/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
    başlık yok! burası bom boş!
  1. 18.
    +1
    Sarışın bir melek, henüz doğmuş beni kucağında tutmuş şu sözleri fısıldıyordu "Doğar doğmaz katil olan senin ve benim kaderimiz birlikte örüldü. Ben senin felaketin ya da kurtuluşun olacağım. Kendin olduğun ana kadar kanatların her geçen gün parçalanacak ve sen cehennemin en derin çukuruna düşmeye devam edeceksin"
    ···
  2. 17.
    +1
    Hızla doğruldum ve tabii ki de onunla göz göze gelip beni buraya getiren zihniyetine sonsuz küfürlerimi sıraladım. Bana bir bardak su verip çenemi kapamamı söyled. içinden çıkan, gözeneklerinden fışkıran güç geri gelmeye başlayınca da su dolu bardağı yere fırlatıp evden çıktım ve bana yetişmesine bile fırsat vermeden koşmaya başladım. Kafamı toparlayıp öyle bunu tekrar düşünme kararı aldım. Dairesinden çıkıp bildiğim bir muhit olsa da etrafımda düşmanım var mı? taramamı yaptıktan sonra köşeyi dönüp insanüstü hızıma çıkıp koşmaya başladım. Daha doğar doğmaz işe yaramaz olduğu anlaşılan görünmez paramparça kanatlarım istemsizce dışarı fırladı ve ayaklarımı yarım yamalak yerden keserek saklanmamanın verdiği hazla hızıma hız katmaya başladılar. Gecenin karanlığı sokaklara bastırmaya başlamıştı, insanların çok dikkatini çekebileceğim için kalabalık sokaklarda kanatlarımı kapadım ve her daim yağmurlu olan kasabanın yazın ortasında serinleyen akşam havasında kolsuz tişörtümle yürürken insanların sürekli yanlarında taşıdığından şüphelendiğim ince hırkaları, terletmeyen yapmurlukları içinde bana bakışları kanatlarımı göreler atacakları bakıştan daha tuhaftı. Soğuğu elbette hissedemiyor, bunu da insanüstü yeteneklerimin üzerine atarak tahmin edebiliyordum. Kısa süre içinde kasaba dışındaki evime varıp kapıyı büyüledim. Kendimi koltuğa attığımda nefes nefese bile değildim. Hemen Colin'den yayılan o enerjiyi düşünmeye başladım. Hoşuma bile gitmişti ve bundan korkuyordum. Kokusu hala burnumdaydı, burnumu kırıştırıp koyu gri koltuğuma iyice gömülüp bacaklarımı kendime çektim.Bir an için gözümün önünde bir anı canlandı, dediğim gibi hiçbir şeyi unutmam ama ben o anı yaşadığımı ve hatırlamadığımı biliyordum.
    ···
  3. 16.
    0
    Ellerini elbette hissedemiyordum ancak bana endişeyle bakan yüzünü görebiliyordum. Dudaklarını konuşmak için araladığını ve enerjisinin onun içine girdiğini gördüm ancak o güce daha fazla karşı koyamadım. Lanet olası bir kâbusta olmalıydım. Yeryüzünde güç olarak kontrolü elimde tutmak zorundaydım. Bunları düşünürken karanlığa sürüklendim. Nadiren uyur, nadiren rüya görürdüm ama aşinaydım. insanlarla nadir ortak yönlerimdendi bu. Uyumamak beni güçten pek düşürmezdi gerekirse asırlarca uyumazdım ama uykunun zihnimi ve bedenimi tazelediği gerçeği de apayrıydı. Bu durum ise uykudan farklıydı. Bilincimin yarım yamalak açık, bedenimise baygın olduğunu anımsıyordum. Bayılırken kapanan ve açılmamakta direnen göz kapaklarımda, ateş kadar canlı ve koyu kırmızı saçlarımda rüzgarın varlığını son gücümle etrafı aşina olduğum büyümle kontrol ederken fark etmiştim. Hissedememek büyük bir avantaj olduğu kadar zayıf olsa da insanlarda bulunmayan bir çeşit radarım sayesinde gözlerim kapalıyken bile nerede olduğumu bu tip tuhaf durumlar dışında bilebiliyordum. Yine de kulaklarımdaki uğultu dindiğinde yine bilincimi karanlığın soğuğuna teslim edip ardından tekrar uyandığımda sanırım sarhoş olup başkasının evinde uyanan kadınlarla bir empati kurma fırsatı yakalamıştım. Colin'in yatak odasında olduğumu daha gözümü açar açmaz anladım. Lacivert duvarlar, ahşap mobilyalar, üzerinde yattığım gri-lacivert örtüler, her yerde onun kokusu ve rahatsız edici varlığı hissediliyordu. Onun kokusu elbette ezberlediğim bir şey değildi ama burnumun insanüstü hassasiyeti hemen onun varlığını bana haber vermişti.
