/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
    başlık yok! burası bom boş!
  1. 1.
    +11 -1
    Üçüncü dünya savaşında yaşadıklarım adlı hikayemin ilk entrysi yani ilk partı silindi ve gereksiz yere 1 gün çaylak yedim. Bu yüzden hikayeye bu başlıktan devam edip burdan bitirmek istiyorum. Hali hazırda 60 ı aşkın part var. Rez alın hepsini aralıklarla topluca yükleyeceğim ve bitireceğim. (bkz: üçüncü dünya savaşında yaşadıklarım)
    ---

    Yıl 2029 . Ekim ayının son günleriydi. Türkiye için sıradan bir sabahtı. Genç bir asker olarak yine sabah traşımı oldum. 3 arkadaş kahvaltimizi yapıp askeriye servisini beklemeye başladık. Mesai saati yaklaştığı için başkent sokaklarında her zamanki boğucu trafik hakimdi. Arabayı bakıma verdigimiz için bir süre servisle gidip gelecektik. Muzaffer sigarasini çıkardı ve Selime uzattı. Benim icmedigimi bildiği için bana sormadı bile.
    • **
    Üç arkadaş kara harp okulundan birlikte mezun olmuştuk. Teğmen olarak göreve başlamamizin üzerinden yaklaşık 4 yıl geçmişti. Geçen sene de ustegmenlik rütbesini almıştık. Artık apoletlerimizde ikişer yıldız vardı.
    • **
    Servisin gelişiyle beraber Muzaffer ve Selim sigaralirini atıp ayaklarıyla sondurduler. Serviste yerimizi aldığımızda servis hareket etti. Askeriyeye geldiğimizde her şey aynıydı. Fakat üst rütbeli komutanlarimizin hiç biri yoktu. Bir terslik olduğu belliydi.
    Öğleden sonra toplanildiginda özel bir durumdan bahsedilmedi. Her şey rutin akışına ilerliyor gibiydi fakat ben farklı bir şeylerin olduğunu anlamistim. Toplantıdan sonra odama geçtim. Çok değil yaklaşık 10-20 dakika sonra kapım çalındı. Bir emir subayı odama geldi. Hemen ayağa kalkıp selam verdim. " Generalim sizi görmek istiyor" dedi. Ardından " gece saat 12 gibi eğitim alanında olun." diye ekledi.
    Şaşırmıştim . Neden gece saat 12? Bir generalin bir üst teğmen ile ne işi olabilir?
    Sanki kafamdan geçenleri anlamış gibi "gerekli bilgileri size kendisi verecektir. Tam saatinde orda olun ve yanınıza bir şey almayın" dedi ve odamdan çıktı. O gün boyunca sürekli bunu düşündüm. Kafamda bin türlü düşünce ucusuyor ve hiç biri bana gerekli cevabı veremiyordu. Zaman geçti ve mesai bitti. Eve döndük. Sürekli saati kontol ediyordum . Saat 11 olmuştu. Bir bahane bulup çıkmalıydim evden. Bizimkiler seslendim : " Muzaffer! Evde ağrı kesici var mıydı? "
    içerden " bakiyim" sesi geldi. 5-10 saniye sonra " kalmamış. Niye sordun?" dedi Muzaffer. " Hadi ya, başım catliyor. Neyse ben bi nöbetçi eczane bulup alırım" dedim. Bi şey demediler. Evden çıktım ve otobüse bindim. Eğitim alanına varana kadar sürekli konuşulacak konuyu düşündüm.
    ···
  1. 2.
    -2
    3. dünya savaşını kız sandım artık nasıl başlıklar açılıyorsanız huur evladlari
    ···
  2. 3.
    +1
    Dogru bende ordaydim
    ···
  3. 4.
