1. 26.
    0
    yirtmak

    bilgisayar öğretmenine, durumu anlatmak 45 dakikamı aldı.son sözlerime kendisine bir şey yapmasından korktuğumu ekleyince:
    “tamam” dedi ve “yazılı ifade vermene gerek yok” dedi.ama bir daha böyle bir şey yaparsan seni disipline vermek zorunda kalacağım dedi ve son sözü “gidebilirsin” oldu.

    aşağı inip defter ve kitaplarımı topladım, resmen ipin ucundan dönmüştüm. bizim okuldaki disiplin cezaları biraz katıdır ve genelde 3 ila 6 ay uzaklaştırma verirler yani bir dönemin bitmesi…

    hatırlıyorum okula ilk başladığımız zamanlar sınıf başkanımız vardı adı semih. urfalıydı ve aşiretti.bir gün sınıfa 2 adet silah getirip kürsüye koyup bir konuşma yapmıştı.

    “beni dinleyeceksiniz, yoksa ben size dinletmesini bilirim.”bütün sınıf tırsmıştı ve biri gidip ispiyonlamıştı. semih için, tüm sınıfın ifadesini alıp okuldan atmışlardı..iyi çocuktu ama gereksiz bir gösteri(silahla tehdit) okuldan atılmasına mal olmuştu.

    ben burculara geçtim ve kapıda burcu’yu aradım.

    ben:selam burcu, nasılsın?
    burcu:volkan?
    ben:evet, benim.müsait misin?
    burcu:evdeyim evet müsaidim.
    ben:tamam bende sizin evin önündeyim, geliyorum yukarı..

    yukarı çıktım, allahtan bir tek burcu vardı. odasına geçtik ve biraz konuştuk.

    burcu:neler oluyor volkan?
    ben:bir şey olduğu yok, sadece biraz zamana ihtiyacım vardı.
    burcu:peki sebep ne?
    ben:dersler..sen ve her şey! biliyorsun bu son senem ve mezun olmam gerekiyor dedim.
    burcu:mezuniyet törenine birlikte gidelim mi?
    ben:bir aksilik olmazsa olur, neden olmasın ki dedim.
    burcu:oraya da birlikte gitmezsek zaten beni bir daha arama..
    ben:mezuniyet törenini neden bu kadar önemsiyorsun ki?
    burcu:görüşemiyoruz çünkü..
    ben:farkındayım, sınavlarım var. bitirmem gerekiyor bu okulu.1 sene uzatamam.
    burcu:aslında uzatsan ne güzel olurdu,1 sene daha seninle birlikte olurduk.
    ben:bakalım dedim ve sarıldım. içten değildi ama burcu ait olacağı bir liman arıyordu. belki de evleneceği birini…konuşmalarından ve tavırlarından bunları anlamamak salaklıktı.
    burcu seneye mezun olacaktı ve bunu isterken selin’i bilmiyordu. benim ise hiç ama hiç buralarda kalmaya niyetim yoktu…

    taşkinlik

    burculardan ayrıldım ve eve geçtim. selin’in bu günkü hali ve sonrasında yaşadıklarım.. fazla ağırdı bana. selin bir saniye aklımdan çıkmıyordu hele o tutkulu ve özlem dolu sarılması…hatırladıkça bir şeyleri kırıp, dökesim geldi ama yapamadım.

    fatih evde yoktu, duş alıp ayak üstü bir şeyler atıştırdım. akşam olmuştu ve ben selin’den başka bir şey düşünemez olmuştum.
    toparlandım ve arabaya atladım ve yanıma 7 tane bira aldım. selin’in kaldığı yere yöneldim ve önünde durdum.
    yavaş bir parça açıp içmeye başladım, odasının ışığı yanıyordu.i̇lk buluştuğumuz park ise az ilerideydi.ilk buluşma..ve nerden nereye!
    5.biranın sonunda arabanın içinde düşüncelere boğulmaya başladım. neden mutluluk bana çok fazla geliyordu? diyordum hep. camı açıp rahatlamaya çalıştım ama beceremedim. selin,20 adım ilerimde idi ve ben ona ulaşamıyordum.o da yetmezmiş gibi nişanlıydı ve bu düşünce bile beni deli etmeye yetiyordu.5.bira da bitmişti ve ben sarhoş olmuştum.
    arabadan çıkıp avazım çıktığı kadar:

    -“selinnnnn! seviyorum seni, bunu bana neden yaptın allahın belası!” diye ağlayarak haykırdım..
    kendimi kontrol edemiyordum,o an sanki tüm öfke ve sinirlerim öbek öbek akıyordu:

    -selinnnn! başkasıyla neden nişanlandın? beni bu kadar mı seviyordun? çık dışarııııı…! dizlerimin üzerine çöktüm ve istemsizce ağlıyordum..
    selin ise odasının ışığını kapattı ve dışarı çıkmadı
    umutlarım tükenince, fatihi aradım beni alman gerekiyor deyip yerimi söyledim.

    fatih geldi,ben kendimden geçmişim. koluma girerek arabaya taşıdı ve eve zütürdü.

    duş aldım ve bir nescafe içip kendime gelmeye çalıştım.
    fatih:ne oluyor oğlum sana? diye sordu.
    ben:bilmiyormuş gibi konuşma fatih.
    fatih:dağıtmanın alemi yok, sonuçta o seçimini yapmış. koyver gitsin dedi.
    ben:sanki ben istemiyor muyum sanıyorsun?

    selin…kalbimin tek prensesi…biricik papatyam! bunu bana yapmamalıydın.
    başka türlü cezalandırabilirdin oysa beni.. başkasıyla değil! seni ne çok sevmiştim oysa. hala da seviyorum içten ve sıcak.sen sevmesende…
    Tümünü Göster
    ···
  2. 27.
    0
    gerçekler 2

    finaller başlamıştı ve ben selin ile yatıp, selin ile kalkar olmuştum.o’na o kadar ihtiyacım vardı ki oysa.. belki de muhtaçtım.ama bencillik yapıp, hayatını alt üst etmeyi istemiyordum. düşüncelerimi selin’den bir an olsun alamamak beni mahvediyordu. hayatım ikilemler üzerine kuruluydu sanki..

    sınava girmek için evden çıktım, arabayı istemsizce daha hızlı kullanıyordum. sakinleşmeye ve durulmaya çalışsam da başaramıyordum bir türlü.
    okulun park yerine aracı park ettim ve otobüsten inen sınava girecekler tayfası’na gözüm takıldı. komik gelecek belki ama gözlerim,hep selin’i arıyordu ve buldu da.

    son tekrar için notlarımı, kalem ve ıvır zıvırı almak için arabanın içine eğildim. arkamı döndüğümde irkildim. uğruna çeşitli salaklıklar yaptığım selin, karşımdaydı ve benim nutkum tutulmuştu. söze o başladı:

    selin:ne yapmaya çalışıyorsun?
    ben:taşkınlığımı kast ettiğini biliyordum ve anlamazlıktan geldim. nasıl yani?
    selin:bana salak rolünü oynamaktan vazgeç volkan. kapılarda bağırıp, çağırmalarda neydi? neden bana bunları yaşatıyorsun? daha fazla acı çektirmek için mi?
    ben:üzgünüm..ben.
    selin:tamam, boşver.unutalım ama bir daha ne olur yapma, beni hala seviyorsan.bir parça değer veriyorsan yapmazsın dedi.

    bu konuşma sınav öncesi ne güzel moral oldu anlatamam. yukarı çıktım ve koridorda, elimde notlarla son tekrarı yaparken selin’in arkadaşı su geldi.

    kibar ve hoş olmayan bir tavırla:

    su:konuşabilir miyiz?
    ben:hayırdır, seninle ne konuşacağız ki?
    su:gel şu köşeye.. birinden ya da birilerinden saklanmak istermiş gibiydi ve tuhaf davranıyordu.
    ben:anlat, neler oluyor?
    su:volkan, selinden yalvarırım uzak dur.
    ben:sen karışamazsın buna. hatırladın mı sen bana sana ne demiştin yasin’i aldattığını söylediğim zaman. şimdi de ben sana söylüyorum. sana ne be!
    su:geçen bizim oraya geldiğinde, neler oldu bilmiyorsun, ondan böyle rahatsın.
    ben:sesimi yumuşatarak ne olmuş orada?
    su:selin senin sesini duyunca ağlayarak odadan fırladı, kapıyı içeriden kilitlemek zorunda kaldık. kızı bitiriyorsun, yanına gelse her şey daha kötü olacaktı ve biz buna izin veremezdik. uzak dur artık.
    ben:merak etme, benzer konuşmayı ve nasihatleri selin’de az önce bana yaptı zaten dedim.
    su:adamsan yaparsın o zaman! dedi ve çekti gitti.
    bu su beni ayar ediyordu, adamsan yaparsın o zamanda neydi? gidip ağzının ortasına 2 tane yapıştır diyordu şeytan. kaşar işte!
    sonra su’nun bana söyledikleri aklıma geldi:o gece gelmek istemiş ve durdurmuşlar demek.. zavallı selin,ne hallere düşürüyorum seni! hakketmiyorsun yaptıklarımı ve sana yaşattıklarımı.. bağışla beni ne olur papatyam!

    mesaj

    finaller, bitmek üzereydi.son 1 veya 2 tane kalmıştı tam olarak hatırlamıyorum.bu zaman içerisinde selin’e ne mesaj atmıştım ne de aramıştım.su’nun yaptığı konuşmalar neyse de selin “beni seviyorsan yapma!” dedi ya bu benim için fazlasıyla yeterdi.

    akşamdı, fatih ile ders çalışıyorduk inekler gibi. mesaj geldi, kimden olduğuna bile bakmak istemedim hemen. elimdeki bu soruyu cevaplayım sonra bakarım dedim.

    fatih:nescafe içelim.
    ben:yaparsan içeriz dedim.
    fatih:olur, mola verelim benim kafam sepet gibi oldu çünkü.
    çalıştığımız derste ders olsa. kendini beyaz sanan bizim bölüm hocasının dersi. gecen sınavdan yanlış hatırlamıyorsam alfa değerini derste gösterdiğinden farklı bir değer vererek soruları cevaplamamızı istemiş.ben ise dersteki alfa değerini almıştım. tüm formüller doğru ama sonuçları yanlıştı. 90 alacağım sınavdan 25 alarak kalmıştım.

    mesaja baktım, inanamadım.selinden geliyordu..

