+3
-4
1952 yılından itibaren basılı olarak yayımlanan Türkiye Makaleler Bibliyografyası, 1995 yılından itibaren internet ortamında yayınlanmaya başlanmıştır. Türkiye Makaleler Bibliyografyası’nın hazırlanma amacı; bilimsel ve kültürel nitelikli dergiler ile çeşitli bilimsel toplantılar sonunda yayınlanan bildiri kitapları içinde yer alan seçilmiş makalelerin bibliyografik kayıtlarına erişimi sağlamaktır. Türkiye Makaleler Bibliyografyası, Türkiye'de yayınlanan en önemli ve kapsamlı elektronik kaynaklardan biridir. Araştırmacıların daha etkin ve verimli makale taraması yapabilmeleri için Türkiye Makaleler Bibliyografyası ile Cumhuriyet Dönemi Makaleler Bibliyografyası üzerinde yapılan ayrıntılı bir çalışma sonucunda"1923ten Günümüze Makaleler sloganıyla şu an için 5 bin dergideki 1 milyona yakın bilimsel makale tek bir ara yüzden taranabilir hale getirilmiştir. Gerçekleştirilen çalışmalar sonucunda veri girişi altyapısı yeniden kurgulanmış olup, yeni sisteme yazar adları ve yayın adı otorite dizinleri eklenmiştir. Yeni kullanıcı ara yüzü ile yazar, makale, konu, dergi adı vb. filtremeler çok etkin ve verimli bir şekilde kullanıcının hizmetine sunulmuştur. Araştırmacılar yeni trend teknolojiler ve yaklaşımlar dikkate alınarak hazırlanan yazılım ve sunucu altyapısı ile daha hızlı sonuçlar elde edilebilecektir. Ayrıca seç ve paylaş özelliği ile de araştırmacılara kendi listelerini oluşturma imkanına sağlanmıştır.21. yüzyılın 2. yarısından itibaren Ortadoğu tarihin hiçbir döneminde yaşamadığı bir savaş çemberinin içine düştü. Arap-israil Savaşları, iran-Irak Savaşı, Ürdün, Libya, Irak, Suriye, Lübnan, Yemen iç Savaşları, Mısır ihtilalleri, Şii-Sünni çatışmaları, azınlık katliamları bu dünyanın en eski topraklarını kana boyadı. 10 milyondan fazla Müslüman bu sonu gelmeyecek gibi görünen savaşlarda can verirken, milyonlarcası sakat kaldı, binlerce yıllık şehirler yıkıma uğradı. Camiler, okullar, hastaneler, fabrikalar da yerle bir edildi. Dünyanın en gelişmiş orduları, yine en güçlü savaş makinelerini de bu topraklarda kullandılar. Amerikan F-22, F-15, Rus MiG-29 SU-24 savaş uçakları, Amerikan Nimitz sınıfı Rus TAVKR sınıfı uçak gemileri, Tomahawk, Cruise füzeleri, Rus S-400 füze sistemleri, son model tanklar, hafif piyade silahları, ağır makineli tüfekler, bombardıman uçakları, hardal gazları, kimyasal silahlar bu topraklarda en ağır katliamları gerçekleştirdiler. Milyarlarca dolarlık bu ölüm makineleri savaşların ekonomik zararlarını da astronomik boyutlara ulaştırdı. Özellikle 21. yüzyıl ilk dönemi tarihe trilyonlarca doların heba edildiği karanlık bir dönem olarak geçecek.ABD yönetimi 11 Eylül saldırısının paniği ile teröre karşı mücadele adı altında önce Afganistan’ı ardından da Irak’ı işgal etti. Dönemin Başkan Yardımcısı Cheney. Irak operasyonu için kamuoyunu ikna ederken, maliyetin 100 milyar Doları geçmeyeceğini iddia etmişti. Bugün birçok araştırma Afganistan ve Irak operasyonlarının Amerikan halkına maliyetini 6 trilyon dolar olarak hesaplıyor. Sıcak savaş maliyetlerine ek olarak, savaş borçlarının faizi, askerlerin savaş sonrası bakımları gibi endirekt giderler de eklenince rakamlar inanılması güç boyutlara ulaşıyor. Dünya Bankasının 2016 yılındaki raporu, 4 ülkede iç savaştan 87 milyon Müslümanın direkt olarak etkilendiğini ortaya koydu. Bu iç savaşlarla birlikte Yemen nüfusunun %80’i fakirlik sınırının altında yaşıyor. Suriye’de 21.5 milyon kişi insani yardıma muhtaç durumda. Irak ve Libya içinde yaşayan 12 milyon kişi de hayatta kalabilmek için dış yardım bekliyor.Bu savaşlar bölgedeki Müslümanların geleceklerini de ipotek altına almaktadır. Lübnan ekonomisi iç savaşın getirdiği yıkımı ancak 20 yıl içinde telafi edebilmiştir. Suriye ya da Irak için bir süre hesaplayabilmek bile imkansızdır. Hindistan merkezli Starategic Foresight Group isimli bir düşünce kuruluşu Ortadoğu çatışmalarının maliyetini hesaplarken önemli bir noktaya değinmiştir. Yaşanan savaşların korkunç bir fırsat maliyeti (Oppurtunity Cost) vardı. Yani Ortadoğu’nun savaşlarda heba edilen maddi manevi tüm kaynaklar Müslümanların refahı ve ülkelerin kalkınması için harcansaydı 12 trilyon dolarlık bir ekonomik kazanç elde edilmiş olacaktı. işte 1. Körfez savaşından itibaren 25 yıldır devam eden çatışmaların