1. 1.
    0
    klagib mekanik çok başarılı olmasına karşın, 1800'lü yılların sonlarına doğru, kara cisim ışıması (blackbody radiation), tayf çizgileri, fotoelelektrik etki gibi bir takım olayları açıklamada yetersiz kalmıştır. açıklamaların yanlışlığı bilim adamlarının yetersizliğinden değil aksine klagib mekaniğin yetersizliğinden kaynaklanıyordu. en yalın halde klagib mekanik evreni bir "süreklilik" olarak modelliyordu. 1900 yılında max planck enerji'nin, 1905 yılında ise albert einstein ışığın paketçiklerden oluştuğunu, yani süreksizlik gösterdiğini, bazı deneyleri açıklamak için bir varsayım olarak kullanmak zorunda kaldılar. elbette bu iki darbe klagib mekaniği yıkmadı. uzunca bir süre bilim adamları bu süreksizliği klagib mekanik kuramlarından türetmek için uğraştı. yine aynı yıllarda atomun iç yapısı üzerine yapılan deneyler korkunç bir gerçeği gözler önüne serdi. ernest rutherford yaptığı deneyle atomun küçük bir çekirdeğe sahip olduğunu gösterdi. bu dönemde elektronun varlığı biliniyordu. bu durumda eğer negatif yüklü elektronlar pozitif çekirdeğin etrafında dairesel hareket yapıyorlarsa, çok kısa bir zaman diliminde elektronlar çekirdeğe düşeceklerdi. bu elektromanyetik teoriye göre açıklanacak olursa, ivmelenen yükler ışıma yapar, dairesel haraket de ivmeli bir hareket olduğu için, elektron bu ışımayla enerji yayacak ve çekirdeğe düşüp sistem çökecekti. geçiçi çözüm niels bohr tarafından geldi. elektronlar belli kuantizasyon kurallarınca, belli yörüngelerde hareket ediyorlar, enerjileri belli bir değere ulaşmadıkça ışıma yapamıyorlar bu sayede sistem dengede durabiliyordu. bu geçici çözüm küçük atomlarda işe yaradıysada daha büyük kütlelerde işe yaramıyordu. bohr atom modeline, modeli deneylere uydurulmak için birçok yama yapıldı. ne var ki bohr'un "yamalı bohça"sı 1920'lere gelindiğinde artık iş görmüyordu, tayf çizgilerinin gözlenen yoğunluğunu yanlış veriyor, çok elektronlu atomlarda salınım ve emilim dalgaboylarını tahmin etmede başarısız oluyor, atomik sistemlerin zamana bağlı hareket denklemini vermedeki başarısızlığı gibi birkaç konuda daha gerçekleri gösteremiyordu. kuantum mekaniğini planck doğurduysa, bebekliğinin sonu da de broglie ile gelmiştir. louis de broglie; birçok elçi, bakan ve dük yetiştirmiş, aristokrat bir fransız ailesinin çocuğuydu. tarih eğitimi gördükten sonra fiziğe geçmiş ve 1923'te verdiği doktora tezinde, ışığın hem dalga hem de parçacık karakteri olmasından esinlenerek, aslında bütün madde çeşitlerinin aynı özelliği gösterebileceğini önerdi. ortaya koyduğu fikir, bohr'un "gizemli" yörüngelerini açıklamada başarılı oluyordu.
    işığın girişim, kırınım yaptığı, yani dalga özelliği gösterdiği, thomas young'in yaptığı çift yarık deneyi ile gösterilmişti. ama tüm madde parçacıklarının, su dalgaları ile aynı matematiksel özellikleri göstereceği beklenmiyordu.
    max planck 1900 yılında karacisim ışınımı problemini (morötesi facia diye de anılır), çözmek için

    denklemini kullanmıştı. bu denklem, foton kavrdıbının başlangıcı oldu; çünkü ν frekansındaki elektron salınımından oluşan ışığın, klagib mekanikle uyuşmayan bir şekilde sadece, h*ν nun tamsayı katlarında enerji taşıyabileceğini göstermişti. h, günümüzde planck sabiti adıyla anılır.
    fotonlar dalga özelliği gösterirse madde de gösterebilir analojisinin yanında önemli bir ipucu da einstein'in birkaç yıl önce özel görelilik ispatında kullandığı lorentz dönüşümleri idi.
    buna göre, serbest bir parçacık, fazı x, zamanı t olan bir dalga ile ifade edilirse, 2*π*(k*x - ν*t) , ve bu faz lorentz dönüşümlerinde sabit kalacaksa, k vektörü ve nu frekansı, x ve t gibi dönüşmelilerdi. ya da diğer bir deyişle, p ve e gibi. bunun mümkün olabilmesi için, k ve ν, p ve e ile aynı hız bağımlılığına sahip olmalılardı, bu yüzden de onlarla doğru orantılı olmalılardı.
    fotonlar icin e=h*ν olduğundan, madde için de
    ve
    varsayımlarını yapmak 'doğal' gözükmüştür.
    herhangi bir kapalı yörüngenin 1/|k| nın tam katı olması varsayımı ile, de broglie, deneysel olarak gözlenen ve sommerfeld ve bohr tarafindan "kuantize olma şartları" olarak anılan şartları matematiksel olarak kolayca türetti. bu türetme gayet gizemli bir şekilde doğru sonuçlar verince (davisson ve germer, 1927 yılında bell laboratuvarlarında gerçekleştirdikleri deneyle, elektronların da aynı ışık gibi girişim yaptığını ortaya koydular. deney 1924'te de brogli tarafından önerilmişti) insanlar deneysel olarak başka şeyleri tahmin etmesini de beklediler.
    elbette yanıldılar çünkü bu şartlar serbest ışık parçaları için yola çıkan varsayımların, çekirdeğe bağlı elektronlar için uyarlanmasıydı ve çok ileri zütürülmemesi gerekiyordu.
    ama doğru çıkış noktası idi.
    enteresan bir şekilde, 1925-1926 yılları arasında werner heisenberg, max born, wolfgang pauli ve pascual jordan, matriks mekanigi ile kuantum mekaniğinin formal tanımını yaptılar. ama formalizmlerinde dalga mekaniğine yer vermediler. benimsedikleri felsefe ise, tamamen pozitivist idi. yani sedece deneysel olarak gözlenebilen değerleri gözönüne alan bir yaklaşım kullandılar.
    1926 yılında erwin schrödinger bir dizi denklemle dalga mekaniğini yeniden canlandırdı.
    sonunda kendi dalga mekaniğinden heisenberg'in matriks mekaniğini de türetip iki formalizmin matematiksel olarak denk olduğunu da gösterdi. son makalelerinden birinde schrodinger, relativistik bir dalga denklemi de sunar.
    dirac'a göre tarih biraz daha farklı işlemiştir. ona göre, schrodiger önce relativistik dalga denklemini geliştirdi, sonra bunu kullanarak hidrojenin spektrumunu hesapladı ve deneylere uymadığını gördü. ancak bu denklemin, düşük hızlarda geçerli olan versiyonu aslında çalışıyordu!
    daha sonra relativistik dalga denklemini yayınladığında ise, bu oskar klein ve walter gordon tarafından yayınlanmıştı ve hâlâ klein-gordon denklemi olarak anılır.
    bu noktadan sonra dirac; teoriye çeki düzen vermiş, özel görelilikle uyumlu hale getirmiş ve bazı deneylerin sonuçlarını teorik olarak üretmiştir. örneğin pozitron'un varlığının tahmini... 1930'lara gelindiğinde ergenlikten çıkmış bir teori halini almıştır kuantum teorisi. daha sonra 1940'larda sin-itiro tomonaga, julian schwinger ve richard p. feynman, kuantum elektrodinamiği konusunda önemli çalışmalara imza atmış, 1950'li ve 60'lı yıllar kuantum renk dinamiğinin gelişimine tanık olmuşlardır.
    ···
  1. 2.
    0
    e=mc^2
    zahmet olmasin gectim senin yerine
    ···
  2. 3.
    0
    eğer kalplerimizi onlara açarsak bizi derinden yaralayacak hikayeler vardır. bakın - burada iyi bir adam var, kendinin ve arkadaşlarının açısına göre iyi; karısına karşı sadık ve samimi, küçük çocuklarına tapar ve onlara karşı cömerttir, ülkesini sever, işini elinden geldiği kadar titiz yapar. bu nedenle, hızlı ve verimli, yahudilerin kökünü kazır. onları yatıştırmak için geri planda çalan müziğin değerini bilir. yahudilere duşlara girerken kimlik numaralarını unutmamalarını tavsiye eder - onlara duştan çıktıktan sonra birçok kişinin numaralarını unuttuğunu ve yanlış elbiseleri aldığını söyler. bu onları sakinleştirir. duşlardan sonra hayat olacağına dair kendilerini temin ederler. adamımız vücutların fırınlara zütürülmesiyle ilgilenir; ve eğer kendini kötü hissettiği bir şey varsa , o da iğrenç mahlukları gaz temizlemenin onu etkilemesine izin vermesiydi. bilirdi ki , eğer gerçekten iyi bir adam olsaydı dünya bu pisliklerden kurtulduğu için memnuniyetten başka bir şey duymazdı.

    hiç kimse bir ada değildir , demişti john donne , ve bu doğru değildi. eğer ada olmasaydık , başkalarının trajedilerinde kaybolur , boğulurduk. diğerlerinin trajedilerinden kendi ada doğamızla ve öykülerin basmakalıp şekil ve biçimlerinden dolayı , yalıtıldık. şekil değişmez , doğmuş olan bir insanoğlu vardır , yaşar , daha sonra şu ya da bu şekilde ölür. işte. boşlukları kendi deneyimlerinizle doldurabilirsiniz. herhangi bir hikaye gibi bayağı , herhangi bir yaşam kadar eşsiz.

    bireyler olmadan sadece rakamları görürüz; bin ölü, yüz bin ölü , " kayıplar bir milyona kadar çıkabilir." istatistikler hikayelerle insana dönüşürler. ama bu bile bir yalandır , çünkü uyuşmuş ve amaçsız bir yığın insan acı çekmeye devam ederler. bakın , çocuğun şişmiş karnını , gözlerinin kenarına uçuşan sinekleri ve iskeletimsi kol ve bacaklarını görün ; onun ismini , yaşını , rüyalarını , korkularını bilmek sizin daha iyi hissetmenizi sağlayacak mı? onu içeriden görmek? ve eğer daha iyi hissetmenizi sağlıyorsa , yanında tozların içinde yatan bir çocuğun çarpık , şişmiş karikatürüne benzeyen kızkardeşine haksızlık etmiş olmuyor musunuz? ve eğer gerçekten onların durumlarını anlıyorsak , onlar artık biizm için aynı kıtlıktan etkilenen diğer bin çocuktan , sineklerin etrafta kaynayan milyonlarca yavrusuna yiyecek olacak diğer bin genç hayattan daha mı önemli oluyorlar?
    bu acı anlarının etrafına kendi sınırlarımızı çizeriz, kendi adalarımızda kalırız ve bizi yaralamazlar.

