1. 26.
    0
    up up up up
    ···
  2. 27.
    0
    @25 bilmesek yedirecen amk
    ···
  3. 28.
    0
    @1 osmanlıya laf atan atatürkçü olduğnu zanneden beyni yok.
    ···
  4. 29.
    0
    @1 destekli at huur çocuğu.
    ···
  5. 30.
    0
    @29 ananı atacam ben seni.
    ···
  6. 31.
    0
    kaynak gösterebilir misin bana kitap olarak ?
    dediklerinin hepsi tutarsız
    yavuz sultan selim fetva çıkarmamıştır; kızılbaş cemal eşliğinde ayaklanan kızılbaşları bastırmıştır
    kaynakları görelim ?
    ···
  7. 32.
    0
    "BAŞKENT ANKARA" KEHANETi
    Hurufiler, şarkın en gizemli mezhebiydi. 14'üncü asırda doğan mezhep, kâinat ile sayı sistemleri arasında bağlantı kuruyor ve bu bağlantılarla "geleceği okuyordu." Mesela 19'uncu asır Hurufi şairi Müştak Baba, Ankara'nın başkent olacağını 100 küsur yıl öncesinden söylemişti.

    islam'ın Matrix'çi gizli mezhebi Hurufilik

    iran taraflarında, 14. asırda "Hurufilik" denilen yepyeni bir mezhep doğdu. Temeli ses, harf ve sayı kavramlarına dayanan, yani Matrix filminin kurgusunu andıran Hurufilik kısa zamanda yayıldı ama âkıbeti kanla yahut ateşle noktalandı. Mezhebin kurucularının derileri yüzüldü, Fatih Sultan Mehmed zamanında da, binlercesi diri diri yakıldı. işte, Da Vinci Şifresi'ne rahmet okutacak derecede sırlarla ve maceralarla dolu olan "islam'ın tek, dünyanın da ilk Matrix'çi gizli mezhebi" Hurufiliğin kısa öyküsü...

    BAŞLARKEN

    Şark dünyasının sırları Da Vinci'ye rahmet okutur

    Türkiye'nin kültür hayatında, son çeyrek asırda yaşanan önemli bir değişikliğin acaba farkında mısınız? Kendi kültür geçmişimizden bihaber kalarak tarih, sanat, eğlence, hattâ günlük hayat konusundaki bütün örnekleri batı dünyasından verir hâle gelmiş olmamız hiç dikkatinizi çekti mi? "Da Vinci'nin şifresi", bu alıntıların günümüzdeki son örneği... Dan Brown'ın romanında ortaya attığı iddialar bugün bütün dünyanın yanısıra Türkiye'de de her an gündemde ama Da Vinci'ye atfedilen sırlara rahmet okutacak derecede gizemlerin çok daha fazlasının Şark dünyasının ve özellikle de imparatorluk Türkiyesi'nin geçmişinde vârolduğunu sadece konunun uzmanları biliyorlar. Üç gün devam edecek olan bu yazı dizisini Şark'ın gizemlerini hatırlatmak maksadıyla hazırladım. Bugün Edirne taraflarından başlan esrarlı yolculuğumuzun yarınki ve öbür günkü güzergâhı, istanbul olacak.

