-
76.
0II. Abdülhamit döneminin eğitim sistemi, evrim safsatasını yaygınlaştıran birçok materyalist yetiştirmiştir. Bunlardan bazı isimlere ve onların islam’a aykırı görüşlerine örnek vermek gerekirse:Tümünü Göster
Ahmet MiTHAT EFENDi: Evrim teorisinin Osmanlı’daki ilk savunucularındandır. Sarayın yarı resmi yayın organı Tercüman-ı Hakikat Gazetesi’ni çıkarmaya başlamıştır.
Ahmet RIZA: Pozitivizmin dünya vatandaşlığı görüşünü kabul etmiştir. ingiliz dostu olduğu ve ingiliz gibi giyindiği için ingiliz Ahmet Rıza olarak tanınmıştır.
Salih ZEKi: Ders verdiği Robert Kolej, Darüşşafaka, Mülkiye ve Darülfünun’da Auguste Comte’un materyalist fikirlerini anlatmıştır.
Rıza TEVFiK: Herbert Spencer’ı ve Darwin’i üstat olarak benimsemiştir. Çok sayıda dergide Darwinizm’i anlatan yazıları yayınlanmıştır.
Hüseyin Cahit YALÇIN: Mülkiye’de okurken materyalist olmuştur. Evrim teorisini maddeciliğin gereği olarak görmüş ve Yaratılışı reddetmiştir.
Ahmet ŞUAYB: Hukuk Fakültesi ve istanbul Üniversitesi’nde hocalık yapmıştır. Comte’un fikirlerini savunmuştur.
Abdullah CEVDET: Tıbbiye’de evrimci düşüncelerle tanışan Abdullah Cevdet, neredeyse 28 yıl boyunca aralıksız çıkardığı içtihad adlı dergide, ayrıca yaptığı çeviriler ve yazdığı kitaplarda maddeci, evrimci ve ateist görüşlerini dile getirmiş ve bu yıkıcı görüşleri Osmanlı toplumunu oldukça olumsuz etkilemiştir.
Ziya GÖKALP: Abdullah Cevdet’in talebesidir. Materyalist bakış açısını Türk toplumu içinde yayarak toplumun büyük kesiminde manevi çöküşe neden olmuştur.
Süleyman Hüsnü PAŞA: Harbiye komutanı iken Sultan Abdülaziz’i deviren cuntanın içinde yer almıştır.
Süleyman Paşazade SAMi: Darbeci Süleyman Hüsnü Paşa’nın oğludur. Maarif Nazırlığı ve Darülfünun Rektörlüğü yapmıştır. Dönemin ilkokul yönetmeliklerini hazırladığı gibi, ilm-i Terbiye-i Etfal adı altında çocuk eğitimine yönelik çalışmalar da yapmıştır.
Beşir FUAD: Materyalist görüşe sahiptir. Abdullah Cevdet, Baha Tevfik, Ahmet Nebil ve Celal Nuri’yi materyalist yapan öğretmendir. Jön Türk hareketinin temel ideolojilerinden olan Sosyal Darwinizm’i Osmanlı ile tanıştıran kişidir.
Baha TEVFiK: Abdülhamit döneminde Mülkiye’de evrimci olmuştur. Katıksız Avrupalılaşmayı savunmuştur. Felsefe Mecmuası’nda çıkan bir yazısında, felsefeci adını almaya hak kazanan bir kişinin “fenci”, “ilimci” ve mutlaka “maddeci” olması gerektiğini belirtmiştir. Onun anlayışına göre metafizik “boş ve olumsuz” görülmekte, bilim ile metafizik karşı karşıya getirilmektedir. Baha Tevfik, yayınladığı Hassasiyet Bahsi ve Yeni Ahlak adlı kitapta dinsel ahlaka tümüyle karşı çıkmıştır. insanlığın geleceği için kendince çözüm olarak sunduğu iki ideoloji ise komünizm ve anarşizmdir. Geleceğin bilimsel bir anarşizm ile canlanabileceği yanılgısını savunmuştur.
Hüseyin HiLMi: Komünist bakış açısını Baha Tevfik’ten öğrendiği söylenmektedir. 1910 yılında yayınladığı iştirak adlı dergide Marksizm ile ilgili birtakım yazılar yayınlanmıştır.
Subhi EDHEM: Servet-i Fünun Dergisi yazarı ve doğal tarih hocasıdır. Hocalık yaptığı derslerde Lamarkizm ve Darwinizm anlatmıştır.
Ethem NEJAT: Baha Tevfik’le birlikte evrimci olmuşlardır. Abdullah Cevdet’in içtihad Dergisi’nin yazarlarındandır. Türkiye Komünist Partisi’nin Kurucu Genel Sekreteri olmuştur.
Memduh SÜLEYMAN: Eduard Hartmann’ın Darwinizm kitabını tercüme etmiştir. Baha Tevfik ile birlikte Nietzsche’nin Hayatı ve Felsefesi kitabını yazmıştır. Osmanlı Sosyalist Fırkası ideologlarındandır.
Celal Nuri iLERi: Maddenin ezeli ve ebedi olduğunu kabul etmiştir. Bossuet’nin, Tarih-i Kâinat Üzerine adlı kitabının etkisiyle evrimci olmuştur. Celal Nuri, 1915’te istanbul’da yayınlanan Tarih-i istikbal adlı kitabında, islam’da birtakım reformlara gidilmesi gerektiğini, bu reformları sağlayacak düşünce dizgesinin de maddecilik ve evrim olduğunu yazmıştır. Celal Nuri’ye göre madde, her an her yerde olan ve bozulması olanaksız bir şeydir. Kuvvet de maddenin ayrılmaz parçasıdır; bu ikisi birbirine bağlıdır ve birbirinden ayrı düşünülemez. Celal Nuri, kendince islam ile evrim fikrini birleştirmeye çalışmış ama daha anlatımlarının başında Allah inancını reddederek aslında bir evrimci olarak nasıl bir ideolojiyi Osmanlı içinde yaymaya çalıştığını açıkça göstermiştir. -
77.
0istanbul ve Kahire’de yayınlanan evrimci felsefe dergisi içtihad Mecmuası, Abdülhamit döneminin bir başka Darwinist yayınıdır. (1904)
islam’ı materyalizmle açıklamayı amaçlayan, Peygamberimiz (sav) ve islamiyet hakkında saygıya uygun olmayan ifadeler içeren Hollandalı tarihçi Reinhart Dozy’nin Tarih-i islamiyet adlı kitabı, Türkçeleştirilerek Osmanlı’ya girmiş ve imparatorluğun çöküşünü hızlandırmıştır. Tercüme eden: Abdullah Cevdet, 1908, II. Abdülhamit dönemi -
78.
0Osmanlı Arap Dünyasında Evrim Teorisi
II. Abdülhamit’in tahta çıktığı 1876 yılına kadar, Darwin ve evrim teorisi ile ilgili Arap dünyasında hiçbir makale ya da kitap yazılmamıştır. Evrim ile ilgili ilk kitabın basım tarihi 1882’dir. ingiliz derin devleti, 1881’de Mısır’ı işgal edince, El-Ezher Üniversitesi’ni Müslüman evrimcilerin merkezi haline getirmiştir.
Arap dünyasında o dönem NAHDA Hareketi olarak gelişen sözde aydınlanma hareketi de, evrimci dünya görüşündedir. ingiliz etkisindeki Mısır’da başlayan NAHDA hareketinin kurucusu Rifa’a al-Tahtawi evrimcidir. NAHDA, Arap milliyetçiliğini körükleyen Darwinist bir harekettir. Cemaleddin Afgani ve muhafazid Abduh da bu akımın önde gelenlerindendir. NAHDA akımının takipçilerinin çoğu, aynı zamanda masondur. muhafazid Abduh, Cemaleddin Afgani ve Rifa’a al-Tahtawi masondur.
Evrimci Hristiyan Araplar, Sosyal Darwinizm’i yaygınlaştırmışlardır. Bu sayede ırkçı bir Arap milliyetçiliği, Araplar arasında kısa sürede kabul görmüştür. Benzer şekilde Jön Türkler de sosyal Darwinist olup ırkçı bir Türk milliyetçiliği kabul etmişlerdir. Bu iki propaganda, binlerce yıldır bir arada olan Müslümanların arasına fitne sokmuş, bunun ardından iç isyanlar birbirini kovalamıştır. 20 yıl gibi kısa bir sürede imparatorluk parçalanmıştır. Tüm bu sosyal Darwinist eğitim ve propaganda, II. Abdülhamit döneminde gerçekleşmiştir. Nitekim Osmanlı’nın fiili anlamda çöküşü de bu dönemde başlamıştır. -
79.
0Darwinizm’in kalesi: El-Ezher ÜniversitesiTümünü Göster
Mısır’da bulunan El-Ezher, dünya çapında pek çok tanınmış isim yetiştiren, ingiliz derin devletinin güdümündeki bir üniversitedir. Mezun ettiği söz konusu “tanınmış kişiler”, genellikle ingiliz derin devletinin, dünyanın çeşitli yerlerindeki misyonlarını yerine getirmekle görevlendirilmişlerdir.
Müslüman Arap dünyasına evrim teorisinin kapsamlı olarak girişi, El-Ezher Üniversitesi üzerinden olmuştur. Darwinist Lord Cromer ilk olarak el-Ezher Üniversitesi’nde yenilik yapmış ve evrimci muhafazid Abduh’u Mısır Baş Müftüsü olarak atamıştır. El-Ezher mezunu olan Abduh, ilk Müslüman evrimcilerdendir ve sözde islam modernizminin kurucusudur. muhafazid Abduh, Cemalettin Afgani ile birlikte Doğu’nun Yıldızı locasında mason olmuşlardır.
ingilizler tarafından 1921 yılında Kudüs baş müftüsü olarak atanan muhafazid Emin el-Hüseyin de El-Ezher mezunudur ve muhafazid Abduh’un takipçisidir. El-Hüseyin, Filistin bağımsızlık hareketinin kurucusudur. ingiliz derin devleti Filistin’de, bir yandan Musevi ordusunu kurup yetiştirirken, bir yandan da Filistin milliyetçiliğini desteklemiştir. Filistin gerilla hareketlerinin öncüsü kabul edilen izzettin el Kasım da Abduh’un takipçisi ve El-Ezher mezunudur. Mısır’ın ingiltere tarafından işgal edilmesini sağlayan ayaklanmanın başı Ahmet Urabi de El-Ezher mezunudur. Müslüman Kardeşler’in (ihvan-ı Müslimin) kurucusu Hasan el-Benna, Hamas’ın kurucusu Şeyh Ahmed Yasin, Hizbut Tahrir’in kurucusu Takiyuddin el-Nabhani hep El-Ezher mezunudur. Dahası, 1993 Dünya Ticaret Merkezi bombalamalarından sorumlu olan ve ABD’de hapiste bulunan Ömer Abdurrahman da El-Ezher mezunudur. Adı geçen bu kişilerin büyük bir kısmı aynı zamanda evrimcidir.
