/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
    başlık yok! burası bom boş!
  1. 26.
    +36
    4 Eylül 2000

    Üstümü değiştirdim. Parayı cebime alıp, fotoğraf makinesini boynuma takıp aşağıya indim. Otelin lobisinde birkaç kişi oturuyordu. Göz göze gelmeden gezmeye gelen bir insan gibi yürüyordum. Gerçi o yıllarda Irak'ı gezmek isteyen olmazdı pek.

    Yoldan geçen birisini çevirdim.

    - "Selamun Aleyküm."

    +"Ve aleyküm selam."

    -"Yafa Sokağı nasıl bulabilirim?"

    Bir süre beni süzdü. "Dümdüz devam et, 12 sokak say, 13.sokaktan gir." dedi.

    Şükranlarımı iletip yürümeye başladım. Etrafı süzüyordum. En sonunda 13.sokağa geldiğimde sokağı uzaktan inceledim. Terzi Ahmed Muhri'yi gördüm. Etrafı biraz daha inceledikten sonra oradan ayrıldım.
    ···
  2. 27.
    +35 -1
    4 Eylül 2000

    "Otele dönmeyeceksin. Bugün burada kalacaksın. Şuan için sokağa çıkman çok tehlikeli." dedi. "Dönebilirim otele." dedim, güldü. "Burayı tanımıyorsun bile, çevik olamazsın. Ne olduğunu anlayamadan alırlar seni içeri, güvenlik önlemleri hiç bu kadar fazla olmamıştı. Boşuna terlemedin ya." dedi.

    Haklıydı, koşmuştum terlemiştim ve büyük ihtimal INIS ajanı beni hatırlıyordu. En kötü ihtimal yakalanırsam 2 gün tutulacaktım. Tedbir amaçlı en iyi ihtimal böyleydi, kaçtığım için yanlış anlaşılıp cezada alabilirdim. Bu yüzden kafamı salladım sadece. Çektiğim fotoğraflara baktım. "Şehrin haritası lazım." dedim. "Çekmecede." dedi ve ayağa kalktı.

    "Sokağa bak." dedi. Sokağı incelerken dolabın arka tarafını açtı, dolapta kumaş vs vs vardı. Küçük bir oda açıldı, büyük değildi. "Bugün burada kalacaksın, planlamanı burada yap. INIS çoktan seni aramaya geçmiştir." dedi.

    içeri girdim dolabıkapattı. Küçük bir masa vardı. içeride küçük kitaplar vardı. Rehber olduğunu düşündüm bunların, şehrin çeşitli dillerde haritaları vardı. Kör noktalar bile işaretlenmişti. Masa lambasını açıp çektiğim fotoğrafları harita üstünde işaretledim. Fotoğrafları incelemeye başladım açık arıyordum.

    O sırada dükkana birilerinin girdiğini farkettim.
    ···
  3. 28.
    +35 -1
    10 Eylül 2000

    En sonunda yüksekovaya vardık. Dinlene dinlene varmıştık. Yüksekova Jandarmaya gittik. ilk sorduğumuz soru "Bakan öldü mü?" oldu.

    Bizi tanıyanlar vardı, o halde görünce işkillenmişlerdir. Bunlar nerden girdi nerden çıktı diye ama adımızı sorsanız bilmezler, cidden tanıyan 1-2 kişiyi de bizde yakından tanıyoruz zaten. "Bakana yolda suikast düzenlenecekmiş, sniper ile indirmiş ıraklılar, dönerken de intihar saldırısı yapılacaktı. Polis etkisi hale getirdi. Sağ salim döndü bakan Amerikaya." dedi asker.

    Görevimizi başarmıştık. Gönül rahatlığı içinde yardımlarla istanbula döndük. Ailelerimize kavuşmak için saatleri sayıyorduk fakat önce temizlenip gerekli yerlere hesap vermek gerekiyordu.
    ···
  4. 29.
    +36
    7 Temmuz 2003

    1-2 saat koştuk. Emir ateş etmeye devam etti durmadan. Peşimizi bırakmamışlardı çünkü. En sonunda devam edemediler ama Serdarda "Ağabey, ağabey" diyip duruyordu 5 dakikada bir, artık demiyordu. Bir mağaraya girdik. Nabzına baktım yaşıyordu. "Aslanım, bak kurtulduk. Yılan bundan sonra yarım yürüyecek. Sen kalkacaksın aslan gibi, koşacağız daha birlikte." dedim.

