-
151.
+2DEVAM EDELiM BAKALIM. BUGÜN HiKAYEYi BiTiRiYORUM. UMARIM BEĞENiRSiNiZ.Tümünü Göster
---
20 KASIM 2009
Abim şehir dışından döndü. Ha. Size anlatmadım mı? Abim veterinerlik kazandı ve şehir dışında okuyordu. Vizelerinden önce eve 1 haftalığına gelmiş. Ve Halime teyze de bunu duyunca ikimizi de davet etti. Meryem\'in anne babası da oradalar. Umarım yanlış bir şey yapmam.
Cehase-"Biraz stresli gibisiniz."
b-"Sadece biraz. Sence orada başımıza bir şey gelir mi dersin?"
Cehase-"Her gün Nilay ile aynı sınıfta ders görüyorsunuz. Bu sizin için sorun olmamalı." Evet. Nilay bizim sınıfta. O günkü konuşmamızdan sonra Tanrı ona kendini gençleştirdiği için ceza vermiş. Benimle beraber okuyacak. Eğer düşük not alırsa büyüdüğünde saçlarında erken beyazlama, erken kırışıklık gibi cezalar verecekmiş, ve geri almayacakmış. Onun için Nilay\'ın dersleri geçmesi lazım. Ve sınavlarda hayaletlerden de yardım alması yasak. Sınıfın önünde bir yığın saçma hareket yapıyor. Arada omzuma yatıyor falan... Sınıftaki erkekler beni dövmek için sıra bekliyorlar resmen.
b-"Haklısın. Nilay ile aynı sınıfta olmaktan daha kötü olamaz. istediğim bilgileri toplayabildin mi?"
Cehase-"Benden istediğiniz şey neredeyse imkansız bir görev. Tanrı ve Dagaar hakkında bilgi almamı istediniz ama adını birine söylesem ya konuşmuyor ya da kaçıyorlar."
Dagaar-"Benim hakkımda bir sorun varsa bana sorabilirsin."
b-"Arkamda, değil mi?"
Cehase-"Evet efendim." Arkamı döndüm ve:
b-"Senin hakkında daha fazla bilgi almak istiyorum. Kimsin, nesin, nasıl milenyumlarca yaşadın vesaire."
Dagaar-"Henüz her şeyi bilmeye hazır değilsin. Kendin bulmalısın." dedi ve kaybolup gitti. Kaçtı. Sırf bunu söylemeye mi geldin amk. Nasıl hazır olacam ben? Bari onu da söyle.
Abi-"Yine kendi kendine ne konuşuyorsun?" Abim çok değişti. Eski keko abim gitti, yerine gözlüklü, çalışkan ve sosyal abim geldi. Aslında onu değiştiren kişi üniversitede yaptığı sevgilisi oldu. Gül abla. Bir başarılı erkeğin arkasında bir kadın vardır deyimi doğruymuş. Veya abim çok kolay manipüle oluyor.
b-"Hiiç."
Abi-"Bir Bine. 14 yaşına geldin bak. Hala salak salak hareketler yapıyorsun, çocukken hayaletleri falan görüyorum diyordun tamam, anlarım. Belki dikkat falan çekmeye çalışıyordun. Yalnızlıktan kafayı buldun kendi kendine konuşuyorsun. Ama artık biraz büyü."
b-"Abi. Sana binlerce kez açıkladım, yine açıklayacağım. Ben. Bu. Koduğumun. Hayaletlerini. Görebiliyorum. Sözüm meclisten dışarı." dedim ve Cehase\'ye baktım.
Abi-"Görebiliyorsan kanıtla o zaman. Yıllarca bana sadece görüyorum diyorsun, kanıtlama adına hiçbir şey yapmadın." Tamam lan. Kanıtlayacağım amk. Damarıma bastı iyice.
b-"Kanıt mı istiyorsun, al sana kanıt. Sence şu an Gül abla ne yapıyordur?"
Abi-"Ne bileyim ne yapıyordur."
b-"Ama ben bilirim. Cehase, git ve Gül abla ne yapıyor bir bak. Ondan sonra tekrar yanıma gel."
Cehase-"Nasıl isterseniz." dedi ve hızlı bir şekilde gitti. Yaklaşık 1 dakika sonra geri döndü. Ve bana ne yaptığını anlattı. Ben de abime döndüm ve:
b-"Duştan yeni çıkmış. Pembe ve üzerinde ayı desenli bir bornoz giyiniyor. Hatta şu an saçlarını kurutuyormuş." Abim yakama yapıştı ve:
Abi-"Ne diyon lan sen?" dedi ve tam vuracakken:
b-"inanmıyorsan ara." dedim. Yakamı bıraktı ve telefonunu çıkardı ve aramaya başladı.
Abi-"Eğer bir çıkmasın seni eşek sudan gelinceye kadar... "
Gül-"Alo. Aşkım bir şey mi oldu?"
Abi-"Hiç. Öylesine aradım. Ne yapıyorsun?"
Gül-"Hiç. Duştan yeni çıktım da. Saçımı kurutuyordum." Abim olduğu yerde kalakaldı.
Abi-"Üzerinde pembe renkli ve ayı desenli bornozu mu giyindin?"
Gül-"Nereden bildin? Beni mi gözetliyorsun yoksa?"
Abi-"Bir kere evine gelmiştim de orada görmüştüm. Kesin senin bornozundur dedim."
Gül-"Üstümdekini sormak için aramadın herhalde?"
Abi-"Yok ya. Öylesine aramıştım. Notları alıyorsun değil mi? Bak ekgib not istemiyorum. Finallerde de 1 hafta ben notları alacağım."
Gül-"Tamam aşkım benim. Bütün notlarımı tam alıyorum söz verdiğim gibi... TAMAM GELiYORUM. Kızlar beni çağırıyor. Yemek yapacağız. Hadi bay bay."
Abi-"Bay bay." dedi ve telefonu kapattı. -
152.
+4Abim bana döndü ve:Tümünü Göster
Abi-"Neden bunca zaman bana bu şekilde kanıtlamaya çalışmadın?"
b-"Çünkü... Dedeme bunu kanıtladım ve kalp krizi geçirdi. Öldü. Başka kimseye anlatamadım. Neredeyse her gün vicdan azabı çektim. Dedem benim yüzümden öldü." Gözlerim yaşardı.
Abi-"Bunu senden isteyen anneannem miydi?"
b-"Hayır. Tekir istedi. Sadece dedemin gülümsemesini istiyordu. Ölünce gülümsediğini gördüm. Ve Tekir ile beraber huzura kavuştular."
Abi-"Dedem için kendini suçlamana gerek yok. Çocuktun o zamanlar, ben bile bunu anlayışla karşılayabilirim. Ama bunca zaman bana anlattın ve ben de seni görmezden geldim. Keşke bana daha erken kanıtlasaydın. Seninle dalga geçmek yerine seni korurdum."
b-"Zaten benim bir sürü arkadaşım var. Görebildiğin ve göremediğin."
Abi-"Burada biri var mı peki?"
b-"Cehase var burada."
Abi-"Cehase mi? O nasıl isim öyle? Cenaze gibi." Benzetmesen olmazdı zaten.
b-"ismini ben verdim. Uzun hikaye. Sonra anlatırım. Şimdi gidelim. Geç kalırsak Halime teyze bize çok kızar."
Abi-"Tamam, ama bütün hikayeni dinleyeceğim bu sefer. Bu arada Cehase. Kardeşime sahip çıktığın için teşekkürler." Cehase biraz utandı.
b-"Önemli değil diyor. Hadi çıkalım." dedim. Abime söylemem içimde büyük bir rahatlamaya sebep olmuştu. Kanıtlamakta tereddütlüydüm. Eğer kanıtlarsam bana ucube muamelesi yapar diye düşünmüştüm. Neyse ki abim direk kabullendi. Hatta biraz hızlı kabullendi. Aklına durmadan hayaletleri görebildiğim fikrini soktuğum için gördüğümde de hızlı kabullendi herhalde.
Evlerinin önündeyiz. Çok gerginim... Abim direk kapıyı çaldı. Kapıyı Meryem açtı:
Meryem-"Hoşgeldiniz. Geçin içeri ayakta kalmayın." Bu bizim Meryem mi amk? Gülümsüyor. Sahte bir gülümseme olduğu belli olsa da en azından gülümsüyor. Çoktan bana asık suratıyla 'Yine mi sen geldin?' demesini beklemedim değil. Salona geçtik. Tekli koltukta almanca bir şeyler yazılı t-shirt ile oturan bir adam vardı. Uzun boylu, bayağı uzun. Tahmini 2 metre falan. Biraz kalıplı, yanağında doğum lekesi var. Fazla büyük değil ama dikkat çekiyor. Babası muhtemelen. Hemen yanındaki tekli koltuğa da annesi olduğunu tahmin ettiğim kişi oturuyor. Kadının kızıl saçları var. Muhtemelen boyatmış. O da altına kot ve üstüne t-shirt giyinmiş. Ama t-shirt kadında güzel durmuş. Göğüsleri... Ne düşünüyorum ben amk. Ergenlik çağına girişimi kutluyorum şu an.
Halime-"Ayakta kalmayın, buyrun sofraya geçelim. Tanıştırayım. Selma ve Murat, Bir Bine ve Tarık." Birbirimizin elini sıktık ve sofraya oturduk. Meryem ve abimin ortasına oturuyorum. Halime teyze masanın başında, Meryem'in anne ve babası da karşımızda oturuyor. Raf ve Ref odadan koşa koşa geldiler. Ve abimin kucağına zıpladılar. Abimin mi?
Abi-"Bahsettiğin kediler bunlar mıydı Bir Bine?"
b-"Evet abi. Beyaz olanın ismi Ref, siyah olanın ismi Raf. Nedense seni sevmişler gibi duruyor."
Ref-"Çok tatlı kokuyor."
Raf-"Çok sıcak hissettiriyor." deyip sırnaşmaya başladılar. Bunları abim mi hissettiriyor size? Bunca yıl neresinde sakladın bu hissi abim merak ettim.
Cehase-"Onda bir ruh lekesi var. Zamanında bir kedi ruhu bırakmış olmalı. Yıllardır fark etmemenize şaşırdım. O leke kedileri abinize çekiyor." Yoksa... Tekir orada sırnaşırken mi o lekeyi bıraktı? Vay lan Tekir... Abimden bu şekilde özür dilemek... Kral kedisin ha.
Halime-"Raf, Ref. Gelin yemeğinizi yiyin." deyince abimin kucağından indiler.
(HATIRLATMA YAPAYIM DA SONRA BU KiMDi DEMEYiN:
MERYEM'iN ANNESi= SELMA
MERYEM'iN BABASI= MURAT
MERYEM'iN ANNEANNESi= HALiME)
Selma-"Neden kedilere böyle tek heceli anlamsız bir isim koymayı düşündün?" Anasına bak kızını al amk. Kendileri söyledi diyemeyeceğime göre:
b-"Aslında bilmiyorum. Bir an içimden geldi öyle isimlendirdim."
Murat-"ileride çocuklarını da içinden geldiği gibi isimlendirme sakın." dedi ve biraz güldü. Güldüler. LANET OLASICALAR! HiÇBiRiNiZ Mi HALiME TEYZEYE ÇEKMEDiNiZ AMK.
Meryem-"Babam biraz şakacıdır." Murat amca abime döndü ve:
Murat-"Sen üniversiteli gibi duruyorsun. Hangi bölümü okuyorsun?"
Abi-"Veterinerlik okuyorum."
Murat-"Güzel meslek. ileride iyi parası vardır."
Abi-"Aslında parası için yapmıyorum. Hayvanlarla aram iyidir, daha yeni de gördünüz. Hayvanlar da nedensiz bir şekilde beni sever. Onlar için ben de veteriner olmak istiyorum."
Murat-"Bak Tarık. Bu devirde tek güç paradır. Sevgi falan para etmiyor bu devirde. Siz küçüksünüz şimdi anlamıyorsunuz dediğimi ama ilerde anlayacaksınız."
b-"Bence sevginin yeri parayla ölçülemez. Ben parası çok olup mutsuz olan çok fazla kişi (hayalet) gördüm. Paranın getireceği mutluluk yalnızca maddi bir tatmin isteği. Her insan aynı hissediyor, param olursa mutlu olurum şeklinde. Ama para mutluluk getirmiyor bence. Hatta bazı noktalarda başınıza bela olabiliyor. Mesela miras davasında, veya hırsızlık olaylarında."
Selma-"Televizyonu fazla izliyorsun galiba genç adam? O anlattığın şeyler televizyonlarda oluyor genelde."
b-"Televizyonlarda değil. Gerçekte de gördüm. Dedem... Evi vardı, parası vardı, arabası vardı ama hep suratı asık bir adamdı. En son sevdiği kedisi ölünce de artık neredeyse yaşamak için amacı kalmamış gibiydi. Son nefesini verdiğinde gülümseyerek gitti." Daha fazlasını anlatmak istiyorum. Kelebeğin sevgisini, Selin, Cem ve Hakan'ı, Cehase'nin annesini, Cehase'yi...