Tüm bu evrimci kadroyu yetiştiren isim 1876-1907 yılları arasında, Mısır’ı ingilizler adına yöneten Evelyn Baring ya da asıl adıyla Lord Cromer’dır. Cromer, koyu bir evrimcidir ve aynı zamanda ırkçıdır; Batı ırkının üstünlüğüne inanmıştır. Cromer, islam dünyasının ve Mısır toplumunun aşağı ırk olduğunu ve bu toplumların hiçbir şekilde kendi kendilerini yönetemeyeceklerini iddia etmiştir. (Türk-islam toplumlarını tenzih ederiz) Bu yanlış inanç gereğince bu ırkların, sürekli olarak sözde “daha üstün” olan ırkların himayesinde olması gerektiğini düşünmüştür. Cromer, Anglosakson ırkının üstün olduğuna ve bu ırkın tüm dünyayı bir ebeveyn gibi yönetmesi gerektiğine inanmıştır. Doğu halklarının Batı tarafından disipline edilmesi gerektiğini iddia eden Cromer, muhafazid Abduh’u Mısır baş müftüsü olarak atamasının sebebini şöyle anlatmıştır:
Avrupalıların doğal müttefiki olan Mısırlı vatanseverler –eğer kendi iyiliklerini düşünüyorlarsa–, tam anlamıyla özerk bir Mısır yaratma planlarını adım adım gerçekleştirme ümitlerinin, en iyi ihtimalle muhafazid Abduh destekçilerinin yükselmesinden geçtiğini göreceklerdir.93
Bugün, islam için olduğunu iddia ederek kan döken radikal örgütlerin tamamı bu ekolün öğrencisidir. ingiliz derin devleti, gerçekte islam ile ilgisi olmayan, hatta evrimci ve dolayısıyla ırkçı inançları nedeniyle islam inancına tamamen aykırı olan bu kişileri “radikalizmin baş oyuncuları” olarak sunmakta ve aslında kendi kurguladığı oyunu bu aktörler aracılığı ile oynamaktadır. ingiliz derin devletinin eğitimiyle yetişmiş bu Darwinist ajanlar, derin devletin talebi doğrultusunda, ülkelerde terör estirmek ve istikrarsızlık ortdıbını güçlendirmek adına görevlidirler. -
80.
0Osmanlı Döneminde Hindistan ve Pakistan Üzerinde Evrim Etkisi
Hint Müslümanlarından Seyyid Ahmed Han, evrim teorisinin, Hindistan ve Pakistan Müslümanları arasında kabul görmesini sağlayan kişidir. muhafazid Abduh’dan etkilenen Seyyid Ahmet Han ingiliz taraftarıdır. ingiliz Krallığı tarafından şövalye yapılmış ve kendisine SÖR unvanı verilmiştir. Seyyid Han, bir konuşmasında şu ifadeleri kullanmıştır:
Bizler ingiliz Hükümeti’ne bağlı ve adanmışızdır. islam Halifesi’ne bağlı değiliz. Uzaktaki bir Halife’ye bağlı olmaktansa kendi ülkemizdeki ingiliz yöneticilere bağlı oluruz.94
Pakistan’ın kurucularından olan Allame muhafazid ikbal ve muhafazid Ali Cinnah da Ahmet Han’ın takipçilerindendir. Seyyid Ahmet Han’ın kurduğu Aligarh Üniversitesi, Darwinizm’in merkezi olmuştur. Birçok Hindu ve Pakistanlı siyaset adamı bu okuldan mezundur. O dönemde söz konusu üniversite çok sayıda evrimci yetiştirilmiştir. Darwinizm’in bu kadar kapsamlı şekilde yaygınlaşması, Hindistan ve Pakistan’ın Osmanlı Halifeliği’nden ayrılışının altyapısını oluşturan en büyük unsurlardan biri olmuştur. Bir kısım özenti kişileri ingiliz derin devletine yaklaştırmış ve bu sayede Hindistan ve Pakistan’da Osmanlı aleyhine bir cephe oluşmuştur. -
81.
0Osmanlı’yı Bitiren Bela: DarwinizmTümünü Göster
Tarihçi Süleyman Kocabaş, ingiliz derin devletinin hakimiyet yöntemini şu şekilde özetlemiştir:
ingiltere’nin, 18. yüzyıldan beri, sömürgecilik için uyguladığı politikanın esasları… ahlâkı bozma, jurnalcilik, entrika ve yerli halkın bölünerek birbirine düşman gruplara ayrılmasıydı.95
ingiliz derin devleti bu hedefine, öncelikle imparatorluk içinde ahlaki çöküntüye altyapı hazırlayarak ulaşmıştır. Bunun için de en öncelikli yöntem, Osmanlı’nın önemli merkezlerinde, basınında, okullarında ve üniversitelerinde Darwinizm’i yaygınlaştırmak olmuştur. Hatırlanacağı gibi ingiliz derin devletinin, evrim gibi bir safsatayı ilk olarak ortaya atma ve yaygınlaştırma amacı da bu olmuştur. Ahlaki tüm değerlerini kaybetmiş olan ve birbirine nefret besleyen topluluklar, kısa zaman içinde o ülkenin sonunu mutlaka getirecektir. ingiliz derin devleti her zaman altyapıyı oluşturan taraftır; gerisi zaten planlandığı gibi gitmektedir.
Osmanlı söz konusu olduğunda da her şey ingiliz derin devletinin planları doğrultusunda ilerlemiştir. Osmanlı Devleti içinde görevlendirilmiş birkaç evrimci aydın başı çekmiş, bu kişiler, “aydınlanma” ve “bilimsellik” kisvesi altında, devletin en önemli insanları gibi sunulmuşlardır. Ardından ingiliz derin devleti tarafından yönetilen Darwinist diktatörlük, evrim safsatasını Osmanlı içinde koruma altına almıştır. Evrimi reddedenlere adeta yaşam hakkı tanınmamıştır. Bu kişilere, işyerlerinde ve üniversitelerde bulunma imkanı dahi verilmemiştir. ingiliz derin devleti, Darwinizm’in kısa süre içinde yayılacağını ve bunun beraberinde müthiş bir ahlaki çöküntünün geleceğini çoktan hesap etmiştir. Buna uygun şekilde Osmanlı coğrafyasında kısa sürede çatışma ve ayaklanmalar başlamış ve imparatorluk, kısa süre içinde dağılıp yok olmuştur.
Her şeyden önce şunu bilmek gerekir; Allah, “Allah yok” diyen bir devleti asla ayakta tutmaz ve asla ona yol vermez. Osmanlı’nın asıl dağılma sebebi, derin güçlerin planlarından öte, Osmanlı’da “Allah yok” diyen bu ürkütücü inkar sisteminin yaygınlaştırılması ve –Haşa– Allah’a meydan okunmasıdır. (Yüce Allah’ı tenzih ederiz). Sadece Osmanlı değil, evrimi yaygınlaştırarak kendilerini “aydın ve modern” gören ve Allah’ı inkarı, kendilerince bir üstünlük olarak algılayan hiçbir sistem ve devlet ayakta kalamaz. Allah’ın bazı ülkelere değişme ve düzelme için süre vermiş olması kimseyi yanıltmamalıdır.
Allah’ın izniyle, Hz. Mehdi (as)’ın zuhuruyla birlikte insanlar ve devlet sistemleri, içine düştükleri derin hatanın büyüklüğünü görecek ve Darwinizm belasını terk edeceklerdir. Aklı selim her kişi, Osmanlı’nın yıkımını Allah’tan gelen büyük bir ders olarak görmeli ve Darwinizm belasına karşı fikri ve ilmi olarak mücadele etmelidir.
Yüce Rabbimiz, yıkıma uğrayan her ülke halkının, doğruyu bildikleri halde vicdanlarına zulmetmeleri sonucunda bu son ile karşılaştıklarını ayetlerinde şöyle bildirir:
Ey cin ve insan topluluğu, içinizden size ayetlerimi aktarıp-okuyan ve size bu karşı karşıya geldiğiniz gününüzle sizi uyarıp-korkutan elçiler gelmedi mi? Onlar: “Nefislerimize karşı şehadet ederiz” derler. Dünya hayatı onları aldattı ve gerçekten kafir olduklarına dair kendi nefislerine karşı şehadet ettiler. Bu, halkı habersizken, Rabbinin ülkeleri zulüm ve helak edici olmadığındandır. (Enam Suresi, 130-131)
Dipnotlar:
89. Charles Darwin, The Origin of Species, New York: D. Appleton and Company, 1859, s. 172.
90. Ekmeleddin ihsanoğlu, Modern Islam and Science Konferansı – John Hedley Brooke and Ronald L. Numbers (ed), Science and Religion Around the World, New York: Oxford University Press, 2011, s. 162
91. ‘Hoca Tahsin’, Ülkücü Dünya, 03.07.2012, http://www . ulkucudunya.com/index.php?page=haber-detay&kod=5827
92. Ahmet Mithat, “insan-Dünyada insanın Zuhuru”, Dağarcık, Sayı 4, Hicri 1288, s. 109-116
93. Abdullah Al Andalusi, ‘Lord Cromer on the British Colonial Project for Egypt,’ 23.12.2013, https://abdullahalandalus...lonial-project-for-egypt/
94. Kenan Alpay, “Hindistan ve Pakistan’da Modernizm ve islam”, http://www.islamdusuncesi...dernizm-ve-islam-308h.htm
95. Süleyman Kocabaş, Osmanlı isyanlarında Yabancı Parmağı “Bir imparatorluk Nasıl Parçalandı?”, I. Baskı, istanbul: Vatan Yayınları, Ekim 1992, s. 94 -
82.
03. Bölüm: OSMANLI’NIN YIKILIŞ NEDENLERiTümünü Göster
3. Osmanlı Topraklarında ingiliz Ajanları
ingiliz derin devletinin Osmanlı’daki faaliyetlerini anlatırken, imparatorluğun birçok bölgesinde aktif görev almış ingiliz büyükelçileri, konsolosları ya da diplomatlarına özel bir yer ayırmak lazımdır. Bu elçilerin büyük bir kısmı, Osmanlı topraklarına bir konsolostan çok ajan olarak gönderilmiş kişilerdir ve ingiliz derin devletinin hedeflerine ulaşabilmesinde kilit rol oynamışlardır. Bunların bir kısmı, Türk bürokrasisi ile dost olmuş ve Türk siyasetini yönlendirmeye çalışmıştır. Bir kısmı, Osmanlı yurdunda yüzyıllarca barış ve huzur içinde yaşamış azınlıkları ayaklanmaya teşvik etmiş ve Osmanlı sınırları içindeki iç savaşların lojistiğini sağlamıştır. Dostlukla elde edemediklerini ise kimi zaman tehdit ve şantaj, kimi zaman da ekonomik güçle elde etmişlerdir.
ingiliz derin devleti, Osmanlı topraklarına doğrudan ajanlar da göndermiştir. Bunlar, arkeolog, gezgin gibi vasıflarla Osmanlı topraklarına giren ve burada özellikle Osmanlı’ya bağlı çeşitli etnik grupları ayaklanmaya teşvik eden kişiler olmuştur. Bunlardan en bilineni, ingiliz arkeolog/ajan Gertrude Bell, Irak, Suriye ve Ürdün topraklarındaki ayaklanmaları planlamış ve uygulamaya koymuş olan kişidir. Bell, bu topraklarda yaptığı ajanlık faaliyetiyle ingiliz derin devletinin gözünü öylesine doldurmuştur ki, kendisine “çölün kızı” ve “Irak’ın taçsız kraliçesi” gibi unvanlar dahi verilmiştir. Çok iyi Arapça, Farsça ve Türkçe bilen Bell, Osmanlı’nın kontrolündeki Kudüs, Suriye ve Irak’ta yerel halk ve tüccarlarla dostluk kurmuş, gittiği yerlerde arkeolojik çalışma adı altında çizdiği haritaları ingiliz Kraliyet Coğrafya Merkezi’ne göndermiştir. Musul, Bağdat ve Basra’nın Osmanlı’nın elinden çıkmasına neden olmuştur. Bell, daha sonra, 1919 Paris Barış Konferansı’nda, Churchill ile birlikte, cetvelle Irak sınırlarının tespit edilmesine yardım etmiştir.
