/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
  1. 1.
    +11 -2
    O gece heyecandan uyuyamadım. Aileme de bahsetmedim ki birden sevinirler bir şey olacak diye, sonra olmaz ise hayal kırıklığına uğramalarını istemedim. Sabah olduğunda ses seda olmadı, bende Samet i aradım gidecek miyiz diye o da gündüz gözü ile delirme gece gideceğiz sabaha karşı dedi. O gün hiç evden çıkmadım hep hayaller kurup geceyi bekledim. Gece olduğunda annemler anlamasınlar diye onlar yatarken bende yattım. Uyumuşum telefonun titremesine uyandım ve hemen sessizce evden çıktım. Gecenin karanlığına dışarı çıktığım zaman ister istemez bir ülperme olmuştu. Gittiğim yolun hayra alamet olup olmadığını bilmiyordum fakat kardeşimin kurtulması için her şeye değerdi.

    Bulunduğumuz yer bir şehir merkeziydi. Sametlerin evine gittim kapıda bekliyordu. Beni uzaktan görüne o da bana doğru yürümeye başladı ve oradan şahin abinin evinin önüne gittik. Orada 2 kişi daha vardı. Şahin abinin kardeşi murat ve onunda arkadaşı Beytullah… Beş kişi çıktık yola elimizde ne kazma kürek vardı ne de bu iş için kullanılabilinecek bir eşya vardı. Kimse birbiri ile konuşmuyordu bu nedenle kimseye bir şey soramadım. Biraz patika yoldan ilerledikten sonra karşımıza tüm haşmeti ve gösterişi ile Şeytan mağarası dedikleri yer çıktı. Mağara çok büyük değildi ama içerisi çok pis kokuyordu. Sanki içeriden üzerimize gelen bir esinti vardı ve oraya yaklaşmamızı istemiyordu. O ara Beytullah ve Murat otların içinde sakladıkları kazma küreği çıkardılar ve ben hariç herkese fener verdiler. Ben aralarında yeniydim. Fenerleri kendilerine yetecek kadardı. Şahin abi kazmasını aldı ve sen feneri önüme tut bende kazayım dedi. Feneri sakın dışarı tutma ışığı görmesinler dedi. Yaptığımız işin riskli bir iş olduğu kesindi ama vazgeçecek durumda değildim. Mağaranın içindeki kötü koku beni iyiden iyiye boğmaya başlamıştı. içeride ne olduğunu tam kestiremiyordum fakat yarasalar uçuştuğu için yarasa pisliğinden başka bir şey olma ihtimalide pek görünmüyordu.
    ···
    1. 1.
      +1
      ilerde değerlenirse bununda filmini falan çekerseler, burayı satarım
      ···
  2. 2.
    +10
    Çalışma sırasında kimseye bir şey soramıyordum. Ama neden burayı kazıyoruz dan tutunda ne zamandır bu işi yaptıkları gibi bir çok soru kafamı kurcalıyordu. Sabah olması yakınken çalışmayı bıraktık. Ben o gece sadece birkaç saat fener tutmaktan başka hiçbir iş yapmamıştım. Hepimiz evlerimize dağıldık. Bende gece sessizce eve gelip çamurlu ayakkabılarımı kömürlüğe koyup çaktırmada yatağıma girdim. Hiç uyku tutmadı. Hiç uyumadım o zamanda. içimde bir heyecan ve umut olduğu için uyku tutmuyordu gözlerim. Öğlene doğru Samet i aradım. Benim arama sesime uyanmış olacak ki sesi uykulu geliyordu. Buluşalım bugün dedim, o da bize gel annemler köye gittiler çalışmaya dedi. Hemen çıktım evden gittiğimde Samet kahvaltı hazırlıyordu. Beraber kahvaltı yaptık ve ona merak ettiklerimi sordum. En baştan anlatayım sana dedi ve başladı.