    -“seni görmeye çok ihtiyacım var volkan.” selin’i eve atıp iğrenç emellerimi gerçekleştirmek istemiyordum. seven insan bunu düşünmezdi çünkü.”bize gel” demedim o yüzden
    cevap yazdım hemen “ne zaman ve nerede görüşmek istersin?”
    “ben sana haber veririm. öptüm!”
    her şeyi anlarımda öpmekte neydi? kafam karışmıştı bana uzak dur! diyen kız şimdi mesajının sonuna öptüm diyor.
    fatih geldi ve nescafelerimizi yudumlarken selin’in mesaj attığını ve sonunda öptüm! dediğini söyledim.

    fatih:sizinki nasıl bir ilişki olm?! dedi.
    ben:bende anlasam, açıklayacağım sana dedim.
    fatih:kızlar böyledir, karışık olmayı sever dedi.ama sizin ilişkiniz.. garip ötesi bir şey!
    ben:aslında selin’in neden böyle davrandığını biliyorum.ama durduramıyorum fatih.
    fatih:resti çek kızı kaçır olm o zaman.
    ben:babası kanser olmuş, rest çek diyorsun. kızı kaçır adam ölsün, selin’de açısından ölür.
    fatih:hadi beee, senin işin yaş o zaman!
    ben:bilmiyorum, acaba kaçırmak için babasının ölmesini mi beklesem?
    fatih:salaklaşma,ya o zamana kadar selin evlenirse?
    ben:ufff!sus fatih. çıkış yolu bulmama yardımcı ol sadece…

    mesaj o kadar etkiliydi ki,kanım çekilmişti. birkaç soru daha çözmeyi denediysem de başarılı olamadım.

    soru önümdeydi ama karalama kağıdında cevaba ise selin yazmıştım.onu düşününce “gülümsedim”.

    si̇gara

    gündüzler çabuk geçse de geceler bitmek bilmiyordu.. gündüz yapacak çok şey var, gece ise insanın kendiyle hesaplaşma vakti gelmiş gibi geçmişi ve yaşadıkları dışında bir şey düşünemiyordum. geçmişte ise selin en belirgini idi. selin’den ayrıldıktan sonra gecelere olan nefretim bu yüzdendi sanırım.. kendisini bol bol düşünme fırsatı vermişti çünkü bana..

    selin limon kolonyasından aşırı nefret ederdi, bunu tesadüfen onla buluşmadan önce aceleyle traş olduğumda berberin, yüzüme boca ettiği limon kolonyasından sonra anlamıştım. sakallarım batıyor diye öptürmüyordu, limon kolonyasının kokusunu alınca volkan, uzak dur bugün benden! demişti.bu anları düşünürken nerden aklıma geldiyse sigara içip rahatlama fikri geldi. fatih w..tn bx içiyordu. gidip 2 dal sigara istedim.

    fatih:olm sen akıllanacağına manyaklaşıyorsun.bu yaşa kadar sigara içmemişsin, okul bitecek sen sigara ver diyorsun.
    ben:ya fatih, veriyor musun vermiyor musun onu söyle.
    fatih:volkan, alışınca bırakılmıyor. bence içme hiç.
    ben:hadi fatih, çocuk değilim ben.ver artık.

    fatih’ten aldığım 2 sigarayı üst üste içince tır çarpmışa dönmüştüm. sabah ilk işim 1 paket sigara almak olacaktı. acaba selin bilse tepkisi ne olurdu?

    bu düşüncelerle uyumuşum, sabah oldu ve ben gidip gazete, sigara ve ekmek alıp eve döndüm. oradan okula geçtim. bölüm öğretmenimiz beni odasına çağırıp, bugün anadolu üniv.’den bir grup öğrencinin geleceğini, onlarla ilgilenen kişiye yardımcı olmamı söyledi.

    grup geldi ve gezdirmeye başladık. okulu gezerken, içlerinden biri gülerek soru sordu.ben komik olduğunu mu sanıyorsun? diyerek kızın yaydığı o pozitif enerjiyi yok etmeyi başarmıştım. sorunluydum resmen ve her yerde mal gibi bunu belli ediyordum. kız” bir saniye konuşabilir miyiz” dedi.

    adı leyla’ymış. eskişehirli ve a.ü de okuyormuş.

    leyla:merhaba, adım leyla.az önce neden öyle tepki verdin bana? anlayamadım.
    ben:merhaba leyla, bende volkan. üzgünüm,biraz sorunlarım var şu sıralar..ve son finaller!

    leyla:anladım. boşver takma diyerek o şirin gülümsemesini attı,bir kağıda bir şeyler karalayıp, elime tutuşturdu ve ekledi:

    -kendini iyi hissettiğinde görüşürüz o zaman.
    gruptan, sınava çalışma bahanesi ile ayrıldım. leyla’nın yazdığı kağıt parçasına gözüm takıldı. telefon numarası ve msn adresi yazıyordu.eve geçtim ve müzik dinlemeye başladım. sigaramı da yakıp, selin’i düşünmeye başlamıştım çoktan.

    telefonum çaldı, açtım arayan annemdi ve ağlamaklı bir ses tonuyla:
    -oğlum nasılsın? neler yapıyorsun?

    ben:iyiyim anne,tek bir sınavım kaldı sonra mezuniyet töreni. sonra da geleceğim bir aksilik olmazsa.bir şey mi oldu anne?
    annem:oğlum baban hasta.
    ben:nasıl yani?
    annem:iş yerindeyken kalp krizi geçirmiş. hastaneye kaldırmışlar dediği anda gözlerimden yaşlar süzülüyordu.
    ben:durumu nasıl şimdi?
    annem:iyi, yoğun bakımdan çıktı az önce.
    ben:anne ben hemen dönüyorum, yarın orda olurum. merak etme beni tamam mı?
    annem:baban iyi oğlum. gelmene gerek yok. kalp ritminde sorun varmış, düzeldi dedi.
    ben:tamam anne, durumunda bir değişme olursa ararsın. üzülme anne, babam güçlüdür. içim hiç rahat değil burada şimdi..
    annem:yok yok oğlum,sen derslerine bak.bir şey olursa seni ararız dedi.
    ben:tamam anne, benim adıma geçmiş olsun dersin babama. deyip kapattım.

    babam:babam ben kendimi bildim bileli sigara içer. bana “sigara içme de ne içersen iç oğlum.”demişti.cep telefonu taşımayı sevmezdi, gülmeyi de..sert mizaçlı ve kavgayı seven biriydi.o yüzden çok tartışmışızdır babamla ve günlerce konuşmadığımızı hatırlarım…

    şoktaydım,”lanet olsun böyle hayata…”diyerek bir sigara daha yaktım…
    Tümünü Göster
    ···
  3. 28.
    0
    özet geçin binler
    ···
  4. 29.
    0
    buluşma

    ben:selin, bana neden canım diyorsun hala?
    selin:volkan! bugün her şeyi unut, benim dışımda her şeyi yani.. nişanlı olduğumu da..
    ben:ya sonra?
    selin:sonrası geldiği zaman düşünürüz. bırakta birlikte bu anı yaşayalım tıpkı eski günlerdeki gibi..
    sanki yarın, ölecekmişiz gibi konuşuyordu. hayatı umursamak istememesi ve geçmiş günlerimize özlemini, galiba hala beni seviyor olarak anlamlandırdım.

    selin yanımdaydı yine..ve o minik elleriyle ellerimi tutuyordu.

    si̇nema

    sinema’ya yakın bir yerde durup arabayı park ettim. selin önce koluma girdi, sonra elimi tuttu ama resmen sıktığını hissetmiştim.
    ben:merak etme kaçmam dedim.
    selin:pardon canım, dalmışım dedi.