Homociksüel ingiliz casus T. E. Lawrence ise, önceki bölümde detaylı gördüğümüz gibi, Hicaz bölgesindeki Arap isyanının müsebbibidir. ingiliz derin devleti, Lawrence’ı kullanarak bir kısım Arapları silah ve para yardımıyla istanbul’a karşı ayaklandırmıştır. isyanın sonrasında bölge ingiliz hegemonyasına girmiştir.
Türk ordusu geri çekilirken Arabistanlı Lawrence’ın Arap asilere verdiği emir, Türk düşmanlığını göstermektedir:
Savaşçılar! içinizde en iyisi, en çok Türk öldürecek olandır. Tutsak almayacaksınız. Teslim olmak isteyeni öldüreceksiniz. Hepsini öldürün! Hepsini öldürün!
Bell ve Lawrence, Winston Churchill başkanlığında 1921 yılında gizli olarak yapılan Kahire Konferansı’na katılmışlardır. Chirchill, Kahire Konferansı’na katılan 40 kişiyi, Osmanlı topraklarını Haramiler gibi yağma etmelerinden dolayı 40 Haramiler olarak adlandırılmıştır. Bu toplantıya göre, Filistin ingiliz mandasında kalacak, Haşimi ailesinden Abdullah Ürdün kralı, aynı aileden Faysal Irak kralı olacak, Mekke Şerifi Hüseyin Hicaz bölgesini, ibn Suud ailesi ise Arap yarımadası ve Nejd’i kontrol edecekti. Bunların tümü ingiltere’den para yardımı alacak ve ingiliz Hava Kuvvetleri bölgenin güvenliğinden sorumlu olacaktı. Bu görev doğrultusunda ingilizler binlerce yerleşim yeri bombalamış, on binlerce sivili şehit etmişlerdir. Konferans’ta paylaşılan toprakların tümü Osmanlı topraklarıdır. Ürdün-Suudi Arabistan sınırının Amman’a yönelen zikzaklı kısmı, Churchill hıçkırığı olarak adlandırılmaktadır. -
83.
0Osmanlı’ya Sızan ingiliz Ajanlarından BazılarıTümünü Göster
Charles Arbuthnot
Charles Arbuthnot, 1804-1807 yılları arasında ingiltere’nin istanbul Büyükelçiliğini yapmıştır. ingiliz donanmasının, Çanakkale Boğazı’na saldırdığı ve Adalar açıklarına gelip istanbul’u tehdit ettiği başarısız operasyonun mimarıdır.
1808 Çanakkale operasyonu öncesinde Rusya, savaş ilan etmeksizin Türk toprakları Eflak ve Boğdan’ı işgale başladı. Osmanlı imparatorluğu, bunun üzerine, Fransız Büyükelçi Sebastiani’nin de baskısıyla Rusya’ya karşı savaş hazırlıklarına başladı. Bunun ardından Ruslarla ittifak halindeki ingiliz Elçisi Sir Charles Arbuthnot, Bab-ı Ali’ye ültimatom verdi. Bu ültimatomda, Sebastiani’nin istanbul’dan gönderilmesi, Rusya ile barış yapılması, ingiliz ittifak antlaşmasının yenilenmesi, ingiliz ve Rus savaş gemilerinin Boğazlardan serbestçe geçebilmelerine izin verilmesi istenmekteydi. Ültimatomun akabinde Rusların Eflak ve Boğdan’a girmesi karşısında Rusları destekleyen ingiltere, Çanakkale istihkamlarının da kendilerine verilmesini talep etti. Elçi Arbuthnot, bu şartlar kabul edilmediği takdirde, Bozcaada’ya gideceğini ve oradan ingiliz donanmasıyla gelerek istanbul’u bombardımana tutacakları tehdidini de savurdu.
Arbuthnot’un katılımıyla Çanakkale’deki ingiliz donanması 10 büyük kalyonla 4 Türk gemisini batırarak Marmara Denizi’ne girdi ve istanbul önlerine geldi. ingiliz donanmasının istanbul’a ulaşması ile ültimatoma Türk donanmasının emanet olarak ingilizlere devredilmesi de eklendi. ingilizlerin bu hareketi önce asker içinde sonra da medrese öğrencileri arasında büyük bir hiddet oluşturdu. istanbul halkı ve en sonunda Bab-ı Ali de direnmeye karar verdi. Sahilin kilit noktaları savunma yapacak şekilde düzenlendi. 300 kadar top yerleştirildi. Bu arada da Adalar halkı ve kayıkçılar ingiliz donanmasına karşı gerilla taktikleri ile saldırmaktaydılar. Tüm bu savunma gayreti ingiliz donanmasının geri adım atmasını sağladı. Son bir tehdit denemesi de başarılı olmayınca ingiliz donanması geri çekildi. Çanakkale’deki savunma topçuları da donanmaya geçit vermediler.
Henry Elliot
ingiliz derin devletinin ünlü casuslarından bir diğeri de ingiltere’nin istanbul Elçiliği görevini yapan Henry Elliot’tur. Abdülaziz Han’ın tahttan indirilmesine ve Mısır’a dış borçlanma yetkisi veren fermanı yayınlayarak Mısır’ın ingiliz hakimiyetine girmesine neden olan Sadrazam Mithat Paşa’nın yakın arkadaşıdır. Elliot, 1876 darbesinin ve 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı’nın mimarlarındandır.
Darbe sonrası Mithat Paşa sadrazam olunca, ingilizlerle birlikte istanbul’da “Tersane Konferansı”nı toplamıştır. Savaşı önlemek için toplanan Tersane Kongresi’nde, Osmanlı’dan Sırbistan ve Karadağ’a bağımsızlık, Bulgaristan ve Bosna-Hersek’e de özerklik vermesi istenmiştir. ingiltere, Osmanlı’nın bu teklifleri hiçbir şekilde kabul etmeyeceğini ve savaşa gireceğini gayet iyi bilmektedir. Nitekim anlaşma şartları açıklanınca, Mithat Paşa’ya direnmesini telkin eden ve bir savaş durumunda ingiltere’ye güvenebilecekleri hususunda taahhütler veren yine ingiltere olmuştur. Sonuç olarak Elliot’un, yani ingiliz derin devletinin isteği olmuş ve Osmanlı ile Rusya savaşa girmiştir. Bu savaş, Osmanlı’nın, tarihindeki en büyük toprak kayıplarından birini yaşadığı savaş olmuştur. Yine bilindik taktik karşımıza çıkmış ve yine “barış” antlaşması ingilizlerin arabuluculuğu ile imzalanmıştır.
ingiliz derin devletinin bilinen taktiklerinden biri, iki tarafı kışkırtıp savaştırdıktan sonra arabuluculuk adı altında barış anlaşması imzalattırmaktır. Benzer şekilde Osmanlı Devleti’nin batıda büyük çapta ilk toprak kaybettiği anlaşma olan 1699 Karlofça Antlaşması da, o sırada istanbul’da bulunan ingiliz Lord Piget’in baskısı ile imzalanmıştır. 1715-1718 Osmanlı-Venedik-Avusturya Savaşı’nın ardından imzalanan ve yine Osmanlı’nın toprak kaybetmesine neden olan Pasarofça Antlaşması da ingiliz elçilerinin arabuluculuğu ile imzalanmıştır. Bu anlaşmaların tümü, gerçekte ingiliz derin devletinin sinsi politikalarının bir sonucudur. Keza, savaşları alttan alta planlayan ve ateşleyen de daima ingiliz derin devleti olmuştur. Yapılan bu anlaşmaların sonrasında kazançlı çıkan taraf her defasında sadece ingiliz derin devletidir. Osmanlı ise, ingiliz derin devletinin güdümü altında imza atmak zorunda kaldığı her anlaşma sonrasında çöküşe bir adım daha yaklaşmıştır.
Henry Layard
Henry Elliot’dan sonra ingiltere’nin istanbul büyükelçisi olan Henry Layard, elçilik görevi ile Osmanlı topraklarına giren ajanlardan bir diğeridir. ingiltere’de Gladstone Hükümeti tarafından Privy Council üyeliğine yükseltilen Layard, 1878 Kıbrıs Antlaşmalarıyla Kıbrıs’ın ingilizlerin egemenliğine girmesini sağlayan kişi olarak kabul edilir. Türk dostu gibi gözükse de ana politikası, Osmanlı ve Rusların karşılıklı güçlerini tüketmesi ve ingiliz derin devletinin bundan faydalanmasıdır. Elbette bu dönemde II. Abdülhamit’in, ingiliz derin devletine, ingiltere’nin Kıbrıs hakimiyetini sağlayacak imkanlar vermesi de Layard’ın işini oldukça kolaylaştırmıştır.
Layard, ingiliz Dışişleri Bakanı Salisbury’e, islami geleneğe göre bir idarecinin Halifelikten ve tahttan azledilebilmesi için ancak ve ancak deli hükmünde olması gerektiğini belirtmiştir. Bu yönlendirmeyle kurulan bir tertip neticesinde Sultan V. Murad tahttan indirilmiş, yerine de ingiliz derin devletinin baskısına boyun eğmek zorunda kalan II. Abdülhamit geçmiştir. Bu örnek, ingiliz ajanları yoluyla Osmanlı tahtı sahiplerinin bile değiştiğinin vahim bir göstergesidir. -
84.
0ingiliz Derin Devletinin Osmanlı Devlet AdamlarıTümünü Göster
Üzerindeki Olumsuz Etkisi
ingiliz derin devletinin elçileri, Osmanlı Devleti’ni istedikleri zaman savaşa sokabilmiş, gerekirse tamamen kendi menfaatleri için barış anlaşması imzalatmış ve Osmanlı padişahlarını devirip sadrazamları idam ettirmiştir. Bu güce, Osmanlı içinden hizmetine aldığı devlet adamları sayesinde sahip olmuştur. Bu kişiler, ingiliz derin devletine hizmet eden ve vatanlarına ihanet eden münafık karakterli kişiler olmuştur. Bu nedenle ingiliz derin devleti, tarih boyunca Türk devlet adamlarını yakından takip etmiştir. ingiliz elçilik görevlisi G. Barclay’nin 18 Ocak 1907’de ilettiği bir değerlendirme raporu bu konuda önemli bir örnektir. Söz konusu raporda, Osmanlı Devleti’nde üst düzey görev yapan kimseler hakkında ingiliz derin devleti kurumlarına bilgiler iletilmiş, kişiler hakkında çeşitli sınıflandırılmalar yapılmış, bu kişilerin kendilerine ve hatta eşlerine yönelik hakarete varan ifadeler kullanılmıştır. Rapordan bazı bölümler şöyledir:
Sadrazam Kamil Paşa: Kıbrıs asıllı Musevi’dir. Yetenekli ve namusludur. Rodos’a sürülmüş ve ingiliz Konsolosluğu’na sığınmıştır.