    Serdarın yüzünün yarısı neden bilmiyorum kan olmuştu. Güldü. "Ağabey, bende seni taşımıştım böyle." dedi. Alnımı alnına vurdum. "Aslanım benim." dedim. Emir bakıyordu Serdara göz göze geldik. iyi değildi durumu.

    "Ağabey, ben ölüyorum." dedi. "Sakın, sakın lan." dedim sadece. "Ağabey, ayaklarımı hissetmiyorum." dedi zor bir şekilde. "Dilim dönmüyor." diye ekledi. Dişlerimin titrediğini hissettim. Serdarın gözlerinden yaş geliyordu. "Ağabey görevimiz yılanı öldürmekti, ben yapamayacağım. Sende yapamazsan başarısız olmuş olacağız." dedi ve yutkundu. "Onu öldür ağabey." dedi ve yakamdan tuttu. "Onu öldürmelisin ağabey." dedi. Kelime-i Şahadet getirmeye çalıştı, getiremedi. Kollarımın arasında başı düştü.

    Durdum kaldım öylece, Emir işaret parmağını ağzına zütürmüştü. "Serdar." dedim son bir kez.
    ···
    1. 1.
      +26
      Ulan ölmesin lan serdar delikanlı çocuktu amina kodugumun oglu yilan aslan gibi oğlanı harcadi amina kodugumun Amerikalılari
      ···
    2. 2.
      +14
      Başımız sağolsun panpa
      ···
    3. 3.
      -1
      Ulan aklıma aslan amca pala ali candan metal fırtına serisi geliyor amk
      ···
    4. 4.
      0
      Call of duty de soap öldüğünde de aynı duyguları hissetmiştim... ağlamak istiyorum dıbına koyim amerikanın, aslan gibi askerimiz ajanımız canımız yiğit serkan öldü...
      ···
    5. diğerleri 2
  5. 30.
    +34 -1
    5 Eylül 2000

    Ne yolda ne devlet binasında sorun yoktu. Saat geldiği zaman nişangah ile konvoyu izlemeye başladım. Etrafa da bakıyordum. "Zurnanın zırt dediği yere geldik." diye söylendim. Zaytoun caddesinden sola döndüğü anda bakan benim görüş açıma geçmişti. Camlar filmli olsa bile izliyordum.

    "Bugün ölmezsen buraya barış getirebilirsin." dedim kendi kendime. "Ölürsen de savaşın en ağırını. "diye devam ettim.

    Keskin nişancıları kesiyordum bir yandan. Sadece meydanı izliyorlardı. Diğer çatılara bakmıyorlardı. "Vatan hainliği yapmayın." diye söylendim. Kapı açıldı, bakan indi. Bakan görüş açımın dışında kalmıyordu fakat buradan vurmak çok zor olurdu. Kapı açılır açılmaz aracın zırhsız olduğunu farkettim.

    "Zırhsız terör bölgesine bu adamı nasıl yolladılar lan?" diye istemsizce söylendim. Adam farketmemiş miydi yoksa ölümü göze mi almıştı? Silahımın nişangahı sürekli bakanın kafasında geziyordu içeri girdiler. Kendimi sırt üstü çatının üstüne bıraktım. "Zaytoun caddesi" dedim.

    Çatıda ki Iraklı askerler ihanet etmemişti. Öldürecek adam çoktan öldürürdü. Dönüşte bir sıkıntı çıkacaktı veyahut bu iş sorunsuz tamamlanacaktı.
    ···
    1. 1.
      +1
      niye sırt üstü çatının üstüne bırakıyon kendini manyakmısın
      ···
    2. 2.
      +11
      Adam fbi amk ne yapmasini bekliodun merdivenlerden sakince inmesinimi adam swat kackini yesilin yigeni dagdaki terorist karakoldaki amir mitteki ajan adam obama amk
      ···
  6. 31.
    +34 -1
    5 Eylül 2000

    Her şeyin sonuna geldim diye düşünürken yüksek bir gümbürtü ile adam üstüme düştü. Ne olduğunu anlayamadan kendimi yüz üstü yere atıp kafamı çevirdim. Vatan elinde sniper ile uzak olmayan ama yakında olmayan çatıdan bakıyordu.

