/i/İnanç

İnanç
  1. 27.
    0
    Rez okurum
    ···
  2. 26.
    0
    Bu baslikta aydinlanacagim
    ···
  3. 25.
    0
    insan okuyacak bunu insan
    ···
  4. 24.
    0
    Rezervasyon
    ···
  5. 23.
    +1
    Emegine diline sağlık kardeşim
    ···
  6. 22.
    0
    Ayraç yarın okuyacağım inşallah
    ···
  7. 21.
    0
    Okicam bunu
    ···
  8. 20.
    +1
    ilk ikiyi okudum eline sağlık
    ···
  9. 19.
    +1 -2
    Okumayın azrail oldum
    ···
  10. 18.
    0
    Rezervasyon efenim
    ···
  11. 17.
    0
    Uyucam korktum amk şimdi 40 dk yatakta dönuyom
    ···
  12. 16.
    0
    Etkileyici bi çalışma
    ···
  13. 15.
    0
    nicke bak anlattığın şeye bak ciddiye alıp okumak istiyorum sonra olum bu ne diyorum gözüm nickine takılıyor.
    ···
  14. 14.
    +2
    Sen nerden biliyon amina koyyim
    ···
  15. 13.
    +1
    Üçüncü felaket, asilerin ateşteki yerlerini görmeleri ve görmeden önceki korkularıdır. Çünkü asilerin Ölüm esnasında güçleri tükenir, ruhları teslim olur, iki şeyden birini haykıran ölüm meleğinin narasını dinlemedikçe ruhları çıkmaz; ya 'Ey Allah'ın düşmanı... Ateşle müjdelen' veya 'Ey Allah'ın dostu... Cennetle müjdelen der... Akıl sahiplerinin korkusu bundandır. Hz. Peygamber (s.a) şöyle buyurmuştur: Sizden bir kimse varacağı yeri bilmedikçe, cennet veya cehennemdeki yerini görmedikçe ölmez. Cabir B. Zeyd'e ölüm anında: 'Canın ne istiyor?' diye soruldu. Cabir 'Hasan Basri'ye bir defa bakmayı' dedi. Hasan Basri, Cabir'in huzuruna vardığında: 'işte Hasan geldi' dediler. Bunun üzerine gözünü açıp Hasan'a baktı, sonra şöyle dedi: 'Ey arkadaşlar... Şimdi Allah'a yemin ederim sizden ayrılıyor, ya cennete veya cehenneme gidiyorum'

    Kulun önünde ölüm zahmetinden başka ne azap, ne üzüntü ne de korku bulunmasa bile, sadece ölüm anındaki şiddet onun gecesini gündüzüne katıp düşünmeye ve ölüm için hazırlanmaya yeterli olurdu... Üstelik ölüm de her an onunla karşı karşıyadır..

    Hayret edilecek durum şudur ki; bir insan kendisinin birisi tarafından biraz sonra dövüleceğini bilse, yiyeceği dayağın düşüncesi içinde hiçbir şeyden zevk almaz olur…Ölüm meleğinin her an kendisineölüm pençelerini saplamak üzere olduğunu bildiği halde bundan dolayı herhangibir korku ve üzüntüye düşmez... Bu gaflet içindeki şuursuzluğun tek nedeni kuşkusuz cehalet ve aldanmadır.. Ölüm acısını tatmayan kimseler, onu başka acılarla kıyaslayarak yahut başkasının ölüm anında çektiklerini görerek bunu idrak etmeye çalışır.. Muhakkak ki, ruhsuz olan bir aza acı duymaz. Acıyı ve sancıyı duyanda, çeken de sadece ruhtur. Can çıkması bedeni değil doğrudan doğruya ruhu ilgilendiren bir acıdır ve bu acı ruhun bütün parçalarına sirayet eder. Ruh, bedenin her tarafını kapsamıştır. Ayağa bir diken batacak olsa, acısı sadece ruhun oradaki parçasına sirayet eder. Fakat yangın gibi tüm bedeni kapsayan acılar böyle değildir. Ruh tüm bedene yayıldığından yangında kalma gibi durumlarda tüm ruh bu acıyı duymuş olur.