Said Paşa: Eski sadrazam. Küçük Said Paşa denir. Çok enerjik ve hırslıdır. Vatanını müthiş sever. Aşırı derecede zekidir. Çok sabırsızdır. Eskiden ingiliz dostuydu, sonra Rus taraftarı oldu.
Hariciye Nazırı Ahmet Tevfik Paşa: Diplomatik yeteneği yoktur. Karısı Alman olmasına rağmen Almanlardan şüphelenir.
Dahiliye Nazırı Memduh Paşa: Gayet dar kafalıdır ve Hıristiyanlara düşmandır. Muhtelif zamanlarda ingiliz çıkarları yanında hareket etmiştir. Utanmaz derecede rüşvet yemesiyle ünlüdür.
Ferid Paşa: Sadrazam. Almanlar tarafından desteklenmektedir. Devamlı Almanya’yı destekler.
Mabeyinci Ragıp Paşa: Sultan’a etki edecek kişilerin en önemlilerinden biridir. Saray etkisini kullanarak büyük servet kazanmıştır. ingiliz çıkarlarına yatkındır.
Mehmet Nuri Bey: Chateauneuf isimli bir Fransız’ın oğludur. Fransa’da tahsil yapmıştır. Saray casusudur. Dış görünüşünün bütün güzelliğine rağmen tamamen çürümüş bir insandır.
ingiliz Dışişleri, Türk devlet adamlarını arşivlemeye bundan sonra da sistematik olarak devam etmiştir. (Bunun en son örneği, günümüzde Wikileaks belgeleriyle ortaya çıkan arşivlerdir). 1933-1939 yıllarına ait bir başka küstah diplomat dili, yine ingiliz Dışişleri belgelerinde bulunmuştur. ingiltere’nin Ankara Büyükelçisi Percy Loraine’un, 1938’de “gizlilik kaydıyla” Londra’ya gönderdiği, “Notes On Leading Turkish Personalities” (Önde Gelen Türk Şahıslarla ilgili Notlar) adlı raporunda, genç Türkiye Cumhuriyeti’nin toplam 96 yöneticisi, gazetecisi ve aydını hakkında gayri resmi bilgiler yer almaktadır:
Yunus Nadi Abalıoğlu: Gazeteci. Kısa boylu, şişmandır. Kelebek gözlük takar. Herhangi bir rüzgara kapılmaya meyillidir. Vicdansız, alçak adamın tekidir.
Celal Nuri ileri: Gazeteci. Müthiş Batıcıdır. Akıllı. Saman altından su yürüten biri. Komünist eğilimi olduğu düşünülüyor.
Ahmet Ağaoğlu: islamiyet’i seçmiş Kafkas kökenli bir Yahudi’nin oğlu. Rus gizli servisinde çalıştı. 1926’dan sonra ingiliz düşmanlığı azalır gibi oldu.
Yakup Kadri Karaosmanoğlu: Minyon. Önemli özelliği olmayan bir dış görünüşe sahip. Eşi hoş ve ingilizce bilen biri.
Ahmet Ferid: Bolşevik yanlısıydı. Fırsatçı ve prensipsiz. Çekici karısı, Londra Büyükelçiliği’ndeki başarısında ona yardımcı oldu.
Kazım Özalp: Büyük olasılıkla Alman ve Bolşevik karşıtı. Poker hastası.
ibrahim Tali Öngören: Doktor. Öküz kafalı, kısa boylu.
Hasan Saka: Bolşevik sempatizanıydı. Çekici değildir. Külhanbeyi gibidir.
Ali Çetinkaya: Bayındırlık Bakanı iken yabancı şirketlerin millileştirilmesi için çalıştı.
Fethi Okyar: Moğol yüzlü. Alçakgönüllü bir insan. ingilizce bilen çok çekici karısı var. -
85.
03. Bölüm: OSMANLI’NIN YIKILIŞ NEDENLERi
4. ingiliz Derin Devletine Hizmet Eden Yancılar
ingiliz derin devletinin, tarih boyunca, farklı coğrafyalarda hakimiyet elde etmek, isyanlar çıkarabilmek, darbeler inşa edebilmek, hükümetler devirebilmek ve farklı ülkelerde sapkın ideolojileri yaygınlaştırabilmek için kullandığı en etkili yol münafıklar olmuştur. ingiliz derin devleti, hedeflediği ülkelerde genellikle hep kendisine küçük menfaatler karşılığında tamah eden, ezik karakterli ve aşağılık kompleksi içindeki kişileri seçer. Bu kişiler, yaşadıkları kompleks nedeniyle, zaten yancılık yapacak derecede ingiliz hayranıdırlar. Onlara vaat edilen küçük görevler, ikram edilen cüzi miktarda bir ücret veya geleceğe dair hiç gerçekleşmeyecek bir vaat, bu kişilerin her türlü hayasızlığı yapmasına yetecektir. Söz konusu kişiler, bu küçük menfaatler için vatanını satan, dinini terk eden ve her türlü kalleşliği yapan yancı münafıklardır.
ingiliz derin devleti, söz konusu yancıları Hindistan’ı hakimiyeti altına alırken de kullanmıştır; bir kısım Arapları Osmanlı’ya karşı isyana teşvik ederken de. Söz konusu münafıklar, Osmanlı’nın yıkılışında da en etkili elemanlar olmuştur. Ancak vatanını satan münafık tehlikesini, sadece Osmanlı yıkılış dönemlerine ait bir tehlike olarak görmek oldukça sakıncalıdır. Bu münafıklar halen vardır. ingiliz derin devleti, günümüzde de münafıkları özenti, ezik ve yancı karakterlerinden hemen teşhis etmekte ve kısa sürede ağına düşürmektedir. Bu kişiler, Irak ve Suriye gibi ülkelerin bugünkü korkunç durumunun da başlıca müsebbibidirler. Aynı durum ülkemiz için de geçerlidir. Ülkemizde de ingiliz derin devletine yancılık peşinde olan, sıradan menfaatler karşılığında vatanını satan aşağılık karakterli münafıkların sayısı az değildir. Tarihte olup bitenlerden de ders çıkararak bu hain karakterdeki kişileri iyi teşhis etmek önem taşımaktadır. -
86.
0Osmanlı’nın ingiliz YancılarıTümünü Göster
ingiliz derin devleti, Osmanlı Devleti’nin kendi içinde bir birlik olmasını engelleyecek her akımı desteklemiştir. “Jön Türk” ve “ittihat ve Terakki” hareketlerini kuran, büyüten ve iktidara getiren ingiliz derin devletidir. Merkezi hükümeti zayıf düşürecek Tepedelenli Ali Paşa isyanı’nı, Mithat Paşa Darbesi’ni, 31 Mart Ayaklanması’nı planlayan ve uygulamaya koyan yine ingiliz derin devletidir.
ingiliz derin devleti, bu kadrolarının yanında, her dönem yerel destekçiler de bulmuştur. Şahsi menfaatlerini islam aleminin ve Devleti Ali’nin menfaatlerinin üzerinde tutan “ingiliz dostları”, Londra mahzenlerinde ingiliz derin devletinin Osmanlı aleyhine hazırladığı sinsi planların uygulayıcıları olmuşlardır. ingiliz derin devleti, aslında tarihin her döneminde, sömürmek istediği ülkelerden bu tip vatan haini münafıkları kolaylıkla bulmuş ve onları istediği gibi kullanmıştır. Osmanlı içinde de bunları bulmak zor olmamıştır.
ingiliz derin devleti diplomasisinin, Osmanlı’daki nüfuz ajanları hakkında bazı bilgiler verelim:
ingiliz Said Paşa
ingiliz hayat tarzına olan hayranlığı sebebiyle “ingiliz” lakabını alan Said Paşa, 19. yüzyılda yenilgiyle sonuçlanan birçok savaşta görev almıştır.
Said Paşa, ingiltere’de donanma eğitimini tamamladıktan sonra, Osmanlı Donanması’nda Bahriye Nazırı görevine kadar yükselmiştir. 93 Harbi sırasında Osmanlı donanmasından sorumludur. Donanmanın savaş sırasındaki ihmallerinden dolayı, 5 ay içerisinde başkent düşme aşamasına gelmiştir. Durum Osmanlı için faciadır; bütün Bulgaristan, Kuzey Yunanistan, Makedonya ve Sırbistan, Rusya ve müttefiklerinin eline geçmiştir.
93 Harbi’nin kaybedilmesindeki bir diğer neden de Tuna Nehri’ndeki Türk donanmasının yaptığı hatalardır. Bu dönemde donanmanın başında ingiliz Hobart Paşa vardır. ingiliz hayranı ingiliz Said Paşa ise sadrazamdır. Rus ordusunun Balkanlardan istanbul’a gelmesini engelleyecek tek savunma hattı, Tuna boyudur. Fakat nehirdeki donanmamız, ingiliz amiralin Osmanlı’ya değil ingiliz derin devletine hizmet etmesinden dolayı yenik düşmüştür.
Savaşın sonunda Rus ordusu, Yeşilköy’e gelip istanbul’u işgal edecek hale gelmiştir. Romanya ve Sırbistan bağımsızlık ilan etmiştir. Bulgaristan Krallığı kurulmuştur. Kars, Ardahan, Batum Ruslara geçmiştir. Kafkasya’da, Türk hakimiyeti kalıcı olarak bitmiştir. Yaklaşık 1.5 milyon Çerkez, Türkiye’ye göç etmek zorunda kalmıştır. ingiltere, Kıbrıs’ın yönetimini almış ve Ada ilerleyen süreçte ingiliz derin devletinin idaresi altında, Ermeni isyanlarında lojistik merkez olarak kullanılmıştır.
ingiliz Said Paşa daha sonra Zeytun (Ermeni) isyanları sonrasında bölgede yapılacak ıslahat hareketlerinden sorumlu kılınmıştır. Bölgede yaşananlar, ingiliz derin devleti ve Ermeniler bölümünde daha detaylı anlatılmıştır.
Abdullah Cevdet
Abdullah Cevdet, Osmanlı’da Darwinizm’in yayılması için en çok uğraşan kişilerden biri olmuştur. Gençliğinde dindar olmasına rağmen Tıbbiye’de okumaya başladıktan sonra materyalist-Darwinist ideolojinin etkisi altına girmiştir. Özellikle onun döneminde Osmanlı’da biyolojik materyalizm Tıbbiye öğrencileri arasında çok yaygınlaşmıştır. Yazılarında, “zamanla dinin yerini biyolojik anlamda materyalizmin alacağı” yanılgısını ispatlamaya uğraşmıştır.
