0
cuma günü 28 yaşındaki kuzenim akciğer embolisi sebebiyle aniden öldü. iş yerinde bayılmış hemen ambulans çağırmışlar annesine babasına haber vermişler. hastanede ana-babasının gözü önünde çırpına çırpına öldü gizem. her şey 2 saat içinde olup bitti. yapılacak hiçbir şey yok. haberi aldıktan sonra ve akşamında hala inanmadığım için herhalde zaman zaman ağladım ama çok da perişan değildim. bütün gece kulaklarımda müthiş bir zonklama. bir de muazzam bir yalnızlık hissi. bin gibi tek başıma evdeyim. ertesi sabah sıfıra uykuyla ankara uçağına bindim. bir de üstüne vücudum böyle durumlarda adeti olduğu üzere durmaksızın kusturdu beni sağolsun. havaş hiç varmasın istedim, eve hiç gitmeyeyim. annesi ve babasını hiç görmeyeyim. o eve gizem'in cenazesi için gitmiyor olayım. ya da kapıyı açayım kuzennn diye cıvıl cıvıl atlasın boynuma. ilk kaybım değil sonuçta, babaannemi, dedemi, anneannemi kaybettim, hepsinde de perişan oldum. en yakın arkadaşlarımın kayıplarında hep yanlarındaydım. ölüm bana çok da uzak bir kavram değil. di. bu bambaşka bir acı. evlat acısı derler ya hep. bambaşka bir şey. bomtak bir durum. odasının ışığı yanıyor, sabah işe giderken sürdüğü mavi farın kapağı açık, yerde bir sepette yeni yıkanmış çamaşırları dolaba kaldırılmayı bekliyor, dolapta yarım kalmış kola şişesi, tuvalette tokası üstünde saçları var. durmadan artık bizim yaşamamıza gerek yok, bu acıya dayanılmaz diyorlar. haklılar. dese ki çek öldür bizi kurtulalım yaparım. ağlayıp kendilerini yerden yere atlasalar kıyafetlerini parçalasalar. ama dimdik duruyorlar. heykel gibi. kızımız için dimdik durmamız lazım diyor annesi. baba daha perişan. kızlar ve babaları. artık sen bizim kızımız ol diyor. olurum tabii. kendi babam ortada yokken bu harika babaya bu ceza. olacak şey değil. alzheimer hastası anneannenin kafası tamamen yerine geliyor. bir anda her şeyi hatırlıyor kadın. bir de kendi annesini teskin etmekle uğraşıyor gizem'in annesi. aynı anne hayatının en zor şeyini yapmış dün. kızının facebook profiline kızımızı kaybettik, cenazesi şu saatte şurdan kalkacak yazmış. annemim dediğine göre imla hatası olmasın diye de defalarca kontrol etmiş. onlarca mesaj geliyor arkadaşlarından. arkadaşları. bitikler. haftasonu programları yaparken cenazesine katılacaklar arkadaşlarının. benimkilerden birine olsa diye düşünüp çıldırıyorum. zaten durum akıl alacak inanılacak bir şey değil. the world has lost a wonderful person, but the sky has gained a shining star yazmış amerikalı arkadaşlarından biri. herkes bir durma halinde. arada bilgisayara bakıyorlar yeni kimler ne yazmış diye. dijital anı defteri facebook. saat on bir buçukta evden ankara karşıyaka camiine doğru çıkıyoruz. ankarayı severim de nefret ettim o gün. büyük bir balyozla binalarını yıksam. dev gibi bir cami karşıyaka. binlerce mezarın arasından uzun bir asfalt yokuşun tepesinde. yıkanırken kim girmek ister diyorlar, midem bulanıyor. annesi ben vedalaştım kızımla diyor. halası ve başka bir akraba giriyor. hava nasıl sıcak. avludaki sıra sıra banklardan birine oturuyoruz. bir sigara içmek için uzaklaşıyorum. tepede duruyorum öyle. durmadan ambulanslar geliyor. ne çok öeln var. camiye gelene kadar yol yol mezarlar. göz alabildiğine. caminin içinde belki bin kişi. önce arapça ardından türkçe kuran yayını. de ki falan filan. ses yüksek. etraf anormal kalabalık. arka bankta bir kadınlar grubu yüksek sesle ağıt yakıyor. anne baba hala