    hikayeleri yabana atmayın. kurgu eserler , bizim bu diğer kafalara, diğer yerlere sessizce girmemize ve onların gözlerinden dışarı bakmamıza izin verir. sonra , öykünün içinde ölmeden önce dururuz ya da başkası adına ve zarar görmeden ölürüz. öykünün ötesindeki dünyada sayfayı çevirir ya da kitabı kapatırız ve kendi hayatlarımıza devam ederiz.

    bir diğeri gibi olan, diğerine benzemeyen bir yaşam.

    neil gaiman - amerikan tanrilari
    Tümünü Göster
    ···
  3. 4.
    0
    @2 annesini sunmuş direk
    ···
  4. 5.
    0
    çizgileri, fotoelelektrik etki gibi bir takım olayları açıklamada yetersiz kalmıştır. açıklamaların yanlışlığı bilim adamlarının yetersizliğinden değil aksine klagib mekaniğin yetersizliğinden kaynaklanıyordu. en yalın halde klagib mekanik evreni bir "süreklilik" olarak modelliyordu. 1900 yılında max planck enerji'nin, 1905 yılında ise albert einstein ışığın paketçiklerden oluştuğunu, yani süreksizlik gösterdiğini, bazı deneyleri açıklamak için bir varsayım olarak kullanmak zorunda kaldılar. elbette bu iki darbe klagib mekaniği yıkmadı. uzunca bir süre bilim adamları bu süreksizliği klagib mekanik kuramlarından türetmek için uğraştı. yine aynı yıllarda atomun iç yapısı üzerine yapılan deneyler korkunç bir gerçeği gözler önüne serdi. ernest rutherford yaptığı deneyle atomun küçük bir çekirdeğe sahip olduğunu gösterdi. bu dönemde elektronun varlığı biliniyordu. bu durumda eğer negatif yüklü elektronlar pozitif çekirdeğin etrafında dairesel hareket yapıyorlarsa, çok kısa bir zaman diliminde elektronlar çekirdeğe düşeceklerdi. bu elektromanyetik teoriye göre açıklanacak olursa, ivmelenen yükler ışıma yapar, dairesel haraket de ivmeli bir hareket olduğu için, elektron bu ışımayla enerji yayacak ve çekirdeğe düşüp sistem çökecekti. geçiçi çözüm niels bohr tarafından geldi. elektronlar belli kuantizasyon kurallarınca, belli yörüngelerde hareket ediyorlar, enerjileri belli bir değere ulaşmadıkça ışıma yapamıyorlar bu sayede sistem dengede durabiliyordu. bu geçici çözüm küçük atomlarda işe yaradıysada daha büyük kütlelerde işe yaramıyordu. bohr atom modeline, modeli deneylere uydurulmak için birçok yama yapıldı. ne var ki bohr'un "yamalı bohça"sı 1920'lere gelindiğinde artık iş görmüyordu, tayf çizgilerinin gözlenen yoğunluğunu yanlış veriyor, çok elektronlu atomlarda salınım ve emilim dalgaboylarını tahmin etmede başarısız oluyor, atomik sistemlerin zamana bağlı hareket denklemini vermedeki başarısızlığı gibi birkaç konuda daha gerçekleri gösteremiyordu. kuantum mekaniğini planck doğurduysa, bebekliğinin sonu da de broglie ile gelmiştir. louis de broglie; birçok elçi, bakan ve dük yetiştirmiş, aristokrat bir fransız ailesinin çocuğuydu. tarih eğitimi gördükten sonra fiziğe geçmiş ve 1923'te verdiği doktora tezinde, ışığın hem dalga hem de parçacık karakteri olmasından esinlenerek, aslında bütün madde çeşitlerinin aynı özelliği gösterebileceğini önerdi. ortaya koyduğu fikir, bohr'un "gizemli" yörüngelerini açıklamada başarılı oluyordu.
    işığın girişim, kırınım yaptığı, yani dalga özelliği gösterdiği, thomas young'in yaptığı çift yarık deneyi ile gösterilmişti. ama tüm madde parçacıklarının, su dalgaları ile aynı matematiksel özellikleri göstereceği beklenmiyordu.
    max planck 1900 yılında karacisim ışınımı problemini (morötesi facia diye de anılır), çözmek için

    denklemini kullanmıştı. bu denklem, foton kavrdıbının başlangıcı oldu; çünkü ν frekansındaki elektron salınımından oluşan ışığın, klagib mekanikle uyuşmayan bir şekilde sadece, h*ν nun tamsayı katlarında enerji taşıyabileceğini göstermişti. h, günümüzde planck sabiti adıyla anılır.
    fotonlar dalga özelliği gösterirse madde de gösterebilir analojisinin yanında önemli bir ipucu da einstein'in birkaç yıl önce özel görelilik ispatında kullandığı lorentz dönüşümleri idi.
    buna göre, serbest bir parçacık, fazı x, zamanı t olan bir dalga ile ifade edilirse, 2*π*(k*x - ν*t) , ve bu faz lorentz dönüşümlerinde sabit kalacaksa, k vektörü ve nu frekansı, x ve t gibi dönüşmelilerdi. ya da diğer bir deyişle, p ve e gibi. bunun mümkün olabilmesi için, k ve ν, p ve e ile aynı hız bağımlılığına sahip olmalılardı, bu yüzden de onlarla doğru orantılı olmalılardı.
    fotonlar icin e=h*ν olduğundan, madde için de
    ve
    varsayımlarını yapmak 'doğal' gözükmüştür.
    herhangi bir kapalı yörüngenin 1/|k| nın tam katı olması varsayımı ile, de broglie, deneysel olarak gözlenen ve sommerfeld ve bohr tarafindan "kuantize olma şartları" olarak anılan şartları matematiksel olarak kolayca türetti. bu türetme gayet gizemli bir şekilde doğru sonuçlar verince (davisson ve germer, 1927 yılında bell laboratuvarlarında gerçekleştirdikleri deneyle, elektronların da aynı ışık gibi girişim yaptığını ortaya koydular. deney 1924'te de brogli tarafından önerilmişti) insanlar deneysel olarak başka şeyleri tahmin etmesini de beklediler.
    elbette yanıldılar çünkü bu şartlar serbest ışık parçaları için yola çıkan varsayımların, çekirdeğe bağlı elektronlar için uyarlanmasıydı ve çok ileri zütürülmemesi gerekiyordu.
    ama doğru çıkış noktası idi.
    enteresan bir şekilde, 1925-1926 yılları arasında werner heisenberg, max born, wolfgang pauli ve pascual jordan, matriks mekanigi ile kuantum mekaniğinin formal tanımını yaptılar. ama formalizmlerinde dalga mekaniğine yer vermediler. benimsedikleri felsefe ise, tamamen pozitivist idi. yani sedece deneysel olarak gözlenebilen değerleri gözönüne alan bir yaklaşım kullandılar.
    1926 yılında erwin schrödinger bir di
    Tümünü Göster
    ···
  5. 6.
    0
    büyükbaş hayvancılık; sığırcılık, mandacılık, at, eşek ve katır yetiştiriciliğini kapsayan hayvancılık dalı.
    süt ve besi sığırcılığı çeşitli ürünleri ile gerek insan beslenmesi ve sağlığı gerekse çeşitli endüstrilerini temin etmesiyle ülke ekonomilerinde önemli rol alır.
    mandacılık, eski önemini kaybetmektedir ve hayvan sayısı giderek azalmaktadır.
    i̇ş gücünden yararlanılan at, eşek, katırın, motorlu araçların gelişimiyle önemi ve hayvan sayıları azalmıştır. türkiye'de kazak kökenli vatandaşlar ve orta asya'da yaşayanlar için, etinden, sütünden ve iş gücünden yararlanılan atların bugün bile önemi büyüktür. büyükbaş hayvancılık genellikle dogu anadolu bölgesinde yapılır çünkü yükselti fazladır. büyükbaş hayvancılık için ideal yerdir

    küçükbaş hayvancılığı; koyunculuk, keçicilik, tavşan ve kürk hayvanı yetiştiriciliğini kapsayan hayvancılık dalıdır.
    yurdumuzda değişik bölgelerde yani karadeniz'de yetiştirilen koyun ırkları birbirinden farklılık gösterir. batı anadolu ve sahil bölgelerinde genellikle ince kuyruklu yerli koyunlar; orta anadolu, doğu ve güneydoğu anadolu bölgesi'nde ise yağlı kuyruklu yerli koyunlar yetiştirilmektedir.
    keçi varlığımızı ise, bugün orta anadolu'da yok olma sınırında olan tiftik keçisi (ankara keçisi) ile türkiye'nin dağlık, ormanlık ve çalılık bölgelerinde daha çok yetiştirilen kara keçi oluşturur. çeşitli yörelerimizde az miktarda süt keçisi göze çarpar.
    türkiye'de hüküm süren kurak iklim ve buna bağlı yetersiz otlaklar, gelir düzeyi çok iyi olmayan halkın elindeki hayvanların yetersiz beslenmesi nedeniyle, hayvanların çoğunluğunu, küçük yapılı, düşük verimli olmasına neden olmuştur.
    ayrıca bu şartlar altında sığır ve manda gibi büyükbaş hayvanlar yerine, koyun ve keçi gibi küçükbaş hayvanlar daha iyi çoğalabilmektedir. çünkü koyun ve keçinin bakım ve beslemesi daha kolay, elverişsiz yetiştirme koşullarında yaşama şansları daha yüksektir.
    koyun ve keçi yetiştiriciliği, son yıllarda ülkemizde hızla gerileme süreci yaşamaktadır. hayvancılık sektörü; et, süt, yün, tiftik, kıl ve deri gibi geniş ürün potansiyeline rağmen, yeterince desteklenmemesi, hızla daralan ve yok olan mera alanlarından yararlanamama, hayvancılığın bilgi ve teknolojinin en az girdiği dal olması, hayvancılık sektördeki üreticilerin eğitim düzeyi ve mali durumlarının yetersizliği gibi nedenlerle giderek daralmaktadır.

    yetiştiriciliği; avcılık faaliyetinden ayrı olarak, tatlı ve tuzlu suların ayrılmış bir bölümünde veya oluşturulan gölet ve havuzlarında, balık ve diğer deniz hayvanlarının yetiştiriciliğini kapsayan hayvancılık dalı.
    tatlı su hayvancılığında sazan ve alabalık başta gelmektedir.
    su ürünleri yetiştiriciliği, türkiye'de henüz yeni olmasına rağmen, son yıllarda hızlı gelişmiş ve ihracat yapabilir hale gelmiştir.