    Bundan 4,5 sene önce Şahin abinin dayısı varmış. Eskiden Rumlar döneminde kalma bir altın bulmuşlar arkadaşları ile beraber. Altını bulmadan bir gece önce Toprağı kazan 2 kişi altının olduğunu anlamışlar ama yanındaki diğerlerine söylememişler. Yarın devam ederiz deyip ayrılmışlar. Herkes evine dağıldıktan sonra o iki kişi ( Biride şahin abinin dayısı) hemen geri gelip altını olduğu yerden çıkarmak için geri gelmişler. Koşarak gelip hemen elleri ile toprağı kazdıklarında toprağın altından kedi çıkmış. O an ki gaflet ile şahin in dayısının yanında ki adam kediyi alıp, ben senin için mi geldim buraya diyip kediyi kaldırıp yere atmış. Samet in anlattığına göre kedi yere düşer düşmez at a dönüşmüş ve ayakları ile vura-vura adamı öldürmüş. Bunu gören şahin in dayısı bayılmış. Ayıldığında adam kanlar içinde yerdeymiş ve yüzü o kadar yeşilmiş ki sanki ölmeden önce korkunç bir şeyle karşılaşmış bir yüz ifadesi varmış. Şahin in dayısı kazıkları yere baktığında ise sap sarı parıldayan altınları alıp ardına bile bakmadan kaçmış. istanbul’a kaçıp çok zengin olmuş. Ama aradan 2,3 sene geçtikten sonra tekrar geri gelmiş. Adam aklını kaybetmiş. Her gece altını bulduğu yere gidip kendi kendine konuşup dururmuş. ilerleyen zamanda ise Şeytan mağarasına gelip oraya elindeki neyi var neyi yok her şeyini gömdüğünü söylemiş karısı. O gecenin sabahında ise mağarada her tarafı kırılmış ama hiçbir darbe almaksızın, aynı diğer adamın öldüğü gibi yemyeşil bir halde ölü bulunmuş. Bizimkiler de o adamın gömdükleri altınların orada olduğunu düşünüp onun peşine düşmüşler. Olay bundan ibaretmiş. Ben bunları duyduktan sonra nasıl bir işe bulaştım diye çok korktum ama sonunda çok fazla altın olacağı ve kardeşimin kurtulacağı düşüncesi bir şekilde hep beni dengeliyordu.
    Tümünü Göster
    ···
    1. 1.
      +3
      Entrynin lisansini telifini al da Dabbe filmi yapmasınlar daha öncede çaldılar buradan uyarmadi deme
      ···
    2. 2.
      +1
      Ananısının amı kedi ata mı dönüşmüş
      ···
  3. 3.
    +8 -1
    Sametlerden çıktıktan sonra eve geldim. Annemlerde dışarıdan gelmişlerdi. Kardeşim bir gün iyi olsa bir gün kötü oluyordu. Annemde iyi olduğu günlerde hava alsın diye dışarı çıkarıp gezdiriyordu. Çok uykum vardı, biraz uyuyayım dedim. Gece sabaha karşı tekrardan kazmaya devam edecektik. Ben uyurken kardeşim yanıma sokuldu. Elleri ayakları üşümüştü, hemen sarıldım ayaklarını bacaklarımın arasına aldım, ellerini de koltuk altıma sıkıştırdım. Hava çok soğuk değildi ama hastalığı yüzünden çok üşüyordu. Biraz ısınınca keyfi yerine geldi, Şakalaştık durduk ama yüzüm gülse de hüzünlü bir gülme ifadesi vardı yüzümde. Onun bu hayattan kopacağını, onu kara toprağa koyacağız düşüncesi aklımdan hiç gitmiyordu. O da anlamasın diye gözlerimin yaşını hep saklıyordum. Yalandan gülüyordum ama o anlamıyordu. Beraber uyumuşuz saçları yüzümü gıdıklayınca uyandım yavaşça kalktım. Anneme seslendim yatağına zütüreyim, aç yatağını ben kucağımda uyandırmadan yatırırım dedim. Onun tatlılığı kirpikleri o kadar tatlıydı ki onsuz asla yapamazdık biz. Herkes elinden geldiğince yardım ediyordu ama o para birikince ye kadar kardeşim kalır mıydı bilmiyordum. Bu düşünceler beni korkusuz yapıyordu başıma gelebileceklere karşı. Hiç değilse yolunda ölürüm diye düşünüyordum…
    Gece olduğunda ben evden biraz daha erken çıktım. Bu sefer direkt Şahin abilerin evinin önünde buluşacaktık. Herkesten önce gittim bekledim. Daha Sahin abinin kendisi bile uyanmamıştı belki de. Orada beklerken burnuma mağarada ki koku gelmeye başladı. Ayakkabılarım çamurlu olduğu için ondan geldiğini sanıyordum ama arkamı döndüğümde sokağın başından esen rüzgar ile geliyordu bu koku. Kafamı kaldırıp ağaç yapraklarına baktım ama yaprak oynamıyordu. Sadece o sokaktan esiyordu. Sanki mağarada ki kokuyu buraya taşıyordu rüzgar. Sokağın bittiği yer ana caddeye çıkıyordu. Bende rüzgarın geldiği yere öyle odaklanmışken, tam karşıdan kambur bir insan, resmen ayakları yere basmadan, süzüle süzüle gözden kayboldu. Buna inanamadım. Paranoya yapıyorum sandım ama gördüğüm şeyden emindim. Yanılıyor olamazdım. Kısacık boylu ve kamburdu, bana hiç bakmadı bile…
    O geçtikten sonra rüzgar bıçak gibi kesilmişti.
