-
51.
+1Niye izin vermiyorsun yoluna kuş konmasına
Niye izin vermiyorum yoluma kuş konmasına
Niye kimseler izin vermez yollarına kuş konmasına
"Öyle güzelsin ki Kuş koysunlar yoluna" Demiş bir çocuk -
-
1.
+1nilgün marmara - kuş koysunlar yoluna adamsın panpa herkes bilmez
-
1.
-
52.
+2Biliyorum sana giden yollar kapalı
Üstelik sen de hiç bir zaman sevmedin beni
Ne kadar yakından ve arada uçurum;
insanlar, evler, aramızda duvarlar gibi
Uyandım uyandım, hep seni düşündüm
Yalnız seni, yalnız senin gözlerini
Sen Bayan Nihayet, sen ölümüm kalımım
Ben artık adam olmam bu derde düşeli
Şimdilerde bir köpek gibi koşuyorum ordan oraya
Yoksa gururlu bir kişiyim aslında, inan ki
Anımsamıyorum yarı dolu bir bardaktan su içtiğimi
Ve içim zütürmez kenarından kesilmiş ekmeği
Kaç kez sana uzaktan baktım 5.45 vapurunda;
Hangi şarkıyı duysam, bizimçin söylenmiş sanki
Tek yanlı aşk kişiyi nasıl aptallaştırıyor
Nasıl unutmuşum senin bir başkasını sevdiğini
Çocukça ve seni üzen girişimlerim oldu;
Bağışla bir daha tekrarlanmaz hiçbiri
Rastlaşmamak için elimden geleni yaparım
Bu böyle pek de kolay değil gerçi…
Alışırım seni yalnız düşlerde okşamaya;
Bunun verdiği mutluluk da az değil ki
Çıkar giderim bu kentten daha olmazsa,
Sensizliğin bir adı olur, bir anlamı olur belki
inan belli etmem, seni hiç rahatsız etmem,
Son isteğimi de söyleyebilirim şimdi:
Bir geceyarısı yazıyorum bu mektubu
Yalvarırım onu okuma çarşamba günleri
C. Süreya -
53.
+4Akrep gibisin kardeşim,
korkak bir karanlık içindesin akrep gibi.
Serçe gibisin kardeşim,
serçenin telaşı içindesin.
Midye gibisin kardeşim,
midye gibi kapalı, rahat.
Ve sönmüş bir yanardağ ağzı gibi korkunçsun, kardeşim.
Bir değil,
beş değil,
yüz milyonlarlasın maalesef.
Koyun gibisin kardeşim,
gocuklu celep kaldırınca sopasını
sürüye katılıverirsin hemen
ve âdeta mağrur, koşarsın salhaneye.
Dünyanın en tuhaf mahlukusun yani,
hani şu derya içre olup
deryayı bilmiyen balıktan da tuhaf.
Ve bu dünyada, bu zulüm
senin sayende.
Ve açsak, yorgunsak, alkan içindeysek eğer
ve hâlâ şarabımızı vermek için üzüm gibi eziliyorsak
kabahat senin,
— demeğe de dilim varmıyor ama —
kabahatın çoğu senin, canım kardeşim!
NAZIM HiKMET RAN
23 eylül 1945
En güzel deniz:henüz gidilmemiş olanıdır
En güzel çocuk:henüz büyümedi
En güzel günlerimiz:henüz yaşamadık olduklarımızdır
Ve sana söylemek istediğim en güzel söz:henüz söylememiş olduğumdur
(burdan evlenme teklifine girebilirsiniz)
Nazım Hikmet Ran -
54.
+2sevdiğim bir şiirdir vesselam
insan bu, su misali, kıvrım kıvrım akar ya;
Bir yanda akan benim, öbür yanda Sakarya.
Su iner yokuşlardan, hep basamak basamak;
Benimse alın yazım, yokuşlarda susamak.
Her şey akar, su, tarih, yıldız, insan ve fikir;
Oluklar çift; birinden nur akar; birinden kir.
Akışta demetlenmiş, büyük, küçük, kâinat;
Şu çıkan buluta bak, bu inen suya inat!
Fakat Sakarya başka, yokuş mu çıkıyor ne,
Kurşundan bir yük binmiş, köpükten gövdesine;
Çatlıyor, yırtınıyor yokuşu sökmek için.
