1. 1.
    +9
    selam dostlar.
    bu başlıkta, zaman zaman, özellikle karşı cinsle sağlıklı ve başarılı iletişim kurabilmenize yardımcı olacak kimi tüyolar sunmayı hedefliyorum.
    yıllar sonra gelen merhaba başlığında sözlük ve sözlük yazarlarıyla ilgili tespitlerimi paylaşmayı ayrıca sürdüreceğim gibi şu anki başlıkta insanlarla diyalog konusunu işleyeceğim. ilgilenen sözlük yazarı dostlar, başlıktan yerlerini ayırtabilirler. bu gece ufak ufak başlıyorum. sevgiyle.

    gelen özel mesajlar sonrası, yalnızca sigmundfreud entryleri için; http://inci.sozlukspot.co...yolar%C4%B1/@sigmundfreud

    başlıkta yer alan tüm maddeler için ;

    madde 01 - (#152173105)
    madde 01.2 - (#152173508)
    madde 02 - (#152174783)
    madde 03 - (#152175982)
    madde 03.2 - (#152176612)
    madde 04 - (#152178601)
    madde 05 - (#152180012)
    madde 06 - (#152181321)
    madde 07 - (#152239544)
    madde 08 - (#152245512)
    madde 09 - (#152247820)
    madde 10 - (#152249778)
    madde 10.2 - (#152251077)
    madde 11 - (#152307171)
    madde 12 - (#152316769)
    madde 13 - (#152360672)
    madde 14 - (#152363011)
    madde 15 - (#152364799)
    madde 16 - (#152369049)
    madde 17 - (#152372325)
    madde 18 - (#152378022)
    ···
  2. 2.
    +7
    lan dostlar deme amk. Değerli hissediyoz o zaman kendimizi. Lütfen bize huur çocuğu de.
    ···
  3. 3.
    +6
    07 -

    insan zihni sanıldığı gibi, beyin odaklı değildir. zira bildiğiniz üzere, bilinç denilen bir olgunun yanında, freud’un keşfederek pgibanalizde başarıyla kullandığı bir de bilinçaltı mevcuttur. yani insan zihni, temelde beyin, bilinç, bilinçaltı olmak üzere üç ana parçadan oluşur.
    bunların dışında bir de bilinçdışı vardır elbette fakat onun konumuzla ilgisi olmayacak.
    evet. insanın genel anlamda duygularını yansıtan sistem beyin sistemidir.
    heyecan, korku, utanma ve bunun gibi tüm hisler beyin odaklı olarak gelişir. heyecanlandığımızda ya da korktuğumuzda beyinden gelen sinyallerle birlikte hormonal aktivasyon yaşarız ve dengemizde değişmeler olur.
    heyecan ve korku gibi genel anlamda bizi sıkıntıya sokan beyin aktiviteleri aslında kontrol edebileceğimiz türden şeylerdir.
    “yuh, ben beynimi nasıl kontrol edeyim, zaten beni kontrol eden şey beyin” demektense, diğer iki seçeneği düşünmemiz gerekiyor.
    bilinçaltına müdahale edemeyiz fakat bilincimiz sürekli aktif. bu noktada bilincimizi kullanmak zorunda kalıyoruz.
    toplum önünde konuşma öncesi, kız/erkek arkadaşla buluşma öncesi gibi heyecan duyduğumuz ya da gece mezarlıkta uyumak gibi korku verebilecek şeylerle karşı karşıya kaldığımız durumlarda ağzımıza bir sakız atarak sorunu çözebiliriz.
    yürekten gelen bir gibtir çektiğinizi duyar gibi olsam da, beynin çalışma sistemi sandığınız kadar komplike değil.
    sakızı çiğnediğinizde, çene hareketleriniz ve mide kasılmalarınız, beyninize yemek yediğiniz sinyalini gönderir.
    ve beyniniz otomatik bir şekilde “aa yemek yiyorum, az önce heycanlıydım/korkuyordum, demek ki tehlike altındaydım, fakat şimdi yemek yediğime göre tehlikede değilim, eğer tehlike altında olsaydım yemek yemeyi düşünmez ve yemek yiyemezdim” mantığını kullanacak ve rahatlamanıza vesile olacaktır.
    sizi sıkıntıda bırakabilecek hislerinizden bu şekilde rahatça kurtulmanız mümkün.
    ···
    1. 1.
      0
      Bunu ben de deneyimledim.Çalıştığım iş inanılmaz stresliydi ben de sürekli sakız cignerdim ama tabi farkında değildim olayın. Herkes bana niye bu kadar rahatsız falan diyordu.
      ···
  4. 4.
    +6 -1
    03 -

