1. 1.
    +2
    tek bildiğim ve en sevdiğim şiir.

    Diyelim ıslık çalacaksın ıslık
    Sen ıslık çalınca
    Ne ıslık çalıyor diye şaşacak herkes
    Kimse çalamamalı senin gibi güzel

    Örneğin kıyıya çarpan dalgaları sayacaksın
    Senden önce kimse saymamış olmalı
    Senin saydığın gibi doğru ve güzel
    Hem dalgaları hem saymasını severek

    De ki sinek avlıyorsun sinek
    En usta sinek avcısı olmalısın
    Dünya sinek avcıları örgütünde yerin başta
    Örgüt yoksa seninle başlamalı

    Say ki hiçbir işin yok da düşünüyorsun
    Düşün düşünebildiğince üç boyutlu
    Amma da düşünüyor diye şaşsın dünya
    Sanki senden önce düşünen hiç olmamış

    Dalga mı geçiyorsun düşler mi kuruyorsun
    Öyle sonsuz sınırsız düşler kur ki çocuğum
    Düşlerini som somut görüp şaşsınlar
    Böyle bir dalgacı daha dünyaya gelmedi desinler

    Dünyada yapılmamış işler çoktur çocuğum
    Derlerse ki bu işler bişeye yaramaz
    De ki bütün işe yarayanlar
    işe yaramaz sanılanlardan çıkar

    aziz nesin
    ···
  2. 2.
    +1
    Mezarıma o kadar dolu gireceğim ki
    iğne atsan bile sadece bana değecek…
    Kendimden o kadar emin öleceğim ki,
    Mezara Bedenim değil günahlarım girecek…

    Az önce daldım derin çukurlu bir düşe,
    Döktüm gözyaşlarımı bir tabutun içine,
    Şimdi ağıt dökmeli tebessümüm şu leşime
    Daha gözümde kalanlar var ölüm, git işine…

