/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
    başlık yok! burası bom boş!
  1. 1.
    +60 -12
    HERKESE MERHABALAR. HiKAYEYE BAŞLAMADAN ÖNCE ŞUNU BELiRTMEK iSTiYORUM. RAMAZAN BOYUNCA (EĞER iŞiM ÇIKMAZSA) HER GÜN BURADA BiR HiKAYE PAYLAŞILACAK. HiKAYEDEN KASTIM ANA KARAKTERiMiZiN BiR ANISI. RAMAZANDA BiRAZ DA OLSUN ZAMAN GEÇER. YARIN DA AYNI SAATTE iKiNCi HiKAYEYi ATACAĞIM. BU BÖYLE RAMAZAN SONUNA KADAR GiDECEK. ŞiMDiDEN KEYiFLi OKUMALAR.

    TÜM HiKAYELERiM iÇiN (bkz: bir bine bende binem hikaye serisi)
    ---

    Ben Bir Bine. Bu günlüğü benden sonra gelenlere rehber olması amaçlı yazıyorum. Şayet eğer benim gibi siz de hayaletleri görebiliyorsanız korkmamalısınız, kaçmamalısınız. Onlara yardım etmeyi ve ruhlarını huzura kavuşturmayı deneyin. Hayaletlerden daha fazla şey görebiliyorsanız bu kitabı kesinlikle okumalısınız.

    20 Haziran 2002

    Çocukluk zamanlarım. 1. sınıfı yeni bitirdim. 7 yaşlarındayım. Hayaletler ile insanlar arasındaki farkı bilemiyorum. Bu da YAŞAYAN arkadaşlarım tarafından dışlanmama neden olmuştu. Bir tek insan hayaletleri değil, hayvanların hayaletlerini bile görebiliyorum. Hatta onlarla iletişim bile kurabiliyorum. Ailem hayali dostlarım olduğunu sandığından endişelenmediler. ileride endişelenecekler. ilk kez o zaman bir hayalete yardım ettiğimi hatırlıyorum.

    Bizim bakkalın önünde oturan bir hayalet olurdu. ismi Kemal’di. Tabi o zamanlar farkı anlayamadığım için her sabah kalktığımda onunla akşama kadar oynar, daha sonra da eve dönerdim. Ama o bakkalın kapısının önünden asla ayrılmazdı. Bir gün cesaret ettim ve sordum:

    b-“Kemal, neden evine gitmiyorsun? Ben bütün gün burada dursam annem beni döver.” Gözlerini kaçırdı.

    Kemal-“Benim dönebilecek bir evim yok. Artık yok.”

    b-“Neden?”

    Kemal-“Ben öldüm Bir Bine. 2 sene önce.”

    b-“Ölmek ne demek?”

    Kemal-“Ruhun vücudunu terk etmesi. Normalde beni görememen lazım, diğer insanlar gibi. Ama sen farklısın, beni görebiliyorsun. Bunca zamandır sana bunu söylemek istemedim çünkü seninle oyun oynamak eğlenceliydi. Artık gerçeği biliyorsun.” O zamanlar ne demek istediğini anlamamıştım. Ama Kemal üzgün bakıyordu.

    b-“Neden hep burada duruyorsun peki?”

    Kemal-“içerideki bakkal benim babam. Ona karşı bir pişmanlık hissediyorum, belki de o yüzden. Babama söylemek istediklerim var. Ama korkuyorum. Sen de benimle içeri girer misin?”

    b-“Olur.” Dedim ve elinden tutup içeri girdim. Evet, hayaletlere dokunabiliyorum. Çok garip değil mi? Onlar da isterlerse bana zarar verebilirler, ama şanslıydım ki zarar verenine rastlamamıştım. içeri girdim ve Kemal babasıyla konuşmaya çalıştı, ama babası sanki onu göremiyordu.

    Bakkal-“Hoş geldin Bir Bine. Ne istedi annen?” Bakkal bizi tanırdı.

    b-“Kemal seninle konuşuyor bakkal amca.”

    Bakkal-“Kemal mi? BENiMLE DALGA MI GEÇiYORSUN!”

    b-"Hayır. O burada. Seninle konuşmak istiyor."

    Kemal-“Bir Bine. Artık anlıyorum. Sadece benim dediklerimi tekrar et.” O söyledi ben de tekrar etmeye başladım.

    Kemal-“Baba. O gün ölümüm senin hatan değildi. Sen bana bıçağa dokunmamamı ve büyüyünce kullanabileceğimi söylemiştin, ama ben seni dinlemedim. Hatırlıyor musun? Sana her zaman nasıl hızlı büyürüm, nasıl senin gibi kocaman olurum diye soruyordum. Sen de bana her yaşın kendine göre güzel olduğunu ve senin yaşına geldiğimde kendi yaşlarımı arayacağımı söylerdin. Ben ise o zamanlar küçüktüm. Hem aklım, hem de bedenim küçüktü. Annemin vefatından sonra bana hem annelik, hem de babalık yaptın. Yemeği yaparken seni izlemeyi severdim. Bıçağı hızlı kullanır, kullanırken de askerlik anılarını anlatırdın. Askerde komutanınız sinemaya gideceğiz diye kandırıp size patates soydurduğu hikaye aklıma geldikçe hala gülerim. Ben de senin gibi olmak istemiştim. Sandalyeyi çektim ve bıçağa uzanmaya çalıştım. Bıçağa uzanırken de raf üzerime düştü ve öldüm. Baba, suçlu bendim, yıllardır kendini suçladın ama artık lütfen kendini suçlama. Seni her zaman seveceğim. Annem ile seni cennet bahçelerinde bekliyor olacağız.” Dedi ve parlamaya başladı.

    b-“Kemal, parlıyorsun.”

    Kemal-“Ben gidiyorum Bir Bine. Ruhum artık huzura kavuştu. Sana teşekkür ederim. Babama söylemek istediklerimi sayende söyledim. Artık huzur içinde gidebilirim.” Bakkal ağlıyordu.

    Bakkal-“Oğlum. Merak etme oğlum. Kendime iyi bakacağım. Huzur içinde yat oğlum.” Dedi ve bana sarılıp ağlamaya başladı. Kemal gülümsedi ve kayboldu.

    b-“Bakkal amca. Kemal gitti.”

    Bakkal-“Son kez oğlumla konuşturduğun için teşekkürler sana Bir Bine. Teşekkürler oğlum.” O günden sonra beni her gördüğünde oğlum diye seslenmeye başladı. Eskiden kasvetli duran bakkala artık daha neşeli duruyordu. Oğluna verdiği sözü son anına kadar yerine getiriyordu. Bu benim ilk küçük zaferimdi…

    ---

    YARIN GÖRÜŞÜRÜZ.
    Tümünü Göster
    ···
  2. 2.
    +9
    Bu arada başlık trendde 1. sıraya girmiş. Okuyan ve destek olan herkese teşekkürler. En son trendde 1. sıraya giren hikayem uyandığımda insanlık yokolmuştu adlı hikayemdi. Yani ilk hikayem :D Tekrar teşekkürler.
    ···
  3. 3.
    +10
    BU SEFERKi ANI BiRKAÇ PART SÜRECEK. YERiNiZi ALIN, BAŞLIYORUM.

    ---

    14 Temmuz 2003

    Tatil için anne tarafından dedemin köyüne gidiyorduk. Babam ve annem çok gerginlerdi. Aslında benden dolayı gerginler. Artık yavaş yavaş hayali arkadaş olayından değil de delirmeye başladığımı düşünüyorlardı. Bazı hastanelere gittik ama sorunuma pek yardımcı olamıyorlardı. Acaba onlara hayaletleri söylemesem mi? Yavaş yavaş hayaletler ile insanlar arasındaki farkı anlamaya başlıyordum. Genelde hayaletlerin insanlardan farklı bazı özellikleri vardı. Bazılarının ten rengi, bazılarının göz rengi, boyları, vücut lekeleri… Hala çocuk olduğum için bu kadarını anlayabiliyorum. Abim, ben, annem ve babam bir arabada yolculuk ediyoruz. Aslında yanımızda bir kişi daha var. Ama söylersem annem ve babam bana kızar, abim de dövebilir.