    ···
  4. 4.
    +9
    Daha korkudan sokağın başına bakamadım. Bir an önce ekipten birileri gelsin diye dua etmeye başladım. Sessiz sedasız oradaki bir odun yığınının üzerine oturdum. Aradan bir on dakika geçtikten sonra Şahin abi dışarı çıktı. Erkencisin falan dedi. Bende şimdi geldim abi denk geldik dedim yalandan. Ardından haberlilermiş belli ki hepsi peş peşe gelmeye başladı. Biraz yürüdükten sonra mağaranın önüne vardık. Pis kokular yine burnuma gelmeye başlamıştı. Samet e dönüp bu pis koku inan ki çekilmiyor dedim. Samet ne kokusu ben almıyorum dedi. Yarasa pisliği kokuyor ya mağaradan esiyor dedim. Samet mağarada yarasa yok ki valla ben koku almıyorum dedi. Uzatmadım daha fazla. Zaten sürekli sesiz olun deyip duruyorlardı. Şahin abi çantasından fener çıkardı al bu senin dedi. Artık kendimi daha çok ekibin içinde hissediyordum. Mağara da ilerliyorduk. Daha çok içerilere girdiğimizde dıp dıp damlayan su sesi iyice sinirlerimi bozuyordu. Mağaranın içi ilk girişte küçük gibi görünüyor ama eğilip alt kısmında olan yerden kaydığımızda resmen bir yer altı şehri gibi oluyordu. Rumlar zamanında Osmanlıdan kaçarken neyi var neyi yok gömüp gitmişler tekrar geri geliriz umudu ile ama geri gelen olmamış. Bu yer altı şehrini de onların yaptığı kesin gibiydi. Yine kazmaya başlamıştık. Sürekli mağaranın içinde bir esinti vardı ama mağaranın asla girdiğimiz yerden başka bir çıkışı olmadığını söylüyorlardı. Etrafa baktığımda da zaten hiçbir çıkış görünmüyordu fakat bu anlamsız esinti ve iğrenç koku canıma tak etmişti. Biraz daha kazdıktan sonra hepimiz yere çömeldik. Hepsi sigara içip dinlenmeye başladılar. Kimse konuşmuyordu sadece damlayan suyun sesi yankılanıyordu mağaranın duvarlarında…
    Bir süre sonra bir kapı gıcırdaması gibi derinden gelen bir ses oldu. Ama hiç birisi tepki vermiyordu. Sanki mağaranın bir kapısı varmış ve çok eskiyip pas tutmuş demirleri gıcırdıyor gibiydi. içeride ki kasvetli ortam bazen, buradan gitmeliyim diye düşünceler yaratmıyor değildi lakin böyle bir seçim yapacak durumda değildim. Bir süre daha kazdıktan sonra Şahin abinin kazmasının ucu bir demire çarptı. O tok sesi biz bile duyduk. Hemen heyecanla daldım demiri kendimize çektik ve üzeri topraktan görünmez hale gelmiş çok eski bir sandık bulduk.
    ···
    1. 1.
      +5
      ulan sanki kutsal kitap indiriyon partların arasında yıllar var
      ···
    2. 2.
      0
      Hadi bee
      ···
  5. 5.
    +6
    Arkadaşla bir kaç gündür sağlık sorunları sebebi ile yazmadım. Çok özür diliyorum bu yüzden. Hikayeyi asla yarım bırakmayacağım. Bilen bilir beni aranızda… Teşekkür ediyorum hepinize.
    ···
    1. 1.
      +1
      Bilir tabi ;)
      ···
    2. 2.
      0
      Geçmiş olsun mk meraktan ölecektik panpa
      ···
  6. 6.