    karalamıştım bi ara
    ···
  3. 3.
    +1
    Alın binler

    Ankara
    Ankara'ya öyle yakışırdı ki kar..
    asfaltlar ışıldar, buz tutardı resmi yalanlar...
    kimse keman çalmaz belki ama
    çok keman çalınsın balolarında
    diye yapılmış
    gri sisli binalar...
    alnının ortasında
    ciddi bir devlet asabiyeti.
    çok kötü günlermiş gibi en genç zamanlar,
    bu zulüm bu sevda bitmezmiş sevmek
    bir halkı sevmekse aşk o zaman sevmekmiş!
    (biz bir şeyi delicesine severiz
    ama tanrım neyi?)
    kahve önü çatlak mozaik
    bel kemiğine tehdit
    kürsüler üstünde
    çok sigara içen
    öğrenciler
    bir daha asla yaşayamayacağı
    aşkları teğet geçerken
    hep onu sevmeyenleri severek
    hep onu sevenin gözlerinden
    kalabalıklara kaçarak
    karışarak toplumcu gerçekçi yalnızlıklara,
    yüksek rakımlarda çatlamış dudaklarını
    bir izmirli güzele dayatmak varken
    (hep kardeş olacak değiliz ya,
    yaşasın halkların sevgililîğî!)
    soyut bir sevdaya
    beşik kertilmiş olan
    dağda çoban,
    şehirde şark çıbanı sayılan,
    fırat'ın büyük elleri
    ararat'ın kız yelleri
    cilo'nun derin nefesleri
    hülasa kente hukuk mukuk okun
    mümkünse o arada da memleketi kurtarmaya gelmiş
    anadolu çocukları, ankara' ya öyle yakışırdı ki kar
    asfaltlar ışıldar,
    buz tutardı resmi yalanlar
    (belki balkona kar seyretmeye çıkar diye
    sevdiğimiz kızlar
    çok dibimiz donmuştur ve çoğu zaman
    bu kar mevzuu
    kızlara yeterince ilginç gelmemiştir
    hiçbir şey kapalı bir dükkan kadar
    hüzünlü gelmez insana
    ankara'da,
    yoksa bugün bir hayat
    yaşanmayacakmı duygusu çöker bütün bozkıra.
    Kimse keman çalmaz belki
    Belki bu fiim hiçbir zaman
    o kadar fiyakalı olmayacak ama
    Hiçbir lahmacunda
    o okul yolundaki üçüncü sınıf lokantadakinin
    tadını vermeyecek bir daha
    Çok daha iyilerini yedim sonra
    bizzat Urfa'da hatta
    Ama hiçbirinde
    o kadar aç oturrnadım sofraya
    ankara'ya
    öyle yakışırdı ki kar
    çok yabancı bir soluk duyulur bazı
    bilinmez bir dilin ıslığından
    anla ki sıkıldı bizim konsolosluktaki konuklar
    öyle deme
    Ankara'yı sevmeyene bir zulümdür
    bu kadar insanın neden ankara'yı sevdiğini anlamadan
    ankara'da yaşamak
    yollarına hep sevdiğimiz insanların
    adlarını vermediler ama biz her duvara
    bilvesile onların adını yazarak yaşadık
    kül ve betondan mürekkep
    yaşadıkça yaşanılası gelen
    o tuhaf bozkır kokusunda.
    ankara'ya öyle yakışırdı ki kar.
    asfaltlar ışıldar...
    bir günden bir sürü gün yapan
    mesai saatlerinde hiçbir şey yapan
    hiçbir şey alıp hiçbir şey sunan
    rakıyı bol sulu içen
    dokunmasın için deği!
    çabuk bitmesin dîye devletimin tekel rakısı,
    hep kağıtlara bakarak,
    hep kağıtlardan bakarak
    hem neşet ertaş' ı hem bülent ersoy' u
    aynı anda sevmeyi başararak,
    karısının bayat ekmeklerden yaptığı tatlıyı
    çok beğenmeyerek ama
    yine de bu tasarrufunu takdir ederek
    boynu hep kıdemli bir atkının içinde saklıyken
    hep bir şeylere birilerine küsmüş gibi
    yürüyen...
    memurlar...
    ankara'ya öyle yakışırdı ki kar..
    asfaltlar ışıldar,
    buz tutardı resmi yalanlar...
    biz, şimdi kapalı birr kuruyemişçi
    dükkanının -ki bütün plan kar altında
    tuzsuz ay çekirdeği çitileyip
    yanı sıra bafra içmektir-
    kötü ışıklandırılmış vitrininden
    umutsuzca içeri bakan,
    kimliği gereğinden fazla sorgulanmış,
    merhabadan çok çıkar ulan kimliğini denmiş,
    -yani sistem kendi verdiği kimliği
    zırt pırt geri istemektedir-
    doğduğu yer yüzünden
    doğuştan kavgacı zannedilen ama
    pek çoğu kavgadan nefret eden
    kavgacı esmer cesur korkak
    çoğu kürt çoğu türk çocuklardık...
    ankara'ya öyle yakışırdı ki kar...
    ha sonra belki ahmed arifin aklına
    hiçbir şairin aklına gelmeyecek
    -çünkü hiçkimse bir daha ankara' yı
    O'nun kadar sevemeyecek -bir şiir islenir:
    kar altındadır varoşlar
    hasretim, nazlıdır ankara...
    ustam yine sen bilirsin ama
    hangi aralıkta bir şair ölmüşse
    işte o,en netameli aydır bence.
    ankara'ya öyle yakışırdı ki kar...
    asfaltlar ışıldar...
    yalanlar...
    şimdi ve sonra ne zaman ankara'ya kar yağsa
    elim gönlüm, çocukluğum buz tutar.