    Sakin bir biçimde köye vardık. Yaklaşık 6 saat kadar sürdü. Arabadan indiğimde güneş gözüme geldi. Güneşi pek sevmiyorum. Aslında güneşi değil, sıcağı sevmiyorum. Ağustos böceklerinin ‘cırr cırr’ seslerini duyabiliyorum. Dedem kapıyı açtı ve biz de içeri geçtik. Anneannem 3 sene önce vefat etti. Vefat ederken yanında değildim ama ruhunun huzura kavuştuğunu biliyorum. Kavuşmamış olsa burada olurdu. Tekir yine dedemin sallanan sandalyesinde uyuyordu. Tekir dedemin kedisi. Genelde beni gördüğünde üzerime atlar ve mırlar. Abimi de pek sevmez. Küçükken abim onu kuyruğundan tutup çok sağa sola savurmuş. Ondan dolayı abimi ne zaman görse tıslayıp kaçar.

    Dede-“Hoş geldin kızım, damadım. Şöyle oturun, size ayran vereyim.”

    Anne-“Sen zahmet etme baba. Ben getiririm.”

    Dede-“HÖST. DAHA ELDEN AYAKTAN DÜŞMEDiK! OTUR DEDiYSEM OTUR! Yol yorgunusunuz.”

    Anne-“Peki baba.” Dedi ve koltuğa oturdu. Dedem mutlak güce sahip biriydi. O ne derse odur. 1+1=3 derse bütün köyde 1+1=3 eder.

    Abi-“Dede, Tekir’i göremiyorum.” Dedem biraz hüzünlendi.

    b-“Dedemin sandalyesinde uyuyor ya.” Abim bana döndü ve:

    Abi-“Saçma salak konuşma bak.”

    Dede-“KÜFÜR ETME TARIK.”

    Abi-“Pardon dede. Ama baksana şuna. Kedi orada bile yok. Beni kandırıyor.”

    Dede-“Tekir vefat etti oğlum. 1 hafta önce evden çıktıydı bir daha geri dönmedi. En son köy meydanında gördüydüm, traktör ezmiş kediyi. Köylüler diyor ağzında kırmızı kurdale ile koşturuyormuş.”

    Anne-“Baba. Bu kadar detaya girme, daha çocuk onlar.”

    Dede-“Tamam tamam. Hadi siz şöyle geçin oturun. Ben de ayranları doldurayım.” Dedi ve kedi uyandı. Beni görünce gözlerini bir hüzün sardı. Öldüğünün o da farkında demek ki. Ona doğru baktım. Genelde gözlerinin içine dikkatli bakınca gördüğümü anlıyorlar. Annemlerin yanında Tekir'i yanıma çağıramazdım.

    Tekir-“Beni görebiliyor musun?” Yaşarken ne dediğini anlamıyordum, ölünce anlayabiliyorum sadece. Kafamı evet der gibi salladım. Hemen yerinden kalktı ve üzerime doğru koşmaya başladı. Oturduğum koltukta kucağıma atladı ve sırnaşmaya başladı.

    Tekir-“Bir Bine! Bir Bine! Gelmene çok sevindim! Beni görebilmene çok sevindim! Sana dokunabilmeme çok sevindim.” Duramadan üstümde sürtünüp duruyor. Aslında biraz gıdıklıyor. Ben de onu sevmeye başladım. Ama babam kızgın kızgın bana bakıyordu. Oradan bakınca saçma bir hareket yapıyorum gibi gözüküyor çünkü. Daha sonra elimi çektim. Dedem de tepside ayranı doldurmuş geliyordu. Hepimize uzattı ve ayranlarımızı aldık. Ayranın tadı çok güzel. Dedem hep kendi yapar. Arada içine farklı olarak karanfil de atar. Farklı tatlar da var ama pek anlamıyorum. Bazıları garipser ama nedense ayranda karanfil olması benim için normal ayrandan milyon kat daha güzel. Dedemin gizli formülü gibi.
    Tümünü Göster
    ···
    1. 1.
      +3
      Krdş diğer part yolla seri elimiz malafatta kaldik
      ···
      1. 1.
        +2
        Ramazan ramazan :D
        ···
    2. 2.
      +1
      arabada yanlarında olan ruhun hiçbir olayı yok mu? önemli biri olacağını düşünmüştüm açıkçası
      ···
      1. 1.
        +1
        Dünya ruhlarla dolu, her ruha olay yüklemeyim dedim :D
        ···
  4. 4.
    +10
    Annem ve babam dedemle sohbet ederken abim ve beni de dışarı çıkarttılar. Abim köydeki arkadaşlarının yanına gitti (beni kesinlikle aralarına almazlar), ben de daha 5 yaşlarındayken hayaletleri gördüğümü söylediğim için köydeki çocuklar benden nefret eder. Yalan söylediğimi veya deli olduğumu düşündükleri için. Tekir ve ben köyde yürümeye başladık.

    Tekir-“Beni nasıl görebiliyorsun? Ve bana nasıl dokunabiliyorsun?”

    b-“Bilmiyorum.”

    Tekir-“Senin burada olman güzel. Uzun zamandır babamın yanındaydım. Ölmeden önce babam beni kucağına alır ve kafamı okşardı.”

    b-“Baba dediğin… Dedemden mi bahsediyorsun?”

    Tekir-“Evet. Sen ona dede diyorsun. Annem öldükten sonra babamın beni okşarkenki hüznünü hissediyordum. Dışarıya belli etmezdi, yalnızca benim yanımdayken üzüldüğünü anlatırdı. Ne dediğini anlamazdım ama benim kucağına alıp her okşadığında gözleri yaşarırdı. Ona yardım edememek benim zoruma giderdi. Bir gün evden çıktım, onu mutlu edecek şeyi bulmak istiyordum. Artık ağlamasını istemiyordum. Koştum, koştum ve koştum. En sonunda kendimi insanların çok olduğu bir yerde buldum.” Köy meydanından bahsediyor olmalı. Köy meydanı buraya uzaktır. Dedem bile arabasıyla gider. Bayağı uzaklaşmış demek ki.

    Tekir-“Annem beline her sabah kırmızı bir ip bağlardı. Ben de aynı kırmızı ipi yerde görünce heyecanlandım ve ağzıma alıp eve doğru koşmaya başladım. Çok heyecanlıydım. O kadar ki benim üzerime doğru gelen kocaman tekeri bile görmemiştim. Ve öldüm. ilk baş öldüğümü anlamadım. Eve doğru koşmaya devam ettim. Eve geldiğimde ne ağzımda ip kalmıştı, ne de babam beni görebiliyordu. Babam beni çağırıyordu ama ben buradayım diye bağırsam da beni duymuyordu. Babam beni aramayı bıraktı ve insanların fazla olduğu yere gitti. Ben de onunla beraber gittim. Ve ondan sonra da bedenimi gördüm. Öldüğümü anladım. Babam o kadar çok ağladı ki kendimden nefret ettim. Artık onu üzen bir de ben vardım.” Çocuk olduğumdan dolayı hikayesi beni o kadar etkilemedi. Evet, üzüldüm ama üzüntüm o kadar derin değildi. Eğer biraz daha büyük olsaydım hikayesine ağlayabilirdim.

    b-“Cennete bu yüzden mi gitmiyorsun?”

    Tekir-“Babamın eskiden olduğu gibi tekrar gülümsemesini istiyorum. Daha ben öleli fazla olmadı biliyorum, ama bana yardım eder misin?”

    b-“Eğer yardım edersem bir daha dedemi göremeyebilirsin ama.”

    Tekir-“Onu görüp dokunamamak bana daha fazla acı veriyor. Hem annem beni cennette bekliyordur.”

    b-“Tamam. Dedemi güldüreceğim.” Dedim ve Tekir’i kucağıma aldım. O da mırlamaya başladı ve eve döndüm.
    Tümünü Göster
    ···
  5. 5.
    +8
    Eve geldiğimde dedemle babam tartışıyorlardı.

    Dede-“ÇOCUK O DAHA ÇOCUK. NE DELi DOKTORUNDAN BAHSEDiYORSUN SEN?”

    Baba-“Deli doktoru değil. Pgibolog. Baksana, senin kedine bile koltukta uyuyor diyor. Sence bu normal mi baba?”

    Dede-“DiKKAT ÇEKMEK iÇiN YAPIYORDUR. DELi DOKTORUNA GÖTÜRECEKSiN DE NE OLACAK? ÇOCUĞU BU YAŞTA ORADA iYiCE DELiRTECEKSiNiZ.”

    Anne-“Baba, anlamıyorsun. Durmadan kendi kendine konuşuyor, garip hareketler yapıyor. Daha bu sabah eve geldiğimizde kucağında sanki kedi seviyor gibi hareketler yapıyordu. Normal değil. ilk baş biz de dikkat çekmek için yapıyor sanıyorduk. Ama öyle değil.”