    çok mutluydu, gözlerinin içi parlıyordu ve bunu da hareketleriyle perçinlemeyi başarıyordu.
    ah selin..!neden nişanlanma gibi bir aptallık yaptın sanki demek geldi dilimin ucuna..ama söyleyemedim.
    mağzaların önünden vitrinlere bakarak sinemaya doğru ilerliyorduk.
    bana "en sevdiğimiz şarkının adı ne?" diye sordu."izel-kızımız olacaktı dedim ve ekledim yalan oldu ama... onu hatırlatan değerleri unutmadığımı anlamak için sorduğu soruydu bu.
    selin koluma bir tane yapıştırdı gülerek ve ekledi."istersen olur"
    ben:iyi yapalım o zaman diyerek devam ettim.
    selin gülse de devdıbını getiremedi.

    arkalara bilet aldık,ben selin ile ilgilenmek istiyordum çünkü. sinema ve yapacaklarımız bir bahanenin parçası olacaktı. içinde selin olsun,her şeyi yapmaya hazırdım her zaman..
    koltuklarımıza oturduk, selin ise elimi hiç bırakmıyordu.o filme bakmaya başladı ben ise o’na..
    bir ara göz göze geldik.

    selin: (gülerek ve kısık bir sesle) beni dikizlemeyi bırakıp filmi izle.
    ben:özlemiş olamaz mıyım seni?
    selin:bu kadar çok mu özledin beni?
    ben:sen özlememiş gibi konuşuyorsun…
    selin:seni ne kadar özlediğimi göstereceğim ama burada değil.
    ben:seni seyretmek,o güzel bakışlarınla mutlu bir şekilde sinema izlediğini görmek bile beni bitirmeye yetiyor.
    selin:yaklaş.. dedi.
    kulağıma bir şey söylemesini beklerken dudaklarımı ısırarak öpmeye başladı. canım biraz yansa da yeter ki bunu o yapsın. hımmm..dilime çilek tadı gelmişti yine..
    garip oldum, tıpkı o ilk öpüşmemizdeki gibi. selinnn,yavaş demeye çalıştım ama dudaklarımdan ayrılmıyor, delice öpmeye devam ediyordu.
    selin’in en çok boyundan öpmemi sevdiğini biliyordum. boyuna öpücükler kondurmaya başladım.. hatta öperek indim.ara verilince toparlanmak zorunda kaldık.

    selin tuvalete gitti, bende elimi yüzümü yıkadım. kafamda yaşadıklarım, dilimde ise çilek aroması…gülümsedim ve çıkıp selin’i beklemeye başladım.

    selin geldi panik içinde.

    -volkan,ne yaptın? boynumu morartmışsın..

    si̇nema 2

    selin’e “morarttığım yeri gösterir misin” dedim.
    saçlarını yana atarak gösterdi..
    bak burası dedi.. fondöten sürmüş ama yeşilimsi morluk kapanmamıştı.
    kıpkırmızı olmuştum utancımdan. bunu ben mi yapmıştım?..

    ben:üzgünüm selin. istemeden oldu.
    selin: (gülerek) bir de isteyerek yapsaydın..
    ben:sen istersen! yaparım ama..
    selin:dikkat et,sorun yaşayacak izler bırakma bana..
    ben:öpeyimde geçsin o zaman dedim..
    selin:koluma vurarak “delisin sen…” dedi.

    ara bitmek üzereydi,pop corn ve kola alıp bıraktığım izleri unutturmaya çalışıyordum.
    selin, filmi izlerken pop corn’u bir kendi yiyiyor bir tane de bana veriyordu tıpkı küçük çocuklar gibi..

    şımartılmaya selin ile alışmıştım ve o hala beni şımartmaktan yine vazgeçmiyordu.
    telefonu sessizdeyken çaldı,ama açmadı.
    ben ellerimi saçlarına zütürdüm.. saçlarıyla oynamak çok hoşuma gidiyordu.
    elindeki pop corn ve kolayı bırakarak başını omzuma koydu ve üstümdeki switshirt’ü elleriyle sıkmaya başladı..

    ben ise her şeyin düzeleceğini, üzülmemesini söylüyordum.ama koca bir yalandı, bunu ikimizde biliyorduk.
    film beni sıkmıştı, çünkü gürültülü sahneleri yüzünden selin’e olan ilgimi dağıtıp duruyordu.
    selin’e gidelim mi diye sordum kısık sesle ama duymadı galiba.
    o başını kaldırdığı zaman filmin yansıyan ışığı göz yaşlarını fark etmemi sağladı. yanakları ıslanmıştı, elimle sildim ve

    ben:neden ağlıyorsun,ne oldu şimdi?
    selin:senden ayrılmak istemiyorum ben..
    ben:ayrılmayacağız merak etme..
    selin:volkan, yalan söyleyip durma bana..!dedi sinirlice.
    ben:ya tamam, sakin ol diyordum ve selin’i sakinleştirmeye çalışıyordum.

    filmin sonlarına doğru selin hıçkırarak ağlamaya başladı.

    ben:selinnnn…kendine gel lütfen!
    selin: (yüksek sesle)hiç kimse umurumda değil artık. anlıyor musun beni volkan!
    ben:hadi canım, çıkıp biraz yürüyelim. temiz hava iyi gelir dedim.

    dışarı çıktık ama selin’in ağlaması kesilmedi.

    ben:ya canım kendine gel, üzme beni de.millette bir şey var zannedecek.
    selin:gidelim buradan…
    ben:nereye gidelim? diye sordum. islak gözleriyle:
    “yanında uyuyabileceğim bir yere.. “dedi.

    otel

    aslında eve gidebilirdik ama fatih vardı ve selin’in nişanlı olduğunu biliyordu.
    bize gidebilirdik ama fatih’in bir yerde ağzından kaçırabilirdi veya yoldayken birlikte bizi biri görebilirdi.
    bu ihtimalleri göze alamadım, arabaya bindik ve bir otele gidelim mi? diye sordum.
    selin:fark etmez, dedi.
    arabaya binip,bir otele gittik ama kimliklerdeki soyadları farklı olduğu için oda vermediler. kızmıştım “size ne der gibi…”
    birkaç otel daha dolaştım buralarda da aynı tavırlarla karşılandım. asker ve otel memleketinde bize kimse oda vermek istemiyordu. garip!
    başka bir otele gidip 2 oda tutmaya karar verdim. sonuçta kimse bir şey diyemezdi.
    selin’e sen çık canım ben gelirim dedim ve arabayı otelin parkına park edip anahtarları görevliye teslim ettim.

    selin odasına çıkmıştı bende otel ücretlerini nakit ödeyip odama çıktım. otel’in içi dışından çok çok daha güzeldi, konforluydu.
    selin’e mesaj atıp istediği zaman gelebileceğini söyledim ve televizyonu açıp seyretmeye başladım.

    5-6 dakika sonra kapı çaldı, selindi gel içeri canım deyip, sağa sola bakındım ve kapıyı kapattım.
    selin:duş alacağım ben dedi.
    ben:tamam,al canım dedim.
    selin:ama sende gel...
    ben:selin duş almaya başlamıştı ben kıyafetlerimi çıkartırken.. yanına gittim.su buz gibiydi. fırladım dışarıya yeniden..
    ya selin bu su buz gibi…
    selin:ben alışkınım ve soğuk suda duş almayı seviyorum dedi.
    ben:sıcak suyu akmıyor mu buranın?
    selin:bilerek açmadım dedi ve hadi gel ya yanıma korkak olma bu kadar! dedi.

    suyun altına girdim ama 5 dakika kalabildim ve titreyerek çıktım.
    o ise her şey normalmiş gibi devam ediyordu.
    bu kadar soğuk suda duş mu alınırdı?
    ne yapmaya çalıştığına anlam verememiştim.
    kurulanıp bornozu giydim ama titremekten kendime gelemiyordum bir türlü..

    selin: (gülerek) bana baktı ve alemsin ya volkan!,dedi.
    ben:i̇lk defa buz gibi suyla duş aldım, normaldir.
    selin:”ilkler hep güzeldir” dedi.bir şey anlamalı mıydım, anlamadım.

    otel 2

    selin’in ilk birlikte olduğu kişi bendim.
    bunu ilk birlikteliğimizde titremesinden ve tecrübesizce yaptığı hareketlerinden anlamıştım.
    her şeyi geçtim baskıcı ve otoriter bir ailesi vardı ki zaten böyle bir şeyi evlilik dışı yaşamasına izin vermezlerdi.
    ayrıca antalyalı olmasına rağmen temizdi. benimde sırf 3-5 dakika uğruna bir kızın hayatını karartmaya hiç niyetim yoktu.
    .her zaman, nerde durmam gerektiğini bildim.
    selin’de saçlarını kuruladı, dudaklarına nemlendiricisini sürdü v sonra bornozunu giyip yanıma oturdu.

    selin: (gülerek)çok mu üşümüş benim yaramazım?ne düşünüyorsun? diye sordu.
    ben :seni… dedim düşüncelerimi örtmek istercesine..
    radyoyu açtım. tual-kasım çalıyordu..
    selin:hımm.. söyle bakalım nasıl düşünüyorsun beni?
    ben:şuan yanımda olduğun gibi dedim..
    selin yaklaştı ve yatağa uzandık.. onun hafif nemli saçlarıyla oyuyor ve deniz derinliğindeki gözlerinde kayboluyordum..
    ben:çok özledim seni ve hiç yanımdan ayrılmanı istemiyorum.
    bir de bu anın sonsuza dek sürmesini..
    selin:bence sen çok şey istiyorsun.
    ben:biliyorum ama istiyorum..
    selin:başka istediğin bir şey var mı?
    ben:evet, yalnızca seni istiyorum dedim kırık bir ses tonuyla.. selin gözlerini kapattı ve derin bir iç çekerek:
    “-hadi sarıl bana doya doya ve bir daha bırakma olur mu” dedi.

