1. 26.
    0
    http://youtu.be/RxcODnpbzJY

    yılın yine en kötü günündeyim. işler, geçen seneki gibi taktan.

    hüzünlüyüm...

    beni bırakmayan birkaç şeyden biri olan şarap, bu sene de benimle olmaya devam edecek gibi...

    deniz kenarında sabahlamak, içip içip düşünmek yetmiyor artık.

    yaşama sevinci, nasıl oluyorsa yaşama hüznüne dönüşüyor.

    ve bu yıl da, yine bir tak olmuyor.

    sakinim. sakinsin. "sakiniz"?

    sonuncu yok. şarabım ve ben varım sadece...
    ···
  2. 27.
    0
    bugün doğumgünüm. annem dahil on kişi kutladı. kalanları da facebook'tan işte...

    yanlızım.

    bitmiyor dıbına koyduğumun sonbaharı...
    ···
  3. 28.
    0
    https://youtu.be/BBYyCwjB_RA

    takvimler diyor ki "24ünden gün almışın, nice mutlu yıllara"...

    tükendim.

    çarşamba günü birliğime teslim olacağım, başka da hiç bir değişiklik yok, içtiğim şarap bile aynı.

    seneler geçti, şarap geçmedi, sakinlik geçmedi...
    ···
  4. 29.
    0
    https://www.youtube.com/watch?v=Q-Y3wvPOBRM

    bazen yalnızlık korkutur adamı...

    belki adam dediğin adam değildir, belki de adamdır ama özlem içindedir, belki de hiç dinlemediği ve tanımadığı bir dilin kültüründe yaşıyordur, belki de bedeni ve zihni farklı kıtalardır.

    o yalnız adam ben olabilir miyim? o kadar yalnızım ki bunu bile bilemiyorum.

    bir iş buldum, insanlar tanıdım ancak kimileri içten kurmalı, kiminin içi boş, kiminin markası yok, kiminin şeması değil şekli şemali yok...

    insanların garip olduğunu zamanla keşfediyor insan. anlatılanlara gözü parlayarak bakanlar en gereksiz kavramla tüm pırıltısını değil benliğini kaybeder oluyor, arkadan önden konuşur oluyor, garipleşiyor.

    adam olanı da olmayanı da hüzün kaplıyor...

    bu hüznü papatya çayı değil, huzurlu ancak terli bir bedenin rayihası bile hafifletmiyor, bu gönlü insandan başka, varolan ve varolandan dolayı sevenden başka hiç bir şey ayırtedemiyor, düzeltemiyor, yalınlayamıyor...

    nitekim?

    boşverelim mi sorgulamayı?

    sorguya mı boğulalım? varlığımızı, duyularımızı mı unutalım?

    bilemiyorum, bilebildiğim yekpare şey, ömrümün sonbaharında belki de sınırlı olan saniyelerimi geçiriyor olduğum.

    hep savunduğum bir şeydir, bir kişinin yokoluşuna eşlik edecek serenadın belli olması gerektiği...
    ···
  5. 30.
    0
    https://www.youtube.com/watch?v=plJ793aGPaw

    yine, yeniden buradayım.

    yeni demeyi çok isterdim ama ömrümün sonbaharındayım.

    sonların yenisi olmadığını yeni öğreniyorum.

    benim yerimin başkasının tarafından çalındığı, benimse adını sanını bile duymadığım birisinin yerini çaldığım bir hayatta, bir durumda dönüp dolanıyorum.

    fil, ip ve yere çakılı tahta parçasındaki ipin gerginliği misali bilinmemezlikteyim.

    yalnızım.

    ölmek istiyorum.

    savunduklarımı bırakamıyorum, bıraktırmıyorlar.

    kalbimi kimin veya ne zaman kırdığını bilmiyorum.