    Dede-“PiREYi DEVE YAPIYORSUNUZ” dedem sinirlendiğinde bağırarak konuşurdu. Herkes alışmıştı artık. Dedem ayağa kalktı ve tam çıkacakken benimle karşılaştı.

    Dede-“Büyükleri dinlemenin ayıp olduğunu bilmiyor musun sen?”

    b-“Dede. Bir gülümser misin?” Gülümsedi. Ama sahte bir gülümseme olduğu belli oluyordu. Ben tabi o zamanlar anlamıyordum. Tekiri uzattım ve:

    b-“Oldu mu?”

    Dede-“Ne oldu mu?”

    Tekir-“Ben içten gülümsemesini kast etmiştim.”

    b-“içten gülümsemek nedir?”

    Dede-“Oğlum ne saçmalıyorsun? Elini niye havaya kaldırıyorsun?” Normalde yapmayacağım şeyi yaptım ve:

    b-“Dede. Tekir içten gülümsemeni istiyormuş.”

    Dede-“NE DiYORSUN SEN? BENiMLE DALGA MI GEÇiYORSUN?” dedi ve tokadı vurdu. Ben de ağlamaya başladım. Dedem de dışarı çıktı. Annem yanıma koştu ve:

    Anne-“Sana kaç kere söyledim dedenin yanında böyle saçma sapan konuşma diye.”

    b-“Ama… Tekir dedemin üzülmesine üzülüyor ya!” dedim ve ağlamaya devam ettim. Tekir de yanımda ağlamaya başladı. En son annemin kucağında ağlamaya devam ettim ve uyuyakaldım.
    ···
  6. 6.
    +8
    Uyandığımda Tekir de yanımdaydı. Akşam olmuş. Dedem koltuğunda oturmuş televizyon izliyordu. Bana göz ucuyla baktı ve geri televizyonuna döndü.

    Tekir-“Babam asla mutlu olmayacak.”

    b-“Olacak. Dedem çok güçlü biri.”

    Baba-“Yine ne kendi kendine konuşuyorsun? Kalk da yemeğini ye. Biz yedik.” Dedi ve yerimden kalktım. Masaya oturdum ve annem de yemeğimi getirdi. Yemeye başladım. Yemek masası salondaydı. Dedemin gözlerinin içine bakıyorum. Ama o bana bakmamakta ısrar ediyor. Hüzünlü gibi. Tekir de yanıma çıktı ve:

    Tekir-"Babamı nasıl mutlu edeceğiz?" Cevap vermedim. Bilmiyorum ki. Abim yanıma doğru gelmeye başladı. Yanıma doğru gelirken Tekir kulaklarını arkaya doğru yatırdı ve tıslar bir şekilde

    Tekir-"Git buradan!" dedi. Abim duymadığından dolayı direk yanıma oturdu. Tekir daha da geri çekildi.

    Abi-"Bu sefer de kedilerle mi konuşuyorsun?"

    b-"Evet. Tekir burada ve sana gitmeni söylüyor."

    Abi-"Hahaha. Kesin öyle söylüyordur. Çocukken yaptığım hatalardan dolayı onu kendimden soğuttum. Özür dilemek istesem de yanına yaklaşmama izin vermezdi. Ben de fazla umursamazdım. Ama öldüğünü duyunca... Bilmiyorum. Keşke ondan özür dileyebilseydim. Ölmeden önce kafasını okşamama izin verseydi. Ben... Ben ne anlatıyorum? Kimseye bu konuşmadan bahsetmiyorsun. Kafanı dağıtırım bak."

    b-"Tekir seni affetmiş gibi duruyor abi. Şu an sana sırnaşıyor." Gerçekten de o kısa konuşmasından sonra Tekir abimin yanına gitti ve kafasını abimin üstüne sürtüp mırlamaya başladı. Ama abim hissetmiyor.

    Abi-"Dalga geçme benle bak çakarım ağzına." dedi ve yanımdan kalkıp gitti. Tekir ani gidişinden biraz afallamış olsa da kendini toparladı ve sesi üzgün çıkıyordu:

    Tekir-"Onu çoktan affetmiştim ama bana yaklaşmasından hep korkuyordum. Belki de yaşarken bir seferliğine izin vermeliydim." dedi ve dedemin sallanan koltuğuna gidip yattı. Ben de yemeğimi bitirdim ve annemin zoruyla tekrar yattım.
    ···
  7. 7.
    +6
    Sabah dedem beni parka zütürdü. Nedenini bilmiyordum ve normalde yapmazdı. Galiba o zamanlar bu davranışımı düzeltmem için kendisi uğraşıyordu. Tekir de elbette ki benimle gelmişti. Kaydırakta kayıyordum. Öğlen olmuştu bile.

    Dede-"Bir Bine. Gel bakalım buraya." dedi. Ben de kaydıraktan kaydım ve ayağa kalkıp dedemin yanıma gittim.

    b-"Efendim dede."

    Dede-"Sen dün benim kedimle konuştuğunu söylüyordun. O zaman sana bir soru soracağım. Eğer bilirsen sana inanırım. Eğer bilemezsen bir daha asla ama asla hayaletlerle konuşmayacaksın. Anlaştık mı?"

    b-"Tamam"

    Dede-"Beni ayran hiç seyretmedin, ama Tekir her ayran yaptığımda tezgaha yatar beni seyrederdi. Şimdi söyle bana, ben ayranıma karanfil dışında başka ne koyuyorum?"

    Tekir-"BEN BiLiYORUM. NANE KOKUSU KESKiN BiR SIVI KOYUYOR." Tabi o zamanlar dedem ayran değil iksir yapıyormuş. Ben de ayran içtiğimi sanıyordum. Ayranın mantığına aykırı.

    b-"Naneli bir şey koyuyormuşsun. Sıvı bir şeymiş. Döküp karıştırıyormuşsun." Dedem bunu duyunca şaşırdı. Ama ikna olmadı.

    Dede-"Tamam doğru, nane suyu koyuyorum. Peki nane suyunu nasıl yapıyorum?"

    b-"Bir cezveye nane koyup tokmakla eziyorsun ve sonra da bir kaç damla gül suyu dediğin bir şey damlatıp geri kalanına su koyuyorsun. Sonra onu pişirip kavanozda saklıyorsun. Ayran yaptığında mutfağın sağ alt dolabından çıkarıp çok az bir şey ayranına döküyorsun." Eğer büyük olsaydım ve bunları duysaydım ayranı içmezdim. Ya da içerdim lan iksir de olsa tadı mükemeldi. Dedem bembeyaz olmuştu. Kegib kegib nefes almaya başlamıştı. Kalbini tuttu ve nefes alışverişi daha da zorlaştı. Çevredekiler yardıma koştu ve hastaneye yetiştirdiler. Ben de ne olduğunu bile anlamadan kendimi hastane koridorunda buldum. Ağlıyordum. Tekir de ağlıyordu. Öleceğinden korkuyorduk. Annem, babam ve abim de geldi. Doktorla hararetli hararetli konuşuyorlardı. Ve yapabileceğimiz şey sadece beklemek oldu.
    ···
  8. 8.
    +8
    Hastanede annemin yanında uyuyakalmışım. Gözlerimi açtığımda dedem karşımda duruyordu. Kucağında da Tekir var. Ne olduğunu anlayınca:

    b-"Hayır hayır hayır hayır... " Gözlerimden yaş geliyordu.

    Dede-"Şşt. Anneni uyandıracaksın."

    b-"Dede, ölmedim de. Nolursun ölmedim de."

    Dede-"Öldüm. Bana verilen hayatın süresi de bu kadardı." Gülümsüyordu. ilk kez o zaman içten gülümsemenin anldıbını öğrendim.

    Tekir-"Sayende babam artık gülüyor. Teşekkürler Bir Bine."

    b-"Benim yüzümden... " Dedem ve Tekir parlamaya başladılar.

    Dede-"Senin yüzünden değil Bir Bine. Kendini asla suçlama. Yıllarca zaten ölmek istedim. O koca evde tek başıma yıllarım geçti. Tekir de ölünce yaşamak için amacım kalmamıştı."

    b-"Ya biz ne olacağız?"

