/i/Sözlük İçi

sözlük içi.
  1. 1.
    +62 -13
    Türk grupları arasındaki farklılıkları bir ırk/soy farklılığının işareti sayıyorlar. Belli başlı ayrı özellikler,
    Türkistan Türklerinde göz kapaklarının belirgin çekikliği ile, Batı (Anadolu ve Balkan) Türklerinin "çoğunda" bunun olmayışı;
    bir de Orta Asya’da kestane kumral renkli saçlara daha az rastlanışı. Buna dayanarak Türk Dünyasında bir soy/ırk beraberliği değil,
    sadece kültür/dil birliği olduğunu ileri sürebiliyorlar. "Görünüşe aldanmamalı" sözünü hatırlatarak konuya
    daha bilimsel bir yaklaşımda bakalım.

    ilk bakışımız "antropolojik tarih" yönünde olacak.

    iki ana ırk vardır:
    Biri Ural dağlarını yurt edinmiş
    "ALPiNLER",
    diğeri ise henüz Amerika’ya göç etmemiş olan
    "DOĞU ASYALI KIZILDERiLiLER"

    Alpinler
    kestane renk saçlı, düz yeşil gözlü, yuvarlak başlı (brakisefal),

    Kızılderililer ise
    bakır tenli, hafif çekik gözlü, mezosefal (orta) başlı, siyah saçlı ve kara gözlü özellik taşırlar.

    M.Ö. 9000'le 7000 arasında, Cilalı Taş (Neolitik) Çağının bitişiyle tunç devrinin başladığı sıralarda, Alpinlerin bir kolu güney doğuya (Hazar-Aral Göllerine) doğru göç ederler.O tarihte Doğu Asyalı Kızılderililerin çoğu Bering Boğazı yoluyla Amerika’ya geçmişti;
    geri kalanlardan ufak bir boy batıya doğru göçer ve Aral gölü civarına yerleşmiş olan Alpinlerle "evlenirler" (yani karışırlar).

    Doğan yeni nesil (tabi asırlarca aralarında evlenip genetik istikrara kavuşunca), Alpinlerden de Kızılderililerden de farklı yeni bir soy
    olarak ortaya çıkarlar. Bunlara "iLK TÜRKLER" diyoruz.

    Bunlar buğday tenli, kestane renk saçlı, belli belirsiz çekik ve ela gözlü, yuvarlak başlı (brakisefal) yapıdaydılar. Yani Kızılderili özelliklerini az Alpin genlerini daha çok taşıyorlardı.

    M.Ö. 6000-4000 yılları arasında bu ilk Türkler Mezopotamya’ya (Subarlar, Sümerler, Elamlılar), Hindistan’a (Mohencadaro-Hareppa),

    M.Ö. 3000'lerde Anadolu’ya (Hatti'ler ,Luwi'lerin bir kısmı ve daha sonraki Turska/Etrüsk'ler, Ulmek'ler) göçtüler.

    Alıntı Kaynak: @ulunay_turk
    ···
  2. 2.
    +9
    Orada kalmış Asya Kızılderilileri ile tekrar bir "evlenme" oluyor.

    Doğan yeni nesle "Ön-Türkler" diyoruz.
    Bin-bin beş yüz yüz yıl kadar aralarında evlenmelerle onlarda genetik istikrara kavuşuyor ve "ilk Türkler"e çok benzeyen yeni bir soy beliriyor. Çin arşivleri de rastlanan "Ti..k"ler "Hyung-nu/Hun”lar herhalde bunların çocuklarıydı.
    "ilk Türkler"le "Ön Türkler" de M.Ö. binli yıllarda karşılaşacak ve birbirleriyle karışacak,
    bildiğimiz "Türkler" olarak tarih sahnesine çıkacaklardır: Türkistan'da Sakalar, daha doğuda Gök-Türkler, Uygurlar... vb.
    ···
  3. 3.
    +2
    Bu "Yeni Türkler”e, doğudan batıya doğru bakıldığında, hafif farklar göze çarpıyor: Aral gölünün kuzeydoğu ve güneydoğu coğrafyasında yaşayanların göz çekikliği, batıda kalanlara kıyasla da daha belirgin, tenler, saçlar ve
    gözler daha koyuca; Avrasya ve Anadolu’dakiler ise daha açık renkli ve düz gözlü olanları daha fazla.
    ···
  4. 4.
    +3
    ikinci soru ,"Melezleşme"nin olup olmadığıdır.