    +5
    Sandığı hemen yere indirdik. Şahin abinin gözlerindeki sevinç beni o kadar mutlu etmişti ki. Bu kadar kısa bir sürede altını bulduğumuz ve kardeşimin iyileşeceği düşüncesi aklımı başımdan almıştı. Sandığın üzeri artık toprak ile birleşmiş. Aynı parçaymış gibi duruyordu. Sandığı açmaya çalıştık ama nereden açılacağı bile belli olmuyordu. Şahin abi sandığı kaldırıp yere vurdu. Üzerindeki toprak biraz döküldü. Aynı şeyi 2,3 defa tekrarladı ve sandığın ağzı yamulur gibi oldu. Ucunda kilit vardı ama paslanmıştı. Şahin abi kilidi eli ile sağa sola çevirip kırdı. Hepimizin yüreği ağzında idi. Tam açacakken Samet arkadan bağırdı. DURRR!
    Hepimiz dönüp oraya baktık. Şahin abi yine açmaya yeltendi Samet ellerini tuttu. “ Bana bak Şahin abi!” dedi. O an anlam verememiştim olanlara. Altını bulduk diye her halde herkes birbirini satacak, ya da bizi öldürecek, birileri parayı kendi aralarında paylaşacaklar sandım. Samet, belki sahiplidir, sandığı kendimiz açmayalım dedi. Hemen bir yeri aradı. Gecenin o vakti kimi arıyorsa cevap vermiyordu. Defalarca peş peşe ölüm, zulüm varmış gibi aradı. En sonunda açan a hemen gel hocam çabuk gel aynı yerdeyiz dedi kapattı. O an ki gerginlikten kimseye bir şey soramıyordum. Aradan 10 dakika geçmeden hemen nefes nefese kavuklu bir adam geldi. Gelen bir köyün emekli imamlarındanmış. Samet’in tanıdıklarıymış. Adam zaten bu işin içindeymiş. Eski olan olay başlarına gelmemesi için, definenin sahipli olup olmadığını anlamak için hocayı da aralarına katmış, eğer altını bulursak onu da ortak etmişti bu olaya. Hoca hemen sandığı görünce sandığı eline alıp 1,2 dakika bir şeyler okudu. Okuduğu bitince gülerek; bir şey yok açın hemen dedi. Hepimiz gülmeye başladık. Şahin abi sandığı açmaya çalıştı ama açamayınca bıçağını çıkarıp arasına sokup yavaş-yavaş açtı. Sandık paslandığı için çok zor olsa da açıldı. Herkes fenerini sandığın üzerine tutuyor ve meraklı gözlerle Şahin abinin yapacaklarını izliyordu. Sandığı açınca ağır bir koku dağıldı etrafa. Elini sokmaya korkunca ters çevirip sandığı döktü. Gördüklerimize inanamadık…
    Kim yaptıysa sandığa bir şey öldürüp atmış. Kedi olduğunu tahmin ettiğimiz şeyin, sadece kemikleri kalmıştı. iğrenç kokuyordu. Şahin abi ayağı ile öteledi ve kedinin kemiklerinin içinde bir bez e sarılmış ve ağzı bir kese ile kapatmış rulo şeklinde bir kağıt buldu. Hemen alıp yavaş-yavaş açtı. Sarı ve kalın bir kağıttı. Murat ta sandıkta başka bir şey var mı diye iyice içine baktı ama bir şey yoktu. Birileri Bu kağıdı koyabilmek için resmen bir kediyi katletmişti.
    Tümünü Göster
    ···
  7. 7.
