/i/Tespit

  1. 51.
    0
    Onların söyledikleri yalnızca, mevcut bir sınıf mücadelesinin, gözler önünde cereyan eden bir
    tarihsel hareketin somut ifadeleridir. Şimdiye kadarki mülkiyet ilişkilerinin ortadan
    kaldırılması hiç de komünizmin ayırt edici bir özelliği değildir.
    Tüm mülkiyet ilişkileri sürekli bir tarihsel dönüşüme, sürekli bir tarihsel değiştirmeye tabi
    olmuşlardır.
    Örneğin Fransız Devrimi, burjuva mülkiyet hatırına feodal mülkiyeti ortadan kaldırmıştır.
    Komünizme özgü olan, bütünüyle mülkiyetin kaldırılması değil, burjuva mülkiyetinin
    kaldırılmasıdır.
    Ama modern burjuva özel mülkiyeti, ürünlerin, sınıf karşıtlıklarına dayalı, birinin ötekini
    sömürmesine dayalı biçimde üretilmesinin ve sahiplenilmesinin en son ve en tam ifadesidir.
    Bu anlamda komünistler, kuramlarını: özel mülkiyetin kaldırılması, diye tek bir sözle
    özetleyebilirler. Biz komünistler, kişisel olarak kazanılmış, kişinin kendi çalışmasıyla elde
    edilmiş mülkiyeti ortadan kaldırmak istemekle suçlandık; her çeşit bireysel özgürlüğü,
    bireysel edimi ve bireysel özerkliği meydana getiren şeymiş mülkiyet.
    Kişisel çalışmayla elde edilmiş, hakkıyla kazanılmış, kişisel kazançla edinilmiş mülkiyet!
    Burjuva mülkiyetinden önce var olan, küçük burjuva, küçük köylü mülkiyetinden mi söz
    ediyorsunuz? Onu bizim kaldırmamıza gerek yok ki, sanayinin gelişmesi ortadan kaldırdı onu,
    gün geçtikçe daha da kaldırmakta.
    Yoksa modern burjuva özel mülkiyetinden mi söz ediyorsunuz?
    Peki ücretli emek, proleterin emeği mülk sağlıyor mu kendisine? Asla. Onun emeği sermaye
    yaratıyor, yani ücretli emeği sömüren mülkiyeti sağlıyor, yalnızca yeniden sömürmek üzere
    yeni ücretli emek üretmesi halinde artabilen mülkiyeti. Bugünkü biçimiyle mülkiyet, sermaye
    ile ücretli emek arasındaki karşıtlıkta deviniyor. Bu karşıtlığın her iki yanını bir gözden
    geçirelim.
    Kapitalist olmak, üretimde salt kişisel değil, toplumsal bir konum almak demek. Sermaye,
    ortaklaşa bir üründür ve ancak pek çok üyenin ortak edimiyle, evet son tahlilde ancak
    toplumun tüm üyelerinin ortak edimiyle harekete geçirilebilir.
    Demek ki sermaye, kişisel değil toplumsal bir güç.
    O halde sermaye, toplumun üyelerinin tümüne ait olan bir ortak mülkiyete dönüştürülürse,
    kişisel mülkiyet toplumsal mülkiyete dönüştürülmüş olmaz. Yalnızca mülkiyetin toplumsal
    karakteri değiştirilmiş olur. Sınıfsal karakterini yitirir.
    Gelelim ücretli emeğe:
    Ücretli emeğin ortalama fiyatı, asgari ücrettir, yani işçinin işçi olarak hayatta kalması için
    zorunlu olan geçim araçları toplamı. Öyleyse ücretli işçinin edimiyle sahip olduğu şey ancak
    onun çıplak hayatını yeniden üretmesine yeter. Emek ürünlerinin, ancak doğrudan hayatı
    yeniden üretmek üzere böylesi kişisel mülkiyetini, yani başkasının emeği üstünde egemenlik
    kurduracak net gelir bırakmayan kişisel mülkiyeti asla kaldırmak istiyor değiliz. Bizim
    Tümünü Göster
    ···
  2. 52.