Murat-"Biraz acı konuşacağım sana ama çok safça düşünüyorsun. Dünya sandığın kadar merhametli değil. Herkes kurt bu devirde."
b-"Eğer kurt görürsem o zaman arkadaşlarıma sığınırım. Onlara sırtımı yaslarım."
Selma-"Annemin sana akıl verdiği belli oluyor. Sanki karşımda annemle konuşuyorum."
Halime-"Kötü mü etmişim? Sana yıllarca öğretemedim bari şu çocuklar maddiyatla mutlu olunmayacağını öğrensinler."
Selma-"Evet anne. Babam bizi bırakıp gittiğinde zaten biz çok mutluyduk... Beni konuşturma çocukların yanında şimdi."
Halime-"O bizi bırakıp gittiğinde ben baktım sana. Ne sıkıntı çektin peki kızım?"
Selma-"Anne, hatırlamıyor musun? Babam giderken evimizi satmıştı diye evden atıldık. Kaç ay evsiz kaldık. Ne çileler çektik."
Halime-"Evsiz kalmadık kızım. Komşumuz Hayriye ablalarda kaldık. Saolsun bize aylarca sahip çıktı. Rahmetlinin hakkını ödeyemem. Para gittiğinde geriye dostların kalır kızım. Bunu sana öğretemedim bir." Ben sessiz sessiz anne-kız kavgasını izliyordum. Murat amcanın pek umrunda değil gibi. Meryem ise hala gergin. Raf ve Ref mutlu mutlu yemeklerini yemeye devam ediyorlar.
Cehase-"Ortam çok gergin. Ben dışarı çık... "
b-"Çıkamazsın. Başın bir daha belaya girsin istemiyorum." Fısıldayarak söylemişti ama Murat amca duydu:
Murat-"Bir şey mi dedin?" Onu nasıl duydun? O kadar sessiz söylemiştim oysa.
Abi-"Bana söyledi. Bir Bine. Ortamda kulaktan kulağa konuşulmaz." Ohh ne güzel. Azarımı da yedim. Keyif sigarası da yakayım bari. Hatta keyif sigaram geldi:
Murat-"Sen hangi fen lisesinde okuyorsun?" Adam direk hangi fen lisesinde okuduğumu sordu lan! Meslek lisesi nasıl desem ki şimdi? El mecbur:
b-"Meslek lisesinde okuyorum. Bilişim bölümü." Bir süre ortam sessiz kaldı. O kadar mı kötü bir yere gidiyorum lan?
Murat-"Bu devirde herkes bilgisayarcı. Çok gereksiz bir bölüme gitmişsin. Artık üniversite sınavına daha iyi hazırlanırsın. Meryem, senin derslerin nasıl?" Meryem biraz korktu gibi. Elimi tuttu. Bayağı korkuyor galiba. O kadar mı düşük aldı? Elleri terlemiş. Elimi çekecekken göz ucuyla biraz bekle bakışı attı. Elimi çekmekten vazgeçtim ve beklemeye başladım.
Meryem-"ilk sınavlarım iyi. Sadece matematik biraz... "
Murat-"Kaç aldın?" Soğuk bir şekilde sormuştu. Meryem elimi sıkıyordu.
Meryem-"68... "
Murat-"68 mi? Yani yarısını anca doğru bildin. Bravo Meryem. Biz seni Almanya'ya yanımıza nasıl alırız diye kara kara düşünelim, sen burada tembellik yap."
Meryem-"Tembellik yapmı... "
Anne-"Git öğretmeninle konuş seni kurtarma sınavı yapsın."
Halime-"Rahat bırakın çocuğu. Kız elinden geleni yapıyor... "
Selma-"Sen karışma anne. Bu çocuğa hep sen yüz veriyorsun." Meryem ağlayacak gibi oldu.
Cehase-"Bunu yapmak istediğinize emin misiniz? Öfkenizi kontrol edin." Cehase ne yapacağımı anladı. Tam söz söyleyecektim ki abim elini omzuma koydu. Sonra da elini geri çekti ve:
Abi-"Yemek çok güzeldi Halime teyze. Ellerine sağlık." Konu böylece dağıldı.
Halime-"Afiyet olsun evladım." Raf ve Ref de yemeklerini bitirmiş olacaklar ki abimin kucağına atladılar. Abim de onları sevmeye başladı. Meryem elini çekti. Ve tabakları toplayıp hiçbir şey söylemeden mutfağa gitti. -
-
1.
+1Murat kimdi ya :D
-
-
1.
+2Trolse komik değilse daha komik :D
-
2.
+1Murat bir bine'nin annesi degilmiydi
-
3.
+1Bu arada abinin adını yeni öğrendik anasını hshsh. Hep abi abi diyodu ilk kez farklı ortama girdi
diğerleri 1 -
1.
-
2.
+1Diyalog kullanma be... Reis benden buraya kadar, hayalkırıklığına uğradım hikayen konusunda... Kurtlar vadisi pusu gibi bir şeydi lan. Yerel mafya dizisiyken global oldu resmen.
-
-
1.
+1Sıkıntı değil reis. Belki ileride senin seveceğin türde bir hikaye yazabilirim. Şimdilik kapasitem bu kadar. Buraya kadar okuduğun için teşekkürler.
-
1.
-
1.
-
153.
+3ikimiz de eve döndük. Eve dönerken abime her şeyi anlattım. Başımdan geçen her şeyi. Konu konuyu açtı, hatta odada konuşmaya devam ettik.
b-"Abi, beni orada neden durdurdun? Bıraksaydın da ağızlarının payını verseydim."
Abi-"Verseydin ne olacaktı peki? Bu sefer de Meryem'in üzerine daha fazla gideceklerdi. Dedeme hayaletleri gördüğünü söylediğin için kalp krizi geçirmişti hatırladın mı? Bakkala söylediğinde hiçbir şey olmamıştı. Bu da aynı durum. Eğer onlara bir şey söyleseydin sen gittikten sonra Meryem'in üzerine daha çok giderlerdi. Bu yüzden sana arada beynini kullan diyorum. Durmadan duygularınla hareket ediyorsun."
b-"Böylesi Meryem için daha mı iyi oldu?"
Abi-"Evet, kız arkadaşın yaşayacak merak etme. iki kızar sonra da zaten mecburen dönerler."
b-"O KIZ ARKADAŞIM DEĞiL!"
Abi-"O zaman niye el ele tutuşuyordunuz? Demek ki eller günahkar puhahhaha" Şu an karşımda eski abimi görüyorum. Biraz daha büyümesi lazım. Benim de biraz daha büyümem lazım... -
154.
+4NOT: BU PARTTA YAŞANAN OLAYLAR iPTAL ETTiĞiM BiR HiKAYENiN OLAYIDIR. OLAYLAR BU HiKAYE iLE ÇOK BENZER DiYE iPTAL EDiLMiŞTiR.Tümünü Göster
---
22 TEMMUZ 2013
Köye geldik. Uzaktan bir akrabamız olan Gülay teyze evine davet etti diye buradayız. Ben evde kalmayı istemiştim ama evde tek başına ne yapacaksın diye beni de zütürdüler amk. Abim de burada olmaktan pek memnun değil gibi. Her yerini sinek ısırmış, kaşınıyor.
Abi-"Ben dışarı çıkıyorum. Bizim eskilerden kimse kaldı mı?"
Gülay-"Turgut hala buralardadır. Sen git yanına istersen."
b-"Ben de dışarı çıkayım."
Gülay-"Sen nereye giden kuzum?"
b-"Ben de abimler ile dolaşırım."
Anne-"Tamam o zaman. Gidin, ama akşam olmadan dönün eve."
Abi-"Anne. Kaç yaşıma geldim. Akşam olmadan eve dönmeyin ne çocuk gibi."
Anne-"Akşama yemek hazır olacak oğlum. Sana ayrı mı yemek hazırlayacağız?"
Gülay-"Sen dolaş kuzum. Gülay teyzen sana yemek hazırlar."
Abi-"Saol Gülay teyze. Hadi Bir Bine. Çıkalım." dedi ve kalkıp dışarı çıktık.
Dışarıda abim:
Abi-"Benimle gelecek misin?"
b-"Turgut abinin bana deli muamelesi yapması hoşuma gitmiyor. Ben tek takılacağım."
Abi-"Napacan oğlum tek başına köyde? Gel işte. Ben konuşurum."
b-"Abi, sen benim bu özelliğimi bilmeden önce de yalnız takılıyordum. Şimdi de yalnız takılabilirim... Hatta yanımda Cehase var. Onunla takılırım, sıkıntı yok." Şu an etrafı araştırmakla meşgul. Bir sorun olursa bana haber verecekti.
Abi-"Sen bilirsin. Ama sıkılırsan yanımıza gel."
b-"Tamam abi." dedim ve köy meydanına doğru boş boş yürümeye başladım. Bir ağacın altına oturdum. Hava zaten çok sıcak. Ama ev daha sıcaktı. En azından ağacın altın daha serin. Gözlerimi kapattım ve rüzgara odaklandım.
Nilay-"Bir Bine." Yerimden sıçradım amk. Nilay mı konuştu? Nerede?
Nilay-"Buradayım. Ağacın üstüne bak." Harbiden de ağacın üstünde lan. Ama vücudunda gümüş bir kordon var.
b-"Yine astral seyahat mı yaptın?" Kız çok sık astral seyahat ile yanıma geliyor. Okul bitti diye sevindim mahallede rahat bırakmadı, köye geldim şimdi de astral seyahatle rahatsız ediyor. Kaçış yok kızdan.
Nilay-"Artık bize katılsan diyorum."
b-"Benim yolum ile senin yolun çok farklı. Siz ruhları yok ediyorsunuz, ben ise huzura kavuşturuyorum."
Nilay-"Kötü ruhlar da var. Her ruhu kurtaramazsın."
b-"Denemeden bilemezsin."
Nilay-"Bilirim... Seni senden daha iyi tanıyorum."
b-"Nereden tanıyorsun ki beni? Tamam, beni yıllarca arkadan korumuşsun teşekkürler. Ama bu beni çok iyi tanıdığın anldıbına gelmez."
Nilay-"Biz... Ne oldu?... Yaa şimdi olmaz... Tamam... Tamam. Tanrı çağırıyor. Ben gidiyorum. Görüşürüz." dedi ve kayboldu. Hay mk. Biri bana bilgi verecekken her seferinde ya gidiyor, ya kayboluyor... gibecem az kaldı.
Cehase semada gözüktü. Geldi ve omzuma kondu:
b-"Bir sorun var mı?"
Cehase-"Bir sorun yok, ama başıboş dolaşan bir ruh ve onun yanında bir serçe gördüm."
b-"Serçe mi? Tanıdığın falan mı?"
Cehase-"Hayır. ilk kez görüyorum. Hem siz tüm insanları tanıyor musunuz?"
b-"Hayır da nereden çıktı bu soru?"
Cehase-"Benden de tüm serçeleri tanımamı bekleyemezsiniz."
b-"Sadece tanıdığın mı diye sordum yahu. Allah Allah. Bugün bir garipsin ha."
Cehase-"Garip olan ben değilim. Sizsiniz."
b-"iyi hadi, yerini söyle gidelim." dedi ve yönünü gösterdi. Nedensiz bir şekilde aramız soğuk. Kendi kendine bir triplerde son zamanlarda. Derdi mi var anlamıyorum ki. Sormaya kalkışacaktım ama sormasam daha iyi gibi. Kavga etmek istemiyorum. Sonunda karşıda birini gördüm. Gerçekten onun da omzunda serçe var. Koskoca dünyada gördüğüm benim gibi serçe ile ortak çalışan ikinci kişi. Yerde oturuyor. çimenlerin üzerinde. Rüzgar serin bir şekilde esiyor. Ama güneşin altında oturuyor. Yanına geldim. Çok küçük. 10 yaşlarında galiba.
b-"Ben... "
bb-"Hoşgeldin abi... Abi, Güneş neden bu kadar utangaç? Herkesin birbirini görmesini sağlıyor ama kendisine bakılmasını istemiyor. Acaba sadece kendisine bakılmasını sevmiyor olabilir mi?" Şizofren galiba.
b-"Güneşe çıplak gözle bakamamanın nedeni çok parlak olması ve x ışını... "
bb-"Güneş cansız bir varlık değil. Her sabah herkesten erken uyanıp kızıl geceliğini çıkartıyor ve sarı elbisesini giyiniyor. Giderken de kızıl geceliğini tekrar giyip uykusuna dalıyor." Şimdi gel de buna fizik ve biyoloji anlat. Konuyu değiştireyim en iyisi:
b-"ismin nedir?"
bb-"ismim Bir Bine. Serçemin ismi de Shera."
b-"Benim de ismim Bir Bine. Adaşız demek. Serçemin ismi de Cehase. Benden ne gibi bir yardım istiyorsun?" Bir anahtar uzattı.
bb-"Bu anahtarı herhangi bir anahtar deliğine sokup çevirirseniz bir milenyum olan Leydi Eksonis'in yanına gidebilirsiniz."
b-"Milenyum mu? Sen ona mı... "
bb-"Evet. Hayatımı ona adamıştım. Geri döndüğünüzde tüm hikayemi anlatacağım. Lütfen oraya gittiğinizde Kurt ve Tilki'ye selamımı söyleyin. Leydi Ekonis'e de hayatımı güzel yaşadığımı iletin. Ve o kapıyı bana açtığı için de teşekkür ettiğimi söyleyin."
b-"Tamam. ileteceğim." Dedim ve bir kapı aramaya başladım. -
155.