    Tekir-"Yaşayacaksınız" dedi ve kayboldular. Ben de ağlamaya başladım. Annem ağlamama uyandı ve:

    Anne-"Bir Bine. Ne oldu?"

    b-"Dedem... Öldü." dedim ve doktorlar dedemin odasına koşuşturmaya başladı. Annem de ayağa kalktı ve koştu. Ve doktorlar başınız sağolsun dediler. Annem yıkıldı ve ağlamaya başladı. Babam soğukkanlılığını koruyordu. Abim ve ben de ağlıyorduk. Bu hayatımda kazandığım en kötü zaferdi...
    ---

    YARIN GÖRÜŞÜRÜZ.
    ···
    1. 1.
      +2
      Dede:Öldüm ben amk dercesine :D
      ···
  9. 9.
    +6
    GÜNCEL OKUYANLAR DiKKATLi OLSUN SON 2 PARTI BERABER ATTIM.
    ···
    1. 1.
      +3
      Ve geldim
      ···
      1. 1.
        +3
        Hoşgeldin kanka
        ···
  10. 10.
    +7
    9 Ocak 2004

    Uzun süredir ruhları görmezden geliyordum. Onlarla konuşmaktan iğreniyorum. Dedemin kaybı kendimi suçlamama neden olmuştu. Kendimi suçlamam da hayaletleri görme yeteneğimi suçlamama, o da hayaletleri suçlamama neden oluyordu. Hayaletleri yok saymam bana 3 yaşayan arkadaş kazandırmıştı. Selin, Cem ve Hakan. 3. sınıfın 2. dönemine girmiştik bile. Farklı sınıflardaydık. Kendi sınıfındaki kişiler benimle arkadaş olmaya yanaşmayınca farklı sınıftakilerle şansımı denedim. Arkadaşlığımız henüz yeni. 2. haftayı doldurmuştu. ilk önce Cem ile tanıştım, sonra beni arkadaşı Selin ile tanıştırdı, en son da Hakan ile tanıştım. Ve üçümüz yakın arkadaş olduk.

    Selin-“Bir Bine. Matematik’te 52. sayfadaki ödevi yaptın mı?”

    Cem-“Sen de hep ödevini Bir Bine’den alıyorsun. Biraz kendin çalışsan diyorum?”

    Selin-“Eğer yine eksi alırsam annem bana kızar. Hadi Bir Bine, bir güzellik yapsan.”

    b-“Ama bu son. Annem ödevlerimi sana göstermeme kızıyor.”

    Selin-“Annene niye söylüyorsun ki? Söyleme. Ödevi göstermedim de.”

    Hakan-“Herkes senin gibi yalancı değil. Sen doğru olanı yapıyorsun Bir Bine.”

    Selin-“Ben mi yalancıyım? Geçen sınavda kopya çekmeye çalışırken öğretmen yakalayınca ‘kağıt nereden geldi bilmiyorum’ diyen sen değil miydin? Bir de üstüne üstlük ağladın.”

    Hakan-“Ağlamadım!”

    Selin-“Ağladın!”

    b-“Tamam tamam. Kavga etmeyin. Bu son kitabımı gösterişim.”

    Selin-“Teşekkürler.” Dedi ve kitabımı aldı. Kendi kitabını açtı ve geçirmeye başladı.

    Cem-“Neden bu parka geliyoruz ki? Bomboş park. Hayaletli gibi.” Nedense burada hiç hayalet yok. En rahat ettiğim yer burası. O yüzden hep buraya gelmek istiyorum.

    b-“Burası nedense bana rahat geliyor. istersen başka parka da gidebiliriz.”

    Cem-“Gerek yok. Sen rahat ediyorsan.”

    Selin-“Oh be. Bitirdim.”

    b-“Tamam o zaman, ben eve gidiyorum. Annem merak eder.” Matematik kitabımı çantama koydum. Ayağa kalktım ve onlara el salladım. Onlar aralarında konuşmaya devam ediyorlardı. Ben de eve yöneldim.
    ···
  11. 11.
    +5
    Eve geldiğimde:

    Annem-“Üstün başın yine toz içinde kalmış. Üstündekileri kirliye at da yıkayayım.”

    b-“Tamam anne.” Artık annemler de halimden memnunlar. Eski salak salak hayaletlerle konuşan ezik kişi gitti, yerine insanlarla daha çok konuşan bir Bir Bine geldi. Bilgisayara geçtim ve Zuma oynamaya başladım. Favori oyunum ama bir bölümde takıldım, günlerdir geçemiyorum. Abim eve geldi ve:

    Abi-“Kalk lan bilgisayardan. Kız arkadaşımla msn den konuşacam.”

    b-“Yaa abi. Oyun saati bende.”

    Abi-“Lan önemli diyorum, kız bekliyor.” Arkadan kız da titreşim atıp duruyor. Msn’nin titreşim sesi geliyor. Rahatsız edici.

    b-“Yaa abi yaa. Hep böyle yapıyorsun.”

    Abi-“Tamam lan. Akşam da sen geçersin. Kalk şimdi.” Dedi ve beni zorla kaldırdı. Oyunu kapattı ve arkada msn ile mesajlaşmaya başladı. Hep böyle yapıyor. Oyuncaklarımla mı oynasam acaba?

    Odada bir serçe var. Hayalet. Onunla göz teması kurmazsam gidecektir. Görmemiş gibi yapmam yeterli. Ayağa kalktım ve odadan çıkacakken:

    Serçe-“Beni duyabildiğini biliyorum insan. Senin yardımını istiyorum.” Duymamazlıktan geldim ve odadan çıktım. Arkamdan uçtu ve omzuma kondu.

    Serçe-“Lütfen, bana yardım et.”

    b-“Neden ben yardım edeceğim? Başka kimse mi yok? Ölmeseydin.”

    Serçe-“Ölmem sizin türünüzün hatası. Senin yaşlarında bir çocuğun attığı taşla vuruldum.”

    b-“O taşı ben atmadım. Git o çocuğa musallat ol.”

    Serçe-“Yavrularım. Açlar. Benden yemek bekliyordı. Günlerdir yemek yemediler. 3 çocuğum öldü bile. Tek yaşayan bir çocuğum kaldı. Sonunda seni buldum. Senden o çocuğumu kurtarmanı istiyorum.”

    b-“Yardım… Edemem…”

    Serçe-“Yavrumu ölüme mi terk edeceksin?” Dedem… Tekir…

    b-“Tamam. Ama bir daha beni rahatsız etmeyeceksin ve kimseye benimle konuştuğunu söylemeyeceksin.”

    Serçe-“Pekala anlaştık. Yemek al ve beni takip et.” Mutfağa girdim ve bir parça ekmek aldım.

    Anne-“Oğlum karnını doyurma. Birazdan yemek hazır olacak.”

    b-“Ben dışarı çıkıp geliyorum.” Dedim ve ayakkabılarımı giyindim.

    Anne-“Nereye” dese de kapıyı çoktan kapatmıştım.
    ···
  12. 12.
    +6
    Koşa koşa serçeyi takip ettim. Yuvasını gösterdi ve ağaca tırmanmaya başladım. Ciklemesi çok zayıf çıkıyordu. Ekmeği çok küçük küçük böldüm ve önüne koydum. Yuvasında bazı küçük kemikler vardı. Galiba biri buraya yemek bırakmış. Ben bunu düşünürken:

    Serçe-"Zahmet olmazsa su da koyabilir misin?"

    b-"Keşke erken söyleseydin." Ağaçtan inmeye başladım. Bir an ayağım takıldı ve aşağı düşmeye başladım. Serçenin bir anda boyu ve eni büyüdü ve beni ensemden yakaladı. Yavaşça ağaçtan aşağı indirdi ve eski haline döndü. ilk kez ruhun boyunun büyüdüğünü görüyorum. Ama yorulmuşa benziyordu.

    Serçe-"iyi misin?"

    b-"Evet. iyiyim ama... böyle bir şey ilk kez görüyorum."

    Serçe-"Bunu her ruh kullanamıyor. Ama kullanınca da ruhumun boşluğa yaklaştığını hissediyorum. Şimdi evladıma yardım et." Dedi ve ben de yerden bulduğum pet şişenin alt kısmını yerde bulduğum cam parçasıyla ve verdiğim bayağı bir emekle kestim. Ve içine su doldurup tekrar ağaca çıktım. Umarım su ağaçtan düşmez. Yemek ve suyu var artık. Hatta ona günlerce yeter. Arada kontrol ederim. Geri ağaçtan aşağı indiğimde serçenin vücudu parlamaya başlamıştı bile.

    Serçe-"Teşekkür ederim. Çocuğumun geleceğini kurtardın. Umarım hayatın güzel geçer. Artık çocuğum sana emanet." Dedi ve kayboldu. Bu bana unuttuğum bir duyguyu hatırlattı. Yardım ettiğim her ruhtan teşekkür aldığımda içimde başardığıma dair bir duygu hissediyordum. Ama dedem aklıma geldikçe de yine bu şekilde bir başarı kazanırım diye korkuyordum. Eve geri döndüm.