    Yılmaz Erdoğan
    Tümünü Göster
    ···
  4. 4.
    +1
    orhan veli kanık kitabe-i seng-i mezar

    Hiçbir şeyden çekmedi dünyada
    Nasırdan çektiği kadar
    Hatta çirkin yaratıldığından bile
    O kadar müteessir değildi;
    Kundurası vurmadığı zamanlarda
    Anmazdı ama Allah´ın adını,
    Günahkar da sayılmazdı.
    Yazık oldu Süleyman Efendiye

    II

    Mesele falan değildi öyle,
    To be or not to be kendisi için;
    Bir akşam uyudu;
    Uyanmayıverdi.
    Aldılar, zütürdüler.
    Yıkandı, namazı kılındı, gömüldü.
    Duyarlarsa olduğunu alacaklılar
    Haklarını helal ederler elbet.
    Alacağına gelince...
    Alacağı yoktu zaten rahmetlinin.

    III

    Tüfeğini depoya koydular,
    Esvabını başkasına verdiler.
    Artık ne torbasında ekmek kırıntısı,
    Ne matarasında dudaklarının izi;
    Öyle bir rüzgar ki,
    Kendi gitti,
    ismi bile kalmadı yadigar.
    Yalnız şu beyit kaldı,
    Kahve ocağında, el yaz işiyle:
    ´Ölüm Allah´ın emri,
    ´Ayrılık olmasaydı.
    ···
  5. 5.
    +1
    ANLATAMIYORUM
    Ağlasam sesimi duyar mısınız,
    Mısralarımda;
    Dokunabilir misiniz,
    Gözyaşlarıma, ellerinizle?
    Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel,
    Kelimelerinse kifayetsiz olduğunu
    Bu derde düşmeden önce.
    Bir yer var, biliyorum;
    Her şeyi söylemek mümkün;
    Epeyce yaklaşmışım, duyuyorum;
    Anlatamıyorum.




    Orhan VELi
    ···
  6. 6.
    +1
    olmuşu varken yeme meyvenin hdıbını
    helali varken gibme namahremin dıbını
    ···
  7. 7.
    +1
    http://www.youtube.com/watch?v=Akj5C-qG4tU

    edip cansever
    ···
  8. 8.
    +1
    Bahçedeki ihtiyar
    Yıllar bir gözyaşı olup da kaymış
    Nurlu ihtiyarin yanaklarında.
    Yapraktan saçını yerlere yaymış,
    Sonbahar ağlıyor ayaklarında.
    Süzüyor ufukta bir kızıl yeri,
    içi karanlıkla dolu gözleri;
    Alnında akşamın ince kederi,
    Sessizliğin sırrı, dudaklarında.

    Yanan bir kağıtta küçük bir satir
    Yazı gibi aksam onu karartır;
    Artık o, silinen bir hatıradır,
    Bu issiz bahçenin uzaklarında...

    Necip Fazıl Kısakürek
    ···
  9. 9.
    +1
    Sümbülzade Vehbi Efendi’nin müstesna

    bir eseridir. şiirin hikayesi ise şöyle: Bir gün

    padişah Vehbi Efendi’yi yanına çağırır ve: “Bana öyle

    bir şiir yaz ki bir mısrasını okuyunca içimden seni

    öldürmek, bir sonrakini okuyunca ise ödüllendirmek

    gelsin” der. Ve işte sonuç aşağıda:

    Azm-u hamam edelim, sürtüştürem ben sana,

    Kese ile sabunu, rahat etsin cism-u can.

    • * *

    Lal-u şarap içurem ve ıslatıp geçirem,

    Parmağına yüzüğü, hatem-i zer drahsan.

    • * *

    Eğil eğil sokayım, iki tutam az mıdır?

    Lale ile sümbülü kakülüne nevcivan.

    • * *

    Diz çökerek önüne ılık ılık akıtam,

    Bir gümüş ibrik ile destine ab-i revan.

    • * *

    Salınarak giderken arkandan ben sokayım,

    Ard eteğin beline, olmasın çamur aman.

    • * *

    Kulaklarından tutam, dibine kadar sokam,

    Sahtiyenden çizmeyi, olasın yola revan.

    • * *

    Öyle bir sokayım ki, kalmasın dışarda hiç,

    Düşmanın bağrına, hançerimi nagehan.

    • * *

    Eğer arzu edersen, ben ağzına vereyim,

    Yeter ki sen kulundan lokum iste her zaman.

