+1
-1
sarı buğday tarlalarına değdi önce rüzgar
una su vurdu
böylece doymaya başladı insan
rüzgar sarı buğdaylardan sıyrılıp üzüm bağlarına değdi
maya tutup şıra, şarap olmaya meyletti
berduş ve alkolikler dem vurdu kendilerini şaraba
heykellere çarptı rüzgar ve yine yoluna devam etti
teri havada kurudu heykeltıraşın
heykelden değil heybesinden dolayı
tüm görmüşlükleriyle bana tesir etti rüzgar
ekmek daha bir ağır oldu gönlümdeki garibanlara
şarap daha da tatlandı ağzımda
gördüğüm tüm heykelsiz şehirlere heykel serptim düşlerimde
bir ağ ki bu, balıkların insanlara kurduğu
bir dinamit ki sensiz kalmış gönlüme
işte, aşk diyor hayalimdeki sufi sofuya
bak seyre dalmış çocuklar uçurtmaya
çocuk gülüşünden çıkartıyorum adını
mutluluğu senin varlığından kazanmama ise ramak kalmış
ölesiye savaşlar veriyorum
öyle savaşlar ki bunlar kazananlar sadece mezardakiler
yoo! suratını asma sevgilim
her gece kılıcımı kapıda bırakıp öyle giriyorum koynuna
şarabı usanmadan koyan meyhaneci gibi seviyorum seni
otuz yılın ardından gökyüzünü görmüş gibi seyredalıyorum seni
ilklerin ve sonların esamesi okunmuyorsa varlığında
hepsi senin varlığının güzelliğindendir sevgilim
elbet hayat da devam ediyor varlığında.
nergis sürüyorum üstüne
güzel kok diye değil ruhun gibi kokabil diye
seni bir kitaptan okur gibi seyredalıyorum bazen
böylece tüm ilahı metinler alev alıyor zihnimde
ve sen mutlu olabil diye on iki kişi bulup kendimi ihbar ediyorum.
mürekkebi terbiye ediyorum gül diye!