    ölmeyi isterken bile umut beslediğim şeyi bilmiyorum, bir tanrının merhametine ihtiyacım olmasa bile ölümümü herhangi bir ruhun izlemesini diliyorum.

    küçük de olsa, umudun o revnaklı ve titreyen mavi ışığını, uzakta, denizin öte tarafında, dalgalarını duyamasam da, kokusunu alamasam da görebiliyorum. yıldızların mehtabı bana yolumu gösteriyor. tek kürekle mehtabın gösterdiği yere tüm gücümle gidiyorum.

    arkama baktığımda değil birisini, bir feneri bile göremiyorum.

    yağmur yağıyor.

    ve ben, ömrümün sonbaharındayım.
    ···
  6. 31.
    0
    ömrümün sonbaharının sonundayım. bittiğini hissediyorum.

    yalnızım.

    dualara yaklaştım, insanlara yaklaştımi mürekkebe yaklaştm, alkole yaklaştım ve yine de yalnızım.

    açıkçası ölümden de sürecinden de maddesinde de korkmuyorum amma ve lakin eğer arkamda bir sevenimi göz yaşıyla bırakırsam,

    ama birini üzersem...

    prozac yetmiyor.

    lsiam yetmiyor.

    sevdiğimi sevdiğime söyleyemiyorum. cennet gibi dünyada kendi kendime yarattığım cehennemi yaşıyorum.

    düşünürken değil yazarken bile yavaşlıyorum.

    işin kötü yanlarından sadece biri, vasiyetnamem yok. neyim kime bırakılacak bırak beni, devlet bile bilmiyor, bu gidişle ben yokollduğumda geriye bıraktığım her şey yokolsun daha iyi. diyeceğim. amma velakin demekten korkuyorum.

    dinim yok.

    yokolmaktan değil, yokolurken birini üzebiileceğim ihtimalinde korkuyorum.

    din? bilmiyorum, 4 kutsal kitabı okuyorum ama şimdiliik boşver.

    korkuyorum.

    yalnızım.

    ölümden korkuyorum.

    bana yardım edin.
    ···
  7. 32.
    0
    sevdiğimizi bilmiyor veya sevmeyi bilmiyor olabiliriz. bu, sevmeyi sevilenlerden ayırt edebileceğimizi göstermez. belki sevebileceğimizi görebilecek kadar yaşamamışızdır.

    belki ömrümüzün sonbaharındayızdır, kışı görememişizdir.
    ···
  8. 33.
    0
    bitmek bilmeyen sonbaharın birinde, bildiğim sokakların köşelerinde, sigaramın dumanını kovalıyorum.

    aynı sonbaharda mı devam ediyorum yoksa aradan mevsimler geçti de tekrar sonbaharı mı buldum emin olamıyorum, denizlerin ötesine açıldım geldim ancak huzuru bulamıyorum.

    belki de yanlış şeyleri arıyorum, mümkünatı olmayanların peşinde koşuyorum, bilemiyorum.

    makyajlanmış bir hayatın içinde kendini kaybedip gidenleri görüyorum, gidip de dönmek istemeyenlerin varlığını bile bilmedikleri yolları tavsiye ettiklerini, ummadık kişilere kendilerini teslim ettiklerini, hayatlarını doğru bildikleri yanlışlarla tanzim ettiklerini görüyorum.

    üşüyorum.

    ömrümün sonbaharındayım...
    ···
  9. 34.
    0
    bir kuş bile bulamayan ve depremde sallanan zambaklar ağlıyor, kökleri pembe düşler içerisinde. baharı hatırlıyor zambaklar. oysa ki bilmiyor baharın yağmurunun çiçeğe bakmaksızın yağdığını, dağıttığını ortalığın.

    bir damla su bulamayan kuşlar bakıyor gökyüzüne. maviler, beyazlar var. yaşlı kuş gençlere zambakların beyazlğını anlatıyor. oysa ki bilmiyor kuşlar gördükleri beyazların yağmurları getireceğini.

    bulutlar aşağı bakınıyor ve türlü renkler görüyor; beyazlar, yeşiller, kavuşacakları günleri düşlüyor bulutlar. bilmiyorlar ki ne zambakların, ne kuşların düşledikleri, düşledikleri anda olmuyor.

    bilmiyor bulutlar. bakınıyorlar kavuşacakcasına. ve tanımadıkları, ancak onlara her defasında yol gösteren rüzgarlarla bir yerlere çekili gidiyorlar. yanlız bırakıyorlar zambakları ve kuşları.