    "Melez"in doğru tarifi, aşağı yukarı eşit miktarda iki ayrı ırkın karışmasıdır.
    Ya genetik bir istikrarsızlık vardır ya da istikrara varılmış bambaşka bir soy meydana gelmiştir.

    Türkler bu iki kategoriye de uymaz.

    Özellikler asırlar boyu devam etmişler ve ne doğudaki nede batıdaki Türkler yeni iki ırk oluşturmuştur.

    Lehçe farkı" gibi olan bu "tip farklılıkları" nedendir öyleyse? izahı şöyle:
    ilk Türkleri doğrudan "evlenme"den doğanlarda (yani Asya'nın batısındakilerde), Alpin ırkın "düz göz kapağı, açık ten ve göz" genleri biraz daha fazlaydı; Ön-Türklerinkinde ise "hafif çekik göz, koyuca ten ve göz" genleri baskındı.

    Her ne kadar tarih boyunca ilk Türklerle Ön Türkler kaynaşmışlarsa da,
    doğudakilerde Kızılderili,

    batıdakilerde Akdeniz ırklarının izi daha belirgindi.

    Doğu Asya Türklerini alalım:
    Hemen her yerde, her millette olduğu gibi onlarda komşu soylarla bir dereceye kadar karışmışlardır.
    Bu Türklerin, göz çekikliği abartılı olan Moğollarla ve Çinlilerle evlendikleri olmuştur. Bir hesaba göre bunun derecesi 15-20 kadardır.
    Türklerin genetik özelliğinde, ecdattan biri olan Kızılderililerden miras hafif göz çekikliği de ilave edilince bu göz çekikliği biraz daha belirgin olmuştur (tenin ve göz-saç renklerinin biraz daha koyulaşması da aynı sebepten). Şunu hemen belirtmeli ki bu "normdan kayış" ,
    sadece "yabancı evliliği" yapan ailelerde kalmamış, daha sonraki nesillerde , "toplumların genetik havuzu" dolayısıyla bütün Orta Asya Türklerinin tiplerine yansımıştır. Aksi yönde buna benzer bir değişim Batı (Avrasya, Anadolu ve Balkan) Türklerinde de oluşmuştur. O coğrafyada şu ırklar yaşıyordu: Avrasya'da Kuzeyli Nordic) ve Slavic;
    Anadolu'da ise Akdeniz (Mediterranean Aryan ve Semitic), ilk Türk (“Hatti” ve Kuzeyli “Aryen Hitit”) soylarıdır.
    ···
  5. 5.
    +3 -1
    M.S. 1000'lerde Oğuz Selçuk Türkleri Anadolu’ya girdiklerinde nüfusça çokça azalmış olan yerli halk harplerle daha da kırılmış,
    gerisi (Rum, Ermeni ve dağlık Kürt toplumları olarak) Türklerle pek karışmadan kimliklerini sürdürmüşlerdir.
    Gene de bazı kız almalar ve evlenmeler olmuştur bu da doğudaki gibi yüzde 15-20 oranlarında kalmıştır.
    Bu karışmaların hiçbirinin çekik göz özelliği yoktu, onun içinde batı Türklerinin genleri de mevcut olan "göz çekikliği",doğu kardeşlerin ki gibi takviye görememiş, belirgin bir hal almamıştır. Bilakis "düz gözlülerin" genleri, Türklerin Alpin ecdatlarındanmiras düz gözlülüğü takviye etmiş, ortaya çıkarmıştır. Buna rağmen 1940'larda Anadolu Halkı üzerinde yapılanan trometrik ölçümler
    Batı Türklerinin yüzde 52'sinin hala hafif göz çekikliği özelliğini koruduğunu ortaya çıkarmıştır..
    ···