/i/Siyaset

Saygı Çerçevesinde Özgür Siyaset Platformu
    başlık yok! burası bom boş!
  1. 226.
    0
    Yav yiyen naptın sen yav
    ···
  2. 227.
    0
    3. Bölüm: OSMANLI’NIN YIKILIŞ NEDENLERi

    2. Darwinizm’in Osmanlı’ya Girişi ve Milli ve Manevi Değerlerin Yitirilmesi

    Konunun ilk bölümlerinde, insanlık tarihinin en büyük bilim safsatası olan evrim teorisinin, ingiliz derin devleti üyeleri tarafından, ateist mason localarında şekillendirildiğini ve dünyaya servis edildiğini detaylarıyla anlatmıştık. Darwinizm’in tüm dünyada yaygınlaştırılma sebebinin de, dünya çapında dini, manevi, ailevi ve milli duygulardan insanları uzaklaştırabilmek ve böylelikle kargaşa ve çatışmalara açık toplumlar inşa edebilmek olduğunu belirtmiştik. Bu yolla ingiliz derin devleti, deccali sistemini tüm dünyada yaygınlaştırabilecek, islam alemini parçalara bölerken Hristiyan ve Musevi toplumları da yozlaştırabilecek ve böylelikle toplumları dejenerasyona ve çatışmalara kolaylıkla sürükleyebilecekti.

    ingiliz derin devleti, Darwinizm belasını Osmanlı’da yaygınlaştırabilmek için özel bir zaman seçmiştir. Bu, imparatorluğun büyük ölçüde kan kaybettiği, gücünü, nüfuzunu ve etkisini yitirdiği 19. yüzyıl sonlarıdır. “Aydınlanma” kılıfı altında, yine Osmanlı bünyesindeki münafıklar kullanılarak bu veba Türk topraklarına girmiş ve oldukça sinsi bir şekilde yaygınlaştırılmıştır. ingiliz derin devleti denetiminde kurulan dernekler, kurumlar ve okullar hep Darwinizm telkini üzerine faaliyet göstermiş ve Hilafetin temsil edildiği bu güzide millet, bir anda “Allah yok” diyen bir akımın pençesine düşürülmüştür (Allah’ı tenzih ederiz).

    Vebayı bir kere zerk ettikten sonra, gerisi ingiliz derin devleti için oldukça kolay olmuştur. Darwinizm’in bünyeye girmesi ile islam Birliği hayali ortadan kalkmış, islam toplumu paramparça olmuş, halk büyük ölçüde dini ve mukaddesatçı kimliğini kaybetmiş ve milli duygular yerini büyük ölçüde münafıkane eylemlere bırakmıştır. Artık bu aşamadan sonra, ingiliz derin devleti, ajanlarını ve propaganda yöntemlerini kullanarak Osmanlı toplumunu istediği şekilde yönlendirebilmiştir. Öyle ki, baskı altında tuttuğu II. Abdülhamit gibi padişahlara ve devlet adamlarına da istediğini yaptırır hale gelmiştir.

    Dolayısıyla, Osmanlı’nın yıkılışının asıl sebebinin Darwinizm olduğunu söylemek oldukça doğru bir tespit olacaktır.
    ···
  3. 228.
    0
    3. Bölüm: OSMANLI’NIN YIKILIŞ NEDENLERi

    1. ingiltere’ye Verilen imtiyazlar ve ilk Borçlanma

    ingiliz derin devletinin Osmanlı’ya ilgisi, Kraliçe I. Elizabeth döneminde başlar. Kraliçe, Privy Council üyesi William Harborne’u 1579’da Sultan III. Murad’a elçi olarak gönderir ve 1583 yılında iki devlet arasında diplomatik ilişkilerin kurulmasıyla Harborne istanbul’a yerleşir. (Privy Council: Üyeleri başbakan tarafından seçilen ingiliz devlet danışma kuruludur. Doğrudan ingiliz derin devletinin denetiminde hareket eder.) Diplomatik ilişkilerin kurulmasında önemli rol oynayan Harborne iki ingiliz tüccar için Osmanlı topraklarında ticaret yapma izni alır. Daha sonra Kraliçe’nin ricasıyla bu izin tüm ingiliz vatandaşları adına genişletilir. Bu, ingilizlerin Osmanlı’dan elde ettiği ilk kapitülasyonlardır. Bu ilk kapitülasyonlarla ingiltere, artık Osmanlı’nın finans sistemini ele geçirecek ilk adımı atmış olur. ingiliz kapitülasyonlarının, iki devlet var oldukça devam edeceği taahhüdünün verilmesi, Osmanlı için çöküşün kapılarını açmıştır. Bu tarihten itibaren ingiliz derin devletinin Osmanlı’yla olan ilişkileri tek taraflı olmuştur ve ingilizlerin zenginleşmesi esasına dayanmıştır.

    Dönemin Osmanlı Maliyesi’ne bir göz atmak gerekirse, Kanuni Sultan Süleyman döneminde sadece Sivas vilayetinin yıllık bütçesi 20 milyon altın iken, Fransa’nın toplam bütçesi 4 milyon, ingiltere’nin ise 6 milyon altın idi. Böylesine zengin durumdaki Osmanlı Devleti, ingilizlere verdiği ilk imtiyazların ardından önemli kayıplar yaşamış ve 19. yüzyıla geldiğinde mali sistemi çıkmazın içine girmiştir. Osmanlı Devleti’nin ingiliz vatandaşlarına sunduğu bu imtiyazlar, özellikle dönemin Hariciye Nazırı (Dışişleri Bakanı) ingiliz dostu Mustafa Reşid Paşa’nın, ölüm döşeğindeki Padişah II. Mahmut’a imzalattığı, detaylarını önceki bölümde gördüğümüz, Baltalimanı Anlaşması ile zirveye çıkmıştır.

    Bu anlaşmadan sadece 20 yıl sonra Kırım Savaşı patlak vermiştir. Kâğıt üzerinde, savaşın galiplerinden gibi görünen Osmanlı Devleti, gerçekte savaştan çok büyük zarar alarak çıkmıştır. Önceki bölümde detayları anlatılan ingiliz derin devleti kontrolündeki Düyun-u Umumiye’nin kurulmasıyla Osmanlı, Avrupalı devletlerin mali denetimi altına girmiş ve ekonomik bağımsızlığını kaybetmiştir.

    Burada Kırım Savaşı’nı oluşturan sebeplere dikkatli bakıldığında, savaşın zeminini hazırlayanın da, Rusya’yı bombardımana teşvik edenin de ingiliz derin devleti olduğu açıkça görülebilmektedir. Kırım Savaşı’na sürüklenen Osmanlı-Rus Krizi sırasında Rusların istanbul’daki delegasyonunun başındaki Aleksandr Menshikov, Mustafa Reşid Paşa’nın ingiliz Büyükelçisi Lord Stanford’un baskısı ile barışı engellediğini söylemiştir. Plan tanıdıktır. Zaten tarih boyunca hemen her Osmanlı-Rus geriliminde mutlaka ingiliz derin devletinin dahli olduğu görülebilecektir. Gerek Kırım Savaşı, gerekse birazdan detaylarını göreceğimiz 1877-78 Osmanlı-Rus veya diğer ismiyle 93 Harbi sırasında Osmanlı ordusunda ingiliz askeri danışmanların bulunduğunu hatırlatmak gerekir. Söz konusu danışmanlar, Osmanlı liderlerini ve komutanlarını savaşa sürüklemiş ve karşılığında, sadece ingiliz derin devletinin menfaatine olacak ucuz taahhütler vermişlerdir.

    ingilizlerin, Kırım Savaşı sonrasında Osmanlı tarafında yer almalarının asıl sebebiyse, Osmanlı Devleti’nden bu “yardımın” karşılığını gani gani alabilmektir. Nitekim öyle de olmuştur; ingiltere, en büyük imtiyazları, bu sinsi savaş sonrasında kazanmıştır.

    Ayrıca, Kırım Savaşı’nın sonunda zorla dayatılan Islahat Fermanı ile Batı’da dolaşan liberal düşüncelerin Osmanlı Devleti’ne girişinin hızlandığını burada hatırlatalım. Buna, Darwinizm de dahildir. Kırım Savaşı sonunda ingiliz derin devleti emellerine ulaşmış, hem ideolojik hem de mali olarak Osmanlı’yı daha iyi sömürebilme imkanı bulabilmiş ve Osmanlı, çöküşe bir adım daha yaklaşmıştır.

    ingiliz Derin Devletinin Dini Kullanması

    ingiltere Kraliçesi I. Elizabeth, Osmanlı Padişahına imtiyaz mektubu yazdığında, Müslümanların Halifesi’ne hitap ettiğinin farkında idi. Bu nedenle Katolik Avrupa ile arasına mesafe koyması gerektiğini düşünerek mektupta “putperestliği cezalandıran hakiki Tanrı’ya taptığını”, bu yüzden de “putperestler” olarak gördüğü Katoliklerin amansız düşmanı olduğunu söylemiştir.
    Kraliçe ve ingiliz elçileri, mektupta her ne kadar Müslümanlara yakın olduklarını iddia etseler de, bu aslında zorunlu bir tiyatrodan başka bir şey değildir. Elçiler, Londra’ya gönderdikleri mektuplarda islam dini için “şeytani ve barbar bir din” ifadesini kullanmakta (Yüce islam dinini tenzih ederiz), “Müslüman dostu” ifadelerini Allah adına söylenmiş yalanlar olarak adlandırmaktaydılar. Allah’ın bu “yalanları” affedeceğine olan inançları da mektuplarında dile getirilmekteydi.

    ingilizlerin sahte Müslüman dostluğu, 450 yıl boyunca devam ederek bugüne kadar gelmiştir. ingiliz derin devletinin Müslüman düşmanlığını Osmanlı döneminin son alimlerinden Seyyid Abdülhakim Arvasi çok güzel dile getirmiştir:

    islam’ın en büyük düşmanı ingilizlerdir. islamiyet’i bir ağaca benzetirsek, başka kâfirler, fırsat bulunca bu ağacı dibinden keser. Müslümanlar da bunlara düşman olur. Fakat bu ağaç bir gün filiz verebilir. ingiliz böyle değildir. Bu ağaca hizmet eder, besler ve Müslümanlar da onu sever. Fakat gece kimse anlamadan köküne zehir sıkar. Ağaç öyle kurur ki bir daha büyüyemez. Vah vah çok üzüldüm diyerek Müslümanları aldatır. ingiliz’in, islam’a böyle zehir salması demek, para, mevki ve kadın gibi, nefsani arzular karşılığında satın aldığı yerli münafıkların ve soysuzların elleriyle, islam âlimlerini, islam kitaplarını ve bilgilerini ortadan kaldırmasıdır. (ingiliz devletini ve halkını tenzih ederiz.)

    Bu, oldukça doğru bir teşhistir. Fakat kuşkusuz Abdülhakim Arvasi’nin burada işaret ettiği, masum ingiliz halkı değil, söz konusu hainliklerin derinlerinde bulunan ingiliz derin devletidir. ingiltere Devleti ve halkı, bu tanımlamalardan uzak ve münezzehtir.
    Tümünü Göster
    ···
  4. 229.
    0
    3. Bölüm: OSMANLI’NIN YIKILIŞ NEDENLERi

    -Dev imparatorluk Yıkılıyor

    Osmanlı Devleti’nin en geniş sınırlarına ulaştığı 1683 yılında, devletin yüzölçümü, etki alanları ile birlikte 24 milyon km2’yi buluyordu. Dünyanın dört bir yanı, islam Halifeliği’nin merkezi istanbul’dan yönetiliyordu. ingiliz derin devleti için bu imparatorluk, hem dünyaya hakimiyeti hem de islam camiasını temsil etmesi nedeniyle oldukça riskli görülüyordu.