    kümes hayvancılığı; tavukçuluk, hindicilik, kaz ve ördek yetiştiriciliği, bıldırcın yetiştiriciliği, deve kuşu yetiştiriciliği gibi kanatlı hayvanların yetiştiriciliğini kapsayan hayvancılık dalı.
    süs kuşu yetiştiriciliği, bir tarım faaliyeti sayılmadığı için bu grupta yer almaz.
    kümes hayvancılığı, hayvancılık sektörünün en gelişmiş ve teknolojiye en açık olanıdır. aynı zamanda hayvansal protein açığının kapatılmasında dünyanın elindeki en büyük kozudur. üretiminin kolay ve hızlı olmasının yanında maliyetinin de düşük olması başlıca üstünlüklerindendir.
    kümes hayvancılığı içinde tavukçuluk; üretim miktarı ve potansiyeliyle başta gelmektedir.
    kümes hayvancılığı elde edilen ürüne göre iki ana gruba ayrılır:
    etçi kümes hayvancılığı [değiştir]
    kanatlı hayvanlardan et üretmek amacı ile yapılan faaliyetlerin bütününe verilen ad.
    kanatlı eti üreticiliği, günümüzde büyük bir sektör olmuştur. özellikle 1990 yıllarda, artan tüketimle beraber hızlı bir gelişim göstermiştir.bu gelişim sektörde çalışan şirketlerin entegreleşmeleriyle sonuçlanmıştır. entegre şirketler, bünyelerinde damızlık, kuluçka,yem üretim, kesimhane ve pazarlama ünitelerini barındırırlar. bu durumlarıyla oldukça büyük organizasyonu oluştururlar. entegre şirketlerde sadece kümesler entegre bünyesinde değildir. etlik kümes sahipleriyle, entegreler arasında fason üretim anlaşmalarıyla çalışma yapılır. kümes sahipleri, genellikle küçük veya orta ölçekli çiftçilerdir.

    arıcılık; bal arısının, bal, balmumu gibi ürünlerini elde etmek için yapılan yetiştiriciliğe verilen ad.
    Tümünü Göster
    ···
  6. 7.
    0
    bu ne lan seviyeyi yükseltmeyin

    yannan züt pipi am
    ···
  7. 8.
    0
    ne bunlar lan mason mu ladyboy mu ibretlik enteller
    ···
  8. 9.
    0
    General relativity or the general theory of relativity is the geometric theory of gravitation published by Albert Einstein in 1915. It is the current description of gravitation in modern physics. It unifies special relativity and Newton's law of universal gravitation, and describes gravity as a geometric property of space and time, or spacetime. In particular, the curvature of spacetime is directly related to the four-momentum (mass-energy and linear momentum) of whatever matter and radiation are present. The relation is specified by the Einstein field equations, a system of partial differential equations.

    Soon after publishing the special theory of relativity in 1905, Einstein started thinking about how to incorporate gravity into his new relativistic framework. In 1907, beginning with a simple thought experiment involving an observer in free fall, he embarked on what would be an eight-year search for a relativistic theory of gravity. After numerous detours and false starts, his work culminated in the November, 1915 presentation to the Prussian Academy of Science of what are now known as the Einstein field equations. These equations specify how the geometry of space and time is influenced by whatever matter is present, and form the core of Einstein's general theory of relativity.[1]

    The Einstein field equations are nonlinear and very difficult to solve. Einstein used approximation methods in working out initial predictions of the theory. But as early as 1916, the astrophysicist Karl Schwarzschild found the first non-trivial exact solution to the Einstein field equations, the so-called Schwarzschild metric. This solution laid the groundwork for the description of the final stages of gravitational collapse, and the objects known today as black holes. In the same year, the first steps towards generalizing Schwarzschild's solution to electrically charged objects were taken, which eventually resulted in the Reissner-Nordström solution, now associated with charged black holes.[2] In 1917, Einstein applied his theory to the universe as a whole, initiating the field of relativistic cosmology. In line with contemporary thinking, he assumed a static universe, adding a new parameter to his original field equations—the cosmological constant—to reproduce that "observation".[3] By 1929, however, the work of Hubble and others had shown that our universe is expanding. This is readily described by the expanding cosmological solutions found by Friedmann in 1922, which do not require a cosmological constant. Lemaître used these solutions to formulate the earliest version of the big bang models, in which our universe has evolved from an extremely hot and dense earlier state.[4] Einstein later declared the cosmological constant the biggest blunder of his life.[5]

    During that period, general relativity remained something of a curiosity among physical theories. It was clearly superior to Newtonian gravity, being consistent with special relativity and accounting for several effects unexplained by the Newtonian theory. Einstein himself had shown in 1915 how his theory explained the anomalous perihelion advance of the planet Mercury without any arbitrary parameters ("fudge factors").[6] Similarly, a 1919 expedition led by Eddington confirmed general relativity's prediction for the deflection of starlight by the Sun during the total solar eclipse of May 29, 1919,[7] making Einstein instantly famous.[8] Yet the theory entered the mainstream of theoretical physics and astrophysics only with the developments between approximately 1960 and 1975, now known as the Golden age of general relativity. Physicists began to understand the concept of a black hole, and to identify these objects' astrophysical manifestation as quasars.[9] Ever more precise solar system tests confirmed the theory's predictive power,[10] and relativistic cosmology, too, became amenable to direct observational tests.[11]
    [edit] From classical mechanics to general relativity

    General relativity is best understood by examining its similarities with and departures from classical physics. The first step is the realization that classical mechanics and Newton's law of gravity admit of a geometric description. The combination of this description with the laws of special relativity results in a heuristic derivation of general relativity.[12]
    [edit] Geometry of Newtonian gravity

    At the base of classical mechanics is the notion that a body's motion can be described as a combination of free (or inertial) motion, and deviations from this free motion. Such deviations are caused by external forces acting on a body in accordance with Newton's second law of motion, which states that the net force acting on a body is equal to that body's (inertial) mass multiplied by its acceleration.[13] The preferred inertial motions are related to the geometry of space and time: in the standard reference frames of classical mechanics, objects in free motion move along straight lines at constant speed. In modern parlance, their paths are geodesics, straight world lines in spacetime.[14]
    Ball falling to the floor in an accelerating rocket (left), and on Earth (right)

    Conversely, one might expect that inertial motions, once identified by observing the actual motions of bodies and making allowances for the external forces (such as electromagnetism or friction), can be used to define the geometry of space, as well as a time coordinate. However, there is an ambiguity once gravity comes into play. According to Newton's law of gravity, and independently verified by experiments such as that of Eötvös and its successors (see Eötvös experiment), there is a universality of free fall (also known as the weak equivalence principle, or the universal equality of inertial and passive-gravitational mass): the trajectory of a test body in free fall depends only on its position and initial speed, but not on any of its material properties.[15] A simplified version of this is embodied in Einstein's elevator experiment, illustrated in the figure on the right: for an observer in a small enclosed room, it is impossible to decide, by mapping the trajectory of bodies such as a dropped ball, whether the room is at rest in a gravitational field, or in free space aboard an accelerating rocket.[16]

    Given the universality of free fall, there is no observable distinction between inertial motion and motion under the influence of the gravitational force. This suggests the definition of a new class of inertial motion, namely that of objects in free fall under the influence of gravity. This new class of preferred motions, too, defines a geometry of space and time—in mathematical terms, it is the geodesic motion associated with a specific connection which depends on the gradient of the gravitational potential. Space, in this construction, still has the ordinary Euclidean geometry. However, spacetime as a whole is more complicated. As can be shown using simple thought experiments following the free-fall trajectories of different test particles, the result of transporting spacetime vectors that can denote a particle's velocity (time-like vectors) will vary with the particle's trajectory; mathematically speaking, the Newtonian connection is not integrable. From this, one can deduce that spacetime is curved. The result is a geometric formulation of Newtonian gravity using only covariant concepts, i.e. a description which is valid in any desired coordinate system.[17] In this geometric description, tidal effects—the relative acceleration of bodies in free fall—are related to the derivative of the connection, showing how the modified geometry is caused by the presence of mass.[18]
    [edit] Relativistic generalization

    As intriguing as geometric Newtonian gravity may be, its basis, classical mechanics, is merely a limiting case of (special) relativistic mechanics.[19] In the language of symmetry: where gravity can be neglected, physics is Lorentz invariant as in special relativity rather than Galilei invariant as in classical mechanics. (The defining symmetry of special relativity is the Poincaré group which also includes translations and rotations.) The differences between the two become significant when we are dealing with speeds approaching the speed of light, and with high-energy phenomena.[20]
    Light cone

    With Lorentz symmetry, additional structures come into play. They are defined by the set of light cones (see the image on the left). The light-cones define a causal structure: for each event A, there is a set of events that can, in principle, either influence or be influenced by A via signals or interactions that do not need to travel faster than light (such as event B in the image), and a set of events for which such an influence is impossible (such as event C in the image). These sets are observer-independent.[21] In conjunction with the world-lines of freely falling particles, the light-cones can be used to reconstruct the space–time's semi-Riemannian metric, at least up to a positive scalar factor. In mathematical terms, this defines a conformal structure.[22]