    Edirne'nin hemen dışındaki geniş çayırlarda, 1450'li yılların sonlarına doğru günlerce devam eden bir çabayla büyük, çok büyük ve birkaç bin kişiyi alabilecek devâsâ bir çukur kazıldı. Kazma işi nihayete erdikten sonra, çukuru bir ormanın hacminden daha fazla miktarda odunla ve çalı-çırpı ile doldurup odunları ateşe verdiler. Hararet, cehennemi hatırlatır gibiydi. Alevler göklere yükseldiğinde, askerler, ellerikolları bağlı binlerce kişiyi ite-kaka çukurun etrafına sürüklediler. ilk tekbiri, herkesin hürmet gösterdiği sarıklı, yaşlı bir zât getirdi. Bunu, çukurun etrafındaki askerlerin gerisinde durup olup biteni takip eden binlerce kişinin hep bir ağızdan getirdiği tekbirler ve ardarda sıralanan lânetler takip etti. Askerler, çukurun başına sürükledikleri elleri-kolları bağlı binlerce kişiyi bir anda alevlere atmaya başladılar. Diri diri ateşe fırlatılanların feryadları tekbirlere ve lânetlere karışıyor; kavrulanların mikdarı arttıkça çukura odun takviyesi yapılıyordu. Etrafı genzi yakan ve dayanılmaz bir yanık et kokusu sarmış, duman her tarafı bürümüştü. Ama, saatler boyu devam eden bu facia dinmeden, hiç kimse meydanı terketmedi; son kurbanın da kömürleşmesine kadar orada kaldılar ve diri diri kavrulanların ruhlarına lânet okuduktan sonra dağıldılar. Yakılanların suçları "Hurufi" olmaları, yani islam tarihinin en esrarlı, en karmaşık ve en militan mezhebine mensup bulunmalarıydı. 16. asrın biyografi yazarı Taşköprüzâde Ebu'l-Hayr isâmü'ddin Ahmed Efendi, "Şakâiku'n-Nu'mâniyye" isimli eserinde Hurufiler'in diri diri yakılmalarını anlatırken "Dalâlete düşenler, lâyık oldukları ateşe işte böyle kavuştular" diye yazacak; Hurufiler, Edirne'de 1450'li yılların sonlarında yedikleri bu darbeden sonra bellerini bir daha doğrultamayacak ve sır dolu bir grup olarak tarihe geçeceklerdi. Hurufi mezhebini, iran'da 1340 senesinde doğan Şihabüddin Fazlullah adında bir tasavvufçu kurdu. Fazlullah, kendisinden asırlar önce vârolan aşırı mezheplerin, özellikle de Batınililiğin etkisi altındaydı. Mezhebinin inanç temelini "harflerin ve sayıların kutsallığı" düşüncesi ile "ses" kavramı teşkil ediyordu. "Ses", Fazlullah'a göre her varlıkta mevcuttu; hattâ cansızlarda, meselâ taşlarda bile bu özellik vardı. iki taşın birbirine vurulması neticesinde işitilen ses, cansız maddelerin sahip oldukları bu özellikti.

    DERiSiNi YÜZDÜLER
    Ses olgunlaştığı zaman "söz" olur, söz de harflerden meydana gelirdi, dolayısıyla herşeyin aslı "harf" idi ve her harfin belirli bir sayı değeri vardı. işte, bu temelden yola çıkan Fazlullah'a göre islamiyet ile ilgili bütün meseleler Arapça'nın 28, Farsça'nın da 32 harfiyle izah edilebilirdi. Herşey sayıda gizliydi, sayıların arasındaki ilişkiler vasıtasıyla Kur'an'ın yorumlanıp gizli sırların öğrenilmesi ve mutlak gerçeğe ulaşılması mümkündü. Hurufilik, islam uleması tarafından ilk zamanlarında aşırı bir mezhep gibi görüldü ama Fazlullah'ın daha sonraları dünyanın, ahıretin velhasıl herşeyin temelinin kendisi olduğunu söylemesi ve "Ben, aslında Hazreti isa'yım, dünyayı kurtaracak Mehdi, benim" demesi üzerine Hurufiler kâfir kabul edildiler. Bu sırada giderek daha fazla taraftar toplayan Hurufiler'in siyasi iktidarı ele geçirmeye kalkışmaları üzerine, Timur'un oğlu Mirânşah, 1394'te Fazlullah'ın kafasını kestirdi. Sonra derisini yüzdürdü, cesedini ip bağlatarak pazarda dolaştırdı, etini köpeklere yedirdi ve vücudundan kalan bütün ateşe attırdı. Fazlullah'ın iddıbına rağmen sayıları ve güçleri giderek artan Hurufiler hemen her yerde sıkı bir takibe uğradılar. Ele geçirilenlerin ya derileri yüzüldü, yahut yakıldılar; hayatta kalabilenler de, kurtuluşu Anadolu'ya geçmekte buldu. Hurufiler, Fatih Sultan Mehmed'in iktidar yıllarında sayıların ve harflerin cazibesiyle hükümdarı bile etkileyerek saraya sızmayı ve devlet işlerine müdahale etmeyi başardılar. Ama, devletin güçlü veziri Mahmud Paşa yine o devrin en güçlü din âlimlerinden Fahreddin-i Acemi'den "kâfir oldukları" gerekçesiyle Hurufiler'in canlarının alınması gerektiği yolunda bir fetva çıkartınca, Fatih'in söyleyecek sözü kalmadı. Neticede, Edirne'deki o büyük ateş yakıldı ve ateşin başında ilk tekbiri de Fahreddin-i Acemi getirdi. Ayrıntılarını yıllar önce rahmetli Abdülbaki Gölpınarlı'nın ortaya çıkardığı bu gizli mezhebin inançlarına bugün artık sadece tarih kitaplarında rastlanıyor. Siyasetin yanısıra kültür ve sanat çevrelerini de asırlar boyunca etkilemiş olan bu akımı artık bir mezhep yahut din değil, kültür kaynağı olarak kabul edenler ve sistemin temelinde vârolan "ebced" ile "cifir" meselelerine alâka duyanlar bugün hâlâ mevcut. islamiyet'in "Matrix"i olan ve gölgesi günümüzde çok dar bir çevrede devam eden Hurufiliğin ayrıntılarını merak edenler, bu sayfadaki kutulara bakabilirler
    Tümünü Göster
    ···
  8. 33.
    +2 -1
    kanuni evli ispanyol prensesine göz koymuştur.