    +3
    Şahin abi kağıdı açtı ama öyle boş-boş bakıp elinde bir öyle bir böyle çevirip durdu. imam a gösterdi o da baktı, cebinden gözlük çıkardı, burnunu yukarı kaldıra kaldırsa baksa da sonuç onda da değişmedi. Bende merak edip biraz yaklaştım ama yazılardan hiçbir şey anlamıyordum. Çok eski zamanlardan kalma yazılar olduğu belliydi. Havanın aydınlanmasına az kaldığı için şahin abi, sandığı da kağıdı da alıp küreklerle kazdığımız yeri kapatıp, her şeyi saklamamızı istedi. O gece hepimiz Şahin abilerin evine gittik. Annemler uyanmadan önce eve gitmem gerekiyordu ama neler olacağını da görmek istiyordum. Şahin abinin hanımı bize çay koydu ve bisküvi vs. çıkardı. Evde kağıda daha iyi bakabilirdik. Yine açtık kağıdı. Mağara da sarı renkte görünüyordu ama evde açtığımızda kahverengiydi kağıt. Herhalde fenerlerin yansıması ile sarı renkte görünüyordu bize. Kağıdı masanın üzerine koyduk ve yazıların ne olduğunu anlamak için çabalasak ta olmadı. Tek anladığımız kağıdın arkasında resmen bir resim çizilmişti ve kocaman bir dağ çizmişlerdi. Bunu mağara da kimse fark etmemişti. Yazıları çözebilecek birini bulmak için Samet bir tanıdığının yanına gitmek için evden çıktı. Bizde o sırada normal sohbet ettik. Aradan birkaç saat geçti. Bu sırada annemler neredesin diye aradı. Bende siz ne zaman kalktınız bağayı uyuyorsunuz gibisinden laf çarpıtıp yeni kalktıklarını öğrendim. Ben sabah çıktım işlerim vardı falan diyip geçiştirdim. Bir süre sonra Samet yanında 40-45 yaşlarında iyi giyimli bir adamla geri geldi. Adam gürcü imiş ama dedeleri falan Rum kökenliymiş bu yüzden az çok Rumca anlıyormuş. Kağıdı gösterdik ve bir kale den bahsettiğini ama daha fazla anlayamadığını söyledi. Kağıdın resmini çekip o zamanlar MMS vardı MMS ile kardeşine yolladı o da babasına gösterdi ve tam olarak yazanlar şunlarmış. “Hem uzakta hem yakında, en uzakta en yakında, bu yollar tuzakta, ölüm var bu bucakta” ve en sonunda ŞiREN yazıyordu. Yazan bir mani yaratmaya çalışmış gibiydi. Okunduğunda anlamsız geliyordu ama en çok dikkat ettiğimiz ölüm var demesiydi. Hiç kimse çıt çıkarmadı. Kağıdı alıp bir daha bakmak için açtığımızda bir şok ta o zaman yaşadık. Kağıdın rengi yeniden sarıya dönmüş ve dağ ve ağaç resim i daha da gürleşmiş, inanması zor ama resmen yaprak açmış gibiydi. Onu görünce bu kağıdın canlı olduğunu bile düşündük ama, içimizde ki hırs ve gaflet her şekilde kendi içimizde absorbe oluyordu.
    Tümünü Göster
    ···
  8. 8.
    +4
    O gün biraz daha orada oturduktan sonra hepimiz evlerimize dağıldık. Ertesi gün de kazı yapmaya gitmek için kimse birbirini aramadı. Sanırım aradıkları şeyi bulmuşlardı. Bu olay nereye gidecekti bilmiyordum ama dün geceki gördüklerim beni çok endişelendirmişti. Belki karanlıkta bir şeyleri görmemişizdir düşüncesi ile kimsenin oraya gelmeyeceğini düşünerek şeytan mağarasına tek başıma gitmeye karar verdim. Ben gittiğimde gece yarısı civarlarıydı. Normal gittiğimiz saatlerden 2 saat öncesinde oraya gittim. Sandığı koyduğumuz yeri hemen kazmaya başladım. Ben kazarken bir ara dışarı baktım ister istemez. Ağaçların arkasında bana odaklanmış ve vücutlarını saklamış, sadece bana bakan insan boyunda ve suretinde gözleri kedigözü gibi yansıyan insan görünümlü yaratıklar gördüm. Ben dönüp baktığımda birkaç saniye bakıp ağacın arkasına saklandılar, fakat hiç ama hiç görünmüyorlardı. ilk anda zaten korktuğum için paranoya yaptığımı düşündüm, fakat kazmaya başlayıp tekrar baktığımda aynı suretleri farklı yerlerde gördüm. Gözleri parıl-parıl parlıyordu. içime amansız bir ülperme geldi. Kazdığım yeri kapatmadan çıkamazdım. Hiç sağıma soluma bakmadan içimden Nas suresini okuya-okuya kapatıyordum. Ben kapattıkça sandık üzerine düşen topraklar akıp yanlara yığılıyordu. Açtığım yer kapanmıyordu. Toprak bitti ama hala kapanmamıştı. Bu nasıl olabilirdi. Çıkardığım toprağı aynen koydum, lakin toprak yetmedi. istemsizce bir kere daha ağaçların oraya çevirdim kafamı ama bu sefer gördüğüm şeyleri göremedim. Gittiklerini düşünüp sandığı alıp içini açtım. Kedi ölüsü sandığın içindeydi ve tam üstünde bam başka bir not vardı. Hemen aldım açtım lakin bu unutulmuş olamazdı. Birilerinin benimle alay ettiğini düşündüm. Lakin kağıtta yazılarda çok eskiydi. Üzerinde yine bir şeyler yazıyor ve ağzı açık çığlık atıp ızdırap çeken bir yüz ifadesi çizilmişti kağıda. Kağıdı yere koyup kapatmaya çalıştım tekrar açtığım yeri, bu sefer kapandı. Üzerini de biraz ayağımla ezip hemen koşarak uzaklaştım. En son karşıdan mağaraya dönüp bakmak istedim. Mağaranın önünde bir şeyler resmen orada bir kalabalık oluşturmuşlardı. O an orada nasıl kaldığıma hayret ettim. Korka-korka eve geri döndüm.