Hey Sakarya, kim demiş suya vurulmaz perçin?
Rabbim isterse, sular büklüm büklüm burulur,
Sırtına Sakaryanın, Türk tarihi vurulur.
Eyvah, eyvah, Sakaryam, sana mı düştü bu yük?
Bu dâva hor, bu dâva öksüz, bu dâva büyük! ..
Ne ağır imtihandır, başındaki, Sakarya!
Binbir başlı kartalı nasıl taşır kanarya?
insandır sanıyordum mukaddes yüke hamal.
Hamallık ki, sonunda, ne rütbe var, ne de mal,
Yalnız acı bir lokma, zehirle pişmiş aştan;
Ve ayrılık, anneden, vatandan, arkadaştan.
Şimdi dövün Sakarya, dövünmek vakti bu ân;
Kehkeşanlara kaçmış eski güneşleri an!
Hani Yunus Emre ki, kıyında geziyordu;
Hani ardına çil çil kubbeler serpen ordu?
Nerede kardeşlerin, cömert Nil, yeşil Tuna;
Giden şanlı akıncı, ne gün döner yurduna?
Mermerlerin nabzında hâlâ çarpar mı tekbir?
Bulur mu deli rüzgâr o sedayı: Allah bir!
Bütün bunlar sendedir, bu girift bilmeceler;
Sakarya, kandillere katran döktü geceler.
Vicdan azabına eş, kayna kayna Sakarya,
Öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya!
insan üç beş damla kan, ırmak üç beş damla su;
Bir hayata çattık ki, hayata kurmuş pusu.
Geldi ölümlü yalan, gitti ölümsüz gerçek;
Siz, hayat süren leşler, sizi kim diriltecek?
Kafdağını assalar, belki çeker de bir kıl!
Bu ifritten sualin, kılını çekmez akıl!
Sakarya, sâf çocuğu, mâsum Anadolunun,
Divanesi ikimiz kaldık Allah yolunun!
Sen ve ben, gözyaşiyle ıslanmış hamurdanız;
Rengimize baksınlar, kandan ve çamurdanız!
Akrebin kıskacında yoğurmuş bizi kader;
Aldırma, böyle gelmiş, bu dünya böyle gider!
Bana kefendir yatak, sana tabuttur havuz;
Sen kıvrıl, ben gideyim, Son Peygamber Kılavuz!
Yol onun, varlık onun, gerisi hep angarya;
Yüzüstü çok süründün, ayağa kalk, Sakarya! .. -
55.
-5Gerici necip var cugu
-
-
1.
0neye göre? kime göre?
-
-
1.
+1Bana gore amk hayirdir
-
2.
0Bayrampaşa gel iki adam cıkar
-
1.
-
1.
-
56.
0Rezerve
-
57.
0rezervasyon
-
58.
-4Su necip alagavatini bir gibim sanan var ya adamin 3 siiri var aq gerisi cop tabi kadin bacaklarina fetisiniz varsa bilmem ve ya kumara, tamamen bir balon olan, karakter yoksunu biri, chpden vekil olamayinca chpye sovmeye baslamis, milletin karisinin sacina laf edip(turbansiz kadin-perdesiz ev) kendi karisini perdesiz ev olarak (kendi deyimiyle) satan bir alagavatttir, kumarci yavsak.
"Bir tabut dusun; icinde ben, icimde sen"
- Zarifoglu -
59.
