ben geçtim ayşen in, lan bir an kendimi kız istemeye gitmiş gibi hissettim aq,

    mekan böyle tarihi, dekorlar filan, 80 lerin ortasında döşenmiş evler gibi..

    "nargileyi sen geldikten sonra söyleyelim dedik" dedi benimki, "gül-nane aromalısından yokmuş yaa senin sevdiğinden, neli söyleyelim dersin?" diye ekledi,

    gül nane yi sevdiğimi unutmamış..

    "elmalı olsun o zaman, uyar mı?" dedim, "harika olur" filan dediler,

    neyse nargile geldi masaya biz o ara muhabbetteyiz, öbür hatunun adı da gözde imiş, baya konuşkan bir şey, ama inanın öbür bedbahttan sonra bu o kadar cana yakın ve pozitif geldi ki, iyi dedim, en azından işi bozmaya çalışmaz diye düşündüm.

    sonra ayşen bana, "tavla oynayalım mı?" dedi, aslında konuşmak ve akşam boyu gözlerinin içine bakabilmek daha çok işime gelirdi ama "tamam" dedim, "ama kazananın kaybedenden bir dilek hakkı olacak ;)"
    parmağını çenesine dayadı, düşünür gibi yaptı.. yüzünü komik komik şekillere soktuktan sonra,

    "eh, nasılsa ben kazanacağım için, sıkıntı olmaz herhalde, tsigalko bey düşünsün artık" dedi..

    paslarıma paslarla karşılık veriyor, inceden inceye yaptığım imalara ortak oluyordu..her zamankinden daha da güzel, içten geliyordu gözüme bu akşam..

    derken tavla geldi, biz oyuna başladık..
    biz bir yandan oynuyoruz bir yandan da yine konuşuyoruz,
    ben artık dayanamıyorum tabi, 2 cümlemden birinde ince ince mesajlar vermeye çalışıyorum, bu da pası aldığını belli ediyor, hepten heyecan yaptırıyor bana.. tutulması meçhul sözler veriyoruz birbirimize, "oraya da gideriz, gideriz demi? şunu da yaparız, şuna da bakarız, şunu da izleriz, bunu da dinleriz, şunu da konuşalım bir ara" gibi...
    Tümünü Göster
    ···
  18. 43.
    +16
    uçarcasına bindim yurt servisine, tatilin bitişinden ve pazartesi sendromundan yakınan arkadaşlarım bendeki bu enerjiye epey şaşırmış gözüktüler, 1-2 tanesi hariç tabi ;)..
    okula vardık ben bir yandan da inşallah bugün gelir diyorum içimden, zira dün hiç mesajlaşmamıştık.

    bu arada mesajlaşmak demişken, ceren de 3-5 kere mesaj attı bayram boyunca, hepsinde kısa kesmeye çalıştım ama bir şekilde tehlike yaratacak kadar samimi olmuştu benle. ebru ise sadece bayram mesajı attı.

    sınıfa girdim, duvar kenarındaki klagib yerlerimden birine oturdum, normalde çantayı filan koyar derse 1-2 dakika kala gelirdim ama bugün canım dışarı çıkmak istemedi, midem bulanır gibiydi, soluk borumdan yukarıya doğru anlam veremediğim bir basınç, bir üşüme.. ellerim buz gibi olmuştu ama yüzüm filan yanıyor.. arada ürperiyorum..lan böyle bir duygu yok aq beyler.. aşk-neredeyse elle tutulabilir, gözle görülebilir bir şekilde etkisine almıştı beni. böyle sanki aldığım nefes yetmiyor, daha fazla alasım var, boynum ensem ateş gibi, ciğerlerim gıdıklanıyor resmen.. dayanılır gibi değil.

    tabi bunlara ek olarak da sebepsiz bir mutluluk, gülümseme hissi, hani sanki ayağa kalksam ayaklarım havada yüzecek o derece bir his, ha uçtum ha uçacağım.