    Ölümün şiddetli sarsıntıları ve meleklerin, inkarcıya ölüm anında ebedi azaplarını müjdelemeleri: Sen bu zalimleri, ölümün 'şiddetli sarsıntıları' sırasında meleklerin ellerini uzatarak onlara: "Canlarınızı bu kıskıvrak yakalanıştan çıkarın, bugün Allah'a karşı haksız olanı söylediğiniz ve O'nun ayetlerinden büyüklenerek yüz çevirmeniz dolayısıyla alçaltıcı bir azabla karşılık göreceksiniz" dediklerinde bir görsen...

    Melekleri, onların yüzlerine ve arkalarına vurarak: "Yakıcı azabı tadın" diye o inkar edenlerin canlarını alırken görmelisin. Bu, ellerinizin önceden takdim ettiği işler yüzündendir. Yoksa şüphesiz Allah kullara zulmedici değildir. Ayetlerden açıkça anlaşıldığı gibi, inkar eden bir kişinin ölümü kendisi için büyük bir azaptır. Dışarıdaki yakınları onun rahat yatağında huzurlu bir şekilde öldüğünü sanırlarken o, gerçekte, maddi ve manevi çok büyük bir azabın içine girmiştir. Ölüm melekleri, acı vererek ve aşağılayarak onun canını bedeninden çıkarırlar. Kuran'da, bu melekler inkarcıların canlarını bedenlerinden, "ta en derinden acıyla sökerek çıkaranlar" olarak tarif edilirler. Başka ayetlerde şöyle buyrulmaktadır: Hayır; can, köprücük kemiğine gelip dayandığı zaman, "Son müdahaleyi yapacak kim" denir. Artık gerçekten, kendisi de bir ayrılık olduğunu anlamıştır. işte inkarcı, artık hayatı boyunca inkar etmiş olduğu o büyük gerçekle yüzyüzedir.

    Ölümle birlikte, yaşamı boyunca işlediği büyük suçun, inkarının cezasını çekmeye başlayacaktır. Meleklerin sırtına vura vura, canını en derinden sökerek almaları, kendisini bekleyen sonsuz azabın yalnızca çok hafif bir başlangıcıdır. Bunun aksine ölüm, mümin için büyük bir mutluluk ve neşenin başlangıcıdır. Ruhu en derinden acıyla sökülen inkarcının aksine müminin ruhu, "yumuşacık çekip alanlar" tarafından"güzellikle" ve "selamla"... adeta uykuda ruhun acısızca bedenden ayrılıp farklı bir boyuta geçmesi gibi alınır. Canını almaya gelen melekler ona selam verir... onu cennetle müjdelerler. Melekler güzellikle canını alırlar. Ruhu bedeninden yumuşakça çekilip alınır. Arkasından gelecek müminleri müjdelemek, Allah'ın vaadinin hak olduğunu ve müminler için bir korku ve üzüntü olmadığını haber vermek isterler. Ama buna izin verilmez. Ölümü şiddetli sarsıntılar içinde olur.

