1. 101.
    0
    gel dedi yanıma bir de buradan bak.
    benziyor mu senin dünyana.

    http://www.youtube.com/watch?v=i_XA0Yzs70w
    ···
  2. 102.
    0
    sevgili günlük,

    ece ayhan'ın öküzlemeler diye bi kitabı vardır, 50-60 sayfalık, hatta ece ayhan bunu kendi yazmamıştır. öküz dergisi yazar ve çizerleri tam hatırlamıyorum ama ece ayhan, çanakkale'de yalnızlığıyla takılırken ziyarete giderler...

    ece ayhan buyur eder, hoşgeldiniz der, muhabbete başlarlar ve ordaki yazarlar ece ayhanın söylediklerinden akıllarında kalanları cımbızla çekip alarak kitaba dönüştürürler, bu kitap; öküzlemeler'dir.. neyse konu turgut uyar'a gelir..

    -ece ayhan; "bir gün bir arkadaşımın evinde turgut uyar "kırlardan geliyorlar" şiirini okudu", der , "çok güzel bir şiir"

    sonrasında merak ediyorlar kardeşim bu sümbülteber nedir diye? "sümbül çiçek, teber de bektaşi'lerin baltası. en sonunda balta gerekiyor. belki gaddarca ama bir şey yapmak istiyorsan bu böyle. çok ölüm olursa tarih biraz ilerler. kötülükle ilerliyor tarih. iyi, fazladan bir şey."

    http://www.youtube.com/watch?v=eQ-ElhBLMqA

    hey koca dünya nasıl avucumuzdasın
    nasıl da parlıyorsun ey gözleri maden
    çözdüğüm bütün bulmacalardan zorludur yüreğin
    elbette kırlardan gelecekler kırlardan
    kırlardan gelecekler ellerinde sümbülteber

    ey güzelim sümbül ve teber ey canım
    gördüğüm sanki o değildi
    sanki kuşlar albümünden bir maden

    bu gece yolculuk çanakkale'ye.
    bi kadeh de senin için içecem, kişisel tarihimize not.
    ···
  3. 103.
    0
    geçenlerde bişey yazacaktım vazgeçtim sonra. işte o diyeceğim buydu;

    feysbuku senin yüzünden kapadım.
    ···
  4. 104.
    0
    aslında bu biraz kapalı bi durum. yani her mesleğin karakteri sınırlandıran deforme edici yanı var. benimki de biraz herşeyi kurcalamak ve de ketumluk, suskunluk, sanırım.

    bununla ilgili iki örnek var elimde;

    i- kürk mantolu madonna (sabahattin ali);

    "büyük salonun kapıya yakın bir duvarının önünde birdenbire durdum. o andaki hislerimi, bilhassa aradan bu kadar seneler geçtikten sonra anlatmama imkan yok. yalnız orada, kürk mantolu bir kadın portresinin önünde mıhlanmış gibi durduğumu hatırlıyorum. resimleri seyredip geçenler vücutlarıyla beni sağa sola itiyorlar fakat ben olduğum yerden ayrılamıyordum."

    kitapta böyle diyor. raif bey resmin karşısında çözülemez. kalakalır. konu temaya aşktır.

    ii- sevmek zamanı (metin erksan);

    http://www.youtube.com/watch?v=iIA-EMbw5CI

    adam kadının portresine aşık olur. kadının, portre ile kendisinin arasına girmesini istemez, bu durum onda endişe yaratır. ya portredeki kadına ait tahayyülü bozarsa diye. konu temaya aşktır gene.

    bu ikisine dair şöyle de bişey yazmışım zamanında.

    (bkz: kürk mantolu madonna/#88164691)

    hikayeler, kadınların bu ikisinde de adamları fark etmesi ile başlar.

    şimdi esas konuya giriyorum.

    dedim ya mesleki deformasyon belki de; ketumluk ve her şeyi sorgulama.

    feysbuku kapattım çünkü her gün senin sayfana bakıyordum, sadece seninkilere de değil, yorum yaptığın arkadaşların beğendiklerin vs. sorguladıkça içim içime yedi. işte tam da burda belki ketumluğum devreye girdi. susmak daha doğru gibi benim için, o nedenle hiç bakmamak için sayfayı kapadım...

    bilemiyorum, anlatamadım, bi zaman olur belki daha doğru kelimeleri seçebilirim.

    şimdi düşünüyorum da hepsi sen portekizden döndükten sonra başladı...
    ···
  5. 105.
    0
    portekiz sonrası kısmına gelmedim. gelcem.
    ···
  6. 106.
    0
    :kartopu:
    ···
  7. 107.
    0
    :noelbaba:
    ···
  8. 108.
    0
    :penguen:
    ···
  9. 109.
    0
    bugün okuduğum bi köşe yazısı; sana bi ara çıkmaz sokakın olayı nedir diye sorduğumu ve de senin cul-de-sac cevabını hatırlattı. ilk sınıfta okutulduğu ve okuysaydım eğer nefret edeceğimi vs.

    “Cul-de-sac” deyimi Fransızcada ‘çuvalın dibi’ anldıbına gelir ve ‘çıkmaz sokak’ demektir ve birçok dilde de ortak kullanılır. Bir görüşe göre de şehir planlamasında kasıtlı olarak, yani bilerek kapatılan yol olarak tanımlanır. Ghettoların çıkış fikri de olabilir, izahı çok zor bir trafik meselesi de! Anlamı da sanırım araçlar için rahatlayacağı düşünülen bir nefes alma bölgeleri yaratmak.

