+49
*
bir anda deli gibi ağlamaya başladı eylül.
gidemezdim.
ayaklarımı aklımı gibeyim kalbimi gibeyim ki gidemezdim.
çakıldım oraya.
döndüm direk geri.
sarıldım eylül'e.
seviyordum olum bildiğin ne tak yerse yesin seviyordum.
"o lafı etmicektin ömer" diye kızdım kendime, çok kızdım.
o ağlıyor benimse canım acıyordu.
sarıldım oracıkta.
hiç uğraştırmadan o da sarıldı bana.
hıçkıra hıçkıra ağlamaya devam ediyordu.
cüzdanını çantasına koydum ve elime aldım.
eylül'e sarılarak yürüdüm.
sonunda mekandan çıkıyorduk.
normalde hesabı eylül'ün ödemesini isteyecektim bir bahane uydurup ama o durumdayken nasıl kızdan para isteyebilirdim ki ha soruyorum size binler?
isteyemedim tabi.
ne yapacağımı düşünmeden kapıya doğru gidiyordum kolumda eylül ile.
garsonlardan biri çıktığımızı görerek yanımıza geldi hesabı almak için.
eylül görmeden garsona kafamla "burdayız rahat ol" gibi bi işaret yaptım.
eleman eliyle "ok" yapıp yanımızdan geçti.
bizi başka gören kimsenin olup olmadığını keserek hızla çıktık kapıdan.
eylül sarhoş olduğu için ne olduğunu, hesabı ödeyip ödemediğimizi de bilmiyordu muhtemelen.
bense sadece "allahım nolur biz arabaya gidene kadar farketmesinler" diye dua ediyordum o an sadece içimden.
arsız arsız kapıdaki bodyguard'lara da "iyi geceler" diyip arabaya doğru yürümeye başladık gecenin karanlığında.
kimse gelmemişti peşimizden.
sokağın köşesinden istiklal'e çıkmıştık yine.
geldiğimizdeki kadar kalabalık yoktu ama yine de gecenin o saatinde bir sürü insan vardı yürüyen.
yakalanmadan çıktığımız için rahatlamış ama ilk defa böyle bir şey yaptığım için çok utanmıştım.
"başka çaren yoktu ömer" diyerekten telkin ettim kendimi.
eylül kendini tamamen bana yaslamış sarhoş ve üzgün bir şekilde yürüyordu.
onun gece boyunca bana yaptıklarını unutmuş sadece onu ağlattığım için kendime kızıyordum.
derken arabaya geldik.
aşmamız gereken bir maddi sorun daha vardı.
otopark parası.
otoparkçı yanımıza geldi bizi görünce direk.
-8 lira abi. dedi.
"vay amk, topu topu 1-2 saat kalmıştık, soyguncu binler" diyerek içimden, 8 lira çıkartmaya çalışıyordum sağdan soldan.
el freninin altındaki gözde bozukluklar vardı, biliyordum ama 8 lira çıkmazdı.
yine de şansımı denedim elimi attım hepsini aldım avucuma.
tam 5 lira çıkmıştı.
otoparkıya elimdeki tüm parayı vererek
-bozuk yok, helal et. dedim
-bozarız abi sorun değil. dedi züt lalesi
-bilader uzun etme işte bu seferlik senden olsun. dedim
-otopark parası için pazarlık yapanı da ilk defa görüyorum. dedi
artizlik yapmayan rica eden gözlerle elemana bakarak
-helal et. dedim
-iyi öyle olsun. dedi
eylül bu konuşmaları duymadığı için rahattım.
elemana "eyvallah" diyerek bindim arabaya.
hiç konuşmadan evin yolunu tuttum.
köprüyü henüz geçmiştik ki eylül sızdı kaldı koltukta.
yol boyunca neden bana böyle davrandığını düşündüm.
bir cevap bulamadım.
neden böyle yaptığını bilmiyordum.
bildiğim tek bir şey varsa o da eylül'ü öyle ya da böyle çok seviyordum...
DiPNOT: Bu günün partlarını, özellikle Taksim'deki mekana gittiğimizden sonrasını lütfen çok dikkatli gerekirse 2 defa okuyun, tam 5 yıl sonra bu güne geri dönücem çünkü.
Tümünü Göster