    kim bilirdi ki dört mevsimden sonuncusunun sonbahar olacağını...
    ···
  10. 35.
    0
    Μέτραγα τα λόγια μου Και τα βήματά μου
    Μα ποτέ δεν έβαλα Μέτρο στην καρδιά μου
    Τη ζωή μου ξόδεψα Μες τις αυταπάτες Σ' όνειρα ανεκπλήρωτα Ψεύτικες αγάπες

    Μα τι σου ζήτησα ζωή αλήτισσα
    μονάχα μια καρδιά να μ'αγαπάει
    Κι εσύ τι μου έδωσες
    Αγάπες ψεύτικες κι ένα παράπονο Στα μάτια να κυλάει
    Μα τι σου ζήτησα ζωή αλήτισσα μονάχα μια αγκαλιά να με χωράει
    κι εσύ τι μου έδωσες
    Ψεύτικους έρωτες κι ένα σκαρί Που όλο ναυάγια μετράει

    Έκρυβα τον φόβο μου τα παράπονα μου
    Μα ποτέ δεν έκρυψα Τα αισθήματά μου
    Έδωσα το είναι μου Κι όλη την ψυχή μου, Κι έχασα το όνειρο Και την δύναμή μου

    Μα τι σου ζήτησα ζωή αλήτισσα
    μονάχα μια καρδιά να μ'αγαπάει
    Κι εσύ τι μου έδωσες
    Αγάπες ψεύτικες κι ένα παράπονο Στα μάτια να κυλάει
    Μα τι σου ζήτησα ζωή αλήτισσα μονάχα μια αγκαλιά να με χωράει
    κι εσύ τι μου έδωσες
    Ψεύτικους έρωτες κι ένα σκαρί Που όλο ναυάγια μετράει...

    ...

    η ζωή μου έχει γίνει ένα μακρύ φθινόπωρο που με κάνει να κολυμπώ γύρω από τα ναυάγια...
    ···
  11. 36.
    0
    insanın el yazısının kendine ihanet ettiği günler vardır...

    gönlün haykırmak istercesine kustuğu o menem duyguları şifreleyen kargacık burgacık el yazısının; icad olmamışçasına coştuğu ve eldeki bütün kağıtları kapladığı bir el yazısından bahsediyorum panpalarım. ihanetin allahından...

    insan anlam veremez tabi kaleminin yaptıklarından, hüzünlenir gönlünün yaptıklarından,

    ama bilmez ki insanın yaptığı kendinedir...

    istese de istemese de bu böyledir, mutsuzluğun ilk sebebidir insanın kendisi; insanın kendisidir hayal kırıklıklarının ilk sebebi...

    ama insan salaktır panpalarım...

    bu saçma satırları yazarken bile içip içip yazılarının devdıbını getiren bir insanın mutlu sona ulaşma dileği tamamen salaklıktır. öyle ki, kendisinden hoşlananları farketmemektir, sevenlerinden ayrı kalmaktır, sevmeyenlerini ayrıyetten üzmektir, alakasız insanları imla hatalarıyla yormaktır bu hüznün özeti.

    bambaşka bir milletin ezgileri içinde boğulmak mı dersin, yaşayamadığı geçmişin özlemine hüzünlenmek mi dersin; bir pgibopatın derdidir bunlar...

    pgibopat mıyım peki? bilmiyorum. pgibyatriye gittim, doktorum lustral yazdı fakat almadım, son birkaç günümün özeti bu işte...

    derbederim be dostlar, dostlarımla içtim eğlendim fakat yüreğimin bir yanı hala hüzünlü.

    mevsimlerden nisan, havalar soğuk, ömrümün sonbaharındayım.

    dıbına koduğumun sonbaharı bir bitmedi ki, taşak geçilircesine dert yanıyorum, sanki sonbaharımı kendim başlatıp bitiriyorum; pier'de dikilmesine karar verilemeyen palmiye ağacının en tepedeki yaprakları gibi özgürlük ve mutluluk hayalleri kuruyorum.

    hüzünlüyüm, mevsimlerden sonbahar ve ben ömrümün tam orasındayım...