Cevdet, aynı zamanda ingiliz Muhipler Cemiyeti’nin kurucularından olmuştur. ingilizlerle işbirliği yapan Kürdistan Teali Cemiyeti’nde de önemli roller almıştır. Kadınlara ilk kez genelev vegibası verilmesi uygulamasını başlatan Abdullah Cevdet’tir. Çanakkale Savaşı ile ilgili olarak “medeniyet kapımıza kadar geldi, biz geri teptik” yorumunu yapmıştır.97
Abdullah Cevdet, Mekteb-i Tıbbiye öğrencisi iken, Ohrili ibrahim Etem (Temo)’nun öncülüğünde, Konyalı Hikmet Emin, Diyarbakırlı ishak Sukuti ve Kafkasyalı Mehmet Reşit ile birlikte, 1890 yılında “ittihad-ı Osmani Cemiyeti”ni kurmuştur. Bu cemiyet birkaç sene sonra “ittihat ve Terakki”ye dönüşecektir. ingiliz evrimci Lord Cromer’in kontrolündeki Mısır’da, 1908’de Reinhart Dozy’nin Essai sur l’Histoire de l’Islamisme adlı iki ciltlik kitabı Tarih-i islamiye başlığı ile çevirip yayımlamıştır. Dinimiz ve Sevgili Peygamberimiz (sav) hakkında iftiralar ile dolu olan bu kitap, Osmanlı kamuoyunda büyük infiale yol açmıştır [Sevgili Peygamberimiz (sav)’i tüm iftiralardan tenzih ederiz]. 1900’lü yılların başında yazdığı makalelerde Osmanlı’nın ingiliz güdümüne girmesini savunmuştur. Açıklamalarında, ingiltere’nin, “dünyanın en medeni olan ve en namuskârâne idare edilen hükümeti” olduğunu iddia etmiştir.98
Gazeteci ve yayıncı Zekeriya Sertel, Abdullah Cevdet’in ingiliz ajanı olduğunu ve arkadaşları ile yaptığı bir toplantıyı ihbar ettiğini yazmıştır.
Abdullah Cevdet, ingiliz emperyalizminin ispanya ile ilişkilerini örnek vermekte ve “büyük devletlerin yaratmaya çalıştıkları etki alanlarından birisinin içerisine girmek kaçınılmaz olacağına göre, bunlardan ingilizleri tercih etmek gerekmektedir.” demiştir.99
Bu arada ingilizlerin desteklediği Bahailiğin (Kürdistan gazetesi Kahire’den destekli Bahai yayınevinde basılıyordu) Abdullah Cevdet tarafından ön plana çıkarıldığı da bilinmektedir.
Mithat Paşa
Mithat Paşa, ingiliz derin devletinin kışkırtmasıyla Osmanlı Devleti’ni Rusya ile savaşa sokmuştur. Sultan Abdülaziz’in devrildiği ve şehit edildiği darbenin 3 mimarından biridir. Darbe öncesi cuntanın iktidara gelebilmesi için halk ayaklanmasını başlatan da Mithat Paşa’dır. Mithat Paşa, darbeyi ingiliz elçisi Elliot ile birlikte planlamıştır.100
Mithat Paşa ilk sadrazamlığında Mısır’a dış borçlanma yetkisi veren fermanı imzalayarak Mısır’ın ingiliz hakimiyetine girmesine de sebep olmuştur. II. Abdülhamit döneminin ingiliz casusu olarak tanınan Armin Vambery, Mithat Paşa’nın Fransızca öğretmenidir.
Bağdat Valiliği sırasında Mithat Paşa’nın, Kuveyt Emirliği’nin ingilizlerin kontrolüne geçmesi yönünde de faaliyetleri olduğu bilinmektedir.
Kamil Paşa
4 ayrı dönemde toplam 9 yıl sadrazamlık yapmış olan Kamil Paşa’nın lakabı ingiliz Kamil’dir. 1851 yılındaki Londra’daki fuar ziyaretinden ölümüne kadar ingiliz hayranı olmuştur. Bu hayranlık casus raporlarından, elçilik bilgi notlarına kadar düşmüş ve alenileşmiştir. Son sadrazamlık görevi Enver Paşa’nın kafasına silah dayaması ile bitmiştir.
istifasından sonra ingiliz hakimiyetindeki Mısır’a, Mısır’ın yöneticisi ve dostu ingiliz Lord Kitchener’in yanına gitmiştir. izmir Valisi iken Rodos’a tayin edilince izmir’deki ingiliz Konsolosluğu’na sığınmıştır. Padişah’ın şahsı ve ingiltere adına resmen teminat vermesi üzerine istanbul’a dönmüştür. Bundan sonra ingiltere Hükümeti’nin himayesinde bir Osmanlı vatandaşı olarak istanbul’da yaşamıştır.
Kamil Paşa izmir Valisi iken ingilizlerle birlikte izmir’de, Mısır benzeri özerk bir bölge oluşturulması için çalışmıştır. Tarihçiler bu konuda II. Abdülhamit’in de kendisine gizlice destek verdiğini yazmaktadırlar.
Damat Ferit Paşa
Damat Ferit Paşa, daha Hariciye Nazırlığında bir memur iken, Londra Büyükelçiliği’ne atanmak istemiştir. Sevr Antlaşması’nı, Osmanlı Devleti adına imzalayan kişidir. ingilizlerin talimatıyla istanbul’daki askeri cephaneliklerde bulunan 90 bin kasa cephaneyi denize döktürmüştür. Kuvayı inzibatiye adlı, Ahmed Anzavur gibi çapulculardan oluşan bir orduyu Ankara’ya bağlı birliklere karşı savaşmak üzere Anadolu’ya göndermiştir. ingiliz Muhipler Cemiyeti’nin kurucuları arasındadır. Atatürk ve kurmayları hakkında idam fetvası yayınlatmıştır. Fetva, Dürrizade Abdullah Efendi tarafından 11 Nisan 1920 tarihinde yayınlanmıştır.101
Son sadrazam Tevfik Paşa’ya göre Ferit Paşa “alafrangalıkta Frenkleri bile geçmiş idi.” Vefatında Tevhid-i Efkâr Gazetesi’nde çıkan bir yazıya göre:
Londra’dan avdetinde (dönüşünde) alafrangalaşmış (Batılılaşmış) ve nihayet adeta Müslümanlığa düşman kesilmişti. Sözlerinde, nutuklarında ve yazılarında hep Yunan ve Latin darbımesellerinden (atasözlerinden), hurafatından (hurafelerden) ve rivayetlerinden (mitolojinden) bahsederdi. (…) Hulasa (Özet olarak) tamamen garpleşmiş (Batılılaşmış), fakat milliyet hislerinden tamamen mahrum kozmopolit ruhlu bir adam idi.102
Mahmud Raif Efendi
Londra Büyükelçiliği’nde başkatiplik görevinde bulunan ilk diplomattır. ingiliz hayranlığı nedeniyle ingiliz Mahmut lakabıyla anılmaktadır. 1808 Kabakçı Mustafa isyanını başlatan kişidir. isyanda ilk öldürülen kişi de o olmuştur. Bu isyanda, III. Selim önce tahttan indirilmiş daha sonra da öldürülmüştür. Yerine geçen IV. Mustafa döneminde istanbul 1.5 sene çapulcuların kontrolünde kalmıştır. Bu dönemde Arabistan’da Vahabilik isyanı çıkmış ve Osmanlı iç karışıklıklardan dolayı uzun süre bu isyanı bastıramamıştır. Bu isyanın etkileri günümüzde hala devam etmektedir. Raif Efendi’nin, ingiltere seyahati gözlemleriyle ilgili kitabı, ingiliz yaşam sistemine olan hayranlık ifadeleri ile doludur. -
87.
0Genç Osmanlılar ya da Yeni Osmanlılar
Sultan Abdülaziz döneminin muhalifleri, Genç Osmanlılar adı altında organize olmuşlardır. Mithat Paşa, 1876 darbesini yaparken, Genç Osmanlılar cemiyetinin başkanıdır. Ali Suavi de hemen birkaç yıl sonraki Çırağan Baskınını, ingiliz ajanı eşi ile birlikte planlamıştır. Jön Türkler ve ittihat ve Terakki’nin temelleri bu cemiyettir. Genç Osmanlılar cemiyetinin üyeleri, Osmanlı devletinin ancak ingilizlerin yardımıyla kurtulabileceğine inanmışlardır.
Jön Türkler, ismail Kemal Bey ve Damat Mahmut Celaleddin Paşa
Genç Osmanlılar Cemiyeti’nin devamı olarak kurulan akımdır. Bu akım, daha sonra ittihat ve Terakki komitesine dönüşecektir. Jön Türklerin birçoğu da ingiliz derin devletinden himaye ve destek görmüştür. 1899 yılı sonlarında önce ismail Kemal Bey, ardından Damat Mahmud Celaleddin Paşa ve oğullarının Avrupa’ya firarları ile Jön Türk hareketi ingiltere yanlısı bir çizgiye gelmiştir. Jön Türklerin içinden, Osmanlı’ya ingiliz müdahalesinin gerektiğine inananlar, Osmanlı Hürriyetperveran Cemiyeti’ni kurarak ingiliz desteğiyle darbe yapmaya çalışmışsa da başarılı olamamışlardır.
31 Mart Vakası’nın arkasındaki isimlerden kabul edilen Prens Sabahattin, Damat Mahmut Celalettin Paşa’nın oğludur. Darbe sonrası kurulacak Osmanlı devlet sisteminin, ingiliz sistemine benzer bir model olmasını savunmuştur. Bir başka Jön Türk, ingiliz Ali lakaplı Ali Rıza Bey’in oğlu Ahmet Rıza, Sarayburnu’na doğru giden ingiliz elçisinin arabasını çeken atları çözüp kendini bağlamıştır. ingiliz hayranlığı, söz konusu yancıları bu raddeye getirebilmektedir.
Bütün bunlara rağmen ittihat ve Terakki iktidara geldiğinde, ingiltere’den beklediği desteği görememiştir. Çünkü ingiliz derin devletinin gerçek amacı, Osmanlı’da muhalefeti ve radikal devlet karşıtı girişimleri destekleyerek imparatorluk yönetiminde kargaşa ortamı oluşturmaktır. Bunu da büyük ölçüde başarmışlardır. -
88.
0Derviş Vahdeti ve 31 Mart AyaklanmasıTümünü Göster
31 Mart Ayaklanması’nın en önemli liderlerinden olan Derviş Vahdeti, Kıbrıs’ta devşirilmiş bir ingiliz ajanıdır. Ayaklanma öncesinde, sahibi olduğu Volkan Gazetesi’nde sürekli olarak dinin elden gittiğine yönelik kışkırtıcı yazılar yazmıştır. Sadrazam ingiliz Kamil Paşa da aynı gazetenin yazarıdır. Vahdeti, ayaklanma sırasında Sultanahmet’te toplanan halkı ateşlendirecek uzun söylevler vermiştir. “Şeriat isteriz” diyerek yola çıkan Vahdeti, ülkenin ikiye bölünmesini ve ordunun iktidara el koymasını sağlamıştır. Oysa kendisi dindar değildir.