    Osmanlı imparatorluğu’nun duraklama dönemine girmesi, ingiliz derin devletinin Osmanlı üzerindeki sinsi emellerini gerçekleştirmesi için bir adım olmuştur. Aslında duraklama aşamalarını da hazırlayan yine ingiliz derin devletidir. Ortam müsait hale geldiğinde, ingiliz derin devleti çeşitli taktiklerle Osmanlı egemenliğini eline almayı başarmıştır. Osmanlı imparatorluğu, 24 milyon km2’lik coğrafya hakimiyetini kaybettiği gibi, dini, milli ve manevi değerlerinden de büyük ölçüde uzaklaşmıştır. Bir bakıma ingiliz derin devleti, hedeflediği yozlaşmış toplum modelini Osmanlı üzerinde uygulamaya başlamış ve onu adım adım çöküşe zütürmüştür.

    Osmanlı’nın yıkılış sebeplerini detaylı olarak incelemek önemlidir. Osmanlı’yı çöküşe zütüren bütün aşamalarda ingiliz derin devletinin sinsi taktikleri görülebilecek, dindar bir toplumun nasıl materyalizme sürüklendiği izlenebilecek ve deccali bir akımın münafıkane yöntemlerle nasıl felaket getirebildiği anlaşılabilecektir.

    Osmanlı’yı yıkıma zütüren sebepleri çeşitli başlıklar altında inceleyelim:
    ···
  5. 230.
    0
    Kalsın burada
    ···
  6. 231.
    0
    2. Bölüm: I. DÜNYA SAVAŞI VE iNGiLiZ DERiN DEVLETi

    Savaş’ın Tek Galibi: ingiltere

    I. Dünya Savaşı, büyük ölçüde ingiliz derin devletinin çok önceden planladığı gibi sonuçlanmış ve savaştan en karlı çıkan ülke ingiltere olmuştur. ingiltere, Avrupa’nın en güçlü devleti olarak ekonomide rakipsiz hale gelmiştir. ingiltere’nin, kendisine en büyük rakip olarak ve küresel sömürü düzenine karşı tehdit olarak gördüğü Osmanlı Devleti ve Alman imparatorluğu yıkılmıştır. Aynı şekilde Avusturya-Macaristan ve Rusya gibi diğer büyük imparatorluklar da yıkılmış, yerlerine yeni ve güçsüz milli devletler kurulmuştur.

    ingiliz derin devletinin, on yıllardır sayısız plan ve stratejiyle Osmanlı’yı, Ruslara ve Almanlara kaptırmamak için izlediği sinsi politikalar başarılı olmuştur. ingiliz derin devleti, Osmanlı topraklarındaki en önemli stratejik noktaların pek çoğunu kendi hakimiyeti altına almıştır.

    ingiliz derin devleti, birkaç yüzyıldır sürdürdüğü “sömürgecilik” sistemi yerine, özellikle Ortadoğu ülkelerinde uygulamaya koyduğu ve sömürgeciliğin daha pratik ve düşük maliyetli versiyonu olan “manda” ve “himayecilik” sistemlerini geliştirmiştir. Bu suretle 20. yüzyıla uyarlanmış ve halen süregiden “gizli sömürgecilik” modeli ortaya çıkmıştır.

    ingiltere, 20. yüzyılın başlarından itibaren kömür enerjisiyle işleyen sanayisinin, ordusunun ve donanmasının altyapısını, petrolle işleyen teknolojilere çevirmek istemektedir. Bu dönüşümü ise başından beri ele geçirmeyi planladığı Ortadoğu petrollerine güvenerek yapmıştır. Bu planı da sinsi bir şekilde uygulamaya koymuş, öncülüğünü yaptığı kanlı bir dünya savaşı ile hedefine ulaşmıştır.

    I. Dünya Savaşı ve savaşın bitimini izleyen süreçte ingiltere, işgal ettiği Ortadoğu toprakları üzerindeki siyasi dinamikleri, kendi sömürü düzenine en uygun olacak şekilde kurgulamıştır. Bu toprakları, Müslümanların birlik olup büyük bir güç haline gelmelerini kökten engelleyecek biçimde tasarlamıştır.

    ingiliz derin devleti, Müslüman dünyasını yapay sınırlarla bölüp parçalayarak, gerektiğinde milliyetçilik, mezhepçilik ve kabilecilik gibi unsurları kullanarak, onları kolayca birbirine düşürecek bir şekle getirmek istemiştir. Böylelikle, bölgede istediği gibi kargaşa, ihtilaf ve çatışma çıkarabileceği ortamın altyapısını hazırlamıştır. Bunu yaparak, bugünkü Büyük Ortadoğu Projesi’yle son halini alan, “Ortadoğu’ya tam ve mutlak hakimiyet” sürecinin temelini atmıştır.

    ingiliz derin devletinin, I. Dünya Savaşı sırasında Filistin bölgesini Musevilere açarak ileride kurulacak israil Devleti’nin temellerini atmasının nedeni de israil’e veya Musevilere olan hayranlığı değil, bunun Büyük Ortadoğu Projesi’nin bir parçası olmasındandır. Musevilerin söz konusu topraklarda bulunması, Kuran’a ve Tevrat’a uygun, hayırlı bir karardır. Fakat ingiliz derin devletinin bu karar ve uygulamayı sadece kendi çıkarları için gerçekleştirdiği bilinmelidir.

    Sonuçta, başından beri savaşa giden yolu ince ince kurgulayan, öncesi ve sonrasını titizlikle planlayan ingiliz derin devleti, I. Dünya Savaşı’ndan en kazançlı çıkan taraf olmuştur. Ancak ingiliz derin devletinin bu kazancının bedelini, her zaman olduğu gibi dünyanın diğer ülkeleri ve toplumları ödemiştir.

    Şeytan ve deccaliyet, insanlığa vermek istediği en büyük zarar ve yıkımı yüzyıllardır ingiliz derin devletinin eliyle gerçekleştirmiştir. I. Dünya Savaşı’nda da bu kural değişmemiştir. ingiliz derin devletinin öncülük ettiği bu korkunç savaştan geriye milyonlarca ölü; on milyonlarca hasta, sakat, yoksul insan; yerle bir olmuş ülkeler; çökmüş ekonomiler; yok olmuş aileler; açlık, yokluk ve sefalet içine düşmüş toplumlar ve kaybolmuş nesiller kalmıştır.

    Tüm ülkelerden 65.038.810 askerin katıldığı savaş, arkasında resmi rakamlara göre toplam 8.556.315 ölü, 21.219.452 yaralı ve 7.750.945 kayıp veya esir bırakmıştır. Can kayıplarının yanı sıra maddi ve ekonomik yıkım da çok büyük olmuştur. Özellikle savaşı kaybeden ülkelere yüklenen ağır tazminatlar, bu devletleri ekonomik krizlere sürüklemiştir. Bu krizler, zincirleme olarak diğer ülkeleri de etkisi altına almıştır. Bunun sonucunda, 1929 Dünya Ekonomik Buhranı ortaya çıkmıştır. Ülkeler arasındaki siyasi sorunlar çözümlenmediği gibi, ağır yaptırımlar içeren antlaşmaların sonucunda ortaya çıkan yeni gergin

    likler, ihtilaflara ve kutuplaşmalara neden olmuştur. Gittikçe güçlenen faşizm, nasyonal sosyalizm, komünizm gibi ideolojiler geniş bir coğrafyaya yayılmıştır. Bütün bunlarsa, çok daha büyük bir felaket olan II. Dünya Savaşı’na giden yolu hazırlamıştır.

    Görülebildiği gibi ingiliz derin devleti, şeytani bir plan ile bütün dünyayı topyekûn yıkıma ve savaşa sürükleyebilecek sinsilikte bir yapılanmadır. Böylesine büyük bir savaşın mimarını, şu an dünyada gerçekleşen iç savaş, kargaşa ve çatışmalardan muaf görmek, bu sinsi yapılanmanın kapsdıbını anlamamaktan kaynaklanır. ingiliz derin devleti, daha I. Dünya Savaşı’nı kurguladığı dönemlerden itibaren bugüne dair hazırlık yapmış, her daim kargaşa içindeki günümüz Ortadoğu’sunu hayal etmiştir. Nitekim bugün Ortadoğu coğrafyasında gerçekleşen korkunç yıkım ve trajedilere yakından bakıldığında, bunların tümünün ingiliz derin devletinin menfaatleriyle tam anlamıyla örtüştüğü ve bunun 100 yıllık bir planın sonucu olduğu görülebilmektedir. Tarih sahnesindeki tüm gelişmeler, köklü bir planın sonucudur ve bir bütündür. Bu sinsi planın tasarlayıcısı ve dünya savaşı gibi trajedilerin müsebbibi de yalnızca dünyaya hakim deccali sistem olan ingiliz derin devletidir.

    Size ne oluyor ki, Allah yolunda ve: “Rabbimiz, bizi halkı zalim olan bu ülkeden çıkar, bize Katından bir veli (koruyucu sahib) gönder, bize Katından bir yardım eden yolla” diyen erkekler, kadınlar ve çocuklardan zayıf bırakılmışlar adına mücadele etmiyorsunuz?
    (Nisa Suresi, 75)
    Tümünü Göster
    ···
  7. 232.
    0
    Lozan Yolunda Yeni Türkiye

    30 Ağustos 1922 tarihinde Yunan ordusunun Anadolu’da hezimete uğratılması ile elde edilen Türk askeri zaferinin doğal siyasi sonucu olarak, 11 Ekim 1922 tarihinde Mudanya Mütarekesi imzalandı. Bu ateşkes antlaşması, işgal güçlerinin Türk topraklarını terk etmelerini şart koşarken, nihai bir barış antlaşması gereksinimini de doğurdu. itilaf Devletleri, 27 Ekim 1922 tarihli bir nota ile TBMM Hükümeti’ni, 13 Kasım 1922 günü Lozan’da başlayacak olan barış konferansına davet ettiler.

    Türkiye, Lozan Görüşmeleri’ne giden yola ulaşana kadar on yıl boyunca savaş vermiştir. Balkan Savaşları’nın başladığı 1912 yılından, Milli Mücadele’nin sona erdiği 1922 yılına kadar 5 milyon insanını yitirmiştir. Bu rakam, savaşa katılan ülkeler nezdinde değerlendirildiğinde, I. Dünya Savaşı’nda verilen en büyük kayıptır. Bu korkunç savaşlardan Türk milleti oldukça yorgun, bitkin ve yoksul olarak çıkmış, kendi devletini yitirmiştir. Tüm bu olumsuzluklara rağmen bu millet, milli mücadele azmini hiçbir zaman yitirmemiş, imzaladığı Lozan Barış Antlaşması’yla yeni bir devlet kurmuştur. Bu antlaşma, I. Dünya Savaşı sonrası halen yürürlükte olan tek barış antlaşmasıdır. Savaş sonrası yapılan diğer bütün antlaşmalar, II. Dünya Savaşı ile son bulmuştur. Buna karşın Türkiye, 93 yılını savaşsız geçirmiş yegane ülke olarak tarih sahnesindedir.