    edit:
    alkol var tabiki...

    ayrıca, müziksiz gitmez diyenler için;

    http://youtu.be/2JafQWX4Uds
    Pasxalis Terzis-Paliokairos
    ···
  12. 37.
    0
    biram yanımda, duvarlarım beni dinlemekte ve ömrümün sonbaharındayım.

    bitmek bilmez mevsim üstüme üstüme geliyor, ve ben her saniye ölüyorum.

    mutluluklarım geçici, hüzünlerim bakî olmuş; halâ daha haberim yok.

    dünyevi şeylerle oyalanmakta, içim kanaya kanaya sevgiyi aramaktayım.

    yanlızım dostlar;

    müziğim, biram ve ben var sadece buralarda; beni sevecek bir gülyüzlüm yok.

    elimden kaçırdığım insanları sonbaharımın her gününe koysam mevsim dolup taşacak, o yüzden denemiyorum bile. sevdiğimi bekliyorum, sadece bekliyorum...

    her şeyin dijitalleştiği dünyada bana gülümseyecek birini arıyorum.

    meeczubum, kafayı bozdum belki yanlızlıkla; ama yıllarım akıp gidiyor be sonbahar. fazla vaktim kalmadı gibi hissediyorum, çekip gidenlerim var geri dönmeyen, kalem tutacak gücüm varken bir şeyler yazayım diyorum.

    halâ yazıp çizecek birkaç satırım varken birileri beni anlasın istiyorum.

    halâ yitirmediğim umudumu kaybetmemek, beni ben olduğum için sevecek birisini bulmak istiyorum...

    hüzün var çevremde, güneş her ne kadar bahar sebebiyle sıcaklığını yaysa da ben, sahilde, ağustosun yirmi sekizi gibi; son sevdiğimin yıllar önceye ait olduğunu hatırlıyorum.

    "sen" demek istiyorum ona; senle sahilde yürümüştük.

    söz falan vermemiştik ama; zaman neyi gerektiriyordu hatırlamıyorum bile. hatırladığım tek şey, o ağustosun yirmi sekizinde değil de; eylülün yirmi sekizinde ayrıldıydık.

    o gün bugündür sevdiğim yok.

    o da izmirliydi, acaba kiminledir; bilmiyorum. bilemiyorum; olanlarla ilgili bir fikrim yok.

    bildiğim şu ki yanlızım; beni ben olduğum için sevecek biri yok...

    ---

    sevgiyi bana çok gördüler; ya da ben kendi kısmetimi kapattım.

    hayata olan tertemiz aşkımın tek başına öldüğünü yakında duyacaklar, ama ben, gelen sene, bu ölümün yıldönümünü yine tek başına kutlayacağım.

    ---

    sabahın körü selâ mı okunur demeyin dostlar, okunan ezan kulağıma kendi selâmmış gibi geliyor.

    hüzünlerdeyim, sevenim yok.

    saçlarıma düşecek aklar, hüzünleniyor sabahlar ve ben ömrümün sonbaharındayım.

    kapıları bulamıyorum ki yüzüme kapansın, bana sevgiyi tanıtmayan dostlar utansın...
    ···
  13. 38.
    0
    @3 ayna ile konuşup can sıkıntısı giderebilen adamın sence pgiboloğa ihtiyacı var mıdır? pgibyatr olmasın o :)
    ···
  14. 39.
    0
    @7 yazı dizimden (bkz: pick up art) rezerv almış olmana sevindim. ama rezerv ile bırakma, yorumla, bir şeyler paylaş sen de.