    +2
    Eğitim alanına vardığımda etrafima bakindim. Kimse gozukmuyordu. içimden "ulan bu emir subayı beni mi kafaliyor"dedim. Tam o sırada telefonum çaldı. Numara kayıtlı değildi. Telefonu açtım . Benim alo dememe gerek kalmadan tok bir ses " general sizinle jeepde görüşecek " dedi. Çıkıp yola bakindim. Hakikaten de bir jeep kenarda bekliyordu. içini göremiyordum. Askerliğin verdiği bir temkinlikle " binmesem mi " dedim içimden ama sabah buraya gelmemi söyleyen generalin emir subayiydi. içerden beni izlediklerini bildiğim için emin adımlarla jeep e yanastim. Jeep'e 5 adım kala kapı açıldı ve içinden sivil görünümlü iki kişi çıkıp beni jeep'e bindirdi. içeri girdiğimde hakikaten de general yanimdaydi. Araba hareket etmeye başladı. General ilk 5-10 saniye sessizliğini korudu. Daha sonra yüzüme bakmadan şunları söyledi
    "Üst teğmen Sinan bey. Eminim gecenin bu saatinde neden bu jeep'in içinde olduğunuzu merak ediyorsunuz. Sizi apar topar almamimizin sebebi şudur. Genelkurmay istihbarati tarafından deneyimli bir Albay olan Hüseyin beyden bir tim kurulması istendi. Güvendiği 12 kişiyi çağırma hakkına sahip. Bu 12 kişiden birisi de sizsiniz. Gideceğiniz yerler ve gerekli ekipmanları size zamanı geldiğinde anlık olarak verilecektir. Seçim hakkıniz yoktur. Bu olağanüstü bir hal durumudur."
    Nereye gideceğimiz ve ne yapacagimizi düşünmeyi bırakıp " olağan üstü hal" durumunun ne olduğunu merak etmeye başladım.
    Diğer yanımda oturan adam askeri hava üssüne gittiğimizi söyledi. Ağrı kesici almak bahanesiyle çıktığım evdeki arkadaşlarımı ve annemi düşünmeye fırsat bile yoktu. Belli ki gerçekten bir mesele vardı.
    Askeri üsse vardık. Jeep den indik. Generali takip ediyorduk. Karanlığın içinde bir askeri ucak bekliyordu. Yanında da 10-15 kişi vardı. Bahsi geçen Albay Hüseyin bey de ordaydi. Selamımı verdim. Elimi sıktı. "Umuyorum bilmeniz gereken kadari size aktarılmıştır. Devdıbını bizden dinlersiniz" dedi. Benim gibi time çağırilanlarin yanına geçtim. Rütbe olarak benden çok üst kişiler de vardı. Ama bu tim rütbe hiyerarsisine göre değil, guvenilen kişilerden kurulmuştu. Peki neden ben de seçilmiştim. Albay hüseyin beyi tanımıyordum bile. Peki o beni nerden tanıyordu? Uçağa bindik. 13 kisiydik. 12 kişi time çağırilanlar , kalan 1 kişi ise bize yolda gerekli bilgileri anlatacak kisiydi. Herkes yerine geçince ucak pistte hareket etmeye başladı. Albay hüseyin bey ve bir kaç kıdemli kişi daha başka bir bolmede bulunuyordu. Uçak havalaninca bizi bilgilendiricek kişi konuşmaya başladı.
    "Sizi aynı gün içinde haber vermeden toplamamizin sebebi hem aciliyetten hem de gizlilikten. Şuan olası bir 3. Dünya Savaşının eşiğindeyiz. Natonun isteği üzerine gizli olarak bu proje yürütülüyor. Şuanda itibaren dış dünyayla iletisiminiz kesilmiştir. Üzerinizdeki eşyaları ve kıyafetleri lütfen şurada duran kutulara koyun ve size getirdigim kutudan yeni kıyafetleri giyin" dedi . O an farkettim ki ayağının dibinde koca ve ağır bir koli vardı. Dediğini yaptık. Herkes yeni kıyafetleri giydikten sonra , eski kiyafetlerimizi koyduğumuz kutuyu aldı ve bir başka bölmeye geçti. Saat gecenin 2 siydi ve yorgundum. Kim bilir neler yapacaktık. Koltugumu yatay duruma getirip uyumaya çalıştım.
    Tümünü Göster
    ···
  4. 5.
    +2
    Uyandığımda hava yeni ışımaya başlıyordu. Etrafıma baktığımda diğer askerler hala uyuyordu. Yerimden dogrulup ayağa kalktım. Şöyle bir gerildim ve yürümeye başladım. iki bölmeyi ayıran kapıya tiklattim. içerde bir hareketlilik oldu. Bize bilgileri veren adam kapıyı açıp ne istediğimi sordu. " saat kaç ?" Dedim. "Yaklaşık 6 " dedi. Neden yaklaşık saati söylediğini bilmiyordum ama ustelemedim. " teşekkür ederim. Peki nereye gidiyoruz ne zaman variriz ? "Dedim. "Vardık zaten" dedi ve bizim bölmeye geldi. Tok bir sesle önce öksürdu sonra da " uyanin lütfen! " dedi. Herkes ayağa kalktı ve adamı dinlemeye başladı. " Şuan da fransa sınırından geçtik. Bildiğiniz üzere fransa nükleer silah sahip bir Nato ülkesi. Bugün bize bir rota cizilcek ve tahmini olarak Doğu istikametinde gideceğiz." Dedi. Doğu istikameti... acaba nereydi.