+3Bir ahır kapısı buldum. Burada kullanmam doğru mu acaba? Kimsenin görmediği tek yer de burası ama.Tümünü Göster
Cehase-"Karşımızda bir Milenyum olacak. Eğer onu kızdırırsanız o evde hayatımız ve ruhumuz son bulabilir."
b-"Korktuysan gelmeyebilirsin. Seni zorlamak istemiyorum."
Cehase-"Geleceğim." Dedi. Derken sesi biraz sitemliydi. Acaba nesi var? Kilidi soktum ve kapıyı açtım. içeri girdim. içerisi saray gibi. Burası gerçekten ahır kapısından mı açıldı? Kocaman bir hole girdim. Karşımda iki kişi belirdi. Biri kurt, diğeri de tilki:
Kurt-"DAVETSiZ MiSAFiR. NE CÜRRETLE BU EVE GiRERSiN."
Tilki-"ÖLÜMÜNE HAZIRLANSAN iYi OLUR." Holün önündeki merdivenlerden biri inmeye başladı. Yüzünü göremiyorum.
-"Siz ikiniz. Konuğuma neden saygısız davranıyorsunuz?" dedi ve ikisinin de boynunda zincirler oluştu. Zincirler ikisini de geri çekmeye başladı. Acı çekiyorlardı.
b-"Ceza vermenize gerek yok. Ben buraya Bir Bine için geldim." diyince zincirler kayboldu. Ve Tilki ile Kurt kendilerini toparlamaya çalıştılar.
-"Ben Leydi Ekonis. Milenyumlar arasındaki en asil varlık benim." Merdivenlerden inmesi bittiğinde yüzü hep kıllıydı. Kürkü var. Hayvanlar gibi. Ama insan gibi iki ayak üzerinde yürüyor. Kurtadam falan mı acaba?
Cehase-"Kendini tanıt." dedi kısık sesle. Kendimi toparladım ve:
b-"Şeref duydum Leydi Ekonis. Benim ismim Bir Bine." Saygılı konuşmak ne zormuş. Cehase'den ders almalıydım.
Cehase-"Benim ismim de Cehase, Şeref duydum Leydi Ekonis. Buraya sizin hizmetkârınız Bir Bine'nin isteği ile geldik."
Ekonis-"ESKi hizmetkârım. Yanımdan ayrıldığı için onu azât ettim. Misafirlerimize salona kadar eşlik edin. Kusura bakmayın, hazırlıksız yakalandığım için ev kıyafetlerimle görmek zorunda kaldınız beni. Hazırlanıp size salonda katılacağım." Dedi ve merdivenlerden yukarı çıkmaya başladı. Ev kıyafeti miydi onlar? Lan üzerinde kırmızı elbise vardı. Kurtadama benzemese tam yavşamalık... Lan aptal aptal düşünme. Belki düşüncelerimi falan okuyan biri vardır aq.
Tilki-"Lütfen beni takip edin. Yardımınız için teşekkürler. Bir Bine nasıl peki?" Takip etmeye başladık ve yolda sohbet ediyorduk.
b-"Bir Bine öldü."
Tilki-"O yüzden gelemedi demek ki. Elçi olarak da sizi yolladı. Ölmesine üzüldüm. Onu uyarmıştık oysa."
b-"Ne için?"
Kurt-"Bunu Leydi Ekonis anlatır. Biz sadece hizmetkârız." En sonunda kocaman bir kapının önüne geldik. Kapıyı Kurt ve Tilki beraber itip açtılar. Salon kocaman. Ve bembeyaz. Bizi koltuğa doğru yönlendirdiler ve:
Tilki-"Burada bekleyin. Leydi Ekonis sizi karşılayacak." dediler ve dışarı çıktılar. Bir süre sonra Kurt geldi ve önümüze tatlı tuzlu (ve daha önce sadece televizyonda görebildiğim) aparatifler (bize öyle söylüyor. Bu kadar aperatife kabile doyar.) koydu ve gitti. Çay da koydu. Çayın kokusundan ne kadar kaliteli olduğunu anlayabiliyorum. ingiliz kraliyet ailesinden falan olabilir mi? Sadece merak ettim. Aperatiflerden biraz yedim ve çayımı yudumlamaya başladım. Çok güzel lan. Keşke annem, babam ve abim de yiyebilselerdi. Üstünde simsiyah elbisesiyle Leydi Ekonis kapıda gözüktü. Karşımdaki tekli koltuğa (Tekli koltuk demeye bin şahit ister. Sanki taht.) oturdu.
Ekonis-"Söyle bakalım insan. Bir Bine benden ne istiyor?"
b-"Leydi Ekonis, Bir Bine hayatını kaybetti." Gözü seyirdi.
Ekonis-"Bunun benimle ne alakası var?"
b-"Muhtemelen size gelmemi istemesinin amacı sizi sevmesiydi."
Ekonis-"Herkes beni sever. Bu serveti, bu malı mülkü. Parayı bütün insanlar sever."
b-"Ama siz söylemiştiniz. Bu evi terk ettiği için azât edildi diye. Demek ki servetinizi önemsemiyordu."
Ekonis-"Ağzın iyi laf yapıyor Bir Bine. Ama hala gelişinin amacını söylemedin."
b-"Size bir mesaj iletmek için buradayım. Bir Bine hayatını güzel yaşadığını iletmemi istedi ve o kapıyı ona açtığınız için de teşekkür ettiğini söyledi." Derin bir nefes alıp verdi.
Ekonis-"Kapıyı sana anlattı mı peki?"
b-"Hayır. Kapıdan haberim yok. Sadece huzura kavuşması için elçi olarak buraya geldim. Benim amacım hiçbir ruh yok olmadan huzura kavuşmalarını sağlamak."
Ekonis-"Bu görevi sana kim verdi peki?"
b-"Hiç kimse. Sadece ben öyle olmasını istedim ve bu yönde ilerliyorum. Tırpaan ve Tanrı adında iki kişi kendisine katılmamı istese de reddettim."
Ekonis-"Tırpaan değil. Dagaar. O kokuşmuş kurta katılmaman senin için daha iyi olmuş. O egolu Tanrı'ya da. Onların kim olduğunu hala bilmiyorsun değil mi?"
b-"Bilmiyorum."
Ekonis-"Fazla vaktinin kalmamış olması ne üzücü. Bir Bine'yi azat edince yanıma yenisini almadım."
b-"Size katılmamı istemeyeceğinizi umuyorum."
Ekonis-"Ben yalnız yaşamayı seven bir milenyumum. Tarikat kurmaya ihtiyacım yok. Hem seni yanıma almaya kalksam beni tarihten silebilecek bir kadın var... Herneyse. Kısaca yalnız yaşamayı seven bir milenyumum." Tarihten silecek kadın mı? Fazla sorgulamamı istemiyor gibi.
b-"Yalnız değilsiniz. iki tane ruhunuz yanınızda."
Ekonis-"Onlar hizmetkârlarım. Aynı senin hizmetkârın gibi."
b-"Cehase mi? Kesinlikle o benim hizmetkârım değil. O benim dostum. Onun verdiği kararlara ben karışmam."
Ekonis-"Onun arzularını yok sayıyorsun. Aynı önceki Bir Bine gibi. O da Shera'nın arzularını yok saymaya başlamıştı."
b-"Arzularını yok saymıyorum. Ne arzusu olduğunu bilmiyorum ki."
Ekonis-"O kadar zamandır yanında ve anlayamıyor musun? Bu senin kendi problemin. Misafirliğinizi burada bitirmenizi isteyeceğim. Ben asil bir milenyum olsam da çok hızlı yorulurum. Şimdi bile yorgunluğumu sizden saklamak için fazladan enerji harcıyorum. Bana bu haberi iletmek için geldiğinden seni ödüllendirmek istiyorum. O kapının ne işe yaradığını sana söyleyeceğim. O kapı geçmişe açılıyordu. Zaten evi o kapıdan terk etti. Geçmiş iğrenç yaşantısına geri dönmek pahasına... Neyse. Sana o anlatır bunları." Sonra ayağa kalktı ve Kurt'un kulağına eğildi. Bir şeyler söyledikten sonra odadan çıktı.
Tilki-"Size kapıya kadar eşlik edeyim. Ve anahtarı da alayım. O benim anahtarımdı." dedi ve ben de anahtarı ona verdim. Anahtarı ağzına aldı ve yuttu. Kapıya geldik ve:
Kurt-"Leydi Ekonis sizden bir mesaj iletmenizi istiyor. Bir Bine'ye onu çok sevdiğini söylemenizi istedi. Aramızda kalsın ama vücudu dayanıksız kaldığından değil, yas tutmak için odasına gitti. Onu çocuğu gibi severdi. Bir Bine bizi hiçbir zaman hizmetçi olarak görmedi. Biz de onun ölümünün yasını tutacağız."
b-"Huzura kavuşamaz mısınız?"
Kurt-"Hayır. Biz Leydi Ekonis'e zincirlerle bağlıyız. Hem huzura kavuşmak da istemiyoruz."
Tilki-"Biz ona hizmet için varız. Bir Bine'ye bizim de onu sevdiğimizi ilet. Merak etmesin. Leydi Ekonis'e iyi bakacağız."
b-"Tamam. ileteceğim. Misafirperverliğiniz için teşekkür ederim."
Kurt-"Rica ederiz. Elveda."
Tilki-"Rica ederiz. Elveda." Bir an aklıma Raf ve Ref geldi. Onlar gibi konuştular. Kapı arkamızdan kapandı ve eski haline geldi. Artık sıradan bir ahır kapısı. Şimdi Bir Bine'nin yanına gitmemiz gerekiyor. -
156.
+3Cehase'nin arzuları demek. Neyine dikkat etmiyorum acaba? Anlamıyorum. Evet, bana atarlı davranıyor ama neden? Hala olduğu yerde oturuyor. Güneş de batmak üzere. Hızlıca eve dönmem lazım.Tümünü Göster
b-"Bir Bine. Leydi Ekonis, Kurt ve Tilki'ye mesajını ilettim."
bb-"Abi, sen mi geldin? Çok teşekkür ederim. Leydi Ekonis'in mutlu olmasına sevindim."
b-"Pek mutlu değildi. Leydi Ekonis seni çok sevdiğini iletmemi istedi. Bana göstermedi ama Kurt bana yas tutmak için odasına gittiğini söyledi." Bir Bine önümde ağlamaya başladı.
bb-"Güneş ve aydan bahsettiğimde tek benimle dalga geçmeyen oydu. Bana her şeyi o öğretti. Hikayemi dinler misin abi?"
Shera-"Lütfen Cehase. Sen de dinle. Şu an efendine karşı soğuksun. Bunu hissedebiliyorum. Ben de efendime soğuk davrandım ve o kendini benim için feda etti. Lütfen dinleyin."
b-"Anlat. Dinliyorum."
bb-"Teşekkürler abi. Ben fakir bir ailede doğdum. Ailem için sokakta dileniyordum. Tabi o zamanlar babam beni dilendirip parayı tanrıya zütürdüğünü söylüyordu. Ben de tanrı bana yemek verecek, su verecek diye hep dilenmeye devam ettim. Yaşama isteğimi tutan kişiler Güneş ve Ay'dı. Her sabah Güneş gün boyu gülümser, her akşam da ay bana evime kadar rehberlik ederdi. Bir gün ay rehberlik ederken sokakta bir serçe buldum. O da Shera'ydı. Ölmek üzereydi. O gün de babam az para kazandım diye yemek ve su vermemişti. Ben de gizlice eğer babam yemek vermezse diye ayırdığım yemeğimden Shera'ya yemek ve su verdim. Bütün gece ölmesin diye başında durdum. Sonraki sabah durumu iyiydi ama kanadı kırıktı. Kanadına dal ve bir ip bağladım ve onu odamdaki boş kutuda sakladım. Sonra da dilenmeye gittim. O gün bir adam geldi. Saçları güneş kadar sarıydı. Beni aldı ve bana yemeğe zütürdü. Sonra da bana para verdi. Bana o gün garip bir kağıt verdi ve bana akşamki yemeğimi tam yememi söyledi. Anlamamıştım. Parayı önemsemememi de söylemişti ama onun bu söylediğini dinlemedim. Bana verdiği paranın bir kısmını babama verdim ve diğerlerini sakladım. Daha sonra eve geldiğimde annem bir et yemeği yapmıştı. Ben de yedim... Sonra... "
Shera-"O benim vücudumdu. Ben iyileşince kutunun içinde şarkı söyledim ve annesi beni buldu. Beni öldürüp pişirdi ve Bir Bine'nin yemesi için önüne koydular. Hala pişmanlık duyar ama iyi ki o gün bedenimi yiyen oydu. O gün gelen adam ona benim bedenimi yemesini söylemişti. O da başımı bile çöpten çıkarıp yedi." Anne babasını gibeyim bunun. huur çocukları. Çocuğun serçesinden ne istediniz lan? O adama güvenmesine şaşırdım. Çocuk çok saf hayallerle büyümüş.
