1. 1.
    0
    kanuni sultan süleyman'ın hürrem sultan'dan olan küçük oğlu. kanuni bu çocuğunu pek bir severdi sebebi ise basit... tahtına çok düşkün olan kanuni mevzu bahis kendi çocukları dahi olsa tahtından uzak tutmak adına kendi oğullarından uzak durmuştur şehzade cihangir dışında. şehzade cihangir bedensel özürlüdür küçüklüğünden beri kamburu olduğundan kanuni onu yanından ayırmaz ve sevgi göstermekten de çekinmez.
    ···
  2. 2.
    0
    Rahmetli bülent ecevit'in kendisi için yazdığı şiir şöyledir

    MEDED meded bu cihánın yıkıldı bir yánı / Ecel celálileri aldı Mustafa Hán’ı / Dolundu mihr-i cemáli bozuldu erkánı / Vebále koydular ál ile Ál-i Osman’ı / ... Yalancının o kuru bühtánı, buğz-ı pinhánı / Akıtdı yaşımızı yakdı nár-ı hicránı / ... N’olaydı görmeye idi bu maceráyı / Yazıklar áne ki revá gördü bu re’yi gözüm / Nesim-i subh gibi yerde koyma áhımızı / Hakaret eylediler nesl-i pádişahimizi / Bunun gibi işi kim gördü kim işitti aceb / Ki oğluna kıya bir server-i Ömer-meşreb / ... iláhi cennet-i firdevs ána durağ olsun / Nizám-ı álem olan pádişah sağ olsun
    ···
  3. 3.
    0
    Beyoğlu, Pürtelaş mahallesinde, Cihangir yokuşundadır. ilk cami Kanuni Sultan Süleyman tarafından Şehzade Cihangir için Mimar Sinan'a yaptırılmıştı (1559). Sonra cami deprem ve yangınlarda defalarca yıkılıp yapılmış, en son 1889'da II. Abdülhamid yenilemiştir.

    Bugünkü cami dikdörtgen planda, eğimli arazide kurulmuştur. istinat duvarlı avlunun iki kapısı vardır. 14 m çaplı kubbenin 4 kemerinin köşeleri kulelidir. Kemer duvarları geniş yelpaze pencerelerle kaplıdır ve üst taraflar süslemelidir. Kubbe ve pandantifler kurşun kaplıdır.

    Caminin çeşmesi duvara bitişiktir. Hazirede tekke şeyhi Hasan Cihangiri yatmaktadır. Doğu duvarında bir sarnıç ve kuzey duvarında bir mermer levha üzerinde kabartma işi bulunmaktadır.

    Son cemaat yeri kapalı olup iki yanı kubbe, ortası çapraz tonozdur. Caminin iki köşesinde tek şerefeli ikiz minareleri vardır.
    ···
  4. 4.
    0
    Sefer sırasında tutulan ruznâme kayıtları arasında insanı dilhûn eden bir kayıt var ki, zikretmeden geçemeyeceğim. Bu kayıda göre, ölümünden bir gün önce Şehzâde Cihangir'e dolama alımı için ayrılan parayla tabutunun örtüsüne kumaş alındığı anlaşılmaktadır. Kader işte.
    ···
  5. 5.
    0
    Bu sırada sadrazamlık görevinde bulunan Rüstem Paşa, Hürrem Sultan'a yakınlığı ile tanınmaktadır. Kânunî Sultan Süleyman'ın Hürrem'den doğma kızı Mihrimah Sultan ile evlenmiş, bu evlilik Paşa'nın Hürrem Sultan'a yakınlaşmasına sebep olurken, Mustafa'nın taraftarı ibrahim Paşa'yı öldürten Hürrem'in de evlâtlarını koruma ve tahta çıkarma uğruna çevirdiği entrikalar için uygun bir piyon bulmasını sağlamıştır.