    • * *

    Herkese vermektesin, bir de bana versene,

    Avuç avuç altını, olsun kulun şaduman.

    • * *

    Sen her zaman gelesin, ben Vehbi’ye veresin,

    Esselamun aleyküm ve aleykümselam.
    ···
  10. 10.
    +1
    Haydi Abbas, vakit tamam;
    Akşam diyordun işte oldu akşam.
    Kur bakalım çilingir soframızı;
    Dinsin artık bu kalb ağrısı.
    Şu ağacın gölgesinde olsun;
    Tam kenarında havuzun.
    Aya haber sal çıksın bu gece;
    Görünsün şöyle gönlümce.
    Bas kırbacı sihirli seccadeye,
    Göster hükmettiğini mesafeye
    Ve zamana.
    Katıp tozu dumana,
    Var git,
    Böyle ferman etti Cahit,
    Al getir ilk sevgiliyi Beşiktaş'tan;
    Yaşamak istiyorum gençliğimi yeni baştan.

    cahit sıtkı tarancı

    bende bu şiiri çok severim
    ···
  11. 11.
    +1
    Sesini özlemedim, yüzünü de özlemedim, kokunu da özlemedim, yanımdaki varlığını hele hiç özlemedim..
    Daha fazla yazamıyorum uzayan burnum kalemime çarpıyor, bırakıyorum...

    küçük iskender unutamadıgım şiirlerdendir
    ···
  12. 12.
    +1
    Aşağıdaki şiir, edebiyat tarihimizin saygın şahsiyetlerinden Sümbülzade Vehbi Efendi'nin müstesna bir eseridir. Şiirin hikayesi ise şöyle: Bir gün padişah Vehbi Efendi'yi yanına çağırır ve: "Bana öyle bir şiir yaz ki bir mısrasını okuyunca içimden seni öldürmek, bir sonrakini okuyunca ise ödüllendirmek gelsin" der. Ve işte sonuç aşağıda:

    Azm-u hamam edelim, sürtüştürem ben sana,
    Kese ile sabunu, rahat etsin cism-u can.
    • * *
    Lal-u şarap içurem ve ıslatıp geçirem,
    Parmağına yüzüğü, hatem-i zer drahsan.
    • * *
    Eğil eğil sokayım, iki tutam az mıdır?
    Lale ile sümbülü kakülüne nevcivan.
    • * *
    Diz çökerek önüne ılık ılık akıtam,
    Bir gümüş ibrik ile destine ab-ı revan.
    • * *
    Salınarak giderken arkandan ben sokayım,
    Ard eteğin beline, olmasın çamur aman.
    • * *
    Kulaklarından tutam, dibine kadar sokam,
    Sahtiyenden çizmeyi, olasın yola revan.
    • * *
    Öyle bir sokayım ki, kalmasın dışarıda hiç,
    Düşmanın bağrına, hançerimi nagehan.
    • * *
    Eğer arzu edersen, ben ağzına vereyim,
    Yeter ki sen kulundan lokum iste her zaman.
    • * *
    Herkese vermektesin, bir de bana versene,
    Avuç avuç altını, olsun kulun şaduman.
    • * *
    Sen her zaman gelesin, ben Vehbi'ye veresin,
    Esselamun aleyküm ve aleykümesselam.
    ···
  13. 13.
    +1
    Şimdi sen kalkıp gidiyorsun. Git
    Gözlerin durur mu onlar da gidiyorlar. Gitsinler.
    Oysa ben senin gözlerinsiz edemem bilirsin
    Oysa Allah bilir bugün iyi uyanmıştık
    Sevgideydi ilk açılışı gözlerimizin sırf onaydı
    Bir kuş konmuş parmaklarıma uzun uzun ötmüştü
    Bir sevişmek gelmiş bir daha gitmemişti
    Yoktu dünlerde evelsi günlerdeki yoksulluğumuz
    Sanki hiç olmamıştı