    Uçak yere indi. Bizi uçağın 100-200 m ilerisinde zırhlı bir araç bekliyordu. Oraya doğru ilerlemeye başladık. Ardimizdan Albay Hüseyin bey ve adını bilmediğim, bize bilgi veren adam geldi. Biz zırhlı araca bindirildik. Albay hüseyin bey şoferle bir şeyler konuştu ve o da öne bindi. Vardığımizda askeriye ye benzer bir yerdeydik. Bize yol gösterdiler. Bir asker olarak durumu tam kestiremiyordum. Büyük bir binaya girdik ve direkt olarak büyük bir odaya girdik. içerde fransız generaller vardı. Konferans salonu benzeri bir yerdi. Koltuklara oturduk. Ardimizdan kapı kilitlendi ve ışıklar söndü. Projeksiyondan bazı uydu görüntüleri yansitildi. Bir adam çıkıp konuşmaya başladı. Hepimizin ingilizce bildiğimiz halde bir de tercüman vardı.
    " 3 gün önce özel bir operasyon üzerine ırak sınırına gönderilen timimizden bir daha haber alamadık. Daha sonrasında ise sistemimize sizildi ve önemli bilgiler silindi. Sizi oraya , durumu araştırmanız için gonderiyoruz. Suphelendigimiz ülke irak " dedi ama ben biliyordum ki irak, bu denli köklü askeri bir sisteme sizabilecek kapasitede değildi. Bizi resmen yem gibi gönderiyorlardi. Başka bir uçağa doğru yol aldık.
    ···
  5. 6.
    +2
    Bu sefer bindigimiz uçakta bazı teçhizatlar vardı. Hepimize birer kol saati verildi. Bu saatler elektronikti ve birbirimizle haberlesmemize de yariyordu. Birer kurşun geçirmez yelek, acil bir anda son çare olarak kullanacagimiz bir el tabancası, bıçak ve birer Df5330 full otomatik silah. ilk defa böyle bir silah görüyordum. Normal silahlara göre hafifti. Özel üretim olduğunu söylediler. Tabancayi cizmemin içine soktum , silahı elime aldım. Yeleği giydim. Bu bir çatışmadan ziyade , gözetleme operasyonuydu. Uçak sınıra 10 km uzaklıkta bir yere indi. Uçağı araziye indirmekte pilot biraz zorlanmis olacakki ucak fena sarsildi. 3-4 araba geldi. Bizi sınırdan geçirecek adamlar yanasti. Hepimiz arabalara 3erli 4 erli bindik . Uçak geniş yoldan faydalanarak birkaç hamlede döndü ve hızlanıp geri havalandı. Bizim arabada Albay hüseyin bey ben ve iki asker daha vardı. Fransız tim ile irtibatin kesildiği noktaya gelmiştik. "Bu alanda güçlü bir sinyal kesici var" dedi Albay hüseyin bey. "Neyse ki bizim saatleri etkilemiyor" dedi. Hüseyin bey telefonunu teslim etmemisti. Sinyal kesiciyi de bu sayede fark etmişti. Sınıra geldik. En öndeki arabayi süren adam önce yavasladi. Bizim araçlar da yavasladi. Daha sonra acı bir fren ile sağa, sola savruldu. Bütün araçlar durduruldu. Hüseyin bey cami açıp ingilizce " neden durduk?" Dedi. "Birileri bizi izliyor " diyip karşıyi gösterdi şoför. Hepimiz arabalardan inip silahlarimizi elimize aldık. Hakikaten 500-600 metre otemizde iki kolu da olmayan bir adam sendeleye sendeleye bize yaklasiyordu.
    ···
  6. 7.
