/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
  1. 1.
    +2 -4
    Evet beyler cok ama cok saglam bi hikaye.
    5 10 kişi toplanirsa 3 saatlik mevzuyu hızlı bi şekilde bitircem REZ alın
    EDiT : HiKAYE BANA AiT DEGiL.
    DÜPE DÜZ YAKiN ARKADASiMiN BASiNDAN GECEN OLAY VE GÜNLÜGÜNDEN ALiNTiDiR.
    ···
  2. 2.
    +3
    hani 2 parttı bin
    ···
    1. 1.
      0
      Kanka telefondan girdigim icin uzun surdu
      ···
  3. 3.
    +3
    Okuyan bir kisi bile olsa hikayeyi tamamliycam partlari atiyorum
    ···
  4. 4.
    +2
    Devam ediyim mi kac kisi var ?
    ···
  5. 5.
    +2
    - özür dilerim aykut. nerede kalmıştık?
    - dövmenden bahsediyordun.
    - ah evet, hayırdır sana nerden esti bu istek?
    - değişiklik iyi gelir diye düşündüm. gelip geçici tatminler işte naparsın?

    konuşurken gözlerinin derinlerine bakıyordum, o şeytana dair bir ipucu bulmak adına. hayır, bunca kanıta rağmen sanki yanılmıştım, bu kızda kötülüğe dair hiçbir emare yoktu. bir adım daha ileri atmayı düşündüm ve ağzımdan şu sözler döküldü:

    - bana gelsene film falan izleriz.

    her şey benim dışımda gelişiyor gibiydi, planlar kuruyor, eyleme geçiyordum fakat sanki bunları yapan ben değildim...
    olur ya sıktı zaten burası.

    hesabı ödedim ve dışarı çıktık. cebinden çıkardığı kısa parliament pakedini bana doğru uzattı, kendisi de bir sigara aldı.

    - güzel bir hava var.
    - öyle.
    ···
  6. 6.
    +2
    Seri partlari atiyorum cugulayanlar okuyanlar mi amk ?
    ···
  7. 7.
    +2
    70'lik bardağı tutan elimin titrediğini hissettirmemek için bir kahkaha patlattım. içim fena halde kaynıyor olsa da, dışım aynı oranda normaldi. istemsizce duruma uyum sağlamıştım... kahkahalarım içinde bulunduğum tuhaf durumdan dolayı haddini aşmaya başlamıştı. deniz'in telefonun çalması kendimi toplamam adına bir fırsat yarattı. " beni istediğin zaman arayabileceğini kim söyledi sana?" dedi kısık sesle telefondaki kişiye, eliyle müsade isteyerek kalktı masadan o güzel şeytan.

    ne olacaktı şimdi? hiçbir şey olmamış gibi devam edebilecek miydim? bunu istesem bile yapamazdım, zira içten içe bu durumla karşılaşmaya can attığımı biliyordum. burada duramazdım, daha fazla heyecan lazımdı bana. hayatımda ilk defa önemli bir şeylerin parçası olmuş gibi hissediyordum kendimi.
    ···
  8. 8.
    +2
    - bu konuyu sen açmasan ben açacaktım. gerçekten de normal değilsin son günlerde. hele şu bayılma olayı tuz biber oldu tüm bu olanların üstüne. bir sıkıntın mı var?
    - yo yo, modern insanın şımarıklıkları işte...
    - peki öyleyse.
    şüpheyle bakmaya devam ediyordu. artık planın ikinci safhasına geçmeliydim.

    - deniz, bildiğin bir dövmeci var mı?
    - noldu ki?
    - bir dövme yaptırmak istiyordum da.
    - hmm ben bir aralar yaptırmıştım ama hala açık mıdır bilmem.

    bingo.

