+4
hakkında söylenecek çok şeyim olan şehirdir. iyidir.
ilk olarak karaman-konya yolunda tanıdım bu şehri. arabanın arka koltuğunda oturmuş yine her zamanki gibi ablamla seyahat boyunca kavga ediyorduk. çocuktuk o zaman. o an ben bile kendi sesimden rahatsız olmuştum. babam arkasını dönerek kızdı bana. "eşek herif seni okumaya ta buraya gönderecem" dedi. o anda da eliyle ısparta tabelasını gösteriyordu. çocuk aklı işte kötü bişeydir diye düşündüm hep.
gel gelelim üniversite çağım geldi. sonuçlar açıklandı. ısparta'yı kazanmıştım. tabi bu sıralarda da babam ben okula gideyim diye 180 derece geri dönüş yaptı. iyi şehirdir. sessiz sakindir diyerek ikna etti beni. gittim. ömrümün en kötü günlerini de en güzel günlerini de hep orada geçirdim diyebilirim. ne yaşamış olabilirdim ki. topu topu dört senelik bir üniversite yaşamından başkası olamaz diye düşünüyor insan. ama öyle değil işte ısparta. her gidende mutlaka bir iz bırakır. hatta karbuz çeşmesi efsanesi vardır. oradan su içen ısparta'dan ayrılamaz derler. yalanmış ama. yalak gibi kullandım ben o çeşmeyi gidemeyim diye. ama olmadı. mezun oldum okul bitti bir şekilde.
4 yıllık okul ama, 4 seneyi de orada okumadım. erasmus, farabi gibi öğrenci değişim programlarının hepsine katıldım. okula harç olarak ödediğim ikinci öğretim parasını geri aldım okuldan. hatta kara bile geçtim. ilk senem çok sıkıntılı geçti. mersin gibi bir şehirden ısparta gibi bir yere düşünce insan ne yaptım ben diyor. hele bir de kyk gibi bir yerde kalıyorsan zaten açık ceza evi gibi. sıkıntıdan patlıyorsun. ama şükürler olsun ki arkadaş çevrem çok iyiydi. onlar sayesinde güzel geçiyordu zaman. zaten ikinci senem de ispanya'da geçti. erasmusla gittim.
asıl hayat benim için 3. sınıfta başladı. en yakın arkadaşımın vasıtasıyla bir kızla tanıştım. öyle çekingen bir tip değilimdir. yani kendim bir kızla tanışamam diye bir durum yok. ama arkadaşımın arkadaşı olan bir kızla tanıştım onun sayesinde. nasıl anlatılır bilmiyorum ama hayatımın dönüm noktasıydı benim için o gün. hayatıma giren en güzel varlığı ben o gün tanıdım. onun yanındayken hiç susmak istemedim. zaten konuşmalarım hep dipnotlarıyla nam kazanmıştır. sürekli konuştum.
ömrümün bir gününü, bir kızla, sabaha kadar balkonda konuşarak geçirdim. bildiğin böyle çekirdek çitleyerek sohbet ederek. yani dışardan gören böyle zanneder. ama aslında konuştum evet doğru çok fazla konuştum. hani insanın yaşaması için temel olarak yapması gereken nefes alma eylemi vardır ya, işte ben onu yaparken dışarıya karbon dioksit verirken ciğerlerime onun kokusunu çekiyordum. gizli gizli kokladım. sabaha kadar o balkonda konuştuk. ağzım konuştu. ama aklımda hep o vardı. melek gibi yüzü. narin incecik elleri. ipek gibi saçları. herşeyini ezberlemiştim adeta. o konuşurken sesi bana o kadar güzel geliyordu ki hiç susmasın uzun uzun konuşsun diye durmadan sorular soruyordum ona. kendisinden bahsetmesini sağlıyordum. sesi hala kulaklarımdadır. hala da hüzünlendirir beni. hatta o kadar sevmişim ki o anda ona bir soru sordum. "dizine yatabilir miyim" dedim. hayır dedi. ama ben yine de yattım dizine. hiç de ters bir tepki göstermedi. uzandım dizine. kapattım gözlerimi çektim içime kokusunu. benden daha mutlu kimse yoktu o anda. sanki ben değildim o an orada olan. dünyanın en mutlu insanıydı. benim bile henüz tanışmadığım. her şey o kadar güzeldi ki onun da sonu geldi sabah oldu. yaz okulundaydık o zamanlarda. okula gitmem gerekiyordu. devam sınırlarındaydım. o benden önce içeriye geçti. yatağa uzanmıştı uyurken o kadar çok sarılmak geldi ki içinden uzun uzun baktım ona. sonra da döndüm arkamı çıktım gittim.
güz gelip de okullar başladığında da ben hala aklımda o meleğin hayalleriyle gittim mersin'e. farabi denen öğrenci değişim programı için. o seneyi mersin'de tamamladım. geri ısparta'ya döndüğümde ise hala arkadaş olarak görüşüyorduk. hatta bir defasında tanışmama vesile olan arkadaşımın doğum gününü kutladık dışarda. ısparta'da da otobüsler kısıtlı. gece 11.30 dediğinde son otobüs kalkar duraktan. ben arkadaşımı durağa bırakmak için mekandan ayrıldım. yolda çenesi düşmüş gibi konuşuyoruz. laf lafı açıyor ama durak da yaklaşıyordu. bilerek oyalandım yolu uzattım ve nihayet otobüs kaçmıştı. kendi gözleriyle gördü. sonra zaten kendisi anladı kandırıldığını. güldü sadece yine sıcak sıcak. ısıttı ısparta'yı. sonrasında benim de kendisinin de anlayamadığı bir şekilde kol kola bulduk kendimizi. önce bu nasıl oldu ya dedi. anlam veremedi. sonra ayrıldık utandı. pembe yanaklarıyla seni çok seviyorum diyordu bana ama odun ben her zamanki gibi yine anlamıyordum hiç birşey.