    Şaşırmıştım. Vatan'ın Irakta ne işi vardı? Adama baktığımda kafasının arkasında bir delik oluşmuştu. INIS üniforması vardı. Silahını alıp belime koydum. Vatana bakınca yeniden orda olmadığını gördüm. Hayal mi gördüm acaba diye düşünürken çantayı alıp yola doğru koşmaya başladım. Yola gelince birisinin kornaya bastığını gördüm kafamı çevirdiğimde şaşırdım. Kiraladığım arabada Vatan vardı.

    Hemen arabaya binip çantayı arkaya attım. "Vatan ne işin var burada senin?" diye sordum. "Suikastı engellemek için geldim, senin ne işin var?" diye sordu. "Kiraladığım arabayı çalmışsın, ne işin var diye soruyorsun, beni mi takip ediyorsun?" diye sordum. "Seni geldiğin ilk gün gördüm otele girerken, bekledim. Fotoğraf çekiyordun. Sonra izini kaybettirdin. Bende planlarımı araba üstünden yaptım. Yer bulamadım." dedi.

    "Yakayı ele vereceğiz bas gaza." dedim. "Nereye gidiyoruz?" diye sordu. "Yafaya, yafa sokağa." gaza bastı ama "Neden?" diye sormayı da ihmal etmedi. "Sorma, gidince görürsün." dedim.
    ···
    1. 1.
      +1
      Bende 2 entryde gorup giris yapip sukuladim
      ···
  7. 32.
    +35
    7 Temmuz 2003

    Öylece kaldık bir süre, "Türkiyeye dönmeyi reddetmişti. Yılanı öldürmeden gitmeyeceğim." demişti dedim. Gözlerim dolmuştu. O kadar yaşadığım şeyden sonra ihtimal vermiyordum böyle bir şeyin olmasına.

    Yavaşça Serdarı bıraktım yere, telsizi elime aldım. Mağarının girişine geldim. "Ağabey." dedim ellerim titriyordu. "Söyle aslanım." dedi. "Başımız sağolsun." diyebildim sadece.

    "Ne oldu?" diye sordu anında. "Serdar, şehit." dedim, çenemin titrediğini hissettim.
    ···
    1. 1.
      +20
      Başımız sagolsun kardeşim öcünümuzu al o huur cocugundan
      ···
  8. 33.
    +34
    4 Eylül 2000

    Parayı çıkarken ödemek istediğimi söyleyip odaya girdim. Kapıyı kilitledim. Valizi açıp Ertuğrul Ağabey'in verdiği kıyafetleri çıkardım. Ceplerini karıştırdım bir tane kimlik vardı. Ahmet-El Hassan isminde, fotoğrafta kendimi gördüm. Başka hiçbir şey yoktu.

    "Ulan bir ıraklı olmadığımız kalmıştı." diyerek kimliği yatağın üstüne attım. Üstümde herhangi bir silah yoktu. Ne kesici, ne normal silah. Sadece fotoğraf makinesi ve kıyafetler getirmiştim. Kıyafetleri getirme sebebimde çevirme olursa dikkat çekmemek içindi. iş için konaklamam gerekiyor diyip geçecektim.

    Tuvalete gittim, kesici bir şey aradım, yoktu. Çıkıp dolapları aradım, askıyı buldum. Askının demirini çıkardım ve Ertuğrul Ağabey'in verdiği kıyafetin cebine soktum. Kesici olduğu için cep yarılmıştı. Elimle iyice açtıktan sonra cebin arka kısmında bir kağıtla ve bir tomar parayla karşılaştım.

