1. 1.
    0
    klagib mekanik çok başarılı olmasına karşın, 1800'lü yılların sonlarına doğru, kara cisim ışıması (blackbody radiation), tayf çizgileri, fotoelelektrik etki gibi bir takım olayları açıklamada yetersiz kalmıştır. açıklamaların yanlışlığı bilim adamlarının yetersizliğinden değil aksine klagib mekaniğin yetersizliğinden kaynaklanıyordu. en yalın halde klagib mekanik evreni bir "süreklilik" olarak modelliyordu. 1900 yılında max planck enerji'nin, 1905 yılında ise albert einstein ışığın paketçiklerden oluştuğunu, yani süreksizlik gösterdiğini, bazı deneyleri açıklamak için bir varsayım olarak kullanmak zorunda kaldılar. elbette bu iki darbe klagib mekaniği yıkmadı. uzunca bir süre bilim adamları bu süreksizliği klagib mekanik kuramlarından türetmek için uğraştı. yine aynı yıllarda atomun iç yapısı üzerine yapılan deneyler korkunç bir gerçeği gözler önüne serdi. ernest rutherford yaptığı deneyle atomun küçük bir çekirdeğe sahip olduğunu gösterdi. bu dönemde elektronun varlığı biliniyordu. bu durumda eğer negatif yüklü elektronlar pozitif çekirdeğin etrafında dairesel hareket yapıyorlarsa, çok kısa bir zaman diliminde elektronlar çekirdeğe düşeceklerdi. bu elektromanyetik teoriye göre açıklanacak olursa, ivmelenen yükler ışıma yapar, dairesel haraket de ivmeli bir hareket olduğu için, elektron bu ışımayla enerji yayacak ve çekirdeğe düşüp sistem çökecekti. geçiçi çözüm niels bohr tarafından geldi. elektronlar belli kuantizasyon kurallarınca, belli yörüngelerde hareket ediyorlar, enerjileri belli bir değere ulaşmadıkça ışıma yapamıyorlar bu sayede sistem dengede durabiliyordu. bu geçici çözüm küçük atomlarda işe yaradıysada daha büyük kütlelerde işe yaramıyordu. bohr atom modeline, modeli deneylere uydurulmak için birçok yama yapıldı. ne var ki bohr'un "yamalı bohça"sı 1920'lere gelindiğinde artık iş görmüyordu, tayf çizgilerinin gözlenen yoğunluğunu yanlış veriyor, çok elektronlu atomlarda salınım ve emilim dalgaboylarını tahmin etmede başarısız oluyor, atomik sistemlerin zamana bağlı hareket denklemini vermedeki başarısızlığı gibi birkaç konuda daha gerçekleri gösteremiyordu. kuantum mekaniğini planck doğurduysa, bebekliğinin sonu da de broglie ile gelmiştir. louis de broglie; birçok elçi, bakan ve dük yetiştirmiş, aristokrat bir fransız ailesinin çocuğuydu. tarih eğitimi gördükten sonra fiziğe geçmiş ve 1923'te verdiği doktora tezinde, ışığın hem dalga hem de parçacık karakteri olmasından esinlenerek, aslında bütün madde çeşitlerinin aynı özelliği gösterebileceğini önerdi. ortaya koyduğu fikir, bohr'un "gizemli" yörüngelerini açıklamada başarılı oluyordu.
    işığın girişim, kırınım yaptığı, yani dalga özelliği gösterdiği, thomas young'in yaptığı çift yarık deneyi ile gösterilmişti. ama tüm madde parçacıklarının, su dalgaları ile aynı matematiksel özellikleri göstereceği beklenmiyordu.
    max planck 1900 yılında karacisim ışınımı problemini (morötesi facia diye de anılır), çözmek için

    denklemini kullanmıştı. bu denklem, foton kavrdıbının başlangıcı oldu; çünkü ν frekansındaki elektron salınımından oluşan ışığın, klagib mekanikle uyuşmayan bir şekilde sadece, h*ν nun tamsayı katlarında enerji taşıyabileceğini göstermişti. h, günümüzde planck sabiti adıyla anılır.