+1Tarifi imkânsız hisler içinde
Seviniyor, coşuyorum şu anda
Turan görünüyor sisler içinde
Yollarına düşüyorum şu anda
Niyet ettim daha yola girmeden
Geçilir mi Nahçivan'ı görmeden
Nahçivan'da bir çay içip durmadan
Bakü'deyim şaşıyorum şu anda
Bakü'de düğümü çözer gibiyim
Sanki istanbul’da gezer gibiyim
Bakü'yü okşayan Hazar gibiyim
Kabarıyor, şişiyorum şu anda
Can Azerbaycan'da kabaran yürek
Durmaz artık yolcu yolunda gerek
Ver elini Türkmenistan diyerek
Askabat'ı aşıyorum şu anda
Aşkabat’tan çıkıp Taşkent yoluna
Semerkant, Buhara, Özbek eline
Amu-Derya olup Aral gölüne
Dolup, dolup taşıyorum şu anda
Ben tasarken Tacikistan susuyor
Biskek'e varmasam Kırgız küsüyor
Tanrı Dağları'ndan rüzgar esiyor
Tatlı tatlı üşüyorum şu anda
Üşüsem de gidiyorum öteye
Kazakistan yani Alma-Ata'ya
Mazideki gibi binip bir tay'a
Yesi'deyim koşuyorum şu anda
Çünkü Yesi bir mübarek kucaktır
Ana kucağından daha sıcaktır
Ahmet Yesevi'ye ait ocaktır
O Ocakta pişiyorum şu anda
Horasan'ın erleri de pişmişler
Anadolu Rumeli'ye düşmüşler
Onlar bir ışık, bir güneşmişler
Nurlarında ışıyorum şu anda
Nurlarında ışıyorken iste tam
Gam bürüyor yüreğimi yine gam
Doğu Türkistan’ım, Bati Trakya’m
Yaranızı deşiyorum şu anda
Yaralı yaralı gönül yürüyor
Geri dönüp taa Bosna'ya varıyor
Evlad-ı Fatihan şehit veriyor
Mezarını eşiyorum şu anda
Mezar eşmek korkutmuyor beni pek
Ne mezarlar eştim bugünlere dek
Kırım’a, Musul'a, Kerkük'e tek tek
Ay Yıldızı döşüyorum şu anda
Ay Yıldız, örtüsü Kızıl Elma'nın
Arif doruğunda murat almanın
Ülkücü olmanın Bozkurt olmanın
Gururunu yaşıyorum şu anda
Ozan Arif -
60.
+2 -1Mehmet akif ersoy kocakarı ile ömer favorimdir. Atıyorum ama uzundur uyarırım.Tümünü Göster
Kocakarı ile Ömer
üstâd-ı necîbim ali ekrem bey’e
yok ya abbâs’ı bilmeyen, kimdi?..
o sahâbîyi dinleyin, şimdi:
bir karanlık geceydi pek de ayaz...
ibni hattâb’ı görmek üzre biraz,
çıktım evden ki yollar ıpıssız.
yolcu bir benmişim meğer yalnız!
aradan geçmemişti çok da zaman,
az ilerden yavaşça oldu iyân,
zulmetin sînesinde ukde gibi,
ansızın bir müheykel a’râbî!
bembeyaz bir ridâ içinde garîb,
geliyor muttasıl mehîb mehîb
ben sokuldum, o geldi, yaklaştık;
durmadan karşıdan selâmlaştık.
düşünürken selâm alan sesini,
o heyûlâ uzandı tuttu beni:
bir de baktım, ömer değil mi imiş!
– yâ ömer! böyle geç zaman, bu ne iş?
– şu mahallâtı devre çıkmıştım...
gel bereber, benimle, üç beş adım.
• * *
ne sadâ var, ne bir yürür bîdâr;
uhrevî bir sükûn içinde civâr.
ömer olmuş gezer, sıyânet-i hak...
şu yatan beldenin huzûruna bak!
o semâlar kadar yücelmiş alın,
çakarak sînesinden âfâkın,
bir zaman sönmeyen nigâhıyle,
necm-i sâhirde sanki bir hâle !
duruyor her evin önünde ömer,
dinliyor, bî-haber içerdekiler.
geçmedik en harâb bir yapıyı,
yokladık sağlı sollu her kapıyı.
geldik artık medîne hâricine;
bir çadır gördü, durdu kaldı yine.
• * *
ocak başında oturmuş bir ihtiyarca kadın.
“açız! açız!” diye feryâd eden çocuklarının,
karıştırıp duruyorken pişen nevâlesini ;
çıkardı yuttuğu yaşlarla çırpınan sesini:
– durundu yavrularım, işte şimdicek pişecek...
fakat ne hâl ise bir türlü pişmiyordu yemek!
çocukların yeniden başlamıştı nâleleri...
selâmı verdi ömer, daldı âkıbet içeri,
selâmı aldı kadın pek beşûş bir yüzle.
– bu yavrular niçin, ey teyze ağlıyor, söyle?
– bugün ikinci gün, aç kaldılar...
– o halde, neden
biraz yemek komuyorsun?