    Kağıdı açtım. "Terzi Ahmed Muhri, Yafa sokakta." yazıyordu. Yanıma dikkat çekmemek için telefonda almamıştım. Bilgisayarda temin etmem çok zordu. 2 saat uyumak istiyordum fakat beni uyandıracak birisi yoktu.
    ···
  9. 34.
    +32 -1
    8 Eylül 2000

    Türkiye sınırına gelmiştik neredeyse, Rubar nehrinden geçiyorduk. 3 gün içinde Derecikten geçip Yüksekovaya gitmeyi planlıyorduk. Orada bize yardımcı olacak kişileri bulup istanbul'a gidecektik. Bir köy çıktı karşımıza, dışardan gören Terörist zanneder. Orada terör faaliyetleri azalmış ama sakallar uzamaya başlamış, kirliyiz. Amerikan bakanı döndü mü diye sormak istedik vazgeçtik, içimiz içimizi kemiriyor.
    ···
  10. 35.
    +32
    5 Eylül 2000

    INIS olsalar üniformalarından belli olurdu, o yıllarda resmiyeti yoktu INIS'ın fakat üniforma ile belli oluyordu. Normal bir keskin nişancı olduğunu anlar anlamaz silahı güçlükle toplayıp çatıdan inecektim. Adamı da zorla çekerek çatıdan indim. Bina 7 katlıydı. 7.Kattaydık, hızla aşağıya doğru koşar adım inmeye başladım.

    Adam hala omuzumdaydı. Zemin kata geldiğimde bodrum kata indim ve adamı bıraktım. Silahı ne yapacağımı düşündükten sonra yanıma aldım.

    Hızla binadan çıkıp koşmaya başladım. Bir mermi daha geldi kafamın üstünden geçişini hissettim. "Bir tutturamadın." diyip Zaytoun caddesinin sonuna doğru koşmaya başladım. Yine kerbin evler küçük sokaklar vardı. Orada koşmaya başladım. Fakat burası biraz daha farklıydı. Bazı yerlerde ev yoktu ve sokaklar biraz daha genişti 3 kişi sığabilirdi.

    Evlerin olmadığı bir yere geldiğimde durdum. Etrafıma bakarken kafamda soğuk bir demir hissettim "Çantayı bırak, diz çök." diye bağırdı. Çantayı bırakıp diz çöktüm, horozu kaldırdı.
    ···
  11. 36.
    +32
    4 Eylül 2000

    Kendimi yola attığımda önümde bir tünel sağımda Arbataash Tamuz caddesi vardı. Hızlı adımlarla yürümeye başladım amacım Ahmed Muhriyi bulmaktı. Biraz daha yürüdükten sonra bir dört yol çıktı. Sola baktığımda yafa sokağı gördüm. Hatırlamaya çalıştım. 12 sokak saydım ve 13.Sokakta karşıma Terzi Ahmed Muhri çıktı.

    içeri girdim. Terlediğim belliydi. içerde bir kadın vardı, kucağında çocuğu ile Ahmed Muhri olduğunu düşündüğüm adamla bir şeyler konuşuyordu. Ahmet Muhri 60lı yaşlarda bir adamdı, konuşmasından Iraklı olduğu belli oluyordu. "Selamun Aleyküm." diyerek içeri girdim ve sıramı beklemeye başladım.

    Ara sıra da sokağı kesiyordum. Tedirginliğimi gizlemeye çalışsam bile INIS beni takip etmişse kapana kısılacaktım. Kadın çıktıktan sonra "Hoşgeldin." dedi çok güzel bir Türkçe ile. Beni şaşırtan Ahmed Muhri'nin Türkçe bilmesi değil, bir Türk gibi Türkçe konuşmasıydı. "Türkçe biliyorsun." dedim. "Ben arap değilim." dedi. Türk olduğunu anlamıştım.

    "Neden geldiğimi biliyorsun." dedim. "Biliyorum bazı şeyleri söylemem lazım sana." dedi. "Dinliyorum." dedim.

    "Bak eğer yakalanırsan beni tanımıyorsun, burada büyük bir bilgi arşivliyorum. Beni ifşa edersen iyi olmaz. Ayrıca Türksün ama Türkiye'nin bir ilgisi yok. Yakalanırsan sen bizi, biz seni tanımıyoruz." dedi kafamı salladım. Alıştığım cümlelerdi.
    ···
    1. 1.
      +4
      Türk olduğunu nasıl anladın amk oha
      ···
    2. 2.
      +2 -1
      La hikayeyi iyi okusana amk insan sarrafi oldum herkezi hemen anliyorum diye basladiydi hikayeye
      ···
  12. 37.
    +32
    5 Eylül 2000

    içeride 1,5 saat konuşma oldu. En sonunda bakan gülerek çıktı her şey yolunda gibiydi. Arabaya binince rahatladım fakat araba zırhsızdı. Yol boyunca korumam lazımdı fakat bir zaman sonra görüş alanımın dışında çıkacaklardı.