    ---

    farkındalık niye mutluluğu etkiler ki? akıl ve kalbin, mantığın ve duygunun beraber çalışması sonucu oluşan "en büyük haz" olarak nitelendirilir mutluluk.

    verdiğin "şarkı" örneği sürekli ve geçerli, fakat malesef ki benim için değil.

    her insan "düzen içindeki düzensizliği" ve "düzensizlik içindeki düzeni" arar. bu arayışı hayat felsefesi haline getirmiş güruha "kadın" diyoruz sadece. onu pick up artta direkt ve indirekt iletişim olarak işledim, burda hortlatmanın gereği yok.

    benim hüznüm, gençlerimizin sevgiyi hoyratça kullanması. kullanıp atması. sevilecek erkeklere arkadaş gözüyle bakması, gibilecek erkeğe ideal erkek gözüyle bakması.

    anne baba parası ile geçinenler, ortamı olanlar sürekli bir şeyler yapıyor. toplumda "iç ve dış mihrakların etkisiyle" oluşmuş çeşit çeşit popülariteler var. bu popülaritenin gazına gelip pozitif ayrımcılık üzerine manipülasyon yapanlar var. sevginin anldıbını unutanlar var.

    işte şikâyetim de tam bu noktada başlar...

    sonbahar? arada kafama esiyor, duygularımı çeşitli mevsimlerle bütünleştiriyorum işte. sonra gelsin şarkılar gitsin şarkılar.

    burdaki yazdıklarıma bakıp da "vay ne adam, nasıl cümleler kuruyor" falan deme. gerek yok. mecnunun, meczubun tekiyim ben...

    editvari ekleme:
    yok panpam yalnış bir şey demedin, demlenmene devam et sen :)
    ···
  15. 40.
    0
    --müzik tavsiyesi--
    bu çalarken okuyun panpalar:
    empyrium - dying brokenhearted
    http://fizy.com/#s/17p6b4
    --müzik tavsiyesi bit--

    ortalıkta iyilikten dem vurup kötülük yapan insanlar acıtıyor yüreğimi.

    doğruluğu öğütleyen insanlar eğriliği ya korkudan, ya güçsüzlükten yapamıyor. sentetik idealler sarıyor dört bir yanımı. boğuluyorum.

    dini imanı para olanlar, güç olanlar var tabi bir de. bu sevgi açısından da böyle nedense günümüzde. yeterlilik ve gereklilik diye özetlenebilir iki bireysel özellik, tamamen maddiyata ve ana bağlanır olmuş.

    türküm, müslümanım diye geçinenler fakat türklüğün mertlik, müslümanlığın dürüstlük ve hoşgörü olduğunu unutanlar var. bunları da geçtim, sevgi denilen şeyin karşılıksız olduğunu unutan bir neslin günahları çöküyor yorgun olan bedenimi ayakta tutan aciz yüreğime.

    “kalp allahü teâlânın komşusudur. allahü teâlâya kalbin yakın olduğu kadar
    hiçbir şey yakın değildir. sakınınız
    sakınınız kalb kırmaktan pek sakınınız! allahü teâlâyı en ziyâde inciten küfürden sonra kalb kırmak gibi büyük günâh yoktur. çünkü allahü teâlâya ulaşan şeylerin en yakın olanı kalptir." diyen hz imam ı rabbani unutulmuş.

    "yaradılanı sev yaradandan ötürü" diyen yunus emre unutulmuş.

    "ömründen nasibin, kendini sevgiliden mesut bulduğun andan ibarettir." diyen mevlâna unutulmuş.

    "sayfaların arasında gözyaşları, ağlama, dişlerin birbirine çarpması ve karşılıklı katletmenin korkunç gümbürtüsü olmayan felsefe, felsefe değildir." diyen schopenhauer'i bilen yok.

    "iyilik yap ehli olana da, olmayana da, ehline isabet ederse yerini bulur. etmez ise ehli sen olursun" diyen,
    "müminlerin iman bakımından en olgunu, ahlâkça en güzel olanıdır." diyen hazreti muhafazid mustafa (s a v) unutulmuş.

    neredesiniz am züt meme düşkünleri?
    neredesiniz kalp kıranlar?
    neredesiniz yalnız bırakanlar?
    neden oluyor kırgınlıklar, ilişkide çıkar aramalar, aldatmayı yetenek sanmalar?
    ne zaman bitecek sevgiye susamışlık,
    ne zaman son bulacak mutluluk arayışları...
    ···
  16. 41.
    0
    kalpler kırgın, kalpler yorgun, bu sefer bir kış akşamında;
    huzur bile kalmamış ayın ışığı altında.
    o ki dost denilen, o ki adam sanılan
    kaybolmuş en ufak bir zorluğun altında...