bb-"Sonra babam beni dövdü ve odama kitledi. O gece aralıksız ağladım. Cebimdeki kağıt ısınmaya başladı. Cebimden çıkardım ve kağıt yandı. Ondan sonraki sabah tekrar dilenmeye gittiğimde Shera yanımdaydı."
b-"Shera mı yanındaydı? Pişmanlığı mı vardı yani?"
bb-"Hayır. Öyle değil." dedi ve parmağından bir zincir çıktı. Zincir Shera'ya bağlıydı.
b-"Bu zincirler... Leydi Ekonis'in zincirleri mi?"
bb-"O sarışın kişi Tilki'ydi. Bana Leydi Ekonis ile anlaşma kağıdı verdi ve Shera bağı ile yeminini mühürledi. Tabi o zamanlar ben bilmiyordum. Bir gün teyzemler geldi. Kuzenim de geldi. Teyzemler geldi diye annem temiz kıyafetlerimi vermişti O gün ne kadar mutluydum anlatamam. Teyzem ve kocası beni gezdirdiler, avm ye gittik, sinemada film izledik... Ve dilenmeye gitmeme de gerek yoktu. Her şey çok güzel gidiyordu. Taa ki o güne kadar. Babam bir gün yakama yapışıp beni uyandırdı. Ve teyzemin parasını çaldığımı iddia etti. Ben çalmamıştım. Dolabımı açtı ve Tilki'den alıp sakladığım parayı buldu. Teyzem ve annemler zaten kavgalıydı. Bu da son darbe oldu. Teyzemler eşyalarını toplayıp evden gittiler. Ben de dayak yedim. Eğer Tilki'yi dinleseydim ve aç gözlülük yapmasaydım teyzem sayesinde okul da okuyabilirdim. Ama okuyamadım. Aylarca dilendim. Shera ruh gücü ile beni iyileştirebiliyordu. Ama her geçen gün zayıflıyordu. Ben ne kadar ruh gücü ile beslersem o kadar güçleniyordu. Ama bu sefer de ben zayıf düşüyordum. Zaten ruh gücümü Shera'ya nasıl kontrollü vereceğimi bilmiyordum. Daha sonra Kurt geldi ve beni ailemden satın aldı. Tabi insan vücudu ile. Beyaz saçlı genç biri olarak geldi. Ailem de parayı görünce beni hemen sattılar. O gün hiçbir gün kadar acı çekmedim. Daha sonra beni konağa zütürdüler. Tüm dünya ile ilişkim kesildi. Leydi Ekonis cahil kişileri sevmezdi. Ben de onun için her şeyi öğrenmeye başladım. Ne de olsa benim kurtarıcımdı. Kendimi ona adamalıydım. Yeni bilgiler öğrendikçe öğrendim. 16 yaşıma geldim."
b-"16 yaşına mı? Sen 16 yaşında mısın?" Çok genç gösteriyor.
bb-"Hayır. Şu an 13 yaşındayım. Anlatacağım abi. En son 16 yaşımı anlatıyordum. 16 yaşıma geldim ve Shera ile aramız soğumaya başladı."
Shera-"Burada sizin hatanız yoktu. Benim boş gururum yüzünden siz sürüklendiniz. Cehase.
Şu an sen de boş gururuna sürükleniyorsun. Artık efendim benimle daha az konuşmaya başlamıştı. Bana daha az ihtiyacı oluyordu. Kendimi işe yaramaz hissediyordum. Bedenime de özlem duyuyordum. Onun yanında nedensizce kafeste hissediyordum kendimi. Bir gün boş gururumu fark etti ve benimle konuşmaya çalıştı. Ve ben de ona hiçbir şey anlatmadım. Bu içimde büyüdü ve bir gün kavga ettik. Ona yaşamak istediğimi söyledim. O da yalnızca bana gülümsedi. Başımı okşadı ve 'ben de senin yaşamanı istiyorum' dedi. Geçmişe giden kapıyı biliyordu. Gitti ve Leydi Ekonis ile konuştu. Leydi Ekonis şiddetle karşı çıktı. Çünkü biliyordu ki geçmişe gitse bile artık ruhlarımız bağlıydı. Eğer ben yaşarsam onun yaşam süresi benim yaşam süreme düşecekti. ikimiz de aynı anda ölecektik. Üstelik yaşadığımız sürece birbirimizi ve tüm olanları unutacaktık. Efendim bunu bilmesine rağmen tereddüt bile etmeden kabul etti. Ve o kapıdan geçtik. Bana sapandan gelen taşın yönünü değiştirdi ve zamanı devam ettirdi. Taş bana gelmemişti ve ben de kaçabilmiştim. O her gün dilenmeye ve acı çekmeye devam etti."
bb-"Acı çekmedim. Zamanı geri alınca tilki bana para vermedi ve ben de Teyzem'in sayesinde okula başladım. Parayı çalan kişi de kuzenimdi. Suçu bana atmaya çalıştı ama kanıtı yoktu. Sonra para arkasındaki küçük cebinden çıktı. O gün babası ve annesi sadece azarladı ve o konu kapandı. Ama o gün sayesinde ben okula başladım, annem ve babamın artık beni görmesi bile yasaklanmıştı. Dilenmek yerine okulda arkadaşlarım olmuştu. Sonunda da Shera ömrünü doldurunca ben de ömrümü doldurdum. Ve buradayız. Hikayemiz böyleydi." dedi ve mavi bir şekilde parlamaya başladı. Mavi mi? Güneşin kızıl rengi onu mavi gösteriyordu.
bb-"Son kez Güneş bizi selamlıyor Shera. Artık yanına gidebiliriz."
Shera-"Evet efendim. Size diğer dünyada da hizmet etmekten gurur duyarım."
bb-"Bana hizmet etmeni istemiyorum. Sadece sonsuza kadar birlikte kalalım."
Shera-"Nasıl istersen Bir Bine." dedi ve kayboldular. Orada yaklaşık birkaç dakika kalakaldım. Kımıldayamadım. Kımıldayamıyordum. Ben kendi yaşadıklarıma dert diyordum bir de. Hayalleri olan bir çocuktu sadece. Bu kadar acı çekmesine gerek yoktu...
b-"Cehase. Sana böyle hissettirdiğim için özür dilerim. Sana her zaman ihtiyacım olduğunu bilmeni istiyorum. Eğer sana işe yaramaz hissettirirsem beni sertçe uyarmanı istiyorum." Kafam yere eğik ve ağlıyordum. Kafamı kaldırmak bana ağır geliyordu. Cehase'nin duygularını görmezden geldim. Ona kendisini işe yaramaz hissettirdim.
Cehase-"Bir daha böyle bir duygu içimde asla dolaşamaz. Dersimi aldım. Bizim sonumuz onlar gibi olmayacak. Size söz veriyorum." Gözyaşlarımı sildim ve Cehase'ye döndüm.
b-"Akşam oldu bile. Ben acıktım. Hadi eve gidelim."
Cehase-"Nasıl isterseniz." dedi ve arkamızı dönüp Gülay Abla'nın evine doğru yürüyecekken birinin kafamı okşadığını hissettim. Bu çok sıcak bir eldi. Bir anda arkamı döndüm ve güneşin son ışığının da kaybolduğuna şahit oldum.
Cehase-"Siz de mi hissettiniz?"
b-"Evet. Rüzgardı herhalde. Güneş olacak değil ya hahahah."
Cehase-"Evet. Güneş olamaz. Gidelim." dedi ve yürümeye başladık. Ne şanstı ki bu gece de dolunay vardı... -
157.
+413 OCAK 2014Tümünü Göster
Bu sene üniversite sınavım var. Ama henüz hedefim yok. Ne olmam gerektiğini bilmiyorum. Meryem'lerin evindeyim yine.
Meryem-"Bu sene hangi üniversiteye gitmeyi planlıyorsun?" Raf ve Ref oyuncakla oynuyorlardı. Oyuncak fare ile.
b-"Hedefim yok. Belki hayalet avcılığı yazarım. Hahaha" dedim ve güldüm.
Meryem-"Biraz ciddiye alsan şu anki durumu."
b-"Bilmiyorum ya. Yazılıma biraz ilgim var aslında. Belki yazılımcı mühendisliğine giderim."
Meryem-"Bak orası iyidir. Puanlarına baktın mı?"
b-"Daha değil. Peki sen nereyi istiyorsun?"
Meryem-"Ailem cerrah olmamı istiyor ama ben Pilot olmak istiyorum. Hayalim dünyayı dolaşmak."
b-"Pilotluk zordur ama."
Meryem-"Biliyorum. Ama yine de pilot olmayı istiyorum."
b-"O zaman şimdiden pilotluğun hayırlı olsun."
Meryem-"Daha sınava girmedik. Hemen karar verme bence."
b-"Bir şey olmaz. Seni tanıyorum. O sınavı çerez niyetine yersin sen." Meryem bana laf sokmuyor? Nasıl olur? Size anlatayım. O gün yemekteki olaydan sonra bana karşı davranışı değişti. ilk önce benimle taşak geçiyor sandım. Ama ciddi ciddi bana iyi davranıyor. Yani tam olarak iyi davranmıyor da artık adan yerine koyuyor diyelim.
Raf-"Bir Bine abi dışarı çıkalım."
Ref-"Bir Bine abi dışarı çıkalım."
b-"Bu da nereden çıktı?"
Raf-"Yıllardır bu evdeyiz. Dışarıya çıkmayı özledim"
Ref-"Yıllardır dışarıya çıkmadık. Dışarıya çıkmayı özledim."
b-"Meryem, parka gidelim mi kedilerle?"
Meryem-"Bu soğukta."
b-"Evde bunalmış duruyor kediler. Kısa bir tur atıp geliriz."
Meryem-"Kedilerin bunaldığını nasıl anladın diye sormayacağım çünkü alıştım. 5 dakikaya hazır olurum." dedi ve hazırlanmaya gitti.
Raf-"Oley, dışarı çıkacağız."
Ref-"Oley, dışarı çıkacağız."
Halime-"Ne oluyor bakalım? Raf ve Ref yine kavga mı ediyor?"
b-"Yok, dışarı çıkacağız ondan biraz heyecanlılar."
Halime-"Yok olmaz. Dışarı çıkamazlar." Raf ve Ref annesinin eteğine yapıştılar.
Raf-"Anne, lütfennn!"
Ref-"Anne, nolurrr!"
b-"Yalvarıyorlar. Bir seferlik çıksınlar. Hem biz yanlarında duracağız."
Halime-"Bir Bine. Sana güveniyorum. Ama çevreye güvenmiyorum... Tamam. Ama Raf'a dikkat et. Dikkati incintır. Tasma mı taksak?"
b-"Tasma var mı ki?"
Halime-"Yok."
b-"Yoksa da bir şey olmaz. Bir zarar gelmeyecek. Söz veriyorum."
Halime-"Tamam o zaman. Ama dışarıda fazla kalmayın."
Ref-"OLEY! TAMAM ANNE!"
Raf-"OLEY! TAMAM ANNE!" Heyecanlılardı. Meryem de hazırdı ve dışarı çıktık. -
158.
+3Dışarı çıktık ve parka geldik. Raf ve Ref beraber karlı çimlerde koşuyorlar ve bayağı da mutlu gözüküyorlar.
b-"Cehase. Onlara göz kulak olur musun? Ben dikkat edeceğim ama olur da gözden kaçırırsam... "
Cehase-"Merak etmeyin. Siz keyfinize bakın. Ben göz kulak olurum." dedi ve Raf ve Ref'in yanına gitti.
Meryem-"Hava çok soğukmuş."
b-"Valla. Buz gibi."
Meryem-"Üniversiteyi Almanya'da okuma ihtimalim var."
b-"Almanya'da mı? Hani sana oturma izni çıkmamıştı?"
Meryem-"Eğer sınav puanım iyi olursa annem ve babam Alman konsolosluğuna tekrar başvuru yapabilirler. Ve kabul edilebilirim. Hatta çifte vatandaş bile olabilirim."
b-"Bence çifte vatandaş olmak iyi bir şey de... Gitmek istemiyor musun?"
Meryem-"Aslında burayı seviyorum. Ama bir gün gitmem gerektiğini de biliyorum."
b-"Gitmek zorunda değilsin. Anneannenin yanında yaşarsın."
Meryem-"Evet ama bir gün olur da anneanneme bir şey olursa yanlarına gitmek zorunda kalacağım. Burayla tek bağın anneannem."
b-"Ben de varım... Yani biz de varız. Annem de seni kızı gibi sever."
Meryem-"Biliyorum ama annem ve babam kabul etmezler. Şehir dışında üniversiteye gitme fikrimi bile kabul etmediler. Düşüncelerim değişir ve tembelleşirim diye düşünüyorlar."
b-"Annen ve babanın senin hayatını yönlendirmesine izin verme. Bu hayat senin hayatın. Dünyaya bir kere gelirsin."
Meryem-"Sen bunu bir de onlar anlat... Neyse ya üşüdüm. Eve dönsek mi?"
b-"Tamam. Raf, Ref. Eve dönelim." ikisi de ortada yok. Cehase de ortada yok. Neredeler lan?
