1. 47.
    0
    http://www.incicaps.com/?v=gibmeye22.jpg
    ···
  2. 46.
    0
    Annesi balina avcıları tarafından öldürülen yavru balina Atlas Okyanusu’nda yüzerken etrafını yirmi kadar köpekbalığı sardı. Başkan köpekbalığı yavru balinanın yanına gelerek: “ Seni tanıyorum ve durumunu çok iyi anlıyorum yavru balina. Ama üzülmekle eline bir şey geçmez. Anneni insanlar öldürdü. Sen bunu onların yanına bırakmamalısın. Annenin intikdıbını almalısın. Biz senin dostunuz. Sana öldürmeyi öğretip, insanların üstüne salacağız. Çok yakında insanlar yavru balinayı tanıyıp, ondan korkacaklar “ dedi.
    “ Annemi yerler mi insanlar? “ diye sordu yavru balina.
    “ Yerler yavrum. insanlar acımasızdır. Onlar dünyadaki tüm canlıları acımasızca öldürürler. Hoş, insanlar birbirlerine karşı da acımasızdır. Ben buralarda çok gördüm gemiler içinde savaşan insanları. Dedem insanların toprak üstünde de savaştıklarını söylerdi. Savaşı kazanan kahraman olurmuş. “
    “ insanlar kötü yaratık desene? “
    “ Hem de çok kötü yaratık. “
    “ O zaman beni annesiz bırakan, bana günlerce gözyaşı döktüren insanları cezalandıracağım, ama bunu nasıl yapacağımı bilemiyorum. “
    “ Öğrenirsen bilirsin. Haydi, yavrucuk peşimden gel. Siz de peşimden gelin köpek kardeşlerim. Derinlikler bizi bekliyor. “

    Aradan bir ay geçti. Bu sürede köpekbalıkları bildikleri öldürme yöntemlerini yavru balinaya öğrettiler. Hedef, insanların toplu halde yüzdükleri plajlar olacaktı. Plajlar, insan kanına boyanacaktı. Yavru balina, öldürürüm, parçalarım, diyordu ama onu plaja salmadan önce bir deneme yapmalıydı. Bakalım öldürebilecek miydi? Beş köpekbalığı yalnız yüzen insan aramaya başladı. Deniz fenerinin yakınında bir çocuk yüzüyordu. ilk kurban o olacaktı. Köpekbalıkları sahilden uzak kaldılar. Çocuğu ürkütmek istemiyorlardı. Yavru balina hızla çocuğa doğru yüzmeye başladı. Fenerin oralar derin demişti köpekbalıkları, çocuk demek ki, usta yüzücüydü. Yoksa onun ne işi vardı böyle derin yerde. Yavru balina kafasını suyun üstüne çıkardı, daha sonra gövdesi ve kuyruğu göründü. Çocuk, yavru balinayı hemen fark etti. Derin bir nefes alıp suya daldı. Balina yavruydu ama dört metre boyundaydı. Sahile doğru yüzmeye kalksa bunu başaramazdı, çünkü yavru balina ondan çok daha hızlıydı. Yetişmesi an meselesiydi. Bundan dolayı çocuk sahile paralel yüzüyordu. Yavru balina çocuğa yetişti, bir süre onunla yan yana yüzdü ve aniden dönerek ağzını açıp kapadı. Yavru balina köpekbalıklarının yanına döndüğünde:

    “ Görevimi başardım. Çocuğun işi tamam “ dedi.
    “ Çocuğu parçaladın mı? “ diye sordu, başkan köpekbalığı.
    “ Hayır, parçalamadım “ dedi yavru balina.
    “ Parçalamadın mı? O zaman ne yaptın? “
    “ Çocuğu yuttum. “
    “ Yuttun mu? “
    “ Evet, yuttum…Çocuk şimdi midemde. “
    “ Öyle veya böyle, çocuğu öldürmüşsün işte. Seni kutlarım yavru balina. Biz yarın uzaklara gidip bir toplantıya katılacağız. Birkaç gün yokuz. Sen şu ilerdeki plaja git, yakaladığını ister parçala, ister yut. Sıradan bütün plajları dolaş. insanlara acıma yok. “