    Nitekim öyle de olmuş Hürrem, Mihrimah ve Rüstem üçlüsü Şehzâde Mustafa'nın ağzıyla Şah Tahmasb'a bir mektup yazarak Kânunî Sultan Süleyman'a karşı işbirliği teklif etmişler, bu teklife Şah'ın verdiği olumlu cevabı getiren elçiyi yolda yakalatan Rüstem Paşa mektubu Şehzâde Mustafa'nın bağîliğine delil olarak doğrudan pâdişaha göndermiş, pâdişah da bu mektup üzerine Şehzâde Mustafa'yı ortadan kaldırmak için kesin kararını vermiştir. Kararı uygulamak için, plan gereği iran seferini bahane ederek, Konya Ovasında orduya katılan Mustafa'nın işi oracıkta bitirilecektir. Celalzade Mustafa, pâdişahın hasta olmasına rağmen iran Seferine, Hürrem Sultan ve Vezir-i A'zam Rüstem Paşa'nın tahrikleri sonucu Şehzâde Mustafa'yı ortadan kaldırmak ve Anadolu'da gelişen olayları yerinde görüp düzeni sağlamak niyetiyle çıktığını söyler.

    Şah Tahmasb'ın önce Biga Sancakbeyi Mahmud Bey'e mektup gönderip sulh istemesi, arkasından da Seyyid Şemseddin Dilicani aracılığı ile özür dilemesine rağmen Pâdişah'ın bu sefere bizzat çıkması Anadolu'nun dirliğini sağlamak için Şehzâdenin ortadan kalkması gerekliliğine inandığı ve bunu bizzat uygulamak için kararlı olduğunu göstermektedir. 18 Ramazan 960 / 28 Ağustos 1553'te yola çıkan pâdişah Ramazan Bayramı'nı Yenişehir'de geçirdikten sonra 26 Şevval / 5 Ekim 1553'te Konya-Ereğli civarındaki Aköyük (Akdepe) menziline gelmiştir.

    Şehzâde Mustafa Ereğli Ovasında konaklayan babasının elini öpmek üzere girdiği çadırında babası yerine dilsiz cellâtlar ile karşılaşmış ve bu cellatlar tarafından boğularak öldürülmüştür. Yavuz'un bu yiğit torunu üzerine çullanan yedi dilsizden kurtulmayı başarıp babasına doğru koşarken saray hademelerinden Zal Mahmud Ağa'nın arkadan saldırması sonucu yere yıkılır ve oracıkta boğulup cesedi çadırın önüne asılmıştır.

    Bu yiğit civanmerte gönül bağlayan yeniçeriler Taşlıcalı Yahya'nın

    "Meded, meded ki cihanın yıkıldı bir yanı/

    Ecel Celâlileri aldı Mustafa Han'ı"

    beytiyle başlayan mersiyesini okuyarak teselli bulmuşlar. Ama 60 yaşındaki koca sultan 39 yaşındaki oğlunun acısını içine gömmek zorundaydı. Öyle de yaptı, ya da yapmış gibi davrandı. Devlet işinde acz yakışmazdı Osmanlı sultanına. Ağlamak yoktu. Ama yüreği Karacaahmet olmuştu adeta. Paramparça permiperişan bir yürek.

    Cihan padişahının evlât acısı açısından kara yazgısı bitmemiş, bu sefer Mustafa'nın katliyle dağlanan yüreğindeki yangın sefer sırasında yanından ayırmadığı şehzade Cihangir'in ölümüyle katmerleşmiştir.

    Şehzâde Cihangir rûhen, duygusal bir karaktere; fiziksel olarak da zayıf bir yapıya sahip idi. Doğuştan kambur olarak dünyaya gelen Cihangir için babası, dünyayı sırtında taşıyan anldıbına gelen Cihangir ismini vermişti. iyi bir eğitim alan Cihangir de diğer kardeşleri gibi aruz veznini ustaca kullanarak şiir yazma yeteneğine sahip idi. Cihangir, bu sebeple ağabeyi Mustafa'nın cellatlar tarafından öldürülmesine çok üzülmüş ve ağabeyinin çadırın önünde asılı duran cesedinin görüntüsü onun hassas kalbini derinden yaralamıştı. Ereğli yakınlarında hastalanan Cihangir, babası ile birlikte Halep'e kadar gitmiş, yol boyunca hastalığı şiddetlenen genç Şehzâde burada babasının kollarında son nefesini vermiştir. 27 Kasım 1553'te vefat eden Şehzâdenin cenazesi istanbul'a gönderilmiş ve Şehzâde Mehmed Camiinin haziresindeki türbede ağabeyi Mehmed'in yanına defnedilmiştir.