    Melekler, ellerini ona doğru uzatır ve onu alçaltıcı ve yakıcı bir azapla müjdelerler... ve sonra, yüzüne ve sırtına vura vura canını alırlar. Hastanın yada kaza yapan kişinin ruhu en derinden acıyla sökülür... ruhu köprücük kemiklerine kadar çekilir ve son müdahale yapılır. Ölümle yüzyüze geldiği andaki imanı ve tevbesi kabul edilmez. Gerçeği görmenin verdiği büyük pişmanlık içinde Allah'tan kendisini dünyaya geri çevirmesini ve kaybettiği ömrünü telafi etmeyi talep eder. Ama bu isteği kabul edilmez... dışarıdaki insanların gördüğü "tıbbi ölüm"ün de insana ders veren çok önemli bir yönü vardır. Tıbbi ölümün insan bedenini yok edişi, insana çok önemli bazı gerçekleri kavrama fırsatı verir... bu nedenle, gerçek ölümün ardından söz konusu tıbbi ölüme de değinmek, hepimizin bedenini bekleyen mezar hakkında biraz düşünmek gerekir.
    Tümünü Göster
    ···
  16. 12.
    +1
    Hz. Peygamber (s.a) şöyle buyurmuştur: Ani Ölüm, mü'min için rahat, facir için üzüntüdür. Mekhul, Hz. Peygamberden şöyle rivayet ediyor: Eğer ölünün kıllarından biri gökler ve yer ehli üzerine bırakılsa, onlar Allah'ın izniyle ölürler. Çünkü her kılda ölüm vardır. Ölümün girdiği şey ölür. Bir damla dünyanın bütün dağları üzerine konsaydı, bütün dağlar erirdi. Yine rivayet ediliyor ki Hz. ibrahim (a.s) vefat ettiğinde Allah Teala kendisinden sordu: Ey dostum, Ölümü nasıl gördün?... Yarab, Islak yünün içine sokulan ve sonra geri çekilen bir dikenli şiş gibi gördüm. iyi bil ki, biz onu senin için kolaylaştırdık. Hz. Musa'nın ruhu, Allah Teala'nın huzuruna vardığında Allah Teala sordu: Ey Musa, Ölümü nasıl gördün?... Sac üzerinde kavrulan bir kuş gibi gördüm. Ölmüyor ki istirahata kavuşsun, kurtulmuyor ki uçsun.

    işte bunlar Allah'ın dostları üzerinde görülen ölüm acılarıdır. ölümün felaketleri üç tanedir: ilk felaketi: Daha önce söylediğimiz gibi, şiddetli koma halidir. ikinci felaket: Ölüm meleğinin suretini görüp onun korkusundan kalbe hakim olmasıdır. Eğer ölüm meleğinin, günahkar kulun ruhunu aldığı zamanki şekline en cesaretli insanın bile bakmaya gücü yetmez.

    Rivayet edildiğine göre Hz. ibrahim ölüm meleğine Tacir bir kimsenin ruhunu aldığında üzerinde bulunduğun surette bana kendini gösterebilir misin?' diye sordu. Ölüm meleği 'Bu durumda senin bana bakmaya gücün yetmez' dedi. Hz. ibrahim 'Gücüm yeter' dedi. Melek 'O halde yüzünü çevir' dedi. Bunun üzerine ibrahim (a.s) yüzünü çevirince, simsiyah, saçları dik, kokusu müteaffin, elbiseleri simsiyah, ağız ve burun deliklerinden alevler ve duman çıkan bir kişi gördü. Bunun üzerine Hz. ibrahim düşüp bayıldı. Ayıldığımda melek eski suretine dönmüştü. Bunun üzerine ibrahim 'Ey ölüm meleği... Eğer ölüm anında facir kimseye, görünüşünden başka bir dehşet isabet etmese dahi bu ona kafi gelir' dedi.

    Peygamberler sadece komanın dehşetini hikaye ettiler. Ölüm meleğinin suretini görenin hissettiği korkuyu hikaye etmediler.

    Eğer bu sureti kişi bir gece rüyasında görse hayatı allak bullak olur. Acaba bir de o şekilde görürse nasıl olur? itaat eden bir kimseye gelince o, ölüm meleğini en güzel surette görür. ikrime ibn Abbas'tan şöyle rivayet etti: "ibrahim yalnız bir kişi idi. içinde ibadet ettiği bir evi vardı. Çıkınca evini kilitledi. Birgün evine dönünce içerde bir kişi gördü ve sordu: 'Seni eve kim soktu?' Kişi 'Evin sahibi soktu' dedi. ibrahim 'Evin sahibi benim' dedi. Kişi Hem senden, hem de benden daha fazla bu eve sahip olan bir zat beni buraya soktu' dedi. Hz. ibrahim... Sen meleklerin hangisisin?' dedi. Kişi 'Ben ölüm meleğiyim' dedi. ibrahim daha sonra 'Mü'minin ruhunu kabzettiğin andaki suretini bana gösterebilir misin?' dedi. Ölüm meleği 'Evet... Yüzünü benden çevir' dedi. Bunun üzerine ibrahim yüzünü çevirdi. Dönüp bakınca bir gençle karşı karşıya olduğunu gördü.