    +3
    Hepimiz tetikte bekliyorduk. Biraz yaklasmasina izin verdik. "Kimliğini söyle yoksa vurulacaksin" dedi Albay. Adam birden yuruyusunu düzeltti ve o da fransız aksaniyla ingilizce konuşarak " durun durun ateş etmeyin! " dedi. Ellerimiz hala tetikteydi . Adam yanımıza kadar geldi. Üstündeki kıyafetten asker olduğu anlasiliyordu. Bu adam haber alınmayan time ait bir askerdi. Bir ara adamın gözüne takıldı gözüm. Göz bebeginin kenarında bir leke vardı. Adam konuşurken hiç birimizin gözüne bakmiyordu. Albay hüseyin beyin " timin nerde?" demesi bozdu kısa süren sessizliği. Fransız asker sanki bu soruyu sormasini beklermis gibi anında şu cevabı verdi" buraya geldiğimizde aramizin lastiği patladı. Direnisciler üstümüze ateş açtı. Bir tek ben kacabildim, diğer askerleri esir aldılar. "
    Bana inandırıcı gelmemişti. Albayin kulağına " Albayim bir dakika konuşabilir miyiz? " Dedim. "Tabii" dedi. Ordan biraz uzaklaşınca direkt olarak konuşmaya başladım. " Albayim, adamın dedikleri tutarlı gelmedi. Eğitimli bir özel tim iki tane direniscinin eline düşmez. Hem bu olanlar sinyal kesiciyi de aciklamiyor. Zaten adamın gözleri bi farklı bakıyordu. Doğruları söylemiyor. " dedim. Albay şaşırdı. " niye yalan söylesin ki? " dedi. "Bilemiyorum ama eminim Komutanım bu işin içinde bir iş var." Dedim . Arabaların yanına döndük. Yaralı asker bize yolu tarif edecekti. Timin esir düştüğü yere gidecektik. Yaralı asker benim hemen sol tarafımdan oturuyordu. "Kollarin nasıl koptu ?" Dedim. Bir şey demeden bana baktı ve tekrar önüne döndü. Kolu kopan bir insanin kan kaybından olmesi gerekirken bu adam sakince oturuyordu.
    ···
  7. 8.
    +2
    Araba yoluna devam ediyordu. Mantığımin almadığı konuları düşünüyordum.
    Kolu nasıl koptu?
    3 gündür nasıl tek başına yaşıyor?
    En önde bizim araba vardı. Yaralı adam bizim şoföre yolu tarif ediyordu. Yıkık binalar gözüktü. Pgiboloji bozacak kadar sessizlik hakimdi etrafa. Tek duyulan ses , arabaların bozuk yolda giderken çıkardığı sesti. Yaralı adam " burada yavaslayalim" dedi. Hızımizi azalttik. Saatlerimiz titredi ve bir ses " neden yavasladik?" Dedi. Arka arabada oturan bir askere aitti ses. ilk defa saatimi kullandım, telsiz düğmesine basıp "fransız asker söyledi" dedim. Bi süre çok Yavas ve ses çıkarmadan devam ettik. Fransız asker "dur! işte burdan geçerken arabamizin lastiği patladı " dedi. Baktık ki gerçekten yerde dikenli teller var. Albay kulağıma " bak gördün mü yalan malan yok" dedi. Telleri dikkatli baktığımda bir mantiksizlik farkettim. Eğer söylediği gibi arabayla tellerden gecselerdi, en azından telde bir bozulma olurdu. Ama tel yerde dümdüz uzanmisti. Sanki yeni Serilmiş gibi...
    Arabalardan indik. Ellerimiz tetikte yavaşça etrafa bakmaya başladık. Görünürde kimse yoktu. " şu tarafa doğru gittiler " dedi. " sen nasıl gördün? " Dedim. "Kaçarken " dedi. Bu işte cidden mantiksizlik hat safadaydi. " eğer dediğin gibi arkadaşlarını rehin alsalardi , seni bırakarak mi giderlerdi? Ya öldürürler ya da seni de alirlardi ve goremezdin. " dedim. Şimdi Albay dahil herkesin kafasında birer soru işareti vardı ve Fransız askere bakıyorlardi. Fransız asker birden yüzünde iğrenç bir gülümsemeyle ve sakin bir şekilde " oluceksin pis Türk" dedi. Şaşırmış ve ofkelenmistim. " Ne diyorsun sen !" Dedim. O sırada ıslık benzeri bir ses isitildi ve havadan bize doğru gelen futbol topu büyüklüğünde bir nesne göründü.
    ···
  8. 9.
    0
    Rezerez
    ···
  9. 10.
    +3
    Önce havadaki şeye sonra fransız askere sonra da Albaya baktım. Bir anligina hepimiz kitlenmistik sanki. Fransız askere yumruğu geçirdim ve geriye doğru koşmaya başladık. Bomba ya da füze olarak tahmin ettiğim şey yere düştü ama patlamadi. Yerde bir , iki kez sektikten sonra içinden yukarı doğru 10-20 santimlik bir boru çıktı. Birden kulakları sağır edecek derecede bir çınlama yayıldı etrafa. Beynim kemiriliyordu sanki. Kulaklarimi ellerimle kapadım. Etrafımdaki askerler tek tek yere yigilmaya başladı. Tâkatim kalmamıştı. Benim de gövdem yerle birleşti.