    Special relativity is defined in the absence of gravity, so for practical applications, it is a suitable model whenever gravity can be neglected. Bringing gravity into play, and assuming the universality of free fall, an analogous reasoning as in the previous section applies: there are no global inertial frames. Instead there are approximate inertial frames moving alongside freely falling particles. Translated into the language of spacetime: the straight time-like lines that define a gravity-free inertial frame are deformed to lines that are curved relative to each other, suggesting that the inclusion of gravity necessitates a change in spacetime geometry.[23]
    Tümünü Göster
    ···
  9. 10.
    0
    tarım veya ziraat, bitkisel ve hayvansal ürünlerin üretilmesi, bunların kalite ve verimlerinin yükseltilmesi, bu ürünlerin uygun koşullarda muhafazası, işlenip değerlendirilmesi ve pazarlanmasını ele alan bilim dalıdır. diğer bir ifade ile, insan besini olabilecek ve ekonomik değeri olan her türlü tarımsal-hayvansal ürünün bakım, besleme, yetiştirme, koruma ve mekanizasyon faaliyetlerinin tamamı ile durgun sularda veya özel alanlarda yapılan balıkçılık faaliyetlerinin tümüdür.
    bu bilim dalı bilimsel bilginin yanı sıra özel yetenek ve önsezi gerektirir.[1] uygulamalı bir bilim dalı olup, amacı insanların yararına ekonomik değerler elde etmektir.[2]
    tarım, iki temel üretim dalından oluşur. bunlar bitkisel üretim ve hayvansal üretimdir. bu iki temel tarımsal üretim dalı ve hatta tanımları arasındaki tek ayrım, kullandıkları materyalin birinde bitki ötekinde ise hayvan materyali oluşudur[3]

    tarım, insanlığın toplu hayata geçişinde büyük bir rol üstlendi. taş devri süresince bulunan avcı-toplayıcı toplulukların, yerini tarımla uğraşan halklara bırakması, toplumları ve devletleri ortaya çıkardı.[4] sanayi devrimi'ne kadar tarım, insanlığın büyük çoğunluğunun temel geçim kaynağı oldu. ancak günümüzde de tarımda gözle görülür gelişmeler ve teknolojinin getirdiği etkiler bulunmaktadır. özellikle 20. yüzyıl boyunca tarımda önemli değişiklikler yaşanmıştır. haber-bosch işlemine göre, amonyum nitrat karıştırılan tezek sayesinde, ilk yapay gübreler elde edildi.[5] tarımda işgücünü düşüren makineleşme sayesinde tarımda işçi sayısında azalmalar gözlendi.[6] üretimin artmasına karşılık işsizlik arttı.[6]

    amerika birleşik devletleri'ndeki kansas'ta 2001 yılında çekilen bir uydu görüntüsü. resimde parsellenmiş tarım alanları gözlenmektedir.
    bunlara karşılık, günümüzde en çok yetiştirilen tarım ürünleri arasında pirinç, mısır ve buğday yer almaktadır.[7] ayrıca dünyadaki çoğu hükûmet de aynı doğrultuda kaliteli gıda için tarıma yatırım yapmaktadır.[8] tarıma yapılan yatırımlardan en büyük payı, buğday, mısır, pirinç, soya ve süt almaktadır.[9] ancak buna karşılık gelişmiş ülkelerde yapılan yatırımların büyük çoğunluğu etkisiz ve çevre düşmanı olmaktadır.[10] özellikle tarımdaki makineleşme ve yapay gübre kullanımı, çevreye büyük zararlar vermekte ve su kirliliği başta olmak üzere önemli sorunlara yol açmaktadır.[11] yine 21. yüzyılda çevre sorunlarının ve küresel ısınma başta olmak üzere anormal doğa olaylarının gündeme gelmesiyle beraber, tarımda makineleşme ve yapay gübre kullanımı düşürülmüştür.[12]
    tarımdaki çevre zararlarına alternatif olarak geliştirilen ve ilk defa 20. yüzyıl başlarında sir albert howard tarafından tartışılan organik tarım ise tüm bunlara karşı temiz ve sağlıklıdır. organik tarım, günümüzde dünya çapında ilgi görse de pahalı olması nedeniyle sadece üst sınıf kişilerce elde edilebilmektedir. yine bu tür tarımın dünyadaki en büyük destekçisi avrupa birliği'dir. bu birlik tarafından 1991 yılında organik tarım adıyla literatüre eklenen uygulama, 2005'te cap adlı kuruluşun kurulmasıyla beraber sürat kazanmıştır.[13] organik gıdanın savaştığı baş yöntemler arasında hormonlu gıda üretimi yer almaktadır.
    2007 yılının sonlarında dünyadaki ekonomik dalgalanmalar sürecinde tahıl ürünleri başta olmak üzere birçok tarım ürününde fiyat katlanmaları gözlendi.[14][15] gelecekte, fiyatların çok daha katlanması nedeniyle, afrika ve birçok 3. dünya ülkesinde gıda savaşlarının baş göstermesi beklenmektedir.[16][17][18] birleşmiş milletler'e göre, 2025 yılına gelindiğinde afrika sadece nüfusunun %25'ini besleyebilecektir.[19]

    günümüz dünyasında, tarım iki farklı temel amaç için kullanılmaktadır. bunlardan ilki, sadece ailesini besleyebilmek için üretim yapan insanlardan oluşan grup, ikincisi ise ticari amaçla tarım yapan insanlardan ve kurumlardan oluşan gruptur.[20] endüstriyel tarımda, amaç ticaret olduğundan para sahası geniştir ve gübreleme, tohumlama, bakım, sulama gibi olanaklar geniştir. aynı şekilde endüstriyel tarımda geniş tarım alanları mevcuttur. 20. yüzyılda özellikle tarımsal kimyadaki gelişmeler, üretimi katladığı gibi, insan gücü oranını da düşürmüştür. ancak bu, hem sağlıksız gıda üretimine, hem de işsizliğe neden olmaktadır.[21]
    tarımda görülen haşaratlara karşı kullanılan ilaçlar, bu haşaratların zararlarını büyük ölçüde engellese de, buna kaşılık bu ilaçlar doğal dengeyi bozmakta ve çevreye zarar vermektedir. tüm bu zararlara karşılık, tarımda kullanılan traktör gibi araçlar, üretimi arttırmakta ve daha çok insan için besin olanağı sağlamaktadır. özellikle ilkel tarım aletlerinin yerini modern tarım ve sulama birimlerine bıraktığı 1900'ler boyunca tarımda ivmeli bir artış gözlenmiştir. amerika birleşik devletleri'nde yer alan ulusal mühendislik akademisi'ne göre, tarımdaki makineleşme, dünyanın yaşadığı 20 devrimden biridir. yine 1999 verilerine göre, günümüz teknolojisi sayesinde, tek bir çiftçi, 130'dan fazla insanı beslemektedir.[22]
    21. yüzyıl teknolojisi sayesinde, günümüzde tarımda çeşitlilik, gen çaprazlaması sayesinde artmakta ve birkaç verimli soy birleştirilerek ortaya çok daha verimli yeni bir soy çıkarılabilmektedir. bu da tarımsal üretimin artmasının altında yer alan etmenlerden biri olarak kabul edilmektedir.
    Tümünü Göster
    ···
  10. 11.
    0
    tarımın geçmişi günümüzden 10.000 yıl öncesine dayanmaktadır. i̇lk tarım örneklerinin ardından, zamanla birçok toplumun arasındaki etkileşimin bir sonucu olarak tüm dünyada yaygınlaştı. tarım sayesinde insanlık toplu yaşama geçti ve günümüzdeki devletler oluştu. gübreleme, ekme-biçme gibi tarımsal yöntemler her ne kadar eski olsa da, son yüzyılda büyük bir ivme gösterdi.[23]
    antik çağlardaki örnekler [değiştir]
    antik çağlarda, bereketli hilal ve çevresinde ilk örneklerine rastlanan tarım, öncesinde toplayıcılık ve avcılık ile geçinen toplumları yerleşik yaşama geçirdi. aynı dönemlerde çin ve diğer asya ülkelerinde de başka yöntemlerle uygulanmaya başlayan tarım, zamanla nil nehri ve çevresinde yoğun olarak uygulanmaya başlandı. tarihte, en eski tarımsal veriler, anadolu'da abu hurerya adlı yerleşimde m.ö. 13500 yılından kalma tarımsal aletlerden edildi. yine yakın dönemlere ait, levant ve i̇ran'daki zagros dağları çevresinde tarımsal faaliyetlerin izine rastlandı. yine bereketli hilal üzerindeki alanda, kimi yerlerde darı, arpa, tahıl, acı bakla, keten, buğday gibi tarımsal kalıntılara rastlandı.[24]
    çoğu teoreme göre ilk tarım, insanların vahşi doğadan topladığı bitkisel besinlerini ve tohumlarını mağara önlerine düşürmesiyle başlar. bu süreçte insanlar tüm gün yiyecek aramaktansa bitkileri toprağa ekerek devamlı olarak yerleşik halde besin elde edebileceğini farketti. bu keşif tüm toplumlarca farklı dönemlerde bulundu. öncelikle anadolu ve orta doğu'da rastlanan tarımsal etkinlikler, toplumsal etkileşimler aracılığıyla dünyaya yayıldı. tarımı daha erken keşfeden toplumlar daha önce yerleşik yaşama geçti ve günümüz uygarlıkları oluştu.
    hindistan'da m.ö. 7000'lerde rastlanılan tarım, yaklaşık 2000 yıl sonra da diğer asya ülkelerinde görüldü.[25] yine bu dönemlerde nil nehri çevresinde tarımsal yapılara rastlanmaktadır. mısır ve çevresindeki önemli su kaynakları ve ılıman iklimin mevcut olması tarımın burada daha üretken olmasını sağladı. yine aynı dönemlerde mısırlılar nil'in taşma dönemlerini hesapladı ve ürünlerinin telef olmaması için çeşitli matematiksel formüller ve geometrik hesaplamalara başvurdu. tarım bu bağlamda günümüz bilim ve teknolojisine farklı yollar aracılığıyla etki bıraktı.[26]
    mezopotamya'da ise şatt-ül-arap ve basra körfezi çevresinde uygulanan tarımsal faaliyetler, ilk kez sümerler tarafından yapıldı. m.ö. 5000'lere denk gelen bu süreç, zamanla diğer mezopotamya uygarlıklarına yayıldı. yapılan araştırmalarda fırat ve dicle nehirleri arasında ahır hayvanlarının kemiklerine rastlandı. bu da, bölgede hayvancılığın da yer edinmiş olduğunu göstermektedir. aynı dönemde amerika kıtasındaki yerliler de basamaklı teraslar aracılığıyla and dağları başta olmak üzere tarımsal faaliyetlere başladı. güney amerika'nın büyük okyanus kıyılarında yapılan kazılarda, tütün, patates, fasulye, biber, domates, balkabağı gibi tarımsal ürünlerin kalıntılarına rastlandı.
    yine antik yunanistan ve antik roma dönemlerinde de tarımsal faaliyetler göze çarpmaktadır. zeytin, pamuk, mısır gibi akdeniz bitkilerini yetiştiren yunanlılar, buna karşılık toprakların azlığı ve fakirliği nedeniyle bu alanda çok ileri gidemedi. romalılar ise tahıl ürünleriyle ticaret yapmaya başladı.
    orta çağlardaki örnekler [değiştir]
    orta çağ'da i̇slam dünyası oldukça ileri düzeyde bir uygarlığa sahipti. bu doğrultuda orta doğu ve çevresinde tarımsal faaliyetler ve hayvancılık çok büyük ilerlemeler kaydetti. hidrolik ve hidrostatik teknikleriyle çalışan pompalara imza atan araplar, bu sistemlerle üretimde artış gözledi. yine su değirmenleri aracılığıyla suyu rahatça taşıyabilen müslüman çiftçiler, bu sayede sulamadaki kuraklığın önüne geçti. bu dönemde pamuk, turunçgil, meyve, kayısı, safran, enginar, şeker pancarı gibi tarımsal ürünler yetiştirildi. yine araplar, i̇spanya'da emevi devleti'nin yer aldığı dönemde, avrupa'ya limon, badem, incir, portakal, pamuk ve muz gibi ılıman tarım ürünlerini getirdi. aynı dönemlerde çin'de sabanın kullanılması tarımsal alanda asya'daki önemli değişikliklerdendir.
    yine kavimler göçü sonrasında batı avrupa'da roma egemenliğinin sona ermesiyle beraber; bu alanlardaki nüfus hızla arttı. bu insanların beslenmesi için de daha çok toprağın işlenmesi gerekliydi. bu süreçte, ormanlar ve bataklıklar, tarıma elverişli arazi durumuna getirildi. bu geniş toprakları sürebilmek içinse ağır sabanlar taşıyan öküzler kullanıldı. zaman geçtikçe 8-10 öküz kullanılarak işlenmesi zor killi topraklar da işlenmeye başladı. romalılar bu dönemde bir yıl tahıl ekip, ertesi yıl da bu alanları bekleterek (nadasa bırakarak) pratik bir ekim nöbeti uyguladı. bu dönemde, avrupa'daki halklar zamanla yulaf, çavdar ve arpa ekmeyi öğrendi. böylece, bir yıl kış, öbür yıl bahar döneminde yapılan ekimler, üçüncü yıl ise nadasa bırakılıyordu. ancak bu yöntem de verimsiz kumlu topraklara uygun değildi.[27]
    800 yılı ve sonrasında avrupa'da açık tarla sistemi uygulandı. bu yönteme göre her çiftçi dar ve uzun tarlalara bölünen topraklarında çeşitli tarım ürünü yetiştiriyordu. bu tür tarlalar genelde eğimli yamaçlara kurulmuştu. bu da fazla suyun derin hendekten aşağı boşalmasını sağlıyordu. açık tarla sistemi sayesinde her çiftçi kendi tarlasını işler ve ailesini geçindirirdi. ancak gübreleme ve tarla sürme gibi işler iş bölümüyle paylaşılırdı. bu sistem avrupa'da 20. yüzyılın başlarına kadar devam etti. orta çağ'da tarımdaki hemen hemen her işlem el aletleriyle yapılıyordu. bu da verimi çok daha düşürüyor, ürünlerin hasat zamanının geç kalması neticesinde ürünlerin bir bölümü ziyan oluyordu.
    14. yüzyılda avrupa'da yaşanan veba salgınları yüzünden avrupa'da birçok insan hayatını kaybetti. yine bu dönemde çıkan yüzyıl savaşları yüzünden avrupa genelinde nüfus hızla azaldı. tarımsal olayların bu olaylar yüzünden asgari seviyeye düşmesiyle halklar kendini yeterince besleyemedi. sonrasında başta i̇ngiltere olmak üzere tarlalar çevrildi ve bu çevrili tarlalarda ticari ekim yapılmaya başlandı. bu üretim sonucunda avrupa kentlerinde tarımsal pazarlar kuruldu. bu da, kentlerde yaşayan ve tarımsal ürünlere rahatça erişebilen insanlar için büyük kolaylık oldu. bu süreçte kentlerin nüfusunda belirgin ivmeli artışlar gözlendi.[28]
    tarımda çağdaşlaşma [değiştir]
    tüm tarih çağlarında, geniş tarımsal üretimin önünde büyük engeller mevcuttu. bunlardan ilki tarımsal bitkiler için sağlanması zorunlu olan besinlerdi. i̇nsanlar bunun önüne geçmek için hayvan dışkılarını gübre olarak kullandı; topraklarını nadasa bıraktı ve her yıl farklı bir bitki ekti. 18. yüzyılda i̇ngiltere başta olmak üzere batı dünyasında büyük bir devrim yaşandı. şalgam ve üçgül ekiminin başlamasıyla toprakların nadasa bırakılma zorunluluğu ortadan kalktı. şalgam; hayvansal üretimde hayvanların kış yiyeceği olarak önemli bir yer tuttu. şalgam sayesinde hem hayvansal üretim arttı; hem de daha çok hayvan beslenebildi. yine hayvanların sayısında görülen artışla beraber hayvansal gübrelerde ivmeli bir artış gözlendi.