    ağlayamamak için kendimi zor tutuyordum. onun ise gözleri çoktan dolmuştu.
    sarıldım,hem de sımsıkı ve kalpten…bizim kaderimiz bu olmamalıydı.
    biliyorum çok yanlışlarım çoktu ama 1 kere şans yüzüme gülüp sevdiğim insanla evlenmeme izin verse başka bir şey istemeyecektim bu hayattan.

    selin’in sesiyle kendime geldim:
    -volkannn! hadi öp b
    Tümünü Göster
    ···
  5. 30.
    0
    otel 3

    se
    ben ise halen bir karar verme aşamasını bir sigara ile sonuçlandırmaya çalışıyordum..

    selin:volkannn…
    ben:efendim canım..
    selin:ne yapıyorsun balkonda?
    ben :erken uyandım, temiz hava alıyorum.
    selin:sabahın köründe sen sigara mı içiyorsun?

    sigara yüzünden tartıştık,aç karnında bir daha içmeyeceksin diye söz verdirdi.
    yanına gittim, yeniden birlikte olduk ve duş alıp oteli terk ettik.
    selin ile geri dönerken,ben hala karar verebilmiş değildim ve bunu da ona söylemek istemiyordum. sanki rüzgar bizi nereye savurursa onu yaparız dercesine…

    evine bırakmadan son kez bir kafede kahvaltı yaptık,pek bir şey yiyemedi üzüntüden.
    hasta olduğunu düşündüm veya yaşadıklarının ağırlığıdır dedim.
    ama ona” illa ben mi yedireyim sana papatyam“demekten de kaçınmadım ve zorla bir şeyler yemesini sağladım.”madem savaşmak istiyorsun, güçlü ol öyleyse” dedim..

    onu 1 sokak geride indirdim ve eve döndüm. yolda ağlıyordum,bir sürü fırsatı tepmiştim ve selin’de bunun farkındaydı.
    selin mesaj attı:
    -“eve vardığın zaman mesaj at,iyi olduğunu bilmek istiyorum canımm.”

    eve ağlayarak girdim ve odama geçip, hayat ile bağlarımı geçici olarak koparma kararı aldım.
    -selin’e mesaj yolladım “evdeyim ve iyiyim. merak etme, kocaman öptüm..”

    çok geçmeden hasta oldum ya soğuk duştan,ya da balkondan. burada tek yapmam gereken, mezuniyet töreni kalmıştı artık..
    selin’i unutmalı mıydım yoksa onunla gelecek hayalleri kurmalı mıydım?

    aslında eve gidebilirdim, sonuçta babam kalp krizi geçirmişti ve ben babama bir şey olsa burada üzüntüden ölürdüm. mezuniyet töreni sadece bir bahane idi, selin’i bırakıp gitmeyi göze alamadım.
    sanki halen ekgib bir şeyler vardı, yaşanması gereken..ama yaşanmamış!

    selin benimle birlikteyken, ailesiyle telefonunu açmadı diye tartışmış ve kızı fena azarlamışlar. bana konuyu anlatan bir mesaj yazdı.

    -“annem, ağzıma etti resmen. lütfen gidelim buralardan.eve dönmek istemiyorum ben volkan.”

    bunalim

    mezuniyet törenine birkaç gün kalmıştı ben ise bitik konuma gelmiştim. saç,sakal birbirine karışmış, tuvalet dışında odasından çıkmayan garip bir kişilik olmuştum.
    doğru dürüst yemekte yiyemiyordum eskisi gibi…

    ajandamız olduğunu söylemiştim selin ile birlikte yazdığımız ve bir onda bir bende kalıyordu.
    böylelikle içimizden gelenleri yazıyorduk ve tartışmalarda bu kırmızı ajanda durumu kurtarıyordu.son bende kalmıştı ve ben sayfalarını çoktan okumaya başlamıştım.ama gerçek yaşamdan düşünceler peşimi birakmıyordu:

    selin’in son mesajı gözlerimin önünden gitmiyordu ve ben halen bir cevap yazamamıştım.
    mesaj geldi, sevinçle burukluk arasında selin’den olduğunu düşünerek açtım. burcu’ydu.

    “-volkn znyt trnine brlkte gdyruz. untmdn dgl mi?” kız adımı bile kısaltarak yazıyordu. ilginç ve komik geldi. gülümsedim…

    selin, düşüncelerimin tamdıbını kaplıyorken burcu’yu düşünemiyordum bile.
    hele mezuniyet törenine selin’de gelirse ve beni burcu ile birlikte görürse.. küfür etsem daha iyiydi.
    selin’i bırakmayı düşünmüyordum, çünkü onu ilk günkü kadar sevebiliyordum. oysa kimseyi böyle sevemedim ki ben.. dedim..
    beni cevap yazmaktan vazgeçiren selin olmuştu.ama yeni bir mesaj daha geldi. burcu’dan yazmış yine.

    -“ordmsın?cvp yzmk çk mu zr?sna gre hzrlk ypcm.acl br cvp yz bna..” aslında kıza söz vermiştim yarım ağızla da olsa ama selin’e vereceğim acı, bana verdiğim o sözlerimi bile geri yediriyordu. oysa ben sözünden asla vazgeçen biri değildim.

    burcu’ya cevap yazma zorunluluğunda hissettim kendimi. sonuçta o da bir insandı ve değer vermesem de o bana değer veriyordu.

    “selam burcu. kesin bir şey söyleyemiyorum, daha zamanımız var. sana haber vereceğim”

    fazla geçmeden yanıt geldi.

    “brlkte gtmycksek br dha msj yzma ve snnle grşmylm olr mu?bye..”

    elimde neler var diye düşünmeliydim olasılıkları acilen.

    -burcu ile mezuniyete gitmesem bitirecekti ve bir daha görüşemeyecektik.
    -burcu ile gidersem selin görebilirdi ve benim için çok daha değerli selin’i kaybetmek olurdu bu.
    -mezuniyete her ikisi ile birlikte gitmesem selin’i göremezdim, burcu ile de biterdi.yok yok bu hepsinden çok saçma oldu.

    ben bunları düşünürken fatih girdi eve, benim odaya yöneldi ve kapıyı çaldı. buzlu camdan görebiliyordum o’nu.
    i̇çeri girerek odaya baktı ve:
    fatih: (odanın darmadağın olmasını ve beni kast ederek)olm bu ne hal?
    ben:yok bir şey ya fatih.
    fatih:kalk toparlan biraz.bu gece misafirler gelecek. sana neler oluyor çözemiyorum volkan.
    ben:hayırdır,kim geliyor? hatun mu yaptın yoksa?

    fatih:kalk yataktan, şuraları toparlayalım biraz.. kendine de çeki düzen ver biraz. hadiii!

    fatih kimin geleceğini söylememişti yarım ağızla bile olsa.
    ayağa kalktım ve odamı fatih ile birlikte toparlarken kararımı vermiştim.bir hayatı kendimle birlikte mahvetmiştim ve bir başka hayatı aynı hale getirmek istemiyordum.

    mezuniyete gidecektim..ama burcu ile değil!

    mi̇safi̇r

    fatih ile odamı toparladıktan sonra, bulaşıkları yıkadık ve ben berbere gittim. döndüğümde ise küçük bir şok yaşadım..
    ayfer ve arkadaşı bizdeydi ama neden gelmişlerdi?
    odaya girip selamlaştık ve ayfer’in yanındaki kızın adının sibel olduğunu öğrendim.
    ayfer ile fatih konuşuyorlardı ve konuşmalarındaki sıcaklıktan aralarında bir ilişki olduğunu anlamıştım.
    bunca zaman neden birlikte değillerdi onu anlamamıştım.
    sibel beyaz tenli, balık etliydi ve bana göre güzel sayılabilecek kategorideydi.
    biraz basenliydi, uzun saçları düz, bakımlı ve yüzü ise bebek gibi masumdu.
    sibel’e yönelerek sıkılmasın diye birkaç soru sordum;

    ben:nerelisin sibel?
    sibel:i̇stanbulluyum.sen nerelisin?
    ben:sakaryalıyım dedim.
    sibel:gelmiştim sakarya’ya.
    ben:beğendin mi peki?
    sibel:hayır. çark caddesi mi ne vardı sizin orda erkekler laf atmıştı bana. sinir olmuştum.
    ben: (kendi şehrimin sap tiplerinden utanarak) doğrudur, sakarya’da var böyle bolca tip. dedim. sakarya’da ne giydiğini merak etmiştim, çünkü biraz açık giyinin o merkez caddesinde bile kesin lafla veya başka bir şekilde taciz ederlerdi.
    sibel:i̇stanbul hiç böyle bir yer değil dedi. fatih ve ayfer ile aynı sınıftasın değil mi?
    ben:evet dedim.son sınıfta mısın sende?
    sibel:evet dedi.
    ben:gelecek misin törene? kızlar tören, etkinlik gibi organizasyonları kolay kolay kaçırmazdı, amaç hayatında biri olup olmadığını öğrenmekti.
    sibel konuşurken gözlerine baktım. sıcaktı,kişiliğini de sözcüklere yansıtabiliyordu.