okullar açıldı ben hala arkadaş olarak konuşmaya, görüşmeye devam ediyorum onunla. silik bir tip değildim. aksine çok girişken ağzı laf yapan birisiydim. e o zaman çıkma teklif etseydin diyeceksiniz. ettim. yüzlerde belki de binlerce defa ettim ama her seferinde de cevabı hayır olmuştu.ilk bir kaç seferde çok koymuştu çok üzülmüştüm. ama sonrasında bu teklif etmeler şaka konusu haline gelmişti. hep teklif eder, hep red edilirdim. hatta ben en çok sevdiğim ikinci şey diye hitap ederdim. sevgimden haberdardı. en çok da rakıyı sevdiğimi çok iyi bilirdi. gerçi sonra tatsız bir olay yüzünden rakıya tövbe ettim. ağzıma bile sürmedim. her gün içtiğim şey çok büyük yeminler ettiğim için artık düşmanımdı. o sene son senem olduğu için üniversite de eskisi kadar sık görüşemiyorduk. ben derslerime ağırlık vermiştim. bir an önce mezun olayım da bir daha adımımı atmayayım ısparta'ya diye düşünürdüm. diplomayı bile almaya gelmem derdim hatta. o kadar da ciddiydim. sürekli evdeydim. durmadan kitap okuyor, ders çalışıyor, dizi izliyordum. bu esnada da bilmeden cool olmuşum. şeftalili ice tea'min deyimiyle (kuğl). ben güya ilgilenmeyince çok kıskanmış beni. sonra dedim ama. olur mu lan dana ben seni hep çok sevdim ki dedim. hep o kokudan oldu ne olduysa dedim.
neyse mezun olduk iki dersim falan kaldı. yine yaz okulu yolları göründü. en sevdiğim ikinci şey de yaz okulundaydı. bu sefer boş vaktim de çok olduğundan daha sık görüşebiliyorduk. hatta beraber yemek yemeye bile fırsatımız oluyordu. yemek dediysem de kokoreç. nadir bulunan bir kızdı kendisi. kokoreçe bayılırdı. gece yarısında benimle buluşup kokoreçe düşerdik.
ve bir gün geldi yine bir kokoreç dönüşü düştük ısparta sokaklarına. yaz günü. haziran sonu temmuz başlangıcı. ama ısparta iklimi işte. soğuğu züt kesiyor. yine de dolaştık. ikimiz de eve girmek istemiyorduk. sanki ayrılasımız yoktu. ama ben bunu her zamanki gibi yine çok çok sonraları anca anlayabildim. meğer ne odun adammışım ben. o gün yine sabahlar oldu. sokakta sabahladık. sabahın ilk ışıklarında evinin karşısındaki duvarda oturur haldeydik. o kadar çok konuşmuştuk ki zamanın nasıl geçtiğinin farkında bile değildim. tüm cesaretimi ve ciddiyetimi takınıp konuştum. dürüstçe içimdekileri söyledim. gözlerime baktı konuşurken hep. mutlu gibiydi kızgın gibiydi hiç anlayamadım ruh halini. yine çok güzel dinlemişti beni. yine her zamanki gibi mis kokuyordu en çok sevdiğim. sonra bana sarıldı. ben yalnız hala hiç birşey anlayamıyorum. sarılmadan istifade çok çok kokladım onu. sonra ergen gibi benimle çıkar mısın dedim. gülümsedi bana sarıldı. sonrasında da aramızda efsane olacak hareketini yaptı. başını salladı evet anlamında olan. dizlerimin bağı çözülmüştü. zıngır zıngır titriyordum. sarıldım ama aklımdan sarılmaktan başka hiç birşey geçmiyordu. kime sarıldığımı biliyordum sadece başka hiç birşey de umrumda değildi. sonra sakinleştirdi beni. toparladım kendimi. okul vakti gelmişti yine. kocaman bir öpücükten sonra topuklarım zütüme vura vura gittim okula. çok mutlu geçecek yılların ilk günüydü bu.
mutluluk ikimiz için çok basitti. bir birimizin yanında olmak elinden tutmak koklamak bile yetiyordu. o başta sevemediğim ısparta bile bana cennetti artık. en basitinden ıyaş park'da gezerken duyduğum güzel bir müziğe dansıyla bana eşlik edecek kız arkadaşım vardı benim. pervasızca avm ortasında dans ederdik. bazen sırf yanımda olmadığından sabaha kadar uyuyamazdım. bir gün olsun, bir dakikacık olsun ayrı kalmak istemezdim. gözlerimin içine bakması bile benim için en büyük iltifattı. çok kıymetli ve güzel zamanlardı benim için. ardından arkadaşlarımız arasında uzunca bir süre konuşulan evlenme teklifim geldi. ailesiyle tanıştım. mutlu mesut geçiyordu zamanımız.
sonrasını inanın ben bile bilmiyorum. aşık olmuştuk bir birimize. nişanlandık. almış zütürmüştü sol kaburgamı. bir hastalık illeti musallat oldu ona ve ayrılmak istedi. ayrıldık.
bitti.
ısparta koca hayallere, umutlara, hüzünlere, aşklara, mutluluklara, kokulara, dostluklara, arkadaşlıklara şahit olmuştur, ön ayak olmuştur. karmaşık duyguların hepsini size yaşatır. kendisi küçük bir şehir olsa da kalbinizde konya kadar yer tutar.
Tümünü Göster