    @1 ahahaha sesli güldüm amk cahil cühela kemalisti seni. tarihi muhteşem yüzyıl dizisinde izledikleriyle öğrenmeye çalışan mal seni. gerçek te o ispanyol prenses ile kanuni arasında 50 yaş fark var o prenses öldüğünde kanuni 10 yaşındaymış daha padişah bile değilmiş amk dizideki kurguyu gerçek sanan mal önce git doğru düzgün bir araştırma yap sonra gel burda ahkam kes huur çocuğu
    ···
  9. 34.
    0
    okumayacaksın biliyorum. al oku birşeyler öğren bebe.
    hurufileri diri diri yaktırdı.
    ···
  10. 35.
    0
    GÖt veren Muhteşem Yüzyılı izleyip gelip burada pazarlama kendini gibtir git
    ···
  11. 36.
    -1
    @1 senin o cahil kafanı bir giberim aklın başına gelir. dıbına koyduğumun liselisi osmanlı düşmanı komünist tarih hocalarının anlattıklarını gelip buralara yazma biraz da kendin oku da gözün açılsın. dıbına koyduğumun maymunu
    ···
  12. 37.
    0
    Kitap: Türk-iran Münasebetlerinde Şiiliğin Rolü (Ankara-1990- 1.Baskı)
    Yazar: Prof. Dr. Mehmet Saray
    Yayınevi: Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yayınları:107,Seri:III, Sayı:A28

    “… Yavuz Sultan Selim, ayrıca umumi efkari Kızılbaşlara karşı hazırlamak maksadıyla devrin ULEMASINA ve MÜFTiLERiNE RiSALELER ve FETVALAR neşrettirmiştir. Burada devrin Müftisi Hamza efendi’nin fetvası ile ibn Kemal ve Kemalpaşa-zade’nin risalelerinden ve Molla Arab’ın tesirlerinden kısaca bahsetmekte fayda vardır…”

    “ Zamanın din âlimlerinin başında gelen Müfti Hamza vermiş olduğu fetvada özetle şu hususlara temas etmiştir: “Ey Müslümanlar, biliniz ki reisleri Erdebil oğlu ismail olan Kızılbaş taifesi, Peygamber Efendimizin şeraitini ve sünnetini, islam Dini ve Kuran-ı Mübini hor görmektedirler. Cenabı ALLAH’ın haram kıldığı hususlara helal diyen, Kuran-ı Kerim’i ateşe atan,Şeriat kitaplarını tahrip eden, mescidleri ve camileri yıkan, reislerini put yapıp secdeye gelen, Hz.Ebu Bekir ile Hz.Ömer’e sövüp onların hilafetlerin inkar eden, Peygamber Efendimizin hatunu Ayşe anamıza küfr eden bu Kızılbaş taifesine karşı harp ilan edilmesini şeriat kitaplarımızın verdiği direktife göre fetva verdik. Onlarla işbirliği yapan ,onların yaptığını yapanlar da kafirdir. Bu kafirlerin cemiyetini dağıtmak bütün Müslümanlara vacip ve farz olmuştur. Bu uğurda mücadele eden Müslümanların ölenleri şehid, kalanları ise gazi olacaktır. Öldürülen Kızılbaşlar ise cehennemliktir. Onların Nikahları batıldır. Onların tövbelerine ve sözlerine inanmayıp katledilmeleri gerekir. Bu kafirler ile bir olanların, onların fesatlıklarına karışanların da katli vaciptir” -