    Köpekbalıkları döndüğünde yavru balinayı buldular. Yavru balina yirmi insanı acımadan öldürdüğünü, insanların plajlara çıkamadığını, etrafa korku saldığını söyledi. Köpekbalıkları bu habere çok sevindiler. Ertesi gün bir köpekbalığı deniz fenerinin yakınındaki sahilde yavru balinanın yuttum dediği çocuğu gördü. Başkanı bularak durumu anlattı. Başkan, bunun üzerine çok sinirlendi. Nefretle yavru balinanın üstüne gitti:
    “ Hani yutmuştun o çocuğu, bak fenerin oradaymış. Sen bizimle dalga mı geçiyorsun? “ Köpekbalıklarının etrafını sardığını gören yavru balina:
    “ Şey, yutmuştum ama hazmedemedim, kusuverdim. Çocuk midemi tekmelemişti. “
    “ Sus, yalancı seni, çocuğu yutmadın, plajlara saldırmadın, bütün plajlar dolu. Hani plajlara kimse çıkamıyordu, hani etrafa korku salmıştın. Yalan, hepsi yalan. Madem öldüremiyorsun, ölürsün. Şimdi seni…”
    Başkan köpekbalığı sözlerini tamamlayamadı, çünkü yavru balina:
    “ Beni ne yaparsın? Sıktın artık, çekil önümden “ dedikten sonra, ona sert bir kafa vurarak denizin derinliklerine yolladı.
    Yavru balinanın önü açılmıştı. Gücünün yettiği kadar hızlı yüzmeye başladı. Karşısı sahildi. Artık geriye dönüş yoktu. Peşinde sürüyle köpekbalığı vardı. Yakalarlarsa parçalarlardı. Yavru balina kendini sahile zor attı. Debelendi kumun üstünde biraz daha, biraz daha ilerledi. Gücü tükenince başını sıcacık kumun üstüne bıraktı. Çocuk yavru balinayı tanımıştı. Onun yanına geldi:
    “ Ne oluyor, yavru balina? Neden sahile çıktın? “
    “ Oh, sen miydin? Nasılsın çocuk? Adın neydi senin? “
    “ Benim adım Mark. iyiyim de burada ne işin var? “
    “ Benim adım de Sili. Geçenlerde tanışmıştık, hatırladın mı? “
    “ Hatırladım. Bir süre yan yana yüzmüştük, sonra sen gitmiştin. Üstüme gelirken beni yiyeceksin sanıp korkmuştum.”
    “ Kim? Ben mi seni yiyecektim? O bir şakaydı. Seni korkuttuğum için özür dilerim. Beni affet.”
    “ Affettim gitti. Anlat bakalım Sili, neler oluyor? Neden denizde değil de buradasın? “
    Yavru balina olanları anlattıktan sonra:
    “ Ya, işte böyle Mark, köpekbalıkları peşimde, sayıları yirmiden fazla. Onlarla yalnız başıma çarpışamam. Acı gerçek ama benim için böylesi daha iyi olacak. “
    “ Köpekbalıkları toplantıya gittiğinde kaçıp gitseydin uzaklara veya balinalardan yardım isteseydin? “
    “ Kaçsam kısa zamanda yakalanırdım. Kurtuluşu yoktu. Okyanustaki bütün köpekbalıkları peşime düşerdi. Balinalardan yardım isteyemezdim, çünkü bu korkunç bir savaşın başlangıcı olurdu. Yüzlerce balina ve köpekbalığı birbirine girerdi. Arada belki ben de ölürdüm. Oysa şimdi sadece ben ölüyorum, hiçbir balinayı tehlikeye atmıyorum. Bir benim için başkalarının keyfini kaçıramam. Sili ölürse kıyamet kopmaz. Hayat devam eder. Dünya uzayda nokta kadar, fakat Sili dünyada nokta kadar bile değil. “
    “ Annen yaşasaydı köpekbalıkları sana sokulamazdı. Bu duruma düşmezdin. “
    “ Onun orası öyle de annemi insanlar öldürdü. Asıl suçlu annemi öldüren insanlar. Mark, sence insanlar annemi neden öldürdü? “
    “ Kazanç uğruna. Bazıları kendileri kazansın diye can alıyorlar. Öldürürken düşünmezler ki, balinanın yavrusu ne olacak? Yavru annesiz ne yapacak? Örneğin; annesiz, babasız bir çocuk ne olur, ne yapar, nasıl yaşar? Çocukken bunu düşünen biri büyüdüğünde diğer canlıların hayatına saygı duyar, onlara zarar vermez. Tanrı şahidimdir ki, ben insan olsun, diğer canlı varlıklar olsun hiçbirine zarar vermeyeceğim. Yemin ediyorum. “
    “ Seni seviyorum, Mark.”
    “ Ben de seni seviyorum, Sili. “
    Tümünü Göster
    ···
  3. 45.
    0
    anlatıyım mı daha lan hehe
    ···
  4. 44.
    0
    anlat lan giberim tribini
    ···
  5. 43.
    0
    takip ediyordum ben lan, gıybetsever bir kişilğim
    ···
  6. 42.
    0
    @1 lan yoksa olayin icinde adi gecen cocuk sen misin ? bu kadar utana gibila anlattigin icin suphelendim
    ···
  7. 41.
    0
    anlat amk biz dinliyoruz
    ···
  8. 40.
    0
    @1 anlat lan takip ediyoruz.
    ···
  9. 39.
    0
    sonunu getiremedin di mi züt? yok sonu var da ciddi ciddi tepki koyduysan gotunu kası'yı gibeyim
    ···
  10. 38.
    0
    gibiş yoksa bizde yokuz
    ···
  11. 37.
    0
    Çok eski zamanlardan birinde Olympos dağının doruklarında Tanrı Jüpiter yaşarmış. Dağların, denizlerin, hayvanların, insanların kralıymış.
    Dağın eteklerinde kocaman bir göl varmış. Bu gölün sakinleri de geveze kurbağalarmış. ilk başlar kurbağalar neşe içinde hür yaşarlarmış.
    istediklerini istedikleri zaman yaparlarmış.