    insanlara istediğiniz bir şeyi yaptırmak istiyorsanız, temel olarak o şeyi kendilerinin de istemesini sağlamalısınız.
    bunu yapabilmek için de isteyeceğiniz şey ne kadar büyük olursa olsun, onun birkaç seviye altında bulunan ve karşı tarafın yapmakta zorluk çekmeyeceği, yaparken sıkıntı yaşamayacağı şeyler isteyin.
    örneğin, kız/erkek arkadaşınızla öpüşmek istiyorsunuz fakat bunu zbam diye söyleyemezsiniz.
    önce birlikte yürümeyi teklif edebilirsiniz, muhtemelen reddetmeyecektir. bu görevi kabullenişinden sonra, koluna girmeyi teklif edebilirsiniz. bu da karşı koymayacağı bir istek olacaktır. daha sonra elini tutmayı istediğinizde, kola girmekle el tutmak arasında dev farklar görmeyeceği için bu da bir problem olmaktan çıkacaktır. akabinde elini öpmek isteyebilirsiniz, tutmanıza izin verdiği elini öpmeniz için sizden sakınmak ona da saçma görüneceği için öpücük konusuna gelmiş olacaksınız.
    elini öptükten sonra yanak teklifi, ona da yakın gelecektir ve sonrası da artık isteklerinize kalmıştır.
    hasılı, önce, daha kolay şeyler isteyin. kolay şeyleri yaptıkça işin büyüdüğünü fark bile etmeyeceklerdir. sıcak sudaki kurbağa öyküsüyle benzeşen tarafları yok mu? var.
    ···
  5. 5.
    +4
    03’ten devam

    istediğiniz bir şeyi yaptırmak ikinci yöntem ilkine göre biraz daha riskli olmakla birlikte çok zahmete girmeyeceğiniz türden bir yöntem olarak dikkatinizi çekmeli.
    istediğiniz şey ne kadar büyük olursa olsun, karşınızdaki kişiden çok daha büyük bir şey yapmasını isteyin.
    örneğin, kişinin çay demlemesini istiyorsanız, önce ona “ya mutfakta dağ gibi bulaşık birikmiş onları bir yıkasana sana zahmet” diyebilirsiniz. muhtemelen kendine ait olmayan o dev bulaşığı yıkamak istemeyecektir. bu defa kurnazca davranıp bulaşık konusunu siz üsteleneceksiniz. “iyi tamam. en azından sen çay demle, çaydan sonra da ben bulaşığa gireyim.” dediğinizde, ilk isteğinize hayır diyen birey, içten içe kendini kötü hissedeceği için bu teklifinize hayır diyemeyecektir. çayınız hazır, afiyet olsun.
    bir örnekle daha pekiştirmek istiyorum. elinizde asıl değeri 300 tl olan bir ceket olduğunu kabul edelim.
    bu ceketi satın almak isteyen ve fakat fiyatından habersiz bir de alıcı olduğunu düşünelim.
    siz ceket için 300 tl dediğiniz anda karşınızdaki kişi bu fiyatı düşürmeye çalışacaktır. yüksek olasılıkla ceketi, ederinden daha düşük bir değere satmak üzeresiniz. durun.
    alıcı kişisine, ceketle ilgili olarak 600 tl fiyat gösterdiğinizde, alıcı kişisi yine pazarlığa girişecektir. bu defa ceket fiyatını 400 tl’ye kadar rahatça indirebilirsiniz. alışveriş sonrası alıcı birey, “600 liralık ceketi 400 liraya aldım” diyerek mutluluk yaşarken siz, “300 liralık ceketi 400 liraya sattım” diyerek mutluluk yaşarsınız.
    yani, kaybeden yok.
    ···
  6. 6.
    +4
    01 -

