1. 1.
    +8 -1
    takvime bakarsak ömrümün ilkbaharını bitirmek üzereyim, ama kendimi sonbaharımın sonunda gibi hissediyorum panpalar.

    güne her ne kadar mutlu başlamak istesem de, sevginin ve sevgimin değerini bilmeyen insanlar kolumu kanadımı kırıyor benim. sevmek, düşünmek, bir şeyler karalayabilmek, sevdiğim yanımda iken bile onu özleyebilmek istiyorum; ama yalnızım.

    takvimime doğru işaretlemişsem, bugün yalnızlığım bir buçuk yaşını iki ay geçmiş. bu bir buçuk (gibi) sene içinde mutluluklar ve hayal kırıklıkları birbirini kovaladı, nasıl olduğunu ben de anlamadım ama hayal kırıklıklarım hep galip geldi.

    insanlar sevgiyi bambaşka kavramlarla arar ve sınar olmuş günümüzde, karşısındakini önemseyeni önemsemiyor artık toplum. tüketim seviyesi arttıkça sevgiyi, yakınlaşmaları da tüketir hale gelmiş toplumumuz.

    iki cümle ile bir adamın hayatını toparladığım oluyor; ama kendime gelince işler tamamen tersine dönüyor. kendi sorularıma cevap bulmaya çalışırken boğuluyorum derinliğini bilmediğim anlamlarında...
    ···
  2. 2.
    +3
    bu işin çok yönü var. senin durumunda sentetik bir mutluluğu engelleyen şey farkındalık. öyle bir alıştık ki tüketime, başlamak ve bitirmek istiyoruz sadece. en basitinden bir şarkıya, bir filme bile tahammülü olmayan o kadar çok arkadaşım var ki. açıyor filmi, hoşuna da gidiyor ama bu yetmez ona, ileri alıyor, biraz izliyor sonra yine ileri alıyor. ileri ileri ileri, bitirmek istiyor yeni bi filme geçmek istiyor yeni bi şarkı duymak tüketmek istiyor. kendini en iyi anlatan şarkıyı bulmak istiyor belki ama daha kendini bile tanımıyor..

    ilişkiler de böyle, tüketmek üzerine. ilişkiyi tüketmek karşındakini tüketmek.. tanış biriyle, öpüş, seviş, her şeyi yap yapabiliceğin her şeyi, tüket onu. sonra bırak çünkü artık öğrendin, bitti. veya daha güzel birini buldun, fırsatı kaçırma çünkü karşındakinin değeri göğüslerinin büyüklüğüyle, kalçasının genişliğiyle, dilini nasıl kullandığıyla ölçülür..(ohş)

    1 güzel sözün değerini kaybettik. standart prosedürler var artık, kızdı mı sana? al gönlünü, eski sevgilininkini nasıl almıştın? işe yarar heralde bunda da dene bakalım.. dokunmanın değerini kaybettik, ellemek var artık. ilkel insanlar gibi elleyerek tanıyoruz çünkü güzellik kriterlerimizin ölçü birimi buydu hani yukarda anlattığım..

    ulan yazıyosun yazıyosun sen napıyosun bütün gün ahşap kokan odanda kitabını okurken piponu mu tüttürüyorsun dersen veya okuyan başkası (ki kim okur bunu amk) derse hayır, öyle ustaca geliştirdim ki silahlarımı takır tukur kız düşürebiliyorum, bazen kendimden utanıp yarı yolda pes ediyorum, bazen tüm arsızlığımla kandırıp 'tüketiyorum'. fantastik edebiyatta (özellikle ravenloft serisinin ilk kitabında) sağduyulu vampirler vardır, vampir olmuş artık napsın, hayatta kalıcak kadar kan emiyor çoğu kez hayvan kanı. kendimi böyle görüyorum şahsen, 'hayatta kalıcak kadar' incide böyle başlıklar açmicak kadar (ehi ehi ehi) tüketiyorum.

    sonuca gelelim; takip ederdim seni, yine bakayım dedim neler yaptın neler yazdın, bu başlığı gördüm sonra böyle döküldü işte bişeyler. kafam da güzel, yanlış bişey dediysem affola.. bozma lan moralini, ne bu sonbahar fln artist
    ···
  3. 3.
    +2
    @1 pgiboloğuna gitmemiş buraya yazıo
    ···
  4. 4.
    +1
    yılın son anları, belki de sonraki yılın ilk anları.