    "Ulan bunu nasıl düşünemedim, adam zırhsız araçla gelirse diye... " söylendim. "Anasını satayım, ne işin var senin burada zırhsız araçla." diye de devam ettim. Zaytoun caddesine girmişlerdi. Ara sıra yol sapıyordu.

    "Amerikayı suç üstü yakalayamazsak derdimizi anlatamayız." dedim kendi kendime, Zaytoun caddesinde ilerliyorlardı. Çimenlik alana geldiler. "Kavşağa az kaldı." dedim. Çimenlik alan yol boyunca yükseliyordu. Yani yolu arasına alıyordu bir tümseğe dönüşüyordu.

    Çimenlik alanı incelerken bir tane adam gördüm. Elinde Roketatar ile bekliyordu. Hiç tereddüt etmeden tetiğe bastım. Yüksekte olduğu için görünmesi imkansızdı. Susturucu olduğu içinde ses çıkmamıştı. Adam yığıldı. Adamı nişangah ile incelemeye başladım.

    "Amerikalı."

    diye söylendim. Silahı topladım. O sırada taciz ateşi yedim. Dürbünü elime alıp baktığımda Iraklı bir keskin nişancı tetiğe basmıştı. Üstüne susturucu da yoktu. Tüm dikkat bana çevrilmişti. Görevimi yapmıştım fakat farkedilmiştim.
    ···
    1. 1.
      +1 -1
      Hikaye bitti burada sıçtın şu anda bile en yüksek teknolojili sniper susturucusu bulunduğun yerde 10 kez yankı yapar
      kuvetli bir sesle. kaldı ki sene 2000
      ···
    2. 2.
      0
      Hah yalan oldu burda belli oldu sen cok film izlemissin o susturucunun cikardi ses sadece fimlerde ve oyunlarda olur susturucu sesi azaltiyor ama elbet duyuluor dingil
      ···
  13. 38.
    +32
    2 Haziran 2002

    Sınırda güvenlik hat safhaya çıkarılmıştı. Artık geliyorum diyordu savaş fakat nasıl yapacakları hakkında bir fikrim yoktu. Ertuğrul Ağabey bir şekilde bizi ikna edecekler diyordu sadece. 2002 çok durgun geçiyordu. Zaten 2002 Türkiyesinde siyasetten başka bir şey olmamıştı.

    16 Temmuz 2002

    Ertuğrul Ağabey beni acilen çağırdı. Yanına gittiğimde ateş küpüydü. "Her şey hazırlandı, 3 Kasımda erken seçim var. Gerekli kişiler seçilecek. Kendini hazırla, aileni sevdiklerini uzun süre göremeyebilirsin." dedi.

    3 Kasımda erken seçim olacaktı. Sonra da Amerika'nın Irak'a girişi ile her şey hareket kazanacaktı. Vatan nişanlısı ile ilişkisini bozmuştu. Bir nevi savaşa kendisini hazırlamıştı oda.

    Yeni gelen çocuk ise sessiz sakindi. Görevden gelmişti. Kendi halindeydi. Sessizliği bana huzur vermiyordu ama neden sessizsin diye hesap soramıyorduk. Böyle şeyler, bu tip insanlar anormal değildi bu iş için.

    Ağabey dedim, TBMM'den geçmesi gerekmiyor mu bu erken seçimin? Evet dedi geçmesi gerekiyor ama bu karar alındıysa ya geçecek, ya geçecek. Sekmez. Bir şeylerin planını yaptılar. Engelleyemiyoruz.
    ···
    1. 1.
      0
      29 Haziranda dünya kupası 3. sü olmuştuk atlamışsın
      ···
  14. 39.
    +32
    25 Nisan 2003

    Amerika Bağdat'a girmişti. Yani savaş tamamen sonlanmıştı. Amerikanın kesin zaferi vardı Irak-Amerika savaşı için. Tabii ki bir gerilla savaşı olacaktı. Hazırlananlar vardı ama Amerika bunları çok geçmeden bastırırdı.

    Zaten yediğimiz yemek, içtiğimiz su bile hayırlı değildi Irakta, Körfez sonrası dağılmıştı tamamen bunlar. Bir tane ıraklı büyük bir lider vardı. Sünni olduğunu düşündüğüm. Onunla sohbete daldım.

