+6
-1
aslında öyle yapılı, yakışıklı, sokakta gören kızların dibinin yandığı bir tip değilimdir. hatta benim nazarımda benden hoşlanan hatunlar zevksizdir. ama enteresandır, yakın ilişki içinde bulunduğum kimseler zekamdan etkilenirler ve bunu da açıkça söylemekte hiç sakınca görmezler. seçme şansım olsa yakışıklılık mı yoksa işime yarayan diğer yönlerim mi diye düşününce, hepsinin farklı avantajları ve dezavantajları olduğunu söylemek en mantıklısı. mesela tipime hasta olduğundan etrafımda kimse dolanmaz. zaten olsa inanmam. ama onun dışında kendimden yaşça büyük kimseleri bile pek olgun göstermesem de hinterlandıma alabiliyorum. genelde de sevgililerim hep benden yaşça büyük kimseler olmuştur zaten. neyse konumuz bu değil… olayı hatırlayınca kafam düşüncelere gark oldu yine.
lise yıllarımdı. dede korkut anadolu lisesini kazanmıştım. anne ve babam ayrılınca kadıköy’e taşındık annemle. daha iyi bir okul olan burak bora anadolu lisesi’ne nakil oldum. ayrılık ve yeni bir hayattan dolayı doğal olarak pgibolojik olarak etkilenmiştim olanlardan. zira ailevi problemlerimiz ufak şeyler değildi. ilk sınavlar sonrasında hem derslerimdeki ilgisizliğim hem de başarımdaki olumsuz yönler yüzünden teyzemlerin de desteği ile bazı derslerde özel öğretmenler vasıtasıyla takviye almama karar verdiler. metematikten ve fizikten konuda yetkin aile dostlarımız yardımcı olmaya başladı. en kötü dersim olan kimyadan ise bir üniversite öğrencisi vasıtasıyla ders almaya başladım. açıkçası yaşayan bilir, bol sorunun olduğu dönemlerde üzerinize fazla düşülmesi sizi daha içe kapanık biri yapabiliyor. çünkü çevrenizdekiler sizi dinlemek yerine tespit böceği gibi tespitler yaparak iyi niyetle size sormadan çözüm üretmeye çalışıyorlar. ama konuşmayı deneseler her şey daha iyi olabilir. neyse, konumuz o değil…
kimya derslerine gelen kız haliyle benden büyük 4 yaş. annem çalıştığından kız derse bize geldiğinde yalnız oluyorduk. aslında allah da biliyor ya hiç öyle kötü gözle bakmamıştım. kendisi izmirli idi. istanbul’da öğrenci ve özel dersler vs. vererek maddi olarak ailesine daha az yük olmaya çalışıyordu. tabi haliyle ders bittikten sonra az da olsa muhabbet ediyorduk ve sonra gidiyordu. bu arada ailevi sorunlarımızdan vs. de haberdar oldu tabi. o da kendisi ile ilgili şeylerden bahsediyordu. dertleşiyorduk. önceleri ders sonrası 10-15 dakika muhabbet ederken, sonra sonra işi olmadığı zamanlarda daha fazla vakit geçirmeye ve sohbet etmeye başlamıştık. yine de içimde farklı bir niyet yoktu. birkaç kez ders verme saatini akşam annem işten geldikten sonraya ayarlamıştı. o zamanlar müsaitti sanırım. evi de çok uzak değildi zaten, ona da sorun olmuyordu bu şekilde. ders sonrası yemeğe kaldı ve annemle de samimi olmaya başladı. öğrenci diye annem ona ilgi gösteriyordu. hatta daha sonraları birçok kere akşamları yemeğe çağırmıştı. hem temiz bir şeyler yiyebilsin hem de aile ortamında bulunma fırsatı bulup aynı zamanda da yemeği bedavaya getirebilsin diye… o sebeple çokça davet de ediyor ve grurunu incitmeden kendince yardımcı olmaya çalışıyordu…
artık bize rahat rahat gelebilen biri olmuştu. annem çok seviyordu onu. ben de iyi anlaşıyordum. bazen kimya dışında sınavım olduğu zamanlar da beraber çalışıyorduk. özel ders öğretmenliğinden daha yakın hale gelmişti. birkaç hafta sonu bizde de kalmıştı. akşam vakit biraz geç olunca annem yollamamıştı. zaten bizim evimiz, üniversiteye onun evinden daha yakındı. pazartesi sabahı fakülteye gitmek daha kolay oluyordu onun için. bir zaman sonra sanki bir şeyler değişmeye başlamıştı. kendime kızıyordum açıkçası. nasıl desem, mesela çalışırken yan yana oturduğumuzda vücutlarımız temas ettiğinde etkileniyordum… normalde güzel kız ama benden büyük. o gözle hiç düşünmemiştim daha evvel. belki de sır olsun, muhabbet olsun veya arkadaşlık ilişkisi olsun, çok şey paylaştığımızdan bir şeyler değişmeye başlamıştı. onda da değişmiş miydi bilemezdim. zaten onun ağzını aramak gibi şeyleri düşünemezdim bile. ama bendeki bu değişmeden rahatsız olmaya başlamıştım. mesela ders çalışırken yapışık vaziyette çalışma kağıtlarına vs. odaklandığımızda “anladın mı” deyip yüzüme bakarken, sanki sadece anladığımı öğrenmek için bakmıyormuş gibi gelmeye başlamıştı. bir yandan acaba o da mı etkileniyor diye düşünüyordum, diğer yandan da bendeki değişmenin beni yanıltabileceğini düşünüyordum. açıkçası taktan bir durum. durum ne diye düşünüyorsun, kendine kızıyorsun ama o ne düşünüyor merak da ediyorsun. diğer yandan da acaba ikimiz de etkilendiysek nasıl olacak ki, nasıl olmalı ki diye kafa patlatıyorsun. ama diğer yandan yapacak hiçbir şeyin yokmuş gibi geliyor. hem bana mı bakacak, benden büyük ve fakültede kim bilir kimler peşindedir. aslında sevgili muhabbetlerine girmemiştik daha evvel. o sormuştu sadece ben “yok” demiştim. ama onu sormamıştım. ayıp kaçar diye. mesela onun bakışlarının da değiştiğini hissettiğim dönemlerde bana bu tür şeyler de sormaya başlamıştı. ben de kafa patlatıyordum. bana “hoşlandığın ve söyleyemediğin biri var mı” dedi… ben de “boşver” deyip geçiştirdikçe iyice üsteliyordu. o üsteledikçe ben de kaçamak cevap veriyordum… ama onu düşünmeden de edemiyordum.