    endonezya'da hayvan gücünden yararlanılan tarımsal üretim.
    bir başka önemli gelişme de, norfolk'ta yaşayan i̇ngiliz çiftçiler vikont charles townshend ve thomas william coke'un geliştirmiş olduğu dörtlü ekim nöbeti sistemiydi. bu yöntemle ardışık olarak buğday, şalgam, arpa ve üçgül dikiliyordu ve nadasa gerek kalmıyordu. yine bu dönemde kaliteli hayvanlar, diğer türlerin arasından seçilebildi. townshend ve coke, bu sayede verimli türler elde etti ve sonrasında norfolk'un verimsiz kumlu toprağına kil ve tebeşir ekleyerek verimi arttırdı. buna karşılık avrupa'da bu süreç daha yavaş işledi. fransız ve alman çiftçiler uzun süre tüm dünyada olduğu gibi geleneksel ekim-biçimden vazgeçmedi.
    tüm bunları başka gelişmeler izledi. i̇lk defa dökme demir, sabanlarda silindirlerde ve tırmıklarda kullanıldı. farklı toprak ve gübre türlerinin tarımdaki verimi arttırdığı anlaşıldı. 1840'ta alman kimyacı justus von liebig, potasyum, fosfor ve azotun bitkilerin gelişiminde önemli bir yer tuttuğunu tespit etti. yine i̇ngiltere'de john lawes ve henry gilbert, fosfat bakımından zengin kayaları sülfürik asit ile tepkimeye sokarak yapay gübre elde etti. bu, günümüz yapay gübre kullanımının başlangıcıdır. yine 1843'te kil akaçlama boruları bulundu ve sonraki yıllar boyunca büyük tarlalar ucuz ve basit yöntemlerle akaçlandı. tüm bunlar, tarımda yeni bir dönemi açtı. artık tüm dünyada ortaklaşa yapılan tarım faaliyetleri, pazarlarda satılmak üzere ekonomik bir gelir olmaya başladı.
    buna karşılık avrupa'nın bazı ülkelerinde gidişat daha farklı biçimlendi. özellikle fransa'da soylular, kendi toprakları yerine saray çevresinde yaşamaya başlayınca, zamanla topraklar köylülerin tekeline geçti. 1789'a gelindiğinde fransa topraklarının %40'ı köylülerin elindeydi. tarımdaki bu gelişmeler toplumsal yaşamı da kökten değiştirmeye başladı. tüm dünyada tarımda görülen gelişmeler, özellikle avrupa'daki kırsal sistemi d
    Tümünü Göster
    ···
  11. 12.
    0
    geçmesen de gibsinler.
    ···
  12. 13.
    0
    günümüzde tarım [değiştir]
    günümüzde tarım, büyük oranda ticari amaçlarla yapılmaktır.[29] özellikle ulaşımdaki kolaylıklar, tarım ürünlerini çok uzaktaki yerleşimlere bile hem ucuz hem de hızlı bir şekilde taşınmasını sağlamaktadır. 19. yüzyılın sona ermesinden önce amerika'dan avrupa'ya tahıl, süt ürünleri ve tuzlu et zütürülmekteydi.[30] saklama ve soğutma yöntemleri geliştikçe, avrupa birçok ülkeyle tarımsal ticaret yapmaya başladı. i. dünya savaşı sıralarında ulaşım güçleşince, dünyanın dört bir yanındaki çiftçiler, ürünlerini pahalı olarak avrupa'ya sattı.[31] avrupa bu dönemden sonra amerika ile büyük rekabete girdi. ancak başta i̇ngiltere olmak üzere avrupa ülkeleri tarımsal alanda yeteri ilerlemeyi gösteremeyince mandıra ve süt üretimine gitti. bu alanda besili evcil hayvanlarını çaprazlayan bilim adamları verimli üretim sağladı. özellikle danimarka ve hollanda'nın dış dünyaya süt ürünleri satması, avrupa'yı bu alanda öne geçirdi. ancak yine ii. dünya savaşı, bu rekabete bir darbe daha vurdu. avrupa'da üretim çok geriledi ve avrupa ile ilişkili ülkeler uzun süre kıtlık tehlikesiyle karşı karşıya kaldı.[32]
    bilimsel gelişmeler sayesinde, tarımsal faaliyetler çok farklı coğrafyalarda ve koşullarda yapılabilmektedir. bitki ve hayvanların genlerinde yapılan değişiklikler sayesinde belli türlerin karşı karşıya olduğu hastalık riskleriyle savaşılabilmektedir. buna ek olarak başvurulan tarımsal ilaçlamalar, her ne kadar verimi arttırsa da, doğaya ve ekin kalitesine zarar vermektedir. ayrıca hayvanlara hormon verilerek daha kısa sürede daha çok et ve süt vermesi sağlanmaktadır. bu yöntem ekinlerde de kullanılmakta ve bitkisel ürünlerin daha bol üretilmesini sağlamaktadır. bununla beraber et ve süt üretiminde, hayvanlar küçük koğuşlarda aşırı beslenerek ve gün ışığına çıkarılmayarak verim arttırıcı etki oluşturulmaktadır. ancak bunlar da yine ürün kalitesini düşürmekte ve doğallığı azaltmaktadır. özellikle gelişmiş aşılama teknikleri, hayvan ve bitki türlerinin karşı karşıya olduğu hastalık riskleriyle savaşmaktadır. ayrıca çoğu batılı toplum başta olmak üzere organik tarıma dönüş dikkat çekmektedir.
    üretim [değiştir]

    dünya üzerinde yapılan tarım ve tarımsal verim, coğrafyadan coğrafyaya değişiklikler göstermektedir. bunun en önemli sebebi iklim koşulları, farklı tarım politikaları, farklı sulama teknikleri ve gübreleme teknikleridir.[33][34] az gelişmiş birçok ülkede tarım ve hayvancılık yapılan çiftlikler çok küçüktür ve nadiren ticari amaçla kullanılır. bu ülkelerdeki çiftçiler hemen hemen her zaman tarla sürmek için öküz veya diğer büyükbaş hayvanların gücünden yararlanır. aynı şekilde gübreleme sadece hayvan dışkılarıyla yapılan gübrelemeyle sınırlıdır. yine dünya üstündeki tarım alanların yarısı bu şekildedir.[35] elde edilen ürünlerin tamdıbına yakını, çiftçiler ve ailelerince tüketilir ve depolanır. geriye kalanlar ise satılır. bu tür tarlalara geçimlik tarım; üretime de geçimlik tarım üretimi denir. aynı şekilde hayvancılıkta üretilen büyük veya küçükbaş hayvanlar doğada gelişigüzel beslendiklerinden verim çok daha düşüktür.[34]