    öncelikle, yeni bir insanla tanıştığınızda, gözlerine dikkatlice bakmaya gayret gösterin. fazla dik dik bakmayın, adınız sapığa dönüşmesin.
    tanıştıktan yalnızca birkaç saniye sonra, kişinin göz rengiyle ilgili fikrinizi söyleyin. "gözlerin yeşil mi?" diye bir soru sormanız çok saçma olur, buna dikkat edin.
    daha ilk dakikada yeşili mordan ayırt edemeyen andaval pozisyonuna düşmeyin. bunun yerine "gözlerin deniz yeşili mi?", "gözlerin zümrüt yeşili mi?" şeklinde soru sorun.
    en çok rastlanan göz rengi olan "ela" denk geldiğinde "bal rengine çok yakın." diyerek düşüncenizi söyleyin.
    insanlar, göz teması kurabildikleri insanları kendilerine daha yakın hissederler ve henüz ilk dakikada umduğunuz pozitif tepkiyi alırsınız. ilk diyalogda 1-0 öndesiniz, başarılar.
    ···
  7. 7.
    +3
    18 -

    evet.
    geldik serüvenimizin sonuna.
    bu da bu konunun son maddesi olarak başlıktaki yerini alacak.
    şimdi bildiğiniz her şeyi unutun.
    bu kadar madde dahil.
    farkına varmanız gereken en mühim şey, yaşayan ya da artık veya henüz yaşamayan tüm canlıların, biricik olduğu gerçeğidir.
    herkes birdir ve herkes en değerlidir.
    hayvanlar ve bitkiler de insanlar kadar önemli, değerli ve gereklidir.
    bunu asla aklınızdan çıkartmayın.
    kafa sayısı kadar düşünce şekli ve kalp sayısı kadar da sevme türü vardır.
    yolda yanından geçip hiçbir şekilde umrunuzda olmayan insan, bir başkasının hayatındaki en önemli insan, bunu asla unutmayın.
    sizin, çirkin, kötü, kısa, sümüklü diyerek aşağıdan vurduğunuz insan için canını vermekten çekinmeyecek insanlar var.
    onlar da birileri için değerli, önemli, biricik.
    eğer hayatınızda mutluluğu ve başarıyı yakalamak istiyorsanız, herkesi severek işe başlayın.
    bakın, birisini sevmek için çok seçeneğiniz yok önünüzde.
    ya seversiniz ya da çok seversiniz.
    fakat iş sevmemeye gelince seçenekler deli gibi artar.
    sevmezsiniz, hiç sevmezsiniz, nefret edersiniz, iğrenirsiniz, tiksinirsiniz ve bunun gibi yüzlercesi.
    insanlığa kurulmuş olan bu tuzağa düşmeyin dostlar.
    sevmek, hiç para harcamadan yapabileceğiniz ender şeylerden birisi.
    şu kapitalist düzen içinde, elinizde böyle bir fırsat varken, bunu kaçıramazsınız.
    ben merkezli yaşayıştan ziyade, merkeze insanı ve hatta “canlı”yı koyarsanız, inanın iletişim dahil, birçok konuda başarı sizin için kaçınılmaz olacaktır.
    umuyorum bahsettiklerimin yararını görürsünüz, sevgiyle.