    ···
  4. 15.
    0
    Arkamı dönünce bana adımın anlamı ile seslenip gülümsedi "Merhaba insanlığın koruyucusu ve savaşçı Alexandre" ilk kez ona gerçekten merak ederek baktım "Neden öyle söyledin şimdi" Omuz silkti "Adının anlamı hoşuma gidiyor." Sonra yüzüme dikkatlice bakıp "Bugün gözlerin mavi, hem de neredeyse şeffaf denilecek kadar... Koyu yeşilden bu tona nasıl dönüyor?" diye sordu. Babam yakınlardaysa ya da besleniyorsam gözlerimin rengi yeşile döner. Genelde okulda yeşildir gözlerim çünkü altın renkli ruhlar içime girerken sanki zehrimi hisseder gibi yeşile dönerdi. E ben de okulda çok besleniyordum.Şu anda ise, henüz yeni beslenmişken mavi olması normal değildi. Ama bir insana bunu açıklayacak değildim. Üstelik hala bana dokunuyordu. Bana fazla yakındı. Kolumu kurtarıp sorusunu cevaplamak yerine "Ne istiyorsun Colin" diye mırıldandım. Saçları altın renginde parıldıyordu."Sadece bunu düşürdün" diye mırıldandı. Elinde gümüş bir bilezik vardı. Ucunda da insanların aslında alakasız olmasına rağmen şeytan ile özdeştirdiği çatal vardı."Bu bana ait değil" dedim katı bir sesle ama kimliğim ile bileklik arasındaki ironi ve bunun Colin'den gelmesi kafa karıştırıcıydı."Tamam, o zaman. Dondurma yemeye gitsek?" dedi. Alay eder gibi bir hali vardı ve ben de aynı alayla başımı olmaz anlamında salladım; ancak midemdeki o çekilme hissine karşı koymakta güçlük çekiyordum. Colin'den daha önce fark etmediğim bir güç fışkırıyordu. Sanki somutluğundan yakındığım o zihnindeki güçlü duvara beni alıp düzenli hareketlerle vuruyor gibi hissediyordum. Onda bugüne kadar fark ettiğim tuhaflık elle tutulur bir anormalliğe dönüşmüştü. Gözlerimi ilk kez açtığım mağarada babam ile karşılaştığımda gücü aynı bu şekilde tökezletmişti beni. Her ne kadar düşmüş olsa da, düşenler arasında en güçlüsü oydu ve bu benim kanımın ona çekilmesine ve kendimi ona teslim etmemle sonuçlanmıştı. Bu çok benzer çekime karşı koymaya son gücümle çalışsam da hayatımda ilk kez bayılıyor gibi oldum. Gerçek anlamda tökezledim. Sanrım bayılmak kelimesinin anldıbını çözmeye yaklaştığım adımdı bu. Sanki bu kez tüm insanlıktan belki de en günahkar olan benim ruhum, çaresizliğim emiliyormuş gibi hissettim. Aynı zamanda damarlarımda sanki asırlar sonra eve dönüp her şeyi bıraktığın gibi bulmuş olmanın getirdiği hissi tadar gibi oldum. Öne doğru sendeleyip ömür boyu ilk kez sendelediğim saniye beni kollarında tuttuğunu endişe ile baktığını fark ettim.
    Tümünü Göster
    ···
  5. 14.
    0
    Rezervasyon
    ···
    1. 1.
      0
      Panpa şuku atarmısın
      ···
  6. 13.
    0
    Çok iyi rez
    ···
    1. 1.
      0
      Panpa şuku atarsan sevinirim
      ···
  7. 12.
    0
    Sırayla diplomalarımızı alırken mezuniyet konuşması yapma sıram gelmişti. Sürekli beni ruhuyla besleyen bir dizi ineğin kıskançlıklarından beslenerek kürsüye çıktım. Böyle küçük eğlenceleri seviyordum çünkü asla kâğıtta yazanı okumazdım. Aslında hocaların zihniyle oynayabilir istediğim her şeyi yapar istemediğimden kurtulabilirdim. Öğrencilerden biri içinden lanet okur gibi bakıyordu.