    • **
    Uyandigimda tanımadığım bir yerdeydim. Duvara dayanarak oturuyor pozisyondaydim. Ellerim bağlıydı. Gözlerim ışığa alistiginda farkettim ki önümüzde değişik bir platformda vardı. Fransız askeri koltuğa oturttular boynunda takılı olan küçük bir şeyi ellerindeki değişik bir aletle koparıp aldılar. Bu alet sanki mağazadaki bir kıyafetin alarmıni söken şey gibiydi. Boynundaki o şey çıkarılan asker, sanki beyni çıkarılmış gibi yere düştü. Onu kenara koyup bizden birisini aldılar. Onu koltuğa gotururlerken bağırmaya, kurtulmaya çalıştı. Fransız askerden çıkardıkları küçük şeyi alıp , aynı aletin içine koyup onun boynuna bastılar. Asker, ya acıdan ya da ondan daha fena bir şeyden olsa gerek ellerindeki ipi kopartti. Direnmeye başladı. Başındaki doktor kılıklı adam küçük bir cerrahi testere aldı. Önce adamı tuttular ve bir iğne yaptı. Adam yavaş yavaş hareketsizlesti ve bayıldı. Sonra askerin kollarını kesmeye başladı. Bu iğrenç bir manzaraydı. Kolları kesince kan kaybını önlemek için bi tomarı pamuk ve kan pıhtılaştirici tozu adamın kollarına bastı. Sonra küçük şeyi boynuna taktilar. Bu küçük şeyi filmlerde gördüğüm çiplere benzetmistim. Tam o sırada iri yarı bir adam beni tutup koltuğa doğru çekti. Karşı koymaya çalışıyordum ama ellerim bağlı olması işleri zorlastiriyordu.
    ···
  10. 11.
    +2
    Çeke çeke beni koltuğun yanına getirdi. Zorla oturttu. Eline o çiplerden birini aldı. Elindeki alete yerleştirdi. Boynuma doğru yaklaştırdı. Sürekli kafama bir sağa bir sola atiyordum. Ama kaçarı yoktu. Biliyordum ki çaresizdim ama yine de refleks olarak bedenim kurulmaya çalışıyordu. Önce boynumda bir sızı hissettim. Sonra karşıdaki adamın yüzü birden babamın yüzüne döndü. işte babam karsimdaydi. Kaderin bizi ayırdığı babam.
    • **
    -Baba! Nerelerdeydin baba.
    +Yukardayim oğlum. Olmam gereken yerde. Gördüm ki asker olmuşsun.
    -Oldum baba. Senin gibi asker oldum bak bende.
    +Aslan oğlum benim.
    -Niye bıraktın beni, vatanıni, annemi baba?
    +Öyle olması gerekti oğlum.
    -Bende şehit olacağım baba senin gibi .
    +Sus sus
    • **
    Birden acıyla irkildim. Koltuktan fırlarcasina kalktım. Albayimin yere düşüşünu gördüm. Bana çipi takacaklari sırada yetişmiş , elleri bağlı halde doktorun üzerine atılmıştı. Bütün bedenimde duyduğum tarifsiz acının yardımıyla ellerimdeki ipi koparttim. Acil anlarda kullanılması için verilen el tabancasini cizmemden çıkarıp albayimin başına üşüşmüs adamlardan birisine sıktım. Üzerime doğru gelen doktorun silahın arkasiyla kafasına vurdum. Bunu gören diğer adamlar ellerini kaldırdılar. "Kıpırdarsaniz acımam hepinize sıkarım" dedim.
    ···
  11. 12.