    meczup geri geldi dostlar, derdini yüklendi küfesine de geldi.

    kalplerini kilitleyenler gördü bu meczup.

    anahtarını odalara atıp odalarını kilitleyenler,

    kendi yüreklerinden dem eden, fakat başkalarının yüreklerini ısıtmayı bilmeyenler...

    dünya mı bana düşman, ben mi dünyanın derdini üstüme çekiyorum bilmiyorum dostlar, meczuba döndüm.

    döndüm durdum, bir kendime dönemedim. bir kendimle ilgilenemedim dostlar.

    karikatür gibi bir hayat, roman gibi anı çıkartabiliyorum ama derdime bir çare bulamıyorum dostlar; dost dediklerim arkamdan vurur oldular.

    dost dediklerim sevgiyi, ilgiyi unutur oldular.

    yardan da, serden de geçer oluyorum kimi zaman, rabbimin bile beni önemsemediğini düşündürüyor bana şu hain beynim. o değil de, beynim bile bana hainlik eder olmuş; ben kime ne ettim de bu kadar kahır çekerim dostlar...

    kim anlar benim derdimi? içtiğim kahvenin çekirdeklerini toplayan kolombiyalı çiftçi amcaya seslensem, bulur mu dertlerime çare? ya da bu sözlüğün kurucusu serkan inci? ya da tibetteki budist rahip? o değil de, bizim köyün imamı niye hayat bilgisi dersi vermiyor?

    niye hayat, kitaptakiler gibi belirli bir mantık çerçevesinde değil?

    dileğim bir mucize, bir iyilik;

    dileğim bir tutam gece mavisi huzur.

    dileğim bir şeker kokusu mutluluk,

    dileğim bir bakış sevgi.

    dileğim bir ömür sadakat,

    dileğim bir nota anlayış...
    ···
  17. 42.
    0
    http://fizy.com/#s/3wh554

    geceler hüzünlü kapanır oldu gönlümde.

    gündüzler uykusuz, geceler soluksuz...

    hüzün dolanmış her yerime

    arar dururum hüznüme bir çare.

    ömrümün sonbaharındayım ben, ilkbaharı görebileceğini bile düşünmeden kışa giren sedir ağacı gibiyim, dökülüyor yapraklarım. anılarım canlandıkça hüznüm reçine gibi istemsizce fırlar yüreğimden. artık ışığı az gördüğümden dolunaya ümit bağlayayım dedim, onun da önünü bulutlar kesiyor. bulut, bana yağmur ver, beni ferahlat ve git ufkumdan...

    bir kanadı kırık kuş kondu dalıma.

    sordum ona "kanadın neden kırık" diye.

    "kırık değil" dedi bana, "tek kanatla uçmaya çalışıyorum, alışmaya çalışıyorum";

    "neden yaşamak için kendini yoruyorsun" dedim, demez olaydım.

    "sevilmek benim çırpamayan kanadım, kim bilir belki ölene kadar yalnızım" diye fısıldadı; fısıldaması canımı acıttı.

    http://fizy.com/#s/1e2ikj

    o kuş gibi işte yaşam sevincim. uçtuğum ve sevdiğim için mutluyum, fakat sevenim olmadığı ve bunu -görmeyi istemediğim her an- gördüğüm için hüzünlüyüm. ressamın kırmızı yerine nar reçeli kullandığı tabloda, gecenin sisindeki tuz misali garibim kendime bile. gecelerin gündüzü izlediği gibi izliyor sorularım birbirini. cümlelerim hayatım gibi devrilmiş, sorularım cümlelerim gibi tersten, hayatım sorularım kadar kafa karıştırıcı...
    ···
  18. 43.
    0
    anladım ki gerçek insan, duygularını korkusuzca ifade edebilenmiş. en azından "kabul görülen" dünyada...

    iyiliğe iyilikle cevap veremeyen insan, etrafındakilerin dünyasını altüst eder. ağlar, ağlatır. mutlu adamın içini kan revan eyler, nibi bozar, yemeğin tadını kaçırır. o değil de, insanın önce kendini sevmesi ve mutlu etmesi lâzım; yoksa kendi tadını bilerek, başkalarının tadını istemeden kaçırır.