    Kimse karışmazmış onlara. Bir süre sonra kurbağalar bu özgür hayattan sıkılmaya başlamışlar. Göklere yükselen vraklamalarla Jüpiter’den kendilerine bir kral göndermesini istemişler:
    "Kral hayatımıza yön versin, ne yapacağımızı bize söylesin."Jüpiter önce pek dikkate almamış kurbağaların bu isteğini. Ama öylesine gürültülü, öylesine gevezeymişler ki dayanamamış, eline geçirdiği bir ağaç parçasını yukarıdan gölün ortasına fırlatmış.
    Bir şeyin şrak diye gölün ortasın düşmesi kurbağaları susturmuş.

    Uzun süre bağırmışlar. Bu suskun krallarının yanına yaklaşmaya da korkuyorlarmış.
    "Tanrı Jüpiter’in gönderdiği bu sessiz kralın sağı solu belli mi olur, değil mi? Uysal gibi görünür, ama birden yaklaşanın da canına okuyabilir." diye düşünmüşler.
    Epey bir zaman sonra genç kurbağalardan biri ağaca yaklaşmış, yavaş yavaş yanına gitmiş, önce dokunmuş, sonra üzerine çıkmış, ardından üzerinde zıplamaya başlamış. Bu kral ne yaparsan yap hiç sesini çıkarmıyormuş!

    Göldeki bütün kurbağalar krallarının yanına koşmuşlar, üzerine çıkmışlar, tepinmişler.
    Bütün gün orada oyalanmışlar. Sonunda bir gün içinde kralları pis ve yosunlu hale gelmiş. Kurbağalar da krallarından bıkmışlar. Ertesi gün Jüpiter’den kral istemişler.
    Öylesine yüksek perdeden bağırıyorlarmış ki Jüpiter dayanamamış.

    Ama bu sefer kurbağalara kral olarak yılanı göndermiş!
    Şimdiye dek krallarının sessiz ve zararsız olduğundan yakınan kurbağalar bu kez de krallarının kendileri için ne kadar tehlikeli olduğundan yakınmaya başlamışlar.
    Yeni krallarının yanına yaklaşamıyorlarmış bile.
    Yılan, çevrede bulduğu kurbağaları bir lokmada midesine indiriyormuş.
    Kurbağalar yeni kral için vıraklamaya başlamışlar.

    Jüpiter şöyle demiş: "Size önce iyi ve uysal kral verdim, beğenmediniz. O halde şimdi kötü ve vahşi kralınızı beğenmek zorundasınız. Çünkü bunu da istemezseniz, daha kötüsüne razı olmak zorunda kalabilirsiniz."
    işte o günden beri budala kurbağalara yılanlar krallık edermiş.
    Tümünü Göster
    ···
  12. 36.
    0
    Timsah Kıkı, Nil Nehri’nin kıyısında dinlenirken, duyduğu çığlıklarla yerinden fırladı. Hemen bir kayanın üstüne çıkıp etrafına bakındı. Bir çocuk akıntıya kapılmış sürüklenirken, karşı kıyıda insanlar koşarak çocuğu izliyordu. Şimşek hızıyla suya dalan Kıkı’nın gözüne son anda insanların birkaç kayıkla açılmakta oldukları takıldı. “ Onlar asla çocuğa yetişemezler “ diye düşündü. “ Çocuğu iyice yüzme öğrenmeden tek başına bırakmak yanlıştır. Eğer bırakırsan su onu yutar. “ Kıkı az sonra çocuğa yetişti ve kocaman ağzını açıp hızla kapadı. Ancak çocuğa zarar vermemiş, sadece gömleğinin yakasından yakalamıştı. Geriye döndü, üç tane kayık geliyordu. Sevindi Kıkı çocuğu kurtarmıştı. Korku dolu gözlerle bakan çocuğa göz kırptı. “ Benim adım Kıkı, dedi, ya seninki? “ Çocuk gülümsedi: “ Benim adımda Hacer, dedi. Sağol Kıkı, hayatımı kurtardın. Sana bir can borçluyum. “

    “ Hayır, Hacer, dedi Kıkı, bana can borcun yok. Ben senin hayatını kurtardım, bu doğru ancak karşılık beklemeden yaptım bunu. Borçlu falan da değilsin bana. Ben dünya tatlısı Kıkı’yım, yüreğim sevgiyle çarpar benim, kimse için kötülük düşünmem ben..” Kıkı’nın konuşması yarıda kaldı, çünkü kalın bir sopa olanca hızıyla başına indi. Kayıklar sonunda yetişmiş ve kayıktakiler kötülük saçıyordu. Sopalar birbiri ardınca başına indikçe gözü döndü. Bana reva mı bu, diye düşündü. Yıllar önce annesinin anlattığı bir hikaye aklına geldi. Bu hikayede, bir ahtapot iki insanı mutlak bir ölümden kurtarıyor, fakat insanlar, ahtapotun başına ödül koyuyorlardı. Ahtapot, onları yanlışlarıyla baş başa bıraktıktan sonra hedefine ulaşıyor ve denize geri dönüyordu. Şimdi Kıkı’nın yapacağı en doğru iş, onları yanlışlarıyla baş başa bırakmak ve Hacer’i sağ-salim kıyıya ulaştırmaktı. Kıkı, aynen öyle yaptı. Sert bir kuyruk darbesiyle kayıkların arasından sıyrılıp himayesindeki insan evladının kumsala ayak basmasını sağladıktan sonra, gözlerindeki iki damla yaşı fark ettirmemeye çalışarak geri döndü. Amacı olabildiğince uzaklara gidip, bu olayı unutmaktı. Beyinlerinden zeka fışkıran ve en akıllı yaratıklar olduğu iddia edilen insanlar bunlar mıydı? insanlar, kim bilir ne yanlışlıklar, ne hatalar yapıyorlar da bunları birbirlerine doğrusu budur diye yutturuyorlar mıydı?