    Lozan Konferansı, oldukça sancılı, hararetli ve zorlu geçmiş bir anlaşma sürecidir. Görüşmeler, 20 Kasım 1922’de başlamış ve antlaşma ancak 24 Temmuz 1923’te imzalanabilmiştir. Musul, Boğazlar ve Hatay gibi meselelerin çözümü daha sonraya kalmıştır. Görüşmelerin askıya alındığı ve kesintiye uğradığı durumlar söz konusu olmuştur. Fakat Misak-ı Milli esasında ısrarcı olan, Boğazlar ve kapitülasyonlar konusunda asla taviz verme niyetinde olmayan yeni Türk Devleti, bazı vatan topraklarını teslim etmekle birlikte, Misak-ı Milli sınırlarını büyük ölçüde korumuş şekilde masadan ayrılmıştır.

    Görüşmeler sırasında Türk Devleti’ne en büyük zorluğu çıkaran, çeşitli entrikalarla aldatıcı politikalar izleyen ve Türk heyetinin telgraf yoluyla yazışmalarını dahi dinlemekten çekinmeyen ingiltere, derin devlet politikasını Lozan Görüşmeleri sırasında yoğun olarak kullanmış ve Türk tarafını kendince tuzağa düşürmek adına elinden geleni yapmıştır.
    Tümünü Göster
    ···
  8. 233.
    0
    Osmanlı Arap Dünyasında Evrim Teorisi

    II. Abdülhamit’in tahta çıktığı 1876 yılına kadar, Darwin ve evrim teorisi ile ilgili Arap dünyasında hiçbir makale ya da kitap yazılmamıştır. Evrim ile ilgili ilk kitabın basım tarihi 1882’dir. ingiliz derin devleti, 1881’de Mısır’ı işgal edince, El-Ezher Üniversitesi’ni Müslüman evrimcilerin merkezi haline getirmiştir.

    Arap dünyasında o dönem NAHDA Hareketi olarak gelişen sözde aydınlanma hareketi de, evrimci dünya görüşündedir. ingiliz etkisindeki Mısır’da başlayan NAHDA hareketinin kurucusu Rifa’a al-Tahtawi evrimcidir. NAHDA, Arap milliyetçiliğini körükleyen Darwinist bir harekettir. Cemaleddin Afgani ve muhafazid Abduh da bu akımın önde gelenlerindendir. NAHDA akımının takipçilerinin çoğu, aynı zamanda masondur. muhafazid Abduh, Cemaleddin Afgani ve Rifa’a al-Tahtawi masondur.

    Evrimci Hristiyan Araplar, Sosyal Darwinizm’i yaygınlaştırmışlardır. Bu sayede ırkçı bir Arap milliyetçiliği, Araplar arasında kısa sürede kabul görmüştür. Benzer şekilde Jön Türkler de sosyal Darwinist olup ırkçı bir Türk milliyetçiliği kabul etmişlerdir. Bu iki propaganda, binlerce yıldır bir arada olan Müslümanların arasına fitne sokmuş, bunun ardından iç isyanlar birbirini kovalamıştır. 20 yıl gibi kısa bir sürede imparatorluk parçalanmıştır. Tüm bu sosyal Darwinist eğitim ve propaganda, II. Abdülhamit döneminde gerçekleşmiştir. Nitekim Osmanlı’nın fiili anlamda çöküşü de bu dönemde başlamıştır.
    ···
  9. 234.
    0
    Darwinizm’in kalesi: El-Ezher Üniversitesi

    Mısır’da bulunan El-Ezher, dünya çapında pek çok tanınmış isim yetiştiren, ingiliz derin devletinin güdümündeki bir üniversitedir. Mezun ettiği söz konusu “tanınmış kişiler”, genellikle ingiliz derin devletinin, dünyanın çeşitli yerlerindeki misyonlarını yerine getirmekle görevlendirilmişlerdir.

    Müslüman Arap dünyasına evrim teorisinin kapsamlı olarak girişi, El-Ezher Üniversitesi üzerinden olmuştur. Darwinist Lord Cromer ilk olarak el-Ezher Üniversitesi’nde yenilik yapmış ve evrimci muhafazid Abduh’u Mısır Baş Müftüsü olarak atamıştır. El-Ezher mezunu olan Abduh, ilk Müslüman evrimcilerdendir ve sözde islam modernizminin kurucusudur. muhafazid Abduh, Cemalettin Afgani ile birlikte Doğu’nun Yıldızı locasında mason olmuşlardır.

    ingilizler tarafından 1921 yılında Kudüs baş müftüsü olarak atanan muhafazid Emin el-Hüseyin de El-Ezher mezunudur ve muhafazid Abduh’un takipçisidir. El-Hüseyin, Filistin bağımsızlık hareketinin kurucusudur. ingiliz derin devleti Filistin’de, bir yandan Musevi ordusunu kurup yetiştirirken, bir yandan da Filistin milliyetçiliğini desteklemiştir. Filistin gerilla hareketlerinin öncüsü kabul edilen izzettin el Kasım da Abduh’un takipçisi ve El-Ezher mezunudur. Mısır’ın ingiltere tarafından işgal edilmesini sağlayan ayaklanmanın başı Ahmet Urabi de El-Ezher mezunudur. Müslüman Kardeşler’in (ihvan-ı Müslimin) kurucusu Hasan el-Benna, Hamas’ın kurucusu Şeyh Ahmed Yasin, Hizbut Tahrir’in kurucusu Takiyuddin el-Nabhani hep El-Ezher mezunudur. Dahası, 1993 Dünya Ticaret Merkezi bombalamalarından sorumlu olan ve ABD’de hapiste bulunan Ömer Abdurrahman da El-Ezher mezunudur. Adı geçen bu kişilerin büyük bir kısmı aynı zamanda evrimcidir.

    Tüm bu evrimci kadroyu yetiştiren isim 1876-1907 yılları arasında, Mısır’ı ingilizler adına yöneten Evelyn Baring ya da asıl adıyla Lord Cromer’dır. Cromer, koyu bir evrimcidir ve aynı zamanda ırkçıdır; Batı ırkının üstünlüğüne inanmıştır. Cromer, islam dünyasının ve Mısır toplumunun aşağı ırk olduğunu ve bu toplumların hiçbir şekilde kendi kendilerini yönetemeyeceklerini iddia etmiştir. (Türk-islam toplumlarını tenzih ederiz) Bu yanlış inanç gereğince bu ırkların, sürekli olarak sözde “daha üstün” olan ırkların himayesinde olması gerektiğini düşünmüştür. Cromer, Anglosakson ırkının üstün olduğuna ve bu ırkın tüm dünyayı bir ebeveyn gibi yönetmesi gerektiğine inanmıştır. Doğu halklarının Batı tarafından disipline edilmesi gerektiğini iddia eden Cromer, muhafazid Abduh’u Mısır baş müftüsü olarak atamasının sebebini şöyle anlatmıştır:

    Avrupalıların doğal müttefiki olan Mısırlı vatanseverler –eğer kendi iyiliklerini düşünüyorlarsa–, tam anlamıyla özerk bir Mısır yaratma planlarını adım adım gerçekleştirme ümitlerinin, en iyi ihtimalle muhafazid Abduh destekçilerinin yükselmesinden geçtiğini göreceklerdir.93

    Bugün, islam için olduğunu iddia ederek kan döken radikal örgütlerin tamamı bu ekolün öğrencisidir. ingiliz derin devleti, gerçekte islam ile ilgisi olmayan, hatta evrimci ve dolayısıyla ırkçı inançları nedeniyle islam inancına tamamen aykırı olan bu kişileri “radikalizmin baş oyuncuları” olarak sunmakta ve aslında kendi kurguladığı oyunu bu aktörler aracılığı ile oynamaktadır. ingiliz derin devletinin eğitimiyle yetişmiş bu Darwinist ajanlar, derin devletin talebi doğrultusunda, ülkelerde terör estirmek ve istikrarsızlık ortdıbını güçlendirmek adına görevlidirler.
    Tümünü Göster
    ···
  10. 235.
    0
    ingiliz Muhipler Cemiyeti ve işgal istanbul’unda ingiliz Dostları

    ingiliz Muhipler Cemiyeti (ingiliz Sevenler Cemiyeti), Osmanlı devlet adamlarının ingiltere yanlısı duruşlarının geldiği en üst noktadır. Cemiyet, istanbul ve Anadolu’nun işgal edildiği bir dönemde kurulmuş ve bağımsızlık hareketinin bastırılmasında ingilizlerle saf tutmuştur. Cemiyetin faaliyetleri ile ilgili detaylara istanbul’un işgali bölümünde değinilecektir. Bu bölümde, cemiyet üyesi siyasetçiler ve “işgal istanbul’undaki” siyaset alanındaki etkisi konu edilecektir.

    Cemiyetin kurucularından Damat Ferit’in yerine sadrazam olan Tevfik Paşa da, benzer şekilde ingiliz yanlısıdır. Göreve başlarken ilk demecinde, “ingiltere ile eski dostluğumuzun yeniden kurulmasını” hedeflediğini bildirmiştir.

    Tevfik Paşa, 22 Kasım 1919’da Londra’da büyükelçilik görevindeyken de “Osmanlı ile ingiltere arasında savunma üzerine bir birlik kurmayı” düşündüğünü, “Türk ulusunun, Padişah’tan halka dek Büyük Britanya’ya güveni olduğunu ve bu güveni başka herhangi bir ulusa besleyemeyeceklerini” söylemiştir. Bu ifadeleri verdiği sırada ingiltere, Paris Konferansı’nda Sevr Anlaşması’nı hazırlamakta ve Osmanlı imparatorluğu’nu kağıt üzerinde paylaşmaktadır.

    Tevfik Paşa, ingiltere Dışişleri Bakanı Lord Curzon’a; “Zatı Şahanenin (Padişah’ın) kendi ülkesiyle taç ve tahtı için tek umudun, Türkiye ile Büyük Britanya arasındaki eski ilişkilerin yeniden canlanmasında olduğuna şiddetle inandığı ve bu konu için düşünülebilen biçimlerin en iyisiyle uyuşmaya hazır bulunduğunu” söylemiştir.