    Anne-"Nereye gittin sen? Daha üstündekileri yeni değiştirdin. Yine üstünü başını toz etmişsin. Tekrar değiştir. Elini yüzünü yıka yemeğe gel."

    b-"Babam gelmeyecek mi?"

    Anne-"Onun toplantısı varmış. Bugün geç gelecek. Sen yemeğini ye. Abini de çağır."

    b-"Tamam." Dedim ve odaya yöneldim. Abim her zamanki gibi msn de yazışıyor.

    b-"Abi. Yemek hazırmış."

    Abi-"Tamam tamam. Geliyorum." Dedi ve ben yemeğe geçtim. Abim de 5 dakika sonra geldi.
    ···
  13. 13.
    +6
    Okula doğru gidiyorum. Selin, Hakan ve Cem de bana yetiştiler. Hep beraber okula doğru gitmeye başladık.

    Selin-"Bugün sonunda öğretmenden artı alabileceğim." Dedi ve öksürmeye başladı. Öksürüğü çok... Ağırdı.

    Cem-"Selin, iyi misin?"

    Selin-"iyiyim. Sadece heyecanlandım o kadar."

    Hakan-"O kadar heycanlanmana gerek yok. Alt tarafı ödevini yaptın."

    Selin-"Benim için büyük bir başarı. Bir Bine\'den bakmış olsam da sonunda matematikten artı alabileceğim." Selin çok solgun gözüküyordu.

    Cem-"Zamanı geliyor galiba."

    b-"Neyin zamanı?"

    Hakan-"Sınavlardan bahsediyor."

    Cem-"Bugün bizimle parkta buluşabilir misin? Sana anlatmam gereken bir şey var."

    b-"Tamam da... Ne oldu? Selin iyi mi?"

    Cem-"Evet, o iyi. Okuldan sonra parkta buluşuruz."

    b-"Tamam." Dedim ve sınıfıma geçtim.

    Okuldan sonra koşa koşa parka geldim ve kamelyaya oturdum. Onlar da orada bekliyorlardı. Aralarında Selin yoktu.

    b-"Selin nerede?"

    Hakan-"O birazdan gelir. Eve gidip... "

    Cem-"Artık anlatmalıyız ona. Annem bize böyle öğretmedi. En azından ona yapamayız."

    b-"Ne yapamazsınız? Ne diyorsunuz anlamıyorum." Arkama biri dokundu ve arkamı döndüğümde Selin geldi sandım. Ama sınıf başkanı gelmiş. Sınıf başkanımız kızdı. Yeşil gözlü, gözlüklü, siyah saçlı biriydi.

    SB-"Bir Bine. Ödev kağıdını unutmuşsun."

    b-"Haa. Teşekkürler."

    SB-"Burada tek başına ne yapıyorsun?" Tek başıma mı?

    b-"Tek başıma değilim ki. Hakan ve Cem de buradalar."

    SB-"Yine saçmalamaya başladın Bir Bine." Onlara baktım. Hayır. Lütfen. Lütfen...

    b-"Şaka yapmıştım. Özür dilerim. Sadece yoruldum ve buraya oturmak istedim."

    SB-"Bak, bunu demesi zor değil." Dedi ve evinde doğru yöneldi. Gidene kadar sessiz sessiz ağladım. Kandırıldım.
    ···
  14. 14.
    +6
    Cem-"Bir Bine, biz... "

    b-"Neden? NEDEN? NEDEN? NEDEN BENi RAHAT BIRAKMIYORSUNUZ? NEDEN BENiM GERÇEK BiR HAYATIM OLAMIYOR? GERÇEK ARKADAŞLARIM OLAMIYOR? NEDEN SADECE HAYALETLER iLE ARKADAŞ OLABiLiYORUM?"

    Cem-"Bunu annem istedi. Selin diye tanıdığın kardeşim kendi ruhunu riske atmak pahasına sana yardım etmek istedi."

    b-"YARDIMINIZI iSTEDiM Mi? NEDEN? Neden bunu bana yapıyorsunuz?" Cem eliyle yere eğildi ve yerden bir şey aldı. Bana doğru uzattı. Bir serçe yavrusu. Hayalet. Ama zar zor nefes alıyor.

    b-"Bu... Selin mi?"

    Cem-"Evet. Ruhu yavaş yavaş boşluğa gidiyor. Aramızda en dayanıksızımız o. Ama en çok seninle iletişim kurmaya çalışan da oydu. Annem seni gördü. Sana ne kadar seslenirse seslensin cevap vermedin. Onu görmezden geldin, onu duymamak için kulaklarını kapattın Ve biz her geçen gün öldük. ilk önce ben öldüm, sonra Selin öldü, en son da Hakan. Son kardeşim dayanıklıydı. Bizim vücudumuzla beslenmek zorunda kaldı. Bizim kanımızla susuzluğunu giderdi. Annem senin yalnızlığını gördü ve bize insan şeklinde sana gelmemizi söyledi. Biz de senin yalnızlığını kapattık, gözlerini açmaya çalıştık. Eğer kalbini biraz da olsa yumuşatabilirsek bize yardım edecektin. Sonunda annemin sesi kalbine ulaşacaktı. Başardık da. Sonunda anneme cevap verdin. Kardeşimi kurtardın. En azından o yaşayabilecek. Selin ise seninle daha fazla kalmak istiyordu. Onun için bu oyuna devam etmek istedik ama Selin'in bedeni artık kaldırmıyor." Bana uzattı ve elime aldım. O kadar küçük ve masum hayalleri vardı ki... ihanet hissinden ağlamam pişmanlıktan ağlamaya dönüştü. Diğerleri de serçe yavrusuna geri dönüştüler ve bedenleri parlamaya başladı.

    Selin-"Ağlamana gerek yok. Boşluğa gitmedim. Şimdi cennete, annemizin yanına gidiyoruz. Kalbin öyle saf ve temiz ki... Seninle daha fazla vakit geçirmek isterdim. "

    b-"Ben de... Aptal gururum yüzünden size kızdım... Sizin ölümünüze neden oldum... Beni hala nasıl affedebiliyorsunuz ki?"

    Hakan-"Acı çeken birine kızmaya hakkımız yok Bir Bine. Bu senin için daha başlangıç. Sadece bugünü unutma. ileride en azından yapacağın bir hataya engel olduk. Ve sadece üçümüzün canına mal oldu. Bence çok az zararla çıktık."

    Selin-"Biz seni unutmayacağız. Sen de bizi unutma." Selin'i bağrıma bastım ve:

    b-"Unutmayacağım. Yemin ederim." Dedim ve hepsi kayboldu. Yine yalnız kaldım. Yere diz çöktüm. Canım acıyor. içim acıyor. Bu acı tarif edilemez. 3 arkadaşımı kaybettim. Selin, Hakan, Cem... Unutmamalıyım. Bir günlük. Evet. Bir günlük tutmalıyım. O günlüğe her yaşadığımı yazmalıyım. Kimseyi unutmamalıyım. O yuvadaki son kuşu da unutmamalıyım. Ona bir isim lazım. Aklıma isim olarak Cehase geldi. Aslında isim değil, üç arkadaşımın da ilk iki harfi. (Bu ismi koyduğum için ileride çook kafamı duvarlara vuracağım :D) Ne de olsa onların bedeniyle ve kanıyla beslenmiş biri. Onların bir parçasını içinde saklıyor. Anlamsız olsa da en anlamlı isim ona Cehase olur. Bir daha asla bu hataya düşmeyeceğim. Kimseyi görmezden gelmeyeceğim.

    ---

    YARIN GÖRÜŞMEK ÜZERE.
    Tümünü Göster
    ···
    1. 1.
      +1
      serçenin adını serçe koymamışın lan en azından diğer hikâyeler hâlâ aklımda yok neymiş efendim hayvanların adı olmazmış da ana karakter ne buyurduysa oymuş

      bi de hikâyenin 2000 li yıllarda geçmesi o zamanın popüler kültürüne gönderme yapman falan güzel olmuş
      ···
  15. 15.
    +11
    Okuyan var mı beyler bir ses verin bakayım. Yarın duruma göre biraz geç gelebilir hikaye haberiniz olsun şimdiden.
    ···
    1. 1.
      +2
      Ben okudum :D
      ···
      1. 1.
        +2
        Sen de olmasan kanka :D
        ···
    2. 2.
      +2
      Karşim okuyorumda, korkarak yani. Hikayeden degil yarım bırakıp gitmenden. Trendlerden düştü ama sen yinede devam et olurmu pnpa
      ···
      1. 1.
        +1
        Sözüm söz. Ramazan bitene kadar işim çıkmazsa yazmaya devam edeceğim.