    Nil Nehri’nin sularına dalarken adının ünlendiğini duyar gibi oldu, Kıkı. Sanki biri “ Kıkı…” diye bağırıyormuş gibi geldi. Kıkı, bu çağrıyı duymamazlıktan gelmedi. Derinlerden döndü, yüzeye çıktı. Bağıran Hacer’di. Hacer el ediyor, Kıkı, gel buraya, diye bağırıyordu. Öfkesini dindirmek için biraz su yuttu. O, hep böyle yapardı; öfkelendiği zaman biraz su yutar, öfkesini dindirirdi. Su genzine mi kaçmıştı ne, öksürdü Kıkı, hem üç-dört kez öksürdü. Boğazını temizledi ve usulca yüzerek Hacer’in yanına geldi. Hacer, dizlerinin üstüne çöküp, Kıkı’nın boynuna sarıldıktan sonra şunları söyledi: “ Canım Kıkı, sen iyi kalpli, temiz yürekli bir timsahsın. iyilik yapayım derken, kötülük buldun, ama her iyilik yapan kötülük bulmaz. Belki şu an için insanların hepsinin kötü olduğunu düşünüyorsun, gerçekte kötü insanlar var ama iyi insanlar pek çok be Kıkı, iyi insanlar pek çok. işte bu iyi insanlardan biri de benim. Ben göğsümü gere gere iyi bir insan olduğumu söylüyorsam, bu durum benim iyi bir insan olduğumun işaretidir ve sen benim iyi bir insan olduğuma inanmak zorundasın. “

    Hacer sözlerini aniden kesmişti, bunun bir sebebi olmalıydı. Kıkı hızla geriye döndü. Kayıklar geliyordu. Hacer koşarak kayıkların önüne çıktı. “ Durun, gelmeyin, geri dönün “ diye bağırmaya başladı. Boşuna, herşey boşunaydı. Tüfekli, sopalı, bıçaklı adamlar kayıklardan indiler. “ Durun, Kıkı benim hayatımı kurtardı. Kimseye zararı yok onun, ona zarar vermeyin. iyi yürekli bir timsah o, kendi halinde, kimse için kötülük düşünmüyor. Bırakın gitsin, size ne yaptı ki? Neden onu öldürmek istiyorsunuz? “ diyerek feryat eden Hacer’in yüzüne gelen sert bir tokat onu yere düşürdü. Elinin tersiyle yüzünü silen Hacer; adamın vurduğu yerin kanadığını görünce son bir gayretle kanlı elini Kıkı’ya doğru uzatarak bağırdı ve bayıldı: “ Parçala onları Kıkı, parçala..”

    “ Olmasaydı iyi olurdu ama Hacer’in olacakları görmemesi daha iyi oldu. Ne kadar istesek de bazı kötü olayların önüne geçemiyoruz. Ben iyi bir timsahım ama kötülerle bir olma durumuyla karşı karşıya bırakılıyorum. Şu andan itibaren hala iyi düşünceler içinde olmaya devam edersem bu adamlar beni keserler. “ Timsah Kıkı, rakipleriyle istediği yerde, istediği zamanda dövüşmekte kararlıydı. Gerisin geriye dönüp kaçmaya başladı. Amacı adamları toprağa çekmekti. Toprak üstünde durunca ayakları daha rahat hareket ediyordu. Seri dönüşler yapıyordu. O zaman uzun kuyruğu çok önemli bir silah haline geliyordu. Kıkı, canını kurtarmak için kuyruğunu kullanacaktı.

    Kıkı, kayalıklar arasında dar bir yer bulup geri döndüğünde bir tüfeğin üstüne çevrildiğini fark etti. Gök gürültüsünü andıran sesin ardından sol gözü karardı, sol gözü görmez oldu. Sağ ön ayağıyla sağ gözünü kapatıp, ileri atıldı. Silahlar birbiri peşi sıra patlıyor, kurşunlar Kıkı’nın sert derisi üstünden sekiyordu. Bu arada Kıkı’nın kuyruğu akıl almaz bir hızla çevresine dehşet saçıyor, vurduğunu deviriyordu. Kıkı yediği onca sopadan, onca bıçak darbesinden sonra geriye gövdesinden ne kalırsa, Nil Nehri’ne ulaştırmak istiyordu. Sonunda Kıkı, Nil Nehri’ne ulaştı ve derinlere daldı. Aradan aylar geçti. Kıkı’nın sol gözü görmeye başladı. Kurşun göze girmemiş, yan taraftaki deriyi parçalamıştı. Yara iyileşince göz görmeye başlamıştı.

