0
@7
şizofreni; düşünüş, duyuş ve davranışlarda önemli bozuklukların görüldüğü, hastanın kişiler arası ilişkilerden ve gerçeklerden uzaklaşarak kendi dünyasında yaşadığı, genellikle gençlik çağında başlayan bir ruhsal hastalıktır. bu güne kadar gelmiş en büyük şizofreni hastasıda onur sevimdir. kendisi trabzonda i̇kamet etmektedir.
şizofreni kelimesi, yunanca ayrık veya bölünmüş anldıbına gelen "şizo" (schizein, yunanca: σχίζειν) ve akıl anldıbına gelen "frenos" (phrēn, phren- yunanca: φρήν, φρεν-) sözcüklerinin birleşiminden gelir.[1] anlatılmak istenen kişinin iki kişilikli olması değil, aynı anda iki farklı gerçekliğe inanmasıdır. "gerçek gerçeklik" normal, sıradan bir insanın algılamasına denk düşerken, "ikinci gerçeklik" sağlıklı bir insanın anlayamayacağı, çoğu kez belli bir sisteme dayalı bir gerçekliktir.
şizofreninin ömür boyu görülme sıklığı genel nüfusta %0,5-1'dir.[2][3][4] ancak kan bağı olan akrabaları arasında şizofreni hastaları bulunanlarda, şizofreni görülme sıklığı genel toplumdan daha yüksektir. şizofrenide genetik faktörlerin rolü iyi tanımlanmış olmakla beraber, bu hastalık yalnızca kalıtımsal faktörlerin değil, birçok koşulun bir araya gelmesi ile oluşur. yani şizofreni genetik ve çevresel faktörlerin rol aldığı oldukça kompleks bir hastalıktır.
günümüzde şizofreni tedavisinde çok yönlü bir yaklaşım yararlı bulunmaktadır. güncel tedavide temelde antipgibotik ilaçlar kullanılmaktadır. bunun yanı sıra pgiboterapiler ve diğer pgibososyal yaklaşımlara da başvurulmaktadır. antipgibotik ilaçların şizofrenide dopamin varsayımını doğrular biçimde dopamin üzerinden etki ettikleri düşünülmektedir. hastalığın özellikle akut döneminde hastaların hastanede yatarak tedavi görmesi gerekebilir.
birçok alttipi bulunan şizofreni çok değişik gidiş ve sonlanış gösteren süreğen bir bozukluktur. şizofrenide hastalığın gidişi her birey için farklı biçimde gelişebilir. hastalığın popüler kültürdeki olumsuz imajına rağmen, hastaların çok büyük kısmı tedaviden fayda görebilirler. ama hastaların yaklaşık %25-30'u ne tür sağaltım yapılırsa yapılsın belirgin bir iyileşme gösteremez ve ciddi yetiyitimleri olabilir.[4]
konu başlıkları [gizle]
20. yüzyılın başlarına kadar pgibolojik hastalıkların sıralandığı bir sistematik yoktu. şizofreni ilk olarak 1853 yılında bénédict morel tarafından genç erişkin ve gençleri etkileyen bir sendrom olarak tanımlanmış ve démence précoce (latince; "erken bunama") diye adlandırılmıştır. bu terim 1891'de arnold pick tarafından pgibozu olan bir hastanın vaka raporunda kullanılmıştır. yani erken bunama deyimi ilk olarak 19. yüzyılda kullanılmıştır. yine aynı yüzyılda hebefreni, katatoni tanımlanmıştır. 1893'te tanınmış alman ruh hekimi emil kraepelin mental hastalıklarının -duygudurum bozuklukları ve démence précoce- sınıflandırılmasında yeni bir yaklaşım geliştirdi. kraepelin, dementia praecoxın esasen bir beyin hastalığı olduğuna ve bilhassa dementianın (bunama) -ileri yaşta gelişen diğer formlarından farklı olan- bir çeşidi olduğuna inanıyordu.[5][6] ayrıca, kraepelin paranoid ve basit tiplerini de eklemiş ve hepsini bir tanı altında toplamıştır. bu tanıya göre hastalıkta erken başlama ve bunama olması gerekmektedir. ancak bu tanım hastalığı erken başlama ve bunama gerektiren dar bir alanda sınırlamaktadır. 20. yüzyılda i̇sviçreli eugen bleuler hastalığın erken yaşlarda başlamasının ve bunamayla sonuçlanmasının zorunlu olmadığını göstermiştir. bu hastalıkta hastanın ruhsal hayatındaki yarılmaya önem veren bleuler, schizophrenia (şizofreni) terimini önermiştir. günümüzde şizofreni tek bir hastalık türü olarak görülmemekte; bir bozukluklar kümesi olarak kabul edilmektedir.[4]
emil kraepelin (1856–1926)
şizofreni kelimesi, yunanca ayrık veya bölünmüş anldıbına gelen "şizo" (schizein, yunanca: σχίζειν) ve akıl anldıbına gelen "frenos" (phrēn, phren-; yunanca: φρήν, φρεν-) sözcüklerinin birleşiminden gelir.