    dostunuz, sigmundfreud
    ···
  8. 8.
    +3
    08 -

    önceki maddelerde söz ettiğim hissel durumlarla alakalı bir bilgi daha aktarmak istiyorum.
    özellikle stres getiren durumlarda vücudumuz fizyolojik tepkiler gösterir. bu tepkiler, hızlı bir biçimde nefes alışverişi, kalp atışlarının hızlanması, nabzın artması, tansiyon değişikliği olarak sıralanabilir.
    bahsettiğim reaksiyonlar, cesaret gerektiren durumlarda gerçekleşen reaksiyonlarla aynıdır.
    yani, prensip olarak stres altında olmamızla, cesaret içinde olmamız arasında fizyolojik bakımdan hiçbir fark yoktur.
    stres ve baskı altındayken, yine daha önce belirttiğim gibi, beyninize bazı sinyaller göndererek yaşadığınız stresi lehinize çevirerek avantajlı konuma geçebilirsiniz.
    stresli bir anınızda, beyninize, gayet ciddi bir şekilde hükmedebilmek adına, “bu yaşadığım stres değil, cesaret gerektiren bir durumla karşı karşıyayım, stresli değilim, cesurca hareket etmek üzereyim” türünden telkinlerde bulunmanız, beyninizin aldığı sinyalleri sizin lehinize değiştirecektir.
    pgibolojide bilişsel yeniden düzenleme (cognitive reframing) olarak kendisine yer bulan bu sistem, karşı karşıya kaldığınız durumu, tehdit ya da tehlike olarak değil algılayarak, stres altına girmektense, durumu meydan okuma, karşı durma olarak algılayarak, cesaret depolamanın bireyin durumu atlatmasında büyük rol oynadığını söylüyor.
    dolayısıyla, içinde bulunduğunuz durumu, olduğu gibi değil, olmasını umduğunuz gibi yorumlayarak çok daha rahat ve güvende hissedeceksiniz.
    ···
  9. 9.
    +3
    10 -