    (Ş.Tekindağ-Yeni Kaynak ve Vegibaların Işığında Yavuz Sultan Selim’in iran Seferi- Tarih Dergisi, XVII/22,S.54-55)

    Devrin ünlü alimlerinden ibn Kemal ise "Fi Tekfirir-Revafız" adlı bir risale neşrederek, Şah ismail ile Ehl-i Şia hakkındaki Sünni görüşünü açıklamıştır. Bu risalede islam dinine küfredip Onu reddeden Şah ismail ile askerlerine karşı açılacak savaşların diğer din düşmanları ile yapılacak savaşlar gibi cihad sayılacağı belirtiliyor, umumiyetle Şiilerin öldürülmesinin caiz olup, Mallarının helal, Nikahlarının ise batıl (geçersiz) olduğu açıklanıyordu"

    47 (ş.Tekindağ, aynı eser-bir önceki eser- s,55,Tafsilat için bk "Risale lil-Mevla Eş-Şehir bi-ibn Kemal)

    "... Büyük bir alim ve devlet adamı olan Kemalpaşa-zade ise neşrettiği "Fetvay-ı Kemalpaşa-zade der Hakk-ı Kızılbaş" adlı risalesinde, alevi kızılbaşların öldürülmelerinin caiz, mallarının, canlarının helal nikahlarının kıymetsiz olduğunu ve Şiiler ile yapılacak harplerin diğer din düşmanları ile yapılan harpler gibi cihad sayılacağını bildirmiştir. Kemalpaşa-zade, ayrıca risalesinde şu hususlara yer vermiştir:

    " Müslümanlar! Müminlerin ülkesinde haberler çoğaldı ve yayıldı ki Şiadan bir taife(topluluk) Ehl-i sünnet beldelerinden bir çoğunda galebe çalmış ve oralarda batıl mezheplerini yaymaya ve Hz.Ebu Bekir, Hz.Ömer ve Hz.Osman'a sövmeye başlamışlardır. Yine onlar (kızılbaşlar) hulefay-ı raşidinin (ilk dört halifenin) hilafet ve imamlıklarını inkar etmişler ve şeriat ile şeriat ehlini tahkir etmişlerdir. Dört Ehl-i Sünnet mezhebinin yoluna girmesinin bir meşakkatten ibaret olduğunu iddia eden bu kızılbaş taifesi Şah ismail denilen reislerinin yolund gitmenin daha kolay olduğunu söyleyerek dört Sünni mezhebinin kurucularına küfretmişlerdir. Resileri Şah ismail'in şarabı halel kıldığı gibi onlarda halel kılıyorlar ve haram kıldığı şeyleri haram kılıyorlar. Kısaca, onların bize naklolunan küfürlerinin sayısı vehesabı yoktur. Biz onların kafir ve mürtedliklerinden (ISLAMı terk edişlerinden), ülkelerinin dar-ı harp(harp yeri) olduğundan ve kestiklerinin leş(eyt) olduğundan şüphe etmiyoruz. Kim ki bir zaruret olmadan onlara mahsus kızıl külah giyerse, çoğunlukla onun küfrüne hükmolunur. Çünkü bu kızıl külah açıkça küfr ve ilhad (itikatsizlik, dinsizlik) alametlerindendir. Onların harp yeri (kötülük yeri) olan şehirlerini ele geçirmek (galip gelmek) onların MALLARINI, KADINLARINI, ŞEHiRLERiNi VE EVLATLARINI da MÜSLÜMANLARA HALEL KILAR. Erkeklerin ise Müslüman olmadıkları (ehli sünneti kabul etmedikleri) müddetçe katli vaciptir.