    fotonlar dalga özelliği gösterirse madde de gösterebilir analojisinin yanında önemli bir ipucu da einstein'in birkaç yıl önce özel görelilik ispatında kullandığı lorentz dönüşümleri idi.
    buna göre, serbest bir parçacık, fazı x, zamanı t olan bir dalga ile ifade edilirse, 2*π*(k*x - ν*t) , ve bu faz lorentz dönüşümlerinde sabit kalacaksa, k vektörü ve nu frekansı, x ve t gibi dönüşmelilerdi. ya da diğer bir deyişle, p ve e gibi. bunun mümkün olabilmesi için, k ve ν, p ve e ile aynı hız bağımlılığına sahip olmalılardı, bu yüzden de onlarla doğru orantılı olmalılardı.
    fotonlar icin e=h*ν olduğundan, madde için de
    ve
    varsayımlarını yapmak 'doğal' gözükmüştür.
    herhangi bir kapalı yörüngenin 1/|k| nın tam katı olması varsayımı ile, de broglie, deneysel olarak gözlenen ve sommerfeld ve bohr tarafindan "kuantize olma şartları" olarak anılan şartları matematiksel olarak kolayca türetti. bu türetme gayet gizemli bir şekilde doğru sonuçlar verince (davisson ve germer, 1927 yılında bell laboratuvarlarında gerçekleştirdikleri deneyle, elektronların da aynı ışık gibi girişim yaptığını ortaya koydular. deney 1924'te de brogli tarafından önerilmişti) insanlar deneysel olarak başka şeyleri tahmin etmesini de beklediler.
    elbette yanıldılar çünkü bu şartlar serbest ışık parçaları için yola çıkan varsayımların, çekirdeğe bağlı elektronlar için uyarlanmasıydı ve çok ileri zütürülmemesi gerekiyordu.
    ama doğru çıkış noktası idi.
    enteresan bir şekilde, 1925-1926 yılları arasında werner heisenberg, max born, wolfgang pauli ve pascual jordan, matriks mekanigi ile kuantum mekaniğinin formal tanımını yaptılar. ama formalizmlerinde dalga mekaniğine yer vermediler. benimsedikleri felsefe ise, tamamen pozitivist idi. yani sedece deneysel olarak gözlenebilen değerleri gözönüne alan bir yaklaşım kullandılar.
    1926 yılında erwin schrödinger bir dizi denklemle dalga mekaniğini yeniden canlandırdı.
    sonunda kendi dalga mekaniğinden heisenberg'in matriks mekaniğini de türetip iki formalizmin matematiksel olarak denk olduğunu da gösterdi. son makalelerinden birinde schrodinger, relativistik bir dalga denklemi de sunar.
    dirac'a göre tarih biraz daha farklı işlemiştir. ona göre, schrodiger önce relativistik dalga denklemini geliştirdi, sonra bunu kullanarak hidrojenin spektrumunu hesapladı ve deneylere uymadığını gördü. ancak bu denklemin, düşük hızlarda geçerli olan versiyonu aslında çalışıyordu!
    daha sonra relativistik dalga denklemini yayınladığında ise, bu oskar klein ve walter gordon tarafından yayınlanmıştı ve hâlâ klein-gordon denklemi olarak anılır.
    bu noktadan sonra dirac; teoriye çeki düzen vermiş, özel görelilikle uyumlu hale getirmiş ve bazı deneylerin sonuçlarını teorik olarak üretmiştir. örneğin pozitron'un varlığının tahmini... 1930'lara gelindiğinde ergenlikten çıkmış bir teori halini almıştır kuantum teorisi. daha sonra 1940'larda sin-itiro tomonaga, julian schwinger ve richard p. feynman, kuantum elektrodinamiği konusunda önemli çalışmalara imza atmış, 1950'li ve 60'lı yıllar kuantum renk dinamiğinin gelişimine tanık olmuşlardır.
    Tümünü Göster
    ···
  2. 2.