metanetli. birbirlerinin elini tutuyorlar. gelen giden. adamın biri gelip hıçkırıklarla anneye sarılıyor. omuzundan şöyle bir sarsıyorum. kendine gel alo. adam da bir anda ayılıyor çok özür diletrim ablacım falan diyip toparlıyor kendini. başka bir tanesi anneye neden oldu falan diyor, bunu sormanın yeri burası mıdır lütfen falan diyip tersliyorum. sinirim had safhada. arkada "babamdııın anamdıııın" diye uluyan kadınlara taramalı tüfekle dalmak istiyorum. empatiyi gibiyim. kadının tek evladı kollarında ölmüş, dimdik duruyor arkasında kimsenin ulumaya hakkı yok. resmini takıyoruz göğsümüzün üstüne. baba telaşlı bir şekilde ona da resim verdin mi bilmemkimin resmi yok bak bunlar yeni geldi onlara da resim verelim resimleri kim dağıtıyor falan diye çırpınıyor. tertemiz traş olmuş, jilet gibi. arkada ağıt yakan gruptan bir karı yaklaşıyor. gayet morali yerinde, sanki markette bir tanıdığına rastlamış gibi başınız sağolsun'la girip susmaksızın soru soruyor. kimdi? kaç yaşındaydı? bekar mıydı? niye öldü? elimizden geldiğince sakin cevap veriyoruz. yanımda annem oturuyor, hemen yanında da gizem'in annesi. kendi acınla ilgilensene ama yok tak gibi merakıyla vıdı vıdı tepemizde. annem bile sinirleniyor. şimdi konuşmak istemiyoruz falan diyoruz yine de tepemizde dolaşıyor. gizem'in annesi babasının yanına gidip başlıyor konuşmaya. tanıyormuş adamı bilmemne memuriyetinden meğer. yapıştı gitmiyor huur. en sonunda kimseye farkettirmeden kolundan çekip gibtir git insanların başından yoksa kan çıkacak diyorum. cevap versin istiyorum. cevap versin de yolayım saçını başını. sana ne yaşından başından sana ne? ama o benden daha olgun çıkıyor ya da ben yeterince deli görünüyorum bilemiyorum cevap vermiyor ve gidiyor. tabutlar bir bir çıkmaya başlıyor içerden. yüksek sesli kuran yayını, uğultu, çocuk ağlamaları, arkada ağıt, yüzlerce insan. bir tek tabutla sen olmalısın avluda. imam bile olmasın. sadece tabut olsun. önünde dur. son veda böyle iğrenç bir yerde olmamalı. aklında kalan son görüntü bu olmamalı. derken türk bayrağına sarılı iki tabut giriyor avluya askerin omuzunda. annem eyvah şehit cenazesi diyor. herkes bakıp ağlamaya başlıyor ama şehit değilmiş meğer emekli albay mı ne. öğle namazı kılınıyor. yavaş yavaş öne gidiyoruz. baba en önce kızının başında. anne arkada. evladını doğuran ve yitiren anayı arkaya atıveriyor islam. belki 20 cenaze kalktı o gün. herbiri için topluca 4er 5er kişilik cenaze namazı kıldırdı imam. tam bir kaos. esas kaos cenaze namazından sonra başlıyor. saniyede tabutlar sedyelere yükleniyor ve avluda birden yüzlerce kişinin ortasından yararak tabutları hızlıca arkada bekleyen nakil araçlarına zütürüyorlar. annemle gruptan kopuveriyoruz. üstümüze cenazeler geliyor kendimizi bir yere atıyoruz. acelesini gibeyim noolur yani şunu yavaş yapsanız? nereye yetişiyoruz amk? büyük bir fabrika bantı gibi. hop yıkama hop nama hop araç hop mezar. deli gibi bir hız. bizi getiren servis aracını bulamıyoruz. annem zaten perişan iyice ajite oluyor, arabayı bulamazsak taku yeriz mezarlık sekizyüz trilyon hektar. neyse bir şekilde bulup trafiğin ortasında arabayı durdurup kendimizi atıyoruz. kepazelik. mezarlık alanı daha da fena. o ana kadar nispeten metanetli duran ana baba evlatlarını toprağa verirken artık koyveriyorlar feryadı. her yer toz toprak sıra sıra, dizi dizi mezarlar. elinde mezuralı adamlar bekliyor etrafta. red kit'tekiler gibi. toprağa veriyoruz minik kuşumuzu.