    Tevfik Paşa’nın barış önerisi şöyledir:

    ingiltere ile Osmanlı arasında bir antlaşma imzalanacaktır. Antlaşma gereğince, Osmanlı, bütün ulusların yararına yansız olarak Boğazların serbestisinin korunmasını ingiltere’ye bırakacaktır. ingiltere, bu amaçla kendi askerlerini ya da Türk jandarmasını kullanabilecektir. Türk Hükümeti, Türk jandarmasını ingiltere’nin buyruğuna verecektir. Dahası Boğazların serbestisini korumak için gerekli toprak şeridinin yönetimi ingiltere’nin eline verilecektir… Böyle bir antlaşma, ingiltere’nin Hilafete düşman olduğu ve Türkiye’yi yıkmak istediği yolundaki Hindistan’da ve öteki yerlerde yaygın olan düşünceyi, hemen ve bir daha canlanmamak üzere silecektir. Antlaşma, bu düşüncenin tam tersinin parlak bir kanıtı olacak ve ingiltere’nin, Hilafetin koruyucusu ve dostu olduğunu bütün islam dünyasına açıklayacaktır.106

    Mütareke sonrası istanbul’da ilk hükümeti kuran Ahmet izzet Paşa da, Kuva-yi Milliye’yi gereği gibi benimseyememiş; Ankara’ya söz vermesine karşın istanbul hükümetlerinde görev almıştır. ingiliz işgal kuvvetleri subaylarından John Godolphin Bennett’le görüşmesinde; “Britanya’nın Türkiye ile dost olma isteğinde olduğuna inanabilmesi durumunda, Mustafa Kemal’i, Britanya Başkomutanı ile buluşturarak, Yunanların Anadolu’yu boşaltmaları konusunda bir uzlaşma sağlanması için bütün gücünü kullanacağını ve onu inandırmaya çalışacağını” söylemiştir. Açıktır ki, Yunanların Anadolu işgali, tümüyle bir ingiliz derin devleti planıdır ve derin devlet elemanları bunu istedikleri zaman durdurabilmektedirler. Sevr ve Lozan Antlaşmalarının incelendiği bölümlerde, bu gerçek detaylarıyla anlatılacaktır.
    Tümünü Göster
    ···
  11. 236.
    0
    Derviş Vahdeti ve 31 Mart Ayaklanması

    31 Mart Ayaklanması’nın en önemli liderlerinden olan Derviş Vahdeti, Kıbrıs’ta devşirilmiş bir ingiliz ajanıdır. Ayaklanma öncesinde, sahibi olduğu Volkan Gazetesi’nde sürekli olarak dinin elden gittiğine yönelik kışkırtıcı yazılar yazmıştır. Sadrazam ingiliz Kamil Paşa da aynı gazetenin yazarıdır. Vahdeti, ayaklanma sırasında Sultanahmet’te toplanan halkı ateşlendirecek uzun söylevler vermiştir. “Şeriat isteriz” diyerek yola çıkan Vahdeti, ülkenin ikiye bölünmesini ve ordunun iktidara el koymasını sağlamıştır. Oysa kendisi dindar değildir.

    Gazetesinde, Kıbrıs’ın ingilizlerin yönetiminde küçük bir isviçre haline geldiğini iddia ederek övünmektedir.

    Derviş Vahdeti’nin ingilizlerle ilişkisi ve ingiltere’nin 31 Mart Vakasındaki rolü hakkında, dönemin genç gazetecilerinden Ahmet Emin (Yalman), hatıratında şunları yazmıştır:

    …Derviş Vahdeti adlı Kıbrıslı sarhoş arzuhalci, ingiliz haberleşme servisleri tarafından seçilmiş, ihtilalci ajan olarak yetiştirilmiş, Volkan Gazetesi’ni ve ittihadı muhafazidi Cemiyeti’ni kurmak, yürütmek ve ortalığı ateşe vermek maksadı ile sahneye çıkarılmıştı. Volkan, görünüşte islamcı, özgürlükçü, hümanist bir yayın politikası izliyor ve asıl görevi olan ingiliz taraftarlığını bu şekilde kamufle ediyordu. Bu, “ingiliz casuslarının kullandığı klagib bir yöntemdi”.

    Vahdeti, gerçekte dindarlıkla hiçbir ilgisi olmayan bir Darwinist’ti. Fakat ingiliz derin devletinin ona verdiği görev icabı dindar bir görünüme bürünüp şeriat yanlısı bir hareketin başını çekmiş ve büyük bir ayaklanma çıkarabilecek kadar etkili olmuştur. Yazar Sina Akşin, Vahdeti’nin temel niteliklerini şöyle belirtmektedir:

    islamiyetçi nitelik, hürriyetçi ve Kanun-u Esasî düzeninden yana olmak ve insaniyetçi ve medeniyetçi nitelik… Vahdetî yazılarında Dreyfus, Zola ve Darwin’i anacak kadar Batı bilginlerinden haberlidir… Fedâkârancı niteliğe sahip olup eski sürgün ve kaçkınları korur. Derviş, başta Ahmet Rıza olmak üzere, ittihat ve Terakki Cemiyeti sivil ileri gelenlerinin şiddetle aleyhindedir. Buna karşılık Sabahattin Bey ve onun düşünceleriyle Kâmil Paşa’yı tutmaktadır. Bu tutuma paralel olarak da ingiliz taraftarlığı söz konusudur. Derviş’e göre güdülecek en doğru siyaset ingiliz siyasetidir.

    31 Mart Vakası, Vahdeti’nin, ingilizlerle birlik olup oluşturduğu bir senaryodur. Asıl amaç daima, ülke içinde karışıklık çıkarıp Osmanlı’nın zayıflamasını sağlamak olmuştur. Vahdeti’nin, ingiliz ajanlar tarafından desteklenmesi şu şekilde anlatılır:

    Olayların çıkmasında birinci derecede aktif rol oynayan Derviş Vahdetî, ayaklanmayı hazırlamak için elinden gelen her şeyi yapmış, kurduğu ittihadı muhafazidî Cemiyeti ve onun yayın organı olan Volkan Gazetesi, diğer muhalefet partileriyle basını, ittihat ve Terakki Partisi’ne karşı kışkırtmada başarılı olmuştu. Bütün bu bozguncu faaliyetlerinde de Kıbrıslı Kâmil Paşa ile ingiliz ajanları tarafından desteklenmişti.
    Tümünü Göster
    ···
  12. 237.
    0
    Genç Osmanlılar ya da Yeni Osmanlılar

    Sultan Abdülaziz döneminin muhalifleri, Genç Osmanlılar adı altında organize olmuşlardır. Mithat Paşa, 1876 darbesini yaparken, Genç Osmanlılar cemiyetinin başkanıdır. Ali Suavi de hemen birkaç yıl sonraki Çırağan Baskınını, ingiliz ajanı eşi ile birlikte planlamıştır. Jön Türkler ve ittihat ve Terakki’nin temelleri bu cemiyettir. Genç Osmanlılar cemiyetinin üyeleri, Osmanlı devletinin ancak ingilizlerin yardımıyla kurtulabileceğine inanmışlardır.

    Jön Türkler, ismail Kemal Bey ve Damat Mahmut Celaleddin Paşa

    Genç Osmanlılar Cemiyeti’nin devamı olarak kurulan akımdır. Bu akım, daha sonra ittihat ve Terakki komitesine dönüşecektir. Jön Türklerin birçoğu da ingiliz derin devletinden himaye ve destek görmüştür. 1899 yılı sonlarında önce ismail Kemal Bey, ardından Damat Mahmud Celaleddin Paşa ve oğullarının Avrupa’ya firarları ile Jön Türk hareketi ingiltere yanlısı bir çizgiye gelmiştir. Jön Türklerin içinden, Osmanlı’ya ingiliz müdahalesinin gerektiğine inananlar, Osmanlı Hürriyetperveran Cemiyeti’ni kurarak ingiliz desteğiyle darbe yapmaya çalışmışsa da başarılı olamamışlardır.

    31 Mart Vakası’nın arkasındaki isimlerden kabul edilen Prens Sabahattin, Damat Mahmut Celalettin Paşa’nın oğludur. Darbe sonrası kurulacak Osmanlı devlet sisteminin, ingiliz sistemine benzer bir model olmasını savunmuştur. Bir başka Jön Türk, ingiliz Ali lakaplı Ali Rıza Bey’in oğlu Ahmet Rıza, Sarayburnu’na doğru giden ingiliz elçisinin arabasını çeken atları çözüp kendini bağlamıştır. ingiliz hayranlığı, söz konusu yancıları bu raddeye getirebilmektedir.

    Bütün bunlara rağmen ittihat ve Terakki iktidara geldiğinde, ingiltere’den beklediği desteği görememiştir. Çünkü ingiliz derin devletinin gerçek amacı, Osmanlı’da muhalefeti ve radikal devlet karşıtı girişimleri destekleyerek imparatorluk yönetiminde kargaşa ortamı oluşturmaktır. Bunu da büyük ölçüde başarmışlardır.
    ···
  13. 238.
    0
    Osmanlı’nın ingiliz Yancıları

    ingiliz derin devleti, Osmanlı Devleti’nin kendi içinde bir birlik olmasını engelleyecek her akımı desteklemiştir. “Jön Türk” ve “ittihat ve Terakki” hareketlerini kuran, büyüten ve iktidara getiren ingiliz derin devletidir. Merkezi hükümeti zayıf düşürecek Tepedelenli Ali Paşa isyanı’nı, Mithat Paşa Darbesi’ni, 31 Mart Ayaklanması’nı planlayan ve uygulamaya koyan yine ingiliz derin devletidir.

    ingiliz derin devleti, bu kadrolarının yanında, her dönem yerel destekçiler de bulmuştur. Şahsi menfaatlerini islam aleminin ve Devleti Ali’nin menfaatlerinin üzerinde tutan “ingiliz dostları”, Londra mahzenlerinde ingiliz derin devletinin Osmanlı aleyhine hazırladığı sinsi planların uygulayıcıları olmuşlardır. ingiliz derin devleti, aslında tarihin her döneminde, sömürmek istediği ülkelerden bu tip vatan haini münafıkları kolaylıkla bulmuş ve onları istediği gibi kullanmıştır. Osmanlı içinde de bunları bulmak zor olmamıştır.

    ingiliz derin devleti diplomasisinin, Osmanlı’daki nüfuz ajanları hakkında bazı bilgiler verelim:

    ingiliz Said Paşa

    ingiliz hayat tarzına olan hayranlığı sebebiyle “ingiliz” lakabını alan Said Paşa, 19. yüzyılda yenilgiyle sonuçlanan birçok savaşta görev almıştır.

    Said Paşa, ingiltere’de donanma eğitimini tamamladıktan sonra, Osmanlı Donanması’nda Bahriye Nazırı görevine kadar yükselmiştir. 93 Harbi sırasında Osmanlı donanmasından sorumludur. Donanmanın savaş sırasındaki ihmallerinden dolayı, 5 ay içerisinde başkent düşme aşamasına gelmiştir. Durum Osmanlı için faciadır; bütün Bulgaristan, Kuzey Yunanistan, Makedonya ve Sırbistan, Rusya ve müttefiklerinin eline geçmiştir.

    93 Harbi’nin kaybedilmesindeki bir diğer neden de Tuna Nehri’ndeki Türk donanmasının yaptığı hatalardır. Bu dönemde donanmanın başında ingiliz Hobart Paşa vardır. ingiliz hayranı ingiliz Said Paşa ise sadrazamdır. Rus ordusunun Balkanlardan istanbul’a gelmesini engelleyecek tek savunma hattı, Tuna boyudur. Fakat nehirdeki donanmamız, ingiliz amiralin Osmanlı’ya değil ingiliz derin devletine hizmet etmesinden dolayı yenik düşmüştür.

    Savaşın sonunda Rus ordusu, Yeşilköy’e gelip istanbul’u işgal edecek hale gelmiştir. Romanya ve Sırbistan bağımsızlık ilan etmiştir. Bulgaristan Krallığı kurulmuştur. Kars, Ardahan, Batum Ruslara geçmiştir. Kafkasya’da, Türk hakimiyeti kalıcı olarak bitmiştir. Yaklaşık 1.5 milyon Çerkez, Türkiye’ye göç etmek zorunda kalmıştır. ingiltere, Kıbrıs’ın yönetimini almış ve Ada ilerleyen süreçte ingiliz derin devletinin idaresi altında, Ermeni isyanlarında lojistik merkez olarak kullanılmıştır.

    ingiliz Said Paşa daha sonra Zeytun (Ermeni) isyanları sonrasında bölgede yapılacak ıslahat hareketlerinden sorumlu kılınmıştır. Bölgede yaşananlar, ingiliz derin devleti ve Ermeniler bölümünde daha detaylı anlatılmıştır.