    +2
    Albay da yerden kalktı . Tezgahta duran kalın ipleri Albaya fırlattım. Adamları bağlamaya başladı. Ben de o sırada bizimkileri uyandırıp birer birer iplerini çözdüm. Hızlı olmaliydik. Sayıları bu kadar az olamazdı. Mutlaka silah sesini duyup gelenler olurdu. Yerde yatanlara baktım. Fransız askeri hareketsizdi. Bizim asker ise nefes alıyordu. Göğsü alcalip yükseliyordu. Hemen kaldırıp koltuğa oturttum. Cihazı elime alıp inceledim. Rusça yazılar vardı. Buna şaşıracak vaktim yoktu bile. Çipe aleti yerlestirip , çipi çıkarttım. Biraz sert yapmış olacaktım ki, kan suzuldu boynundan. Buldugum bir parça bezi yaraya sardim ve askeri yere yatırdım. Silahlarimiz alındığı için elimizde sadece el tabancalarimiz vardı. Çizmelerimizi aramak akıllarına gelmemişti. Bagladigimiz adamları silahın tersiyle vurup bayılttim. Üstlerini aradım. 3 tabanca 2 bıçak çıktı. Demekki onlar da teçhizat almamislardi. Odanın kapısına yöneldik. Kapı parmak izi kilitiyle korunuyordu. Filmlerden gördüğüm sahneler geldi aklıma. Cansız yatan doktorun parmağını kesip kilit e zütürdüm. işe yaramisti. Parmağı cebime attım. Koridoru kolacan edip , diğerlerine gelin işareti yaptım.

    Önümüzde uzun bir koridor vardı. Silahlari gerekli olmadığı. Müddetçe kullanmamaliydik. Hem mermi sıkıntısı yaşardık hem de çok ses çıkarmış olurduk. Katlar arasında merdiven yoktu. Asansöre yöneldik . Düğmeye bastım. Beklemeye başladık. En aşşağı kattan geliyordu. Herkes arkasını dönüp etrafı kolluyordu. Ben ve bir asker daha asansöre silah doğrultmustuk. Dolu geldiği taktirde , kurşunu yapistiracaktik. Nihayet asansör geldi. içi boştu. Asansör hepimizi alamazdi. Bolunmemiz lazımdı. Ben ve 4 kişi daha asansöre bindik. Şuan bulundugumuz kat 8. kattı ve 13 katliydi bina. Bütün katları temizlememizin imkanı yoktu. Plan şuydu. Biz 5 kişi asansöre binip , silah odasının yerini araştıracaktık. Kalan 6 kişilik ekip de o katı temizleyip bizi bekleyecekti. inilebilecek 7 kat vardı, cikilabilecek ise 5 . Yapılacak bir şey yoktu. 7. Kata inip ilk bulduğumuz kişiyi konusturmaya çalışacaktık. 7.kata indi asansör. Kapı açılır açılmaz karşımıza bir adam çıktı. Bir ceviklikle üstüne atlayıp ağzını tuttum. imkanı yoktu susmuyordu. Yakalanmamak için adamı da asansöre çekip tekrar üst kata çıktık
    ···
  12. 13.
    +1
    Adamın üstünü aradık. Silahsizdi. Benim çat pat rusçam vardı. "Rusça bilen var mı? " diye sordum. " yukarıda bıraktığımız askerlerden biri benim arkadaşım. Onun rusçasi baya iyi" dedi birisi. Olaylar öyle hızlı patlak vermişti ki, Tim olarak tanisacak zaman bulamamistik. Sadece ilk gün uçakta bir iki cümle sohbet etmiştik. O da klagib Günaydın , Merhaba tarzı cümlelerdi. Yukarı kata varınca, rusca bilen arkadaşıyla konuşup yardım istedi. Adamın ağzını bıraktım. Kıpkırmızı olmuştu. Rusça bilen askere " burası neresi ? " diye sormasini rica ettim. Kısa bir süre konuştular. Rusça bilen asker bize dönüp. " önce söylemedi , ama onu oldurecegimizi söyleyince konuştu. Doğru mu söylüyor emin değilim ama tahmin ettiğimiz gibi Rusyada degilmisiz. " şaşırdık. " peki neden her yerde rusca yazılar var? " dedi Albay. Asker tekrar adamla konuştu. "Bunu söyleyemem diyor" dedi. "Ne demek soyleyemiyor. Hemen söylesin yoksa söyleyebilecegi bir ağzı kalmayacak " dedim. Benim bagirmamdan olayı anlayan adam , askere bir şeyler söyledi. Konuşması bitince asker bize dönüp " burada bir proje yürütülüyormus. Bizden önce de buraya fransız bir timin getirildiğini söyledi. " kafamda olaylar sekillenmeye başlamıştı. Artık tek düşüncem , alabildiğimiz kadar bilgi ve dosya alıp burdan bir şekilde kaçmakti.
    ···
  13. 14.
    +5 -1
    Ama önce silahlarimizi almaliydik. Silahlarimizin nerde olduğunu sorsana dedim askere . Tekrar aralarında kısa bir konuşma geçti. "6. kata üstümüzden çıkanları koymuşlar. " dedi. Bu adamı da kafasına vurarak bayıltip, bizi ilk koydukları odaya goturduk. Kegib parmak hala cebimdeydi. Bizim silahtan daha çok işimize yariyordu.