    0
    Gördük ki şimdiye kadar toplumların hepsi ezen ve ezilen sınıfların karşıtlığına
    dayanmaktaydı. Ama bir sınıfı ezebilmek için ona en azından kölece varlığını sürdürebileceği
    koşulları sağlamak gerekir. Serf, serflik döneminde komün üyeliğine yükselmeye çalışmıştır,
    nasıl feodal mutlakıyet boyunduruğu altında küçük burjuva da burjuvalığa çıkmışsa. Buna
    karşılık modern işçi, endüstrinin ilerlemesiyle kalkınacağına, kendi sınıfının koşullarının da
    daha altına düşmektedir sürekli. işçi sefilleşiyor ve sefalet, toplumdan ve zenginlikten daha
    hızla gelişiyor. Böylece apaçık ortaya çıkıyor ki, burjuvazi daha uzun süre toplumun egemen
    sınıfı olarak kalma ve kendi varoluş koşullarını topluma düzenleyici yasa olarak dayatma
    yetisinde değil. Burjuvazi egemenliğini sürdürme yetisinde değil, çünkü kölesine köle olarak
    bile var olma güvencesi veremiyor, çünkü köleyi, o kendisini besleyeceğine kendisi onu
    beslemek zorunda olduğu bir duruma düşürüyor elinde olmaksızın. Toplum artık burjuvazinin
    sultasında yaşayamaz, yani, burjuvazinin varlığı toplum tarafından taşınabilir gibi değil.
    Burjuva sınıfının esas varlık ve egemenlik koşulu, servetin özel ellerde birikmesidir,
    sermayenin oluşması ve artmasıdır; sermayenin koşulu ise ücretli emektir. Ücretli emek
    yalnızca işçilerin kendi aralarındaki rekabete dayalı. Taşıyıcısı ister istemez ve engelsizce
    burjuvazi olan sanayinin ilerlemesi, işçilerin rekabet yoluyla yalıtılması yerine onları bir araya
    getirerek devrimci birleşimlerini sağlamakta. Demek ki büyük sanayinin gelişmesiyle
    burjuvazinin üretim yaptığı ve ürünü sahiplendiği kendi temeli ayağının altından çekilmekte.
    Burjuvazi her şeyden önce kendi mezar kazıcılarını üretiyor. Onun yıkılması da proletaryanın
    zaferi de aynı oranda kaçınılmaz.

    II - Proleterler ve Komünistler
    Komünistlerin proleterlerle ilişkisinin aslı nedir?
    Öteki işçi partileri karşısında komünistler özel bir parti değildir.
    Komünistlerin, tüm proletaryanın çıkarlarından ayrı bir çıkarları yoktur.
    Proletarya hareketini biçimlemek üzere özel ilkeler koymazlar.
    Komünistlerin öteki proletarya partilerinden tek ayrıldıkları nokta, bir yandan proleterlerin
    çeşitli ulusal mücadeleleri içinde, tüm proletaryanın ulusallıktan bağımsız ortak çıkarlarını
    öne getirerek geçerli kılmaları, öbür yandan da burjuvazi ile proletarya arasında yürüyen
    mücadelede her zaman hareketin bütününün çıkarlarını temsil ediyor olmalarıdır.
    Demek ki komünistler pratikte, bütün ülkelerin işçi partilerinin en kararlı, hep ileriye zütüren
    kesimleridir; kuramsal olarak komünistler, proletaryanın öteki kitleleri önünde, proleter
    hareketin koşullarını, gidişini ve genel sonuçlarını gören bir öncüllüğe sahiptir.
    Tüm öteki proletarya partileri gibi komünistlerin de ilk amacı: proletaryanın sınıf düzeyinde
    oluşması, burjuva egemenliğinin yıkılması ve proletaryanın siyasal iktidarı ele geçirmesi.
    Komünistlerin kuramsal ifadeleri asla şu ya da bu dünya düzelticisinin icat ettiği ya da
    keşfettiği fikirlere, ilkelere dayanmaz.
    Tümünü Göster
    ···
  3. 53.
    0
    Nihayet sınıf mücadelesi belirleyici sona yaklaşınca, egemen sınıfın kendi içindeki çözülme
    süreci, tümüyle eski toplumun çözülme süreci öylesine şiddetli ve keskin bir niteliğe varır ki,
    egemen sınıfın küçük bir bölümü ondan koparak geleceği elinde taşıyan devrimci sınıfın
    safına geçer. Nasıl geçmişte bu yüzden soyluların bir bölümü burjuvazinin saflarına geçmişse,
    şimdi de burjuvazinin bir bölümü, özellikle de tarihsel hareketin bütününü kuramsal olarak
    kavrama yolunda çalışmış bir kısım burjuva ideologu, proletarya saflarına geçmektedir.
    Günümüzde burjuvazinin karşısında yer alan tüm sınıflar içinde yalnızca proletarya gerçekten
    devrimci sınıftır Öteki sınıflar göçüp gitmekte ve büyük sanayinin gelişimiyle çökmektedirler,
    proletarya ise büyük sanayinin en kendine özgü ürünüdür.