    tarım üretiminde artış sağlayan tarlalar
    dünya üzerindeki birçok yerde coğrafi koşullar ve iklim tarımsal üretime uygun değildir. bu yerlerde ekim alanları devamlı olarak değiştirilerek verimdeki düşüş önlenir. bu uygulamaya da dönüşümlü tarım denilmektedir. bu tip uygulamaların yapıldığı en bilindik yerler tropik kuşaktaki ülkelerdir. bu ülkelerde ormanlar tahrip edilir ve tarlalar açılır. kesilen ağaçlar ve ormanın taban katmanı tamamen yakılır ve küller gübre olarak kullanılır. sonrasında toprağın verimi çok düşük seviyeye gelene kadar tarımsal faaliyetlere devam edilir. verim çok azaldığında da yeni ormanlar tahrip edilir. eski tarım alanı da birkaç yıl boyunca terkedilir. eski alan tekrar doğal düzenine kavuşunca; bu eski alana tekrar dönülür. bu sayede tarımsal süreç devam eder. bu uygulama ilkel yöntemlerle yapıldığı sürece çevreye kalıcı zararlar vermez. ancak büyük şirketler ve kurumlarca açılan teknolojik dönüşümlü tarım; genelde çevreye kalıcı hasarlar verir.[36]
    afrika ve asya'da ise göçebe hayvancılık görülür. bu nedenle bu kıtalardaki çoğu halk ekim-biçim ile uğraşmaz. hayvanların beslenmesi için gereken ot ve bitkiler hayvanların sadece bir bölgede durmasıyla yenilenmez. bu sebeple çoğu kabile göçebe olarak hayvanlarını farklı alanlarda otlatırlar. ancak bu da uzun vadede bitkisel yenilenmeyi yavaşlatır. kuzey afrika'daki inek ve develer; orta asya'daki yaklar bu şekilde beslenmektedir. bu şekilde yaşayan insanlar, tamamen hayvanlarına bağlıdır. yaşamlarını hayvanlarıyla sürdürmektedir. eski türk devletleri de aynı şekilde göçebe hayvancılıkla uğraşmıştır.
    öte yandan çoğu sömürgeci batılı devlet; günümüzde azgelişmiş ülke topraklarındaki verimli tarım alanlarında, çok düşük fiyatlara çiftçi çalıştırır ve yine çok düşük fiyata batılı devletlere satar. bu sömürgeci tarım dışında çoğu gelişmekte olan ülkede de ticari tarım gözlenmektedir. çoğu ülke kendi coğrafyasına özgü tarımsal ürünleri yetiştirerek hem iç pazara hem de dış pazara satar.[37]
    üretim istatistikleri [değiştir]
    dünya üzerindeki en önemli tarım ürünleri tahıllardır; bunun arkasında meyve-sebze üretimi, tekstil ürünleri için yetiştirilen tarım ürünleri ve diğer üretimler gelmektedir. aşağıda birleşmiş milletler gıda ve tarım örgütü'nün (fao) milyon ton olarak üretim grafikleri yer almaktadır;
    en çok üretilen tarım ürünleri
    (milyon ton) 2004 verileri
    tahıl 2,263
    kavun & karpuz 866
    köklü ve yumrulular 715
    süt 619
    meyve 503
    et 259
    bitkisel yağ 133
    balık 130
    yumurta 63
    bakliyat 60
    kaynak:
    gıda ve tarım örgütü (fao)[38]
    en çok üretilen tarım ürünleri
    (milyon ton) 2004 verileri
    şeker kamışı 1,324
    mısır 721
    buğday 627
    çeltik 605
    patates 328
    şeker pancarı 249
    soya fasulyesi 204
    arpa 154
    domates 120
    kaynak:
    gıda ve tarım örgütü (fao)[38]
    Tümünü Göster
    ···
  13. 14.
    0
    lee chaolan (李 超狼 rī chaoran?) is kazuya mishima's foster brother, and heihachi mishima's adopted son. lee's parents died when he was a young child, leaving him to fend for himself on the streets. facing a hostile environment each day, lee quickly became a skilled scrapper with reflexes that were amazing for a boy of his age. it was these qualities that caught the eye of heihachi, who witnessed lee fighting off several other kids while on a business trip. impressed by his natural ability, heihachi decided to adopt lee, and took him back to japan to be educated. it is not known if he actually felt any emotion towards the orphan; it has been suggested that he simply raised him to replace his blood son kazuya, whom he had at first considered to be too weak to inherit the zaibatsu. another possibility is that heihachi wanted to give kazuya a rival to inspire him to shape up.
    before the events of the original tekken, heihachi sent lee to the u.s. to handle the mishima zaibatsu's operations there, and to continue his business education. while heihachi trained kazuya in the art of mishima style fighting karate, lee studied with paul phoenix and marshall law in the u.s. this is the reason for some of the moves that lee shares with paul phoenix and marshall law.
    when kazuya took the zaibatsu from heihachi, lee decided to work with his brother. considering the rather demeaning position he received (is known by kazuya as his secretary), it can be assumed that he did so only to be in a good position to overthrow kazuya should the chance present itself. lee was known to be the boss of kazuya's cadre of personal bodyguards (anna williams, bruce irvin, ganryu), and he also supervised doctor boskonovitch's projects for creating the ultimate military animal for kazuya.
    lee fought in the second king of iron fist tournament, his intention being to snatch the zaibatsu from kazuya. however, heihachi returned from his supposed demise and defeated both lee and kazuya; he threw the latter into the mouth of an active volcano, and banished his adopted son from any aspect of his life or the zaibatsu on the threat of death. lee remained in japan for a time afterwards, plotting to assassinate heihachi as an act of retribution. however, he eventually came to the epiphany that it was a waste to murder an old man, who probably had only a few more years to live anyways. thus, he left for america once again, and began setting the foundations for his longtime ambition; a robotics corporation. more importantly, he decided to distance himself from fighting; ultimately, he went into seclusion in the bahamas to amass his own fortune.
    sometime before the king of iron fist tournament 3, lee was apparently one of the fighters that was attacked by ogre, as ogre has some of lee's moves (including "shin to head kick".). however, as he appears alive and well in tekken 4 and tekken 5, if he was attacked by ogre, it's clear that lee survived the attack.
    returning in the fourth tournament, lee is a successful businessman and c.e.o. of his now flourishing robotics corporation. he lives his days behind the sun-bathed walls of his bahamas mansion, dividing his time between trading stocks online and simply relaxing, seemingly without a care in the world. then one day, he discovers a huge selloff of g corporation's stock online; he goes on to learn that it was triggered by an attack on its main research lab by the mishima zaibatsu's tekken force. days later, the 4th iron fist tournament was announced. lee senses that something is amiss; but at the same time his fading passion for fighting is rekindled, along with his fierce resentment for the mishima clan. he decides to enter the tournament. as a precaution that the zaibatsu would not figure out his identity too early, he enters online under the name "violet", and he dyes his silver hair purple and sports sunglasses.[3]
    it is suggested that lee was rather successful and made it to the later phases of the tournament. however, he is shocked to see that his next opponent is none other than kazuya, who was resurrected by g corporation many years ago. losing his focus, lee is defeated by his foster brother, who goes on to face heihachi.he is one of the few characters for which heihachi isn't the boss. lee's final fight is against combot.[4]
    in the confusion surrounding the death of heihachi, lee was scheming to take over the mishima zaibatsu but was enraged when he learned that someone else had already beat him to it. lee, believing it was kazuya who usurped the mishima zaibatsu, was vexed that kazuya had once again stood in his way. a month later, the king of iron fist tournament 5 was announced and lee immediately decided to enter. lee was determined to settle the score with kazuya in the tournament and claim the mishima zaibatsu.[4]
    lee took part in the king of iron fist tournament 5 in order to take revenge on kazuya mishima. however, the one who had opened the tournament was not kazuya, but jinpachi mishima, and lee, after learning this fact, lost interest in the tournament and returned to his mansion in the bahamas. soon afterwards, the mfg, led by jin kazama brought the world to chaos, and around the same time g corporation became a major opposition. surprised by g corporation's sudden military action, lee, being a major shareholder, conducted a private investigation with the utmost secrecy and discovered that kazuya had become the real power behind g corporation actions. after obtaining information that kazuya himself would take part in this tournament, lee used a shareholder's preferential treatment ticket, and entered the king of iron fist tournament 6 in order to get close to kazuya.
    endings:
    tekken:lee was kazuya's sub-boss and did not have an ending.
    tekken 2:lights and televisions light up the neighborhood thanking and saying that lee chaolan won the tournament.lee is then shown sitting at his desk while thinking about or looking at heihachi and kazuya in a cell.he makes they throat signal and grins.
    tekken 3:lee was not a participant in the koift 3.
    tekken tag tournament:lee is staring at the sky thinking about his victory fight over heihachi and kazuya.he then turns to the camera and smiles.
    tekken 4:audience cheers for lee after he wins the tournament.he thanks the but then says that winning the tournament was not his ultimate goal,and that he only entered the tournament to find test data for combot.lee then introduces combot to the audience and asks it give a demonstration of his work. combot takes first step and then falls down the stage.it gets up but then powers off leaving lee saying "dammit".a woman then walks into lee's office and tells him that the new combot prototype is finished.she also tells him that combot's combat experiments were conducted by heihachi mishima and that 10.23 seconds into the experiment, combot unleashed a 50-hit combination on heihachi and that heihachi was helpless.lee then chuckles and says "excellent".
    tekken 5: lee is shown sitting poolside at a fancy resort while a lady rubs his legs. lee then snaps his fingers and heihachi approaches, asking, "may i be of service?" lee sits up and responds, "two fingers." heihachi nods and turns to leave while muttering, "damn that bastard," as he walks away. lee holds up a device and threatens, "you'd better hurry if you don't want to die." heihachi's bow tie begins to beep. remembering the explosion at hon-maru, heihachi then runs away and screams "right away sir".lee then lays back down and says "excellent" after the lady puts his shades back on.
    tekken 6: lee is shown to be playing golf and apparently has tied heihachi, kazuya,and jin to fireworks.lee misses the men at first causing heihachi to say"ha!you missed."the golf ball then blows up showing that the balls are bombs, leaving heihachi with nothing to say.lee then throws a ball in the air and hits it when it comes down.the ball goes far enough and reaches the trio causing the fireworks to go off launching them in air screaming and blowing up.a woman behind lee then cheers for him.
    Tümünü Göster
    ···
  14. 15.
    0
    hayvancılık [değiştir]