    insanlardan biri dar-ı islamı terke diponların yurduna ilhak etse ve onların batıl dinini tercih, kadı onun ölümüne hükmeder, malını varisleri arasında taksim eder, KARISINI BiR BAŞKASIYLA EVLENDiRiR. Kadının diğer bütün Müslümanların onlar (kızılbaşlar) üzerinde cihad etmelerinin farz olduğunu bildirmesi vacibdir... "
    Tümünü Göster
    ···
  13. 38.
    0
    48 (Mecmu'a Kemalpaşa-zade "Fetvay-ı Kemalpaşa-zade der hakk-ı Kızılbaş" Süleymaniye kütüphanesi, Esat Efendi Nr.3548 varak 458a-45/b)

    Yavuz Sultan Selim, şah ismail üzerine sefere çıkarken; ordunun arkasında kendisine karşı çıkabilecek bir güç olsun istemiyordu. Savaş başladığında Alevilerin şah ısmail'den yana tavır alma olasılığı da oldukça yüksekti. Ve Yavuz Sultan Selim 40 bin Aleviyi kılıçtan geçirdi. Kendini haklı çıkarmak için Alevilerin kadınları ortaklaşa kullandıkları, Kuran'ı, camileri yaktıkları şeklinde iddialarda bulundu ve bunun üzerine fetvalar yazdı. Yavuz Sultan Selim'in Alevi kırımı yapabilmek için yazdırdığı fetvalardan birisi :

    Müftü Hamza'ya ait olanıdır; "Ey Müslümanlar, bilin ve haberdar olun ki, reisler; Erdebil oğlu ısmail olan Kızılbaş topluluğu, Peygamberimizin şeriatını, sünnetini, ıslam dinini, iyiyi ve doğruyu açıklayan Kuran'ı küçük gördüler. (... ) Onlara sempati gösteren, batıl dinlerini kabul eden veya yardımcı olanlar da kafir ve dinsizdirler. Bu gibi kimselerin topluluğunu dağıtmak bütün Müslümanların görevidir. Bu arada Müslümanlar'dan ölen kutsal şehitlerin yeri yüce cennettir. O kafirlerden ölen ise, hakir olup cehennemin dibinde yer tutacaklardır. (... ) Bu türlü topluluk hem kafir ve imansız hem de kötülük yapan kimselerdir. Bu iki sebepten onların öldürülmesi vaciptir."

    Kaynaklar:
    TC.B.O.A. Genel Müdürlüğünce “Mühimme Defteri”leri yayınlanmıştır. Çok sayıda Alevilere ilişkin belge vardır. Atilla Çetin; “Başbakanlık Arşiv Kılavuzu” ist.1979 Kitabında: Kızılbaşlar için özel ciltli gizli kayıtlar vardır ki bunlara “Mühimme-i Mektum” denmektedir

    John E.Woods Osmanlı araştırmaları

    Yavuz Sultan Selim, Çaldıran savaşı dönüşü 24 Kasım 1514’de Amasya’ya gelir ve konaklar, yörede Kızılbaş avına adamlarını göndererek katliamlar yaptırır. Şubat 1515’de Yeniçeri ayaklanmasını ile pahalılığı ve kıtlığı bahane ederek, Alevi köylerinin topraklarına el koyarak Sünni eşrafa ve dönmelere “tımar” olarak verir. Amasya, Tokat, Çorum bölgesinde kırımdan kaçan Alevi köylerine doğudan getirilen Sünni Kürtler iskan edilir. Yörede konuştuğumuz Kürt Köylüleri 500 ila 300 yıllık bir zaman diliminde doğunun çeşitli vilayetlerinden geldiklerini söylemektedirler. Bölgede bazı Alevi Kürt köyleri de vardır.
    Bölgeden biri olan ve Kürt kökenli iskilipli Ebussuûd Efendi (1545-1574)’in Şeyhülislâm olmasıyla ve 30 yılda verdiği fetvalarla “Kızılbaş Türkmen katliamı”nı “Sünni Şeriatı” kurallarına göre yasal hale gerirmiştir. Yedi Kızılbaş öldürenin “Cennete Gideceği” Osmanlı uleması tarafından halka camilerde anlatılmıştır. Bu nedenlede Anadolu’nun her yöresinde Alevi Türkmen avına çıkılmıştır.