    Bir kötü olayla karşılaştı diye Kıkı yaşam çizgisini değiştirmedi. Tutturduğu doğru yoldan sapmadı. iyilik, onun temel prensibiydi. Tüm canlı varlıkları seviyordu, çünkü Kıkı’nın kendine saygısı vardı. Kendine saygısı olmayanın başkalarına da saygısı olmazdı. Onlar sorumsuz bir yaşam sürerlerdi yani bedavaya yaşarlardı. Borç alır ödemezler, küfürlü konuşurlar, kalp kırarlar, düşünmeden hareket ederler, günahsız birine durup dururken vururlar, başkalarını kötülerler ve dedikodu yaparlardı. Söyler misiniz bana, bunları hangi kitap doğrular?
    Tümünü Göster
    ···
  13. 35.
    0
    1111ljlık
    ···
  14. 34.
    0
    hehe tabii
    ···
  15. 33.
    0
    @1 mal insan
    ···
  16. 32.
    0
    mutsuzluk içine büründüğünün farkındaydım, aslında ben de sürükleniyordum umutsuzluk uçurumuna dogru, seninle konuştukaça hiçbir zamanbana gönlünün kapılarını açmıyacağını farkına varıyordum yavaş yavaş.Ben senin senin sesini duyma ümidiyle gözlerine bakma arzusuyla yanıp tutuşurken sevgin bir çığ gibi büyüyordu, şimdi ise koca çığ erimeye başlamıştı. Denizliye gelmemi istiyordun, biliyordumki oraya gelip senin güzel gözlerine bakıp geri dönmekbeni dahada kötü umutsuzluk çemberine saracaktı. Döndükten sonra duaramıyacaktım buralarda tekrar gelip görmek isteyecektim seni ve üzecek şeylere sebep olacaktım seni..
    Bir msj yazdım sana gözlerimden yaşlar dökülürken aramıyacağımı söyledim birdaha seni.ilk defa ben demiştim bunu, nasıl yaptım hala aklım ermiyor,bir kaç gün bunun acısıyla sürüklenip giit. Sana okadar çok alışmıştımki her akşam sesini duymaya uzun uzun seni dinlemeyebunları ben bitirmiştim, neden yapmıştımki bunu, aslında biliyordum bir kaç anlık mutluluk beni ileride çok büyük acılar yaşamama neden olacaktı ve görüp bitirmiştim doyumsuz konuşmalarımızı.
    Seni aramak istiyordum tekrar ama ben bitirmiştim nasıl yapacaktımki, içki kadehlerini yudumlarken cesaretim arttı,msj attım sana bir aydan sonra konuştuk seninle 6dakika 23 saniyemutlu etti beni yine bu konuşma, başlamıştı yine sonu türk filimlerindeki gibi biten film. Msjlaşıyorduk seninle akşamlarıgüzel sözler söylüyordun banagönlümü okşuyordun o sözcükler.
    Yine arama dedin bana sevdiğinin olduğunubenimle konışarak ona ihanet etiğini söyledin.sen beni sevmediğin halde ben sana hiç ihanet etmedim, hayatıma kimseyi sokmadım.Ne diyebilirdimki ne söylenebilirdi, koca bir hiç..
    Sana içimdeki acıyla sitem dolu bir msj attım, cevabın çok ağır oldu, bugüne kadar banasöylediğin en acı sözdü. Ugruna dörbuçuk senemi verdiğim acılar yaşadığım gözyaşları döktüğüm gençliğimin en güzel çağlarını seni düşünmekle geçirip sana adadığım sevgimin sahte olduğunu söyledin bana, busözcükler okadar ağrıma gittiki içimdeki acıyla seni öldüreceğimi söyledim, adresini verdin.
    işten hemen çıktım, arkadaşımdan silahı aldım, gara gittim, trene bindim.Öyle bi nefret kaplamıştıki içimigözüm hiçbirşey görmüyordu hiçbirşey düşünemiyordum sadece o msjın geliyordu gözümün önüne.
    Eskişehirde tren lokomotifi değiştirirken dışarı çıktım. Birden aklıma afyona dönüşün geldi, sana bir kağıt yollamıştım ya hani küçük bir cocukla, konuşmuştuk seninle yamakli vagonda sonra ayrılık vakti gelmişti. Biliyomusun o gün jandarmayı aradım ternde bomba var diye ihbar vermiştim seni birazdaha görme ümidiyle..
    Gözümden yaşlar aktı birden. Kendi kendimene yapıyorsundedim. Hayatta en çok sevdiğn insanın canını uğrunda hiç düşünmeden feda edeceğin kişinin canını almaya gitmek nasıl bi duygu diye geçirdim. Tren kalkmak üzereydi,bir yanım git bitir bu çözümsüz meseleyi,bi yanım atma kendini sonsuz vicdan azabına diyordu..
    Binemedim geri döndüm. Eğer gelseydim yapardım gerçekten, belki daha sonra kendimide öldürürdüm. Bitmişti artık herşey. Yapabileceğim hiçbir şey yoktu.Ne seni sevmeye devam edebilirdim artık nede mutlu olmaya.
    Ama nesen bir başkasından böyle büyük bir aşk göreceksin nede bir başkası benden.
    Vatan için akan kanın sevgili için akan gözyaşının bedeli yoktur.Ben iki bedelide ödeyemedim.
    Yaşattığın o güzel duygu için sana teşekkür ederim prenses..