    Sıkıcı işler olsa da insanların yüzündeki o ifade "Neden benim çocuğum değil de bu suratsız kız?" diye bakan anneler beni gülümsetebiliyordu. Eğlence anlayışınızın en dipteki halini düşündüğünüzde az miktardaki bu eğlenceye neden razı olduğumu anlarsınız. Hiç yoktan iyidir dediğiniz zamanlardaki his gibi bir şey işte. Herkes benden adamakıllı bir konuşma beklerken gülümseyerek mikrofona yaklaştım ve açık olduğundan emin olmak için işaret parmağımla iki kez mikrofona vurdum ve gayet neşeli bir sesle;

    "Az ötemde duran Bay Hamington'ın saçları peruk ve buna rağmen hemen arkanızdaki bayan Johnson'ı ayartmayı başardı. Ah özür dilerim Bay Hamington, eşiniz mi buradaydı, tüh! Her neyse buradaki öğrenciler evet mezun oldular ve çocuklarınıza her gün gerizekalı muamelesi yapan, kız öğrencileri sık sık sıkıştıran Bay Smith'e çıkışta sevgilerinizi iletebilirsiniz sayın veliler. Ayrıca tüm bu öğrencilerden zengin olanlarının notlarının şişirildiğine dair tüm yasal belgeler gerekli kurumlara iletildi, birazdan burada olurlar müdür Pond. Saygılarımla" diyerek kürsüden indim.O saniyede bir evlilik yıkmış, bir kadını nefret objesi yaparken bir adamı da işinden etmiştim. Aynı zamanda müdürün linç edilmesine sadece beş dakika kalmıştı. Yüzlerindeki ifadeler paha biçilemezdi. Ama bana bulaşmamaları gerektiği hislerini çoktan beyinlerine büyülerle sokmuştum. Zaten bana zarar verme ihtimalleri yoktu.

    Öğrenciler kıkırdayarak keplerini havaya attılar, dile getiremedikleri her şey ortaya dökülmüştü. Bazıları ise ağlıyordu, ucu onlara dokunmuştu. Ruhlarını içime çektim ve gülümseyerek dışarı çıktım. insanı küçük eğlencelere sürükleyen bir yer olarak tanımlamasam da hayal kırıklığı yaratarak kendimi iyi hissettiğim yerdi. Genelde bu kürsü birçok komik konuşmaya ya da müdürün peruğunun kafasından uçması, bayan hocaların eteklerinin havalanması gibi iğrenç ve trajik derecede komik olaylara sahne olmuştu. Herkes buna alışıktı. Okul kampüsünün geniş yeşil alanından geçerken bir an önce, hazır ruh da emmişken güç gösterisi yaparak zaten haddinden fazla olan egomu iyice arttırmak için yollar düşünmeye başladım; ancak bir el kolumu tuttu ve "Alexandre bekle" dedi.
    Tümünü Göster
    ···
  8. 11.
    0
    Colin. insanların içinden sıyrılacak kadar yakışıklı ama tam bir namus örneği olan, tadını merak edip hiç tadamadığım Colin. içki içmez, kızlarla düşüp kalkmaz, yalan söylemez, günaha girmez Colin. Onda bir tuhaflık olsa da sezgilerim nedenini anlamamı engelliyordu. isteğini elde etmeye alışmış, insanların zihninde evinin arka bahçesindeymiş gibi gezmeyi huy edinmiş ben, zihnine, ruhuna erişmeye çalışırken 'Colin'in iradesi' dediğim o şeffaf duvara toslamaktan nefret ediyordum.
    Ne zaman beynine girmeye, ondan beslenmeye kalksam engellere takılıyor, sinirleniyordum. Dikkat ettiğimde herkesin üzerinde iğrenç duran o cüppelerin Colin'e yakıştığını düşünmeden edemedim. Altından yapılmış gibi parlayan sarı saçları, mavi gözleri o iğrenç sarı cüppeleri giydiğinde öne çıkmış onu baştan aşağı altından bir heykel görünümüne sokmuştu.