    Sefer sırasında tutulan ruznâme kayıtları arasında insanı dilhûn eden bir kayıt var ki, zikretmeden geçemeyeceğim. Bu kayıda göre, ölümünden bir gün önce Şehzâde Cihangir'e dolama alımı için ayrılan parayla tabutunun örtüsüne kumaş alındığı anlaşılmaktadır. Kader işte.

    Topkapı Sarayının pencerelerden bakınca masal gibi bir hayat. Ah bir de içeriye girince, saadet denen şeyi yakalamaya hiçbir zaman gücü yetmemiş bir padişah görüyor insan, gerçekte. Çekilen çileler, her yenilen vurgunda gönülde açılan yaraları daha da büyütmekte, acılar tam hafifledi derken, yeni bir fitne ateşi ile yeniden alevlenmektedir. Bir babanın akıllara durgunluk veren evlâdını öldürme kararı gibi en radikal tedbirler bile taht kavgası için fitillenen fitne ateşinin 5 sene sonra yeniden alevlenmesine engel olamamıştı.

    Bu kez ateşin efsununun yeni kurbanı olan Şehzade Bayezid idi. 1558'de Kütahya'dan Amasya Valiliğine nakledilince kendisinin yerine Şehzade Selim'in taht varisi olarak seçildiği vehmine kapılarak babasına karşı isyan bayrağını açmış, üzerine gönderilen ordunun başındaki kardeşi Selim ile Konya Ovasında yaptığı savaşı kaybetmesi üzerine de ordusuyla beraber iran'a sığınmak zorunda kalmıştı. Kalmıştı kalmasına, lâkin hatasını da çok geçmeden anlamış, iş işten geçmiş ve ok yaydan çıkmıştı bir kere. Baba ile oğul ilişkisinde sözün bittiği yerde, af dilemek için kaleme aldığı aşağıdaki manzum mektup her şeyi açıklıyor.

    Ey ser-a-ser âleme Sultan Süleymanum baba

    Tende cânum cânumun içinde cânânum baba

    Bâyezidine kıyar mısun benüm cânum baba

    Bî-günâham Hak bilür devletlü sultânum baba

    Enbiyâ ser-defteri ya'ni ki Adem hakkıçün

    Hem dahi Mûsi ile isi-i Meryem hakkıçün

    Kâinâtun serveri ol Rûh-ı A'zam hakkıçün

    Bi-günâham Hak bilür devletlü sultânum baba

    Sanki Mecnûnam dağlar başı oldı durak

    Ayrılup bi'l-cümle mâl ü mülkden düşdüm ırak

    Dökerem göz yaşını vâ-hasretâ dâd el-firak

    Bî-günâham Hak bilür devletlü sultanum baba

    Kim sana arz eyleye hâlim eyâ şâh-ı kerîm

    Anadan kardaşlarımdan ayrılup kaldum yetîm

    Yok benüm bir zerre isyânum sana Hakdur alîm

    Bi-günâham Hak bilür devletlü sultanum baba

    Bir nice masumun olduğun şehâ bilmez misün

    Anların kanına girmekden hazer kılmaz mısun

    Yoksa ben kulunla Hak dergâhına varmaz mısun

    Bî-günâham Hak bilür devletlü sultanum baba

    Hak Taâlâ kim cihanun şâhı itmişdür seni

    Öldürüp ben kulunı güldürme şâhum düşmeni

    Gözlerüm nurı oğullarumdan ayırma beni

    Bî günâham Hak bilür devletlü sultanum baba

    Tutalum iki elüm başdan başa kanda ola

    Bu meseldür söylenür kim kul günâh itse nola

    Bâyezid'ün suçını bağışla kıyma bu kula

    Bî günâham Hak bilür devletlü sultanum baba
    Tümünü Göster
    ···
  6. 6.
    0
    annesi tarafından bile bile ölüme gönderilmiş şehzade.

    herkes kanuni'den sonra mahidevran sultan'dan olma şehzade mustafa'nın tahta geçeceğini düşünüyordu. ne var ki devşirme kuzeyli güzeli hürrem sultan, haremin gözdesi olduktan sonra mustafa'yı anasıyla birlikte saraydan amasya'ya kovdurup oğlu mehmet'i, manisa beylerbeyliğine göndermeyi başardı. malum, manisa beylerbeyi olan şehzade, tahtın da varisi olurdu.