Gazetesinde, Kıbrıs’ın ingilizlerin yönetiminde küçük bir isviçre haline geldiğini iddia ederek övünmektedir.
Derviş Vahdeti’nin ingilizlerle ilişkisi ve ingiltere’nin 31 Mart Vakasındaki rolü hakkında, dönemin genç gazetecilerinden Ahmet Emin (Yalman), hatıratında şunları yazmıştır:
…Derviş Vahdeti adlı Kıbrıslı sarhoş arzuhalci, ingiliz haberleşme servisleri tarafından seçilmiş, ihtilalci ajan olarak yetiştirilmiş, Volkan Gazetesi’ni ve ittihadı muhafazidi Cemiyeti’ni kurmak, yürütmek ve ortalığı ateşe vermek maksadı ile sahneye çıkarılmıştı. Volkan, görünüşte islamcı, özgürlükçü, hümanist bir yayın politikası izliyor ve asıl görevi olan ingiliz taraftarlığını bu şekilde kamufle ediyordu. Bu, “ingiliz casuslarının kullandığı klagib bir yöntemdi”.
Vahdeti, gerçekte dindarlıkla hiçbir ilgisi olmayan bir Darwinist’ti. Fakat ingiliz derin devletinin ona verdiği görev icabı dindar bir görünüme bürünüp şeriat yanlısı bir hareketin başını çekmiş ve büyük bir ayaklanma çıkarabilecek kadar etkili olmuştur. Yazar Sina Akşin, Vahdeti’nin temel niteliklerini şöyle belirtmektedir:
islamiyetçi nitelik, hürriyetçi ve Kanun-u Esasî düzeninden yana olmak ve insaniyetçi ve medeniyetçi nitelik… Vahdetî yazılarında Dreyfus, Zola ve Darwin’i anacak kadar Batı bilginlerinden haberlidir… Fedâkârancı niteliğe sahip olup eski sürgün ve kaçkınları korur. Derviş, başta Ahmet Rıza olmak üzere, ittihat ve Terakki Cemiyeti sivil ileri gelenlerinin şiddetle aleyhindedir. Buna karşılık Sabahattin Bey ve onun düşünceleriyle Kâmil Paşa’yı tutmaktadır. Bu tutuma paralel olarak da ingiliz taraftarlığı söz konusudur. Derviş’e göre güdülecek en doğru siyaset ingiliz siyasetidir.
31 Mart Vakası, Vahdeti’nin, ingilizlerle birlik olup oluşturduğu bir senaryodur. Asıl amaç daima, ülke içinde karışıklık çıkarıp Osmanlı’nın zayıflamasını sağlamak olmuştur. Vahdeti’nin, ingiliz ajanlar tarafından desteklenmesi şu şekilde anlatılır:
Olayların çıkmasında birinci derecede aktif rol oynayan Derviş Vahdetî, ayaklanmayı hazırlamak için elinden gelen her şeyi yapmış, kurduğu ittihadı muhafazidî Cemiyeti ve onun yayın organı olan Volkan Gazetesi, diğer muhalefet partileriyle basını, ittihat ve Terakki Partisi’ne karşı kışkırtmada başarılı olmuştu. Bütün bu bozguncu faaliyetlerinde de Kıbrıslı Kâmil Paşa ile ingiliz ajanları tarafından desteklenmişti. -
89.
0ingiliz Muhipler Cemiyeti ve işgal istanbul’unda ingiliz DostlarıTümünü Göster
ingiliz Muhipler Cemiyeti (ingiliz Sevenler Cemiyeti), Osmanlı devlet adamlarının ingiltere yanlısı duruşlarının geldiği en üst noktadır. Cemiyet, istanbul ve Anadolu’nun işgal edildiği bir dönemde kurulmuş ve bağımsızlık hareketinin bastırılmasında ingilizlerle saf tutmuştur. Cemiyetin faaliyetleri ile ilgili detaylara istanbul’un işgali bölümünde değinilecektir. Bu bölümde, cemiyet üyesi siyasetçiler ve “işgal istanbul’undaki” siyaset alanındaki etkisi konu edilecektir.
Cemiyetin kurucularından Damat Ferit’in yerine sadrazam olan Tevfik Paşa da, benzer şekilde ingiliz yanlısıdır. Göreve başlarken ilk demecinde, “ingiltere ile eski dostluğumuzun yeniden kurulmasını” hedeflediğini bildirmiştir.
Tevfik Paşa, 22 Kasım 1919’da Londra’da büyükelçilik görevindeyken de “Osmanlı ile ingiltere arasında savunma üzerine bir birlik kurmayı” düşündüğünü, “Türk ulusunun, Padişah’tan halka dek Büyük Britanya’ya güveni olduğunu ve bu güveni başka herhangi bir ulusa besleyemeyeceklerini” söylemiştir. Bu ifadeleri verdiği sırada ingiltere, Paris Konferansı’nda Sevr Anlaşması’nı hazırlamakta ve Osmanlı imparatorluğu’nu kağıt üzerinde paylaşmaktadır.
Tevfik Paşa, ingiltere Dışişleri Bakanı Lord Curzon’a; “Zatı Şahanenin (Padişah’ın) kendi ülkesiyle taç ve tahtı için tek umudun, Türkiye ile Büyük Britanya arasındaki eski ilişkilerin yeniden canlanmasında olduğuna şiddetle inandığı ve bu konu için düşünülebilen biçimlerin en iyisiyle uyuşmaya hazır bulunduğunu” söylemiştir.
Tevfik Paşa’nın barış önerisi şöyledir:
ingiltere ile Osmanlı arasında bir antlaşma imzalanacaktır. Antlaşma gereğince, Osmanlı, bütün ulusların yararına yansız olarak Boğazların serbestisinin korunmasını ingiltere’ye bırakacaktır. ingiltere, bu amaçla kendi askerlerini ya da Türk jandarmasını kullanabilecektir. Türk Hükümeti, Türk jandarmasını ingiltere’nin buyruğuna verecektir. Dahası Boğazların serbestisini korumak için gerekli toprak şeridinin yönetimi ingiltere’nin eline verilecektir… Böyle bir antlaşma, ingiltere’nin Hilafete düşman olduğu ve Türkiye’yi yıkmak istediği yolundaki Hindistan’da ve öteki yerlerde yaygın olan düşünceyi, hemen ve bir daha canlanmamak üzere silecektir. Antlaşma, bu düşüncenin tam tersinin parlak bir kanıtı olacak ve ingiltere’nin, Hilafetin koruyucusu ve dostu olduğunu bütün islam dünyasına açıklayacaktır.106
Mütareke sonrası istanbul’da ilk hükümeti kuran Ahmet izzet Paşa da, Kuva-yi Milliye’yi gereği gibi benimseyememiş; Ankara’ya söz vermesine karşın istanbul hükümetlerinde görev almıştır. ingiliz işgal kuvvetleri subaylarından John Godolphin Bennett’le görüşmesinde; “Britanya’nın Türkiye ile dost olma isteğinde olduğuna inanabilmesi durumunda, Mustafa Kemal’i, Britanya Başkomutanı ile buluşturarak, Yunanların Anadolu’yu boşaltmaları konusunda bir uzlaşma sağlanması için bütün gücünü kullanacağını ve onu inandırmaya çalışacağını” söylemiştir. Açıktır ki, Yunanların Anadolu işgali, tümüyle bir ingiliz derin devleti planıdır ve derin devlet elemanları bunu istedikleri zaman durdurabilmektedirler. Sevr ve Lozan Antlaşmalarının incelendiği bölümlerde, bu gerçek detaylarıyla anlatılacaktır. -
90.
0Osmanlı Siyasetinde ingiliz Emperyalizminin Sadık YancılarıTümünü Göster
Osmanlı’nın çöküşe yaklaştığı yıllarda, aslında istanbul Hükümeti, en tepeden en aşağıya kadar, çoğunlukla, devletin geleceğinin ingilizlerle ittifakta olduğunu düşünen siyasetçilerden oluşmaktaydı. Bu kişiler, istikballerinin ingiliz emperyalizmine sığınmakla kurtulacağına inanmaktaydılar.
Örnek vermek gerekirse;
Hariciye Nazırı Mustafa Reşid Paşa, ingiliz Yüksek Komiseri Webb’e, kendisi ve hükümetteki arkadaşları, Sultan ve geniş bir halk kesimi adına genel isteğin ingiltere tarafından yönetilmek olduğunu söylemiştir.107
Dahiliye Nazırı Ali Kemal ise ingiliz Amiral Calthorpe’a, kurtuluş yolunu, “ne şekilde olursa olsun, ingiliz güdümünde” gördüğünü söylemiştir.
Kısa dönem Dâhiliye Nazırlığı yapmış olan barış kurulu üyesi Ahmet Reşit (Rey); “Britanya liderliğinin kabulünü Damat Ferit adına” dilerken, “şimdiki hükümetin sürekli siyasası; Türk devletinin Büyük Britanya’nın yardımına güvenmesi temeline dayanmasıdır”, ifadelerini kullanmıştır.
Fahri başkan olarak da Şeyhülislâm Mustafa Sabri Efendi’yi seçen ingiliz Muhipler Cemiyeti hakkında Atatürk, Nutuk’ta şunları yazmıştır:
istanbul’da önemli sayılabilecek kuruluşlardan biri, ingiliz Muhipleri Cemiyeti idi. Bu addan, ingilizlere dost olanların kurduğu bir dernek anlaşılmasın. Bence, bu derneği kuranlar kendi şahıslarını ve kendi çıkarlarını gözetenlerle, kendi çıkarlarının korunma çaresini Lloyd George Hükûmeti aracılığıyla ingiliz himâyesini sağlamakta arayanlardır. Bu zavallıların, ingiliz Devleti’nin Osmanlı Devleti’ni bir bütün olarak korumak ve himaye etmek isteğinde olup olamayacağını bir defa olsun dikkate alıp almadıkları üzerinde düşünülmeye değer.
Bu derneğe girenlerin başında Osmanlı Padişah’ı ve Halîfe-i Rûy-i Zemîn unvanını taşıyan Vahdettin, Damat Ferit Paşa, Dahiliye Nâzırı olan Ali Kemal, Âdil ve Mehmet Ali Beyler ile Sait Molla bulunuyordu. Dernekte Rahip Frew gibi ingiliz milletinden bazı macera heveslileri de vardı. Yapılan işlemlerden ve gösterilen faaliyetlerden anlaşıldığına göre derneğin başkanı Rahip Frew idi.108
Görülebildiği gibi Mustafa Kemal Atatürk de, Osmanlı içindeki ingiliz derin devleti ajanlarını ve hayranlarını gayet iyi görmüş ve bu kişilerinin yegane amacının Osmanlı’yı parçalamak olduğunu hemen tespit etmiştir. Planın büyüklüğünü gören Atatürk, devletin bütünlüğünü koruma ve kurtarma planını da buna göre yapmış ve gerçek vatanseverlerle birlikte Kurtuluş Mücadelesini başlatmıştır.
Fitne kalmayıncaya ve dinin hepsi Allah’ın oluncaya kadar onlarla mücadele edin. Şayet vazgeçecek olurlarsa, şüphesiz Allah, yaptıklarını görendir.