    bu yıl da yanlız başına bitti...

    edit:

    2019'u da sağ bitirirsek buraları doldururuz artık.
    ···
  5. 5.
    +1
    barış mançoooooooooooo
    ···
  6. 6.
    +1
    insan bazen kabuğuna çekilmek ister ya, kafan atmıştır her şeye, zaten her şey de iyisiyle kötüsüyle gelir seni bulur. Pek az dostun kalmıştır, herkes vefasızlık yapmış, bir gün olsun şu yüzün gülmemiştir. işte öyle zamanların şarkısıdır. Barış Manço' da öyle bir dönemde bestelemiştir. Bunca yıldır iyi işler yapan bir adamın ömrünün sonbaharında kapısını çalacak kimselerinin kalmaması insanı iyiden iyiye düşündürmektedir. Sen böyle isen Barış abi biz ne yapalım.

    Sözleri şöyledir:

    adım anılmaz oldu
    kapım çalınmaz oldu
    ömrümün sonbaharında

    gönüm katlansın diye
    gören göz görmez oldu
    ömrümün sonbaharında

    saçlarıma düştü aklar
    hüzünlendi akşamlar
    ömrümün sonbaharında

    hep yüzüme kapandı
    dost bildiğim kapılar
    ömrümün sonbaharında

    şarkılar yarım kaldı
    resimler soldu şimdi
    ömrümün sonbaharında

    döktüğüm gözyaşları
    sel oldu aktı gitti
    ömrümün sonbaharında

    elimden kaçırdığım
    gençliğimi özledim
    ömrümün sonbaharında

    artık hiç dönmeyecek
    sevgiliyi bekledim
    ömrümün sonbaharında

    barış isyan eyleme
    yıllar akıp gidiyor
    ömrümün sonbaharında

    fazla vaktin kalmadı
    giden geri dönmüyor
    ömrümün sonbaharında

    hala kalem tutacak
    bir parça gücüm kaldı
    ömrümün sonbaharında

    hala yazıp çizecek
    birkaç satırım kaldı
    ömrümün sonbaharında

    hala bitirmediğim
    bir yarım şarkım kaldı
    ömrümün sonbaharında

    ve hala beni dinleyen
    bir avuç dostum kaldı
    ömrümün sonbaharında

    http://fizy.com/#s/1aj3xw
    ···
  7. 7.
    +1
    gece gece beynimi gibtiniz lan. şuku
    ···
  8. 8.
    +1
    aha bi ruh hastası daha.

    takipteyim.
    ···
  9. 9.
    +1
    rezerve
    noliyi la burda

    http://tinyurl.com/yfpgosg
    ···
  10. 10.
    +1
    reserved
    ···
  11. 11.
    +1
    şarkılar yarım kaldı, resimler soldu şimdi,
    ömrümün sonbaharında.
    elimden kaçırdığım gençliğimi özlerim,
    ömrümün sonbaharında.
    ···
  12. 12.
    +1
    gibtin attın yine barış abi :(
    http://www.youtube.com/watch?v=Lpe25M2y5TQ
    ···
  13. 13.
    +1
    reserfcvredcvbn
    ···
  14. 14.
    +1
    dıbına koyım adam içinden geçen 2 cümle yazıyo ona bile laf sokmaya çalışan huur çocukları var hala
    ···
  15. 15.
    +1
    @5 eyvallah panpam, şukunu verdim.

    ---

    https://www.facebook.com/photo.php?v=2256928475430

    bu da parça olsun, gelenlere okuyanlara fon müziği olsun.

    ---

    şu hayatta beni üzen şey, insanların bilinçsizliği panpalarım.

    ne hoşlandığım kız ne istediğini biliyor, ne de benden hoşlanan niye hoşlandığını...

    insanların beyinlerinde boşluklar var. kendilerini keşfetmeye çalıştıkları, ama sürekli dibe doğru gittikleri boşlukları. ben de o boşlukta mıyım, değil miyim diye korkuyorum kendimden artık. aforizma mı desem, sorunsal mı desem, problemlerin yüz karası mı desem artık, kurtulmuyor yakamdan.

    ikiyüzlülükleri tespit etmekten bıktım. insanların davranışlarına anlam yüklemeye çalışmaktan yoruldum; art niyetsiz bir insan göremiyorum etrafımda. varsa yoksa bir sebep davranışlarda.