    ben böyle heyecandan geberedururken, sınıf da dolmaya başladı. bizim tayfa filan geldiler, onlardan bir süre sonra ebruyla okan geldi, hafif garipsedim bu durumu ama hoşuma da gitti, lan dedim okan şu hatunu ayartsa da başımdan alsa, hem yakışırlar birbirlerine ne güzel, ikisi de güzel tipler sonuçta.

    ben bizimkine gel yanıma gibisinden işaret ediyordum ki ebru geldi çat diye oturdu bile yanıma aq..benim el havada kaldı o an..neyse dedim içimden,

    "okan mı gelcekti?" dedi ebru,

    "yo ya tamam önemli değil" diye geçiştirdim..

    o ara ayşen de geldi, sırasına oturana kadar bunu izledim, baktığımı görünce gülümseyip el salladı, ben de göz kırptım. ebru önce ondan tarafa sonra bana tip tip bakıp "allah allah??" dercesine ağız büktü. "ne var?" dedim. "hiiç, bu kızla mı şeysin sen?"

    -"seni ilgilendirmez" diye postayı koydum anında. kaşını gözünü oynattı sustu kaldı ondan sonra da..

    ben kızın yanına gideyim mi gitmeyeyim mi diye düşünürken, tam gitmeye yeltenmiştim ki hoca hazretleri teşrif etti.. kaldım sıramda.

    öyle gider gibi yapıp züt gibi kalınca, ebrunun ince ince güldüğünü gördüm göz ucuyla..dur dedim.. dıbına koyucam ben şimdi senin..

    o ara sınıf hala uğultulu, hoca bayram mayram mevzusunu açtı.. hafif bir kargaşa var, her yerden biri atlıyor filan.

    ben de hem biraz makara yapayım, keyfim yerine gelsin, hem de az önceki kıllıklarının acısını çıkarayım diye,
    ebruya doğru hafifce eğilip,

    "sahi ozan nerde ya bugün? yanına oturamamış?" deyip gevrek gevrek sırıttım. kız böyle 2-3 saniye yüzüme baktıktan sonra, yine ifadesiz moduna girip,
    "bak bugün orda" diye cam kenarını işaret etti.
    Tümünü Göster
    ···
  19. 44.
    +15 -1
    "hastayım galiba, dokunmayın bana bu gece" dedim. iyice gömüldüm yatağa..

    biraz daha sürdü gürültüleri, sonra toplandılar çıktılar odadan, ışığı filan söndürdüler, giderlen gene tolga seslendi "hacı bak gelmeye karar verirsen net deyiz tamam mı?"

    "tamam sağolun" dedim yorganın altından.

    nihayet karanlıkta başbaşaydım kendimle..

    o ara gene biraz dalmışım.

    ne kadar zaman geçti bilmiyorum ama telefonun titremesiyle uyandım..
    mesaj ayşenden,

    "çok özür dilerimm ben her şey için :'("

    ne demekti şimdi bu?

    bir an, sadece ufak bir an içimdeki köz haline gelmiş, kapkara, odunlaşmış kalbim içten içe tutuşur gibi oldu..

    "nasıl yani?" yazdım yolladım, aq , edebiyat yapacak dermanım kalmamıştı.. elim ayağım titremeye başlamıştı yine..ne demekti şimdi bu?

    edit: ebru yazmışım ayşen yerine aq *
    cevap geldi,

    "özür dilerim çünkü farkında olmadan fazla yaklaşmışız birbirimize, sanırım suçlusu benim. arkadaşlığımızın o yöne kayıp o kadar ilerleyeceğini düşünmemiştim.."

    gene nakavt olmuştum..

    bir kaç mesaj daha attık birbirimize,

    o arada neler yazdık, hatırlamıyorum, neredeyse yalvardığımı hatırlayabiliyorum..

    bir de hayal meyal- kegib kegib hatırladığım şu cümleler var,

    ben yazmışım,

    "..bazen iyi olmak mutlu olmak için yetmiyor, aşk için yetmiyor.."

    gene ben yazmışım,

    "... tamam o halde, kalbini, onu hak eden birine ver."