    - harbi mi? ne dövmesi?
    - boşver ya çocukça bir şey.
    - söyle ya merak ettim.
    - şey orak.
    ···
  9. 9.
    +2
    aklıma gelen ihtimal bile kanımı dondurmaya yetti. yo yo bu kadar şiddetli görsele şahit olmam zihnimin düzgün çalışmasını engelliyor olmalıydı. uyku vakti gelmişti artık zaten yarın erken kalkmalıydım.

    uykuda bile peşimi bırakmadı deep web, şiddet dolu rüyalarla devam ediyordu bu pgibopatlığın resitali.

    saatin cırtlak alarm sesiyle uyandım. kendimi kilometrelerce koşmuş gibi yorgun hissediyordum, buna rağmen aç değildim. şiddet beni doyurmuştu adeta. bir çay içtim, akabinde hızlıca giyinip işe doğru yola koyuldum.

    ünlü bir bilgisayar pazarlama şirketinin küçük bir şubesinde satış görevlisiydim. ruh gibi içeri girdim, arkadaşların verdiği selamlara robotik şekilde karşılık verip deniz'e doğru yanaştım.

    - günaydın.
    - günaydın naber?
    - iyi. naptınız dün?

    gözlerim istemsizce saçlarına takılmıştı. deniz bir şeyler anlatıyordu fakat anlamıyordum.

    gözlerimin karardığını hissettim. bayılmışım o anda.
    - uyanıyor galiba.

    gözlerimi kırpıştırarak etrafıma baktım. deniz ve şef başımda bekliyorlardı. dehşetle deniz'e baktım tekrar, o da şaşkın şekilde beni izliyordu.

    - noldu aykut, dedi şef.
    - şey kahvaltı etmedim, şekerim düştü galiba.
    - al iç şu meyve suyunu. adam gibi gelin şuraya, işleri aksatıyorsunuz.
    - özür dilerim şef.
    - 5 dakika içinde işinin başına geç.

    diyerek çıktı. deniz'le baş başa kalmıştım.
    - niye öyle garip garip bakıyorsun bana?

    kendime gelmeliydim bir an önce. deniz'e bir şey çaktırmamalıydım ayrıca durumdan da emin değildim. muhtemelen son günlerde maruz kaldığım görseller ve açlık birleşince zihnimi bulandırmıştı.

    - hiç ya, dün uyuyamadım da.
    - iyi ben işe başlıyorum, müşteriler birikmeye başladı. sen de iyi hissedince kendini gelirsin.
    - tamam.
    ···
  10. 10.
    +2
    Gordugunuz gibi beyler hikayeyi 1 saatte bitirdim okuyan goz bebekleri dert gormesin primci olsaydim bitirmezdim.
    Bu hikaye baştan sona ekgibsiz gercek yaşanmiştir. benim lavuk arkadas deep web'te biraz fazla takilip uyuyor ve gormus oldugu rüya ekgibsiz fazlasiz bu anlattiklarimdan ibarettir. 04.11.2014 günlügünde kaleme almis oldugu bu hikayeyi okudum ve panpalarimla paylasmak istedim.
    Uludag eksi ve tisozluk'te kiz arkadasi deniz bunu paylasmis. hayret amk nasil inciye dusmemis
    ···
  11. 11.
    +1 -1
    saçma bir komedi filmi açtım, bir kez bile güldüğümüzü hatırlamıyorum. kafamdan binbir çeşit düşünceler geçiyordu ki deniz'in sesiyle kendime geldim.

    - aykut gitsem sıkıntı olur mu? baya yoruldum, dinlenmek istiyorum biraz.
    - tabi tabi geçireyim seni.
    - iyi geceler.
    - sana da.

    kapı kapandı, derin bir soluk verdim yaşadığım her şeyi dışarı atmak istercesine. deniz'in soğukkanlı şeytaniliği karşısında buz kesmişti her tarafım. kaç kişiyi öldürmüştü? nasıl bu kadar normal gözükebiliyordu? beni de öldürecek miydi? ve en önemlisi neden yapıyordu bütün bunları?