ev çok kalabalık. her gelen börek ya da tatlı getirmiş. her yerde kutular var. kendi kontrolün elinde değil ki evinin kontrolü elinde olsun. herkes her yerde. türk adetlerinin dıbına koyayım yok çay isterim kıtlama olsun yok benimki açık olsun. yemek yemeğe gelmiş sanki millet. karılardan bir tanesi bana bilmemne olsun da bilmemne olmasın diyor, o noktada artık patlıyorum onu da artık gidip bi cafede yiyin burası cenaze evi diyorum. sonra da zaten hiç mutfaktan çıkmadım. durmaksızın servis hazırladım, bulaşık yıkadım, makineyi boşalttım börekleri organize ettim, çay demledim, alışverişe gideceklere emirler yağdırdım. dünyanın en itici mutfak diktatörü. duayı bile dinlemeden gece on buçuğa kadar sigara molaları haricinde oturmadım. hiç ağlamıyorum falan gayet iyi. arada gözlerimiz doluyor tabii. herkes nihayet gitti. annem içerde çekyatta yatacak, salonda koltukta da ben. babası gelip gizem'in odasında yat noolur tüm samimiyetimle söylüyorum diyor. boğazımı sıkıyor biri. yok abicim ben gözüme salondaki kanepeyi kestirmiştim bu akşam orda yatayım sonra geldiğimde yatarım falan diye bişeyler geveliyorum. korkar mısın diyor. ne cevap vereceksin? sonra bana fısıldayarak eğer kızım gelirse ben yatayım mı acaba diyor. offfffff. o kadar çok ilaç almışız ki sızıyoruz. ertesi gün yine misafir yine ikram yine börek. beni havaş'a bırakıyorlar ordan ver elini esenboğa. ipod'umu açık unutmuşum şarjı yok bravo. uçağa binmeden önce annemi arıyorum herhalde sesi kısık açmıyor. belki hayatımda yüzlerce kere uçağa bindim. 6 sene alanda çalıştım. uçaklara uçak yolculuğuna uçakla ilgili her şeye bayılırım. hayatımda ilk defa bütün yolculuk boyunca korkudan ağlıyorum. ya düşersek ya bana bir şey olursa. annem için ağlıyorum. durmadan camdan motora bakıp düşmeyelim diye dua ediyorum. haftaya yeniden ankaraya gitmek zorundayım o zamana kadar bu korku geçer diye kendimi telkin etmem lazım. ertesi günü evde bütün gün ağlayarak ve dizi seyrederek geçirdim. dexter'ın yeni sezonunun ilk bölümünü seyretmek harika bir seçimmiş bravo. rita'nın cenazesi ve dexter'ın acısı. pgibiyatriste gidecek param olmadığı için ve böyle durumlarda beynim kendini kapadığı için aslında kendim için yazdım bu entryi. niyetim ajitasyon falan yapmak değil. seni çok özleyeceğim kuzen, annenle baban artık bana emanet.
Tümünü Göster