(Enfal Suresi, 39)
Dipnotlar:
97. Bekir Hazar, “Aramızda Çok Cevdet Var”, Takvim, 12.11.2015, http://www.takvim.com.tr/...2/aramizda-cok-cevdet-var
98. Sinan Tavukçu, “Dr. Abdullah Cevdet’le istiklal Harbi Üzerine 1922 Yılında Yapılan ilginç Bir Mülakat”, SDE, 06.02.2012, http://www.sde.org.tr/tr/...n-ilginc-bir-mulakat/1043
99. “Çok Okunanlar”, Açık istihbarat, 12.10.2011, http:// http://www.acikistihbarat...r/haberdetay.aspx?id=9783
100. George Washburn, “Robert Kolej Hatıraları” istanbul’da Elli Yıl, istanbul: Meydan Yayıncılık, 2011
101. “Atatürk’ün Anadolu’ya Geçişi, istanbul Hükümetinin Tutumu”, Türk Töresi, 30.12.2010, http://www.turktoresi . com/viewtopic.php?f=57&t=2745
102. “Damat Ferit Paşa”, Wikipedia, https://tr.wikipedia.org/ wiki/Damat_Ferit_Pa%C5%9Fa#cite_note-8
103. “Derviş Vahdeti”, Wikipedia https://tr.wikipedia.org/wiki/Dervi%C5%9F_Vahdeti
104. Cihan Dura, “Bir Dincinin Portresi: Derviş Vahdetî”, Cihan Dura, 01.03.2011, http://www.cihandura.com/tr/ makale/-BIR-DINCININ-PORTRESI-DERVIS-VAHDET
105. Cihan Dura, a.g.m.
106. ‘Atatürk’ün Anadolu’ya Geçişi, istanbul Hükümetinin Tutumu’, Türk Töresi, 30.12.2010, http://www.turktoresi . com/viewtopic.php?f=57&t=2745
107. Türk Töresi, a.g.m.
108. “ingiliz Muhipler Cemiyeti”, Wikipedia, https://tr.wikipedia.org/...miyeti#cite_note-ref208-5 -
91.
03. Bölüm: OSMANLI’NIN YIKILIŞ NEDENLERiTümünü Göster
5. ingiliz Derin Devletinin Güdümündeki Osmanlı isyanları
Birçokları Osmanlı Devleti’nin Ortadoğu topraklarını kaybetmesiyle israil ve Musevi devleti arasında bir bağ olduğunu iddia eder. Oysa bu, ingiliz derin devletinin gizlenme tekniğidir. Osmanlı Devleti’nin parçalanması sonrasındaki duruma kısaca bir göz attığımızda kimin bu gelişmeden karlı çıktığını rahatça görürüz. Osmanlı’nın dağılması, sadece ve sadece ingiliz derin devletinin işine yaramıştır. ingiliz derin devleti, Ortadoğu’daki bu parçalanmadan her daim yararlanmıştır; hala da yararlanmaktadır. Osmanlı bölgesindeki Filistin, Irak, Katar, Kuveyt, Birleşik Arap Emirlikleri, Mısır, Suudi Arabistan, Yemen ve Ürdün, Osmanlı Devleti’nin parçalanmasından sonra doğrudan ingiliz kontrolüne geçmiştir. Lübnan, Suriye, Libya ve Cezayir ise Fransız yönetiminde olmakla birlikte dolaylı olarak ingiliz kontrolündedir. Milyonlarca kilometrekarelik uçsuz bucaksız topraklardan Musevi kontrolünde kalan alan ise, Filistin’den payına düşen 14 bin km2’dir ve bu alanda sadece 800 bin kişi yaşamaktadır. Bu alan Kuveyt’in toplam alanından küçük, Katar’dan biraz büyüktür. Üç büyük Arap-israil Savaşı sonrasında bu alan 20 bin km2’ye çıkmıştır. Ama hala Ankara ilinin yüzölçümünden daha ufaktır. Açıktır ki, Osmanlı’nın dağılmasına sebep olan güç, yalnızca ve yalnızca ingiliz derin devletidir.
ingiliz derin devletinin I. Dünya Savaşı’nda, Osmanlı’nın son zenginliğini de ele geçirmek amacıyla el koyduğu Arap Yarımadası, Irak, Suriye ve Körfez bölgeleri, dünya petrol rezervlerinin yarısını barındırmaktadır. işte bu nedenle ingiliz derin devleti, 19. yüzyıl sonlarında Ortadoğu’ya daha ihtiraslı bir görünüm vermiştir. Nitekim ingiliz derin devleti, bu coğrafyayı güdümüne aldıktan sonra bölge Müslümanlarının tüm zenginliklerini yıllar boyunca kullanmıştır. Osmanlı Devleti’nin yıkılışından sonra bile Irak, Suudi Arabistan, Kuveyt ve Birleşik Arap Emirlikleri petrollerinden aslan payını hep ingiliz derin devleti almıştır.
Tarihin bu döneminde yaşananlar günümüze ve 21. yüzyıl Müslümanlarına örnek olmalıdır. Bugün, mezhep çatışmaları kışkırtmasına aldanarak kendi din kardeşini düşman olarak görenler, 100 yıl önce yaşananlara bakarak nasıl bir oyun oynandığını anlamaya çalışmalıdır. Farkında olmadan, aslında Londra’da Chatham House’da ve Privy Council’de yazılan projeleri uyguladıklarını bilmelidirler. islam dünyası, bu projeler nedeniyle 100 yıldır sefalet çekmektedir. Unutulmamalıdır ki bu karanlık planları engelleyecek olanlar yine Müslümanlardır.
Bugün bölgede Lübnan, Irak, Suriye ve Yemen’de iç savaş vardır. Mezhep savaşları her geçen gün daha fazla Müslüman canı almaktadır. ingiliz derin devleti ve zaman içinde yürürlüğe konan gizli Sykes-Picot anlaşması bölgeye sadece savaş ve ölüm getirmiştir. Barışı geri getirmenin yolu deccali sistemi doğru tespit etmekten geçmektedir. Açıktır ki, ingiliz derin devletinin manen ve fikren yenilgiye uğramadığı bir ortamda Ortadoğu’ya huzur ve barış gelmesine imkan yoktur.
Yapılacak şey, ingiliz derin devletinin deccali fikir sistemini iyi tespit ederek ona ilmi bir cevap vermek ve Allah’ın Mehdiyet taraftarlarını mutlaka galip kılacağına inanmaktır.
Yoksa kötülükleri yapanlar, Bizi (aşıp) geçeceklerini mi sandılar? Ne kötü hükmediyorlar? (Ankebut Suresi, 4) -
92.
0ingiliz Derin Devletinin Kışkırtma SiyasetiTümünü Göster
ingiliz derin devleti, Osmanlı’yı parçalamaya karar verdiğinde işe ilk olarak bölgesel isyanları kışkırtmakla başlamıştır. Önceki bölümde gördüğümüz çeşitli ajanlar ve onların yancıları, söz konusu isyanların başlatılması ve yürütülmesinde doğrudan rol almışlardır. Osmanlı kimliği altındaki farklı halkların bu isyanlara katıldığı zannedilmemelidir. isyanlar kitlesel halk isyanları olmayıp, çeşitli etnik gruplar içinden devşirilmiş, küçük bir menfaat karşılığı vatanına ihanet etmiş münafıklar tarafından gerçekleştirilmiştir.
ingiliz derin devleti, 19. yüzyılın sonlarına doğru Sırbistan’ı, Bosna-Hersek’i, Romanya’yı, Bulgaristan’ı, Karadağ’ı ve 20. yüzyılın başlarında da Makedonya’yı, Selanik’i ve Manastır’ı Osmanlı’dan koparmıştır. Aynı “azınlık” kartı oynanmış, aynı provokasyonlar yapılmış, aynı kışkırtıcı ingiliz ajanları kullanılmış ve 600 yıldır Osmanlı içinde huzur içinde yaşayan milletler, Osmanlı aleyhindeymiş gibi bir propaganda yapılmıştır. Ön plana çıkarılan birkaç ajan ve paralı asker ile bu bölgelerde iç karışıklıklar ve ayaklanmalar başlatılmıştır. Bu dönemde yaklaşık 5 milyon Balkan Müslümanı şehit olmuş ve 5 milyonu da Anadolu’ya göç etmek zorunda kalmıştır. ingiliz derin devleti tarafından geniş çaplı bir katliam ve soykırım gerçekleştirilmiştir.
ingiliz derin devleti, bağımsızlıklarını kazandırdığı Yunanistan, Bulgaristan, Sırbistan, Karadağ ve Romanya’yı da kendi piyonları haline getirmiştir. Yıllarca Osmanlı’da barış içinde yaşayan bu milletler, Balkan Savaşı’nda ingiliz derin devleti adına Osmanlı’ya saldırmışlardır. Yunanistan, Kurtuluş Savaşı öncesinde Anadolu’yu işgal etmiştir.
Osmanlı’yı derinden etkileyen en büyük isyanlar Arap isyanlarıdır. Doğrudan ajan Lawrence’ın kışkırtması ile başlayan bu isyanlar, ingiliz hayranı yancıların desteği ile başarılı olmuştur. Osmanlı’yı yıkıma zütüren sebeplerden biri olan Ermeni isyanları, bir sonraki bölümde detaylı olarak anlatılmıştır.
ingiliz derin devletinin politikası, milletleri birbirine kırdırma üzerine kuruludur. 100 yıl içinde Balkan halkları Osmanlı Devleti’yle, Ermeniler Türklerle, Kürtler Ermenilerle, Araplar hem birbirleriyle hem Türklerle, Kafkaslar birbirleriyle ve Ermenilerle savaşmıştır. Osmanlı’ya saldıran ingiliz birlikleri de, kışkırtılan sömürge halklarından oluşmaktadır. Bu süreç içinde ingiliz derin devleti, hiçbir zaman bu ayaklanmalara doğrudan katılmamış, ajanlarını, propagandalarını ve hakim olduğu medya gibi kanalları kullanarak zavallı halkları kullanmıştır.
Darwinizm nedeniyle manevi anlamda, borçlar nedeniyle maddi anlamda, münafıklar nedeniyle de milli anlamda çöküşe doğru giden Osmanlı Devleti, söz konusu isyanlara karşı koymaya çalışsa da, yine ingiliz derin devletinin sinsi taktikleriyle topraklarını kaybetmiştir. Bu kayıp, sadece Osmanlı için değil, söz konusu milletler için de büyük felaketleri beraberinde getirmiştir. Bu bölgeler, artık bu aşamadan sonra ingiliz derin devletinin birer piyonu olmuş ve iç karışıklıklar günümüze kadar son bulmamıştır. -
93.