    0
    ateizmin kökeni ilk dinlerin ve onların ortaya koyduğu tanrı düşüncesinin ortaya çıkışına kadar uzanır. antik çağ'da yunan materyalizminin temsilcileri demokritos ve epikuros ateizmin en ünlü temsilcisidir. orta çağ'a gelindiğinde kilise ve ruhbanlığın dayattığı gericilikten ötürü hemen hiç kimse dinlerle çelişen düşüncelerini açıkça ortaya koyamamıştır. 18.yy burjuva aydınlanma çağında dine karşı tepkileri koyan düşünürler olduysa da, ateizm en parlak dönemini 19-20.yy da feuerbach, marx, engels, lenin, troçki ve diğer bütün diyalektik maddeci filozoflar ile yaşamıştır.
    erken dönem hint i̇nancı [değiştir]
    hinduizm’in teist bir inanç olmasına karşın ateist bir ekole erken dönemlerde rastlanmaktadır. mö 6. yüzyılda hindistan’da ortaya çıkmış, gayet materyalist ve teizme karşı bir ekol olan carvaka, büyük bir ihtimalle hindistan tarihinin en ateist ekolünü oluşturmuştur. hint felsefesinin bu bölümü, heterodoks olarak hinduizm’in diğer altı ortodoks ekolü ile beraber dikkate alınmamıştır. ama hinduizm’in materyalist hareketi açısından kayda değer bir ekoldür.[18]
    hindistan’da tanrı’nın kabul edilmeyişi jainizm ve budizm’de de görülmektedir.[19]
    antik yunan [değiştir]

    antik yunan'ın önemli isimlerinden sokrates
    batı dünyası ateizminin sokrates öncesi dönemden kök alan kendi öz geçmişi vardır.[20] fakat bu, aydınlanma dönemine kadar farklı bir tarzda ortaya çıkmadı. mö 5. yüzyılda yaşamış olan diagoras, mistizmi ve inancı güçlü bir şekilde irdelediği bilinen ilk ateisttir.[21] critias’ın görüşü, dinin insanlar tarafından yaratıldığı ve insanları korkutarak onlara belirli kurallar dayatan bir sistem olduğudur.[22] demokritos gibi materyalistler ise evreni ruhani ve mistik kavramlar olmadan saf materyalist yöntemlerle açıklamaya çalışmışlardır. sokrates öncesi dönemde ateist görüşlere sahip olan diğer filozoflar arasında muhtemelen prodikos ve protagoras da vardı. mö 3. yüzyılda yaşamış olan teodorus[23] ve straton[24] da tanrı’nın varlığına inanmayan filozoflardı.
    sokrates, mevcut tanrıları sorgulamaya ilham verdiği gerekçesi ile suçlanmıştır.[25] o, ruhlara inanan bir insan olarak tam manasıyla ateist olamayacağını ifade etse de[26] idama mahkûm olmaktan kurtulamamıştır.
    euhemerus’a göre tanrılar sadece kutsallaştırılmış hükümdarlar, fetihçiler ve geçmişin kurucularıdır.[27] onların dinleri ve mezhepleri, yok olmuş krallıkların devam eden politik yapılarıdır.[28]
    yine bir materyalist olan epikuros, ölümden sonraki hayatın varlığı ve bireysel kutsiyetler içeren pek çok dinsel doktrinde fikir yürütmüştür. ona göre ruh tamamen maddesel ve ölümlüdür. epikurosçuluk, tanrıların yokluğunu iddia etmese de var olmaları halinde insanlıkla alakasız olacaklarını ifade eder.[29]

    filozof epikuros
    romalı şair lukretyus da tanrıların olması halinde bunların insanlıkla alakasız olacaklarını ve doğal yaşama kesinlikle müdahil olmayacaklarını söylemiştir. bu yüzden insanlığın doğaüstü varlıklardan korkmamaları gerektiğini belirtir. kozmos, atom, ruh, ölümlülük ve din gibi konulardaki epikurosçu görüşlerini de rerum natura (varlıkların doğası üzerine)[30] adlı eserinde dile getirerek epikuros’un felsefesini roma’da tanıtmıştır.[31]
    “ateist”in anlamı antik yunan boyunca değişiklik göstermiştir. erken dönem hristiyanları, kendi tanrılarına inanmadıkları için paganlar tarafından ateist olarak yaftalanmıştır[32] hatta roma i̇mparatorluğu döneminde, roma tanrılarını reddettikleri için idam edilmişlerdir. hristiyanlığın roma tarafından kabul edildiği 381 yılından sonra ise yeni egemen dine aykırı olanlar suç işlemiş sayılmıştır.[33]
    rönesans [değiştir]
    ateizm, orta çağ avrupa’sında çok nadir görülen bir görüştü. o dönemde metafizik, din ve teoloji egemen olan akımlardı.[33] ama bu dönemde dahi heterodoks anlayıştan farklı olarak şekillenen, doğa, yücelik, tanrı’nın erdemi gibi konularda farklı görüşler vardı. johannes scotus eriugena, david of dinant, amalric of bena ve brethren of the free spirit gibi gruplar, hristiyanlığa panteist bir bakış açısı katıyordu.