– yemek mi? çömleği sen,
tirid mi zannediyorsun? içinde sâde su var;
çakıl taşıyla berâber bütün zaman kaynar!
ne çâre! belki susarlar, dedim. ayıplamayın.
– peki! senin kocan, oğlun, ya kardeşin, ya dayın...
tek erkeğin de mi yok?
– hepsi öldü... kimsem yok.
– senin midir bu küçükler?
– torunlarım.
– ne de çok!
adam, emîr’e gidip söylemez mi hâlini?
– ah!
emîr’e, öyle mi? kahretsin an-karîb allah!
yakında râyet-i ikbâli ser-nigûn olsun...
ömer, belâsını dünyâda isterim bulsun!
– ne yaptı, teyze, ömer, böyle inkisâr edecek?
– ya ben yetîm avuturken, emîr uyur mu gerek?
raiyyetiz , ona bizler vedîatu’llâhız ;
gelip de bir aramak yok mu?
– haklısın, yalnız,
zavallının işi pek çok, zaman bulup gelemez;
gidip de söylememişsen, ne haldesin bilemez.
– niçin hilâfeti vaktiyle eylemişti kabûl?
sonunda böyle çürük özrü kim sayar makbûl?
zavallının işi çokmuş!.. nedir, muhârebe mi?
işitme sen de civârında inleyen elemi,
medîne halkını üryan bırak, mısır’da dolaş...
“gazâ! gazâ!” diye git soy cihânı, gel paylaş!
çocukların bu sefer yükselince feryadı,
kadın tehevvürü artık cünûna vardırdı:
– şu nevhalar ki çıkar tâ bulutların içine;
ömer! savâik-i tel’în olur, iner tepene!
yetîmin âhını yağmur duası zannetme:
o sayha ra’d-ı kazâdır ki gönderir ademe!
“açız! açız! bize bir lokma olsun ekmek ver... ”
“susundu yavrularım, işte oldu, şimdi pişer!”
gidip de söyleyeyim hâ!.. dilencilik yapamam!
ömer de kim? benim ondan kerîm adamdı babam,
ölür de yüz suyu dökmem sizin halîfenize!..
ömer vuruldu bu son sözle...
– haklısın, teyze!
avut çocukları, ben şimdicek gider gelirim.
• * *
halîfe önde, bitik, suçlu, münfa’il , nâdim;
ben arkasında, perîşan, çadırdan ayrıldık.
sabaha karşı biraz başlamıştı aydınlık.
köyün köpekleri ejder misâli saldırıyor,
bırakmıyor bizi yoldan, fakat kim aldırıyor?
medîne’nin dalarak münhanî sokaklarına;
dönüp dönüp hele geldik zahîre anbarına.
halîfe girdi açıp, ben de girdim emriyle.
arandı her yeri, bir mum yakıp ale’l-acele.
– şu tek çuval unu gördün ya! haydi yükle bana;
bu testi yağ doludur, elverir o yük de sana.
çuval halîfe’de, yağ bende, çıktık anbardan;
kilitleyip geri döndük deminki yollardan.
mesâfe, baktım, uzun; yük yaman; ömer yaralı;
dedim ki:
– ben zütüreydim... verir misin çuvalı?
– hayır, yorulsa değil, ölse yardım etme sakın:
vebâli kendine âiddir ibni hattâb’ın.
kadın ne söyledi, abbâs, işitmedin mi demin?
yarın, huzûr-i ilâhî’de, kimseler, ömer’in
şerîk-i haybeti olmaz, bugünlük olsa bile;
evet, hilâfeti yüklenmeyeydi vaktiyle.
kenâr-ı dicle’de bir kurt aşırsa bir koyunu,
gelir de adl-i ilâhî sorar ömer’den onu!
bir ihtiyar karı bî-kes kalır, ömer mes’ul!
yetîmi, girye-i hüsrân alır, ömer mes’ul!
bir âşiyân-ı sefâlet bakılmayıp göçse:
ömer kalır yine altında, hiç değil kimse!
zemîne gadr ile bir damla kan dökünce biri:
o damla bir koca girdâb olur boğar ömer’i!
ömer duyulmada her kalbin inkisârından;
ömer koğulmada her mâtemin civârından!
ömer halîfe iken başka kim çıkar mes’ul?