0Yunan isyanı ve Lord ByronTümünü Göster
"Yunan isyanı sırasında Yunan ordusunun neferliğini üstlenen homociksüel ingiliz şair Lord Byron"
Yunan isyanları sırasında Osmanlı Devleti, Yunan birlikleri ile değil, doğrudan ingiliz derin devleti ile savaşmıştır. Homociksüel ingiliz şair Lord Byron, savaş sırasında Yunanlardan daha çok Yunan ordusunun bir neferi gibi mücadele etmiştir. ingiliz derin devletinin finansmanı ile paralı askerlerden oluşan “Byron Birliği”ni kurmuştur. Birliğin başında savaşırken ölmüştür. Lord Byron, Tepedelenli Ali Paşa’yı ayaklanmaya ikna etmiş, bu sayede Osmanlı ordusu iki tarafta birden mücadele etmek zorunda kalmıştır.
Osmanlı ordusu, Yunan isyanı’nı bastırmak üzereyken, ingiliz derin devletinin öncülüğünde ingiliz, Fransız ve Rus donanması, Navarin’de Osmanlı ve Mısır donanmasının 70’ten fazla gemisini batırmıştır. (Navarin saldırısında ingiliz derin devletinin oyunlarına ilerleyen satırlarda detaylı yer verilmiştir) Ancak Osmanlı ve Mısır donanmasının yok edilmesi de Yunanların galibiyeti için yeterli olmamıştır. Yunan Devleti, ancak 1828-29 Osmanlı-Rus Savaşı’nın akabinde kurulmuştur. Gerçekleşen bütün bu olaylar, ingiliz derin devletinin güdümünde olmuş ve derin devletin himayesinde Yunanlara bağımsızlık sunulmuştur.
Yunan komutan Kolokotronis, anılarında, Tripoliçe şehrinde 32 bin Türkü şehit ettiklerini yazmıştır. ingiliz tarihçi Walter Alison Phillips ise Tripoliçe katliamı hakkında şunları söylemiştir:
Üç gün boyunca şehrin sakinleri, bir vahşi çetenin kötülüğüne ve keyfine bırakıldı. Yaş ve cinsiyet ayrımı yapılmadı. Kadınlar ve çocuklar, öldürülmeden önce işkencelere tabi tutuldu. Katliam o kadar büyüktü ki, Kolokotronis, kapıdan hisara kadar, atının ayaklarının yere hiç dokunmadığını söyledi. Şehirdeki Yunan zaferinden sonra yol kenarları cesetlerle doldu. Kadınların ve çocukların bulunduğu Müslüman kitleleri yakınlardaki dağlarda katledildi.
William St. Clair, katliam sırasında Tripoliçe’de bulunan yabancı subayların gördüklerini böyle anlatmıştır:
10 binin üzerinde Türk öldürüldü. Paralarını sakladığı şüphe edilen tutsaklara işkence edildi. Kolları ve bacakları kesildi ve ateşin üzerinde yavaş yavaş kızartıldılar. Hamile olan kadınların karınları kesildi, kafaları kesildi ve köpek kafaları bacaklarının arasına sokuldu. Cumadan Pazara kadar hava çığlık sesleriyle doluydu…. Bir Yunan “90 kişiyi öldürdüm” diye övünüyordu. Yahudi topluluğu sistemli bir şekilde işkenceden geçirildi…. Haftalarca aç bırakılan Türk çocukları çaresiz yıkıntıların arasında koşarken Yunanlar tarafından yere atıldılar sonra vuruldular… Su kuyuları cesetlerle dolduruldu…
ingiliz derin devletinin kendi çıkarları doğrultusunda gerçekleştirdiği Yunan isyanı, Yunanlara da bir fayda sağlamadı. Osmanlı’dan bağımsız bir Yunanistan devleti kurulduktan sonra, göç ters yönde, yani Yunanistan’dan Osmanlı’ya doğru gerçekleşti. 1834-36 yılları arasında 60 bin kişi bağımsız Yunanistan’ı terk etti ve birçoğu Mısır Hidivi Kavalalı Mehmet Ali Paşa idaresindeki Girit Adası’na yerleşti. Tarihçi Sebastijan Slade Yunanistan’ı ziyaret eden her seyyahın, Osmanlı idaresinde, maddi ve manevi açıdan daha iyi yaşamış olduklarını kabul ettiğini yazmıştır. -
94.
0Osmanlı’da Bulgar isyanlarıTümünü Göster
Dönemin ingiliz Başbakanı William Ewart Gladstone, Osmanlı Devleti ve Türkler aleyhindeki iftira dolu kampanyasının temelini, Bulgaristan’da yaşanan olaylar üzerine kurmuştu. The Times Gazetesi ile birlikte Londra’da günlerce Türk aleyhtarı organizasyonlar düzenlemişti. 200 bin adet basılan Bulgar Dehşeti ve Doğu Sorunu isimli kitabı, abartılı izahlarla Türk düşmanlığını işlemekteydi. ingiliz derin devletinin teşvik ettiği Bulgar isyanlarını, Osmanlı aleyhinde başlatacağı asılsız bir kara propaganda için bahane olarak kullanıyordu.
Bulgar isyanı, aslında, Osmanlı’nın çöküş döneminde, ingiliz derin devletinin teşvikiyle, ardı ardına çıkarılan isyan hareketlerinden biriydi. O dönemde, yıllarca Osmanlı topraklarında barış ve huzur içinde yaşayan yerel azınlıkların birdenbire hareketlendiğine ve isyana kalkıştıklarına şahit oluyoruz. Tüm bu isyanları incelediğimizde ise, isyanların ve kışkırtıcı propagandaların çıkış noktasının ingiliz derin devletine bağlı askerler, subaylar, elçiler veya ajanlar olduğunu görürüz. Her bir azınlık grup içinde söz konusu isyancılar, birer birer, ingiliz derin devleti tarafından silahlandırılmış, Türkler aleyhine cesaretlendirilmiş ve ayaklanmaları sağlanmıştır. Ayaklanmalar, yüzlerce, hatta kimi zaman binlerce Müslüman Türk’ün şehit edildiği korkunç olaylarla başlamıştır. Ardından Osmanlı ordusu, saldırıda bulunan çetelere hak ettikleri cevabı verince de bu sefer ingiliz derin devletinin ajan provokatörleri tarafından “katil ve katliamcı Türkler” yaygarası koparılmıştır. işte, ingiliz derin devletinin Osmanlı içinde kışkırtma ve isyan çıkarma politikası bu şekilde vücut bulmuştur.
Tarihçi yazar Süleyman Kocabaş, o dönemde ingiliz derin devleti tarafından gerçekleştirilen Bulgar tahrikini şu sözlerle anlatmıştır:
ingiltere, Bulgar isyanı konusunda da Yunan isyanı konusundaki tutumunun aynısını sergiledi. ilkin, Osmanlı toprak bütünlüğünü korumak uğrunda Slav isyanlarına cephe alan ingiltere, 1870’li yıllara gelindiğinde “Bulgarları sözde Rus nüfuzundan kurtarmak için himaye etmeye” başlamıştır. (Panslavistler’in) Londra’da komiteler kurmalarına, bu komitelerin tertip ve teşvikiyle Türklerin aleyhine bir çete harbi yapmalarına müsaade etmiş ve Türklerin bu çeteleri ortadan kaldırmalarına itirazcı kesilmiştir.
ingiliz derin devletinin teşvik ettiği söz konusu isyanlar ile yüzyıllarca bir arada yaşayan Osmanlı halkları birbirlerine kırdırılmış, ardından ortaya çıkan siyasi sonuçlar tümüyle ingiltere’nin lehinde olmuştur. ingiliz derin devleti, siyasi çıkarları için kadın, çocuk, yaşlı, genç demeden milyonlarca Müslüman, Hristiyan, Musevi, Türk, Bulgar, Ermeni, Rum, Boşnak, Arap, Çerkez ve Arnavut masumu gözünü kırpmadan katletmiştir.
isyanda ölen Bulgar sivil sayısı, resmi Osmanlı raporlarına göre 1400’dür. Buna karşılık, 1000 kadar da Müslüman Osmanlı vatandaşı katledilmiştir. Avrupa basını kimi yerde ölü sayısını 200 bine kadar çıkarmıştır. Oysa bugün bile Bulgar tarafının resmi iddiası 30 bindir. Tarafsız Belçikalıların hazırladığı rapor bile en fazla 4500 sivilin öldüğünü kabul etmiştir. Kuşkusuz, rakam kaç olursa olsun sonuçta masumlar yaşdıbını yitirmiştir; önemli olan ise bu masumların kanının ingiliz derin devletinin elinde olmasıdır. Burada rakamların farklılığına dikkat çekmemizin nedeni, ingiliz derin devletinin entrikalarını gözler önüne sermek içindir. ingiliz derin devleti, her daim abartılı rakamlarla bir galeyan oluşturmak istemiştir.
Bulgar isyanının en önemli sebeplerinden biri, imparatorluğun sonunu getirecek olan 1876 darbesine hazırlıktır. Bulgar ayaklanmasından sadece 1.5 ay sonra, ingiliz yanlısı cunta istanbul’da darbe yapmış, Sultan Abdülaziz Han şehit edilmiş, V. Murat deli ilan edilmiş ve II. Abdülhamit zorla tahta geçirilmiştir. Bunların tümü, ingiliz derin devletinin planları dahilinde gerçekleşmiştir. Bütün bunların ardından ingiliz derin devleti, II. Abdülhamit’e baskı uygulayarak kendi isteklerini hayata geçirme safhasına geçmiştir. Zaten dönemin ingiliz Başbakanı Gladstone’un Türk karşıtı sözleri de, II. Abdülhamit’in tahta çıkmasının ardından bıçak gibi kesilmiştir.
Osmanlı’yı darbeye zütüren olayların fitilini tutuşturan asıl aşama ise Nisan Ayaklanmasıdır. Ayaklanmanın başladığı 20 Nisan 1876’dan II. Abdülhamit’in tahta çıktığı 31 Ağustos’a kadar geçen 4 ay içinde ingiliz derin devleti tüm imkanları ile Türklere kin kusmuştur. Türkleri sanal katliamlarla suçlayan ağızlarsa ingiliz derin devletinin Afrika’da Zululara, Avusturalya’da Aborjinlere, Amerika’da Kızılderililere, Uzak Doğu Asya’da Hint ve Çinlilere yaptığı gerçek ve belgeli katliamlara karşı sessiz kalmışlardır. -
95.
0Yemen isyanları
Tarihte, ingiltere ile Osmanlı Devleti arasında ilk ciddi askeri çatışma belirtileri, ingiliz derin devletinin çıkar peşindeki bazı şeyhleri para ile kandırarak Aden liman şehrine yerleşmesi ile kendisini göstermişti. Aden’i içerisine alan Yemen, değerli ve önemli bir Osmanlı vilayeti idi. ingiliz derin devleti, adı geçen bölgede tutunabilmek için kuzey doğudaki Yemen topraklarında sağlam dayanaklar aramaya başlamıştı. Tarihçi Süleyman Kocabaş, Yemen’in sinsice işgal ediliş aşamalarını şöyle tarif eder:
ingiltere Aden’e yerleştikten sonra, Kuzey-Doğu’ya doğru toprak işgallerine devam ederek, bu verimli toprakları ele geçirmek için her çareye başvurdu. Bu amaçla, Arap kıyafetine bürünerek, Arapça konuşarak, onları aldatıp bağımsızlıktan söz ederek, fakat her şeyden evvel, kendi adalarının çıkarlarını göz önünde tutarak çalıştılar.