    ... hoşcakal...
    Tümünü Göster
    ···
  17. 31.
    0
    bu saygısız yazarlara karşılık oalrak hikayenin sonunu anlatmıyorum
    ···
  18. 30.
    0
    ercekleşmiyecek hayeller.
    Bazan düşünüyordum ben delirdimmi diye ,ama deli insan sevemezkidiye geçiriyordum aklımdan.iş buldum dört ay sonra hayatım bıraz düzelmişti. Seni çok özlüyordum, yüzünü görme ihtimalim yoktu ama sesini duyma şansım vardı. Arada gizli numaradan arayıp dinliyordum o içimi yakan sesini. Dayanamadım birgün msj attım aradın daha sonra ben olduğumu bilmedenbenim olduğumu öğrenince salak deyip kapattın tlfnu.Ben alışmışltım senin bana ettiğin laflara,ama emin ol senin bana ettiğin kelimeleri bilmiyorum başka birisi etse.. Daha sonra msj attın bana özür diliyordun değiştiğini söyleyip birden adımı duyunca istemeden çıktıgını sözcüklerin sevme diyeceğim sana ama gönül dinlemiyor diyordun bananasıl mutlu etmişti bu msj anlatamam..
    Daha sonra tekrar konuşmaya başladık aynı film başlamıştı yine, alırım belki dedim sevgimin karşılıgını azda olsa busefer. Günlerime güneş doğuyordu artık, karanlık gecelerim geride kalmıştı artık, herşey güzel gidiyordu. hafta sonu arkadaşın düğününe gitmek için çıktık yola arkadaşlarla vardığımızda onlar düğüne giderken ben seni aradım sesini duymak için sen bana yine o sözcüğü söyledin.
    BENi BiR DAHA ARAMA. Nerden çıkmıştı şimdi bu,herşey güzel giderken niye yapmıştın bunubana, nişanlandığını söyledin ömrümün yarısını alıp zütürdün çaresizce kapattım tlfnu kırdım yine bütün suçu telefona attım o olmazsa belki bunların hiçbirini yaşamazdım dedim. Bütün gece içtim, film başa sarmıştı yine..
    Kaza yaptım dönüş yolunda. döndüm çaresizlikiçinde eve. Güneşim parçalanmış, geceler üstüme çökmüştü yine,ben ne yaptım allahım sana bana bunlar reva gördün, niye benim canımı yakıyorsun, içimi acıtıyorsun, beni yarattın niye yaşatmıyorsun, artık bıktımacı çekmekten sevdiğimi özlemekten hasret çekmekten ellerinin başkasının ellerine değdiğini bilmekten bıktım ey güzel allahım ya al canımı yabırak ben alayım..
    Seni sevdim seveli en acı günümü yaşıyordum, nerden bilecektimki dahada kötülerini yaşayacağımı. Sorunlarım yeniden başlamıştı, dayanacak gücü zor buluyordum kendimde,o kadar yalnızdımki, bıkmıştım artık bu şanssızlığımdan ölüpte kurtulmak geçiyordu aklımdan hep,ama seni birdaha göremiyeceğim korkusu kaplıyordu ozaman içimi. Yaşıyordum ama insan nasıl yaşadığını bilmeden sadece bedenim vardı ortalıklarda gezen.
    Tam bu arada iştenden çıkarıldım, herşey üstüste geliyordu, ertesi gün üniversitede işe başladım. Hayat bişekilde devam ediyordu, azrailinde kapıma uğrayacağı yoktu, böyle yaşamasını öğrenmiştim azdaolsa. Ağırdı ama senden gelen herşeye razı olmaktan başka yapacak birşeyim kalmamıştı,Üçay geçirdim sensizliğimle, çaresizliğimle,günler geçiyordu arada mutlu olduğum anlarda oluyordu tabi ama,ben seninle yaşayacağım mutluluklarıhayalini kurrunca bu anların hiçbir anlamı kalmıyordu, seninle evli olduğumun hayali beni sonsuz mutluluğa iterken gerçek olduğunu düşünmek olduğunu varsaymak anlatılmaz birşeydi, gerçeğini yüreğim kaldırmazdı herhalde mutluluktan. Seni aramak istiyordum ama karşılaşacağım tepki beni korkutuyordu, sonra san kontur yolladım sen merakedip arayacaktın beni nasıl olsatepkın agır olablırdı ama en azından sesını duyabılırdım.
    Aradın beklediğim bir etpki vermedin nişanlanmamıştın hem, zaten hiç inanmamıştım buna belkide inanmak istemediğimden yalan diye geçirmiştim aklımdan. Yine konuşmaya başkadık seninle ben bu sefer hiç ümitlenmedim, hazır tutuyordum kendimi her arayışımda tamam bu sefer arama beni der diye geçiriyordum aklımdan.Bir akşam bana ben neredeyim diye sordun, hemen anladım istanbulda olduğunu ama erkek arkadaşın için geldiğini söyledin sesimi çıkaramadım bişey diyemedim.