    insanlar, hayatları süresince kendilerine ait bir resim oluştururlar. bu resim en küçük detaylarına kadar çizilmiştir.
    birey, tüm yaşantısını bir resme sığdırır ve topluma bu şekilde sunar. biz buna toplumsal imaj deriz.
    bireylerin imajlarından caymaları, neredeyse imkansızdır. fakat dikkat edin, imkansız değildir, “neredeyse” imkansızdır. yani imkansızdan birkaç durak önce.
    bireylerin çizdiği imaja aykırı hareket edecek olursanız, bireyin sizden nefret etmesine neden olabilirsiniz.
    karşınızdaki kişinin çayı şekersiz içmesi durumunda, “çay şekersiz içilir mi lan? çay dediğinde en az iki şeker olur” benzeri bir cümle kurarsanız, karşınızdaki bireyin resmine saldırıda bulunmuş olursunuz ve birey ister istemez resmini savunma pozisyonuna girer.
    kaybeden tarafa geçmeye hazırlanın.
    fakat…
    çayı şekersiz içmesine şaşırdınız ve bunu gerçekten belli etmek istiyorsanız, altta olan taraf olmayı kabullenerek “çayı şekersiz mi içiyorsun? vallahi ben mümkün değil şekersiz içemem. en az iki şeker atmadan tat alamıyorum. helal olsun.” diyerek onu takdire yöneldiğinizde, onun bu durumunu kabullendiğinizi göstermiş olacağınızdan size olan yaklaşımı ilk durumdan daha farklı olacaktır. zira, imajına saldırmadınız, aksine, kabullenip yorumda bulundunuz.
    insanlarla sağlıklı iletişim kurmak istiyorsanız, evvela karşınızdakini kabullenmeniz gerekir.
    phaedrus sokrates, felsefesini soru sormak üzerine kurmuştu. karşısındaki bireyin düşüncesini kabulleniyor, anlıyor ve karşıt düşünce sunmadan, yalnızca bireyin fikrine dair sorular sorarak, karşısındakinin düşünceleriyle oynuyordu.
    birey, sahip olduğu imaja ters düşmemek için çelişen cevaplar verdiğinde de sokrates, kendi fikrini beyan ediyordu.
    yani karşısındakinin imajına saldırmadan fikrini beyan etmek ilk çağ filozoflarına kadar uzanan bir süreç.
    kız/erkek arkadaşınızın, kız/erkek kardeşinizin, en yakın arkadaşınızın, anne/babanızın, siz yokken oluşturdukları ve benimsedikleri yaşayış türünü yoksaymaları, çok zordur.
    sizin de aynı şekilde.
    bunun deneyi çok basittir. yarın sabah, yoldaki bir temizlik görevlisine, “kolay gelsin abi” şeklinde seslenirseniz muhtemelen güzel bir cevap alacaksınız, zira bireyin mesleğini ve içinde bulunduğu durumu kabullenmiş, bunu daha kolay yapabilmesi için dileklerinizi iletiyorsunuz.
    fakat aksini yapıp, “temizle lan” diye seslenirseniz, hadise “oğlum bak git”e kadar gelebilir.
    yapmanız gereken şey çok basit, sağlam iletişim için, karşınızdakini tanıyın, kabullenin ve dışlamayın.
    Tümünü Göster
    ···
  10. 10.
    +3
    dostlar;
    bu arada kate upton'un cicikleri temalı başlıklardansa buraya gelmeniz, sözlük jargonu ve adabıyla ilgisi olmayan bilgiler için takipte kalmanız takdire şayan bir durum. kendi adıma hepinize teşekkür ederim.
    ···
  11. 11.
    +2
    @21 bak ya sjnashsbs olm ciddiye alamiyom hdishdNbd
    ···
  12. 12.
    +2
    dostlar;
    anlatacağım yöntemler ve tüyolar, gerek karşı cinsle olan diyaloglarınızda, gerek iş yaşantınızda, gerek okul hayatınızda, gerekse sosyal yaşantınızda hem kontrolü ele alabilmenizi hem de özgüveninizi yükseltmeye yarayacak, ilaçlı tedavi türünden kafa karıştırıcı olmak yerine yalnızca fiziki ve zihni sistemlerle doğrudan ve kolayca üstesinden gelebileceğiniz minik yollar. önbilgiyi bu şekilde vermiş olayım.
    ···
  13. 13.
    +2
    ana faka
    antidepresan türü sakinleştirici ya da uyku yapan ilaçlar, beyin reaksiyonları etkilemek şöyle dursun, beyni reaksiyonsuz bırakmaya yönelik ilaçlar. remeron türü uyku yapan ilaçların genel özelliği kan dolaşımını yavaşlatmasıdır. kimyasal bazda tetikleyici olmasıyla birlikte vücut fonksiyonlarının yanında beyin fonksiyonlarını da düşürür. şahsi kanaatimi soruyorsan mümkün mertebe başlamamanı tavsiye ederim.
    ···
  14. 14.
    +2
    dostlar;
    bu gece duruma göre daha erken ya da daha geç buralarda olabilirim, net bir şey söyleyemiyorum şu an. zaten konunun bitimiyle ilgili pek az madde kaldı. çok yakın bir zamanda bu başlık görevini tamamlamış olacak.
    ek olarak;
    gönderdiğiniz mesajlar için teşekkür ederim. elimden geldiğince hepsini yanıtlamaya çabalıyorum. eğer şu ana dek cevap alamayan varsa bana gücenmesin. gelen tüm mesajları yanıtlayacağım. sevgiyle.
    ···
  15. 15.
    +2
    01’den devam