    Orta kesimler, küçük sanayici, küçük tüccar, zanaatçı, köylü, hepsi orta kesim olarak varlığını
    çöküşe karşı güvenceye almak için mücadele eder burjuvaziyle. Demek ki bunlar devrimci
    değil tutucudurlar. Dahası, gericidirler, tarihin çarkını geriye doğru döndürmeye uğraşıyorlar.
    Eğer devrimci iseler, proletaryaya geçiş önlerinde durduğu içindir bu ve o zaman şimdiki
    çıkarlarını değil gelecekteki çıkarlarını savunurlar, proletaryanın bakış konumuna geçmek
    üzere kendi konumlarını terk ederler.
    Lümpen proletaryaya gelince, eski toplumun bu en alt katmanlarındaki pasif çürümüşlük, bir
    proleter devrim sayesinde yer yer hareketin içine savrulsa da, yaşam tarzının bütünü gereği
    gerici çabalara satılmaya daha istekli olacaktır.
    Eski toplumun varlık koşulları, proletaryanın varlık koşulları içinde zaten yok edilmiş
    durumda. Proleter mülksüzdür; karısı ve çocuklarıyla ilişkisinde artık burjuva aile ilişkileriyle
    ortak hiçbir yan yoktur; ingiltere'de nasılsa Fransa'da da aynı olan, Amerika'da nasılsa
    Almanya'da da aynı olan modern sanayi işçiliği, sermayenin boynuna geçirdiği bu modern
    boyunduruk, proleterin üstünden her çeşit ulusal karakteri sıyırıp atmıştır. Yasalar da, ahlak
    da, din de, proleter için ardında bir o kadar burjuva çıkarları gizlenmiş burjuva önyargılarıdır.
    Egemenliği ele geçiren tüm daha önceki sınıflar, kazanmış oldukları yaşam konumunu, bütün
    toplumu bu kazanımın buyruğu altına sokarak güvenceye almaya bakmışlardır. Proleterler ise
    üretici güçleri ancak, o zamana kadarki kendi mülk edinme tarzlarını ve böylece o zamana
    kadarki tüm mülk edinme tarzlarını ortadan kaldırarak ele geçirebilirler. Proleterlerin
    güvenceye alacak hiçbir şeyleri yoktur, o ana kadarki özel güvencelerin ve özel sigortaların
    hepsini tahrip etme zorunlulukları vardır.
    Şimdiye kadarki tüm hareketler, azınlıktakilerin hareketiydi veya azınlıktakilerin çıkarına
    hareketlerdi. Proleter hareket ise, son derece büyük bir çoğunluğun, son derece büyük bir
    çoğunluk çıkarı adına giriştiği özerk harekettir. Şimdiki toplumun en alt katmanı olan
    proletarya, resmi toplumu oluşturan katmanların tüm üstyapısını bütünüyle havaya
    uçurmadıkça doğrulamaz, ayağa kalkamaz.
    içerik açısından değilse de biçim açısından proletaryanın burjuvaziye karşı mücadelesi ilk
    aşamada ulusaldır. Her ülkenin proletaryası elbette önce kendi burjuvazisiyle hesaplaşmak
    durumundadır.
    Proletaryanın gelişmesinin genel evrelerini çizerek mevcut toplumun içindeki az ya da çok
    gizli iç savaşı, açık bir devrimin patlak verdiği ve burjuvazinin zorla devrilerek proletaryanın
    kendi egemenliğini kurduğu noktaya kadar izledik.
    Tümünü Göster
    ···
  4. 54.
    -1
    tümden yitireceği ve ticarette olsun, imalatta olsun, tarımda olsun, yerini postabaşılara ve
    hizmetkarlara bırakacağı anın yaklaştığını görmektedir.
    Köylü sınıfın toplam nüfus içinde yandan fazla olduğu Fransa gibi ülkelerde burjuvaziye karşı
    proletaryadan yana olan yazarların, burjuva rejime yönelttikleri eleştiride küçük burjuvazi ve
    köylülük ölçütünü kullanmaları ve işçilerden yana tavır alırken küçük burjuva bakış açısından
    hareket etmeleri doğaldı. Böylece küçük burjuva sosyalizmi oluştu. Bu yazında başı çeken,
    yalnız Fransa için değil ingiltere için de, Sismondi'dir.