        Edit:işimin çıkmasından kastım 1 gün yazmam en fazla, ondan sonraki gün yeni anı gelir.
        ···
      2. 2.
        +2
        Aynı şekil bende okuyor olucam. Sukular selale panpama
        ···
    3. 3.
      +1
      Rezz pampa sahuru senin sayende getirdim devam
      ···
      1. 1.
        0
        Yarına devam ediyoruz pampa.
        ···
    4. diğerleri 1
  16. 16.
    +6
    18 Eylül 2006

    Ortaokula başlayacağım için biraz heyecanlıyım. Ne de olsa kravat takacağım. Sanki kendimi büyümüş gibi hissediyorum.

    -"Üstünüzdeki size çok yakışmış."

    b-"Cehase, sen mi geldin?" Bu ismi ona verdiğim için binlerce kez özür dilemek istiyorum. Gerçekten çok saçma bir isim vermişim.

    Cehase-"Evet. Ben geldim." dedi ve omzuma kondu. Cehase de öldü. Zaten serçelerin ortalama ömrü 3 yıldır. Eceli ile öldü, ama ruhu geri dönmedi. Nedeni ise şu şekilde. ilk baş hayaletleri görebildiğimi bilmiyordu. Ben ilk Cehase'yi gördüğümde bana sadece veda etmeye gelmişti. Onu gördüğümü anlayınca da biraz sohbet ettik. Ona annesini ve kardeşlerini anlattım. O da bana yardım etmek istediğini söyledi. Yani dünyada kalma amacı değişti. Amacı değişen bir ruh ilk kez gördüm. Ama onu da huzura kavuşturmak istiyorum. Ne de olsa annesi ve kardeşleri cennette. O da onlara kavuşsun.

    b-"Bugün bir sorun yok değil mi?" Etrafı gözetleme görevi vermiştim. Aslında gerekli bir görev değil. Sadece işe yaradığını hissetmesini istiyorum.

    Cehase-"Hiçbir sorun yok." Sesi erkek çocuğu gibi geliyor.

    b-"Güzel. Görevini başarıyla yerine getirdin. Huzura kavuşabilirsin."

    Cehase-"Bu kadarcık yardımın size yararlı olduğunu düşünmüyorum." Huzura kavuşmamakta inat ediyor.

    b-"Bu dünyada durdukça enerjin azalmıyor mu? Yok olursan ne olacak?"

    Cehase-"Sadece şeklimi değiştirirsem enerjim azalmaya başlıyor. Bu şekilde durduğumda enerjim sabit kalıyor."

    b-"Annen ve kardeşlerin cennette seni bekliyor. Hiç mi merak etmiyorsun?"

    Cehase-"Ben onları daha önce hiç görmedim. Sadece bebekken onlardan beslendiğimi hatırlıyorum. Ama siz hep yanımdaydınız. insan olmanıza rağmen bana şefkatle yaklaştınız. Diğerlerinden çok sizi ailem gibi görüyorum."

    b-"Ama benimle senli benli konuşamıyorsun?"

    Cehase-"Eğer rahatsız olduysanız... "

    b-"Nasıl rahat ediyorsan öyle konuşabilirsin."

    Abi-"Yine ne kendi kendine konuşuyon lan!" Abim çok değişti. Ergenlik ona yaramadı. Sabah akşam son ses tripkolic ve arada ismail YK dinleyip kafayı buluyor resmen. Ruhlar bile yaklaşmıyor abime. Tam bir ruh kovucu oldu. Sivilceleri yüzünü ele geçirmiş vaziyette. Muştalı Açelya görse zombi sanar öldürür abimi. Ben de ileride böyle olur muyum acaba?

    b-"Hiç. Abi, kravatımı bağlayamıyorum. Nasıl bağlanıyor öğretir misin?"

    Abi-"Bir işi de bensiz yap." dedi ve bana gösterdi. Kolaymış lan. Aldım ve kravatı taktım. Lan. Valla aynadan kendime bakıyorum ve çok yakışmış. Kendimi ceo gibi hissediyorum. Tamam, çok yüksekten atıyorum. Ama hissediyorum yani.

    Abi-"Ne sırıtıyon öyle? Git okuluna hadi."

    b-"Sen gitmeyecek misin?"

    Abi-"Lisede ilk hafta okula gidilmez. Bebe olduğun için anlamazsın." Tamam, abim genelde bana laf atardı, arada kızardı. Ama bir insan büyüdükçe akıllanacağına abim daha da salaklaşıyor. Acaba Cehase'den beyni var mı diye yoklamasını falan mı istesem? Bilemedim.
    Tümünü Göster
    ···
    1. 1.
      +1
      Adam anlar tabii. Gönderme varmış aga :/ kusura bakma
      ···
  17. 17.
    +6
    Okula doğru yürüyorum, biraz gerginim. Gerginden çok heyecanlıyım aslında. Cehase fark etmiş olacak ki:

    Cehase-"Bu kadar gerilmenize gerek yok. Hiçbir sorun çıkmayacak. Siz ki ruhları huzura kavuşturabiliyorsunuz, küçük bir dış görünüş olayını büyütmenize gerek yok." Küçük değil. Kravat taktım lan! Gömlek giydim! Daha ne kadar kendimi büyük hissedebilirim.

    b-"Gergin değilim, heyecanlıyım. Neyse... Bak sana söylediğim gibi. Okula girdiğimde seninle kesinlikle konuşmayacağım. Tekrar deli muamelesi görmek istemiyorum."

    Cehase-"Sizin gibi üstün bir yetenekle kutsanmış birisini bu şekilde aşağılamaları... insanoğlu aptal olmalı."

    b-"Ben de insanoğluyum hatırladın mı? Her neyse. Çok önemli olmadığı sürece beni konuşturma." Arkamdan biri yavaşça itti. itmenin etkisiyle Cehase korkup uçtu. Ama fazla uzaklaşmadı. Arkamı döndüğümde beni iten sınıf başkanımızdı. Yasemin. O parkta karşılaştığımızdan beri aramız iyi oldu. Küçük küçük sohbetle başlayıp daha sonra gerçekten arkadaş olduk. Hayalet olmadığını test ettim ve onayladım bu sefer.

    Yasemin-"Yine kendi kendine ne konuşuyorsun?"

    b-"Hiiç. Heyecanlıyım da kendimi sakinleştirmek için öylesine konuşuyorum işte."

    Yasemin-"Niye heyecanlısın ki? Sınıf aynı sınıf işte. Sadece kıyafet değiştirdik o kadar." Siz ne anlarsınız kravatın öneminden. Ya da ben salak salak heycanlanıyorum.

    Cehase-"Size demiştim, sadece siz bu durumdan geriliyorsunuz." Cevap veremeyeceğimi bildiğinden mi böyle davranıor acaba? Neyse, okul tam karşımızda. Okulun kapısından içeri girdik. Andımız ve istiklal Marşı'ndan sonra yeni sınıfıma girdim. Bazı farklı yüzler vardı. Yani ruhlarla konuşmazsam yeni arkadaş edinebilirim. Ama yine de beni tanıyan kişi sayısı fazla. Sıraya geçtim ve ortalara bir yere oturdum. Yanıma kimse oturmuyor. Yine. En azından yeni öğrencilerden biri otursaydı. Öğretmen geldi ve hala yanıma kimse oturmuyor. Lan o kadar mı adım çıktı? Tek yanı boş kalan benim. Yasemin niye oturmadı diye düşündünüz değil mi? Onun kendi yakın arkadaşı Meryem var. Onun yanında oturuyor. Ve böylece ders başladı.
    ···
  18. 18.
    +6
    Dersin ortasında kapı çaldı.

    Öğretmen-"Gel" dedi. içeri biri girdi ama üzerinde sanki bir tül var. Tahtaya güneş vuruyordu. Tahtaya doğru yürüdü ve güneş üzerine vurmaya başladı. O tüle değen güneş ışığı her yeri aydınlatmıştı. Bakamıyorum. Gözlerim kamaştı.

    -"Geç kaldığım için özür dilerim."