    "Neden böyle oldu? Basitce düştü?" diye sordum. Aldığım cevap "Amerika satın alarak kazandı." oldu. Yani derine inince şöyleydi. Bilgenin dediği gibi Amerika Irağa 2002 yılında girmiş, halkı içten içe saddama karşı ayaklandırmıştı. Bazı grupları, mezhepleri satın almıştı bu yüzden direniş olmadı. Kuzey Irakta da kürtlere silah verilip asker gibi kullanılmıştı. Denk gelmiştim bazen ama bize karşı bir saldırı halinde değillerdi. (Henüz.) Herkes kararsız ne yapacağını şaşırmış haldeydi çünkü. Bağdatında düşmesiyle birlikte çok şey değişti.
    ···
    1. 1.
      +1
      Kesnizani tarikatı. Sattılar ülkelerini kahpeler
      ···
  15. 40.
    +32
    27 Nisan 2003

    "Türk ajanları Iraktan çıkana kadar siz Iraktan çıkmayacaksınız." dedi Ertuğrul Ağabey. Sinirlenmiştim. Boşuna bekliyorduk. En fazla keşif yapıp Amerikan askeri saldırısını bekliyorduk. "Ağabey o zaman söyle gidelim alalım getirelim Türkiyeye adamları boşuna bekliyoruz." dedim.

    "Sen ne zamandır bu kadar emir sorgular oldun?" diye sordu. "Ağabey... " dedim. "Senin gidip alalım dediğin adamlar senden benden daha eğitimli adamlar ki bu vatan için ülkesini bırakıp başka toplumların arasına karışmış kişiler. Acil bir durum olursa gideceksiniz." dedi.

    "Yılanı ne yapayım?" diye sordum. "iddiaya göre onun elinde Türk ajanlarının isimleri var. Onu bir şekilde sor, soruştur öldür." dedi. "Adama neden yılan diyorlar?" diye sordum cevap gelmedi. "Serdar." dedim. "Efendim Ağabey?" diye baktı. "Aslanım işimiz çok sürecek gibi burada. istersen seni göndereyim Türkiyeye, haberi olmaz Ertuğrul Ağabeyin alışık değilsin." dedim. Yüzü gözü değişmişti çocuğun. "Aman ağabey, ben bu günler için eğitim aldım. Bu günlerde vatanıma hizmet veremeyeceksem neden buradayım." dedi. Bir şey diyemedim.
    ···
    1. 1.
      +17 -1
      Serdar'a şuku
      ···
  16. 41.
    +32
    14 Haziran 2003

    Bağdat Caddesine gelmiştik, bağdata giriş yolu buradandı da yol üstünde çok fazla çevirme, inceleme, arama oluyordu. Tam imam Ali caddesine girişinde amerikan askerleri vardı. imam Ali caddesine girmeden Şehid Camisine doğru gittik. Tabii camii kalmamıştı ortada.

    Etrafa baktım. Cehennem gibiydi. Kafamı kaldırdım ve dua ettim. "Allahım sen vatanımızı bu köpeklerden koru." diye çünkü suikasti engellemek için Irakta bulunduğum sırada güzel sayılabilecek olan buralar, şimdi çölleşmişti resmen.

    Her 5 adımda bir ölü çıkıyordu karşınıza, ara sıra çıkan silah sesleri. Koşuşturan kişiler. Biz ara sokakları kullanıyorduk. Ara sokak kalmamıştı gerçi, ev aralarından geçiyorduk. "Ağabey, Bağdat büyük böyle bulamayız bunu." dedi. Haklıydı bulamazdık böyle. "Ayaklandırmak lazım." dedim. "Korkuyorlar çok zor." dedi.
    ···
  17. 42.
    +32
    4 Ağustos 2003

    Bildiğiniz yanak yarıldı bunun. Çıktım üstüne Kulağına soktum bıçağı, bıçaklarda öyle kör bıçaklar değil. Amerikan bıçakları, çok keskin. Adamın kulağını deldi geçti toprağa girdi. Bağırmaya devam ediyor bu. Başladım bunun yüzüne vurmaya, sol kulağına soktum bunun bıçağı. Sağ elime sol yanağına vuruyorum bilerek. Kulağı parçalanıyor.

