+7
-2
liseliler bilmez. üniversitelilerde belki bilmez.
eskiler iyi bilir. ibretlik dediğin böyle olur.
yazıyı okuyupta filmi izlemeyeni zütünden gibiyim.
çocuk neden sakat abi?
-doğuştan... doğuştan denmez aslında. hamileyken babasından ağır bi' dayak yemiş.
-babası nerde?
-sinop’ta.
-hapishanedeki? geçen gün uğur ablayı hapishaneye giderken gördüm...
-sevgilisi...
-onun için mi bu şehirdesiniz? ha?
-uzun hikaye, karışık... bu kaltakla aynı mahallede büyüdük. mevlanakapı’da. babası zabıtaydı. alkolik hasta bi' adamdı rahmetli, erkenden de gitti zaten. bu anasıyla yoksul, perişan... bizim tuzumuz kuruydu, hacı babam yapmış bi' şeyler. bi' de zagor vardı. bizim eski evin kiracısının oğlu. babası filimciydi yeşilçamda, cepçilik, arpacılık, her yol vardı itte ama sevimli, yakışıklı oğlandı. bizimkine aşık etmiş kendini. ben efendi oğlanım, okul mokul takılıyorum o zamanlar. öylece büyüdük gittik işte. ne tak varsa? hep askerliği beklerdim. dört sene kaldı, üç sene kaldı... sonunda o da geldi gittik. bizde de herkes bunu bekliyormuş; gelir gelmez yapıştılar yakama. ev düzüldü, kız bulundu, çeyiz falan filan... nikahlandık, iki taksi bi dükkan verdi peder.
dükkanda koltuk moltuk satardım. bi' gün bu huur çıkageldi. hiç unutmam, görür görmez cız etti içim. böyle basma bi' etek dizine kadar, çorap yok, üstünde açık bi bluz, saçlar maçlar... pırlanta anlayacağın. şunun bunun fiyatını sordu, dalga geçti benimle. kanıma girdi o gün. tabii taktım ben bunu kafaya. ertesi gün bi' soruşturma... dediklerine göre yemeyen kalmamış mahallede ama asıl zagor’a kegibmiş. zagor’da kaftiden içerde o sıra. bi' gün, süslenmiş püslenmiş; zırt geçti dükkanın önünden, yazıldım peşine. tuhafiyeciye gitti, pastaneden çıktı; minibüs otobüs, geldik sağmalcılar’a; benim içimde bi' sıkıntı. i̇şi anladım tabii: zagor’u ziyarete gidiyor. bi' tuhaf oldum, bini de kıskandım. uzatmayalım çaresiz evlendik ötekiyle.
o ara zagor içerden çıktı. sonra bi' duyduk; kaçmış bunlar. altı ay mı bi sene mi; kayıp. hep rüyalarıma girerdi huur. o gün dükkana gelişini hiç unutamadım. benimkine bile dokunamaz oldum. sonra bi' daha duyduk ki iki kişiyi deşmiş zagor: biri polis, ikisinin de gırtlağını kesmiş. karakolda beş gün beş gece işkence buna. arkadaşlarının öcünü alıyorlar. kaltağa da öyle... önce öldü dediler zagor’a, sonra komalık. ankara’da oluyor bunlar. bizimki bi' gün çıkageldi mahalleye. zagor içerde, en iyisinden müebbet. bi' sabah dükkana geldim, baktım bu oturuyor. önce tanıyamadım. anlayınca içim cız etti. cız etti de ne? tornavida yemiş gibi oldum. çökmüş, zayıflamış, bembeyaz bi' surat... ama bu sefer başka güzel huur. oranın şarkıları gibi. kalktı böyle, dimdik konuşmaya başladı. dedi "para lazım, çok para." zagor’a avukat tutacakmış. "i̇lerde öderim" dedi. esnafız ya bizde, “nasıl?” diye sormuş bulunduk. "huurluk yaparım" dedi, "istersen metresin olurum." i̇çime bi' şey oturdu ağlamaya başladım, ama ne ağlamak! i̇şte o gün bu günden beri bu huuryla tam yirmi yıl geçti.
uzatmayalım, zagor’a müebbet verdiler. ama rahat durmaz ki bin! ha birini şişledi, ha firara teşebbüs; o şehir senin bu şehir benim, cezaevlerini gezip duruyor. huur da peşinden. sonunda dayanamadım: ben de onun peşinden...
önce dükkan gitti, ardından taksiler. karı terk etti, peder kapıları kapadı. yunus gibi aşk uğruna düştük yollara. i̇ş bilmem, zanaat yok. bu durmuyor hiç. i̇lk yıllar ufak kahpeliklere başladı, sonra alıştı. gözünü yumup yatıyor milletin altına. gel dönelim diye çok yalvardım. evlenelim, pederi kandırırım, zagor’a bakarız: yok. kancık köpek gibi izini sürüyor itin. n’aptı buna annamadım. kaç defa dönüp gittim i̇stanbul’a. yeminler ettim. doktorlar, hocalar kar etmedi. her seferinde yine peşinde buldum kendimi.
bi' keresinde döndüm, biriyle evlenmiş bu, hamile... beni abisiyim diye yutturduk herife. nedense rahatladım, ohh dedim, kurtuluyorum. bu da akıllanmış görünüyor. yüzü gözü düzelmiş, çocuk diyo başka bi' şey demiyor. sinop’ta oluyo bunlar. ben de döndüm istanbul’a. doğumuna yakın, zagor bi' isyana karışıyor gene. hemen paketleyip diyarbakır cezaevine postalıyorlar. çok geçmeden bizimki depreşiyor gene; o haliyle kalk git sen diyarbakır’a, üç gün ortadan kaybol... herif kafayı yiyor tabii. dönünce bi' dayak buna: eşek sudan gelinceye kadar. kızın sakatlığı bu yüzden. sonra çocuğu doğuruyor. uzun zaman anlaşılmamış. ortaya çıkınca bi' gece esrarı çekip takıyor herife bıçağı. çocuğu da alıp vın diyarbakır’a, zagor’un peşine. allahtan herif delikanlı çıkıyor da şikayet etmiyor.
ben o ara istanbul’da taksiden yolumu buluyorum. epey bi zaman böyle geçti. yine her gece rüyalarımda bu. zagor’un diyarbakır cezaevinde olduğunu duymuştum o sıra. bi' gece b'i büyükle eve geldim. hepsini içtim. zurnayım tabi. bi' ara gözümü açıp baktım: karlı dağlar geçiyor. bi' daha açtım, başımda bi' çocuk, kalk abi, diyarbakır’a geldik diyor. baktım, sahiden diyarbakır’dayım. bi' soruşturma... kale mahallesi vardır oranın, bi' gecekonduda buldum, malımı bilmez miyim? görünce hiç şaşırmadı. hiç bi' şey demedik. o gece oturup düşündüm. "oğlum bekir" dedim kendi kendime, "yolu yok çekeceksin, isyan etmenin faydası yok, kaderin böyle, yol belli, eğ başını, usul usul yürü şimdi." o gün bugün usul usul yürüyorum..