/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
  1. 101.
    +2
    Hafızamı zorlayarak nereden gideceğimizi ayarladım. Kimisi arkamda yolculuk yapmaktan çekinse de mecburlardı. Eldeki tek kaynak bendim özellikle yaşadığımız ve kaçtığımızı gören bir müfrezenin takibindeyken ne burada kalmak ne de geri dönmek akıllıca bir seçenekti.

    Başımı kaldırdım ve güneşin konumundan saatin 12 civarı olduğunu sezinledim.. Tabi ki bunu Timuçin daha iyi yapardı nasıl olsa özel kuvvetlerde yıllarca görev yapmış bir askerdi. Ama ellerinde benden başka bir seçenek yoktu.

    "Gidelim" dememle kimisinin homurtusu kimsinin güveniyle yola koyulduk. Onca yolu yürüyerek gitmek hiç akıllıca değildi. Üstelik tehlikeli ve riskli bir yoldu bu...

    Uzunca düz lakin çorak bir arazi geçecektik... Mart'ın serinliğinin kuraklığa dönmeden varmak en hayırlısıydı. Hatta yolda bir araç bulmak bizi kurtarıcı bir etken olabilirdi. Yine en önde ben gidiyordum arkamda Eylül ve Emir onların arkasında ise Yıldız Yonca Hamza ve Ahmet vardı En arkadan ise Timuçin ve Zeynep geliyordu.

    Ayaklarımın su toplayana kadar yürümüştük... Aklım, fikri ve duygularımda ise tek bir soru vardı. Bunca yıllık yalnızlık ve boşluk yoksa beni aşka mı sürüklemişti. Her ne kadar Timuçin'e karşı Zeynep meselesinde olmadığımı söylesem de sanki tüm vücudum onu sevdiğimi haykırıyordu.

    Başımı iki yanna sallayarak "Hayır, Her ne kadar benden nefret etse de Timuçin'e bunu yapamam" dedim O sırada Yonca'nın tiz sesi kulağıma çalınmıştı "Ne o, neyi düşünüyordun".. Yarım ağız bir cevapla "Yok, yok birşey düşünmüyorum"

    Yonca'nın bu sıcak tavırları içimi ısıtıyordu. istenmediğim bu yerde tek güvenebileceklerim bu üç kızdı. Lakin içten içe fark edebiliyordum ki Bu kızlarda bu grubun erkekleriyle kısa sürede kaynaşmıştı. Bu beni gereğinden daha çok korkutuyordu. Ya birlik olup beni işimi bitirmeye çalışırlarsa...

    Paranoyam yine nüksetmişti. Bu huy bende çok çok önceden beri var olan bir pgibolojik rahatsızlıktı... Lise yıllarımdan kalan lanet bir davranıştı bu... Biliyordum bunun bir kuruntu olduğunu fakat düşünmekten de bir türlü kendimi alamıyordum.. Sanırım bir defa kazık yediğinde böyle oluyordu insan...

    insan dost her önüne gelene dost dememeliydi. içten içe rekabete sürüklenen bu kapital dünya da hatta iletişimden arınmak en mantıklısıydı... Yarıştırılan, dövüştürülen, öldürülen bir dünya milleti olmuştuk.. Yıllar gösteriyor ki adım adım gittiğimiz son durak zaten bu kıyametti eğer işgal edilmeseydik sonumuzun yine de aynı olması çokta uzakta değildi.

    Kapitalizm bir örümcek ağı gibi her yeri sarmıştı. Popüler kültür ilmek ilmek işliyordu, tüketim çılgınlığını... Kozmetik şirketleri en çok kar eden ilk 100 firmalara girmiş, internete bağlanayan insan kalmamıştı... Profil üstüne profil, ödün üstüne ödün... Aynı evde yaşayan ailenin birbirinden haberi kalmamıştı ki...

    Ve en önemlisini artık konuşmanın, iletişim kurmak olmadığı sohbetler eder olmuştuk. Tanımıyorduk 10 senelik arkadaşımızı... Ailesinin ne iş yaptığını, sıkıntısı, kederini ve hatta doğum günlerini, notlarını, aşklarını, içinde kalmışlıkları...

    Alkol tüketmeden sarhoş olan bir nesil yetiştirmiştik...
    Tümünü Göster
    ···
   tümünü göster