Meryem-"Bir Bine. Raf ve Ref nerede?"
b-"Bilmiyorum. Arayalım." dedim ve hışımla ayağa kalktım. içimi bir korku sardı.
b-"RAF... REF... CEHASE... " Bağırıyorum ama ses veren yok. Hava soğuk. Parktan da çıkmak istemiyorum. Eğer buradalarsa ve buradan ayrılırsam geri döndüklerinde bizi bulamayabilirler. Meryem geldi ve:
Meryem-"Hiçbir yerde yoklar. Anneannem haklıydı... "
b-"Meryem. Sen parkta kal. Ben aramaya çıkacağım. Eğer gelirlerse beni ara."
Meryem-"Tamam. Bulursan sen de beni ara."
b-"Tamam." dedi ve ayrıldık. -
159.
+4Yolda ilerlerken birini gördüm. Bu Mert.Tümünü Göster
b-"MERT!" Seslendiğimi duyunca yanıma geldi.
Mert-"Aaa Kanka. Uzun süredir görüşemiyorduk. Hiç aramıyorsun da ha vicdansız."
b-"Kanka. Burada 2 tane kedi gördün mü? Yıllar önce sana göstermiştim."
Mert-"Hayır kanka. Kedi falan görmedim. Ama bizim mahallenin çocukları ara sokakta kedi seviyolardı diye duydum."
b-"Hangi sokak?"
Mert-"Bu ne telaş?
b-"Kanka o kediler önemli. Emanetlerdi bana. Onları bulmamız lazım."
Mert-"Tamam kanka. Senin için önemliler ise gidelim." Önden koşmaya başladı. Ben de arkasından koşuyordum. Umarım sağ salim buluruz. Ara sokağa geldik. Çocuklar etrafını sarmışlar bile. Aralarından geçtim ve baktım. Evet. Ref bu. Çocuklardan korkmuş ve kenarda titriyor.
b-"ÇEKiLiN LAN!" diye bağıdım. Çocukların bazıları çekildi. Birisi de:
Çocuk-"Kedi senin mi dıbına koyayım?" dedi. Ona tam yumruğu vuracakken Mert elimden tuttu:
Mert-"Kanka. Sakin. Çocuklar, bu kedi onun. Bir de siyah bir kedi vardı. Gördünüz mü?"
Çocuk-"Bir amca bu kediyi buraya bıraktı. Elinde bir tane de siyah kedi vardı. Şu tarafa gitti." Başka bir ara sokağı gösterdi. O sokağı döndüğümde orada olabilir. Ref'i kucağıma aldım ve:
b-"Ref. Korkmana gerek yok. Benim."
Ref-"Bir Bine abi... Özür... Dilerim. Sadece oynamak... istemiştik... "
b-"Konuşmak için kendini zorlamana gerek yok. Şimdi Raf'ı da bulacağız. Merak etme. Size zarar gelmeyecek." dedim ve çocuğun dediği yere doğru koşmaya başladım.
Çocuk-"Abi, adam silahlıydı." Bunu ben duymamıştım. Ama Mert duymuştu. Arkamdan koşmaya başladı. Bir terslik olduğunu anlamıştı.
Mert-"Bir Bine. Yavaşla."
b-"Yavaşlayamam. Onların başına bir şey gelsin istemiyorum." Koştukça koştum. Sonunda dönüşe geldim. Tam dönecekken Mert üzerime atladı. Bir el silah sesi geldi. Mert üzerimdeydi. Ben de yerde. Ref de Mert'in üzerime atlamasıyla ileriye uçmuştu. Adam silahı üzerime doğru tutuyordu. Mert yaşıyor mu? Kafamı kaldırıp baktığımda adamı gördüm. Bana silah tutan adam... Karatedeki ustam?
Usta-"SENiN KIZ ARKADAŞIN YÜZÜNDEN HAYATIM MAHVOLDU! HER ŞEYiMi KAYBETTiM! O DA SENi KAYBEDECEK! YILLARCA HAPiS YATSAM DA ÖLECEKSiN!" Raf'a baktım. Orada, kenarda titriyor. Ustanın arkasında biri belirdi:
Nilay-"O kadar yaşayacak zamanın olmayacak." dedi ve arkasından boynunu kırdı.
b-"YAPMAA!" desem de geç kalmıştım. Ustanın cansız bedeni çoktan yere düşmüştü bile. Hemen yanıma koştu ve Mert'i üzerimden çekti.
Nilay-"Bir Bine, iyi misin?" Hemen ayağa kalktım ve Mert'in yanına gittim. Kan akıyor. Ölüyor mu?
b-"Mert. Dayan. Seni hastaneye yetiştireceğiz."
Mert-"Kendimi iyi hissetmiyorum." Göğsünde delik var.
b-"Nilay, bir şey yapamaz mıyız?"
Nilay-"Ben bir şey yapamam." Cebimden telefonu çıkardım ve 112 yi aramaya çalışıyorum ama arayamıyorum. Telefonum kardan dolayı ıslanmış, dokunmatiği çalışmıyor. (E250 yi değiştirdiğini söylememe gerek var mı?)
b-"LANET TELEFON. ÇALIŞMAYACAK ZAMANI BULDU!" Mert elimden tuttu ve:
Mert-"Korkuyorum." Üzerimde çok pgibolojik baskı var. Ne yapacağım? Düşün düşün...
b-"Nilay. Telefonun varsa git ambulansı ara. Yoksa yardım çağır."
Nilay-"Tamam." dedi ve sokağa doğru koştu. Mert parlamaya başlıyor.
b-"Hayır hayır... MERT. DAYAN!" Nefesi git gide güçsüzleşiyor. Nilay nerede kaldı? Cehase nerede? Yine bana kim bulaşıyor? Neden direk bana gelmiyor da sevdiklerime acı çektiriyor? Mert son nefesini verdi.
b-"Mert. Cevap ver Mert. MERT." Ruhunun kalktığını gördüm. Kurtaramadım mı? Lütfen ölmesin. Lütfen lütfen... Bedenine bir şeyler oluyor. Bedeninden kanatlar çıktı ve Mert'in ruhunu sardı. Ve yavaş yavaş ruhu bedenine çekmeye başladı. Ve Mert birden gözlerini açtı. Nefes nefeseydi. Oturmaya çalıştı ve yerde oturdu. Sanki hiçbir şey olmamış gibi.
Mert-"Az önce ne oldu?"Ref'e bakmaya başladı. Ref de Raf'ın yanına gidiyordu.
Mert-"Ben mi yanlış görüyorum yoksa oradaki çocukların kuyruğu mu var?"
b-"Onları görebiliyor musun?"
Mert-"E evet. Cosplayler galiba. Kediler nerede?"
b-"Sen onları nasıl görebilirsin."
Nilay-"Düşündüğüm gibi. Kelebeğin hediyesi."
b-"Kelebeğin hediyesi mi? Yani 3 günü mü kaldı?"
Mert-"Bu kız... " Hass. Kelebek Nilay'ın kılığında Mert'e gözükmüştü değil mi?
Nilay-"Ben düşündüğün kişi değilim. Sana açıklamama izin ver. Benim gibi gözüken bir kelebek ruhu sana öldüğünde 3 ek gün yaşaman için ruhunu feda etti. Yani 3 gün sonra öleceksin."
b-"Böyle mi anlatılır!"
Mert-"Hahaha. Saçmalamayın. Bir Bine, sen bu saçmalığa inanmıyorsun değil mi?"
b-"Sana göstermem gerekiyor demek ki." dedim ve Mert'i de ayağa kaldırdım. Gerçekten göğsündeki delik bile gitmiş. Beraber caddeye çıktık. Kediler kucağımdaydı. Bir daha da asla bırakmam. Nilay arkada cesedi halledeceğini söyledi. Birinin gözümün önünde öldüğünü görmek... Ruhunun çıktığını görmedim ama. Neden bilmiyorum. Nilay'ın işi olmalı.
b-"Caddeden geçen herhangi birini durdur." Mert dediğimi yaptı ve birini durdurdu.
Mert-"Bakar mısınız, arkadaşım size bir şey soracak da."
-"Buyrun."
b-"Benim kucağımda şu anda ne var?"
-"Biri siyah biri beyaz 2 tane kedi var." Mert şaşırmış gibiydi. Bu şekilde öğrenmesini istemezdim.
b-"Teşekkürler." dedim ve adam yoluna devam etti.
b-"Şimdi anladın mı? Bu şekilde öğrenmeni istemezdim."
Mert-"Ben şimdi öldüm mü?" Mert bembeyazdı.
b-"Hayır. Kelebeğin hediyesi sayesinde yaşıyorsun. Merak etme. Senin yaşaman için bir yol bulacağım. Ölmeyeceksin."
Mert-"Nasıl bulacaksın? Arada kendi kendine konuştuğunu görürdüm ama... "
b-"Bunları atlatacağız merak etme. Senin yaşaman için her şeyi yapacağım. Yemin ederim."
Mert-"Sana güveniyorum... Ama şu an kendimi iyi hissetmiyorum. Eve gidip biraz dinlenmek istiyorum."
Dagaar-"Son 3 gününde uyumak mı istiyorsun yani?" Mert yanına döndü ve çığlık attı. Yere düştü ve sürünerek geri çekildi.
b-"Korkmana gerek yok. Onun ismi Dufy Daag"
Dagaar-"O KiM LAN! BENiM iSMiM DAGAAR. BU iSMi ÖĞRENEMEMEK iÇiN IQ NUN 10 OLMASI FALAN LAZIM!"
b-"Geldiğin iyi oldu. Onu yaşatmanın bir yolu varsa bilsen bilsen sen bilirsin."
Dagaar-"Biliyorum, ama bilgi pahalıdır. Ruhunu... "
b-"Reddediyorum."
Dagaar-"ARKADAŞIN ÖLECEK AMK. NASIL HALA REDDEDEBiLiYORSUN! ARKADAŞLIK GURURUN FALAN DA MI YOK!"
b-"En son çare sana ruhumu satarım. Ruhumu satmadan da kurtarmamın yolunu söylemeyeceksin herhalde."
Dagaar-"Söylemeye niyetim yok."
b-"Belki de Tanrı daha iyi bir teklif yapar... "
Dagaar-"Tamam tamam. Söyleyeceğim. Koskoca milenyumum düştüğüm duruma bak. Ruhunu birine satarsa sahibi bedeninin ölüm süresini ayarlayabilir. Sarı cadı gibi. Onun ölüm süresi Tanrı'ya bağlı."
b-"Anladım. Mert, bu çözüm yolunu kabul ediyor musun peki?"
Mert-"Şu an düşünemiyorum. Bilmiyorum."
b-"Anladım. Peki başka bir yolu var mı?"
Dagaar-"O çocuk çoktan öldü. Sence başka yolu var mı?"
Nilay-"Sana tavsiyem Tanrı'ya katılman. "
Dagaar-"NE TANRISI AMK KARISI. HER YERDEN FIRLAMA. ÇOCUK. BANA KATIL. BiR DAHA ASLA ÖLÜM SENi KORKUTMASIN."
Mert-"Ben... Bir Bine. Çıldıracağım... "
b-"Dagaar ve Nilay. ikiniz de gidin. Karar verince sizi çağırırım. Henüz zihnen hazır değil." Dagaar direk kayboldu ve:
Nilay-"Tamam. Ama bir şey olursa beni hemen çağır."
b-"Tamam." dedim ve Nilay da gitti. Mert ise kenarda büzüşmüş oturuyor. Raf ve Ref de uyuyor.
b-"ilk önce Raf ve Ref'i eve zütürelim. Sonra ne yapacağımızı tartışırız. Ne dersin?"
Mert-"Tamam." dedi ve ayağa kalktı. Ben önden o da arkamdan yürümeye başladı. -
160.
+4Kedileri Meryem'e verdim ve o da eve gitti. Ben de Mert ile parkta oturdum. Mert'e başımdan geçen her şeyi anlattım.Tümünü Göster
Mert-"Bu olanları aklım almıyor. Sadece 3 gün yaşayacağım. Senin ortaokulda ilk gün kimse konuşmuyorken susun demen... sana dersi anlatmama rağmen dersten kalman... Şimdi her şey yerine oturuyor."
b-"O günü hatırlatma, hala aklıma geldikçe tüylerim diken diken oluyor."
Mert-"Peki sen ne tavsiye edersin? Tekliflerini kabul etmeli miyim?"
b-"Yaşamak istiyor musun?"
Mert-"Evet. Bir kız arkadaşım var. Derya. Onunla bir gelecek kurmak istiyorum. Muhasebeci olmak istiyorum. Babamın işini devam ettirmek için. Daha istediğim çok şey var ama 3 gün... Ruhumu birine verirsem ne olacağını biliyor musun peki?"
b-"Bilmiyorum maalesef. Sana yalan söylemeyeceğim. Benim de durmadan ruhumu istiyorlar ama ben reddediyorum. "
Mert-"Peki neden?"
b-"Sadece ruhumun bana ait olduğunu düşündüğüm için. Senin gibi zor durumda kalsaydım belki ruhumu ikisinden birine verebilirdim... Yok ya. Ben vermezdim, ölürdüm galiba. Ama bu sadece kendi kuruntum."