    Kendime bakıp küfrettim, doğuştan koyu kırmızı -o insanların kızıl olanları gibi turuncu değil ateşin renginin koyu hali gibiydi- saçlarım ve altınrengi cüppemle ters dönmüş bir meşaleyi aratmadığımı biliyordum. Yüzüne bile bakmadan Colin'in yanından ayrıldığımda bakışlarının bedenimde olduğunu hissetmeye devam ettim. Benden daha güzel olması canımı sıkıyordu.
    ···
  9. 10.
    0
    Devam knka #rez
    ···
  10. 9.
    0
    Mezuniyet törenleri bir üniversiteye giremeyeceğini bilenlerin umutsuzluğu, kıskanç ergen ve ebeveynlerle dolu oluyor. Elbette tuhaf neşeleri kısıtlı ömürlerinde bir kere gelen bu anda çoğu zaman ağır bassa da ruhumu doyurmama yetecek günahı, umutsuzluğu buluyorum şu törenlerde. Aynı zamanda üstün zekam ve hafızam nedeniyle hayatım boyunca bir kürsüde aptal bir konuşma yaparak bir çok kişiyi küçük düşürme fırsatı buluyorum. Birkaç kişiyi birbirine düşürmek, küçük aptal insanların kötülüğe teşvik edilmesinin en basit yollarından biriydi. Bu törenden sonra da birkaç kişinin birbirine gireceğinden emindim. Okul kampüsü çok büyük değildi. Kırmızı tuğla ile inşa edilmiş üç ana binadan oluşuyordu. Binalardan iki tanesi üç, bir tanesi tek katlıydı. Hafif bir müzik sesinin yükseldiği salona doğru ilerlemeye başladım. Binaya girip belki de yüzüncü kez mezun olmak üzere cüppemi giydim. . Kızıl saçlarımı bile düzeltmiştim. Şeytan'ın kızı olarak güzel olmam gerekirdi. Güzellik, laneti ve kötülüğü yanında getirebilecek bir kumardı. Korkunçtum ama insanların hep arkamdan Aslında güzel ama makyajı karanlık karakteriyle o kadar uyumlu ki insan korkuyor demekten geri kalmıyorlardı. Belki milyonlarca kez lisede bulunduğumdan, bir o kadar kez de mezun olduğumdan bunlar umrumda değildi. Nasıl göründüğüme sadece insanların görecekleri son yüz olduğumu bildiğimde takardım. Yine de çekici olduğumu biliyordum. ciksi ve arzulanabilirdim. Bir ara gözüm ayağımdaki ayakkabıya yapışmış o patlayan güvercinin etine takılınca ittirmek için yere eğildim ve ona çarptım.
    ···
  11. 8.
    0
    Rez hoşuma gitti devam et la
    ···
    1. 1.
      0
      Eve geçince devam edicem.
      ···
  12. 7.
    +1
    ilgi yok yarın devam ederim.
    ···
  13. 6.
    0
    şeytanın gölgesi olmaz.
    Konu kilit.
    ···
    1. 1.
      0
      Gördün mü *
      ···
  14. 5.
    +1
    işim bittiğinde hızlı adımlarla parktan çıkıp liseye yöneldim. Okulda okumaktan zevk almıyordum elbette. Düşünsenize ölümsüzsünüz ve ders dinlemekten zevk alıyorsunuz. Elbette ki imkansızdı. Ancak bu yüzyılın gençlerinin içinde o kadar çaresizlik vardı ki... Sürekli stresle boğuşuyorlar, azıtıp saçmalıyorlardı. Babam onların beyinlerine daha çok düşünce sokabiliyordu ve ben de orada çokça beslenebiliyordum. Bedenleri bir umutsuzluk denizi içinde yüzüyordu. Güç toplamam için ideal yerlerden biriydi, bir çok büyük günaha gebe ve sürekli olarak kin, nefret, açgözlülük gibi kötülüklerle dolu beyinlere rastlamanın kolay olduğu mekanlarımdan sadece biriydi. Sanırım şu beslenme işini anlatmalıyım. Ben insan besinleri yiyebiliyorum istediğimde, ancak bu sadece kötü bir ağız tadı olarak bana geri dönüyor. insan genlerim bu beslenmeden memnun olsa da tam olarak insan olmadığım için yemek yemiyorum. Midem olduğundan bile emin değilim çünkü siz insanların bahsettiği açlık duygusunun fiziksel boyutundan haberim yok. Ben fiziksel olarak hiçbir şey hissetmem. Her şey benim için ruhani boyuttadır.