    hürrem'in dört oğlu vardı; mehmet, cihangir, harem ağasından olduğu iddia edilen bayezit ve sarayın yahudi kuyumcusundan olduğu rivayet edilen sarı selim. cihangir ne fiziksel ne de ruhsal açıdan tahta uygun değildi: sakattı, şiirden hoşlanıyordu ve savaşa karşıydı. selim'inse işi gücü içmek ve kadınlarla gönül eğlendirmekti; zaten devlet işleriyle hiç ilgilenmiyordu. bayezit'in sultan olmasını ise kanuni istemiyordu. geriye bir tek mehmet kalmıştı, ama hürrem'in istanbul'daki hesabı manisa'ya uymadı; mehmet, manisa'daki görevinin ilk aylarında hastalık sonucu öldü.

    mehmet ölünce sonradan maktul olarak anılacak makbul ibrahim paşa'nın etkisindeki yeniçeriler, çok sevdikleri ve dedesi yavuz'a benzettikleri mustafa'nın manisa beylerbeyliğine gönderilmesi için tahta baskı yapmaya başladılar. bunun üzerine hürrem, kızı mihrimah'ın kocası damadı bitli rüstem paşa ile bir katakulli tezgahladı: güya babasının, üvey kardeşi mehmet'i manisa'ya göndermesine bozulan mustafa, kanuni'yi tahttan indirmek için şah tahmasb ile gizli bir iş birliğine girmişti.

    bitli rüstem paşa, bu iş birliğini gösterir birkaç mektup yazıp mustafa'nın sahte mührüyle damgalayarak mustafa'nın askerleriymiş gibi davranan elçilerle tahmasb'a gönderdi. tahmasb'dan gelen cevapları delil olarak kanuni'ye sundu. bunun üzerine kanuni, mustafa'nın öldürülmesine karar verdi. ancak bir sorun vardı; yeniçeriler, mustafa'nın öldürülmesine izin vermez, öldürülse bile kazan kaldırıp sarayı kanuni'nin başına yıkarlardı. bu sorun üzerine hürrem, kanuni'ye şu teklifte bulundu: "onlara mustafa'nın karşılığında cihangir'i ver."

    hürrem son kozunu oynuyor, kanuni'nin istemediği bayezit'i, olmadı sarı selim'i tahta çıkarmak için, tahta çıkması neredeyse olanaksız olan öz oğlu cihangir'in başını yeniçerilere vermeyi teklif ediyordu. çünkü yeniçeriler, hürrem'den nefret ediyorlar ve oğullarından herhangi birinin tahta çıkmasını istemiyorlardı. ama mustafa'nın öldürülmesi karşılığında cihangir'i verirse hesabın görüldüğünü düşünen yeniçeriler, bayezit'in ya da selim'in tahta çıkmasına izin verebilirlerdi.

    böylece kanuni, hürrem'in planladığı gibi şah tahmasb üstüne sahte bir sefer düzenleyip amasya beylerbeyi oğlu mustafa'yı sefere çağırdı. sefere diğer şehzadeler de katılıyordu, hatta o güne dek hiç sefere gitmemiş olan cihangir bile. mustafa ordusuyla birlikte babasının ordusuna katılmak için mola yerine varıp kanuni'nin çadırına girdiğinde bostancıları kendisini beklerken buldu. ertesi gün mustafa'nin ölümüne dayanamayan cihangir'in üzüntüden öldüğü açıklaması yapıldı ve tarihe böyle geçti.