Mert-"Kafamı iyice karıştırdın."
b-"Merak etme. Bir çözüm yolu bulacağız. Beni kurtarmak için öldün... Gerekirse kendi ruhumu feda eder senin yaşamanı sağlarım."
Mert-"Kafam hala karışık. Ama yalnız kalmak istemiyorum. Bu gece bende kalır mısın?"
b-"Senin evinde mi? Tamam. Kalırım. Anneme haber vereyim de öyle gelirim." Semada Cehase görüldü. Yanıma geldi.
b-"Sen neredeydin Cehase!?"
Cehase-"Bilmiyorum. Hiçbir şey hatırlamıyorum. En son sizin bana görev verdiğiniz gibi Raf ve Ref'i gözetliyordum. Sonra da kendimi başka bir yerde buldum. Neden oradaydım ve orada ne yapıyordum hatırlamıyorum."
b-"Birileri yine benimle uğraşıyor."
Mert-"O da mı senin arkadaşın."
b-"Evet. ismi Cehase."
Cehase-"Kelebeğin hediyesini kullanıyor."
b-"Beni korurken vuruldu."
Cehase-"Eğer ben dikkatli olsaydım... "
b-"Senin bir hatan yok. Ama bize saran kişiyi bulursam yapacaklarımı biliyorum. Şimdi Mert'in yaşamasına odaklanmam lazım."
Cehase-"Yaşamasının tek bir yolu var. O da ruhunu bir milenyuma anlaşma ile verirse."
b-"Aydınlattığın için teşekkürler. Onu zaten biliyoruz. Başka bir yolu var mı?"
Cehase-"Bildiğim kadarıyla yok."
b-"Anladım. Mert'in işini hallettikten sonra benimle uğraşan kişiyi bulmamız lazım."
Mert-"O ölen adam değil miydi?"
b-"O kim ki? Sadece karate öğreten bir adamdı. Benimle uğraşan kişi Cehase'yi de biliyor. Ona göre her şeyi planlamış. Hedefleri muhtemelen beni öldürmekti, ama sen araya girince mermi sana isabet etti." Yumruğumu sıkıyordum. Benim yüzümden bir arkadaşım ölsün istemiyorum. Bir daha olmaz.
Mert-"Ben eve geçiyorum. Sen... Siz de hemen gelin. Fazla yalnız kalmak istemiyorum."
b-"Tamam, eşyalarımı alıp hemen geleceğim." dedim ve evimin yolunu tuttum. -
161.
+4Evdekilerle konuştum. Aslında kabul etmeyeceklerdi ama ders çalışmak için gidiyorum deyince kabul ettiler. Eşyalarımı (Ve bir yığın test kitabıyla birlikte) Mert'in evinin yolunu tuttum.Tümünü Göster
b-"Cehase. Bir çok kendimi kendimi aciz hissettim ama ilk kez bir hatamı düzeltme ihtimalim var. Onu hiçbir milenyuma ruhunu sattırmadan düzeltmek istiyorum."
Cehase-"Başaracağınıza inanıyorum."
b-"Umarım. Senden bir ricam var. Gözünü dört açmanı istiyorum. Ve bize saldıran düşmanı bulmanı istiyorum. "
Cehase-"Düşman bir milenyum bile olabilir. Beni kolayca saf dışı bırakabildiğine göre ya Nilay kadar güçlü biri ya da dediğim gibi milenyum."
b-"Umarım milenyum değildir. Yoksa işimiz iş. Bir de ek olarak Mert'i ruhunu birine vermeden nasıl iyileştireceğimizi bulmanı istiyorum." dedi ve başını sallayıp uçup gitti. Ben de Mert'in evinin önüne geldim. Kapıyı çaldım ve babası kapıyı açtı.
MB-"Sen Mert'in arkadaşı olmalısın. Gel buyur içeri geç. Mert de odasında." dedi ve içeri buyur etti.
b-"Teşekkürler." dedim ve içeri geçtim.
MB-"Benim işlerim var. Sen de odasına git. Koridorun sondan 1. kapısı."
b-"Tamam, teşekkürler." dedim ve odasına yöneldim. Evleri tam anlamıyla... Bekar evi. Eve kadın eli değmediği çok belli. Ben babam ve abim evi bu hale getirsek annem kahrından ölür. Mert odasından çıkmıyor. Ben de ilk zamanlar böyleydim. Özellikle dedem öldükten sonra. Hiçbir şey yapasım gelmiyordu. Küçük olduğum için biraz hızlı atlatmıştım ama olayı. Mert'in odasına girdim. Ama Mert uyuyordu. Doğal olarak. Bu kadar şeyi zihninin kaldırmasını beklemiyordum. Odasını küçük. Bir tek yatak, bir tane dolabı var. Odanın çoğunu kaplamışlar zaten. Yatağı pencerenin yanında, hemen yatağının ayak tarafında küçük bir çalışma masası vardı. Ama odası bayağı incin. Dolabının üzerinde posterler var. Eski bir manga posteri gördüm. Eskiden manga hayranıydı galiba. Kelebek evine girdiğinde dışarıdan pek görememiştim içeriyi. O küçük kutudan eve baktığı zaman aklıma geldi ve içim nedensizce titredi. Benim duygularım değil ama... Bilmiyorum. Eğer kelebek Mert'in bu kadar erken öldüğünü bilseydi bana kızar mıydı? Benden nefret eder miydi? Sandalyede oturup bunları düşünmeye başladım.
Saat gece 2 oldu bile. Mert bir uyandı. Beni görünce:
Mert-"Bugünkü yaşadıklarımı rüya değildi değil mi?"
b-"Keşke rüyaydı diyebilsem."
Mert-"Peki ne yapacağız?"
b-"Sen yaşamak istiyorsan ben de çözümünü arayacağım. Yapacağımız şey bu."
Mert-"Peki nerede arayacağız?"
b-"Cehase'yi çoktan gönderdim bile. Biz de gördüğümüz ruhlara sorabiliriz. Belki bilen biri çıkar."
Mert-"Ruhları görmek... Onlara inanmıyordum bile."
b-"Her şeyin bir ilki vardır."
Mert-"Sen onları huzura kavuşturuyorum diyordun. Peki huzura kavuşunca ne oluyor biliyor musun?"
b-"Bilmiyorum. Sadece yeşil bir şekilde parlayıp gittiklerini görüyorum." Günlüğümü çıkardım ve:
b-"Genellikle tecrübelerimi buna yazıyorum. Hepsini yazmadım ama en önemlilerini yazdım. ileride benim durumumda olan biri olursa kitabı ona verecektim. Al istersen." dedim ve kitabı uzattım. Mert ise:
Mert-"Sende kalsın. Daha yaşayacak uzun bir ömrün var. Benim aksime." dedi ve reddetti.
b-"Senin de yaşayacak uzun ömrün var. Ümidini kaybetme." Cehase camdan girdi ve sandalyenin ucuna kondu.
b-"Bir şey bulabildin mi?"
Cehase-"Size saldıran kişi konusunda bir şey bulamadım. Ama Mert için bir şey buldum. Hoşunuza gitmeyebilir."
Mert-"Önemli değil. Sen anlat."
Cehase-"Pekala anlatıyorum. Kelebeğin hediyesinin 3 gün olmasının bir amacı varmış. Kelebek, hediye verdiği kişiye 3 gün içinde canını biriyle takas etmesini sağlayabilirmiş. Yani birini öldürürseniz onun yaşam süresi sizin oluyor." Bir süre sessiz kaldı.
Mert-"Ben... Bunu yapamam."
b-"Elbette ki yapamazsın. Başka yolu yok mu?"
Cehase-"Gerçekten başka bir bilgi yok. Olsaydı sizden saklamazdım."
b-"Biliyorum. Seni sıkıştırmak istememiştim. Sadece bunu yapamayız."
Cehase-"Nasıl isterseniz."
Mert-"Kararımı verdim. Ben ruhumu ikisinden birine vereceğim."
Dagaar-"Sonunda. Doğru bir karar veriyorsun." Mert yerinden sıçradı. Hemen yatağında ayaklarını çekti ve yatağın kenarına büzüştü.
b-"Danaar. Sen başından beri burada mıydın?"
Dagaar-"ŞU ADIMI DOĞRU SÖYLE ARTIK! BiLEREK YAPTIĞINI DÜŞÜNÜYORUM!"
Mert-"Sakin olun. Sana bir şey soracağım. Eğer ruhumu verirsem ne olacak?"
Dagaar-"Senin bedenini ve ruhunu kendi enerjimden besleyeceğim."
Mert-"Ya senin enerjin biterse?"
Dagaar-"HAHAHA. insan. Benim enerjim sonsuzdur. isterseniz milyonlarca kişi olun. Yine de besleyebilirim."
Mert-"Peki sana ruhumu verdiğimde senin için ne yapacağım?"
Dagaar-"Bunu hiç düşünmemiştim. Herhalde benim için ruh falan buldururum sana."
Mert-"O ruhlarla ne yapıyorsun peki?"
Dagaar-"Evlat. Farkındayım, kötü biri olup olmadığımı görmek istiyorsun. Sana kendi reklamımı yapmak yerine kötü yönlerimi anlatayım. Ondan sonra karar ver. Dinazor çağı benim öfkem ile bitti. Bazen öfkelendiğimde gözüm kararır ve ruh yok ederim. Yaşayan veya ölü olsun. Trilyonlarca masum ruh öldürdüm. Şu son birkaç yüzyıldır ruhlara zarar vermiyorum. O da sıkıldığımdan dolayı. Bu halimden de sıkılırsam tekrar zarar vermeyeceğim kesin değil."
Mert-"Peki, anladım. Biraz düşünmek istiyorum."
Dagaar-"Fazla zamanın kalmadı. Dikkatli düşün." dedi ve kayboldu.
Mert-"Bir de Tanrı ile konuşmak istiyorum."
b-"Yarın Nilay ile buluş... " derken camdan içeri girdi. Astral seyahat ile mi geldi yine bu? Evet.
b-"Hah. Bir sen ekgibtin."
Nilay-"Ne yani? Gelmeme üzüldün mü?"
Mert-"Nilay, sana bir şey sormam lazım."
Nilay-"Biliyorum. Tanrı ile konuşmak istiyorsunuz. Yarın ikiniz de aktara gelin."
b-"Aktar mı? Neredeki?"
Nilay-"4 yapraklı yoncayı aldığın aktar."
b-"Sakın bana... "
Nilay-"Evet. Konuştuğun aktar Tanrı'ydı."
b-"ŞEREFSiZ HERiF. TACiZ EDiLDiĞiMi GÖRE GÖRE BiR DE TESELLi ETTi!" ve Nilay kayboldu. Lanet herif. Oymuş demek ki.
Mert-"O zaman yatalım. Yarın bir de oraya gidelim."
b-"Tamam." dedim ve yattık. Gece sohbetimiz de böylece bitti. -
162.
+5Sabah uyandık ve hazırlanıp dışarı çıktık. Aktara doğru yola koyulduk. Dagaar karşımıza çıktı ve biraz telaşlıydı.Tümünü Göster
Dagaar-"Çocuk. Tanrı ile konuşmaya gideceksin ama o kötü yönlerini anlatmaz. insanları çok kolay manipüle edebilir. Hem... HEM NiYE TANRININ YANINA GiDiYORSUNUZ Ki?"
b-"Görmemezlikten gel."
Dagaar-"DUYUYORUM SENi AMK. Lütfen Tanrı'ya gitmeyin :( " Dagaar'ı ilk kez bu kadar çaresiz görüyorum. Mert'in onu kabul edeceğini çoktan kabullenmiş. Nilay yolda karşımıza çıktı ve:
Nilay-"Yolun bundan sonrasını benimle devam edin. Hadi Dagaar. Sen de kış kış."
Dagaar-"SARI CADI. BENiM iSMiMi BU KADAR KOLAY AĞZINA ALMA. SENi ÖLDÜRMÜYORSAM BiR BiNE'YE YAKINSIN DiYEDiR."
Nilay-"Yani Bir Bine'ye yakın olmasam sana muhalefetim diye beni öldüreceksin öyle mi? Ne kadar zalimsin. Ama Tanrı öyle biri değil... "
b-"Nilay yeter. Tanrı'nın rekldıbını sen değil Tanrı yapsın."
Nilay-"Tamam, benim için fark etmez. Gidelim." dedi ve yürümeye başladık. Son kez arkama baktım ve Dagaar üzgün bir şekilde kayboldu. Neden Mert'i bu kadar çok yanında istiyor? Herhalde ordu falan kuracak. Ne bileyim.
Aktara geldik. içeri girdiğimizde baharatların kokusu etrafımızı sardı. Rahatlatıcı bir kokuydu. Tanrı müşterisi ile ilgileniyordu. Müşterinin istediği baharatları verdi ve müşteri çıkınca "Kapalı" olan kağıdı yapıştırdı. Ve bir sandalye çekip oturdu.
b-"Bir "Tanrı"ya göre oldukça fakir bir yer."