    ana madde: hayvancılık
    hayvancılık, et, süt, yumurta, deri ve yün gibi ürünler elde etmek için hayvan yetiştirmeye verilen addır. hayvancılıkta, hayvanların kullanıldığı en büyük üretim alanı et üretimi için yapılan üretimdir. eski ve ilkel hayvancılıkta birçok bölgede hayvanlar çitlerle çevrilmemiş bölgelerde yetişmekteydi. bu durum zamanla toplu yaşama geçiş ile beraber yerini dar ve belirlenmiş alanda yapılan hayvancılığa bıraktı.[39] tüm bitki örtüleri içinde en büyük hayvan üretimine sahip olan alanlar yeşilliklere sahip alanlardır. bunu, çalılık ve dağlık alanlar izler.
    sığır yetiştiriciliği [değiştir]
    tarihte sığır yetiştiriciliği çok eskilere dayanmaktadır. geniş bozkırlara ve ovalara sahip ülkelerde, tarih boyunca çit çevirmeksizin sığır yetiştiriciliği yapılmıştır. zaman ve koşullar değiştikçe açık sığır yetiştiriciliği, yerini çiftliklere bıraktı. günümüzde et yetiştiriciliği yapılırken kimi zamanlarda sığırlar, tahıl çiftçilerine yavruyken verilir ve burada beslenen sığırlar besili halde satışa sunulur. bu yöntemle yetiştirilen sığırların etleri daha körpe ve lezzetli olmaktadır.[39]
    mandıracılık [değiştir]

    bir ineği sağan çiftçi
    mandıracılık, sığır yetiştiriciliğinden farklı olarak, daha çok süt üreten sığırların beslenmesine dayanan bir tür hayvancılık alanıdır. süt sığırları genel olarak et sığırlarından daha dayanıksızdır ve sürekli soğuğa karşı korunmak zorundadır. süt üretimi yapılan hayvanlardan verimli ve düzenli süt alabilmek için hayvan sürekli sağılmalıdır. bu tür sığırlar beslenirken taze ot balyaları ve taze yemler kullanılmaktadır. bir süt ineği yılda 4 ton kadar silolanmış ot, 900 kg kadar da tahıl yer. bu doğrultuda mandıracılık genel hatlarıyla sulak ve verimli topraklara sahip ülkelere mahsus bir hayvancılık alanıdır.
    koyun yetiştiriciliği [değiştir]
    koyunlar, etinin yanında yününden ve sütünden yararlanılabilen bir hayvan türüdür. koyunların evcilleştirilmesinden sonraki süreçte farklı koyun türleri çaprazlanarak farklı alanda verim sağlayabilen koyun soyları elde edilmiştir. tropik bölgelerde, koyunlar daha çok derisi için yetiştirilir. ilıman ülkelerde ise koyunların peynirinden yararlanılır. yine yünü ve etiyle ünlü melez koyun soyları ılıman iklimde yetişir. dünyada koyun yetiştiriciliğinde lider ülke avustralya'dır. bunu rusya, çin, yeni zelanda, türkiye, hindistan ve birleşik krallık gibi ülkeler izler.
    koyun yetiştiriciliğindeki en zahmetli işlerden birisi, koyunların ilkbahardaki kuzulama dönemleridir. bu dönemde yine koyunlar yünleri alınmak üzere kırkılır. koyunlar çoğu zaman uzun süreler boyunca çoban gözetiminde otlamaya çıkarılır. bu otlama dönemleri çoğunlukla yine ilkbahar dönemleridir.
    domuz yetiştiriciliği [değiştir]
    domuz eti, i̇slam ülkeleri dışında tüketilen bir tür besindir. dünyanın en büyük domuz üreticisi olan çin halk cumhuriyeti, bu domuzların büyük kısmını dışa satar. aynı şekilde avrupa ve kuzey amerika'da da yaygın bir üretim olan domuz yetiştiriciliği, diğer hayvancılık dallarına göre daha ucuza mâl olmaktadır. bunun nedeni domuzların ihtiyaç duyduğu ilginin makinelerle sağlanabilmesidir. i̇slam dininde tüketimi haram olarak sayılan domuz eti, hızlı ürediğinden ve zahmetsiz yetiştiğinden batılı devletlerde ucuz ve bol bir protein kaynağıdır.
    tavukçuluk [değiştir]
    tavukçuluk, et veya yumurta üretimi için yapılan bir hayvancılık alanıdır. tavuklardan elde edilen et, beyaz ettir. hangi amaçla yetiştiriliyorsa, o alanda verimi olan tavuklar kullanılır. yumurta için en verimli soylardan olan leghorn soyu tavuklar, et için en verimli soylardan olan cornish ve beyaz plymouth çok yetiştirilen tavuklardır. günümüzde birçok kümeste tavuk yetiştirilirken makineleşme ileri seviyededir. bilimsel yöntemler uygulanarak günümüzde fazla miktarda beyaz et ve yumurta üretimi yapılabilmektedir. tavukçuluk sadece tavuğu değil; ördek, kaz, hindi, bıldırcın gibi diğer evcil kuşların yetiştirilmesini de kapsa
    Tümünü Göster
    ···
  15. 16.
    0
    çevresel etki [değiştir]

    dış giderler [değiştir]
    tarım, geniş kitlelere ulaşırken böcek ilaçları, su, aşılar gibi birçok maddi desteğe ihtiyaç duymaktadır. 2000 yılı verilerince göre birleşik krallık'ta 1996 yılında 2342 sterlinlik dış tarım giderleri tespit edildi. bu da her hektar için 208 sterlin (yaklaşık 645.5 tl) anldıbına gelmektedir.[40] 2005 yılı araştırmalarına göre aynı tutarlar amerika birleşik devletleri'nde 5 ilâ 16 milyar dolar arasında olduğunu gösterdi. bu da hektar başına $30 ilâ $96 (yaklaşık 49 ilâ 159 tl) anldıbına gelmektedir. aynı ülkede hayvancılık giderleri de 714 milyon dolar tutmaktadır.[41] her iki araştırmaya bakıldığında tarımsal koruma giderlerin kendi içinde giderilmesi yönünde çalışmalar yapılması gerektiğini bildirmektedir.
    alan dönüşümü ve i̇ndirim [değiştir]

    yonca tarlasını süren bir traktör
    verim amaçlı toprak kullanımından oluşturulan alan dönüşümü, insanların dünya ekosisteminin değiştirmesinin en ağır örneği; bu alan dönüşümü biyolojik çeşitliliğin kaybını hızlandırıyor. i̇nsanlardan kaynaklanan alan dönüşümünün toplamı %39-%50 arası değişiyor. [42] dünya alanların, özellikle tarım alanların %24'ünde alan dönüşümü oluşarak ekosistemin uzun vadeli kullanım imkanları ve verimliliği azalıyor.[43] un fao raporu, alan dönüşümünün en sert etkeni arazi amanejmanı olduğunu ve 1.5 milyon insan alan dönüşümüne katkıda bulunduğunu belirtiyor. alan dönüşümü, ormanların tahrip edilmesi, çölleşme, taoprak aşınması, mineral tükenmesi veya asitlenme ve tuzlanma gibi toprağın kimyasal açıdan değişmesidir.[35]
    aşırı yosunlaşma [değiştir]
    aşırı yosunlaşma, tatlı su kaynkalarında rastlanan besinlerin ve organik maddelerin yarattığı bir çevre sorunudur. bir su kaynağında aşırı kimyasal atık varsa ve oksijen miktarı düşükse, bu alanda aşırı yosunlaşma gözlemlenir. bu durum toplu balık ölümlerine, biyoçeşitliliğin hızla azalmasına ve suyun kullanımı karşılayamayacak kadar kirlenmesine neden olmaktadır. tüm bunlar biyolojik dengede azotun ve fosforun doğada dolaşım hızını yavaşlatır ve doğal dengede tahribatlara neden olur.[44]
    böcek ilaçları [değiştir]
    böcek ilaçlarının kullanım oranı 1950'lerden günümüze artarak yıllık 2.5 milyon tona erişmiştir.[45] dünya sağlık örgütü 1992'de yaptığı bir araştırma, her yıl dünyada 3 milyon zehirlenme vakasının yaşandığını ve 220,000 ölümün gerçekleştiğini ortaya koymuştur.[46] böcek ilaçları, haşaratların ve kımıl zararlılarının sayısında azaltma yapmak için geliştirilen kimyasal maddelerdir. yeni haşaratların üremesiyle dünya üzerinde yeni böcek ilacı türleri geliştirilmektedir.[47] alternatif bir tartışmaya göre, tarımda böcek ilaçları insanlar ve çevre açısından yararlı kimyasallardır. nitekim dünyadaki büyük kıtlıkların önüne geçmede böck ilaçlarının etkisi azımsanamamaktadır.[48][49] ancak çoğu yoruma göre doğa ile gıda gereksiniminin arasındaki bağın kaçınılmaz değildir.[50] ayrıca böcek ilaçlarınının sadece ekin döngüsü gibi tarımsal yöntemleri yenilediği belirtilmektedir.[47]
    i̇klim değişimi [değiştir]
    i̇klim değişimleri, sıcaklık ve nemdeki değişiklikler dolayısıyla tarımsal ürünlere etki etmektedir.[35] tarımsal faaliyetler, küresel ısınmanın etkilerini hafifletebileceği gibi, yanlış kullanımda durumu daha da ağırlaştırabilmektedir. atmosfere salınan co2 gazının büyük kısmı toprak altında çürüyen organik atıkların yaydığı metan gazından kaynaklanmaktadır. yine metan gazının en fazla yayıldığı alanlar olan nemli topraklar; çeltik gibi sulak tarım ürünlerinin yetiştirilmesinin bir sonucudur.[51] üstelik ıslak veya havasız toprakta azot oluşur. bu azottan oluşan sera gazı nitrik oksit havaya yayılır.[52] kullanımda değişiklik yapılarak sera gazların yayılması azaltılabilinir ve toprak, atmosferden co2 ayırmak için kullanılabilinir.
    Tümünü Göster
    ···
  16. 17.
    0
    ccc sanayi devrimi ccc
    ···
  17. 18.
    0
    tarım ve petrol [değiştir]