    Abdullah Cevdet

    Abdullah Cevdet, Osmanlı’da Darwinizm’in yayılması için en çok uğraşan kişilerden biri olmuştur. Gençliğinde dindar olmasına rağmen Tıbbiye’de okumaya başladıktan sonra materyalist-Darwinist ideolojinin etkisi altına girmiştir. Özellikle onun döneminde Osmanlı’da biyolojik materyalizm Tıbbiye öğrencileri arasında çok yaygınlaşmıştır. Yazılarında, “zamanla dinin yerini biyolojik anlamda materyalizmin alacağı” yanılgısını ispatlamaya uğraşmıştır.

    Cevdet, aynı zamanda ingiliz Muhipler Cemiyeti’nin kurucularından olmuştur. ingilizlerle işbirliği yapan Kürdistan Teali Cemiyeti’nde de önemli roller almıştır. Kadınlara ilk kez genelev vegibası verilmesi uygulamasını başlatan Abdullah Cevdet’tir. Çanakkale Savaşı ile ilgili olarak “medeniyet kapımıza kadar geldi, biz geri teptik” yorumunu yapmıştır.97

    Abdullah Cevdet, Mekteb-i Tıbbiye öğrencisi iken, Ohrili ibrahim Etem (Temo)’nun öncülüğünde, Konyalı Hikmet Emin, Diyarbakırlı ishak Sukuti ve Kafkasyalı Mehmet Reşit ile birlikte, 1890 yılında “ittihad-ı Osmani Cemiyeti”ni kurmuştur. Bu cemiyet birkaç sene sonra “ittihat ve Terakki”ye dönüşecektir. ingiliz evrimci Lord Cromer’in kontrolündeki Mısır’da, 1908’de Reinhart Dozy’nin Essai sur l’Histoire de l’Islamisme adlı iki ciltlik kitabı Tarih-i islamiye başlığı ile çevirip yayımlamıştır. Dinimiz ve Sevgili Peygamberimiz (sav) hakkında iftiralar ile dolu olan bu kitap, Osmanlı kamuoyunda büyük infiale yol açmıştır [Sevgili Peygamberimiz (sav)’i tüm iftiralardan tenzih ederiz]. 1900’lü yılların başında yazdığı makalelerde Osmanlı’nın ingiliz güdümüne girmesini savunmuştur. Açıklamalarında, ingiltere’nin, “dünyanın en medeni olan ve en namuskârâne idare edilen hükümeti” olduğunu iddia etmiştir.98

    Gazeteci ve yayıncı Zekeriya Sertel, Abdullah Cevdet’in ingiliz ajanı olduğunu ve arkadaşları ile yaptığı bir toplantıyı ihbar ettiğini yazmıştır.

    Abdullah Cevdet, ingiliz emperyalizminin ispanya ile ilişkilerini örnek vermekte ve “büyük devletlerin yaratmaya çalıştıkları etki alanlarından birisinin içerisine girmek kaçınılmaz olacağına göre, bunlardan ingilizleri tercih etmek gerekmektedir.” demiştir.99

    Bu arada ingilizlerin desteklediği Bahailiğin (Kürdistan gazetesi Kahire’den destekli Bahai yayınevinde basılıyordu) Abdullah Cevdet tarafından ön plana çıkarıldığı da bilinmektedir.

    Mithat Paşa

    Mithat Paşa, ingiliz derin devletinin kışkırtmasıyla Osmanlı Devleti’ni Rusya ile savaşa sokmuştur. Sultan Abdülaziz’in devrildiği ve şehit edildiği darbenin 3 mimarından biridir. Darbe öncesi cuntanın iktidara gelebilmesi için halk ayaklanmasını başlatan da Mithat Paşa’dır. Mithat Paşa, darbeyi ingiliz elçisi Elliot ile birlikte planlamıştır.100

    Mithat Paşa ilk sadrazamlığında Mısır’a dış borçlanma yetkisi veren fermanı imzalayarak Mısır’ın ingiliz hakimiyetine girmesine de sebep olmuştur. II. Abdülhamit döneminin ingiliz casusu olarak tanınan Armin Vambery, Mithat Paşa’nın Fransızca öğretmenidir.

    Bağdat Valiliği sırasında Mithat Paşa’nın, Kuveyt Emirliği’nin ingilizlerin kontrolüne geçmesi yönünde de faaliyetleri olduğu bilinmektedir.

    Kamil Paşa

    4 ayrı dönemde toplam 9 yıl sadrazamlık yapmış olan Kamil Paşa’nın lakabı ingiliz Kamil’dir. 1851 yılındaki Londra’daki fuar ziyaretinden ölümüne kadar ingiliz hayranı olmuştur. Bu hayranlık casus raporlarından, elçilik bilgi notlarına kadar düşmüş ve alenileşmiştir. Son sadrazamlık görevi Enver Paşa’nın kafasına silah dayaması ile bitmiştir.

    istifasından sonra ingiliz hakimiyetindeki Mısır’a, Mısır’ın yöneticisi ve dostu ingiliz Lord Kitchener’in yanına gitmiştir. izmir Valisi iken Rodos’a tayin edilince izmir’deki ingiliz Konsolosluğu’na sığınmıştır. Padişah’ın şahsı ve ingiltere adına resmen teminat vermesi üzerine istanbul’a dönmüştür. Bundan sonra ingiltere Hükümeti’nin himayesinde bir Osmanlı vatandaşı olarak istanbul’da yaşamıştır.

    Kamil Paşa izmir Valisi iken ingilizlerle birlikte izmir’de, Mısır benzeri özerk bir bölge oluşturulması için çalışmıştır. Tarihçiler bu konuda II. Abdülhamit’in de kendisine gizlice destek verdiğini yazmaktadırlar.

    Damat Ferit Paşa

    Damat Ferit Paşa, daha Hariciye Nazırlığında bir memur iken, Londra Büyükelçiliği’ne atanmak istemiştir. Sevr Antlaşması’nı, Osmanlı Devleti adına imzalayan kişidir. ingilizlerin talimatıyla istanbul’daki askeri cephaneliklerde bulunan 90 bin kasa cephaneyi denize döktürmüştür. Kuvayı inzibatiye adlı, Ahmed Anzavur gibi çapulculardan oluşan bir orduyu Ankara’ya bağlı birliklere karşı savaşmak üzere Anadolu’ya göndermiştir. ingiliz Muhipler Cemiyeti’nin kurucuları arasındadır. Atatürk ve kurmayları hakkında idam fetvası yayınlatmıştır. Fetva, Dürrizade Abdullah Efendi tarafından 11 Nisan 1920 tarihinde yayınlanmıştır.101

    Son sadrazam Tevfik Paşa’ya göre Ferit Paşa “alafrangalıkta Frenkleri bile geçmiş idi.” Vefatında Tevhid-i Efkâr Gazetesi’nde çıkan bir yazıya göre:

    Londra’dan avdetinde (dönüşünde) alafrangalaşmış (Batılılaşmış) ve nihayet adeta Müslümanlığa düşman kesilmişti. Sözlerinde, nutuklarında ve yazılarında hep Yunan ve Latin darbımesellerinden (atasözlerinden), hurafatından (hurafelerden) ve rivayetlerinden (mitolojinden) bahsederdi. (…) Hulasa (Özet olarak) tamamen garpleşmiş (Batılılaşmış), fakat milliyet hislerinden tamamen mahrum kozmopolit ruhlu bir adam idi.102

    Mahmud Raif Efendi

    Londra Büyükelçiliği’nde başkatiplik görevinde bulunan ilk diplomattır. ingiliz hayranlığı nedeniyle ingiliz Mahmut lakabıyla anılmaktadır. 1808 Kabakçı Mustafa isyanını başlatan kişidir. isyanda ilk öldürülen kişi de o olmuştur. Bu isyanda, III. Selim önce tahttan indirilmiş daha sonra da öldürülmüştür. Yerine geçen IV. Mustafa döneminde istanbul 1.5 sene çapulcuların kontrolünde kalmıştır. Bu dönemde Arabistan’da Vahabilik isyanı çıkmış ve Osmanlı iç karışıklıklardan dolayı uzun süre bu isyanı bastıramamıştır. Bu isyanın etkileri günümüzde hala devam etmektedir. Raif Efendi’nin, ingiltere seyahati gözlemleriyle ilgili kitabı, ingiliz yaşam sistemine olan hayranlık ifadeleri ile doludur.
    Tümünü Göster
    ···
  14. 239.
    0
    3. Bölüm: OSMANLI’NIN YIKILIŞ NEDENLERi

    4. ingiliz Derin Devletine Hizmet Eden Yancılar

    ingiliz derin devletinin, tarih boyunca, farklı coğrafyalarda hakimiyet elde etmek, isyanlar çıkarabilmek, darbeler inşa edebilmek, hükümetler devirebilmek ve farklı ülkelerde sapkın ideolojileri yaygınlaştırabilmek için kullandığı en etkili yol münafıklar olmuştur. ingiliz derin devleti, hedeflediği ülkelerde genellikle hep kendisine küçük menfaatler karşılığında tamah eden, ezik karakterli ve aşağılık kompleksi içindeki kişileri seçer. Bu kişiler, yaşadıkları kompleks nedeniyle, zaten yancılık yapacak derecede ingiliz hayranıdırlar. Onlara vaat edilen küçük görevler, ikram edilen cüzi miktarda bir ücret veya geleceğe dair hiç gerçekleşmeyecek bir vaat, bu kişilerin her türlü hayasızlığı yapmasına yetecektir. Söz konusu kişiler, bu küçük menfaatler için vatanını satan, dinini terk eden ve her türlü kalleşliği yapan yancı münafıklardır.

    ingiliz derin devleti, söz konusu yancıları Hindistan’ı hakimiyeti altına alırken de kullanmıştır; bir kısım Arapları Osmanlı’ya karşı isyana teşvik ederken de. Söz konusu münafıklar, Osmanlı’nın yıkılışında da en etkili elemanlar olmuştur. Ancak vatanını satan münafık tehlikesini, sadece Osmanlı yıkılış dönemlerine ait bir tehlike olarak görmek oldukça sakıncalıdır. Bu münafıklar halen vardır. ingiliz derin devleti, günümüzde de münafıkları özenti, ezik ve yancı karakterlerinden hemen teşhis etmekte ve kısa sürede ağına düşürmektedir. Bu kişiler, Irak ve Suriye gibi ülkelerin bugünkü korkunç durumunun da başlıca müsebbibidirler. Aynı durum ülkemiz için de geçerlidir. Ülkemizde de ingiliz derin devletine yancılık peşinde olan, sıradan menfaatler karşılığında vatanını satan aşağılık karakterli münafıkların sayısı az değildir. Tarihte olup bitenlerden de ders çıkararak bu hain karakterdeki kişileri iyi teşhis etmek önem taşımaktadır.
    ···
  15. 240.
    0
    ingiliz Derin Devletinin Osmanlı Devlet Adamları
    Üzerindeki Olumsuz Etkisi

    ingiliz derin devletinin elçileri, Osmanlı Devleti’ni istedikleri zaman savaşa sokabilmiş, gerekirse tamamen kendi menfaatleri için barış anlaşması imzalatmış ve Osmanlı padişahlarını devirip sadrazamları idam ettirmiştir. Bu güce, Osmanlı içinden hizmetine aldığı devlet adamları sayesinde sahip olmuştur. Bu kişiler, ingiliz derin devletine hizmet eden ve vatanlarına ihanet eden münafık karakterli kişiler olmuştur. Bu nedenle ingiliz derin devleti, tarih boyunca Türk devlet adamlarını yakından takip etmiştir. ingiliz elçilik görevlisi G. Barclay’nin 18 Ocak 1907’de ilettiği bir değerlendirme raporu bu konuda önemli bir örnektir. Söz konusu raporda, Osmanlı Devleti’nde üst düzey görev yapan kimseler hakkında ingiliz derin devleti kurumlarına bilgiler iletilmiş, kişiler hakkında çeşitli sınıflandırılmalar yapılmış, bu kişilerin kendilerine ve hatta eşlerine yönelik hakarete varan ifadeler kullanılmıştır. Rapordan bazı bölümler şöyledir:
    Sadrazam Kamil Paşa: Kıbrıs asıllı Musevi’dir. Yetenekli ve namusludur. Rodos’a sürülmüş ve ingiliz Konsolosluğu’na sığınmıştır.