    fatih ve ayfer biz nescafe yapıp geliyoruz. evden bir şeylerde yapıp getirmiştim.siz oturun biz geliyoruz dedi ve kalktılar.

    sibel ile baş başa kalmıştım. onun beyaz teninde yalnızlıktan mı yoksa bakışlarımdan mı yanakları utançtan kırmızı olmuştu.ama konuşurken gülümsemeye devam ederek,
    bu utancını gizlemeye çalışıyor, gözlerime bakmaktan kaçınıyordu.
    utangaç tavırları ve kişiliği onu hoş bir kız yapmaya yetiyordu.
    törene kız arkadaşlarıyla katılacaktı ki bu da “ben yalnızım” demekti.

    sibel’in sorusu ile irkilmiştim ama bir tek “gidiyorsun?” kısmını anladım ve “üzgünüm” deyip soruyu tekrar etmesini rica ettim.
    sibel:sen kiminle gidiyorsun?
    ben: (gülerek) sanırım kimseyle dedim.
    su tören ve balo’da beraber olmamıza izin vermeyecekti ve bunun için elinden geleni yapacağına emindim.
    düşman gibiydik ve ben su’nun hep aleyhime uğraştığını biliyordum.

    sibel: (aldığı cevabın etkisiyle gülümseyerek) okul bitti sayılır ne yapmayı düşünüyorsun peki?
    ben:bir iş bulup, çalışırım ama sakarya’da kalır mıyım bilmiyorum dedim.
    sibel:istanbul’u dene.hem iş olanakları çok fazla hemde güzel şehir.
    ben:oranın trafiği kötü.hem orda çalışsam bile çalıştığım sağa sola gider, elimde bir şey kalmaz bana dedim ve ekledim i̇stanbul’da nerdesin?
    sibel:maltepe’de oturuyoruz. ablam bankacı, babam ise öğretmen. emekli oldu geçen sene..
    sibel’in sözünün yarısında fatih ile ayfer odaya girdiler ve nescafeler, kuru pastalar eşliğinde televizyon seyrediyorduk.
    fatih ile ayfer, kendi aralarında konuşmaya başlamıştı.

    ben:sibel tavla biliyor musun?
    sibel: (gülerek) tabiî ki biliyorum.
    ben:hadi oynayalım,o zaman dedim.ama gülerek boş boş olmaz haberin olsun dedim.
    gösterdiğim yakınlık, sibel’in hoşuna gitmişti.

    sibel: (gülerek ve kendine güvenen bir tavırla)neyine oynamak istiyorsun peki?
    ben: ben yenersem i̇stanbul’a geldiğimde beni gezdireceksin. peki sen?
    sibel: (gülerek)bir dahaki görüşmemizde benim için kek yapacaksın.

    hayatımda kek yapmamıştım oysa, kesin berbat ederdim. yenilmemeliydim,yoksa işim kötüydü.
    güle oynaya başladığımız tavla da,biraz da şansın yardımıyla skoru 4-4’e getirebilmiştim.
    sibel, tavlayı çok agresif oynuyordu ve stratejisi çabuk kaçıp, çıkmamı engelleme üzerine kuruluydu ama yenilmişti ve ben derin bir oh! çekmiştim.

    sibel:ya sen hile yaptıınnn!
    ben:yok vallaha hile yapmadan oynadım dedim gülerek..
    fatih:bitti mi sizin tavla?
    ben:evet, sibel yenildi dedim.bir kızın beni yenmesine izin veremezdim…
    fatih:okey oynayalım o zaman.
    ben:gel bakalım takımlara fatih dedim.
    fatih ile odadan ayrıldık, okey takımını bir leğenin içinde saklıyorduk ama bulmamız kolay olmadı.
    odaya girdik, çiftli oynayacaktık ve sibel benim partnerim olac
    Tümünü Göster
    ···
  6. 31.
    0
    okey

    okey takımını odaya taşıdık ve masanın üzerini boşaltarak sandalye getirdik.
    ben odaya gidip skor için tabela hazırladım ve sibel’in karşısına oturdum.
    fatih:eee, neyine oynayacağız dedi.
    ayfer:evet,bir şeyine oynayalım dedi.
    sibel: (gülerek) bu akşam yeterince kaybettim ben.
    ben:eğirdir gezisine oynayalım dedim.
    fatih:nasıl yani? dedi
    ben:eğer siz yenerseniz eğirdir’de biz sizi ağırlarız. yenilirseniz de siz bizi ağırlarsınız.
    sibel:bana uyar dedi.
    ayfer:tamam, oynayalım bakalım dedi ve fatih’e dönerek;
    -“sakın yenilme, döverim vallaha seni” dedi. fatih güldü ve “tamam” dedi.

    başlayalı fazla olmamıştı ama sibel o akşam acayip ballıydı.ben bile “yok artık!”demiştim. tabelayı sibel tutuyordu. duruma bakma bahanesi ile yazısına baktım, küçük ve tane tane yazıyordu.

    21’de bitecekti ve durum;

    fatih-ayfer:8
    ben-sibel:15

    daha sonradan ayfer toparladı birkaç bitiş sayesinde.biz bir türlü oyunu bitiremiyorduk.. geç olmuştu ama sonuçta araba vardı, yani kızları bırakabilirdik.

    sonuç: 4-2 fatih ile ayfer öndeyken mola verdik. fatih gülerek nescafe yapalım “beleş eğirdir yoldaaa..” dedi. sibel saçlarıyla oynuyordu ve ayfer’de fatih ile içeriye gitmişti.

    sibel oturduğu yerden kalktı ve bana evinizi gezdirir misin? dedi. olur dedim ve odama zütürdüm.
    bilgisayar masasının altından kablolar fışkırıyordu, görüntü iğrençti ve ben ayağımla kabloları içeri doğru ittirdim. sibel duvardaki karakalem resimlere bakıyordu.

    sibel:bunları kim yaptı?
    ben:bizim sınıfta günay diye gitarcı bir çocuk var. okula ilk başladığım zamanlar ona yaptırmıştım. odamı toplamıştım allahtan!

    sibel yatağımın üzerine oturdu. etrafa ve notlarıma göz gezdirdikten sonra sordu.

    sibel:odanda kül tablası var.ne zamandır sigara içiyorsun?
    ben:yeni başladım sayılır.
    sibel:şaka mı yapıyorsun?
    ben:ciddiyim dedim.
    sibel:bu kırmızı ajanda ne?
    ben:benim günlüğüm.. yalandı selin ve bana ait şeyler vardı.
    sibel:bir erkek günlük yazar mıydı? bakabiliriyim izninle?
    ben:başka zaman bakarız hadi başka odaları da gezelim diyerek elinden ajandayı aldım ve sakladım..
    koşturarak sibel’i yakaladım ve fatihin odasına girdik,1-2 dakika olmadan fatih ile ayfer bizim yanımıza sessizce geldiler ve arkamızdan;

    ayfer:basıldınız….!ne yapıyorsunuz?
    sibel:hiç!!! dedi.şey volkan bana evi gezdiriyordu.
    utanmıştı ve yeniden yanakları kızardı. odadan çıkarken ayfer’e bir şeyler söyledi ve kolunu çimdikledi. kendi kendime” beni zor durumda bırakmasana kızım! demiştir kesin dedim ve gülerek masaya oturdum.
    nescafelerimizi yudumluyorduk, gözlerim sibel’in dudaklarına takıldı. kırık, kuru, ince ve güzeldi... o’na baktığımı fark etti ve bana “elin nasıl?” işareti yaptı..
    son ele gelmiştik, yenilirsek kaybedecektik.
    elim iyi sayılırdı ama fatih ölümüne taşlıyor, yerden başka şansım kalmıyordu.
    sibel son taşayım sinyali verdi ama önce ayfer bitti.
    Tümünü Göster
    ···
  7. 32.
    0
    sibel:yine mi yaa! diyerek tekrar kaybetmenin burukluğu içindeydi.
    ayfer:tabi kızım,ben varken yenebileceğinizi mi sanıyorsunuz?
    fatih:gülerek bağırdı helallll!
    ben: (gülerek)tamam, tamam abartmayın isterseniz dedim. aslında yensek çok daha iyi olurdu,ama sonuçta bir oyun. benim için skor ise 1-1 berabere olmuştu gece sonunda..

    fatih’e bana ortalığı toplamama yardim et dedim. bardak ve tabakları mutfağa taşıdık ve sordum:
    ben:kızlar gidecek mi bizde mi kalacaklar?
    fatih:ayfer kalacak ama sibel’i bilmiyorum.
    i̇çeri geçtik okey takımlarını kızlar toplamıştı.
    onları da odaya zütürdükten sonra döndüğümde sibel’inde bizde kalacağını öğrendim.

    ayfer, sibel ile birlikte yatak hazırlamaya çalışıyordu.
    ben herkese iyi geceler deyip odadan ayrıldım ve odama geçip, yatağın üstüne oturdum.

    telefonuma baktım.11 cevapsız 2 mesaj. kimdi acaba bu?

    hepsi selin…mesajlarını okudum peş peşe:

    selin:”canım nerelerdesin, seni merak ediyorum..”

    selin:”volkan, cevap yaz bana. meraktan ölüyorum şu an.”
    ···
  8. 33.
    0
    kahvalti

    seline cevap yazmak için saate baktım, çok geç olmuştu.”kesin uyumuştur ama sabah okur” diyerek cevap yazdım.