ömer ne yapsın; ilâhî, beşer zalûm ü cehûl !
ömer’den isteniyor beklenen muhafazid’den...
ömer! ömer! nasıl aldın bu bârı sırtına sen?
– sen almasan acaba kim gelip de senden iyi,
idâre eyleyecek düştüğün bu ma’rekeyi?
evet, adâleti “mutlak” hayâl edersen eğer,
ömer değil ya ne olsan bırak ki hepsi heder!
beşer, adâleti “mutlak” tahayyül eylerse,
görür ümîdini mahkûm her zaman ye’se.
sen ey ömer, ne meleksin, ne bir emîr-i zalûm...
fakat elinde ne var? fıtraten beşer mazlûm!
görür bürûc-i semânın bütün sitâreleri,
zalâm içinde, yük altında inleyen ömer’i!
huzûr-i hakk’a çıkarken bu unlu cebhenle,
değil zemîni, getir şâhid âsûmânı bile!
– uzak mı yol? daha çok var mı?
– ancak üç beş adım.
mecâli kalmamış artık zavallının... baktım:
olanca azmini cebr eyleyip, nefes nefese;
yavaş yavaş yürüyor. geldi bin belâ ne ise!
sokuldu haymeye, indirdi arkasından unu:
– bırak da testiyi yerleştirin kenâra şunu.
hemen çakılları çömlekten indirip attı;
uzandı testiye, yağ koydu, sonra un kattı.
oturmak istedi, lâkin belâya bak ki: ocak,
hemen sönüp gidecek...
– teyze, yok mu hiç yakacak?
kadın getirdi beş on parça yaş diken ömer’e;
ömer de yakmak için büsbütün serildi yere.
ocak tüter, ömer üfler zefîr-i hârıyle;
zemîni lihye-i beyzâ-yı târumârıyle
sücûd tavr-ı huşû’unda, muttasıl süpürür;
içinde rûhu yanar, cebhesinde ter köpürür!
döner muhît-i nigâhında tûde tûde duman;
bulut geçer gibi necmin hıyât-ı nûrundan!
ocak tutuştu, yemek pişti;
– var mı teyze kabın?
getir de indirelim...
– var büyükçe bir kap, alın.
yemek sıcaktı, fakat kim durup da bekleyecek!
ömer, çocuklara bir bir yedirdi üfleyerek!
kesildi haymede mâtem, uyandı rûh-i sürûr;
çocuklar oynaşıyorlar, kadın ferîh ü fahûr .
ömer bu âlemi gördükçe gaşy içindeydi...
dedim...
– sabah oluyor kalkalım...
– evet, haydi!
yarın emâret’e gel teyze, öğleyin beni bul:
emîr’e söyleriz, elbette hayr olur me’mûl .
• * *
yüzü gülmüştü teyzenin, baktık,
biz de çıktık vedâ edip artık.
hiç görünmeksizin gelip geçene,
doğru indik halîfe’nin evine.
“şimdi nerdeyse gün doğar, kalıver”
diye, koyvermiyordu, çünkü, ömer.
etti az sonra subh-ı velveledâr
uyuyan şehri kâmilen bîdâr.
öğle geçmişti, çıktı geldi kadın.
– gâlibâ teyze, uykusuz kaldın!
işte bağlanmak üzredir nafakan,
alacaksın her ay gelip buradan.
şimdi affeyledin, değil mi beni?
– böyle göster fakat adâletini. -
61.
0Sizin hiç babanız öldü mü?
Benim bir kere öldü kör oldum
Yıkadılar aldılar zütürdüler
Babamdan ummazdım bunu kör oldum
Siz hiç hamama gittiniz mi?
Ben gittim lambanın biri söndü
Gözümün biri söndü kör oldum
Tepede bir gökyüzü vardı yuvarlak
Şöylelemesine maviydi kör oldum
Taşlara gelince hamam taşlarına
Taşlar pırıl pırıldı ayna gibiydi
Taşlarda yüzümün yarısını gördüm
Bir şey gibiydi bir şey gibi kötü
Yüzümden ummazdım bunu kör oldum
Siz hiç sabunluyken ağladınız mı?
Cemal Süreya -
62.
+1Beni bu güzel havalar mahvetti,
Böyle havada istifa ettim
Evkaftaki memuriyetimden.