    Said Paşa: Eski sadrazam. Küçük Said Paşa denir. Çok enerjik ve hırslıdır. Vatanını müthiş sever. Aşırı derecede zekidir. Çok sabırsızdır. Eskiden ingiliz dostuydu, sonra Rus taraftarı oldu.

    Hariciye Nazırı Ahmet Tevfik Paşa: Diplomatik yeteneği yoktur. Karısı Alman olmasına rağmen Almanlardan şüphelenir.

    Dahiliye Nazırı Memduh Paşa: Gayet dar kafalıdır ve Hıristiyanlara düşmandır. Muhtelif zamanlarda ingiliz çıkarları yanında hareket etmiştir. Utanmaz derecede rüşvet yemesiyle ünlüdür.

    Ferid Paşa: Sadrazam. Almanlar tarafından desteklenmektedir. Devamlı Almanya’yı destekler.

    Mabeyinci Ragıp Paşa: Sultan’a etki edecek kişilerin en önemlilerinden biridir. Saray etkisini kullanarak büyük servet kazanmıştır. ingiliz çıkarlarına yatkındır.

    Mehmet Nuri Bey: Chateauneuf isimli bir Fransız’ın oğludur. Fransa’da tahsil yapmıştır. Saray casusudur. Dış görünüşünün bütün güzelliğine rağmen tamamen çürümüş bir insandır.

    ingiliz Dışişleri, Türk devlet adamlarını arşivlemeye bundan sonra da sistematik olarak devam etmiştir. (Bunun en son örneği, günümüzde Wikileaks belgeleriyle ortaya çıkan arşivlerdir). 1933-1939 yıllarına ait bir başka küstah diplomat dili, yine ingiliz Dışişleri belgelerinde bulunmuştur. ingiltere’nin Ankara Büyükelçisi Percy Loraine’un, 1938’de “gizlilik kaydıyla” Londra’ya gönderdiği, “Notes On Leading Turkish Personalities” (Önde Gelen Türk Şahıslarla ilgili Notlar) adlı raporunda, genç Türkiye Cumhuriyeti’nin toplam 96 yöneticisi, gazetecisi ve aydını hakkında gayri resmi bilgiler yer almaktadır:

    Yunus Nadi Abalıoğlu: Gazeteci. Kısa boylu, şişmandır. Kelebek gözlük takar. Herhangi bir rüzgara kapılmaya meyillidir. Vicdansız, alçak adamın tekidir.

    Celal Nuri ileri: Gazeteci. Müthiş Batıcıdır. Akıllı. Saman altından su yürüten biri. Komünist eğilimi olduğu düşünülüyor.

    Ahmet Ağaoğlu: islamiyet’i seçmiş Kafkas kökenli bir Yahudi’nin oğlu. Rus gizli servisinde çalıştı. 1926’dan sonra ingiliz düşmanlığı azalır gibi oldu.

    Yakup Kadri Karaosmanoğlu: Minyon. Önemli özelliği olmayan bir dış görünüşe sahip. Eşi hoş ve ingilizce bilen biri.

    Ahmet Ferid: Bolşevik yanlısıydı. Fırsatçı ve prensipsiz. Çekici karısı, Londra Büyükelçiliği’ndeki başarısında ona yardımcı oldu.

    Kazım Özalp: Büyük olasılıkla Alman ve Bolşevik karşıtı. Poker hastası.

    ibrahim Tali Öngören: Doktor. Öküz kafalı, kısa boylu.

    Hasan Saka: Bolşevik sempatizanıydı. Çekici değildir. Külhanbeyi gibidir.

    Ali Çetinkaya: Bayındırlık Bakanı iken yabancı şirketlerin millileştirilmesi için çalıştı.

    Fethi Okyar: Moğol yüzlü. Alçakgönüllü bir insan. ingilizce bilen çok çekici karısı var.
    Tümünü Göster
    ···
  16. 241.
    0
    Osmanlı’ya Sızan ingiliz Ajanlarından Bazıları

    Charles Arbuthnot

    Charles Arbuthnot, 1804-1807 yılları arasında ingiltere’nin istanbul Büyükelçiliğini yapmıştır. ingiliz donanmasının, Çanakkale Boğazı’na saldırdığı ve Adalar açıklarına gelip istanbul’u tehdit ettiği başarısız operasyonun mimarıdır.

    1808 Çanakkale operasyonu öncesinde Rusya, savaş ilan etmeksizin Türk toprakları Eflak ve Boğdan’ı işgale başladı. Osmanlı imparatorluğu, bunun üzerine, Fransız Büyükelçi Sebastiani’nin de baskısıyla Rusya’ya karşı savaş hazırlıklarına başladı. Bunun ardından Ruslarla ittifak halindeki ingiliz Elçisi Sir Charles Arbuthnot, Bab-ı Ali’ye ültimatom verdi. Bu ültimatomda, Sebastiani’nin istanbul’dan gönderilmesi, Rusya ile barış yapılması, ingiliz ittifak antlaşmasının yenilenmesi, ingiliz ve Rus savaş gemilerinin Boğazlardan serbestçe geçebilmelerine izin verilmesi istenmekteydi. Ültimatomun akabinde Rusların Eflak ve Boğdan’a girmesi karşısında Rusları destekleyen ingiltere, Çanakkale istihkamlarının da kendilerine verilmesini talep etti. Elçi Arbuthnot, bu şartlar kabul edilmediği takdirde, Bozcaada’ya gideceğini ve oradan ingiliz donanmasıyla gelerek istanbul’u bombardımana tutacakları tehdidini de savurdu.

    Arbuthnot’un katılımıyla Çanakkale’deki ingiliz donanması 10 büyük kalyonla 4 Türk gemisini batırarak Marmara Denizi’ne girdi ve istanbul önlerine geldi. ingiliz donanmasının istanbul’a ulaşması ile ültimatoma Türk donanmasının emanet olarak ingilizlere devredilmesi de eklendi. ingilizlerin bu hareketi önce asker içinde sonra da medrese öğrencileri arasında büyük bir hiddet oluşturdu. istanbul halkı ve en sonunda Bab-ı Ali de direnmeye karar verdi. Sahilin kilit noktaları savunma yapacak şekilde düzenlendi. 300 kadar top yerleştirildi. Bu arada da Adalar halkı ve kayıkçılar ingiliz donanmasına karşı gerilla taktikleri ile saldırmaktaydılar. Tüm bu savunma gayreti ingiliz donanmasının geri adım atmasını sağladı. Son bir tehdit denemesi de başarılı olmayınca ingiliz donanması geri çekildi. Çanakkale’deki savunma topçuları da donanmaya geçit vermediler.

    Henry Elliot

    ingiliz derin devletinin ünlü casuslarından bir diğeri de ingiltere’nin istanbul Elçiliği görevini yapan Henry Elliot’tur. Abdülaziz Han’ın tahttan indirilmesine ve Mısır’a dış borçlanma yetkisi veren fermanı yayınlayarak Mısır’ın ingiliz hakimiyetine girmesine neden olan Sadrazam Mithat Paşa’nın yakın arkadaşıdır. Elliot, 1876 darbesinin ve 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı’nın mimarlarındandır.

    Darbe sonrası Mithat Paşa sadrazam olunca, ingilizlerle birlikte istanbul’da “Tersane Konferansı”nı toplamıştır. Savaşı önlemek için toplanan Tersane Kongresi’nde, Osmanlı’dan Sırbistan ve Karadağ’a bağımsızlık, Bulgaristan ve Bosna-Hersek’e de özerklik vermesi istenmiştir. ingiltere, Osmanlı’nın bu teklifleri hiçbir şekilde kabul etmeyeceğini ve savaşa gireceğini gayet iyi bilmektedir. Nitekim anlaşma şartları açıklanınca, Mithat Paşa’ya direnmesini telkin eden ve bir savaş durumunda ingiltere’ye güvenebilecekleri hususunda taahhütler veren yine ingiltere olmuştur. Sonuç olarak Elliot’un, yani ingiliz derin devletinin isteği olmuş ve Osmanlı ile Rusya savaşa girmiştir. Bu savaş, Osmanlı’nın, tarihindeki en büyük toprak kayıplarından birini yaşadığı savaş olmuştur. Yine bilindik taktik karşımıza çıkmış ve yine “barış” antlaşması ingilizlerin arabuluculuğu ile imzalanmıştır.

    ingiliz derin devletinin bilinen taktiklerinden biri, iki tarafı kışkırtıp savaştırdıktan sonra arabuluculuk adı altında barış anlaşması imzalattırmaktır. Benzer şekilde Osmanlı Devleti’nin batıda büyük çapta ilk toprak kaybettiği anlaşma olan 1699 Karlofça Antlaşması da, o sırada istanbul’da bulunan ingiliz Lord Piget’in baskısı ile imzalanmıştır. 1715-1718 Osmanlı-Venedik-Avusturya Savaşı’nın ardından imzalanan ve yine Osmanlı’nın toprak kaybetmesine neden olan Pasarofça Antlaşması da ingiliz elçilerinin arabuluculuğu ile imzalanmıştır. Bu anlaşmaların tümü, gerçekte ingiliz derin devletinin sinsi politikalarının bir sonucudur. Keza, savaşları alttan alta planlayan ve ateşleyen de daima ingiliz derin devleti olmuştur. Yapılan bu anlaşmaların sonrasında kazançlı çıkan taraf her defasında sadece ingiliz derin devletidir. Osmanlı ise, ingiliz derin devletinin güdümü altında imza atmak zorunda kaldığı her anlaşma sonrasında çöküşe bir adım daha yaklaşmıştır.

    Henry Layard

    Henry Elliot’dan sonra ingiltere’nin istanbul büyükelçisi olan Henry Layard, elçilik görevi ile Osmanlı topraklarına giren ajanlardan bir diğeridir. ingiltere’de Gladstone Hükümeti tarafından Privy Council üyeliğine yükseltilen Layard, 1878 Kıbrıs Antlaşmalarıyla Kıbrıs’ın ingilizlerin egemenliğine girmesini sağlayan kişi olarak kabul edilir. Türk dostu gibi gözükse de ana politikası, Osmanlı ve Rusların karşılıklı güçlerini tüketmesi ve ingiliz derin devletinin bundan faydalanmasıdır. Elbette bu dönemde II. Abdülhamit’in, ingiliz derin devletine, ingiltere’nin Kıbrıs hakimiyetini sağlayacak imkanlar vermesi de Layard’ın işini oldukça kolaylaştırmıştır.