    anlamak istiyordum. anlamak için her şeyimi verebilirdim, geri dönüşüm yoktu artık.
    yaklaşık bir hafta boyunca normal hayatıma devam ettim. deniz de aynı oyunu oynuyordu, bir şeylerden şüphelendiyse bile kesinlikle belli etmiyordu. iyi bir oyuncu olduğunu biliyordum zaten... 1 hafta sonunda aramızdaki sessizliği bozacak bir hamle geldi deniz'den.
    ···
  12. 12.
    +2
    - dinliyorum.
    - şirketin iki yönlü işlediğini fark etmişsindir, daha önce söylediğim gibi yaşam ve ölüm. seçeneklerin bunlar, ya bizim emrimiz altında, insanlara diledikleri ömre bahşetme görevini üstlenirsin - tıpkı deniz gibi - veya senin vücudundan sadece tek sefer faydalanmamıza izin verirsin. anlarsın ya.

    suratına yerleşen gülümsemede en az hakim olan duygu mutluluktu.

    - öldürebilirsiniz beni.

    müfettişin bu cevabı beklemediği belliydi, hoş aklı başında hangi insan bu cevabı seçerdi ki? fakat artık normal bir insan olmadığımın farkındaydım. evet, eski silik aykut gitmişti, tıpkı olmasını istediğim gibi fakat bunun bedeli şu an ölümü isteyen tuhaf bir aykut olmuştu.

    - son kararın mı?
    - evet kenan bey.

    gülümseyerek deniz'e baktım. o da gülümsüyordu, fakat bu sefer içten gibiydi. bu pislikten ancak ölümle kurtulacağımı biliyordu ve kurtulduğuma seviniyor gibiydi.

    - seni bekliyor olacağım deniz. her nerede olacaksam.

    klişelere saplanmaktan kurtulamamıştım ölüme giderken bile. eh, o kadar da olurdu ha?

    - pekala aykut, acını daha fazla uzatmayacağım. sıradaki zengine hizmeti sen vereceksin.

    az önce camın diğer tarafından izlediğim odadaydım şimdi. içeri girecek olan katilimi bekliyordum. kolay kolay teslim olmamak vardı kafamda, şansım varsa yanımda birkaç pgibopatı da arkaürebilirdim. o sırada kapı açıldı ve az önce müfettişle konuşan zengin adam girdi içeri.

    - merhaba küçükbey, bakalım bu defa gülebilecek misin?
    ···
  13. 13.
    +1
    Güzelmiş..
    ···
  14. 14.
    +1
    - arabayı kim kullanıyor?
    - ben de bilmiyorum.
    - nasıl ya?
    - fazla kişinin kimliğini bilmem ki.

    ne diyordu bu kız allah aşkına?
    nereye gidiyoruz peki?
    - gittiğimiz yeri de bilmiyorum.
    - ya sen benle dalga mı geçiyorsun?

    bunu söyledikten sonra aklıma absürd şekilde " salak yemin ederim gerizekalı bu çocuk " 'daki " ya sen beni niye çağırdın " repliği geldi aklıma...

    - karargah değişir sürekli, biz de bilmeyiz yerini çoğu zaman.
    - ne karargahı?
    - gideceğimiz yerde anlatılacak aykut sakin ol.
    - bana bak beni bulaştırma pis işlerine.
    - daha ne kadar bulaşabilirsin ki aykut?

    haklıydı. kendim istemiştim bu durumu...

    şehir dışına çıkmıştık artık. arada tek tük lüks villalar kurulmuştu, ormanlık arazinin kesilip özel mülk yapıldığı yerlerde. bu villalardan birinin önünde durdu araba. tadına doyamadığım sigaramı tekrar yakıp etrafı süzmeye başladım. o sırada şoför de arabadan indi.