    -iyiyim ben canım.bir sorun mu var? 11 cevapsız arama pek hayra alamet değildi.
    yatağıma uzandım ve pencereyi aralayıp sigaramı yaktım.
    selin’i ve bu gün yaşadıklarımı düşünüyordum.
    parmaklarımın acısıyla yataktan fırladım.
    sigara elimdeyken kendimden geçmişim ve sigara elimi yakmıştı.
    kalkıp mutfağa gittim ve elimi soğuk suyun altında 1-2 dakika tutarak, yanığın acısının geçmesini bekledim.
    geri dönerken, misafirler olduğu için odamın kapısını yavaşça kapattım ve tekrar yatağa yattım.
    sigara içerken kendimi yakacaktım resmen.. düştüğüm duruma bak.
    telefonun saatine son kez bakıp yatacaktım ama mesaj gelmişti. telefonu sessizde unutmuşum,hay benim salak kafam! telefonu normale alıp mesaja baktım.

    selin’den geliyordu ve uyumamıştı. garip!;

    “-volkan, mezuniyet törenine ailem ve nişanlım gelecek bilgin olsun.iyi geceler”

    beynimden vurulmuşa dönmüştüm.hay nişanlınında, aileninde…deyip telefonu fırlattım.
    yatıp uyumaya karar verdim, günlük kötü haber kotamı doldurmuştum.

    sabah kapı sesiyle uyandım, fatih kapıdaydı.

    -volkan.. volkan hadi kalk! saat 10.00 oldu.

    ben:tamam fatih geliyorum birazdan dedim.
    geceden kalma berbat bir moralle, üzerimi giyindim. fatih ve ayfer mutfaktaydı, kahvaltı hazırlıyorlardı.

    ben:günaydın!
    ayfer:günaydın volki. volki lafına kızmıyordum çünkü ablamda volki deyip duruyordu bana..
    ben:bir şey lazım mı?
    fatih:ekmek, biraz beyaz peynir ve sucuk lazım dedi.
    ben:başka bir şey lazım mı? diye sordum ikisi birden aynı anda ve kasıtsızca “ hayır “deyince gülerek çıktım.
    sallana sallana yolda giderken “sanki tek yumurta çiftleri” dedim ayfer ile fatih için. mükemmel birbirlerine uyuyorlardı.
    peki ya ben? selin vardı ama varlığı ile yokluğu anlaşılmıyordu. üstelik dün gece de beni sinir etmişti. gece elimde yanmıştı, baktım izi kalmış..hay …!

    bakkaldan siparişleri alıp eve geri döndüm. elimdekileri bırakıp acele ile tuvalete doğru gittim.ama 1-2 saniye duraksadım sibel odada giyiniyordu, buzlu camdan beyaz teni buğulu da olsa belli belirsiz ortaya çıkıyordu.
    kendi kendime “sapık mısın lan!” deyip devam ettim.
    geceki yaşananlar ve sibel’in buğulu camdaki görüntüsü unutulacak gibi değildi. utanmıştım acaba o da beni görmüş müdür?

    ellerimi yıkayıp odama geçtim ve parfümümden sıkıp, mutfağa yöneldim. mutfağımız çok güzel değildi.
    fatih’in daha çok eşyası vardı ankara’ya yakın olduğu için annesi boyna bir şeyler yolluyordu. sonuçta öğrenci eviydi işte..

    fatih, ayfer ile mezuniyet hakkında konuşuyordu. bende aldıklarımı poşetten çıkartmaya başlamıştım.

    sibel’de mutfaktaydı, çekingen ve birazda kırık bir ses tonuyla:
    Tümünü Göster
    ···
  9. 34.
    0
    okuyanı hadım etsinler
    ···
  10. 35.
    0
    ben:günaydın sibel,iyi uyuyabildin mi?
    sibel:evet dedi. yalnız gece biri dolanıyordu evde dedi.(sessizlik oldu)
    ben:evet, dün gece elimi yaktım.o yüzden kalkmak zorunda kaldım dedim. fazla büyük bir şey değil diye de ekledim.
    sibel:yaa, bakayım dedi.
    elimi sibel’e uzattım ve gösterdim. parmakları elime dokununca, ürperdim.
    sibel:geçmiş olsun dedi ve kahvaltıya oturduk.

    ayfer, yumurta pişiriyordu. sibel’de önümüzdeki boş bardaklara çayları dolduruyordu.
    benim bardağıma geldiğinde göz göze geldik. sibel’e “teşekkür ettim” ve çayımdan yudumlamaya başladım.

    fatih:eee!bu gün ne yapıyoruz?
    ben: (şaşkınlıkla) biz mi?
    fatih:yok dedem.biz kaybetmediğimize göre siz yapacaksınız tabi. ayfer kafasını çevirdi ve güldü “bileğimizin hakkıyla aldık dimi fatih?”
    fatih:evet canım..
    ben:hemen bu gün mü gideceğiz?
    fatih:başka planların mı vardı volkan?
    ben:yoo,bu kadar çabuk beklemiyordum sadece.
    sibel:ben gelmesem…ayıp olur mu?
    ayfer:saçmalama!hem senin bugün ne işin var?
    sibel:postaneye gitmem gerekiyor.”bunun anlamı parasız kaldım.” olmalıydı.
    ben:merak etme yolda dururuz, işlerini halledersin o zaman dedim.

    sibel gülümseyerek bir bakış attı ve” tamam öyleyse” dedi.evi biraz toparladık ve postaneye doğru yola çıktık. sibel arabadan indi ve postaneye girdi.

    fatih ile ayfer arkadaydı, dikiz aynasından fatih ile göz göze geldik.

    ayfer:nasıl sibel’i beğendin mi volki?
    ben: (gülerek) şirin bir kız dedim.
    ayfer:öyledir, benim arkadaşım. bence sende böyle birini bulmalısın!

    eğri̇di̇r

    ayfer’in arkadaşımı sana ayarlayabilirim tarzı konuşması aslında hoşuma gitmişti. ayfer,otel maceramı bilmiyor, beni yalnız zannediyordu.
    haksız da değildi, selin hayatımda bir vardı bir yoktu, burcu ise gösteriş meraklısıydı. param,arabam için benimle olacaksa olmasa da olurdu.

    geriye dönüp ayfer’e sordum.

    ben:ayfer, yoksa sen arkadaşını bana ayarlamaya mı çalışıyorsun kız?

    ayfer:yoo, sadece iyi olur dedim.hem öyle desem ne olacak, fena mı olur?

    ben:hayır, sadece sibel’i o anlamda düşünmemiştim.

    ayfer:geç kalmadan düşün bence.

    ben:bakalım…aslında güzel olurdu.hem i̇stanbul-sakarya arası’da yakın. canım istediği zaman görebilirim diye başlamıştım şimdiden. üstelik sibel için birliktelikte caba sarf etmeme gerek kalmayacaktı.

    çünkü ayfer,her şekilde iş bitiren bir kızdı, yetenekliydi bu konuda. sibel karşıda göründü.ben toparlandım ve kemerimi taktım. sibel yanıma oturdu;

    sibel:üzgünüm, çok beklettim mi sizi?
    ben:o nasıl söz, işini halledebildin mi sibel?
    sibel:hallettim hallettim dedi gülere
    Tümünü Göster
    ···
  11. 36.
    0
    vay amk rezerve yaptım lan güzele benziyor
    ···
  12. 37.
    0
    yola çıktık, yolda durup benzin, kola ve cips aldık.. eğirdir’e geldik ve ben bir kenara çekip fatih ile ayfer’e sordum

    ben:nereye gitmek istersiniz?
    fatih:fark etmez,sen nereye istersen..
    ben:iyi, burada bir balık restoranı var oraya gidelim dedim.
    fatih:tamam uyar bize dedi.

    arabayı park edip indik ve restorana geçip siparişlerimizi verdik.

    ayfer:ben alabalık yemek istiyorum. yanına da fanta..
    fatih:bana da aynından.
    sibel:bende alabalık alayım.ama kola istiyorum.
    ben garsona dönerek 4 alabalık 2 kola 2 fanta ve ortaya güzel bir salata getirmesini söyledim.

    fatih:mezuniyete kimle gideceksiniz siz?

    sibel:bilmiyorum.

    ben:bende bilmiyorum dedim..

    ayfer:birlikte gitsenize..hem arkadaş olursunuz birbirinize dedi. sibel,sudan bir yudum aldı ve bana bakarak gülümsedi..

    sibel:ne dersin birlikte gidelim mi? bu soruyu benim sormam gerekiyordu,ama sibel daha cesur çıktı ve benden önce davrandı..