    Öğretmen-"Geç kağıdını ver ve... " Benim elimi siper edip bakmaya çalıştığımı görünce bir süre sustu ve:

    Öğretmen-"Şurada garip hareketler yapan çocuğun yanına geç. Sen de ayağa kalk." AĞLAMAK iSTiYORUM? ÜZERiNDEKi TÜL NE LAN? HAYALET FALAN MI? TEK BEN Mi O IŞIKTAN ETKiLENDiM YANi? Güneşin vurduğu yerden çekilince sonunda görebildim. Ben de ayağa kalktım. Çocuk yanıma yaklaştıkça daha detaylı görebiliyorum. Üzerindeki tül gibi şey sanki arkadan öne doğru onu sarıyor gibi.

    Öğretmen-"Ne yapıyorsun oğlum sen?" Bahane de bulamam ki.

    b-"Tahtaya güneş geliyordu da rahatsız oldum öğretmenim."

    Öğretmen-"Gözden hastalığın falan mı var?"

    b-"Arada gözüm hassaslaşır. Öyle bir rahatsızlığım var."

    Cehase-"Yalan söylemek size hiç yakışmıyor." Ne yapayım mk sen söyle. Hayat sana güzel, hayaletsin, sağa sola uçam, rezil olan da benim. Beni tanıyan biri:

    Öğrenci-"Yok hocam, o inlerle cinlerle konuşur. Hep böyle saçma hareketler yapar." dedi ve sınıf gülmeye başladı. Yumruğumu sıktım.

    Öğretmen-"Tamam, oturun. Derse devam ediyorum." Çocuk yanıma oturunca anladım. Sırtında kocaman bir kelebek var. Sırtında tam omuriliği şeklinde yapışmış. Tüm vücudunu kanadıyla sarmış. Boyunu bu kadar büyütmesi fazla enerjisini yemez mi? Hemen kafamı çevirdim. Kendi sorunu. Ona baktığımı görmemiştir umarım.

    Kelebek-"Bir serçeyi bir insana bağlı görmek çok nadirdir." Sesi zarif ve ince bir kadın gibi geliyordu.

    Cehase-"Asıl bir kelebeği ruh olarak görmek çok nadirdir."

    Kelebek-"Hikayen nedir?" Lanet olsun. Dersi dinleyemiyorum. Umarım benim hayaletleri gördüğümü söylemez.

    Cehase-"Annemin ölümünden sonra 4 kardeş aç kaldık. Kardeşlerim teker teker öldü. Ben de onların vücutlarından beslendim."

    Kelebek-"Kendi kardeşlerini mi yedin?"

    Cehase-"Yaşamam için onları yemem gerekiyordu. Daha sonra Bir Bine beni buldu, bana uçmayı öğrenene kadar her gün yemek ve su getirdi. Sonunda uçmayı öğrendim ve dolaşmaya başladım. Artık istediğim yere gidebilirdim. Ve ömrüm yettiğince de gittim. Sonunda öldüm ve gitmediğim en önemli yeri fark ettim. O kadar yer dolaştım ama bana bakan insanın yanına yaşarken hiç gitmedim. Ve ona veda etmek için yanına geldim. Ama veda edemedim. Ondan buradayım. Peki sen?"

    Öğretmen-"BiR BiNE!" Hemen ayağa kalktım ve:

    b-"Buyrun hocam."

    Öğretmen-"Demek Bir Bine sensin. Bakıyorum da hiç dersi dinleme gereği duymuyorsun." Daha okulun ilk günü. ismini bile yeni öğrendik, neyin dersini işliyorsun arkadaş.

    b-"Pardon hocam."

    Öğretmen-"Hadi ilk günün günahı olmaz. Otur." dedi ve oturdum.

    Kelebek-"Ben Mert ile... "

    b-"Susar mısınız lütfen? Dersi dinleyemiyorum." Sessizce söylemiştim.

    Mert-"Bir şey mi dedin?"

    b-"Yok yok, bir şey demedim."

    Kelebek-"Bizi duyabiliyor mu?"

    Cehase-"Evet. Hatta görebiliyor da." Kelebek kanatlarını açtı. Açarken kanadı benim üzerimden sürttü. Gerçekten de tül gibi hissettiriyor. Mert de bu soğuk havada ceketini bile giymemiş. Hatta gömleğinin kollarını sıvamış. Hoca iyi laf etmedi.

    Kelebek-"Senin gibi bir insan ilk kez görüyorum. Bizi duyuyorsa niye cevap vermiyor?"

    Cehase-"Derste kimse ile konuşmaz. Onun için bilgi öğrenmek çok önemlidir... "

    b-"Bir susun artık!"

    Öğretmen-"Bu kadar yeter. Bir Bine. Çabuk müdürün odasına gidiyorsun. HEMEN!" Lanet olsun ya. Niye ben bunları yaşamak zorundayım ki? Ayağa kalktım ve müdürün odasına yöneldim.
    Tümünü Göster
    ···
  19. 19.
    +5
    Müdürün kapısının önüne geldim. Oturdum ve beni çağırmasını beklemeye başladım.

    Cehase-"Sizden özür dilemek istiyorum. Konuşmamız yüzünden başınızı derde soktum."

    b-"Yapacak bir şey yok. Bu yetenek de benim lanetim."

    Cehase-"Bunun utancını duyacağım." dedi ve sessizleşti. Ben de sinirliydim zaten. En sonunda müdür odasına çağırdı. Kapıyı çaldım ve içeri girdim.

    Müdür-"Bir Bine. Ben de 3 senedir nerede bu çocuk diyordum. Yine ne gördün merak ettim." Eskiden salak gibi durmadan hayaletlerle konuştuğum için öğretmenler durmadan müdürün odasına yollarlardı beni. Anamdan babamdan çok müdürü görürdüm. Ona da salak gibi anlatır, azarımı yer ve geri dönerdim.

    b-"Hiçbir şey görmedim. Sadece... "

    Müdür-"Seni tanırım Bir Bine. Yıllardır buraya bana gelir şununla konuştum bununla konuştum diye anlatır durursun. Kaç senedir yapmıyordun, düzeldin dedim yine başladın. Eğer tekrar edersen aileni çağırmak zorunda kalırım. Sevdiğim güzel bir yönün var Bir Bine. Hayal gücün çok yüksek. Biraz da edebiyat kurallarına dikkat edersen bu hayal gücünle edebi bir eser bile çıkarabilirsin. Onun için soruyorum, bu sefer ne gördün?" Anlatmak istemiyorum. Ama sıkıştırdığı için anlattım. Cehase'nin gelişinden itibaren buraya kadar anlattım.

    Müdür-"Hahaha. Bir Bine alem çocuksun valla. Kafan zehir gibi, ama çok haylazsın. Hadi git sınıfına, bir daha buraya gelirsen aileni çağırırım ona göre."

    b-"Tamam." dedim ve odasından çıktım.

    Cehase-"Korktuğunuz kadar kötü biri değilmiş."

    b-"Daha okulun ilk gününden müdürün odasına gidiyorum. Okula yeni kayıt olanlarla beraber sıra bekledim. Sabah heyecanlıydım ne güzel. Sence içimde bir heyecan kaldı mı?" Cehase sessizdi. Sinirli olduğumu biliyordu. Cevap verirse kızacağımı da anladı galiba. Sınıfa geri girdim ve sırama oturdum. Kelebek hala çocuğun üzerinde ve kanatlarını yine kapatmış. Artık fazla önemsemiyorum. Daha ilk günden de müdürün yanına gönderilmez. 2 dakika sonra zil çaldı ve hoca sınıftan çıktı. En kötü günümü yaşıyorum galiba. Mert'e döndüm ve:

    b-"Kusura bakma Mert. Senin de başına bela oldum."

    Mert-"ismimi nereden biliyorsun?" Hass. Kelebekten duymuştum ismini değil mi? Hay amk ya.

    b-"Listeden duydum ismini... "

    Mert-"Daha bugün kaydoldum. Listede ismim yok." Ahiret sınavı gibi adam mübarek.

    b-"Sadece tahmin ettim."

    Mert-"Medyum falan mısın?"

    Yasemin-"Arada böyle davranır ama iyi çocuktur. ismim Yasemin." Dedi ve elini uzattı.

    Mert-"Merhaba, ben de Mert. ismimi nasıl bildin gerçekten merak ediyorum." dedi ve elini sıktı.

    b-"Ne bileyim, içime doğdu."

    Kelebek-"Neden gerçeği söylemiyor?"

    Cehase-"insanlar çok farklı varlıklar. Ne zaman söylese inanmıyorlar ve çevresinden dışlıyorlarmış."