    2005 yılı tarım verileri
    1940'lardan beri tarım verimi, petrokimyasal böcek ilaçlarından, gübrelerden ve zamanla oluşan makinalaşmadan arttı. 1950 ve 1984 yılları arası tarımda bütün dünyada gelişen green revolution (türkçede: yeşil devrim) olarak adlandırılmış makinalaşmadan dünya tahıl verimi %250 arttı.[53][54] bu gelişmenin sonucu olarak dünya nüfusu son 50 yılda ikiye katlandı. ancak her bir enerji ünitesi, üretimin artmasıyla doğru orantılı olarak arttı. ekim-biçim için ayrı, taşıma için ayrı, satış için ayrı enerji kaynakları gerekti.[55] ancak bu durum petrol yandaşı tarım üretici grupları tarafından tartışılmaktadır.[56] bu geniş enerji gereksinimlerinin büyük bir bölümü fosil yakıtlardan sağlanmaktadır. bunun sebebi; günümüz çağdaş tarımının petrokimya ve mekanikleşmeye olan güvenidir.[57][58][59][60][61]
    çağdaş veya sanayileşmiş tarım daima petrole şu iki alanda bağımlıdır;
    toprağın işlenmesi
    ürünlerin taşınması
    suni gübre üretimi
    bu da ürünlerin ulaştığı her bir insan başına yaklaşık 400 galon (yaklaşık 1514 litre) petrole karşılık gelmektedir. bu da dünyada kullanılan petrolün %17'sine eşittir.[62] petrol ve doğal gaz yine gübrelemenin ana basamaklarını oluşturmaktadır. ayrıca gıdaların satıştan önceki tüm işleme basamaklarında petrol ürünlerinden elde edilen enerji kullanılmaktadır. bir kahvaltılık gevreğin üretimi için yarım galon (1.8 litre) petrol harcanmaktadır.[63] dünyanın dört bir yanında üretilen tarım ürünleri sadece bir noktaya ulaşmak için ortalama 1,500 mil yol katetmektedir.[64]
    petrol ve ürünlerinde görülen herhangi bir azalma, dünyadaki gıda trafiğini büyük bir ivmeyle azaltacaktır. tüketicilerin bu konuda bilinçlenmesi, yakıt için organik tarıma ve başka sürdürülebilir tarıma ilgi artmasının önemli sebeplerindendir. modern organik tarım yöntemlerini kullanan çiftçiler, verimlerinin geleneksel tarımın fosil yakıtlı suni gübre ve böcek ilacı kullanılmayan yöntemlerine göre aynı çoklukta olduğunu belirttiler. monokültür tarım tekniklerinden petrola dayanan teknoloji sayesinde zarar görmüş olan verimlerin toprakta tekrar yenilenmesi zaman alacaktır.[65][66][67][68]
    birleşik devletlerin yakıta olan bağımlılığı ve besin maddelere olan ihtiyacının karşılanmasının tehlikeli olabilmesi tüketiciyi bilinçlendirme hareketine yol açtı. tüketici besin maddelerin oluşunun bütün adımlarını izleyerek bilinçlendirildi. besinin oluşunun adımlarını leopold center for sustainable agriculture "... besinin yetiştiği yerden tüketicinin satın aldığı yere kadar yolculuğu" olarak tanımladı. leopold center 'nın bilim insanları yaptıkları bir araştırmada yörede yetişen besini ve uzak mesafede yetişen besini karşılaştırdığında , yörede yetişen besinin yolunun son hedefe kadar ortalama 44.6 mil, gemiyle getirilen besinin yolunun ise ortalama 1,546 mil olduğunu hesaplamışlardır.[69]
    besinin geldiği mesafeye önem vermekle yerel besin yetişimini destekleyen tüketiciler kendilerine "locavore" diyorlar; besinin organik olmasına önem vermeden yerel besin yetişim sistemine geri dönüşü savunuyorlar. locavore'lar, gemilerin fosil yakıtlara olan bağımlılıklarından, kaliforniya'dan gemiyle new york'a getirilen organik marulların sürdürülebilinen bir besin kaynağı olmadığı görüşündeler. "locavore" hareketiyle birlikte yakıta dayanan tarıma bağlılığa toplumda ve belediye bahçeliğinde ilgi arttı.
    Tümünü Göster
    ···
  18. 19.
    0
    @1 resmen gibmiş
    ···
  19. 20.
    0
    Bir Aşkın Arkasından Yazılan En Uzun Yazı...

    AlıŞamadım. Bana henüz anlar bile zor geliyor. Senin halinden hiç haberim yok. Çocuklar istemeden posta güvercinimi vurmuŞ. KöŞe baŞındaki gözleri görmeyen adam söyledi. Sanırım o da biliyor, seni ne çok özlediğimi. Bana uzak çöllerden üç kum tanesi getirebilir misin? Ya da darağaçları kurabilir misin düŞlerime? Hiç sanmam! Ben seni tam yirmi üç asır bekledim. Dile kolay, bana zor. Bütün büyük aŞklara Şahit oldum. Zaman geçti. Ben geçtim. Sen geldin.

    Bir kaç gün yanımda kal. Yeniden gidiŞine çoktan razıyım. Söz ağlamayacağım. Kabul! Teninin sıcaklığından vazgeçtim. Sahi! Sıcak mıydı tenin?.

    Hasretini üç gün önce güneŞ doğarken boğdum. Üç gündür can çekiŞiyor kollarımda. Bir kez olsun öpemedim. Geride kalan benim cesedim... Gece yarısı sesler duyuyorum. Sesler boŞlukta kaybolmuyor, çoğalıyor. Kendi sesimi duyamıyorum. Saçlarını tutasım geliyor, Dokununamıyorum. DüŞlerime öyle uzaksın ki!.

    Bir de yorgunluk... Öyle çöktü ki üzerime. Biraz düŞünsen, beni anlarsın.

    Savunmasız giriyorum tüm savaŞlara. Yenilmeyi göze alıyorum. Yanılıyorsun! Büyülü dağdaki tanrılardan umudumu keseli çok zaman oldu. Artık kurak değil kutsal topraklara inanıyorum. Yüreğine ektiğim tohum filiz vermedi. ÇoK ama çok yazık.

    KuŞların göç mevsimi geldi. Tatile gittiğimiz o Akdeniz kasabasına gidiyor bütün kuŞlar. Şarkı söylemek geliyor içimden. Sesim kısılmıŞ... Notalara basmıyor yüreğim. Vazgeçtim. Bu gece Şarkı söylemeyeceğim...

    Bütün büyüler çaresiz. Kaderimi değiŞtirmek, imkansızlığa atılan boŞ adımlar gibi. Bir sonraki adım, bir öncekiyle aynı noktada. Noktalar senin inadına takılmıŞ, inadın öfkene... inadına mavi ya hep düŞlerim. Biliyorum, gökyüzü çıldıracak birazdan. kararacak yer yüzü, ben kokunu arayacağım... Seni yeniden bulma ihtimalim, ölümden de mi az dersin?

    TaŞ kesiyor bulutlar. TaŞ yağıyor... TaŞ taŞ üstünde kalmıyor. Duydum!. TaŞlaŞmıŞ diyorlar yüreğin, doğru mu? Tanımadığım rüzgarlar var penceremde. Daha acısı tanımadığım kokular bulaŞacak tenime. Radyoda ince bir sevda var, bir Şarkıda senin için tuttum. Sahiden bu defa çok kırıldım...

    Hayata rast gele serpilmiŞ tohumlar gibiyiz. Topraklar göz alabildiğine geniŞ, çöl kadar kurak. Mevsimler çabalasa da tohumlar çaresiz. Bulutlar seviŞmeli ardı ardına, toprak nemi görmeli, ben seni... Az sonra turuncu kuŞlara havalanacak göğe. Kanarsa, kanatları masmavi kesilecek, binlerce parçaya bölünecek yüreğin. Beni bir kez daha seveceksin... Bin kez daha...

    Gün ha doğdu ha doğacak. Biliyorum. Ha döndün ha döneceksin...

    Gizli kalıyor tüm yaralarım umutlarımın altında. Kimseler bilmiyor. Sen bile. Dillere düŞüresim geliyor kendimi. Kollarına düŞüresim geliyor. Çocuk yüreğim cesaretini yitiriyor. KuŞlar yeniden havalanıyor. Kanat sesleri gidiŞini hatırlatıyor, korkuyorum. Oysa korkutmazdı hiçbirŞey, sen bile... GidiŞin bile...

    Duydun mu? AŞka ihanet gerek, ihanete aŞk! Seni en derinlerine gömdüm Akdeniz� in. Deniz kabuğunun içine sakladım. Hadi! Durma, nefes almaya çalıŞ. Ben bütün boŞluklarda nefes almayı senin zorunla öğrendim.

    Uçsuz bucaksız topraklara ektim sevdanı. Hasat mevsimi yaklaŞtı. Şimdi tam da sürgün zamanı. Tüm kapılar kapalı. Anahtarlar çaresiz. Ege� den bir avuç su serptim yüreğime... Yangını sönmedi.

    Bana çok uzaklara gideceğini söylediğin gün kahrımdan ölebilirdim. Henüz sana bir kez bile sarılmadan, gözlerinin içine bakarak sana deliler gibi seviyorum demeden, uzaklara nasıl gidebilirsin? aklım almıyor...

    Tut ki! Mum ıŞığında seviŞtim seninle. Beyaz bir salıncak kurdum düŞlerime. Bulutlara astım iplerini. Okyanus serdim altına. DüŞersen incinme diye...

    Ne olduysa! Hiç bir Şey özlemini gidermedi. Mevsimler değiŞti ama fırtına dinmedi. Bu aŞkın kalıntılarını gömecek çukur bulamadım buralarda. Benimle Akdeniz� e gelir misin?

    isyanım dur durak bilmiyor. Her durakta yeni bir isyan çıkıyor. Duvarda duran kör bıçakla yüreğimi parçala. Pası etime bulaŞsın. Katlettiğin aŞkın baŞında diz çök de ağla... için yansın. Kaderine lanetler yağdır. Sokaktan geçen bir yosmaya tutul. Telefon baŞında sabahla. Kadehlere sarıl yalnızlıktan. Tütün kokusuna boğul. Gökyüzün daralsın. Saçların uzayıp boynuna dolansın. Çaresiz kalda, alnıma yaz seni yine...

    Tut ki yeni tenler keŞfettin. Bozguna uğramaz mı, yadırgamaz mı tenin? Ya kapkara bir yas tutarsan... Mahvolmaz mısın? Sana bu Şehrin kara sevdalı delisi demezler mi?

    Gölgeni uçurumdan ittim boŞluğa. Çığlığın duyulmadı. Bir dönsen yeniden... Gölgesiz de razıyım sana. Bir dönsen, gönül yüz sürecek bastığın toprağa. Az önce dostlarla konuŞtuk sana dair. Tüm soruları yanıtsız bıraktım. Bilmediğim Şeylere cevap veremem ki! Anlamanı beklemiyorum acılarımı. içim yarılıyor. Yokluğunda sessizliğim Şarkılarla konuŞmuyor. Ne olursun, sana gelecek yolu sen göster...

    Şimdi gelirler... AŞktan ölenler. Hesap vermek gerekir Şarkılara dair...

    Ya sen? Hesabını kime vereceksin?

    Bana mı Allaha mı?...
    Tümünü Göster
    ···