    Kaynaklar
    John E.Woods Osmanlı araştırmaları
    Hammer Osmanlı Tarihi

    Sultan Selim, Şah ismail’le savaşa başlamadan önce orta Anadolu’daki aleviler hakkında inceden inceye araştırma yapılmasını, çünkü savaş sırasında bunların ayaklanarak Osmanlı ordusunu zaafa uğratabileceklerini söyleyerek 7 yaşından 70 yaşına kadar 40 bin Alevi’yi yazdırarak kayda geçirdi. Bunların kimisini öldürtmüş kimisini hapsettirmiştir.
    (uzunçarşılı, i.hakkı. Osmanlı tarihi cilt ii, Ankara, t.t.k yayını, 1949.)

    Yavuz’u destekleyen tarihçilerden Hoca Saadettin Efendi dönemin çok güzel portresini çizmektedir; "Bundan önce ayağı uğurlu padişah Rum diyarında yerleşmiş bulunan Kızılbaş tutkunlarını ve Alevi tavşanlarını araştırmak için ülke yöneticilerine uyulması gerekli buyruklar gönderip, yediden yetmişe varınca ol yaramazlardan ne idüğü saptanan eşkıyanın adları defter olunup, mutlu kapıya bildirilmelerine Ferman-ı Hümayun çıkmıştı. Cihanda geçerli bu buyruk gereğince yöneticilerin araştırma ve taramalarıyla sayıları kırk bini bulan bunların kimi ortadan kaldırılıp, kimi de hapse attırıldı." (H.S.Efendi, Tacüt Tevarih C.IV. s.176 )

    "Nihayet Yavuz, bütün kardeşlerini ortadan kaldırdı. Şah ismail'in Anadolu’daki tahrikâtına nihayet vermek istedi. Anadolu'da Şah ismail'e taraftar ne kadar Rafızî (Kızılbaş) varsa hepsini öldürttü." (A. Refik 16. Asırda Rafızilik ve Bektaşilik, s.9.)

    "Yavuz'un kudretli kılıcı altında ezilen doğunun sarp kayalarına kaçan, dillerini ve milli duyguları çeşitli zorlamalar altında kaybedip Kızılbaş adını alan bu aşiretler, Erzincan tarihinin dediği gibi kurt, Kızılbaş ve dinsiz değil, özbeöz Türkmen olan Alevi ve Bektaşi’dirler" (Fırat, Şerif M. Doğu illeri ve Varto Tarihi, 3.baskı s.41)
    Tümünü Göster
    ···
  14. 39.
    0
    Alevi kıyımına izin veren fetvalar 2)

    Şeyhülislam ibni Kemal'in Yavuz Selim'in Alevi Kırımına izin veren fetvası:

    Bu yerde adı zıkır dolaşan bütün zamanlarında tanındığından dolayı varlığının açıklanmasına gerek duyulmayan, rahman ve Rahim Allah‘ın adıyla; Şah ismail'in ve din gününe(kıyamet) kadar lanetlenmiş gruplarının ve tebalarinin yenik zelil askerlerinin küfrü hususunda hamd kerim, kuvvetli büyük yüce olan Allah içindir. Övgü doğru yola rehberlik eden Hz.muhafazid'i ve doğru dinde ona uyanlar(övgüler olsun) Şia‘nin kendi imanlarından başka doğru yola zütüren imam, imamlığını ilk dört halifenin halifeliğini inkar ettikleri, Ebubekire, Ömere, Osmana (allah hepsinden razi olsun) açikça küfür ettikleri, sünni memleketlerinden bir çok yere hakim oldukları, haberleri ard ardına geldi. Müslüman ülkelerde bu durumun etkileri çoğaldı. Şeriatı ve ona uyanları küçümsüyorlar. Bu şeriatla içtihat edenlere, kendi mezheplerinin tersine müctehitlerin mezheplerinde zorluklar olduğunu ileri sürerek (şeriata tabi olanlara) sövüyorlar. Tarikatlerinin liderlerine de Şah ismail adını verdiler.