Tütüne böyle havada alıştım,
Böyle havada aşık oldum;
Eve ekmekle tuz zütürmeyi
Böyle havalarda unuttum;
Şiir yazma hastalığım
Hep böyle havalarda nüksetti;
Beni bu güzel havalar mahvetti. -
63.
0NakREZZ
-
64.
0Zararsız bir deniz metrosunda piknik yaparken gördüm seni ;
Son perona son dakikayla yetişmiş idin.
Lale vardı ellerinde,
Altı üstü basit bir lale
Oysa ben neler beklemiştim
Yakışıyor mu sana Afrodit'in bacısı
Aa oda ne çorabın kaçmış ;
Teessüf ettim bilesin hayallerimin kadını
---×---×---
Metro biraz sıkışık dibinde buldum bir anda kendimi.
Şaka şaka en sevdiğim koku bu, o yüzden girdim yanına
Başkaları ne der bilmem ama ayak kokusunu çok severim ben ;
hayallerimin kadını
imza Ö.F.S.
Saygılar -
65.
+1Mestim bugün aşkınla ay yüzlü güzel konçuy,
Gönlümde esip çınla, ay yüzlü güzel konçuy.
Şevkinle serab ettin, aşkınla harab ettin,
Payında türab ettin,ay yüzlü güzel konçuy.
Sensiz yaşamak boştur, birlikte ölüm hoştur,
Coştum, daha çok coştur, ay yüzlü konçuy.
Sevginle geçip serden, bildim yaralar nerden;
Eyvah kara gözlerden, ay yüzlü güzel konçuy.
Zulmetteki mahımsın, gönlümdeki ahımsın,
Ömrümde günahımsın, ay yüzlü güzel konçuy.
Lebler sücü, bir tas ver; hem neş'e ve hem yas ver;
Hançer mi o kirpikler, ay yüzlü güzel konçuy.
Almış beni albızlar, gönlümde yaran sızlar,
Kurban sana Atsızlar, ay yüzlü güzel konçuy...
Hüseyin Nihal Atsız -
66.
0huurkulluk muydu bu yoksa yani nebileyim ki ölçmedim
-
67.
+1Bu gün Orhan veli kanık ın kitabını almıştım baya bi okudum 2 şiir çarptı gözüme birini yazmışsın diğerinde ben yazayım
Her gün bu kadar güzel mi bu deniz
Böyle mi görünür gökyüzü her zaman
Her zaman güzel mi bu kadar
Bu eşya, bu pencere
Değil
Vallahi değil
Bir iş var bu işin içinde -
68.
0tahir efendi bana kelp demiş
iltifatı bu sözde zahirdir,
maliki mezhebim benim zira,
itikadımca kelp tahirdir.
Eski inci edebiyatı sanatçılarından Nef'i nin vermiş olduğu ibretlik ayar -
69.
0ÖZLEM
O denli o denli çok beklettin
Alıştırdın bekletmeye kendini
Çok zamanlar geçti de geldin
Senden çok seviyorum senin özlemini
Aziz Nesin -
70.
0Canım yine yazmak istedi.Çok fazla isteğim var ama bunların hepsi gereksiz. Canım sıkıldı ve şiir...
Ah şu gözlerin gördüğü
Yanık ev,örtülü hayat
Enkazın ortasında sarı
Bir çiçek
iki nota arasında
Yollar göğe doğru
Buluttan bir el ritim tutar
Yollar,ah ne hoştur
Uzanmak toprağa
Boş kafayla
Kafa içinde tohum
Sulanırsa kötü
Sulanmasın boş kalsın
iyidir öyle
Doldukça, yorulur insan
Neyse bak dere akıyor
Sarıl bana kardeşim
Gidiyorum
Nereye, bilmem
Zaman babaya sor
Nerede, bilmem
Sen Bul
Kes konuşmayı gidiyorum işte
Alsada kurtulsam
Nerede ufolar
Bilmem
Onlar bilirler
Gelselerde sorsam
Güzel mi domatesleri
Ormanları çok mu
işte geldiler
Aa ne kadar şey ?
Hadi gidelim
Gri, boğuk, denizler metalden
Topraklar petrolden
Sevmedim ama
Geldiğim yerdekiler sever
Ö.F.S
başlık yok! burası bom boş!