    oysa cesedi bile kalmamıştı geriye; lime lime edilmiş, parçalanmış, başı top yapılıp oynanmıştı.
    Tümünü Göster
    ···
  7. 7.
    0
    vefat edeli 451 sene olmuştur
    ···
  8. 8.
    0
    hayata 28 yaşında gözlerini yummuştur.
    ···
  9. 9.
    0
    üvey abisi mustafayla sık sık keklik avına çıktığı bilinmektedir
    ···
  10. 10.
    0
    yine de icindeki kardes sevgisi agibar; insani hakikaten uzuyor, ki o devirde abisi padisah olsa muhtemelen kanun geregi kendisi de bogdurulacak.
    ···
  11. 11.
    0
    iktidar aski ve entrikalari yuzunden lakabi kanun koyan anlamina gelen bir babanin ogluna yapabildiklerini gorup yuregi daha fazla dayanmamistir.
    ···
  12. 12.
    0
    annesinin (hurrem sultan) entrikalari sonucunda, babasinin gozleri onunde oldurulen uvey abisinin katlinden sonra(sehzade mustafa), kahrindan ve uzuntusunden olmustur.
    ···
  13. 13.
    0
    hakkinda cok bir kayit olmamasina karsin, anladigim kadariyla kocaman bir yurege sahip bir insanmis
    ···
  14. 14.
    0
    kambur olduğu için babası kanuni sultan süleyman'ın kendisine "dünyayı taşıyan atlas" diye hitap ettiği şehzade. ağabeyi mustafa'nın hürrem sultan'ın entrikaları ile boğdurulması üzerine fazla yaşayamamış kahrından ölmüştür.
    ···
  15. 15.
    0
    Tarih öncesi dönemlerden başlayarak başlayan göçler aralıklar devam etmiştir. Bu göçlerin hemen hepsinin siyasi ve askeri sebepleri vardır. Göç, bir milletin, bir kavmin yurtlarını terk ederek bilinmeyen bölgelere yok olma pahasına da olsa göç etmesidir. Tarih öncesi yapılan göçlerin sebeplerini o dönemin aydınlatabilecek yazılı kaynaklar bulunmadığından tam olarak açıklayabilme imkanı her zaman bulunamamaktadır.

    Yazının bulunmasından sonraki dönem göçlerin birbirlerine daha sağlıklı bilgiler edinebilmekteyiz.
    Kavimler göçünü başlatan Batı Hunlar’ının kimlikleri hakkında 200 yıldan beri türlü tahminler yürütülen ve çeşitli bilginler tarafından Türk-Fin, Fin-Ugor, Uygur-Moğol , Türk-Moğol karışımı, Türk-Moğol-Mancu karışımı oldukları konusunda yabancı bilim adamları görüş ileri sürmüşlerdir. Kaynaklar ve yorumlar çok çeşitlidir. Bazı kaynaklar Batı Hun imparatorluğu ile Avrupa Hun imparatorluğunu ayırmakta ve bunları iki ayrı devlet olarak kabul etmekte, bazıları ise batı ve Avrupa Hun imparatorluklarını birbirlerinin devamı sayarak tek devlet kabul etmektedir. Batı Hunlar’ının geldikleri yer konusunda da değişik görüşler ileri sürülmesine karşın son yapılan araştırmalar bu Hunlar’ın, Büyük Hun imparatorluğu’nun dağılmasından sonra Orta Asya’dan göç eden kav, imler olduğunu kesinleştirmiştir. Batı Hunlar’ının Aya kökenli ve Büyük Hun Devleti’ni kuran kavimlerin torunları oldukları artık kesin bir gözle bakılmaktadır. Bu konuda tarihsel, kültürel ve toplumsal bilgilerle kanıtlanmıştır.

    Avrupa Hunlar’ının dili Türkçeydi. Hükümdar sülalesinin adlarına baktığımızda bunu görmekteyiz. Muncuk, Atilla, ilek, Dengizik, Aybars, Arıkan, Oktar vb.
    Daha önce Hun tarihinde de gördüğümüz gibi ilk çağda büyük bir imparatorluk kuran Hunlar m.ö. 48 yılında Güneydoğu ve kuzeybatı Hun Devletleri diye 2’ye ayrılmıştır. Güney Doğu Hun Devleti Çin baskısı altına girdi ve eski Hun anayurdu bütün özelliklerini giderek yitirdi. Çin kaynaklarını bu toplulukların Slen-pilerin eline geçtiğini belirtir. Asıl Hun tarihi M.Ö. II. yy’ın birinci yarısında Avrupa topraklarına gelişecektir.
    Hunlar batı steplerine göç etmeden önce burada buralarda iskitler yaşıyordu. Daha sonraları iran’dan gelen Sarmallar iskit imparatorluğunun yıkılmasından önemli rol oynadılar. iran kökenli kavimler batı steplerine yayıldılar. Büyük Hun imparatorluğu dağıldıktan sonra Orta Asya’da kurulması denenen bazı Rum Devletleri uzun ömürlü olmadı ve Hunlar yavaş yavaş Batı’ya doğru göç etmeye başladılar. Öncelikle Aral Gölü civarında görülen Hunlar, sonraları Don ve Volga ırmaklarını görüldüler.