    - bana bak kimsiniz ulan siz?

    diyerek hiddetle üzerine yürüdüm. hiç sesini çıkarmadan ceketini hafifçe kenara atarak kemerindeki silahı gösterdi. elimde olmadan ürkmüştüm. şoför eve doğru ilerleyerek deniz'e eliyle gel işareti yaptı.
    ···
  15. 15.
    +1
    bir şeytanla yan yana yürüyordum...
    hiçbir şey söylemeden evimin sokağına saptım ve eve geçtim. üstümdekileri çıkarmadan yatağa uzanıp düşüncelere daldım. yarın ne gösterecekti bana deniz? babasını öldürdükten sonra hayatını nasıl yoluna koyabilmişti ayrıca? ve her şeyden önemlisi deniz gibi kaç kişi dolanıyordu sokaklarda?

    kabuslar içinde bölük pörçük bir uykuyla 9 gibi kalktım. zombi gibi hissediyordum kendimi, aç olmama rağmen iştahım yoktu. kahvemi yudumlarken telefonun çalmasıyla tüm bilişsel fonksiyonlarım yerine geldi. evet, bugün büyük gündü.

    - alo?
    - hazır mısın?
    - evet.
    - iyi 5 dakikaya geliyoruz.

    kapandı. " geliyoruz " da neydi?
    aşağı inip bir sigara yaktım. o anda köşeyi dönen lüks bir araba durdu önümde. içeri sigarayla girip girmeme tereddüdü yaşadıktan sonra içim parçalanarak veda ettim sigarama. arka kapı açıldı, deniz içerdeydi.

    - gel.

    girdim, şoförün kim olduğuna bakmak isterken hayal kırıklığına uğradım, zira arada bir bölme vardı.
    ···
  16. 16.
    +1
    kamerayı bizi çekecek bir şekilde yerleştirerek tekrar bıçağı aldım. üstündeki kanları saçlarına silerek temizledim. ölmesine çok az zaman kalmıştı, ona son olarak bir hediye vermek istedim. minik ellerimle bıçağı dikine boğazına dayadım ve tüm gücümle bastırdım.

    bitmişti.
    bütün bunları anlattıktan sonra sustu deniz. hikayedeki kız karşımdaki deniz olabilir miydi gerçekten?

    - sonra ne oldu?
    - daha sonra anlatacağım. yarın sabah seninle bir yere gideceğiz.
    - nereye?
    - gidince görürsün, bugünlük bu kadar.

    hesabı ödedi. oturduğum yerden kalkamamıştım hala.

    - gelmiyor musun?

    güçlükle kalkarak yürümeye başladım yanında.

    - insanları öldürmeye babanla başladın demek?

    cevap vermedi. bu sefer onun istediği gibi yürümeyecekti muhabbet.

    - anlatsana deniz, normal bir şey olduğunu mu sanıyorsun bunların?
    - bir normaldir tutturmuş gidiyorsun. yarın senin normal algını değiştireceğim belki böylece kafa ütüleyemi bırakırsın.

    hızlanarak beni geçti. hafifçe koşarak yanına ulaştım tekrar.

    - bütün bunları polise anlatmayacağımı nerden biliyorsun?
    - doruk'u öldürdüğünü polisin bilmesini istemezsin değil mi?
    - ne saçmalıyorsun?
    - parmak izlerin, terin, saçların... maalesef bayıldığın anda bunları almak pek kolay oldu. eh doruk'un cesedinin de bir yere gitmeye acelesi olmadığına göre şahitlik yapabilir pekala.
    ···
  17. 17.
    +1
    günler bu periyotta akıp gidiyordu. okuluma gidiyor, geldiğimde babamla olabildiğince az muhattap oluyor ve gece canavarla baş başa kalıyordum. son zamanlarda bir değişiklik yaşanmıştı bu olaylarda, geceleri bize bir kamera eşlik ediyordu. daha sonra bu videoları bilgisayara yüklüyordu. bu bana iyi bir fikir verdi.
    yine bir gece çektiği videoyu internete nasıl yüklediğini izledim. zor bir tarafı yoktu, her çocuk gibi çabuk öğreniyordum ben de. planımın bu kısmı tamamdı. yaklaşık 3 gün içinde planımın diğer kısımlarını düşünerek, bir karara vardım. sonunda harekete geçeceğim gün gelmişti.

    o gece her zamanki gibi hiç konuşmadan içeri girdi ve kamerayı kurdu. sesimi çıkarmadan yatakta oturuyordum. bu gece defalarca yaşanmıştı, neden farklı bir şey olsundu ki bugün? bu rahatlıkla yanıma doğru geldiğinde, iki elimle sıkı sıkı tuttuğum bıçağı tüm gücümle karnına sapladım.