    Kulağından çıkardım diğer kulağına soktum aynı şeyi yaptım kulağı da parçalandı bunun ama nasıl bağırıyor. "Bağırma lan." diye bağırdım buna Türkçe olarak. Tuttum dilini kesmeye çalışıyorum ağzı zaten yarılmış. Kurbanlıklar gibi ses çıkarıyor.

    Dilini kesemeyince bıçağı soktum gözüne. "huur çocuğu." dedim. Tüm gücü kesildi bunun elini yüzüme filan atmaya çalışıyor ama başaramıyor. Gözünden çıkardım. Gördüğüm manzara beni korkuttu ama gözüm dönmüş. Tuttum bunu kendime çektim bıçağı boğazına sokmaya başladım. Oluk oluk kan çıkmaya başladı. Boğazının 3-4 yerine soktuktan sonra kendimi bunun yanına attım.
    ···
    1. 1.
      +19
      ALLLLLLLAHUUUUU EKBEEEEEEEEEEEEEER ELiM KOLUM TiTRiYOR ULAN

      BiZiM KAFAMIZA CUVAL GEÇiRDiLER
      BiZ iSE BIÇAK
      ···
    2. 2.
      +3
      Sonunda öldü huur cocugu
      ···
  18. 43.
    +31
    5 Eylül 2000

    Çatı katına gelince çatıya önce adamı çıkardım, sonra kendim çıktım. Adam işi bozmuştu. Kendimi göstermemeye çalışarak dürbünle devlet binasını, devlet meydanını izlemeye başladım. Karışıklık vardı fakat sorun yoktu. Silahın parçalarını çıkarıp tamamladıktan sonra adam uyandı.

    Göz göze geldik, korkmuştu. Bende korkuyordum. Ağzına elimi atıp tuttum. "Sakin ol, ülkeni koruyorum." desem bile debelenmeye devam etti. Silahın kabzası ile kafasına vurdum.

    Dürbünle çatılara baktım. Tahmin ettiğim gibi keskin nişancılar etrafı izliyordu. iyice eğilmiş çatıya sinmiş bakınyordum. Güneşi de arkama aldığım için beni görme şansları çok azdı. "Aranızdan birisi hainlik yapmazsa savaş çıkmaz." dedim. Silahın nişangahı ile bakmaya başladım.
    ···
    1. 1.
      0
      hızlı hızlı yaz panpa sardı
      ···
  19. 44.
    +31
    6 Eylül 2000

    Mergasur dağındaydık sanırım, kendimizi bir mağaraya attık. Oranın mağaraları filmlerde ki gibi olmaz, büyüktür. Kuzey Iraktan bazı mağaralar irana, Türkiyeye kadar çıkar. Doğa harikası diyebiliriz. "Bugün buraya kalalım." dedim. "Devam edebiliriz." dedi. "Dikkat çekeriz." dedim.

    Elimi belime attığım anda "Allah Kahretsin." dedim. "Ne oldu?" diye sordu. "Çantayı arabada unuttuk." dedim. Bir süre bakıştık. "Çoktan arabayı bulmuş arıyorlardır şimdi, dönemeyiz." dedim. "Çok durmazlar, Kuzey Irakta fazla aktif değiller." dedi. "Silahları almadan arabayı çekmeden gitmezler. iyi olmadı." dedim. "Türkiyeye geçelim de." dedi. "Mermiler Türk yapımıydı." dedim. Bana döndü "Öldürdüğün amerikalıyı da Türk mermisiyle mi öldürdün?" diye sordu. "Bana söylenileni yaptım." dedim. "Amerika addıbının vücudundan Türk mermisi çıkınca ne yapacak acaba." diye yumruğunu sıktı. "Görev sorgulama dediler ama bunu sorgulayacaktın." dedi.
    ···
  20. 45.
    +29 -2
    Herkese iyi geceler, Allah rahatlık versin.
    ···
    1. 1.
      +7
      Lan yazaydin iyi gidiyodu boyle
      ···
    2. 2.
      +2
      hocam tam ısınıyoz gidiyon aq. neyse eyvallah
      ···
    3. 3.
      0
      Baya sardı hikâye kanka
      ···
    4. 4.
      0
      Sanada reyiz
      ···
    5. diğerleri 2