    Bu tarihlerde Karadeniz’in bazı kısımları Gotların işgali altında bulunuyordu. Don-Dinyeper Irmakları arasında Ostrogotlar, onların batısında da Vizigotlar yerleşmişti. Vandallar da Batı’da oturuyordu. Germen kavimleri iran Boyları karışık biçimlerde yaşıyorlardı. Hunlar, önce Doğu Gotları olan Ostrogot Devleti’ni yıktı, sonra da Batı Gotları olan Vizigotlar tarih sahnesinden silindiler. Gotlar, bu yenildiler üzerine kalabalık gruplar halinde Batı Avrupa’ya kaçtılar. Bu dönemde birçok kavim Hunlar’ın zorlamasıyla Karadeniz’in kuzeyinden Avrupa’ya doğru göç etti. Hunların Roma imparatorluğu’nun Kuzey kesimlerini de alt üst ederek ispanya’ya kadar büyük bir kavimler göçüne neden oldular. Yendikleri kavimlerden aldıkları esirler ile ordularını genişleterek Avrupa’nın içlerine doğru saldırılarını yaygınlaştırdılar.

    Yoğun Hun saldırıları ile karşılaşan Avrupa’nın dengesi alt-üst oldu. Tüm Avrupa Hunlar’a barbar gözüyle bakar oldu. Roma imparatorluğundan herhangi bir direniş görmeyen Hunlar Macaristan’a kadar büyük sefer düzenlediler. Bu bölgelerde yaşayan kavimler Roma imparatorluğu sınırları içine giriyorlar, Romalıların askeri gücüne sığınıyorlardı. Göründüğü gibi Kavimler Göçü: Ural Irmağı ile Volga arasında bulunan Batı Hunları’nın Avrupa içlerine ilerleyerek önlerine çıkan toplulukların bir kısmını yönetimleri aylına alması, bir kısmını da Avrupa’nın batısına ve güneyine doğru yer değiştirmek zorunda bırakmasıyla başladı. Avrupa’da “Barbar Krallıkları” denen küçük devletlerin doğmasıyla sonuçlandı.
    Avrupa’da Kurulan Krallıklar

    ispanya’da ispanya (Vizigotlar):

    418-700 yılları arasında ispanya’da kurulan en önemli krallıklardan biridir. Yaklaşık 100 yıl yaşamışlardır. ilk devlet şeklini de Batı ispanya olarak görüyoruz. Armanizm’in etkisinde kalarak Hristiyanlığı kabul etmişler. ispanya’nın Hristiyanlaşmasında etkili oldular. Hun Türkleri Avrupa’ya ilerlerken bu kavimlerle mücadeleler yaptılar. Balkanlarda tutunamayacağını anlayan vizigotlar, Sicilya (ispanya’ya) göç ettiler. Justiniyanus döneminde Roma güçlenmeye başlayınca etkisiz hale geldiler. Aydınlanma çağının başlaması ve ispanya’da islam ordularının görülüp 711’de Endülüsler’in kurulmasıyla son buldu.

    Kuzey Afrika (Vandallar) 533-548 :

    V. yy’da Kuzey Afrika’da devlet kuran Vandallar Hristiyan olup Ariyani mezhebini benimsemişlerdir. Bu nedenle, Ariyani olmayan yerli halka baskı yapmışlar ve zulm etmişlerdir. Bu arada yerli halk olan Berberiler arasında çıkan isyanlarda devletin gücünü azaltmıştır. Başkenti Burgoplar’dır. Jüstinyen’in izlediği dış politika neticesinde tekrar bunları Bizans’a bağlamıştır.

    italya (Ostrogotlar)

    Teodarik tarafından italya alınmış, ölümünden sonra taht mücadeleleri olmuş, tahta geçen Teodora’nın kızı Bizans’la iyi ilişkiler kurmuş, Bizans kültürünü de benimsemiş, bu durum Jüstinye’nin politikalarını kolaylaştırmış, devletin merkezi Koverraya’dır. 555 yılında tamamen yıkılmıştır.