    Oysa kalbim işte şuracıkta çarpıyordu
    Şurda senin gözlerindeki bakımsız mavi, güzel laflı
    istanbullar
    Şurda da etin çoğalıyordu dokundukça lafların
    dünyaların
    Öyle düzeltici öyle yerine getiriciydi sevmek
    Ki Karaköy köprüsüne yağmur yağarken
    Bıraksalar gökyüzü kendini ikiye bölecekti
    Çünkü iki kişiydik

    Oysa bir bardak su yetiyordu saçlarını ıslatmaya
    Bir dilim ekmeğin bir iki zeytinin başınaydı doymamız
    Seni bir kere öpsem ikinin hatırı kalıyordu
    iki kere öpeyim desem üçün boynu bükük
    Yüzünün bitip vücudunun başladığı yerde
    Memelerin vardı memelerin kahramandı sonra
    Sonrası iyilik güzellik.

    cemal süreya - aşk
    ···
  14. 14.
    +1
    necip fazil der gecerim amk. gerisini de tanimam etmem
    ···
  15. 15.
    +1
    en sevdiğim şiir manas destanı panpa
    ···
  16. 16.
    0
    bir nedeni yok yalnızca öptüm iskender reyiz
    ···
  17. 17.
    0
    o'dur
    bu'dur
    şu'dur
    bodur mendebur
    bir de bana
    kafiyeli yazamaz
    demiş..
    kafiye onu sıkar
    kafiye gururla sunar

    iki bira
    ···
  18. 18.
    0
    şimdi saat sensizliğin ertesi
    yıldız dolmuş gökyüzü ay-aydın
    avutulmuş çocuklar çoktan sustu
    bir ben kaldım tenhasında gecenin
    avutulmamış bir ben...

    şimdi gözlerime ağlamayı öğrettim
    ki bu yaşlar
    utangaç boynunun kolyesi olsun
    bu da benden sana
    ayrılığın hediyesi olsun

    soytarılık etmeden güldürebilmek seni
    ekmek çalmadan doyurabilmek
    ve haksızlık etmeden doğan güneşe
    bütün aydınlıkları içine süzebilmek gibi
    mülteci isteklerim oldu ara sıra, biliyorsun..
    şimdi iyi niyetlerimi
    bir bir yargılayıp asıyorum
    bu son olsun be..bu son olsun!
    bu da benim sana
    ayrılırken mazeretim olsun!

    şimdi saat yokluğunun belası
    sensiz gelen sabaha günaydın!
    işi-gücü olanlar çoktan gitti
    bir ben kaldım voltasında sensizliğin
    hiç uyumamış bir ben...

    şimdi dişlerimi sıkıp
    dudaklarıma kanamayı öğrettim
    ki bu kızıl damlalar
    körpe yanağında bir veda busesi olsun
    bu da benden sana
    heba edilmiş bir aşkın
    son nefesi olsun...

    kafamı duvara vurmadan
    tanıyabilmek seni
    beyninin içindekileri anlayabilmek
    ve yitirmeden, yüzündeki anlık tebessümü
    bütün saatleri öylece durdurabilmek için
    çıldırasıya paraladım kendimi
    lanet olsun!
    artık sigarayı üç pakete çıkardım günde
    olsun be! ne olacaksa olsun!
    bu da benim sana
    ayrılırken şikayetim olsun

    gözyaşım utangaç boynunun inciden kolyesi olsun
    her damla vefasız teninde bir veda busesi olsun
    isterim sende ben gibi yan ömrüne hep ağla hep ağla
    bu benden son dua bu benden ayrılık hediyesi olsun

    Yusuf Hayaloğlu

    http://www.youtube.com/watch?v=UE3pJ-EHpIw
    ···
  19. 19.
    0
    höst lan şiir duydum geldim
    ···
  20. 20.
    0
    -V-

    Bir şey var şu bizim durumumuz ona benziyor

    Umarsızlığı yüceltmek mi desem?
    Renkleri beklemek belki...

    Makbule geçmeyen armağan
    Ya da
    Zindanda gökbilim öğrenimi.

    Ya da
    Satın alınmak
    Ezgiler tarafından.

    Cemal sureya- Sıcak Nal
    ···