    ve son olarak o yazmış,

    "..ben kimselere veremem kalbimi."

    son mesajı buydu beyler..son mesajlaşmamız böyle olmuştu.. böyle bitmişti iki kişilik tiyatromuz..

    kimselere kalbimi veremem demişti..zor kız... geçmişinden yaralı kız, güvensiz kız.. yanan, etrafına yaklaşanı da yakan bir kız..

    kalbini kimselere veremezdi o..
    ···
  20. 45.
    +15 -1
    abahı böyle ettim, uykusuz,

    aşktan mı?

    acıdan mı?

    hiç sanımıyorum..

    okulda cerenle konuştum, bunun arkadaşı olan kızlardan biriyle de tanıştım.. keş, paçoz bişey..

    o akşam planda değişiklik olmazsa 4 kız 3 erkek olacağımızı öğrendim (bir tanesi çift).

    bu da demektir ki, ceren, paçoz ama çanağı sağlam bir arkadaşı, tipini bilmediğim bir başka kız ve yine bilmediğim bir başka sap ile beraber olacaktım. çifti gibtir edin, onlar muhtemelen odalardan birinde gibişirlerdi zaten..

    akşam 4 gibi buluşup biraz kordonda takıldık, ama herkes gelmemiş, o diğer sap, çift, ceren ve ben,
    diğer eleman temiz bir çocuğa benziyordu, muhabbeti kurdum. inşaat okuyormuş, adı ya sebahattin ya selahattin, çok da önemli değil zaten gibtir edin..

    ama hava it gibi soğuk olduğundan fazla dayanamayıp oradaki kafelerden birine kaçıp eve gitmek üzere diğer gibiklerin iştirakini bekledik,

    akşam 7-8 gibi marketin birinden, muhtemelen tamamı heba olacak bir 35 lik, yetmeyeceğini düşündüğüm miktarda bira ve durumu kurtaracak şekilde vişne suyu ile votka almış, eve doğru yürümekteydik,

    hava artık tamamen kararmış,
    insanlar cicilerini giymiş evden çıkıyor, kutlamaya gitmek üzere,

    biz amklar da eve gidiyoruz ellerimizde poşetlerle..

    neyse,
    evde kızlar daha önceden meze filan hazırlamışlar o üç kız beraber kalıyormuş zaten.. cips , çerez bilmemne de vardı, yani gıda yönünden sıkıntı olmazdı,

    benim açımdan tek merak edilen, gecenin sıkıcı bir arkadaş toplantısı mı, yoksa farklı atraksiyonlara sahne olacak çılgınca bir yılbaşı akşamı mı olacağıydı.

    umarım ceren huurluk yapıp beni orda züt gibi bırakmazdı..bu düşünceler aklımdayken gecenin gidişatı konusunda ilk sinyali, alınanları tezgaha dizerken ceren in belime dolanan eli verdi..bir yandan tek eliyle güya bana yardım ediyor aq, bir yandan da benim kalçayı çektirip kendininkiyle yanlamasına toslaştırıp kıkırdıyor,

    "ya bi rahat dur kızım" diye kalayladım bunu bir yandan gülerek, ensemden saçımı çekip gitti, "biz içersini düzenliyoruz, biraz incin minderler filan" diye de ekledi.

    diğer binlerden saf olan odada kızlara yardım ederken öbür çiftin erkeği de hatunuyla daha şimdiden ortalıktan kaybolmuştu aq..

    böylece mutfakta ben ve erekte olmuş küçük tsigalko baş başa kalmıştı.

    malzemeleri dizer, bardakları ayarlarken bir yandan da kendi kendime soruyordum,

    "ne işin var lan senin burda?..sen misin buradaki? yoksa birilerine, bir şeylere kızıp dönüşmeye çalıştığın bir başkası mı?"

    ne olursa olsun sürprizlere gebe bir gece diye düşündüm..bir şeyler değişecek,

    birileri değişecek,

    ben değişeceğim..
    Tümünü Göster
    ···