    Sana duyduğum sevgi öyle bi yapıya bürünmüştüki anlamsızlıklar içeriyordu artık. Görmek istediğimi seni, söyledim sana,ilk başlardan itiraz ettin, daha sonra ikna ettim seni, cuma günü için sözleştik seninle. Perşembe akşamı evde hazırlanıyordum yarın için,en güzel elbiselerimi çıkarmıştım, seçim yapamıyordum, kolaymı sevdiğimin karşısına çıkacaktım,tam bir senedir görmüyordum seni,ben böyle heyecanla hazırlanırken saat tam 23:58'de msj geldi sen den heyecanla açtım msjı...
    Gözlerinin çok ağrıdığını erkek arkadaşınla tartıştıgını görüşemiyeceğimizi, canını yakacak şeyler yapmamamı istiyordunbenden,sen bunları işstiyordun ama sen benim hep canımı yakıyordun, içimi acıtıyordun,her defasında ömrümden ömür alıp zütürüyordun, madem görüşmeyecektinniye beni ümitlendirdin, niye beni böyle ortada bıraktın, nasıl kızdım sana bilemezsin hem sevdiğime kızdığım için kendime kızdım,hem bana bunları yaşattığın için sana...
    Artık sevgimin yanında öfke tohumları çıkmaya başlamıştı, omsjı tekrar tekrar okudukça büyüyordu tohumlar. Bunun hesabını sormalıydım senden, neler yapardım bilmiyordum ama mutlaka canımın acısını dindirmeliydim. ibarahimi aradım döneceğin zaman beni aramasını istedim, bindiğin trene binip bana yaşattıklarının hesabını soracaktım. Perşembe günü aradım ibrahimi nezaman döneceğini sordum,o ise gittiğini haberi olmadığını söyledi. Sana olan kızgınlığım sevgimin üstüne çıktığının farkındaydım. Kendimede kızıyordum olmıyacak bir sevdanın peşinde bu kadar koştuğum için bı kadar emek bukadar çaba sarfettiğim için..
    Artık hiçbirşeyin önemi kalmamıştı benim için. Aradan iki hafta geçti, sebepsiz yere seni aradım, içimdeki kızgınlığı kelimelere döküp sana, içimden söküp atacaktım seni.Alo dediğin o ilk an bütün öfkem toprağa gömüldü sanki,o an anladımki sen ne yaparsan yap ne söylersen söylenekadar canımı yakarsan yakben seni hiçbir zaman kalbimden söküp atamıyacağım.
    Konuştuk basit olan hayatımızdan. Yine başlamıştı sonunun nasıl biteceği belli olan beni doyumsuz mutluluklara saran konuşmalarımız.
    Doğum günümdü o günsenden bir msj bir telefon bekledim, hani kutlarsın diye, aslında bi önemi yoktu doğum günümün ama senden birşeyler bekledim, sonra msj attım sana biraz sitem dolu. işe başladığını aklında olduğumu söyledin bana, seninle o akşam en uzun konuşmamızı yaptık saat 00:23'te başladık sabah 05:42'de bitirdik, ömrümün sonuna kadar devam edebilirdim böyle inan..Bu konuşmalarımız devam etti, geceler boyu, herşeyden konuşuyorduk seninlebenim yaşadığım günlerden senin bana bakış açından,her aradığımda benimle konuşmandan, msjlarıma karşılık vermenden okdar mutlu oluyordumki, bunları ilk defa yaşıyordum, dörtyıl sonra ilk defa..
    Her tlfnu kapattığımda kızıyordum kendime sana kızdım diye. Bana erkek arkadaşından bahsediyordun, onunla olan sorunlarından ayrılmanız gerektiğinden,ama onu sevdiğinden bahsediyordun bana. Senin üzgün olduğunu bilmek kahrediyordu beni, artık benim olmanısevgilim olmanı istemiyordum, mutlu olman bana yetecekti. Sana duyduğum bu aşk öyle bir hal aldıki kalbimi öyle bi kapladıki anlamsızlığa büründü yoksa dahamı anlamlı hale büründü anlayamaz hale gelmiştim..
    Senin mutlu olmanı gerçekten istedim, benimle olmıyacağını biliyordum artık, çünki ben sana senin istediğin hayalini kurduğun yaşantıyı hiçbir zaman tattıramazdım. Belki ben çok mutlu olurdum ama seni dilediğin kadar mutlu edemezdim, şunu çok iyi biliyordumki seni hiçbir zaman üzmezdim. Erkek arkadaşını aradım, biliyomusun hayatta yapacağım en son şeydi belkide.Ama sen onunla mutlu olacagına inandığın için bende senin mutlu olmanı istediğim için elimden geleni yapmak zorundaydım. Onunla konuştukça seni asla mutlu edemiyeceğini hep üzeceğini anladım. Sana buna tam olarak söyleyemedim sebep olmak istemedim ondan ayrılmana.Bi anda ona olan sevgin nefrete dönüştü, aslında sen öyle hissettin o anki duyduğun acıyla, gönül sevdimi ne kadar acıları yaşatsada ona sevdiği bir bakışınabir sözüne içindeki o anlık duyguyu alıp zütürüyor dön