    sevgi? birkaç sözcük, para ve ciksten ibaret olmuş. birisini sevmek hayal, ona sarılıp uyumak çocukça, hele romantizm safsata olarak adlandırılıyor.

    mevlana dememiş miydi, "ne olursan ol, gel" diye?
    yunus emre dememiş miydi, "yaratılanı severim, yaradandan ötürü" diye?

    insanların bu kadar karşılıklı davranmasının sebebi ne?

    ne ara kıskançlık, sahiplenme ve beklenti, sevgi göstergesi oldu?

    ne ara hayat "am züt meme" üçlüsüne indirgendi?

    http://fizy.com/#s/1ajbaa
    hayat, ben seni unutmadım. sen de beni unutma. her ne kadar beni kırsan da, ben olmadan hayat olmayacak. bu hayatı "dişimi tırnağıma takarak" güzel kılacak benim.

    kader, benim yerime kendi payına hatıra seç

    özet:
    hayattan soğuyorum panpalarım.

    günün sübliminali:
    sevgi, sübliminal gibi gönüllere yerleşir * * *.
    ···
  16. 16.
    +1
    Değerli bi başlık takibe aldım panpa zaman bulduğumda okuyacağım entrylerini.
    ···
  17. 17.
    +1
    panpa beni benden aldın bulutlardan yazıyorum
    ···
  18. 18.
    0
    hüzünle karışık dinmek bilmeyen bir öfke var içimde.

    terkedenlere, kayıplara, bırakıp gidenlere bu duygunun tamamı. düşünceden bağımsız, baharat tatları içeren şarabın etkisiyle belli belirsiz, fakat duygu net. kafa da güzel...

    eskilerden sözler hatırlıyorum: "asla birbirimizi üzmeyeceğiz, gecenin karanlığına birbirimizi terk etmeyeceğiz"...

    nasıl olur da bu güzel duygularımız boşa gider? kızıl bir fırtına kopmuş gibi nasıl dağılır gider yürekler?

    hüzünlüyüm.

    bulgaristandan getirdiğim litrelerce şarap, rakı, duruyor. dostsuz, içmeye adamsız.

    bilgisayarımda çalan müziklerin notasında kayboluyorum, muhabbet ettiğim arkadaşlarımın "rüyalar elbet gerçek olur" nasihatleriyle yerle bir oluyorum...

    kızıl fırtına, oturduğum yerde yok oluşumu çiziyor gökyüzüne. şimşek gibi duygularım; beni iyiliğe, sevgiye yöneltecek olan hislerim, gözlerimin önünde fırtınayı çiziyor gökyüzünde. ve orada sesler var, hayata direniş var...

    hüzünlüyüm ama hala yaşıyorum. rüyalarımın gerçek olacağını umduğum bir ana kadar yaşayacağımı betimliyor gökyüzündeki kızıl fırtınalar.

    içerken bir güzel, bir hüzünlü müzik geliyor bilgisayarımdan. parmaklarımın ucundaki lanet, yüreğimin derinlerine işliyor.

    ve ben, baharat aroması içeren ev yapımı şarabımdan ümitsizce bir yudum daha alıyorum...
    ···
  19. 19.
    0
    hüzünlüyüm.

    izmir'in en sevdiğim yerinde, en sevdiğim dostlarımdan biriyle sabahladım, dertleştim, içtim ama yine de hüzünlüyüm...

    hayatımda bir "gülyüzlüm" yok, alkollüyüm, hava sıcak.

    bu sıcakta, kendimi "sonbaharda" hissediyorum.

    ve, uyuyorum...

    edit:
    çevrimiçi
    1 gn 6 saat 59 dak. oldu.
    ···
  20. 20.
    0
    kalbin birkaç kere gördüğü memleketi, ruhunsa içinde bulunduğu ortamı tekrar tekrar özlemesi ve bunun ikilemi vardır; üstüne onların hatıraları eklenince işler daha bir çarpıklaşır.

    neye sevgi duymayı karıştıran biçare gönül, gördüğü her şeye şaşırır...

    işte gönül, sonbaharında yaşayan bir ömrün güzelliklerini gören fani bir göz sebebiyle üzülen bu ruhun günahını oradan oraya çeker, gideceği her yere taşır...
    ···