    modern dönem [değiştir]
    rönesans ve reform dönemleri, dini coşku içerisinde bir dirilmeye tanık olmuştur. yeni dini kurallar, popüler dini düşkünlükler ve yükselen sade protestan kurallarını benimseyen kalvinizm gibi tarikatların oluşması bunun ispatıdır.

    jean meslier'in portresi
    hristiyanlığı sorgulamanın yaygınlaşmasının arttığı dönem 17. ve 18. yüzyıllar oldu. bu konuda fransa ve i̇ngiltere başı çeken iki ülke oldu. 17. yüzyılın sonlarına doğru pek çok deist hristiyanlıkla dalga geçerken ateizme tepeden bakıyorlardı. deist fikirlerinden arınarak ateist olan ilk kişi, bilindiği kadarıyla 18. yüzyılın başlarında yaşamış olan bir fransız papaz, jean meslier’dir.[34] türkçe’ye mustafa kemal atatürk’ün emriyle çevirilen “sağ duyu”[35] isimli kitabın yazarı olan meslier, baron d’holbach ve jacques-andré naigeon gibi ateist düşünürlerden etkilenmiştir.[36]
    fransız i̇htilali, ateizmi kapalı salon sohbetlerinden halkın içerisine taşımıştır. devrim, pek çok din addıbını ve özellikle de ruhban sınıfı fransa’dan kovmuştur.
    napoleon döneminde, fransız halkının laikleşmesi kurumlaştırıldığı gibi devrimin i̇talya’nın kuzeyine ihracı da gerçekleşti. 19. yüzyılda pek çok ateist ve din karşıtı felsefeye sahip düşünür, bütün güçlerini siyasi ve toplumsal devrime adadılar. onların bu çabaları 1848 devrimlerini kolaylaştırdı ve yükselen uluslar arası sosyalist harekete öncülük etti.
    19. yüzyılın ikinci yarısında pek çok ünlü alman filozof tanrısal olguları reddetti. ludwig feuerbach, arthur schopenhauer, karl marx, friedrich engels ve friedrich nietzsche bunların başlıcalarıydı.[37]
    20. yüzyılda ateizm kendini daha çok pratik ateizm olarak sahneledi. bu dönemde ateizm; varoluşçuluk, nesnelcilik, seküler hümanizm, nihilizm, pozitivizm, marksizm, feminizm[38] ve genellikle bilimsel ve ulusalcı hareketlerde yer edindi.
    20. yüzyılda ateizm, marks ve engels’in çalışmalarıyla kendine politik arenada da yer buldu.
    1966’da time dergisinin “tanrı öldü mü?”[39] sorusu, dünya’nın yarıya yakınının “dinsiz” bir yönetim altında bulunduğunu ortaya çıkardı. ertesi yıl, arnavutluk’un sosyalist lideri enver hoca, ülkesinin tüm dini kurumlara kapatıldığını söyleyerek resmi düzeyde ilk ateist devleti ilan etmiş oldu
    Tümünü Göster
    ···