    ibn Abbas ölüm meleğinin o anki yüzünün ve elbisesinin güzelliğinden ve güzel kokusundan bir nebze zikretti. Bunun üzerine ibrahim 'Ey ölüm meleği... Eğer ölüm anında mü'min senin suretinden başka birşey ile karşılaşmazsa yine de mü'mine bu güzel suretin kafidir' dedi". Koruyucu iki meleğin müşahedesi de bundandır. Vuheyb şöyle diyor: Kulağımıza geldiğine göre hiç kimse amelini yazan iki melek kendisine görünmeden ölmez. Eğer itaatkar bir kul ise o iki melek ona derler ki: 'Allah sana hayırlı mükafat versin. Çoğu kez bizi doğruluk meclisinde oturttun, salih amellerde hazır bulundurdun' Eğer facir ise iki melek ona derler ki: 'Allah sana mükafat vermesin. Çoğu kez bizi kötü mecliste oturttun. Salih olmayan amelde hazır bulundurdun. Bize çirkin konuşmalar dinlettirdin. Bu bakımdan Allah bizden taraf sana hayrı mükafat olarak vermesin'. işte bu durum, ölünün iki meleğe doğru dikilen gözleridir. Artık o ebediyyen dünyaya dönemez.
    Tümünü Göster
    ···
  17. 11.
    +1
    Rez tutarsa
    ···
  18. 10.
    +2 -10
    kes amk şakirti
    ···
  19. 9.
    +2
    Mücahid bu ayetin tefsirinde demiştir ki: 'ölüm elçilerini gördüğünde, ölüm meleğinin yüzünden bir safha kendisine görünür. ölümün şiddetleri arka arkaya geldiğinde ölümün acılığını ve üzüntüsünü sorma... ' Hz. Peygamber (s.a) şöyle dua demiştir: Ey Allahım... muhafazid'e ölümün acılarını kolaylaştır. insanlar, ancak cehaletlerinden ötürü, ölümden sakınmıyor ve ölümü büyütmüyorlar... zira ölüm ancak peygamberlik ve velilik nuruyla idrak olunur. Bundan dolayı peygamberlerin ve evliyanın ölümden korkuları büyümüştür,. Hz. isa şöyle buyurmuştur: 'Ey havariler cemaati... Allah'tan benim için ölüm şiddetini kolaylaştırmasını dileyin... ölümden o derece korktum ki korkum ölüm üzerinde ölmekten beni durdurdu'

    Rivayet ediliyor ki Israiloğulları'ndan birkaç kişi bir kabristanın yanından geçtiler. Birbirlerine dediler ki: 'Keşke şu kabristandan bir diriltip öbür alemin durumunu sormak için Allah'a yalvarsaydınız'. Bu temenni üzerine Allah'a yalvardılar. Onlar bu durumda iken alnında secde eseri olan bir kişi kabirden çıktı ve dedi ki: 'Ey cemaat... Benden ne istiyorsunuz?, Ben elli seneden beri ölümü tatmışım... hala kalbimde ölümün acısı sükun bulmamıştır..' Hz. Aişe (r.a) şöyle demiştir: 'Hz. Peygamberin ölümünün şiddetini gördükten sonra, ölümü kolay geçmiş hiçbir kimsenin haline gıpta etmemiştir. Ey Allahım... Ruhu damar, kemik ve parmaklar arasından çekip alıyorsun. Ey Allahım... Ölüme karşı bana yardım et ve ölümü bana kolaylaştır. Hasan, Hz. Peygamberin ölümün tasa ve elemi hakkında şöyle dediğini rivayet ediyor: Ölümün elemi, kılıçla vurulan üç yüz darbe kadardır. Hz. Peygamber'den ölüm ve şiddeti sorulduğunda, cevap olarak şöyle demiştir: Ölümün en kolayı, yün içerisinde bulunan üç köşeli demir diken gibidir. Acaba diken, koparıp çıkaracağı yün olmaksızın yünden çıkar mı?