    şaşkınlıktan büyümüş gözleri üzerime kilitlenmişti. hala ayaktaydı, ellerini ellerimin üzerine koyarak bıçağı çekmeye yeltenmişti ki tüm gücümle ellerimi sağa ve sola doğru hareket ettirerek vücudunu olabildiğince haraplamaya başladım. yüzüm kan içinde kalmıştı, canavarın yavaş yavaş güçten kesildiğini hissediyordum... ellerim sıcak kanın tadına daha iyi varmak istercesine git gide daha hızlı hareket ediyordu...

    sonunda yere yığıldı, ölmemişti hala güçlükle nefes aldığını hissedebiliyordum. kamerayı olduğu yerden aldım ve yakından çekmeye başladım onu.

    - iyi misin babacığım?

    zorlukla kafasını doğrultarak yüzüme baktı. ölümün yakınlığından dolayı duyduğu korkudan çok şaşkınlık okunuyordu yüzünden. belki de kendi kızının nasıl ona bunu yapabildiğini düşünüyordu muhteşem bir ironiyle...
    ···
  18. 18.
    +1
    babam işini bitirdikten sonra tekrar saçımı okşamaya başladı. düşünemiyordum o sırada, sanki ruhum bedenimden ayrılmış, kendimi izliyordum. algılarımı yitirmiştim. kalktı ve çıktı odadan. artık odada da, hayatta da yalnızdım. hayat, küçük omuzlarıma bu yükü yüklemeyi uygun görmüştü. önümde iki seçenek vardı, mücadele mi edecektim, boyun mu eğecektim?
    uykudan kalktığımda saat öğlen 3'tü. merhametli uyku tanrıları uyandırmak istememişti beni sanki, zira uyanılacak bir hayata sahip değildim. aşağı indim, babam gazete okuyordu. dışardan bakan birisi hiçbir fark göremezdi o şeytanda, fakat bu normalliği bende tam ters bir etki yaratıyordu. içinde beslediği o canavar içgüdülerine rağmen nasıl bu kadar normal gözükebiliyordu?

    - günaydın kızım.

    yumruk yemiş gibi baktım suratına. uzun süredir bir şey yemediğimi fark ettim o sırada, fakat gram iştahım yoktu. canavar bunu fark etmiş gibi sordu:

    - bir şeyler hazırlayayım mı?

    hayatımız aynen eskisi gibi mi devam edecekti? geceleri canavara tahammül edip, gündüzleri üzerine giydiği insan postuyla mı muhattap olacaktım?

    - iyi olur babacığım.

    madem bir oyun oynanacaktı, ben vardım. o yaşta her çocuk babasıyla oyunlar oynardı, demek ki benim kaderimde de bu oyun vardı.
    kendimi hiç olmadığı kadar güçlü hissediyordum. sanki o sabah kalktığımda 10 yaş büyümüş gibiydim. gerçekten de kaybedecek bir şeyi olmayan bir insanı yenemezsiniz, o an bunun farkına vardım. canavara karşı gelmeyecektim kesinlikle, oyun onun istediği gibi oynanacaktı bir süre. rehavete kapıldığı an, sonsuza kadar kaybettiği an olacaktı.
    ···
  19. 19.
    +1
    aslına bakarsanız hikaye dinlemeyi oldum olası sevmişimdir. herkesten öğrenecek bir şeylerim olduğunu düşündüğüm için de iyi bir dinleyiciyimdir genel olarak. fakat şu an içinde bulunduğumuz durum normal değildi. uzun zamandır yoksunluk çeken bir madde bağımlısı gibi cevaplara açtım. bütün bunlara rağmen önümde tek bir yol gözüküyordu..