    ben:sen istersen olur tabi dedim.

    balıklar ve salata ve içecekler geldi. orda kendimi aile gibi hissetmiştim, neşeli bir ortam ve yanımda sempatik ve şeker gülüşleriyle sibel vardı. yemeğimiz bitti ve ayfer ile fatih “biz biraz yürüyeceğiz” deyip ayrıldılar masadan.
    ben sigara yakmak istiyordum ama sibel sigara içmiyordu ve bu benim haneme eksi olarak yazılacaktı.
    vazgeçtim…sibel telefonuna baktı ve bir şeyler yazmaya başladı.

    ona doğru döndüm ve dudaklarına gözüme takıldı. kıpkırmızıydı.

    sibel baktığımı anlayınca, yakalanma korkusunun verdiği panikle hemen kafamı başka yöne çevirdim.

    sibel:(gülerek) bir şey mi kalmış? ne oldu? dedi.

    ben:hayır, dudaklarına gözüm takıldı.. kıpkırmızı olmuş.ruj mu sürdün bugün..?

    sibel:( gülerek) hayır benim dudaklarım hep böyle kendinden kırmızıdır.

    onunla ilgilenmem hoşuna gitmişti. telefonunu çantasına koydu.ama gerçekten de ateş kırmızısı dudakları vardı.

    ben:”şanslıymışsın o zaman dedim ve hadi bizde dolaşalım biraz” diye ekledim. sibel itiraz etmedi ve kalktı masadan..
    sibel’in bu uyumlu ve şeker gülüşleri beni etkiliyordu.ve o dün geceden daha çekici geliyordu

    oysa ben günlük kıyafetlerimle ve saçlarıma dokunmadan çıkıp gelmiştim.

    göl kenarında gezmeye başlamıştık, manzara ise yaşanan her şeyi unutturacak güzellikte doğaldı.

    göl manzarasını izlerken sibel’e dönüp sordum.

    ben:ayfer’le aynı evde mi kalıyorsun?

    sibel:evet, aslında 1 sene önce taşındım. daha önce başkalarıyla ev tutmuştuk, anlaşamayınca ayrılmak zorunda kaldım.ya sen?

    ben:ben başlarda yurtta kaldım sonra fatih’in yanına çıktım. peki seni daha önce neden görmedim ben?

    sibel: (gülerek) fazla gezmeyi pek sevmem ben. görmüşsündür belki de fark etmemişsindir. bilmem dedi.

    ben:olabilir dedim ve erkek arkadaşın var mı sibel?

    eğri̇di̇r 2

    sibel: (bana döndü ve gülerek)hayır yok, neden sordun? anlamamış gibi yapıyordu.
    kızların klagib tavırları, illa her şeyi açık seçik söylememizi mi bekliyorlar dedim kendi kendime.
    ben:bilmem, senden hoşlanmaya başladım ben dedim.

    sibel güldü ve yürümeye devam ettik. aslında sibel dıştan sert karakterli bir kızdı oysa çok kırılgan bir yapısı vardı.
    geçmişinde kimseyi sevemediğini ve sadece 1 kişiyle duygusal anlamda ilişki kurmaya çalıştığını,ama bunda da başarılı olamadığını anlattı.
    girişi benzese de benim birden çok ilişkim olmuştu.
    ama sorarsa da saklayacak değildim.

    sibel:selin ne oldu? nişanlanmış başkasıyla.. üzüldüm.selin’i herkes bilmek zorunda mıydı sanki? tokat gibi gelen bu soru karşısında kendime geldim.

    ben:selin ile bitirdik,o kendi seçimini yaptı.

    sibel:peki sen? bitirebildin mi? zeki ve ustaca sorulmuş bu soruya yalan söyleyerek cevap vermek zorundaydım.

    ben:(güneşin göl üzerindeki parıltısına bakarak) bitirdim.. bitirmek zorundaydım dedim.
    sibel’in başından beri beklediği cevap buydu. selin’in hayatımda olmaması.

    sibel:volkan.. hadi gel, resim çekilelim..
    ben:burada mı, peki kim çekecek?
    sibel:zaman ayarlı ayarlarım ben deyip fotoğraf makinesini koydu ve yanıma geldi.
    sibel:gül ama biraz. dedi
    ben:ona elimle sarıldım ve resim çekildik.ilk romantik anı belgelemiştik bile..

    sibel fotoğraf makinesini elinden düşürmüyor kurcalayıp duruyordu.

    ben:makineye bir şey mi oldu sibel?
    sibel:bilmem, birden görüntü gitti.
    ben:dur bi bakayım dedim. makineyi sibel ’den aldım ve incelemeye başladım.
    nikon’du ve küçük bir makineydi.
    biraz kurcalayınca açıldı. oldu galiba deyip makineyi geri uzattım ve
    sibel makinesini alırken onun gözlerine bakarak eline dokundum ve tuttum.o ise gülümsedi ve yanakları pembeleşti.
    Tümünü Göster
    ···
  13. 38.
    0
    okunmaz beyler :(
    ···
  14. 39.
    0
    okursam yasayamamki
    ···
  15. 40.
    0
    okuyan varmı lan
    ···
  16. 41.
    0
    ananu avradını gibiyim senin
    ···
  17. 42.
    0
    eğri̇di̇r 3

    sibel’in ilk kez elini tutuyordum o ise heyecandan olsa gerek elleri titriyordu. birbirimizi daha iyi tanımaya çalışıyorduk sözlerle ve gözlerle..

    sibel:burcun ne volkan?

    ben:başak,sen?

    sibel:aslan. kızların burçlara ilgisini bilirdim ve her zaman araştırıp özelliklerini anlamaya çalışırdım. aslan burcu kontrolleri elinde tutmak isteyen, güçlü bir burçtu. selin ise akrepti.bir akrep ile anlaşmak, gerçekten zordu.
    sibel’e biraz burcunun özelliklerini anlattım. aslında benim için sıkıcı bir konuydu ama sonuçta onun ilgi duyması güzeldi.
    o okul hakkındaki anılarını anlatmaya başladı.
    keşke sibel’i daha önce tanısaydım.. kesinlikle boş bir kız değildi.

    sahil kenarında,bir taşın üzerine oturduk.

    sibel:biz ek’ten yerleştirildik dedi.(kalan boş kontenjanlardan) okulda ekten gelenleri pek sevmezlerdi, geç gelirlerdi ve uyum sağlamakta zorluk yaşarlardı. çünkü gelmelerinden 1-2 hafta sonra sınavlar ile tanışırlardı..

    sibel ile biz konuşurken, fatih ve ayfer ile yanımıza geldiler.

    ayfer:ne yapıyorsunuz bakalım? dedi ve elimize bakarak güldü.

    sibel:elini elimden çekti, konuşuyorduk dedi. kızın elini farkında olmadan o kadar tutmuşum ki nemlenmişti elim..

    ayfer:bu akşam canlı müzik dinlemeye gidelim mi?

    sibel: (neşeli bir tavırla)ben gelirim dedi.

    ben:gideriz o zaman dedim.

    fatih hadi o zaman dedi, güneş yeni batmaya başlamıştı.

    ayfer:ödeyin hesabı da gidelim.

    sibel:ben veririm…

    ben:ya komik olma sibel! ben varken sen ne ödüyorsun?

    sibel:ama birlikte yenildik.

    telefonuma mesaj geldi.

    sibel:bakmayacak mısın? dedi.

    ben:hesabı ödeyeyim bakarım ama bakmadım.

    ben: başka zaman sen ödersin dedim zor ikna ettim. diğer kızlar gibi değildi, başkası olsa ya sormazdı ya da beklemeden arabanın yanına yol alırdı..

    arabaya bindik ve eğridir’in göl manzarasını seyrederek oradan ayrıldık.
    yoldayken cd’de murat boz çalıyordu bizde hep birlikte eşlik ediyorduk..

    gece ve canlı müzik, beklediğimizden de erken başlamıştı.
    kaçla gittiğimden bile haberim yokken ileride çevirme varmış. hemen yavaşladım, müziği kıstım ve toparlanarak kemerimi taktım.
    az ilerleyince polis elini kolunu sallamaya başladı. durdum.

    polis:iyi akşamlar.
    ben:size,de memur bey. buyrun!
    polis:ehliyet ve ruhsatı alabilir miyim?
    ben:trafikte bir yanlış mı yaptık diye sordum.
    polis:radara yakalanmışsınız dedi.ve diğer arkadaşına dönerek “mehmet şu 54 …. ‘ün evrakları burada” dedi.
    ben ve fatih arabadan indik, fatih polis aracına yaklaşıp polislere bir şey söyledi ama ikna olmadılar.
    bende yanlarına gittim ve öğrenci indirimi yapmıyor musunuz? dedim gülerek..
    polisler, radar verisi olduğu için yapamayacaklarını söylediler.

    belgeleri ve ceza makbuzunu aldım.119 tl civarı bir ceza yazmışlar.
    kızlara söyleme, üzülmesinler dedim.
    ayfer ile sibel sorunca da rutin hız ve evrak kontrolü yapıyorlarmış deyip uslu bir şekilde isparta’ya döndük
    Tümünü Göster
    ···
  18. 43.
    0
    canli müzi̇k

    bir ceza yedim diye sözümden dönecek biri değildim.ben arabayı park ettim ve siz çıkın ben geliyorum dedim.
    aslında kızlara çiçek almasını sevmem,ama kızların çiçekleri ne kadar sevdiğini bilirdim.
    çiçekçi aradım ve içeri girip selam verdim.

    ben:bir buket istiyorum. şöyle 9-10 gül, aralara biraz papatya beyaz bir buket ne kadar olur?