    Şimdi söyle bir planım var diyip Albaya döndüm. içimden geçenleri anlamışti. Devam et dercesine kafasını salladı. Artık özel bir harakat falan değildi. Bir ölüm kalım kavgasıydi artık içinde bulunduğumuz. Ve rutbenin bir önemi yoktu. " planimiz şudur. 6. Kata inip silahlarimizi ve saatlerimizi alacağız. Daha sonra aramızdan 2 kişi buraya geri gelip fransız askeri ve bizim askeri alacak. Bundan sonra... " bundan sonra artık binadan çıkmamız lazımdı. Ama kafamı kurcalayan bir konu vardı. Sözümü yarıda kestiğim için bana sordular. " bundan sonra? " . Burdan öylece çıkmak içime sinmiyordu ama bu kadar insanı tehlikeye atmak bencillik olurdu. Hepsi eğitimli birer asker olsa bile.
    Bundan sonra da , yürütülen gizli projeyle ilgiki dokumanlari almaya çalışacağım. Eğer gönüllü olarak kalmak isteyen varsa kalabilir , yoksa sizi zorlayamam dedim. Herkes birbirine baktı. Gözlerimi kapattım. Birden " senleyiz" dedi herkes hep bir ağızdan. Sevinmistim. Ama sevincimi belli etmeden sadece " var olun " demekle yetindim.
    ···
  14. 15.
    +1
    Adam usanmadı amk helal
    ···
  15. 16.
    +3
    Yine 2 posta halinde asansöre binmemiz lazımdı. Yine ilk aşağıya inen grup olarak 6. Kata indik. Biz inince asansör yukarı hareket etti. Biraz sonra timin geri kalanı da geldi. Hep beraber çok kalabalık oluyorduk. Ama ince ayrıntıları düşünecek kafa kalmamıştı. Lakin asker olmak demek en zor şartta dahi , en uç ihtimali öngörebilmek demek değil miydi? " iki gruba ayrılalım. Bütün odaları Tek tek kontrol edelim. Silahların olduğu odayı bulan taraf tekrar buraya gelsin. Karşılaştığınız kişileri kursunlamak yerine bayiltin. Daha az gürültü çıkar. " dedim. iki gruba ayrıldık
    ilk girdiğimiz oda boştu. Bilgisayarlar ve Dosyalar vardı. Tam çıkacakken aklıma geldi. Hazır rusca bilen arkadaş yanımızdayken burdan bir kaç dosya almak lazımdı. Adını bile sormaya fırsatım olmadığı bu askeri sadece " hey" diyerek çağırdım. Yanıma geldi. "Şunlarda ne yazıyor bakar misin " dedim. 5-10 saniye kağıtları karıştırdı. " Sovyet Rusya ile ilgili bir şeyler yazıyor. Bir de bitirilemeyen deney diye bir sifreleme vardı". Sanırım bize gerekli olan en az bir iki cümle geçiyordur diye düşündüm. Dosyalardan bir iki tanesini alıp odadan çıktık. Katta çok fazla oda yoktu fakat çok temkinli olmamız gerektiği için yavaş ilerliyorduk.
    ···
  16. 17.
    +2
    Odadan çıkıp başka bir odaya geçiyorduk. Genelde odalar ya boş oluyordu , ya da çıkan kişiler de silahsiz oluyordu. Her şey iyi gidiyor gözüküyordu. Ve nihayet odanın birinde timin geri kalaniyla karşılaştık. Bakmadigimiz tek oda kalmıştı. Hep beraber odaya girdik. Silahlarimizin son girdiğimiz odada çıkmasına uzulsek mi , onları buldugumuza sevinsek mi bilemedik doğrusu. Hemen silahları aldık . Masada da kol saatleri vardı. Onları da kolumuza taktiktan sonra artık gidebilirdik. Üst katlardan sesler geliyordu. Ama biz çıkışa gideceğimiz için mutluyduk. O sırada içimizden biri o cümleyi söyledi. " Peki ya yukardakiler? " hepimiz tamamiyle onları unutmuştuk. Almamız gereken fransız askeri ve bizim askerimiz vardı. Yukardan gelen sesler bizi ürkütmuyor da değildi. Hep beraber yukarı cikamazdik da. Onları orda bırakmak belki de hepimiz için hayatımız boyunca duyacagimiz bir vicdan azabına sebep olacakti. Ama belki de cikarsak vicdan azabı duyacağımiz bir hayatımız olmayacaktı.