Tanrı-"Milenyumlarca yıl yaşayınca sadece sakin bir hayat istiyorsun."
b-"Ben de sakin bir hayat istiyorum, ama nedense beni rahat bırakmıyorsun."
Tanrı-"O fareden dolayı bana hala kızgınsın."
b-"Kızgınlık hafif kalır. Arkamdan gülmüşsündür de kesin yüzsüz yüzsüz."
Tanrı-"Laf çarpıtma çabanı anlıyorum ama karşında normal bir insan durmuyor."
b-"Evet, normal bir insan olsa en azından böyle saçma bir girişimde bulunma gereği duymazdı. Gider direk konuşurdu, sen ise arkadan iş çevirmekten başka bir şey yapmadın. Daha seninle ilk kez tanışıyorum. Kendini bana aktar olarak tanıttın. Gerçek ismin Loki çıkarsa şaşırmam."
Mert-"Kanka sakin ol. Buraya kavga etmeye gelmedik. Sadece konuşmak için geldik."
Tanrı-"Mantıklı konuşan bir arkadaşın var. Sözünü dinle." Bu adamı öldüreceğim...
Mert-"Beni neden çağırdığınızı tahmin edebiliyorum. Size katılmamı istiyorsunuz. Eğer ruhumu size verirsem ne olacak?"
Tanrı-"Nilay'a ne oluyorsa sana aynısı olacak. Benim kuralların çerçevesinde bir yaşam sunacağım. Sana ruhsal sanatları öğreteceğim ve her yaşamında ölüp tekrar doğacaksın. Benim adıma."
Mert-"Peki kurallar nedir?"
Tanrı-"Çok basit. Benim verdiğim her görevi sorgusuz yap."
Mert-"Ne gibi görevler veriyorsunuz peki?"
Tanrı-"Bunu açıklayamam. Dagaar'a katılma ihtimalini de göz önüne alırsak ona karşı casusluk yapabilirsin. Ama seni temin ederim çok iyi bir hayatın olacak. Asla bir zorluk yaşamayacaksın, istediğin kadına sahip olacaksın ve istediğini yeyip istediğini içebileceksin. Benim kurallarıma karşı gelmediğin sürece."
Mert-"Anladım. Biraz düşünmek istiyorum. Müsaadenizi istiyorum."
Tanrı-"Müsaade sizin." dedi ve kapıya kadar uğurladı. ikimiz de dışarı çıktık. Dagaar gibi yarım yamalak konuşmadı. Tam olarak anlattı. Üstelik rahat bir hayat yaşayacağını da söyledi. Eğer ben ikisi arasında kalsaydım belki de Tanrı'yı... gibsen ikisini de seçmezdim amk. Tanrı dediğin yaratık arkadan kuyu kazan malın teki.
b-"Ee Mert. Ne düşünüyorsun?"
Mert-"Kesinlikle Dagaar'ı seçiyorum."
b-"Sen ciddi misin? Neden?"
Mert-"Tanrı bana güzel bir hayat vaat etti, evet. Ama o kendisine köle arıyor. Ben de köle olmak istemiyorum. Rahat yaşayan bir köle olacağıma Zulüm çeken özgür biri olurum daha iyi."
Dagaar-"Benim yanımda da tam olarak özgür olmayacaksın. Yine de katılmak istiyor musun?" Mert bu sefer karşısında beliren Dagaar'dan korkmadı.
Mert-"Evet. Ama birkaç şartım var. Ve bir de sorum var."
Dagaar-"Dinliyorum." Kuyruğunu sallıyor. Heyecanlı mı? Bizim Dagaar mı?
Mert-"Öncelikle şu anki ömrümü düzgünce yaşamak istiyorum. Elbette ki görevlerimi yerine getireceğim ama yine de görevlerimin hayatımı etkilemesini istemiyorum."
Dagaar-"Bir sonraki doğumuna kadarsa kabul edilebilir."
b-"Senin teklifini de mi kabul ederse tekrar doğacak?"
Dagaar-"Elbette ki. Ruh olarak yanımda kalırsa görevleri yerine getiremez. Yeniden doğmalı ki kaderi değiştirmeye izni olsun."
Mert-"ikinci olarak görevlerde masumları öldürmem."
Dagaar-"Bu da kabul edilebilir. Peki sorun nedir?"
Mert-"Ben gelirsem ve sen de eski haline dönersen benim ruhumu da yok etme ihtimalin var mı?"
Dagaar-"Kendi astımın ruhunu asla yok etmem."
Mert-"O zaman anlaşmayı kabul ediyorum. Bir daha eski haline dönmemen için yanında durmam gerektiğine inanıyorum." Dagaar kutruğunu biraz daha hızlı sallarsa fırtına kopacak.
Dagaar-"Elini uzat." dedi ve Mert de elini uzattı. Dagaar pençesini uzattı ve eline küçük bir çizik attı. Oradaki kanı yaladı.
Dagaar-"Anlaşmanın ilk kısmı tamamlandı. Şimdi de benim kanımda." dedi ve pençesi ile kendi diğer pençesini çizdi. Ama hayvan gibi bir yarmadığı kaldı.
Dagaar-"Şimdi de sıra sende." dedi ve Mert'e kanlı pençesini uzattı. Mert de ucundan yaladı. Iyy. Cidden ıyy. Mert'in ruhu bedeninden ayrıldı. ilk önce yeşil parlamaya başladı. Daha sonra içinden kelebeğin kanatları yükseldi ve semada kayboldu. En sonunda da bedeninde parlayan yeşil rengin yerini kırmızı aldı ve ruhu bedenine geri döndü.
Dagaar-"Anlaşma tamamlandı. Sana öğretmem gereken ruhsal sanatlar var. ilk önce... "
Mert-"Bu kadar heyecanlanma. Ne anlaştık? Bu hayatımı normal yaşayacaktım. Ama aradaki boşluklarımda dediğin ruhsal sanatları çalışabiliriz."
Dagaar-"Çağırmanı bekleyeceğim." dedi ve kayboldu.
b-"Çocuk gibi."
Mert-"Evet. Muhtemelen hep yalnızdı, o yüzden de saldırganlaşıp dikkat çekmek istiyordu. Saldırganlaşarak daha da yalnızlaşacağını milenyumlarca yılda anlamasına üzüldüm. Ama artık yalnız değil. Eski haline dönmesine izin vermeyeceğim." Belki de durmadan yanımda olmasının sebebi budur. Yalnızlıktan bir milenyum bile olsa acı vericidir belki de... -
163.
+421 ŞUBAT 2019Tümünü Göster
b-"Her şey mükemmel olmalı."
Mert-"Amma abarttın Bir Bine ha sende."
Nilay-"Harbiden. Bizi apar topar çağırdın."
b-"Hiçbir şeyi de abartmıyorum. Bugün abimin doğum günü. Hep o benim yanımda oldu, bana sahip çıktı. Tamam, çocuklukta ve ergenliğinde az çektirmedi ama o zamanlar da olur."
Meryem-"Bütlere girmemene şaşırdım. Bence bütlere girmemeni kutlayalım" deyip gülmeye başladılar. Ben yazılım mühendisliği okuyorum. Meryem ise her ne kadar pilot olmak istese de diş hekimliğini kazandı. Bir sene daha hazırlanmak istemedi. Nilay okumayı bıraktı. Zaten Tanrı'ya verdiği söz lise bitene kadardı. Mert ise çizgisini hiç bozmadı. Biraz tarzını değiştirdi ama... Yani... Biraz daha özgür ruhlu oldu diyelim.
Raf-"Abin yaklaştı, kokusunu alabiliyorum."
Ref-"Abin çok yakında. Kokusunu alabiliyorum" Cehase de camdan içeri girdi ve:
Cehase-"Abiniz kapıda."
b-"Tamamdır, herkes saklansın." dedim ve herkes saklandı. Abim kapıyı çaldı. Evet. Abim artık bu evde yaşamıyor. Ve yakında üniversitede tanıştığı Gül abla ile evlenecek. Şu an nişanlılar. Artık işi de var. Bir veterinerde asistan ama yine de iyi para alıyor.
b-"Ben kapıya bakarım. Işıkları yaktığımda herkes çıksın. Plana sadık kalacağız." dedim ve ayağa kalkıp kapıyı açtım. Kapıda sadece abim yoktu. Gül abla da yanındaydı.
Abi-"Bir Bine. Annemler evde yok mu?"
b-" Yoklar. Birine gideceklerdi de unuttum ismini şimdi."
Abi-"Anladım."
Gül-"Naber şeker." Gül abla biraz çocuk ruhludur. Gördüğünüz üzere.
b-"iyidir Gül abla sen?"
Abi-"Daha bizi ne kadar kapıda bekleteceksin. Hadi çekil de içeri girelim." dedi ve çekildim. Lambayı yaktığım anda bizimkiler "SÜPRiZ" diye fırladılar. Sonra iyiki doğdun Tarık mevuzusunu da geçtik. Abim harbi şaşırmıştı.
Abi-"Bu süprizin güzel olmuş, yanlış anlama da neden sadece senin arkadaşların var?"
b-"Abi, senin en kötü özelliklerinden biridir bu. Beni hiçbir arkadaşınla tanıştırmıyorsun. Gül abla ile evlenmesen ondan bile haberim olmayacaktı."
Gül-"Tek sana öyle değil şeker. Bana karşı da aynı."
Meryem-" 'ŞEKER' bizi buraya çağırdı."
Mert-"Aynen. 'ŞEKER' her şeyi planladı."
Nilay-" 'ŞEKER' bu kadar şey düşümüş. En azından teşekkür et."
Raf-" 'ŞEKER' abi sayesinde hepimiz bir aradayız ne güzel."
Ref-" 'ŞEKER' abi sayesine hepimiz mutluyuz ne güzel." Cehase'ye bakış attım. O beni satmaz.
Cehase-" 'ŞEKER' bence güzel isim."
Dagaar-" 'ŞEKER' bundan sonra senin lakabı olabilir." Dartaar bile gelmiş amk.
Abi-" Arkadaşların da seni 'ŞEKER' buluyor demek ki."
b-"BENi RAHAT BIRAKIN." Herkes gülmeye başlayınca ben de gülmeye başladım. Arkama bir bakıyorum da. Kötü günler yaşasam da arkamda kocaman bir aile var sanki. Başımdan geçmeyen şey kalmadı. Ve daha da çok şey yaşayacağım, bunu biliyorum.
_______
Yazdım ve günlüğümü kapattım. Sayfaları doldu bile. O kadar az anı yazmama rağmen. Zaman ne kadar hızlı geçti...
b-"Cehase. Ailen seni hiç merak ediyordur diye düşünüyor musun?"
Cehase-"Sizin yanınızda olduğum için merak ettiklerini sanmıyorum."
b-"Nedense kendimi ölmüşüm de huzura kavuşmuşum gibi hissediyorum. Her şey yolunda. Tüm arkadaşlarım yanımda."
Cehase-"Lütfen bu şekilde konuşmayın. Kendinizi bir şeye bağladığınızda ve o bağınız koptuğunda çok acı çekiyorsunuz."
b-"Ben dersimi aldım Cehase. Merak etme. Kesinlikle kendimi ve seni üzecek bir şey yapmayacağım." Birden telefonum çaldı. Arayan Meryem'di. Hemen açtım:
b-"Efendim Meryem."
Meryem-"Bir Bine. Anneannem. Rahatsızlandı."
b-"Halime Teyze mi? Hemen geliyorum." dedim ve telefonu kapatıp dışarıda koşmaya başladım. Telefonum tekrar çaldı ve:
Meryem-"Hemen neden kapatıyorsun? Akın Oktay Özel Hastane'sindeyiz."
b-"Tamam. 10 dakikaya oradayım." dedim ve yönümü değiştirip hastaneye koşmaya devam ettim. -
164.
+6Hastaneye vardım. Resepsiyondan Halime teyzenin yerini de öğrendim ve hemen odasına doğru gittim. Meryem kapısının önünde duruyordu.Tümünü Göster
b-"Meryem. Halime teyze nasıl?" Çok bitkin gözüküyordu.
Meryem-"Bilmiyorum. Bana da bir şey söylemiyorlar."
b-"Ne oldu?"
Meryem-"Birden sancılandı. 112 yi aradım. Şimdi de odaya zütürdüler. Bir Bine. Anneannem ölmez değil mi?" dedi ve bana sarıldı.
b-"O güçlü bir kadındır. Ölmesine imkan yok." Doktor odadan çıktı ve:
Doktor-"Hasta yakını hanginiz?"
Meryem-"Benim. Hasta yakını benim."
Doktor-"Hastamızın durumu iyi. Hasta ile konuşabilirsiniz. Ama fazla yormayın." dedi ve gitti. Meryem de içeri girdi. Yarım saat kadar bekledim. Sonra Meryem dışarı çıktı. Biraz daha canlı görünüyordu. Doktorun iyi haberi zaten onu sevindirmişti.
Meryem-"Anneannem seni görmek istiyor."
b-"Beni mi? Rahatsız etmeyeyim."