    Biri benim bedenime dokunduğunda anlamam, biri bana vurduğunda acı hissetmem. Ama açlık benim için damarlarımı kemiren bir duygu. içimde bir canavar çörekleniyor gibi hissediyorum ve besleniyorum. Sadece umutsuzluğun, çaresizliğin havada bıraktığı tat ile besleniyorum. Bir insan ne kadar büyük bir kötülük yapar, kendi dipsiz çukuruna gömülürse o kadar büyük bir parça kopuyor ruhundan ve gözeneklerimden içime girip kanıma karışıyor. Gözlerimi o görüntüye açarsam onun soluk altın renkli olduğunu bile söyleyebilirim ruhlarının, bana yaklaştıkça solarak zehir gibi bir yeşile dönüşerek bünyeme sızıyor, gözlerimin rengini değiştiriyor ve gücüme güç katıyor. insanları ise yaptıklarının vicdan azabı ve ironik biçimde yeni kötülükler yapma arzusuyla bir kenara atıyorum ve zamanı gelince -eğer ki ihtiyaç olursa- onları yok etmek için onları buluyor ve gördükleri son yüzün kendiminki olduğuna emin oluyorum.
    ···
  15. 4.
    +2
    Acı çektirdiğim ilk canlı değildi. Akıttığım kanın haddi hesabı yoktu. Yine de bundan rahatsızlık duymayarak kolumdaki çantadan ıslak mendil falan çıkmayacağını bildiğimden hemen az ötede dilini yutmuş gibi beni izleyen büfe sahibinden bir ıslak mendil istesem de önüme atıp hızla küçük bir penceri andıran deliği kepengiyle kapadı. Beni bunun uzak tutacağına inanmıştı ama onunla uğraşmaktansa bir büyüyle yok edebileceğim pisliği ceketimden kazıdım. Yaşayacak milyonlarca yılınız olduğunda acele etmenize pek gerek olmuyor. Ayrıca büyü, her istediğimde, tüm işlerimi yerine getirirken alelade kullanabileceğiniz bir şey değildi.
    ···
  16. 3.
    0
    Ala alaaa
    ···
  17. 2.
    0
    Space tuşun yokmu lan huur çocuğu
    ···
    1. 1.
      0
      kardeş ışık hızıyla mı yazdın ne bu şiddet?
      ···
      1. 1.
        0
        Yilların tecrubesi
        ···
  18. 1.
    +3
    Sigaramı solgun dudaklarımdan çekip yere attım ve ayakkabımın ucuyla ezdim. Hafifçe araladığım dudaklarımdan dumanı salıverirken izmariti Yerlere çöp atılmaz tabelasına doğru ittirdim. Hava etrafımda elektrikleniyor, sıradan gözlerin fark edemeyeceği şekilde usulca, güçle dalgalanıyordu. Gözlerim cam gibi duru ve şeffaf mavi olsa da yakın zamanda o tehditkar yeşiline geri dönecekti.

    Kızıl saçlarımla mavi gözlerimi yakıştırsam da yeşil benim adıma bolluk ve tokluk anldıbına geldiğinden o an için yeşile hasrettim. Yine de bu yeşil sevgimin doğayla bağı olamaycağını hatırlatırcasına pahalı deri ceketime bir kuş pisledi. Çirkin, pis kokan, muhtemelen üzerinde bir çok minik canlıyı barındıran ve kafasını abartılı derecede öne arkaya sallarken diğer tüm yönlere de çevirmeyi ihmal etmeyen aptal bir güvercindi.

    Saniyesinde ona döndüm ve pis pis baktım. O kadar hızlı hareket etmiştim ki kuş kaçması gerektiğini anlaması için tehdit bile sezememişti. Bu ceketi seviyordum, tam belimin hizasında gece kadar kara ve mat rengiyle kendime yakıştırıyordum.
    Her zamankinin aksine solgun sayılan dudaklarımı hızla kıpırdatmaya ve lanet sözükleri fısıldamaya başladım. Gözlerimi üzerine diktiğim kuş havalanmaya çalıştığı anda dondu ve kanatlarının geçirdiği felçle yere düşerken "Toz ol" diye mırıldanarak büyüyü sonlandırdım ve aptal bir hayvan olmasına rağmen itaat etti. O an toz oldu. Ciddiyim, patladı, öylece kayboldu. Bu esnada acı çektiğinden de emindim. Tüh.

    ilgiye göre devam edicem.
    ···