    Şimdi herkes bana bakmaya başladı. Omuzlarımda kaldiramadigim bir yük hissettim.
    ···
  17. 18.
    +3
    Onları orada birakamazdik. Hiç olur muydu? Ya bana yapılsa bu. Bir insan evladını ölümün ellerine bırakmak bir insan evladına yakışır miydi? Onları ne pahasına olursa olsun ordan almaliydik. Ben önce davranıp asansorun yanına gittim. " eğer gelmek isteyen varsa gelebilir " dedim. 10 kişinin 10 u da bir adım öne atti. Şimdi anliyordum Albayin neden tim için bizleri sectigini. Ama bir tek... bir tek kendimi anlamıyordum. Belki de aralarında en düşük rütbeli bendim. Ben neden seçilmiştim?
    Bunlar sadece kafamdan anlık geçen düşüncelerdi. Hızlı olmaliydik. Aralarından bir iki kişi seçtim. Asansöre en fazla 6 kisi sıkışabiliyorduk. Asansorun iki yandan kapısı kapanmadan hemen önce sanki bir fotoğraf görür gibi arkadan koşarak gelen bir adam gördüm. Yanlış mı gördüm diye sağa sola bakinirken, yanimdakiler de şaşkın bir şekilde birbirine bakıyordu. O sırada aşağıdan sadece bir el silah sesi geldi.
    ···
  18. 19.
    +1
    Paniğe kapılıp yanlış kararlar vermemeliydik. Asansör açılır açılmaz odaya doğru koştuk. Parmağı cebimden çıkarıp okuttum. içeri girdik. Hala her şey aynıydı. Herkes yerde yatiyordu. Fransız askerin durumu çok iyi değildi. içimizden biri onu sırtladı. Ben , bizim askeri uyandırmaya çalışıyordum. Adını sordum yanimdakilere. Taha dediler. Taha! TAHA! Çok bağırmistim. Sesimi alcaltip hafif hafif tokatlar atiyordum. Nihayet gözünü araladi. "Kalk hadi çabuk . Çıkmalıyız buradan" dedim. Yerinden doğruldu. Belinden tutup ayağa kaldırdım . O sırada belimde bir islaklik hissettim. Arkami döndüğümde , Bakmadigimiz adamlardan birinin benim dibimde olduğunu gördüm. Elimdeki silahı sanki bir muşta gibi adama salladım. Tekrar yere yığıldi. "Hadi çıkalım şuradan! " dedim. Kapıya yoneldigimde kimse hareket etmeden bana bakıyordu. Dikkatli baktığımda , bakışlarını belime odaklandigini gördüm. Belimde bir bıçak vardı...
    ···
  19. 20.
    +1
    Ne olursa olsun soğukkanlıliligimizi yitirmemeliydik. Şuan değil. Yarayla bereyle burdan çıkınca uğraşıriz dedim içimden. "Çabuk olmalıyız bakmayın öyle" dedim. Parmağı tekrar okuttum. Asansöre geldik. Ama bir sıkıntı vardı. Artık 6 değil 8 kisiydik. Sürekli bir paradoks gibi bununla uğraşmaktan sıkılmıştım. Artık yapacak bir şey yoktu. Hep beraber bindik asansöre. içimden asansör halatinin kopmamasi için dua ediyordum. Zorlandığı belliydi. Gicirdaya Gicirdaya aşşağı indi. 6. Kata geldigimizde , bizi bekleyen kimse yoktu. Asansör biz gidince de çalışmamışti. Demekki bu katta bir yerdelerdi. içimden asansör kapanırken koşan adam ve silah sesini geçirdim. Ama tek el silah sesi duyulmustu. Eğer bizimkilere sıkılsa mutlak olarak karşılık gelirdi. Demek ki iyiler diye dedm kendi kendime. O sırada ince ve sessiz bir ıslık sesi isitildi. Sonra sol tarafta odanın birinden biri el salladı. Oraya doğru gittik. Kapıyı açıp silahı içeri dogrulttugumuzda bizimkileri gördük. içeri girip kapıyı kapattık. Bir asker eliyle sus işareti yaparak fısıltıyla söze girdi. " Siz giderken bize doğru bir adam koştu. Adam da değil şeydi . Hani filmlerde olur ya... " başka bir asker
    "Zombi mi?" Dedi.
    "Evet evet o , tam zombi de değildi ama öyle davranıyordu. Silahla vurmak zorunda kaldık. Ama silah sesi üzerine o şeylerden birkaçı daha koridorlarda koşmaya başladı. "
    ···