    Yasemin-"Daha eylüldeyiz ama şimdiden hava çok soğudu. Ben bir hırkamı alıp geliyorum." dedi ve hırkasını astığı yere gitti.

    b-"Harbiden de bayağı soğuk. Keşke ben de hırka getirseydim.

    Mert-"Bana hiç soğuk gelmedi, üşümüyorum." Üzerindeki kelebek soğuktan mı koruyor onu? Çok garip.

    Kelebek-"insan. Seninle bir şey konuşmam lazım."

    Cehase-"Bir ismi var. Bir Bine."

    Kelebek-"Bir Bine. Senin yardımını istiyorum." Yardım edeceğimi düşünüyor musun cidden? Okuldaki ilk günümü berbat etti. Cevap vermedim.

    Yasemin-"Geldim. Bir Bine, kaç kere konuştuk seninle. Böyle davranırsan hiç arkadaş edinemezsin."

    b-"Keyfimden mi böyle davranıyorum?" Dışımdan düşündüm.

    Yasemin-"O zaman neden böyle davranıyorsun?"

    Meryem-"Yasemin! 2 saattir seni çağırıyorum, gelsene." Dedi ve kolundan çekip zütürdü.

    Mert-"iyi bir arkadaşın var."

    b-"Yani. Sen nereden geliyorsun?"

    Mert-"Fahri Demirören ilköğretim Okulundan geliyorum."

    b-"Orayı duymuştum. Hep o okuldan en az 10 kişi derece yapıp mezun oluyor. O okula iyi diyorlardı, sen niye bu okula geldin peki?"

    Mert-"Orası yeni evime uzak kalıyordu. Babam da beni bu okula kayıt ettirdi." Benim babam da ne kadar uğraşırsa uğraşsın beni oraya kayıt ettirememişti. Evimize çok uzak olmasına rağmen.

    b-"Üzerinde bir ağırlık hissediyor musun?"

    Mert-"Yoo. Neden sordun?"

    b-"Hiç. Öylesine."

    Kelebek-"Bu ne kabalık. Ben yapraktan daha hafifimdir." Kocaman bir kelebeğin sırtına yapıştığını söylesem mi? Bilemedim. Aslında böceklerden de korkarım ama benimle konuşanını görünce o kadar da korkmadım. Zil çaldı ve tekrar derse başladık.
    Tümünü Göster
    ···
  20. 20.
    +4
    Eve döndüm ve akşam oldu bile. tak gibi bir gün geçirdim. Cehase de yine çevreyi kolaçan etmeye gitti. Abim de bilgisayarda msn den konuşuyor. Her akşam olduğu gibi. Ne anlıyorsa şu bilgisayarda bütün gün msn de konuşmaktan. Bari oyun falan oyna.

    b-"Abi. Sana bir şey soracağım."

    Abi-"Yine okulda başını belaya soktun değil mi?" Hızlı anlıyor. Nefret ediyorum.

    b-"Evet. Ama abi anlatabileceğim bir tek sen varsın, ne yapayım. Anneme anlatsam direk pgibologa zütürelim yapıyor, babam ile zaten konuşulmuyor."

    Abi-"Oğlum aklında zorun var işte. Git hastaneye antidepresan versinler kafan yerine gelsin, ne uğraşıyon bunlarla."

    b-"Abi, dedemin ölümünü doktorlardan önce gördüm, nasıl hala inanmazsın anlamıyorum." Neden onu inandırmaya çalıştığımı da anlamıyorum. Ama tek anlatabileceğim kişi de o.

    Abi-"Tamam lan tamam ne kafamı ütüledin be. Anlat." Bu tavrından sonra anlatmayacağımı biliyor işte. Bilerek yapıyor.

    b-"Anlatmıyorum." dedim ve arkama döndüm. O da hiç ses etmeden bilgisayarın başına geri döndü. Neden böyle bir abim var ki? Uykum geldi zaten. Uyuyayım bari. Gözlerimi kapattım ve uyumaya başladım.

    Rüyamda dümdüz bir çayırda yürüyordum. Karşımda sarışın bir kız belirdi.

    -"Bir Bine. Beni hatırladın mı?"

    b-"Sen de kimsin?"

    -"Ben Mert'in sırtındaki kelebeğim. Bir ismim yok. Şu anlık rüyana girdim."

    b-"Rüyama girebiliyor musun?"

    Cehase-"Yaptığın çok ayıp. Efendimin rüyasında istediğin zaman giremezsin." O ne lan. Arkamda dağ kadar kocaman bir şekilde duruyor.

    Kelebek-"Rüyanda boyunu büyütüp beni tehdit etmen anlamsız. Hem buraya ona zarar vermek için değil, konuşmak için geldim." diyince Cehase küçüldü ve insan kılığına girdi. Mert'e benziyor.

    Kelebek-"Bu... Bu yaptığın çok adiceydi."

    Cehase-"Benden izin almadan efendimin rüyasına girmen de öyle."

    Kelebek-"Senden yardım etmeni istiyorum. Ben... Mert'i seviyorum." Aşk değildir herhalde... Değil mi?

    b-"Peki neden seviyorsun?" Birden etrafımızdaki sahne değişti. Bir kutunun içinden dışarıya bakıyorduk.

    b-"Neler oluyor?"

    Cehase-"Şu an onun anılarına bakıyoruz."

    Kelebek-"Evet." daha sonra Mert geldi. Küçüklük hali. Tabi bize göre kocaman. Bütün vücudunda yaralar vardı. Yara değil. Su çiçeği onlar. Önümüze yaprak koydu ve arkamızdaki tırtıl da onu yemeye başladı.

    b-"Bu tırtıl da sensin galiba."

    Kelebek-"Evet. Benimle her gün konuşurdu. Saatlerce." Bir şeyler söylüyor ama anlamıyorum.

    b-"Ne dediğini anlamıyorum."

    Kelebek-"Ben de anlamıyordum. Ama benimle konuşurken her zaman gülümserdi. Pek fazla arkadaşı olan biri değildi. insanlarla rahat konuşamazdı. Tabi o zamanlar bunu bilmiyordum. Sadece yanıma gelip beni her gün besleyen biriydi. Zamanla onu sevmeye başladım." Zaman ileri sarıldı ve etrafımızı ağlar sarmaya başladı. Kozaya giriyoruz galiba.

    Cehase-"Kozada nasıl durabiliyorsunuz? Çok bunaltıcı bir havası var." Ben de öyle bir his yaşadım. Onun o anki hissettiklerini de hissedebiliyorum. Kalp atış sesi duyuyorum. O kozanın içinde sadece kalp atış sesleri var. Vücudunun değişimini hissedebiliyorum. Kanatları vücudunu deliyor gibi. Acımıyor, ama daha çok gıdıklıyor gibi. Mert'in sesini duydum. Yine tırtıl ile konuşuyor. Kozasına girse de tırtılla konuşmaya devam etmesi... Ben muhtemelen yapmazdım. Orada hiçbir şey yapmadan duruyorken onun sesini duymak içimi rahatlatıyordu. Daha doğrusu kelebeğin içini rahatlatıyor. Mert gidiyor ve birkaç gün daha bu şekilde devam ediyor.

    Kelebek-"Bundan sonrasını görmeseniz de olur." dedi ve ölüm anını es geçti. Öldükten sonraki haline devam ediyordu.

    b-"Peki nasıl öldün?"

    Kelebek-"izle, anlayacaksın." Mert ağlıyordu. Annesi de yanında onu sakinleştirmeye çalışıyordu.

    Mert-"Benim yüzümden öldü. Kutusunu kapatmayı unuttum. Kuş yerken durduramadım." dedi ve ağlamaya devam etti.

    MAnne-"Oğlum, başka tırtıl buluruz, ağlama artık."

    Mert-"Ben başka tırtıl istemiyorum. Ben onu istiyorum." diye ağlıyordu. Daha sonra ruhuyla onun yanına uçuyor ve sırtına yapışıyor. Kanadıyla bütün bedenini sarıyor. Mert de sakinleşiyor ve uyuyakalıyor. Galiba o arada kelebek bir şeyler yapıyor. Ona sarıldığında bir sıcaklık hissettim. Cehase bir şey yaptı ve tüm sahne bozuldu.

    b-"Ne yaptın?"

    Cehase-"Onlar sizin gerçek duygularınız değildi. Daha fazla o duyguyu hissetse idiniz bağımlı olabilirdiniz." Gerçekten de o sıcak hissi tekrar yaşamak isterdim. Daha sonra uyandım.
    Tümünü Göster
    ···