    - pekala anlat.

    bardağın sonunda kalan birasını bitirdi, yeni bir sigara yaktı ve anlatmaya başladı.

    bundan sonrasını deniz'in ağzından anlatacağım.
    sıradan ve mutlu bir aileydik. zaten sıradanlık mutluluğu getirir bana kalırsa, en azından mutsuzluğa giden kapıları kapatır. hiçbir aşırılığa kaçmadan ölür gidersin. annem de aynen bu şekilde öldü işte. evet, mutluydu öldüğünde. 8 yaşındaydım o sırada, cenaze işlemleri süre gelirken uzun süre evde yalnız kalıyordum, bu ilerleyen günlerdeki iç yalnızlığımın bir provasıydı sanki.

    ilk birkaç hafta ağlayamadım. çünkü bilmiyordum ölümü o yaşta, aklıma sokamıyordum. bir süre sonra annemin bir daha gelmeyeceğini tam olarak anladığımda artık gecelerime gözyaşlarım eşlik etmeye başladı. hıçkırıklarımı duyan babam gelir teselli ederdi beni geceleri. evet, tutunacak tek dalım babamdı o sıralar. bir gece onu da kaybetmemle beraber, rüzgarlı bir havada elden kurtulmuş uçurtma gibi savruldum.
    yine hıçkırıklara boğulduğum bir gece babam geldi yanıma. artık annemin yokluğuna değil, babamın yanıma gelmesi için ağlıyordum geceleri. geldiğini görünce gözyaşlarım diniyordu kendiliğinden. yanıma oturdu, ağırlığıyla yatağı çökertti ve fizik kuralları gereği onun kucağına doğru yaslandım. okşuyordu saçlarımı, tüm sıkıntılarımı unutuyordum o çocuk aklıma o anlarda.

    fakat o gün beni her zamankinden farklı şekilde okşadığını hissettim. ayrıntıya girmek istemiyorum fakat bana sakin olmamı, kötülüğümü istemediğini söylüyordu sürekli. üstümdeki giysileri çıkarttı. neler olduğunu anlamıyordum ama korktum nedense, tekrar ağlamaya başladım. o sığındığım limanı, tüm savunmasızlığımla kendimi teslim ettiğim babamı da kaybedersem yaşamamın ne anlamı kalacaktı ki?
    ···
  20. 20.
    +1
    - beni öldürmeni istiyorum senden.

    odada sessizlik konuşuyordu artık. doruk ve oturduğu koltuk nedense yan dönmüştü ve yukarı doğru çıkıyordu. sorunun onda değil, benim, bayıldığım için yere doğru düşen kafamda olduğunu uyandığımda fark ettim.

    uyandığım anki pgibolojimi kelimelere dökmeye dünyanın hiçbir dili yetmez. etrafıma bakındım, uyandığım zaman evimde olduğuma ilk defa şaşırdım o sabah. evet, yaşıyordum ve evimdeydim. dün yaşananlar rüya mıydı? sanmıyordum, sanki o lanetli çayın kokusu hala burnumdaydı...

    deniz'i bulmalıydım. cevaplarım ondaydı. üstüme giyinip doğru işyerine yollandım. kapıdan içeri girdiğimde deniz'i 9 yaşındaki bir çocuğa, alacağı bilgisayarın özelliklerini anlatırken buldum. böylesi şeytanlar sokaktaydı, aramızda yaşıyorlardı. işin sosyolojisini sonraya bırakarak deniz'in karşısına dikildim.

    - dün ne oldu?
    - ne?
    - dün ne oldu!!
    - neden bahsediyorsun?
    - doruk'tan.
    ···