    Kısaca araç sahiplerine çıkışı olmayan bir yöne gitmemeyi öğütleyen bir düşünce belki. Ayrıca mantığa da uygun gibi görünüyor ama tartışmaya açık. En azından araçların nereye gitmemeleri konusunda bir açıklama getiriyor denebilir. Tabii yayalar için de eğlenceli.

    Oysa çıkmaz sokaklara şöyle bir göz attığımızda yaygın olarak şehir planlamasının netlik kazanmadığı dönemlerden kalma sokağa yapılan ev ya da evleri görüyoruz. Bazen de merdivenleri. Ama nereden bakarsak bakalım çoğu zaman şehri tanımak, bilmek fikriyle bu sokakları gezmenin tatlı, hüzünlü havası ağır basar. Ama ‘çıkmaz sokağa girmişim’ dediğinizde daha önce tabii ki yolu bilmediğiniz anlaşılır. Bazen, hatta çoğunlukla ‘dönülmez’ yazısı yanıltır insanı.

    Çocukluğumda mahallemizdeki iki çıkmaz sokağın artık çıkılır olduğunu söylememin zamanı da çoktan geldi sanırım. Ama nereye? Bunları düşünürken “Kinks” grubunun “Dead end street” şarkısı ve Françoise Dorleac’ın oynadığı Polanski’nin “Cul-de-sac” filmlerini hatırlıyorum.

    “Bir gezinti yaptım. Bulutsuz bir kış günü. Gökyüzü öylesine soluk, öylesine ayaz, öylesine uzaktı ki...

    Ve ben çok sakindim. Dün rastladığım yaşlı amca,...

    Kendisine haftalar önce rastlamış gibiyim. Yeğenini düşündükçe, onu kendine özgü sert, kusursuz hatlarıyla gözümün önüne getirebiliyorum; ama ekgib olan bir şey var: Öfke; hatta en son âna kadar anılarıma gelip katılan öfke. Onun artık yaşamadığını, bir tabutun içinde yattığını, bir mezara gömüldüğünü, doğrusu tasavvur edemiyorum...

    Hiç üzüntü yok içimde. Dünya gözüme bugün daha sakin görünüyor. Öyle bir an oldu ki, sevinç ve üzüntü diye bir şeyin var olmadığını anladım, hayır, ikisi de yoktu, sadece bunların maskeleri vardı yüzlerde.”

    http://taraf.com.tr/mehme...-ve-arthur-schnitzler.htm

    herifçioğlu çıkmaz sokakla bergmanı ilişkilendirmiş. vay anaasaınıasındasd
    Tümünü Göster
    ···
  10. 110.
    0
    yukardaki noel babalardan ben de çok yapmıştım uçmuş sonra.

    bu arada sicksonic hocam merhaba. tavlaya ikinci arıyordum ben de.

    :noelbaba: :penguen: :kartopu:
    ···
  11. 111.
    0
    çetin altan'ın bi yazısında okumuştum.

    bi dönem savcılık, mahkeme vs -neyse işte- suç işlediklerinden şüphe duydukları, fakat ispatlayamadıkları kişilere, her gün emniyete gidip birer cümle yazması şeklinde karar alırlarmış.

    şüpheli her gün bir cümle yazmak mecburiyetinde. ilk günler oldukça rahat.

    ağaçların yaprakları vardır.
    yapraklar yeşildir.
    yeşil bir renktir.
    vs vs

    sonsuz cümle oluşturulabilir gibi di mi.

    ama insan zaman içinde bilinçaltındakileri veya düşünüp de söyleyemediklerini bi şekilde açığa vuruyor.

    eğer şüpheli gerçekten suçluysa kendisine dair yazacağı cümleler aslında işlediği suç hakkında delil oluşturabiliyor.

    kendi kendisini ihbar etmiş oluyor bu durumda.

    bi dönem bu method kullanılmış sanırım bazı memleketlerde.

    kendimi o durumda hissediyorum.

    seninle iletişim kuramadğım için buraya yazma ihtiyacı hissediyorum. bu nedenle her yazdığımda biraz da olsa, sanki kendimi anlatmış oluyorum.

    bunun gibi şeyler.
    ···
  12. 112.
    0
    portekizden dönüşün.

    üsküdar tekel sahnesi; türkan şoray tshirtü, siyah pantolon, siyah ayakkabılar ve pantolon üzerinde bacaklarını sıktığı belli olan dizaltında iz yapmış ten rengi çoraplar.

    önce benim kuzey ege, sonra senin portekiz turların, ikimiz için tiyatrodaki oyun ve daha sonra havadan sudan bişeyler bişeyler,
    neydik, napmıştık tüm o uzak kalınan süre içindenin tümü, bi süre oturup konuşmak,

    bi ara gözlerinin düşmesi, durulman, sessizleşmen, içine kapanman, işte o anlarda.
    tam da o anların aslında sınırsızlaşması; anın, sonsuzluğa dönüşümü.

    sanki hep orda seninle kalacakmışım hissi.

    ve ayrıldıktan sonra, sensizliğin sonsuz boşluk yaratması,

    iki seneden fazladır.
    ···