    Onlar Şah ismail tarikatinin yönetiminin son derece kolay olduğunu ileri sürüyorlar. Şah ismailin helal dediğini helal haram dediğini haram sayıyorlar (olduğunu iddia ediyorlar). Özetle, küfürlerin en çeşitleri, dinden dönmeleri küfürlerinden şüphe etmiyoruz. Sürekli gelen haberlerle bize ulaşmıştır. Ülkeleri dar'ul harb'tur*(darül harb savas demektir. Müslüman olmayan topluluklar üzerine savas açmak ve orayı müslüman yönetimine kazandırmak anldıbını içerir. Bu yaklaşımıyla Osmanlı şii iran‘ı müslüman görmediğini açıkça belirtmiştir).
    Erkeklerin ve kadınların nikahı geçersizdir. Onların çocuklarının her biri zina çocuğudur. Onlardan birinin kestiği hayvan ölü-mundar olur. Her kim bir zorunluluk olmadan onlara özgü kırmızı şapkayı giyerse, küfürün korkusu ona hakim olur. Bu da açıkça küfür ve inkar belirtilerindendir.

    Bunların hükümlerine gelince, bunlar dinden dönmüşlerin muamelelerini görürler. Öyle yenilseler bile, oralar dar(savas kapsdıbına alınmış) şehirlerinde ol harb olmaya devam eder. Müslümanlara malları, kadınları ve çocukları helal olur. Adamlarına gelince, onlar müslüman olmadıkça öldürülmeleri zorunludur. Müslüman olduklarında zındıkların tersine , diğer müslümanlar gibi hür olurlar. insanlardan birisi şeriatın hükmünü terk etse bile, onların dinini seçse onun da kesinlikle katli vaciptir.
    Kaynak: Mecmü'a-i Resal, Süleymaniye Ktp, Pertev Pasa Kismi No:621, Yk.31-31 b.

    NOT: ibni Kemal bu fetvalar ve Osmanlı Toplumunun Siilerle savaşı cihat görmesi için hazırlaması nedeniyle Yavuz zamaninda önce kadılığa daha sonra anadolu kazaskerliğine getirilmiş. Kanuni zamanında da Seyhülislam olmuştur. En Önemli öğrencisi alevi kırımlarında verdiği fetvalarla yükselen Ebu Suud Efendidir. ibni Kemal'in Yavuz'un Alevi kırımını kolaylaştırmak için kaleme aldığı Fitekfirir-revafiz adlı risalesi şu cümlelerle biter: Kizilbas toplulugunun seri yasalar gereği öldürülmesi helaldir. islam askerlerinden onları öldürenler gazi, ellerinde ölenlerse şehittirler.
    Tümünü Göster
    ···
  15. 40.
    0
    al sana kaynka dıbına kodumun çocuğu. ama biliyorum. okumazsın sen. kaynaklara bakmazsın. almazsın o kitapları.
    ···
  16. 41.
    0
    @1 bir tarihçi olarak sana bırak cevap vermeyi, küfür etme tenezzüülünde dahi bulunmucam.

    Hadi bi tak bilmiyorsun o'nu anladıkta, bi'şeyler ögrenmek istiyorsan oku bee evladım, oku be çocugum, oku yavrucum oku..

    ferre dergi oku, bulvar gazetesi oku ama oku.

    Özet: ikra
    ···
  17. 42.
    0
    @33 malı murat bardakçı yazdı.
    ···
  18. 43.
    0
    @41 ikra'dan anlıyorm ne tak olduğunu zati.
    ···
  19. 44.
    -1
    napim lan huur çocuğu 7 bin yıllık tarihimizde takılıp kaldığınız yere bak aq sanki atatürkün cumhuriyeti çok iyi döktürtme bana şimdi içimi. çağına göre nasıl yönetilecekti başka amın feryadı
    ···
  20. 45.
    0
    napak ölek mi amk
    ···