    Hz. Peygamber bir hastayı ziyaret ettikten sonra şöyle dedi: onun ne ile karşılaştığını biliyorum. Ölümün şiddetinden dolayı onun acımayan hiçbir damarı yoktur. Hz. Ali savaşa teşvik ederek şöyle dedi: 'Eğer öldürülmezseniz, öleceksiniz. Nefsimi kudret elinde tutan Allah'a yemin ederim, Benim için bin kılıç darbesi yemek, yatakta ölmekten daha kolaydır. Evzai şöyle demiştir: 'Kulağımıza geldiğine göre ölen kişi dirilinceye kadar ölümün elemini hisseder'. Şeddad Evs (r.a) şöyle demiştir: 'Ölüm, mü'min için en korkunç tehlikedir. Ölüm bıçkılarla biçilmekten, makaslarla kesilmekten, kazanlarda kaynamaktan daha şiddetlidir. Eğer bir ölü kabrinden gönderilip dünya ehline ölümün acısını haber verse, onlar artık maldan fayda görmez ve uykudan zevk almazlardı'.

    Zeyd Eslem, babasının şöyle dediğini rivayet eder: 'Mü'minin üzerinde derecelerinden birşey kalıp da mü'min ameliyle oraya ulaşmazsa, ölüm onun üzerinde şiddetlenir ki ölümün şiddet ve üzüntüsüyle cennetteki derecesine varsın. Kafir bir kimse iyiliğinin karşılığını göremeyeceği için ölüm onun için kolaylaştınlır ki dünyada iyiliğinin karşılığını alsın cehenneme gitsin'. Seleften bir zat hastalara 'Siz ölümü nasıl görüyorsunuz?' diye devamlı sorardı. Bir zaman sonra kendisi hasta olunca bu sefer kendisine 'Sen ölümü nasıl görüyorsun?' diye sordular. Cevap olarak dedi ki: "Sanki gökler yeryüzüne kapandı. Sanki nefesim iğnenin deliğinden çıkıyor'
    Tümünü Göster
    ···
  20. 8.
    +4
    Ölüm Esnasında Kişiye Müstehab Olan Durumlar

    Ölüm anında sakin olmak, ölüme hazırlıklı olmak kişi için güzeldir... dili için güzel olan şehadet getirmesidir. Kalbi için güzel olan Allah hakkında güzel zanlı olmasıdır. Surete gelince, Hz. Peygamber efendimizden şöyle rivayet ediliyor: Üç şey nezdinde ölüyü murakabe ediniz: Alnı terlediği, Gözyaşı döktüğü, iki dudağı kuruduğu zaman. Bu durum Allah'ın onun hakkında inmiş rahmetindedir. Boğulan bir kimse gibi hırıltı çıkardığı, rengi morlaştığı, dudakları pas bağladığında bu Allah'ın onun üzerine inen azabındandır. Dilin şehadet kelimesini söylemesi hayır alametidir. Ebu Said El Hudri, Hz. Peygamberin şöyle buyurduğunu rivayet eder:

    Ölmek üzere olanlara La ilahe illâllah telkin edin... çünkü La ilahe illallah kendisinden önce meydana gelen günahları yıkar... ' Hz. Osman Hz. Peygamber'in şöyle buyurduğunu rivayet eder: Kim Allah'tan başka ilah olmadığını bildiği halde ölürse cennete girer...