    çiçekçi:60 lira’ya yaparız.

    ben:öğrenci indirimi yok mu? 50 lira?

    çiçekçi:olmaz ama olsun bu seferlik dedi.

    çiçekçi çiçekleri ayarlarken ben fatih’i aramak için telefonumu çıkardım.
    sonuçta onunda kız arkadaşı vardı ve fatih’e sormadan çiçekleri çıkarırsam sorun olabilirdi.

    okumadığım mesaj hala duruyordu. mesaj açıldı yazan burcu’ydu.

    -bz grsckmyz? cevap bile yazmadan sildim hemen.
    fatihi arayıp çiçek aldığımı, isterse ona da ayfer için bir buket yaptırabileceğimi söyledim.

    fatih istemedi, bende ısrar etmedim. buket nerdeyse hazırdı,not yazmak kalkmıştı. düşündümm…bugün onunla birçok şeyi ilk defa yapmıştık.

    “i̇lkler a(s)la unutulmaz..” yazıp iliştirdim.
    buketi aldım ve parasını verip hızlı adımlarla yürümeye başladım. merdivenlerden çıktım ve etrafa bakınmaya başladım. çiçekleri de arkama sakladım, çünkü çok kalabalıktı.

    fatihler diplerden masa bulabilmişti. yanlarına gittim, sibel çantasını sandalyeden aldı ve masaya koydu. fatih kaş, göz yayıp gülüyor konsantremi bozuyordu ve ben nedense çok heyecanlıydım..

    ben:umarım bu günü hiç unutmazsın sibel, bunlar sana…

    sibel: (gülerek ve şaşırmış bir tavırla) volkannnn…neden böyle bir şey yaptın?

    ben: çünkü sana değer dedim ve sibel çiçekleri aldı.
    önce biraz kokladı sonra yanağıma o kırmızı dudaklarıyla bir öpücük kondurup, “teşekkür ederim volkan”dedi. benim için beğenmesi yeterliydi..

    canlı müzik başlamıştı ve biz ritme çoktan ayak uydurup eşlik etmeye başlamıştık.

    sibel, ortama çok kolay adapte olabiliyordu.
    onunla birlikteyken zorlu soruları hariç hiç sıkıntı yaşamamıştım.
    ayfer olmasaydı belki beni kabul bile etmeyecekti, hatta hiç olmayacaktı bu ilişki…
    sibel…!telefonum titreşimdeydi ve sibel’e yakalanmamak için bakamıyordum.
    selin sonrasında sibel beni kendime getirmişti.. kızlar tuvalete kalkınca bizde peşlerinden gittik.
    fatih ile tuvalete girdik ve ben tuvalete girdim. fatih yan taraftan anlatıyordu:

    -olm sibel’i de elinden kaçırırsan seni harbi ben döverim.

    pantolonumu çıkarırken telefon düşmesin diye elime aldım. 5 cevapsız 2 mesaj.

    mesajların bir tanesi selin’den bir tanesi su’dan geliyordu.su mu?pöfff…

    önce selin’in gönderdiğine bakayım diyerek mesajı açtım.

    selin:yanımda olmalısın..”artık birlikte olabiliriz!” tabi dedim içimden. canın istediği zaman gel, sonra git.

    fatih’in “ordamısın volkan, tuvalete mi düştün” dediğini duydum. çıkıyorum şimdi dedim ve hızlıca su’nun mesajını açtım..

    -selin..hap içmiş. yetiş!

    ben fatih’e acil bir şey olduğunu ve döneceğimi söyledim.
    fatih:önemli bir şey varsa bizde gelelim olm..!
    ben:yok gerek yok ben hallederim.
    fatih:tamam,bir şey olursa ara beni.. olur diyerek hızla ayrıldım.
    arabanın yanına koşa koşa gelirken selin’e aptalsın, salaksın sen! deyip duruyor,bir yandan da selin’e ulaşmaya çalışıyordum ama telefonu kapalıydı.
    son ihtimal,su dedim.onu aradım, telefonu çaldı ve açtı.

    ben: selin nerde, nasıl iyi mi?

    su: burada,sen neredesin?

    ben:yoldayım, geliyorum..neden böyle bir şey yapmış bilgin var mı?

    su: (ağlayarak)neden olacak senin yüzünden.

    ben:ne içmiş, kaç tane içmiş kızım doğru düzgün anlat şunu dedim telefonu yüzüme kapattı.. bağırarak kaşar! dedim.

    acaba birşey olmuşmuydu? olursa kendimi affetmezdim.. keşke hiç hayatına girmeseydim
    Tümünü Göster
    ···
  19. 44.
    0
    hastane

    serseri gibi kullandım arabayı, yoldayken kaç kaza atlattım hatırlamıyorum. selinlerin evin önüne geldim.
    arabadan indim ve merdivenlerden yukarı çıktım. kapıyı yumrukladım
    “su…..su….! aç şu kapıyı”

    su kapıyı açtı, korkmuştu.ayakkabılarımı bile çıkarmadan selin’in odasına daldım.
    yatağında yatıyordu. yatağının yanındaki sehpanın üstünde doğum günü resmimiz ve 1 kutu boş hap tableti duruyordu.. odası incintı.

    yerde ise bir kağıt parçasının üzerinde karalamayla yazılı adımız..(selin-volkan)

    bir bardak su getir hemen dedim.. selin’e yaklaşıp 1-2 tokat attım kendisine gelmesi için. yarı baygındı,su içerse belki hapların etkisi yavaşlardı.
    suyu zorla içirdim ve selin’i kollarıma alıp arabaya yöneldim..su bende geliyorum dedi. çabuk ol dedim!

    devlet hastanesine gittik ve hemen bir odaya aldılar selin’i.su aldığı ilaçları getirmiş, onları da doktora verdim.

    allahım!!! meraktan ölecektim,en son selin’in ağzına boru soktuklarını gördüm. sonrasında kapıyı kapattılar…

    koridora çıktığımda gözyaşlarım boşalıverdi.. neden yaptın selin!!! nedeeen? diye ağladım…

    bekleme salonuna geçtim,su ağlıyordu. yanına oturdum ve bana her şeyi anlatmasını istedim.

    su:selin 1 hafta önce odasına kapandı.ne doğru düzgün yemek yedi ne de benimle konuştu. kapısına gittiğim zaman beni de kovuyordu. birde…

    ben:birde ne? çatlatmadan söyle..!!!

    su:doğum gününde birlikte çekildiğiniz fotoğrafı bulmuş.

    selin,ben dahil her şeyden umudunu kesmiş, bunalıma girmişti.ben ise eğleniyordum..ama o’na nasıl yakın olabilirdim ki?

    selin’i odadan çıkardılar,ben içeri koştum. serum takılıydı ve müşahede odasına aldılar.

    ben:doktor bey, durumu nasıl?
    doktor:hastanın nesi oluyorsunuz?
    ben:bir yakınıyım.
    doktor:midesini yıkadık, biraz daha ilaçların etkisinin geçmesi gerekiyor. gözetim altında tutacağız.
    ben:şu an iyi mi,görebilir miyim peki?
    doktor:kapıdan olur ama içeri giremezsin. zaten tam kendine gelemedi.
    ben:tamam, doktor bey dedim.

    selin’in bulunduğu yere geldim ve kafamı uzattım, içeride yatıyordu.
    ah selin…!neden böyle bir şey yaptın sanki? deyip duruyordum..

    gözlerini açtı ve beni karşısında görünce biraz şaşırmış birazda suçlu ifadeyle;

    selin:volkan sen misin?
    ben:evet, benim dedim. şimdi iyi misin selin?
    selin:biraz başım ağrıyor…dedi ve öksürdü. kapıdan olmuyordu, içeri girdim ve yanına gidip elini tuttum.
    gülümsedi.. lütfen iyileş! kendini bırakma…dedim.

    ben:söz ver bir daha böyle bir şey yapmayacağına?
    selin:yapmam…
    ben:selin’in yanında ağlamak istemiyordum. kendimi zor tutuyordum o halini görünce..
    -dışarı çıkmam gerekiyor şimdi sen dinlen olur mu?
    selin:tamam, canım dedi.. döndüm ve odadan çıktım.

    kahrolmuştum…
    tekrar su’nun yanına gittim.iyi olduğunu ve önlem için biraz daha hastanede kalması gerektiğini söyledim. sakın kimseye söyleme diye de tembihledim.

    selin’i bırakıp gidemezdim. arabaya gidip sigaramı aldım ve su’ya uzattım.

    -selin düzelene kadar buradayım.. dedim ve sustum.
    Tümünü Göster
    ···
  20. 45.
    0
    ya bir gibtir git amk
    ···