olayların koptuğu gün:
üstelik bu muhabbetler olduktan sonra yazın sıcaklığının artmasından mıdır yoksa bana inat mıdır anlayamasam da daha hoş şeyler giyiyordu. açıkçası filmin koptuğu gün çok güzel bir eteği vardı. üzerine de askılı ve pembe bir şey vardı. ben de o sıralar maraton koşularına hazırlanıyordum bir yandan. özgürlük parkı’nda koşu antrenmanımı yaptıktan sonra eve gelip duş almıştım. onun gelmesine daha vakit vardı. bir şeyler atıştırayım diye mutfakta oyalanırken gelmişti. üzerimde şort falan vardı. açtım kapıyı. içeri geçti odama. bu sayede üstümü değiştirme şansım da kalmamıştı. derse başlamadan evvel cappy kayısı içtik. onu bile unutmadım. muhabbet ederken bir farklı bakıyordu sanki. ayrı bir güzellik vardı yüzünde anlatamadığım. derse başladık. ders anlatırken vücut temas edince ben biraz etkilenmemek için kaçırıyordum kendimi. ama sanki o iyice yapışıyordu. kafamda saniyede 5417487 düşünce dolanıyordu. bacaklarını bacaklarıma sürtünce iyice kendimden gidiyordum. sonra problemi anlattı ve yüzüme baktı. “anladın mı” dedi ama böyle bir tatlı söyleyiş yok. pembe giyimi ve pembe ruju ile bir bütündü adeta. o dudaklarını “anladın mı” deyince ısırarak kopartasım geldi. ereksiyon olmuşum tabi. belki kızarmışımdır da bilemem. kendimi dışarıdan görmedim. ama son zamanlarda sanki beni tahrik ediyormuşçasına gelen hareketleri bugün daha bir karşı konulmazdı. dudaklarına kilitlenince yüzüme bakarken hafiften gülümsedi. sonra gözü penisimin oraya takıldı. ereksiyon dolayısı ile bir kabartı vardı. eğilme meğilme hikaye. faydası olmadı. resmen anladı. utandım. yüzümü kaçırdım. sonra yüzümü tuttu yüzüne çevirdi. sağ eliyle çenemden tutarken gülümsedi. ama yok böyle gülümseme. olamaz böyle bir şey ya. nasıl bir ye beni yüzüdür anlatamam. “küçük aptal” dedi ve dudaklarıma yapıştı. zaten öpünce dünya şöyle bir döndü. kalbim yerinden fırladı gitti sanki. nasıl bir kan akışıdır hissetmek lazım anlamak için. her kalp vuruşumda damarlarımı zorlayan kanımın sesini duyuyordum resmen. sonra baktı bana tatlı bir gülümseme ile. yüzüm nasıl bir şaşkınlık ifadesine girdi bilemem. o an zaten gözlerim görmüyor neredeyse. güldüğünü duydum ve kararmış gözlerimle puslu yüzünü gördüm tekrar. sonra tuttu beni kaldırdı. titriyordum. elimi tuttuğunda onun da titrediğini fark etmiştim. bu beni kendime getirdi.
sonra yatağın önüne çektiğinde beni sarılır vaziyette o altta kalacak şekilde uzandık. öpüşmeye başladık. öyle tatlı bir teni vardı ki… sevişirken adeta tenim, teninde yüzüyordu. ikimizin de kalp atışları ile ve nefes alış verişleri ile yankılanıyordu oda. dudaklarının hiç keşfedilmemiş bir tadı vardı sanki. hatta sanki tenini kendine has bir kokusu ve tadı vardı. “seni istiyorum” dedi bana. ama silik bir sesle, adeta uzaktan geliyormuşçasına arzulu ve hafif bir sesti… nefesinin alış verişleri arasında bir yanı kayboluyordu sanki… öylesine tatlı ve baştan çıkarıcı idi. sonra üstümdeki t-shirtimi çıkardı. ben de onunkileri. mükemmel bir fiziği vardı. üstümüzdekileri çıkarırken açıkçası karşılıklı olarak biraz sertleşmiştik. sonra göğüslerine odaklanmıştım. üstüne kapaklanmış göğüslerini emerken o da saçlarımı okşuyordu. ama göğüslerinden beni kıskanırmışçasına başımı tutup dudaklarıma yapışıyordu sonra. eteğini dişlerimle çıkarıyordum. nefes alıp verirken vücudunun daralıp genişlemesini izlemek çok güzeldi. sonra organımı tuttu ve içine aldı. sıcaklığını hissetmek başımı döndürmüştü. sonra bir ıslaklık hissettim yüzümde. ama umursamadım. sonra boğazımda bir acı hissettim. biri vuruyordu bana. uyandım. annem “okula geç kalıyorsun oğlum” dedi.
Tümünü Göster