    Tümünü Göster
    ···
  19. 29.
    0
    bi bakalım lan merak ettim
    ···
  20. 28.
    0
    rtık yıllar geçiyordu ,tam üç yıl oldu, sana duyduğum o büyük sevginin başlangıcı. Sana duydugum o büyk sevdanın altında ezik duruma düştüğümanlarda yaptığım hatalat bana işimide kaybettirmişti, pazarcılık yapıyırdum...
    istanbul boğuyordu artık beni sende yoktun artık buralarda, gelmiyordun eskisi gibi, aileme baskı yapıyordum adapazarına taşınalım diye belki bu sonu olmayan sevdadan kurtulabilirdim.en sonunda ikna ettim, karar verdik taşınacaktık zamanıda belirlendi. Taşınmamıza bır hafta kala sen geldin istanbula, nasıl sevindim anlatamam seni gördüğüm zaman, daha sonra öğrendimki cananın düğünü için gelmişsin. Cuma akşamı kına gecesi vardı,sen orda olacaktın bende orda olmalıydım,sen beni farketmedin ama ben bütün gece seni bi köşeden izledim seni.Sen nefes kadar yakın güneş kadar uzaktın bana okadar uzaktanbile beni öyle yakıyordunki sevda ateşiyle ,eritiyordun beni yavaş yavaşbilmeden.
    Dayımın oglu kamerayla çekim yapacaktı kına gecesinde,bir akşam önce anmıştık seni uzun zun anlattım seni onayaşadığım acıları çektiğim ızdırapları sıraladım birer birer, sonra cebimden sana benzeyen bir sanatçının fotoğrafını çıkardım senin değildi ama ben onun gözlerinde seni buluyordumBukadar olurmu bi insan bu kadar sevilirmi dedibana, keşke daha fazlasını yapabilseydim diye söyledim ama elimden başka birşey gelmiyordu. ibrahimden hep bir fotoğrafını istedimher şeyi teklif ettim tehdit ettim yinede vermedi olmadıgını söyledi. Dayı oglu kına akşamı istediğim resimleri verceğini söyledi banane kadar dua ettim ona o akşam bilemezsin, artık sevdan olmasadabir fotografın olacaktı bana ait..
    Ertesi gün eşyaları toplamaya başladık cumartesiydi, pazar günü taşınacaktık, hiç gitmek istemiyordum düğün saatide yaklaşırken ben ise herzamanki yerime gitmiştim. Dostlar meyhanesine..
    Akşamdüğüne geldim okadar yakışmıştıkı sana o mavi elbise bir peri gibiydinadeta gecey güneş gibi doğmuştun birden. Herkezin gözü sendeydi, kör olası gözler.Ben ise devam ettim senden bana kalan tek hatıra içki kadehlerine, devamlı oynuyordun, herkez sana bakıyordu ve bu beni deli ediyordu. Osırada yanımdaki biri sana kendi kendine söylendi, kafasını koparacaktım az daha, artıkson vermeliydim buna senin üzerinde olan bu bakışlara son kadehi yudumladım birini kestirdim gözüme kim olduğunu8 bilmiyorum sadece kavga çıkaracak içimi yakan bu bakışlara son vercektim. Birden dayı oğlı girdi koluma dışarı çıkalım dedim bırak dedim yalvardı adeta zorla attılar bei taksiye amcaoglunun evine zütürdüler...
    ibrahim abim anlatmaya başladıbana yaşadıklarını. Bende biliyordum birazını, yaptıklarının boşuna olduğunu bir anlam taşımadığını söyledi, şimdi pişmanım dedi.Ben hiçbir yaptığımdan pişmanlık duymadım sadece seni üzdüğüm anlarda pişmanlığım var. Seni ne sevdiğime pişmanım ne yaptığım anlamsız davranışlarıma ne çektiğim acılara.Sen benim hayatımda yaptığım en doğru seydin...
    Sabah olduğunda eşyaları yüklemeye başladık kamyona, gidiyordum artık buralardan, seni gördüğüm sokaklardan hayalini düşündüğüm köşe başlarından, yolunu gözlediğim mahallemden, senin beni bırakıp öksüz beni gittiğin şehirden bende gidiyordum artık. Artık seni arada bir görme umutlarımda olmayacaktı, yalnızlığımla yaşayan hayatıma karanlığıda ekliyordum. artık seni arada bir görme umutlarım bile olmıyacaktı. adapazarında hayat okadr zor geçiyorduki löyde olduğum için çalışamıyordumda. zamnım hep seni düşünmekle geçiyordu, artık fotografın vardı elimde bakıp bakıp hayeller kuruyordum güzel ama hiçbir zamn
    Tümünü Göster
    ···