gerçek maliyeti de budur. Savaşların maliyetini para olarak hesaplamak aslında büyük bir ayıptır. Şehre isabet eden her bomba, şehit olacak masum kadın ve çocuklar demektir. Hedefini bulan her kurşun öksüz, yetim kalacak, sokakta aç yaşayacak minik canlar demektir. Her katliam, her işgal intikam ateşiyle hayatını heba edecek milyonlar demektir. Ortadoğu’daki savaşın en büyük maliyeti hayatını kaybeden, koltuk değneklerine mahkum yaşamak zorunda kalan, mülteci kamplarında ölümü bekleyen, evini barkını yurdunu bırakıp belirsizliğe göç eden insanlardır. Bu kanlı maliyeti yerine geri koymak ise mümkün değildir. Ortadoğu’daki bu bitmeyen savaşlar artık son bulmalıdır. Aksi halde dünya her geçen gün daha tehlikeli bir yer olacaktır. Avrupa önemli bir dönüm noktasında ve gündemi meşgul eden iki önemli konu var: Terör ve mülteci krizi... Durum öylesine ciddi bir hal almış ki, Avrupa Birliğindeki ülkeler birliğin temel değerlerini sorguluyor ve itiraz ediyorlar. "Avrupa kendi içine kapanıyor" yorumları yapanların sayısı da az değil. Brüksel’deki Maelbeek Metro istasyonu ve Zaventem Havaalanı saldırılarını örnek vererek Avrupa'nın terör sorununu ve çözümlerini birlikte düşünelim: Bilindiği gibi Belçika saldısında 31 kişi hayatını kaybederken 300 kişi de ağır yaralanmıştı. AB'nin kalbi olarak kabul edilen Belçika, terör konusunda geç önlem almaya başladığı için eleştirilirken, çok ciddi bir terör tehdidiyle karşı karşıya kaldı. Belçika'nın terör konusundaki en büyük sorunlarından biri de Avrupa’da IŞiD gibi radikal gruplara katılım oranının en yüksek olduğu ülkelerden biri olması. Irak ve Suriye’de, şu ana kadar IŞiD’e katılan Avrupalılar içinde 470 Belçikalının bulunduğu biliniyor. Kasımdaki Paris saldırısını gerçekleştirenlerin, Brüksel saldırılarındaki kişilerle aynı terör ağı içinde yer aldığına dair yeni delillerin bulunması da bu bağlantıları doğruluyor. Son dönemde art arda yaşanan olaylarla birlikte aralarında Belçika'nın da olduğu pek çok Avrupa ülkesi güvenlik önlemlerini arttırmaya başladı. Ne var ki pek çok uzman Avrupa'nın terörle mücadele kapsamında aldığı önlemlerin, Paris ve Brüksel örneklerinde de görüldüğü gibi, yetersiz olduğu görüşünde. Teröre karşı gereken önlemler alınmadığı gibi AB ülkelerindeki başka sorunlar da gittikçe büyüyor: AB ülkelerinde güçlenen aşırı sağ ve radikalizm bağlantısı insan hakları ve demokratik değerlere saygı açısından dünyanın diğer bölgelerine ilham kaynağı olan AB ülkeleri, derinleşen terör sorunuyla birlikte, olumsuz bir değişimin içine sürükleniyor gibi görünüyorlar. Bunun da en büyük nedenlerinden biri yükselen ırkçılık. Halkın çoğunluğu terör ve mülteciler arasında sağlıksız bir bağ kuruyor ve yabancılara tepki gösteriyor. Bazı aşırı sağ partiler ve kuruluşlar da bu endişeler üzerinden saldırgan bir siyaset yaparak rant elde etmeye çalışıyorlar. Bu partilerin propagandaları nefreti körüklüyor, toplumsal kargaşaya yol açıyor ve taraflar arasındaki uçurum gittikçe büyüyor.AB ülkelerinde aşırı sağ güçlenirken, her fırsatta demokrasiden, eşitlikten ve insan haklarından dem vuran sağ muhafazakarlar, sosyal ve liberal demokratlar cevapsız ve etkisiz kalıyorlar. Bu çok ciddi bir sorun çünkü bu cevapsızlık radikal ideolojilerin işine yarıyor. Radikal gruplar nasıl taraftar topluyor? Belçika örneğindeki gibi, radikal grup mensupları rahatlıkla sivil halkın arasına karışabiliyor.Özellikle internet ve sosyal medya yoluyla propaganda yapıp dünya çapında hücreler oluşturuyorlar. Bulundukları ülkelerde aidiyet duygusunu yitirmiş, dışlandığını düşünen ve dinle ilgili yeterli bilgiye sahip olmayan gençleri tespit ediyor, kendi aralarına katıyorlar. Avrupalı Müslümanların pek çoğu ülkelerinde ikinci sınıf insan muamelesi gördüklerine inanıyor. Bu kişiler yaşadıkları ülkenin ortalama refahından istifade edemiyor. Pek çoğu Fransa’da olduğu gibi şehirlerin kenar mahallerinde yaşıyorlar. BBC’nin internet sitesinde yayınlanan “Pari'in yanı başındaki ayrı dünyaların insanları” başlıklı inceleme yazısında yazar Henri Astier, Fransa’da Müslümanların dışlandığını ve kendilerini ihmal edilmiş olarak hissettiklerini söylüyor. Aynı yazıda istihdam alanında ayrımcılığın devam ettiği ve polisin Müslüman kökenli göçmenlere kötü muamelede bulunduğuna da değinilmiş.