[1] anlatılmak istenen kişinin iki kişilikli olması değil, aynı anda iki farklı gerçekliğe inanmasıdır. "gerçek gerçeklik" normal, sıradan bir insanın algılamasına denk düşerken, "ikinci gerçeklik" sağlıklı bir insanın anlayamayacağı, çoğu kez belli bir sisteme dayalı bir gerçekliktir. şizofreni terimi ilk olarak 1908 yılında i̇sviçreli eugen bleuler tarafından kişilik, düşünce, hafıza ve algılamadaki fonksiyonel ayrılmayı tarif etmek için kullanılmıştır. bleuler, kraepelin'in ileri sürdüğü gibi her hastada yıkımın (detoriorasyonun) olmadığını; duygu, düşünce ve davranışta yarılmayı (skizis) ortaya atmıştır. bleuler, hastalığın etkilerini temel ve ikincil belirtiler olmak üzere iki kümeye ayırmıştır. şizofrenide çağrışımlarda (assosiasyonda) enkoherans (çağrışımlarda sapma, parçalanma ve yarılma), duygulanımda (affektivitede) kısıtlılık (küntlük), duygu düşünce ve davranışta ikilemler (ambivalans), kişinin dış alemden çekilerek kendi iç alemine dönmesi (autism) 4a belirtisinin olduğu birincil; hezeyan, halüsinasyonlar ve diğer belirtileri ikincil belirtiler olarak değerlendirmiştir. bleuler'e göre temel belirtiler her şizofreni hastasında bulunması gereken belirtilerdir. i̇kincil belirtiler ise temel belirtilerin üzerine eklenen belirtilerdir ve başka ruhsal hastalıklarda da görülebilmektedir.[1][4][7]
alman pgibiyatr kurt schneider şizofreninin tanısı ve bu hastalığı anlama ile ilgili birçok çalışma yapmış, şizofreniyi diğer pgiboz türlerinden ayırmaya çalışmıştır. çalışmaları sonucunda hastalığın belirtilerini birincil ve ikincil dereceden semptomlar olmak üzere ikiye ayırmıştır. günümüzde bu tanımların yerini dsm-iv ve icd-10 tarafından yapılan tanımlamalar almıştır.[8]
sıklık ve yaygınlık [değiştir]
şizofrenin ömür boyu görülme sıklığı -hayatlarının herhangi bir evresinde başlamak üzere- genel nüfusta %0,5-1'dir.[2][3][4] şizofreni her toplumda ve her türlü sosyo-ekonomik sınıfta görülmektedir. kadın-erkek arasında sıklık bakımından önemli bir fark görülmemekle beraber kadınlarda başlangıç yaşı (26-32), erkeklerdaki başlangıç yaşından (20-28) daha geç olmakta ve genellikle erkeklere göre daha iyi bir gidiş göstermektedir.[9] ayrıca gelişmekte olan ülkelerde sıklığı gelişmiş ülkelere göre daha düşüktür.[3][4] son yıllarda çok geç yaşlarda başlangıçlı şizofreni üzerine yayınlar görülse de, hastalığın genellikle gençlik çağında başladığı kabul edilmektedir.[10] geç ya da çok geç başlayan şizofreniler üzerinde araştırma yapan bir grubun görüş birliğini içeren son rapora göre 40 yaşından sonra başlayan şizofreni hastalığının geç-başlangıçlı şizofreni; 60 yaşından sonra başlayanların ise çok geç-başlangıçlı şizofreni-benzeri pgiboz olarak tanımlanması önerilmektedir.[11][12] erken başlangıçlılarda (çocukluk dönemi başlangıçlı) ise kalıtımın görece daha önemli etken olduğu sanılmaktadır. ayrıca çocukluk çağında başlayan şizofreniyi ayrı bir hastalık türü olan çocukluk şizofrenisinden ayırt etmek gerekmektedir.[13][14][15][16][17]
belirti ve bulgular [değiştir]
hastalık öncesi kişilik ve uyum [değiştir]
şizofrenik hastalar hastalık öncesi sessiz, arkadaşı az, yalnızlığı seven, tuhaf, güvensiz kişilerdir. bu özellikler ayırıcı tanıda yardımcı olmaktadır. aileler genelde çocuklarının hastalık başlamadan önce hep çalışan, sessiz, uyumlu, arkadaşsız olduklarını anlatırlar. şayet hasta bu özelliklere uymuyorsa tanı için duygudurum bozuklukları gibi diğer hastalıklar düşünülmelidir. şizofreni, daha önce de belirtildiği gibi, çoğunlukla 18-25 yaşlarında her çeşit pgibolojik stresle başlayabilir. kişinin benliğine darbeler, delikanlılık çağında dürtülerin aşırı şiddet kazanması, cinsel ya da saldırgan dürtülere karşı denetim zayıflığı gibi durumlara, pgibozun başlamasından önce sık rastlanmaktadır[4].
klinik belirti ve bulgular [değiştir]
şizofrenide bilinç ve yönelim genellikle yerindedir. zekada belirgin bir gerileme olmasa da soyutlama yetisinde zayıflamanın ve belirgin yıkımın görüldüğü kimi süreğen hastalarda zekada eksilme, gerilik izlenimi edinilebilir. hastanın ilgisi kolayca dağılabilir, sorulara yanıtları geç ya da yanlış olabilir[4]. son yıllarda temelde var olan negatif belirtilerin baskın olduğu şizofreni türlerinde bir ekgiblik sendromundan söz edilmekte ve bunlardaki beyin patolojisinin incelenmesine ağırlık verilmektedir. ekgiblik sendromu bilişsel yetilerdeki ekgibliklerdir. bu sendrom, kalıcı ve başka nedenlere bağlı olmayan özgü negatif belirtiler olarak tanımlanmaktadır.[3][4][18]
şizofrenide; içgörü, düşüncelerin içeriği ve oluşturulması, duyguların deneyimlenmesi ve ifade edilmesi, algılama, davranışlar ve bilişsel işlevler gibi birçok alanda belirtiler ortaya çıkabilir. şizofreni heterojen görünümlü bir hastalık olduğu için tipik bir genel görünüme sahip değildir; bazı hastalarda bazı belirtiler ortaya çıkarken, diğerlerinde başka belirtiler olabilir.
Tümünü Göster