    Bu sosyalizm, modern üretim ilişkileri içindeki çelişkileri son derece keskin bir isabetle
    çözümlemiştir. iktisatçıların yaltaklanan şirinleştirmelerini açığa dökmüştür. Gerek
    makineleşmenin ve işbölümünün yıkıcı etkilerini, gerekse sermayenin ve toprak mülkiyetinin
    yoğunlaşmasını, aşırı üretimi, krizleri, küçük burjuvazi ile köylülüğün kaçınılmaz çöküşünü,
    proletaryanın sefaletini, üretimdeki anarşiyi, servetin bölüşümündeki açıkça sırıtan
    oransızlıkları, ulusların kendi aralarındaki endüstriyel yok etme savaşını, eski göreneklerin,
    eski aile ilişkilerinin, eski milliyetlerin çözülüşünü, inkar edilemez biçimde kanıtlamıştır.
    Ne var ki olumlu içeriğine karşın bu sosyalizm, ya eski üretim ve değişim araçlarıyla birlikte
    eski üretim ilişkilerini ve eski toplumu geri getirmek, ya da modern üretim ve değişim
    araçlarını, kırıp parçaladığı, parçalamak zorunda olduğu eski mülkiyet ilişkileri içine zorla
    yeniden tıkıştırmak isteğindedir. Her iki durumda da hem genci hem ütopiktir.
    imalatta lonca düzeni ile kırda babaerkil tarım işletmesi; küçük burjuva sosyalizminin son
    sözleri budur işte.
    Gelişim süreci içinde bu yön, korkak bir yaygaraya saptı.
    c)Alman Sosyalizmi
    ya da "Hakiki" Sosyalizm
    Fransa'da, egemen bir burjuvazinin baskısı altında oluşan ve bu egemenliğe karşı mücadelenin
    yazınsal ifadesi olan sosyalist ve komünist yazın, tam da burjuvazinin feodal mutlakçılığa
    karşı mücadeleye geçtiği sırada Almanya'ya sokuldu.
    Alman filozofları, yarı filozofları ve sivri zekaları bu yazını hırsla özümsediler ama bu arada,
    Fransa'dan o yazıların girmesiyle Fransız yaşam koşullarının da aynı anda Almanya'ya girmiş
    olmadığını unutuverdiler. Almanya koşullarında bu Fransız yazını doğrudan pratik anldıbını
    tümüyle yitirip salt yazınsal bir görünüm aldı. insan varlığının gerçekleştirilmesi üstüne boş
    bir spekülasyon olarak çıktı ortaya ister istemez. Böylece 18. yüzyıl Alman filozoflarına göre
    ilk Fransız Devriminin talepleri yalnızca genelde "pratik zeka"nın talepleri olarak anlam
    kazanıyor ve devrimci Fransız burjuvazisinin irade beyanları da, salt iradenin, olması gereken
    iradenin, hakiki insan iradesinin yasaları demek oluyordu.
    Alman yazarlarının tek çabaları, yeni Fransız fikirlerini kendi eski felsefi vicdanlarına
    uydurmak, ya da daha ziyade kendi felsefi bakış açılarından Fransız fikirlerini sahiplenmekti.
    Bu sahiplenme aynen bir yabancı dile nasıl sahip çıkılırsa o yolla oldu: Çeviri yoluyla.
    Bilindiği gibi keşişler, eski çok tanrılı dönem klâgiblerinin elyazmaları üstüne kendi zevksiz
    Katolik aziz hikâyelerini yazmışlardı. Alman yazarları ise dünyevi Fransız yazınına tersini
    Tümünü Göster
    ···
  5. 55.
    +21 -69
    onu bir özgürlük savaşçısı belleyenler, kahraman ilan edenler, puro içip dövrim diye gezenler şu sağdaki esas devrimciyi sırf müslüman olduğu için çekemiyorlar.

    bilmeyenler için hatırlatayım. o dönem muhaberatta telsiz kullanılmıyordu. che kafiri bir üçüncü dünya ülkesiyle savaşıyordu. o dönem gece görüş dürbünleri, lazer işaretleyiciler, lazer güdümlü füzeler, ısıya güdümlü füzeler, termal kameralar, uydu fotoğrafları, f-22 raptor'lar, apache'ler yoktu. "özgürlük" getirdiği üçüncü dünya ülkesinin şekerden başka kaynağı yoktu. kimse o ülkenin zütünü kurtarmak için 20 ülkeli koalisyon kurmadı. bütün dünyayı seferber etmedi. o ülkenin m1a2 abrams tankları, tos1 buriotaları, termobarik füzeleri yoktu. o heriflerin üstüne giyecek kıyafeti bile yoktu. şimdi gibtirin gidin kumda oynayın amk bebeleri. devrim öyle yapılmaz böyle yapılır. viva comandante abo waheeb. kahrolun kafir köpekler.
    ···