    Layard, ingiliz Dışişleri Bakanı Salisbury’e, islami geleneğe göre bir idarecinin Halifelikten ve tahttan azledilebilmesi için ancak ve ancak deli hükmünde olması gerektiğini belirtmiştir. Bu yönlendirmeyle kurulan bir tertip neticesinde Sultan V. Murad tahttan indirilmiş, yerine de ingiliz derin devletinin baskısına boyun eğmek zorunda kalan II. Abdülhamit geçmiştir. Bu örnek, ingiliz ajanları yoluyla Osmanlı tahtı sahiplerinin bile değiştiğinin vahim bir göstergesidir.
    Tümünü Göster
    ···
  17. 242.
    0
    3. Bölüm: OSMANLI’NIN YIKILIŞ NEDENLERi

    3. Osmanlı Topraklarında ingiliz Ajanları

    ingiliz derin devletinin Osmanlı’daki faaliyetlerini anlatırken, imparatorluğun birçok bölgesinde aktif görev almış ingiliz büyükelçileri, konsolosları ya da diplomatlarına özel bir yer ayırmak lazımdır. Bu elçilerin büyük bir kısmı, Osmanlı topraklarına bir konsolostan çok ajan olarak gönderilmiş kişilerdir ve ingiliz derin devletinin hedeflerine ulaşabilmesinde kilit rol oynamışlardır. Bunların bir kısmı, Türk bürokrasisi ile dost olmuş ve Türk siyasetini yönlendirmeye çalışmıştır. Bir kısmı, Osmanlı yurdunda yüzyıllarca barış ve huzur içinde yaşamış azınlıkları ayaklanmaya teşvik etmiş ve Osmanlı sınırları içindeki iç savaşların lojistiğini sağlamıştır. Dostlukla elde edemediklerini ise kimi zaman tehdit ve şantaj, kimi zaman da ekonomik güçle elde etmişlerdir.

    ingiliz derin devleti, Osmanlı topraklarına doğrudan ajanlar da göndermiştir. Bunlar, arkeolog, gezgin gibi vasıflarla Osmanlı topraklarına giren ve burada özellikle Osmanlı’ya bağlı çeşitli etnik grupları ayaklanmaya teşvik eden kişiler olmuştur. Bunlardan en bilineni, ingiliz arkeolog/ajan Gertrude Bell, Irak, Suriye ve Ürdün topraklarındaki ayaklanmaları planlamış ve uygulamaya koymuş olan kişidir. Bell, bu topraklarda yaptığı ajanlık faaliyetiyle ingiliz derin devletinin gözünü öylesine doldurmuştur ki, kendisine “çölün kızı” ve “Irak’ın taçsız kraliçesi” gibi unvanlar dahi verilmiştir. Çok iyi Arapça, Farsça ve Türkçe bilen Bell, Osmanlı’nın kontrolündeki Kudüs, Suriye ve Irak’ta yerel halk ve tüccarlarla dostluk kurmuş, gittiği yerlerde arkeolojik çalışma adı altında çizdiği haritaları ingiliz Kraliyet Coğrafya Merkezi’ne göndermiştir. Musul, Bağdat ve Basra’nın Osmanlı’nın elinden çıkmasına neden olmuştur. Bell, daha sonra, 1919 Paris Barış Konferansı’nda, Churchill ile birlikte, cetvelle Irak sınırlarının tespit edilmesine yardım etmiştir.

    Homociksüel ingiliz casus T. E. Lawrence ise, önceki bölümde detaylı gördüğümüz gibi, Hicaz bölgesindeki Arap isyanının müsebbibidir. ingiliz derin devleti, Lawrence’ı kullanarak bir kısım Arapları silah ve para yardımıyla istanbul’a karşı ayaklandırmıştır. isyanın sonrasında bölge ingiliz hegemonyasına girmiştir.

    Türk ordusu geri çekilirken Arabistanlı Lawrence’ın Arap asilere verdiği emir, Türk düşmanlığını göstermektedir:

    Savaşçılar! içinizde en iyisi, en çok Türk öldürecek olandır. Tutsak almayacaksınız. Teslim olmak isteyeni öldüreceksiniz. Hepsini öldürün! Hepsini öldürün!

    Bell ve Lawrence, Winston Churchill başkanlığında 1921 yılında gizli olarak yapılan Kahire Konferansı’na katılmışlardır. Chirchill, Kahire Konferansı’na katılan 40 kişiyi, Osmanlı topraklarını Haramiler gibi yağma etmelerinden dolayı 40 Haramiler olarak adlandırılmıştır. Bu toplantıya göre, Filistin ingiliz mandasında kalacak, Haşimi ailesinden Abdullah Ürdün kralı, aynı aileden Faysal Irak kralı olacak, Mekke Şerifi Hüseyin Hicaz bölgesini, ibn Suud ailesi ise Arap yarımadası ve Nejd’i kontrol edecekti. Bunların tümü ingiltere’den para yardımı alacak ve ingiliz Hava Kuvvetleri bölgenin güvenliğinden sorumlu olacaktı. Bu görev doğrultusunda ingilizler binlerce yerleşim yeri bombalamış, on binlerce sivili şehit etmişlerdir. Konferans’ta paylaşılan toprakların tümü Osmanlı topraklarıdır. Ürdün-Suudi Arabistan sınırının Amman’a yönelen zikzaklı kısmı, Churchill hıçkırığı olarak adlandırılmaktadır.
    Tümünü Göster
    ···
  18. 243.
    0
    Osmanlı’yı Bitiren Bela: Darwinizm

    Tarihçi Süleyman Kocabaş, ingiliz derin devletinin hakimiyet yöntemini şu şekilde özetlemiştir:

    ingiltere’nin, 18. yüzyıldan beri, sömürgecilik için uyguladığı politikanın esasları… ahlâkı bozma, jurnalcilik, entrika ve yerli halkın bölünerek birbirine düşman gruplara ayrılmasıydı.95

    ingiliz derin devleti bu hedefine, öncelikle imparatorluk içinde ahlaki çöküntüye altyapı hazırlayarak ulaşmıştır. Bunun için de en öncelikli yöntem, Osmanlı’nın önemli merkezlerinde, basınında, okullarında ve üniversitelerinde Darwinizm’i yaygınlaştırmak olmuştur. Hatırlanacağı gibi ingiliz derin devletinin, evrim gibi bir safsatayı ilk olarak ortaya atma ve yaygınlaştırma amacı da bu olmuştur. Ahlaki tüm değerlerini kaybetmiş olan ve birbirine nefret besleyen topluluklar, kısa zaman içinde o ülkenin sonunu mutlaka getirecektir. ingiliz derin devleti her zaman altyapıyı oluşturan taraftır; gerisi zaten planlandığı gibi gitmektedir.

    Osmanlı söz konusu olduğunda da her şey ingiliz derin devletinin planları doğrultusunda ilerlemiştir. Osmanlı Devleti içinde görevlendirilmiş birkaç evrimci aydın başı çekmiş, bu kişiler, “aydınlanma” ve “bilimsellik” kisvesi altında, devletin en önemli insanları gibi sunulmuşlardır. Ardından ingiliz derin devleti tarafından yönetilen Darwinist diktatörlük, evrim safsatasını Osmanlı içinde koruma altına almıştır. Evrimi reddedenlere adeta yaşam hakkı tanınmamıştır. Bu kişilere, işyerlerinde ve üniversitelerde bulunma imkanı dahi verilmemiştir. ingiliz derin devleti, Darwinizm’in kısa süre içinde yayılacağını ve bunun beraberinde müthiş bir ahlaki çöküntünün geleceğini çoktan hesap etmiştir. Buna uygun şekilde Osmanlı coğrafyasında kısa sürede çatışma ve ayaklanmalar başlamış ve imparatorluk, kısa süre içinde dağılıp yok olmuştur.

    Her şeyden önce şunu bilmek gerekir; Allah, “Allah yok” diyen bir devleti asla ayakta tutmaz ve asla ona yol vermez. Osmanlı’nın asıl dağılma sebebi, derin güçlerin planlarından öte, Osmanlı’da “Allah yok” diyen bu ürkütücü inkar sisteminin yaygınlaştırılması ve –Haşa– Allah’a meydan okunmasıdır. (Yüce Allah’ı tenzih ederiz). Sadece Osmanlı değil, evrimi yaygınlaştırarak kendilerini “aydın ve modern” gören ve Allah’ı inkarı, kendilerince bir üstünlük olarak algılayan hiçbir sistem ve devlet ayakta kalamaz. Allah’ın bazı ülkelere değişme ve düzelme için süre vermiş olması kimseyi yanıltmamalıdır.

    Allah’ın izniyle, Hz. Mehdi (as)’ın zuhuruyla birlikte insanlar ve devlet sistemleri, içine düştükleri derin hatanın büyüklüğünü görecek ve Darwinizm belasını terk edeceklerdir. Aklı selim her kişi, Osmanlı’nın yıkımını Allah’tan gelen büyük bir ders olarak görmeli ve Darwinizm belasına karşı fikri ve ilmi olarak mücadele etmelidir.

    Yüce Rabbimiz, yıkıma uğrayan her ülke halkının, doğruyu bildikleri halde vicdanlarına zulmetmeleri sonucunda bu son ile karşılaştıklarını ayetlerinde şöyle bildirir:

    Ey cin ve insan topluluğu, içinizden size ayetlerimi aktarıp-okuyan ve size bu karşı karşıya geldiğiniz gününüzle sizi uyarıp-korkutan elçiler gelmedi mi? Onlar: “Nefislerimize karşı şehadet ederiz” derler. Dünya hayatı onları aldattı ve gerçekten kafir olduklarına dair kendi nefislerine karşı şehadet ettiler. Bu, halkı habersizken, Rabbinin ülkeleri zulüm ve helak edici olmadığındandır. (Enam Suresi, 130-131)

    Dipnotlar:

    89. Charles Darwin, The Origin of Species, New York: D. Appleton and Company, 1859, s. 172.

    90. Ekmeleddin ihsanoğlu, Modern Islam and Science Konferansı – John Hedley Brooke and Ronald L. Numbers (ed), Science and Religion Around the World, New York: Oxford University Press, 2011, s. 162

    91. ‘Hoca Tahsin’, Ülkücü Dünya, 03.07.2012, http://www . ulkucudunya.com/index.php?page=haber-detay&kod=5827

    92. Ahmet Mithat, “insan-Dünyada insanın Zuhuru”, Dağarcık, Sayı 4, Hicri 1288, s. 109-116

    93. Abdullah Al Andalusi, ‘Lord Cromer on the British Colonial Project for Egypt,’ 23.12.2013, https://abdullahalandalus...lonial-project-for-egypt/

    94. Kenan Alpay, “Hindistan ve Pakistan’da Modernizm ve islam”, http://www.islamdusuncesi...dernizm-ve-islam-308h.htm

    95. Süleyman Kocabaş, Osmanlı isyanlarında Yabancı Parmağı “Bir imparatorluk Nasıl Parçalandı?”, I. Baskı, istanbul: Vatan Yayınları, Ekim 1992, s. 94
    Tümünü Göster
    ···
  19. 244.
    0
    Osmanlı Döneminde Hindistan ve Pakistan Üzerinde Evrim Etkisi