Meryem-"Çok ısrarcıydı."
b-"Tamam giriyorum. Zaten sohbetim fazla uzun sürmez." dedim ve Cehase de yanımda içeri girdim. içeri girerken soğuk bir his hissettim. Sanki bu sıcak hastanede ağzımdan buhar çıkacakmışcasına bir soğukluk. Titredim. Belki de Halime teyzenin ölümünden öyle korkuyorumdur ki... Belli etmesem daha iyi.
b-"Halime teyze, bizi çok korkuttun."
Halime-"Ben de seni bekliyordum."
b-"Hayırdır Halime teyze beni çağırmışsın."
Halime-"Bir Bine, yaklaş oğlum. Sesimi fazla çıkaramıyorum. Kulağına bir şey söyleyeceğim." dedi ve ben de yaklaştım. Cehase de omzumda duruyor. Galiba o da kulağıma söyleneni dinlemek istiyor.
Halime-"Huzura kavuş küçük kuş. Bize yasak olan cennet bahçelerinde uç." dedi ve Cehase'ye dokundu. Hemen geri çekildim. Cehase yeşil parlamaya başladı."
Cehase-"Gitmek... istemiyorum... Bir Bine... Düşman... Başından beri dibimizdeymiş... KAÇ... " dedi ve huzura kavuştu. Kapıya doğru koştum ve kapı kayboldu. Pencerelerden atlarım dedim onlar da kayboldu.
Halime-"Beni hatırlamıyorsun değil mi?"
b-"CEHASE'Yi NEDEN HUZURA KAVUŞTURDUN?"
Halime-"Bir tek Cehase değil. Raf ve Ref de huzura kavuştu. Tabi ilk önce bedenlerinin ölmesi gerekti." dedi ve cansız bedenlerini önüme attı. Kedi hallerini ilk kez görmüştüm. Kafam zonkluyor. Neden? NEDEN? O KiM? Üzerine koştum ve yumruğu salladım. Kaçmaya bile çalışmadı. Yumruğu yedi ve yere düştü.
b-"Neden? NEDEN? SENi AiLEM OLARAK GÖRMÜŞKEN NEDEN?"
Halime-"BEN ZATEN SENiN ASIL AiLENiM APTAL. DiĞER HERKES SAHTE! HALA BENi HATIRLAMIYORSUN BiLE! BUGÜN CENNETTEN KOVULDUĞUMUZ GÜN. 21 ŞUBAT. 24 YAŞINDAYDIK. YASAK ELMAYI BERABER YEDiK. YÜZLERCE ÇOCUK YAPTIM SANA! HATIRLA ARTIK!"
b-"SEN NE SAÇMALIYORSUN? BENiM iSMiM BiR BiNE. BENi BAŞKALARIYLA KARIŞTIRIYORSUN!"
Halime-"Senin ismin Adem. Benim ismim de Havva. Cennetten ikimiz de beraber kovulduk. 24 yaşımızdaydık. ikimizin de kanı kaynıyordu. O elma orada duruyordu. Her şeyimiz vardı ama yine de o elmayı istedim. Sen de benim için koparıp yedin. Sonra dünyaya sürgün edildik. Ve birbirimizi hep sevdik. Seviştik de. Yüzlerce çocuğumuz oldu. Çocuklarımız birbirleriyle evlendi ve onların da çocukları oldu. iki evladımızla tanıştın bile. Onları bile hatırlayamıyor musun? Günahkâr oğlumuz Dagaar. Yani Kabil. Masum oğlumuz Habil. Kendisine Tanrı diyor artık. Habil ve Kabil sen her doğduğunda yarışırlar. Ruhunu almak diye sana söylediler ama bu yarışmanın kuralı. Gerçek tanrının koyduğu bir kural. Sana kim olduğunu hatırlatmak için yarışırlar. Eğer ruhunu ikisinden birine satmayı kabul etseydin sattığın oğlum sana gerçekleri gösterecekti. Böylece de bu lanet üzerimizden kalkacaktı. AMA SEN HiÇBiR ŞEY HATIRLAMIYORSUN. BU BEDENDE MiLENYUMLARCA YILDIR HAPiSiM. BU KADAR YAŞAMAKTAN BIKTIM!" Duyduğum bu kadar şeyi bir anda idrak edemedim. Hiçbir şey hatırlamıyorum.
b-"Eğer dediğin gibiyse o zaman benim de ölümsüz olmam gerekmez mi? Ve senin de genç olman... "
Halime-"Nilay'dan da gördün. Bedenin yaşını istediğim gibi değiştirebilirim. Hatırlamadın. Yine. Bugün son günündü. Ve ikimizin de laneti farklı. Ben bu ölümsüz bedende hapisim, sen ise her şeyi unutup tekrar tekrar dünyaya geliyorsun. Her 24 yaşındayken ve Şubat'ın 21 inde eğer hatırlamazsan ondan sonraki günler sen ölene kadar yanında sevdiğin ne kadar insan varsa acı çekiyor. Biz de dahil. Eğer hatırlarsan lanetin kalkacak ama hatırlamamakta ısrar ettin." dedi ve boynumdan tutup kaldırdı.
b-"Raf ve Ref'i... Kaçıran sendin... "
Halime-"Ben sadece adamı manipule ettim. Bir de Raf ve Ref dışarı çıksınlar diye biraz büyü yaptım. Devdıbını adam kendisi yaptı. O merminin sana gelmesini isterdim. En azından ölüm anında korkup ruhunu oğlunuz Kabil'e satabilirdin. Ama insan faktörünü unuttum. Ve Nilay'ın plandan haberi yoktu. 1820'li yıllarda da seni Nilay kurtarmıştı. Ondan sonra da sana olan aşkından dolayı Habil'in yanına katıldı. Ne aptal ama. Bu insanlar sadece bizim çakma versiyonlarımız. Biz ikimiz tekiz. Biz ikimiz ebediyiz. Ama bu sefer de olmadı. Umarım gelecek sefer hatırlarsın. Şimdi öl ve yeniden doğ." dedi ve boynumu kırdı. Öldüm... -
165.
+5HAVVA
Hastanede ölüm haberimi verdim ve sahte bir beden bile hazırladım. Habil'in aktarına girdim.
Tanrı-"Hoş geld... Anne?"
Havva-"Evet Habil. Ben geldim oğlum. Kabil, saklanma kardeşinden. Sen de gel yanıma." dedi ve Dagaar (Kabil) de yanında oluştu. ikisi de sanki çocuk gibi annesinin dizine yattılar. Tabi Kabil kurt formundan çıkamadığı için sadece kafasını dizini koydu.
Dagaar-"Bizi yine mi hatırlamadı anne?"
Havva-"Hatırlayacak oğlum. Hatırlayacak."
Tanrı-"Peki ne zaman? Daha ne kadar babamı kandırmamız gerekiyor? Kaç kere daha babamı öldürmen gerekiyor? Kendimi babamdan daha büyük bir varlık gibi göstermekten tiskiniyorum. Babam bana öfkeyle baktı, benimle alay etti."
Dagaar-"Ben ise her zaman yanındaydım. Ruhunu bana satması gereken her an yanındaydım ama yine de satmadı." Havva kafalarını anne edasıyla okşadım. Başını dizinde yatan çocuklarından kaldırdı ve önüne baktı. Önünde Nilay ve Mert duruyordu.
Havva-"Artık sen de biliyorsun Mert. Bir Bine başından beri sizin atanız Adem'di. Bir sonraki doğumunda her şeyini hatırlamasını sağla." Mert yumruğunu sıkıyordu.
Mert-"Ölmesine gerek yoktu."
Dagaar-"MERT!"
Havva-"Kabil. Benim yanımda sesini yükseltmemen konusunda anlaşmıştık."
Dagaar-"Özür dilerim anne."
Havva-"Hala ona duygularla bağlısın Mert. Bu kabul edilebilir. Çünkü ben de ona duygularla bağlıyım. Beni hatırlamadığı her gün acı çekiyorum. Eğer bu kadar zulüm çekeceğimizi bilseydim en başta o elma ağacını yakardım. Ama yaptım bir hata. Cezasına da katlanıyorum. Mert. Eğer öldürmeseydim daha fazla acı çekecekti. Laneti dolayısıyla Size olacak olan şeylerden kendini suçlu hissedecekti. Artık sen de Adem'in bizi hatırlamasına yardım edeceksin."
Mert-"Nasıl isterseniz." dedi ve aktardan dışarı çıktı.
Nilay-"Müsadenizle, ben de çıkıyorum." dedi ve Nilay da dışarı çıktı.
Havva-"Arkasından ağlamaya gittiler. Bir daha ağlamamaları için bu sefer başarmalıyız. Hazırlanın. Babanızın doğumuna az kaldı."
Dagaar-"Nasıl istersen anne." Dedi ve kafasını annesinin dizinden kaldırdıktan sonra kayboldu.
Tanrı-"Nasıl istersen anne." dedi ve ayağa kalktı. Havva da hazırlanmalıydı. Bu sefer daha iyi bir planla karşısına çıkmalıydı. -
166.
+6MERT
Ailesi yas tutuyor. Bir Bine hastanede ölü bulundu. Ama onun için hala yapabileceğim bir şey var. Evlerinin önüne geldim ve kapıyı çaldım. Abisi kapıya çıktı:
Abi-"Mert. Bir Bine için mi geldin? Sen Dagaar denilen milenyum muydu neydi onun için çalışıyordun değil mi? Bir Bine'ye ne olduğunu biliyorsun değil mi?"
Mert-"Biliyorum... Ama maalesef söyleyemem."
Abi-"NEDEN SÖYLEYEMEZSiN? KARDEŞiM ÖLDÜRÜLDÜ. BOYNU KIRILARAK." Yakama yapıştı.
Abi-"NE BiLiYORSAN SÖYLEYECEKSiN!"
Mert-"Söyleyemem. Beni istersen döv, öldür... Yine de söyleyemem. Ama onun mirasını gerçekleştirebilirim."
Abi-"Onun mirası neymiş?"
Mert-"Günlüğü. Onu almak için geldim. Yeni nesildeki ruh görene vermeliyim. O kadar önemli bir kitap ki bir sonraki nesildeki ruh görenin her şeyi hızlı fark etmesini sağlayabilir."
Abi-"Fark etse ne olacak. Kardeşim artık öldü."
Mert-"Başka kardeşlerin ölmemesi için. Başka ruh görenlerin boş yere ölmemesi için o günlük bana lazım. " Ona Adem'den bahsedemem. Bahsedersem bir sonraki jenerasyonunu arar. Yakamı bıraktı. Bir Bine'nin odasına girdi ve günlüğünü aldı. Aşağı indi Mert'e verdi.
Abi-"Bir daha bu eve gelme." dedi ve kapıyı çarptı. Bu kitap altın değerinde. Onu diğer Bir Bine'ye vermeli. Daha doğrusu yeni doğan Adem'e...
---
OKUDUĞUNUZ iÇiN HEPiNiZE TEŞEKKÜRLER. BiR SONRAKi HiKAYEMDE GÖRÜŞMEK ÜZERE. KENDiNiZE iYi BAKIN. -
-
1.
+1Reis valla varya nefessiz okudum amk cok guzel. yazmissin eline koluna saglik dassni yesinler
-
-
1.
+1Gelen geçen daşşağımı yediriyor top kalmadı :D Beğenmene sevindim kanka.
-
1.
-
2.
+1Panpa sen naptin?
-
-
1.
+1Hep mutlu sonla bitecek değil ya :D
-
2.
+1Ne mutlu son ne mutsuz son. Bi garip oldum. En son Inception da böle olmuştum uhshssjhs
-
1.
-
3.
+1Vay amk
-
4.
+1Reis sen birsey yazarsinda ben zevmez miyim amk ilk hikayende beri takipteyim senin dalini dassani yerim amk zende dassak bitmrzzzz
-
5.
+1Çok iyi be helal olsun gerçekten iyi yazıyorsun.
-
6.
+1Devamı ne zaman laaağğnn aşırı sardı
-
-
1.
0Yakın zamanda gelmez knk. 30 haziranda dgs var.
Beklerken diğer hikayelerimi de okuyabilirsin (bkz: bir bine bende binem hikaye serisi)
-
1.
-
7.
+1Devamı ne zaman laaağğnn aşırı sardı
diğerleri 5 -
1.
-
167.
+2Efsaneydi be. Uzun zaman oldu böylesini okumamıştım. Panpa yeteneğin üst düzey. Kim ne derse desin, finalde şok oldum. Tv dizileri "filim"leri senin daşşağına gurban olsun.
-
-
1.
+1Teşekkürler kanka. Beğenmene sevindim. : )
-
1.
-
168.
+1Yerimi alayım şuradan da.
-
169.
+2Aşırı iyiydi helal olsun çok iyi yaziyorsun.
-
-
1.
+1Teşekkürler kanka.
-
1.
-
170.
+2Zanpacım bişey sorcam şimdi. Senin başından beri aklındaki son bu muydu?
(Son efsaneydi bu arada , 40 değil 440 yıl düşünsem aklıma gelmezdi.) -
-
1.
+1Aklımdaki son buna yakındı diyelim. Genelde kafamdaki son ile hikayedeki son bir olmuyor. Hikaye bana kendi sonunu yazdırıyor :D
-
2.
+1Yılaaaaan
-
1.