    insanlar, göz kontağı kurabildiği kişileri kendilerine daha yakın görürler.
    okul yıllarında, öğretmenin gözünün içine bakarak ders anlattığı öğrencilerin, o dersle alakalı daha başarılı oldukları ispatlanmış bir gerçektir.
    insanlar, göz kontağı kurabildikleri kişiye daha çabuk güvenirler ve daha çok ısınırlar.
    insan vücudunda, olanı, olduğu halinden başka göstermeyen/gösteremeyen tek organ gözdür ve göz bu önemini her alanda başarıyla gösterir.
    “insanı gözünden tanımak” havaya söylenmiş bir söz olmaktan çok gerçekliği usta seviyesinde doğru bir tespittir aslında.
    gözlerine bakarak ve dahi inceleyerek karşınızdaki bireye güven ve samimiyet aşılayabilirsiniz.
    ···
  16. 16.
    +2
    madrock55
    ömür yeterse, anlatmak istediğim konu bitene dek buralarda olacağım dostum. bu konunun bitiminde, başka bir başlık altında, başka bir konuya değinmek gibi bir düşüncem de var. varlığın için teşekkür ederim.

    gattal bazinin oglu
    teşekkür ederim dostum. şartlar ve dahi imkanlar elverdiği sürece başlığı yarım bırakmak gibi bir gayem söz konusu değil. anlatmayı hedeflediğim konunun son maddesine kadar burada olmak düşüncesindeyim. sonrasına, sonra bakabilirim. alakan için sonsuz teşekkür ederim.

    anlatsendinliyombenpanpa
    bedensel iletişim ya da fiziki temas, istim üstünde konular olduğu için türlü yerlere çekilmesi oldukça muhtemel. notları sorduğumuz, yani kısa süreli olana "ön tanışma" diyecek olursak, bedensel durumumuz bu şekilde olabilir. senin de vardığın son nokta olan ikinci konuşma, yani "asıl tanışma" ise senin de söylediğin gibi bedensel bütünlükle sağlandığında ortaya kuvvetli bir iletişim çıkacaktır. eleştiriye açık olmak ne büyük nimettir. bunu paylaştığın için de ayrıca ben teşekkür ediyorum ettiğin teşekküre karşılık olarak. fikrin için teşekkür ederim sevgili dostum.

    dostlar;
    ömrümüz izin verirse, bu gece yeni maddelerle yeniden buradayız. sevgiyle.
    ···
  17. 17.
    +2
    yannan fm
    teşekkürler dostum. bu tür bir başlığın kate upton'un cicikleri karşısında 8. sayfayı görmesini sağladığın için bir defa daha teşekkürler.
    ···
  18. 18.
    +2
    Laf kalabaligi yapma amk dostum demek icin bi paragraf yazmis ahahahah
    ···
  19. 19.
    +2
    05 -

    en çok dertli olduğumuz konulardan birisi, hiç şüphesiz, doğru düzgün cevap alamadığımız konular olsa gerek.
    bir soru sorduğumuzda, “olabilir”, “kısmen”, “bazen”, “zaman zaman”, “belki”, “bilmem” gibi cevaplar veren insanlara karşı gardımızı düşürmekten yorulmuş olmalıyız.
    ben ne güzel soru düşünüp soruyorum, haspam bana “bazen” diye cevap veriyor. madem bazen, ben neden bu kadar düşündüm bu soruyu?
    işte bu noktada gözler yine devreye giriyor dostlar. size “kısmen”, “bazen” şeklinde yanıt veren bireye karşılık olarak hiçbir şey söylemeyin, hiçbir şey yapmayın.
    yalnızca göz kontağını kaçırmamaya özen gösterin. muhtemelen, verdiği kısa yanıttan rahatsız olacak ve beklediğiniz cevabı vermeye yanaşacaktır.
    ···
  20. 20.
    +2
    sözlük yazarlarının çoğunluğunun bu tip bilgilere ihtiyacı olmadığını biliyor olsam ve hatta buna emin olsam dahi, öğrenmekten geri durmayacak, kendini geliştirme noktasında hedeflerine cesurca yürüyecek dostlarla birlikte uzunluğunu kestiremediğim fakat yer yer "aaa harbi laaan" dedirtecek, yer yer "hassgibtir lan" nidası attıracak bir serüvene başladık, başlıyoruz. buyurun dostlar. gelin bakalım.
    ···