    Hint Müslümanlarından Seyyid Ahmed Han, evrim teorisinin, Hindistan ve Pakistan Müslümanları arasında kabul görmesini sağlayan kişidir. muhafazid Abduh’dan etkilenen Seyyid Ahmet Han ingiliz taraftarıdır. ingiliz Krallığı tarafından şövalye yapılmış ve kendisine SÖR unvanı verilmiştir. Seyyid Han, bir konuşmasında şu ifadeleri kullanmıştır:

    Bizler ingiliz Hükümeti’ne bağlı ve adanmışızdır. islam Halifesi’ne bağlı değiliz. Uzaktaki bir Halife’ye bağlı olmaktansa kendi ülkemizdeki ingiliz yöneticilere bağlı oluruz.94

    Pakistan’ın kurucularından olan Allame muhafazid ikbal ve muhafazid Ali Cinnah da Ahmet Han’ın takipçilerindendir. Seyyid Ahmet Han’ın kurduğu Aligarh Üniversitesi, Darwinizm’in merkezi olmuştur. Birçok Hindu ve Pakistanlı siyaset adamı bu okuldan mezundur. O dönemde söz konusu üniversite çok sayıda evrimci yetiştirilmiştir. Darwinizm’in bu kadar kapsamlı şekilde yaygınlaşması, Hindistan ve Pakistan’ın Osmanlı Halifeliği’nden ayrılışının altyapısını oluşturan en büyük unsurlardan biri olmuştur. Bir kısım özenti kişileri ingiliz derin devletine yaklaştırmış ve bu sayede Hindistan ve Pakistan’da Osmanlı aleyhine bir cephe oluşmuştur.
    ···
  20. 245.
    0
    Ortadoğu Dizaynının ilk Adımı: Sykes-Picot Antlaşması

    Osmanlı’nın Ortadoğu’daki topraklarının ingiltere ve Fransa arasında paylaşımını belirleyen Sykes-Picot Antlaşması, ingiltere’nin Kut’ül Amare bozgunundan 17 gün sonra, 16 Mayıs 1916’da –henüz I. Dünya Savaşı devam ederken– ingiltere, Fransa ve Rusya arasında gizli olarak imzalandı. Gizli anlaşmanın deşifre olması ise, 1917 Ekim Devrimi’nin patlak vermesiyle Rusya’nın hem I. Dünya Savaşı’nın hem de Sykes-Picot’nun dışında kalmasıyla gerçekleşti. ingiliz derin devletinin yıllar süren kışkırtmaları, casusluk faaliyetleri ve toplum mühendisliği operasyonlarıyla zemin hazırladığı komünist ihtilalin başlamasıyla, Osmanlı pastasında hak iddia edecek en büyük güçlerden biri olan Rusya saf dışı bırakılmış oldu.

    Sykes-Picot Antlaşması’na göre, Doğu Akdeniz bölgesi, bugünkü Suriye ve Lübnan kıyıları, Adana, Antep, Urfa, Diyarbakır ve Musul Fransa’ya; Doğu Akdeniz’deki Hayfa ve Akka limanları, Bağdat, Basra ve Güney Mezopotamya ise ingiltere’ye veriliyordu. Filistin’de ise, kutsal bölge olması itibariyle uluslararası bir yönetim kurulacaktı. Bugünkü Irak ve Suriye topraklarının bulunduğu bölgenin büyük bölümü ise sırasıyla ingiltere ve Fransa mandasına bırakılıyordu.

    Sykes-Picot’da Fransa’yla arasında yaptığı bu paylaşım, bölgenin tek hakimi olmak isteyen ingiltere’yi hiç tatmin etmiyordu. Musul’un Fransızlarda kalması ve Filistin’i elde edememesi ingiliz derin devletinin çıkarlarıyla hiç örtüşmüyordu. Çünkü Musul’daki zengin petrol yataklarının varlığı 1900’lerin başından beri ingilizlerin bölgeye gönderdikleri teknik heyetlerin raporlarında önemle yer almaktaydı. Ayrıca Musul’un alınması, ingiliz derin devleti tarafından muhtemel bir islam Birliği’nin engellenmesi için de önemliydi. ingiliz derin devleti, Hindistan yolunu korumak açısından da Filistin’i tam hakimiyetine almayı önemli görüyordu.

    işin doğrusu, 1915’te Arabistan Yarımadası’nı ele geçirmiş olan ingiltere’nin asıl planı, Osmanlı’ya karşı isyana kışkırttığı Mekkeli Şerif Hüseyin’i destekleyerek Irak ve Filistin toprakları üzerinde kendisine bağımlı bir Arap devleti kurmaktı. Mekke Şerifi Hüseyin ile Mısır’daki Britanya Yüksek Komutanı McMahon arasında böyle bir antlaşma zaten gizli olarak imzalanmıştı. Hatta aynı esnada Şerif Hüseyin’in hasmı olan Vahabi Emir Suud ile de gizli görüşmeler yürütülmüştü. ingiliz derin devleti bölgede bu tür ikili, üçlü, beşli oyunlar peşinde koşarken, kendisinin yavaş yavaş oyunun dışına itildiğini fark eden Fransa, bu plana karşı çıkarak ingiltere’yi bölgenin eşit paylaşımını öngören bu anlaşmaya zorlamıştı.

    Bundan önce ingiltere, ne Kıbrıs’ı ne de Mısır’ı işgal ederken Fransa’nın iznine ihtiyaç duymuştu. Fransızlar da buralardan pay isteme gibi bir cürette asla bulunmamıştı. Öyle ki, 1869’da Fransızların bizzat açtığı Süveyş Kanalı’nı, 1882’deki Mısır işgaliyle hakimiyet ve idaresine alan ingilizlere karşı Fransızların, içten içe rahatsız olmaları dışında, hiçbir itirazları olmamıştı.

    Ancak, ingilizlerin Çanakkale ve Kut’ül Amare hezimetlerinden sonra durum değişmişti. ingiliz derin devletinin karşısına artık, tepki veren ve baskı yapan bir Fransa çıkmıştı. Durumun farkında olan ingiltere, Sykes-Picot aşamasında Fransa’yla zıtlaşmak istemedi. Çünkü uğradığı güç ve prestij kaybı nedeniyle Fransa’yı karşısına alması doğru bir politika olmayacaktı.

    Bu nedenle ingiltere, geçici bir süre için bağımlı hale geldiği Fransa’yı kızdırmamak için Sykes-Picot’u ortak bir paylaşım planı dahilinde kurguladı. Osmanlı toprakları üzerindeki paylaşımın, kendi işine geldiği biçimdeki revizyonunu daha ileri tarihlere bıraktı. Sykes-Picot, deşifre olmuş bir gizli antlaşma olması nedeniyle resmi olarak hayata geçirilemese de, Osmanlı’nın dağılma sürecinde büyük ölçüde bu paylaşım esas alınmıştır. Bu gizli antlaşmanın Anadolu topraklarını içeren bölümü ise, Mustafa Kemal liderliğinde gerçekleşen Anadolu’daki Kurtuluş Mücadelesi sonrasında hayata geçirilememiştir. ingiliz derin devleti, hala bunu telafi etmek istemekte, Türk toprakları içinde kışkırttığı PKK komünist terörü ve darbe girişimi gibi eylemlerle bunu gerçekleştirmeye çalışmaktadır.

    Sykes-Picot ile belirlenmiş paylaşım ile ingiliz derin devleti, büyük vaatlerle kandırıp kendi safında Osmanlı’ya karşı ayaklandırdığı isyankar Şerif Hüseyin’e verdiği sözü de bir kenara atmış oluyordu. Bu paylaşımda, Şerif Hüseyin’e bir bölge ayrılmamıştı. ingiliz derin devletinin, islam aleminde gözüne kestirdiği münafıkları parlak ve boş vaatlerle kandırıp ardından kullanıp bir kenara atma alışkanlığı konusunda, Şerif Hüseyin oldukça belirgin bir örnektir.

    ingilizlerin Sykes-Picot’nun ekgibliklerini tamamlaması çok uzun sürmedi. 15 Kasım 1918 tarihinde ingiltere, bölgedeki Hristiyanların güvenliği, ingiliz savaş esirlerine kötü muamele edilmesi gibi –tarih boyunca ve günümüzde de her fırsatta kullandığı– göstermelik gerekçelerle, Mondros Mütarekesi’nin 7. maddesini bahane ederek Musul’u işgal etti. 24-25 Nisan 1920’de ise italya’nın San Remo şehrinde toplanan konferans sürecinde de ingilizler, Fransızları “kendi yöntemleriyle” ikna ederek, Suriye’ye karşılık onların Musul ve Filistin’deki haklarını elde ettiler.

    Bölgedeki günümüz sınırlarının temelleri Sykes-Picot ile atılmıştır. Ancak asıl sınırlar, 1919 sonrasında yapılan (Paris ve San Remo gibi) antlaşmalarla, çeşitli revizyonlar geçirerek ve cetvellerle ince ince çizilerek son hallerine getirilmiştir. Bu konuda belirleyici aktör, her zaman olduğu gibi ingiliz derin devleti olmuş ve bölge, deccaliyetin geleceğe yönelik planları doğrultusunda suni parçalara ayrılmıştır.

    Bu suretle ingiliz derin devleti, Sykes-Picot ile parçalanma süreci başlatılan ve Balfour Deklarasyonu’yla kızıştırılan bölge toprakları üzerinde yüzyıllardır kardeşçe, barış ve huzur içinde yaşayan Müslüman topluluklarını, birbirinden yapay sınırlarla ayırmış oldu. Bölgedeki sosyal, siyasal ve kültürel dengeleri özellikle göz ardı ederek, Irak, Suriye, Ürdün, Kuveyt, Hicaz Krallığı gibi manda devletler kurdu.

    ingiliz derin devleti, birlik ve tek vücut olan bir islam dünyasının amansız bir güce, etkiye ve caydırıcılığa sahip olacağını çok iyi bildiğinden böyle bir durumu tarih boyunca kendisi için en büyük tehdit olarak değerlendirmiştir. Kendine yönelik bu tehdidi durdurmak amacıyla parçaladığı Müslüman alemi içinde milliyetçilik, mezhepçilik, aşiretçilik gibi unsurları bölücülük amacıyla kışkırtıp körükleyerek halen devam eden yüz yıllık fitne, kargaşa, ihtilaf, savaş ve çatışma ortdıbını titizlikle hazırlamıştır.

    Bu süreç içinde, yarı-sömürge konumuna getirilmiş bölge ülkeleri, ingiliz güdümlü diktatörlerin idaresinde, halkların sürekli ezildiği, zulüm gördüğü, yoksulluk ve sefaletten kurtulamadığı topraklar haline dönüşmüştür. Diğer yandan da yüzyıldan beri, bu ülkelerin devasa zenginlikleri, doğal kaynakları ingiliz derin devleti ve destekçileri tarafından sömürülmüştür.

    Özetle, 21. yüzyılın başlarında adı anılmaya başlanan ve islam aleminin çok daha küçük parçalara ayrılıp nihai olarak yok edilmesi ve bölgenin kayıtsız-şartsız ingiliz derin devletine teslim edilmesi anldıbına gelen Büyük Ortadoğu Projesi’ne giden süreç, Sykes-Picot ile başlatılmıştır.
    Tümünü Göster
    ···