    Ebu Ubeyde dedi ki: 'Allah'ın hak olduğuna şahidlik ettiği halde... bu kelimeyi söylerse cennete girer'. Hz. Osman 'ölüme hazırlanana La ilahe illallah telkin ediniz... ölüm anında nefesleri La ilahe illallah ile sonuçlanan her kul için bu kelime cennet azığı olur' demiştir. Hz. Ömer (r.a) şöyle demiştir: 'ölmek üzere olan... yani sekeratta bulunan yakınlarınızın yanında hazır bulunun... onlara Allah'ı hatırlatın. Çünkü sizin görmediğinizi onlar görürler. Onlara La ilahe illallah telkin edin'... Ebu Hüreyre Hz. Peygamber'in şöyle buyurduğunu rivayet eder: ölüm meleği, ölmek üzere olan bir kişinin yanına gelir, kalbine bakar... orada birşey bulamaz. Bunun üzerine iki çenesini açıp dilinin damağına yapışık olduğu halde La ilahe illallah dediğini görür. Bunun üzerine ihlas kelimesi mefhumu sayesinde o kimse bağışlanır. Telkin eden bir kimse için en uygunu, telkin hususunda fazla ısrar etmemektir.

    Ancak, lütufkar davranmalıdır... çünkü çoğu kez hastanın dili dönmez hale gelir... dolayısıyla bu durum ona ağır olur ve bu da telkinden ürkmesine kelime-i tevhid'den hoşlanmamasına sebep olabilir. Bu hoşlanmamanın da kötü akibet sebebi olmasından korkulur. Bu kelimenin manası şudur: kişinin kalbinde Allah'tan başka hiçbir şey olmadığı halde ölmesi, hak bir olan Bir'den başka mahbubu olmaması, ölümle mahbubunun huzuruna varması, onun için en büyük nimet olur. Eğer kalp dünya ile meşgul, dünyaya mültefit, lezzetlerine ünsiyet verici, kelime-i şehadet de sadece dilde bulunup, kalp onun tahkikine intibak etmiyorsa, bu takdirde durum tehlikelidir. Çünkü sırf dil hareketi az fayda verir. Ancak yaradan kabul etmekle lütufta bulunursa o zaman mesele kalmaz.

    Biz bunu ümit bahsinde zikretmiştik. Nitekim Allah hakkındaki Hüsn-i zan hususunda hadisler varid olmuştur. Vasile B. Eska bir hastanın yanıa vararak şöyle demiştir: 'Allah hakkındaki zannın nasıl olduğunu bana haber ver?..'Hasta' günahlarım beni gark edip helake yaklaştırdı. Fakat buna rağmen rabbimin rahmetini umarım' dedi. Bunu duyan Vasile sevincinden tekbir getirdi ve evdeki insanlar da onunla beraber tekbir getirdiler. Vasile dedi ki: Allahu Ekber.. Hz. Peygamber Allah Teala'dan şöyle nakletmişti: Ben kulumun zanni üzereyim. Bu bakımdan kulum benim hakkımda dilediğim zannetsin... Hz. Peygamber (s.a) ölüm halinde olan bir hastanın yanına varıp 'Kendini nasıl hissediyorsun?' dedi. Genç 'Allah'tan ümidimi kesmiyor ve günahımdan korkuyorum' dedi. Bunun üzerine...

    Hz. Peygamber (s.a) şöyle buyurdu: Böyle bir durumda bu iki haslet bir kulun kalbinde bir araya gelmez. Geldikleri takdirde Allah o kula ümit ettiğini verir, korktuğundan da onu emin kılar... Sabit el-Bennani şöyle demiştir: 'oyuna fazlasıyla meyleden bir genç ve ona çok nasihat eden bir annesi vardı. Annesi kendisine derdi ki: 'Ey oğul... senin için bir gün vardır.
    Tümünü Göster
    ···