    ···
  9. 9.
    +3
    Mağaranın kazdığımız kısmı resimde ki sol tarafta belli olan çimento ile sıvanmış olan bölümdür. Resim günceldir. Mağara da restore çalışmaları vs. yapılmıştır. sol taraftaki üzerinde siyah şekil olan yer sandığın olduğu kısımdır.
    isteyenlere bir kaç güne orada periscope yayını yapabilirim.
    http://imgim.com/image/57...296-be88-ec98ecee596c.jpg
    ···
    1. 1.
      0
      Bence yap periscopede kardeşim.. Saygılarımla
      ···
  10. 10.
    +3 -1
    Gördüklerimden kimseye bahsedemedim. Zira onlardan habersiz kendi başıma iş yaptığımı düşünmelerini istemedim. Aslında bu doğru olsa da bunu istemedim. Bu define işine girdiğimden beridir sürekli endişe duyacağım şeyler görmeye başlamıştım. Ama onları düşünmeyerek kendimden uzak tuttuğumu varsaydığım bir düşünce ye hakim olmuştum. O günün akşdıbına Şahin ağabeylere gittim. Samet, Beytullah ve Murat herhalde orada yatıp kalkıyorlardı, zira her gittiğimden onlarda oradaydılar. Ben yokken bayağı bir şey değişmişti. Resmen başka bir yere kazı yapmaya gitmek için hazırlık yapmışlardı. Kağıttaki yazıların tamdıbını çözdürüp farklı bir çıkarıma varmışlar. Sende hazırlan akşam gidiyoruz dediler. Nereye giye sorduğumda Şiran kalesi dediler. Şiran kalesini daha önce hiç duymamıştım. Nerede diye sorduğumda bizde tam bilmiyoruz akşam bakacağız dediler. Akşam oldu yine gece saatlerinden şehirden çok fazla uzaklaşmaya başladık. Gittiğimiz yer pek hayra alamet bir yere benzemiyordu. Aklıma kale dendiğinde eski terk edilmiş bir kale görüntüsü geliyordu lakin oraya gittiğimde hayallerimin tamamı yıkılmıştı. Kale dedikleri yer. Düz yolda ilerlerken bir anda karşınıza çıkan kocaman ve göz alıncaya kadar uzanan bir dağ parçasıydı. içine girdiğimizde ise Rumlardan kalma yapılar ile oluşan çok eski ve yerdi bir yerdi. Buraya girmek hayatımızın en büyük hatalarından biri olduğunu bilmiyorduk.
    Şiran kalesi yandan görünüm ( http://imgim.com/image/6334199.jpg )
    Şiran kalesi alttan görünüm( http://imgim.com/image/16994650.jpg )
    Şiran kalesi farklı bir açı ( http://imgim.com/image/4501incil765886.jpg )
    Şiran kalesi bir diğer açı ( http://imgim.com/image/7867incit5125112.jpg )
    Şiran kalesi kış görüntüsü ( http://imgim.com/image/qazsw.jpg )
    Şiran kalesi diğer ( http://imgim.com/image/6355inciy9453745.jpg )
    Şiran kalesi diğer ( http://imgim.com/image/606inciu6960110.jpg )

    Şiran kalesini araştırıp netten de bulabilirsiniz. bir kaç ilk iki resmi internette olanlardan koydum ki aaraştıranlar için kolaylık olsun. Diğer resimleri ben veriyorum sizlere.
    Hikaye bu kısımdan sonra başlıyor...
    ···