    hayattan tad alabilmek, hayatı özümseyebilmek de önemli. sadece cümle kurmak veya sadece bir şeyler yapabilmek yetmez; enstrüman tınısı gibi akıcı ve nitelikli olmayı başarabilmeli insan. gördüğü medeniyeti ekseriyetle çevresine yansıtabilmeli, sevmeli çevresini olabildiğince insan...

    yapamıyorum.

    güvenmek, dünkü düşüncelerimin canlanışından daha zor geliyor bugün. sevdiğimi düşündüğüm insanın bile bile genellemeler yaparak beni yaralaması üzüyor meselâ. oysaki bütün genellemeler yanlıştır diye popüler edebiyat bize öğretmemiş miydi?

    sonracığıma, arkadaşlık meseleleri var. yüzyüzeyken "can ciğer", uzaklaştıklarında "diş pençe" arkadaşlıklar.

    üzücü.

    bu yaşına gelmişsin, halâ daha halledemediğin basit sorunlar ve bunların etrafında dönen dünyalar var. en basitinden, alınan verilen oksijene yazık...

    "sevelim sevilelim, dünya kimseye kalmaz" sözünden niyeyse kimse feyz almıyor.

    sevmek ve sevilmek için illâ ölmek mi gerek?

    sevgiyi duyurmak için candan olmak mı gerek?

    sevmek için her şeyi feda etmek mi gerek?

    ---

    yalnızım dostlar.

    bir şeyleri hak ettiğimi istemsizce de olsa düşünüyorum; bir şeyler için çabalıyorum fakat yalnızım bu aralar dostlar.

    uykumun on beş dakikasından feragat edeceğim, kahvaltı hazırlayacağım, en azından bana "günaydın" diyecek bir gülyüzlü yok hayatımda.

    islâm felsefesinde "sabır" diye bir şey var; onu düşünüyorum şu an. sabredersem ve iyilik yaparsam bana da iyilik gelir diyor işin özeti.

    sevgi, iyilikleri takip edip ihtiyaç sahibine yönlenir mi; bunu görmeden ölmek istemiyorum dostlar.

    ---

    yalnızlık için çok genç, hüzün için çok yaşlıyım.

    aynaların yerinde olsam bir gün karşıma geçene (kendime) "gibtir git, kendine bir eş bulmadan bakma yüzüme" diyeceğim; dostlar, dua edin de dostlarım bana böyle bir şey demesin; üzülürüm.

    ömrümün sonbaharı nedense pek geçecek bir mevsim gibi durmuyor; hüznün de güzelliği var fakat mutluluk her insanın arayışı.

    dilerim her insan mutluluk bulur, huzur veren yuvaya sahip olur dostlar.

    dipnot:
    ömrümün sonbaharında serisi devam edecek. ta ki sonbaharı gülüşüyle dağıtıp ilkbahara çevirecek bir gülyüzlü yanımda olana kadar...
    Tümünü Göster
    ···
  19. 44.
    0
    dün dolunayın tam göründüğü gündü, hüznümden dolayı dışarı çıkamadım ama bugün çıktığımda, dünkünden daha çok hüzün bindi içime.

    dört buçuk milyonluk izmirde, benim için atan bir tek annemin kalbi var; o da yarın akşam eve (memlekete dönüyor) * *

    sevenim, ancak "dilde" var panpalar.

    akşam mevlâna'daydım, bir arkadaşımla içtim işte köşede.

    yağmur yağdı, rahmet gibi yağdı ama nedendir bilinmez; içimi ferahlatmadı.

    ney sesi dinledim, o biraz duygularıma tercüman olmayı denedi, ama yetmedi.

    sevdiğim havadır dolunay, ya tekirdağ'da marinada gider içerim, ya da inciraltında köşe bucak gezerim elimde biramla. bugün inciraltına da gittim ama yine ferahlamadı içim.

    sonbaharım bitiyor, havalar ısınmasına rağmen kış geliyor galiba.

    donarak ölmekten korkuyorum...