    Areman Krallığı (Aslasloren)

    Hristiyanlığı benimsemişlerdir. Anglosaksonlar Galya topraklarında 871-1066’da kurulmuşlar. Küçük 7 krallıklardan oluşmakta, yabancılarla mücadelelerde ittifak içinde olmuşlardır. Anglosakson Hristiyanlığın merkezi haline gelmiştir.

    Langobadlar (568-774)

    Macaristan Ovası’na kurulmuşlardır. Hunlarla ve Doğu Gotlarıyla 773-774 yılında Avrupa’da kurulan son ve en büyük krallık olan Frank Krallığı tarafından yıkılmışlardır. 486 ve 843 yılları arasında hakimiyet kurmuşlar, Batı Avrupa sahasında 496’da Hristiyan olmuşlar, Batı Avrupa’da Hristiyanlık Resmi din olarak başlamıştır.

    Franklar (773)

    3 bölgeye ayrılmışlar:
    1. Avusturya Bölgesi (Viyana)
    2. Nestruya Bölgesi
    3. Burgan (Onlins Bölgesi)

    Yaklaşık 400 yıl Avrupa’da güçlenmişlerdir. 3 bölgeye toplanması, 3 bölgeye bölünmesi demektir. Bu bölgeleri kardeşler yönetmiş ve birbirinden bağımsız hareket etmişlerdir. Avusturya’da kurulan Franklar Karolenj olarak değişmiştir. Bizans’la karşılıklı ilişkiler başlamış, Avrupa’nın tek hakimi durumuna gelmişlerdir. Avarlar’ın hakimi zor durumda bırakmış, Franklar daha sonra Katolik kilisesine yaklaştı ve Katolik dünyasının liderliğini benimsemiştir.
    Bütün bu devletler Roma’dan miras kalan yönetim yapısıyla ve misyonerler aracılığıyla Germen ülkelerini Hristiyanlaştıran Katolik kilisesinin desteğiyle durumlarını sağlamlaştırmışlardır. Göç sonunda Hunlar aleyhine inanılmaz rivayetler ev hikayeler çıkmıştır.
    Barbarlar silah zoruyla ele geçirdikleri topraklardaki bütün Roma izlerini silmeye kalkışmışlardır. Çünkü sayıca azdılar. Barbar kavimlerle Romalılar arasındaki en büyük ayrılık nedeni, iznik Konsilinin, (325) yılında mahkum ettiği Ariusculuktu. Bu inancın, isa’yı Tanrısal bir varlık değil bir insan olarak kabul etmesine dayanıyordu.
    395 yılında Roma imparatoru’nun ölmesi üzerine yeniden harekete geçen Hunlar’ın bir kısmı Balkanlardan Trakya’nın içlerine inerken bir kısmı da Kafkasya’dan geçerek Anadolu’nun iç kısımlarına gidiyorlardı. Hunlar’ın Doğu kanadı tarafından düzenlenene bu akımları basık ve kurgib adlı başbuğlar yönetiyordu. Hunlar Anadolu’ya indikten sonra burada kalmışlar, iç kısımlara doğru ilerlemişler, Anadolu’ya işgal değil keşif amaçlı gelmişlerdir. Çukurova ve Suriye’yi işgale etmişlerdir. Kudüs’e kadar inen Hunlar, daha sonra Kuzey’e dönerek Orta Anadolu’ya yürüdüler ve daha sonra da Azerbaycan yoluyla kendi merkezleri olan Kuzey Karadeniz’e döndüler. iskitlerden sonra Türklerin Anadolu’ya ikinci kez gelişleri Hunlar döneminde olmuştur. Hunlar Doğu Roma’yı çöktürmeye yönelik saldırılarını arttırdılar. Ancak dış politika savaş taktiği olarak Roma’yı ortadan kaldırmayı ana ilke olarak benimserken, Buna karşı Batı Roma ile dostluk ilişkililerini geliştirmişlerdir. Avrupa’da ortalığı karıştıran bazı barbar kavimlerin hem Romalıların hem de Hunların düşmanı olması Hun Devleti’ni böyle bir dış politikaya yöneltmişti. Hun kuvvetlerinin mevcudu 90-100.000 Türk, bir o kadar da Germen ve islav olmak üzere 200.000 kişi kadar çeşitli kaynaklardan takip edildiği kadar Hun Devleti içinde şu kavimler yer almaktaydı.
    Tümünü Göster
    ···