    cenaze namazımda "helâl olsun" diyenimin olmaması ihtimalinden korkuyorum...

    günahkâr bir insan olduğumu düşünmem, ama kafama estiği zaman ibadet ederim nedense. hoş, o da benim zütlüğüm, kimseyi ilgilendirmez. ama şöyle de bir şey var; aman dileyenden yardımımı esirgemem. hatun olsun erkek olsun, elimden geleni yaparım.

    da gönül, yaptıklarımla ferahlamıyor işte.

    gönlümü ferahlatacak bir gülyüzlü halâ daha yok hayatımda.

    kıskanıyorum.

    günaha girdiğimi bile bile kıskanıyorum elele tutuşan çiftleri. sevgiyle birbirlerine sarılmışlar, kenetlenmişler oysaki...

    peki ben şimdi ne yapacağım?

    sarhoş kafayla, elimde biramla, bucadan inciraltına yine yürüyeceğim.

    dolunayım rehberim,

    müziğim ( http://tinyurl.com/7lyht5z thanos petrelis - bardarhs ) yoldaşım olacak.

    ve ben, böyle güzel havada, güzelliklerin kenti izmir'de yalnız yürüyeceğim. sonsuza kadar yalnız kalmanın korkusuyla, rüzgârın yer yer ilikleri titreten keskinliğinin verdiği irkilmeyle, bana çizilen yolda yürüyeceğim.

    ve sonbaharım, bitmeyecek.

    bir gülyüzlü gelinceye kadar belki kışa döneceğim, öleceğim...

    edit:
    imlâ, sarhoşum panpalarım kusura bakmayın...
    ···
  20. 45.
    0
    kederimden ağlayamadığımı gökyüzü bile farketti, benim yerime ağlıyor panpalarım.

    müziğim, biram, yolum, yağmurum benimle; ama bir gülyüzlüm yanımda yok.

    dumlupınar'da, bir can dostumun yanındaydım bu gece. içtik, muhabbet ettik, dertlendik, dert dağıttık, sonra yine dertlendik ve evlere dağıldık.

    eve giderken dört tane kız gördüm gecenin bu saatinde; erkek arkadaşlarını tartışıyorlardı sanırım, çok da kulak misafiri olmadım. yürüdüler gittiler...

    hayatta birçok insan yürüyüp gidiyor; ama ben bu işi sanırım beceremiyorum.

    çabalıyorum, kazanıyorum, özveri gösteriyorum fakat "nerede hata yapıyorsam artık" üzülüyorum. üzülen taraf ben oluyorum diyeyim...

    hüzünlerdeyim.

    fakirim.

    cebim dolu, ama elimi cebimden çıkardığımda bomboş kalıyor, tutacak sıcacık bir el yok.

    havanın soğukluğuna yanıyorum, biranın soğukluğuna ümitleniyorum; ama elim buz gibi oluyor nihayetinde. kalbimin buzlamasından korkuyorum bu soğuklukta...

    içip içip yazıyorum panpalar, pgiboloğa gidecek param var ama pgiboloğun bile beni anlamayacağı korkusuyla gitmiyorum.

    kimsenin arkamdan "helâl olsun" diye seslenmeyeceği korkusuyla intihar etmiyorum...

    hüzünlüyüm panpalar.

    ailemden uzağım, ailem bana benden daha uzak. dertleşelim diyorum, "oğlum hele bir oku, hayatını garantiye al, gülyüzlün tıpış tıpış gelecek ayağının dibine" diyorlar.

    hüzünleniyorum.

    ana baba duası kabul oluyor çünkü; belki de kariyerim zirvelerde olacak ama gülyüzlüm olmayacak, belki de sırf ailem böyle dua etti diye bunlar olacak.

    ya da bunların hepsi benim gerizekâlılığıma, hatalarımı farkedemediğime nispet olarak olacak.

    hüzünleneceğim...

    yağmur yağıyor...

    yağmur rahmettir, berekettir derler; ama üzüyor beni yağmur.

    buca'dayım. sokaklar ıssız, ben yanlız.

    hüzünleniyorum, gözlerim doluyor ama ağlayamıyorum...
    ···