-
51.
0ada kaşlarını kaldırarak "deathburn sen ne yapıyorsun?" dedi. ben numaradan "aaa ada sende mi buraya geldin ne tesa... " derken aniden sözümü kesti. "deathburn salağa yatma. eğer tesadüf olsaydı mert, burak, cengiz ya da diğerlerinden birini kolaylıkla görmüş olurdum. niye beni takip ettin?" ben tam ağzımı açmak üzereyken "deathburn çünkü beni seviyorsun ve beni kıskandın. doğru mu bildim diye sormayacağım çünkü doğru." ben utanmış bir şekilde "ada bak senden hoşlanıyorum bu doğru. ama eğer ondan hoşlanı... " ada aniden "onlar benim arkadaşım salak şey. ben senden hoşlanıyordum. ne zaman açılmanı beklesem hiçbir şey yapmadın. yalan mı? bir ara en azından ben konuşayım diye düşündüm ama işte sana yaklaştığımda da sen hep heyecanlanıp kaçıyordun ben ne yapabilirdim?" haklıydı. sustum kaldım. ardından "gözlüksüz çok güzelsin lenslerinle. yeşil gözlerinden alamıyorum kendimi" dedim. o da "senin de koyu kahverengi gözlerim çok güzel" dedi ve yanağıma bir öpücük kondurdu. ulan bu iş bu kadar mı kolaymış amk. bu kadar zahmete katlanmanın ne anlamı varmış amk?
-
52.
0ardından ada masaya geçti ve biraz takıldık. bir yandan ada arkadaşlarını bekledi. bu sırada elinde da vinci'nin şifresi kitabı vardı. lamborghini sahibi olan zengin bin yılbaşında hediye etmiş. onu okuyordu. zaten ada tam bir kitap kurduydu. ardından bunun arkadaşları geldi ve siyah lamborghini'ye bindiler. ardından garsonlardan biri de arabaya bindi ve basıp gittiler. ardından eve gittim. fakat mahalle de öyle bir şey gördüm ki, çok şaşırmıştım...
-
53.
0bu kerimdi. nuriye teyzenin yurtdışına giden torunu aynı zamanda benim kardeşten farksız sevdiğim dostumdu. kerimle birbirimizi gördük sımsıkı sarıldık. uzun bir sohbet ettik. kerim "deathburn inan yurtdışında hiçbir tak yok. orada edindiğim dostlar ne senin ne de diğerlerinin bırak yarısını çeyreği dahi olamaz. oğlum çok özlemişim be kardeşim." dedi. ardından eve giderken yolda tesadüfen ada'nın arabadaki o iki arkadaşını gördüm. bunların konuşmalarını dinledim. biri "lan oğlum. şu total war'ı ver birazda ben oynayayım aq." dedi. "lan oğlum şuan ben oynuyorum. hele bir bitireyim oyunun campaign modunu düşünürüz." dedi. oğlanlardan biri diğerini ikna ettikten sonra diğer oğlan ikna oldu ve cd kabını ona uzattı. lan bu benim cd kabıydı. üzerindeki çizikten ve üstünde duran karalanmış nottan dolayı adım gibi emindim. bu nasıl oldu amk? ben bunu mert'e verecektim. koşa koşa eve gittim. eve vardığımda ablam odasını resmen dağıtmıştı."abla ne oluyor?" dedim. ablam "deathburn kitabımı arıyorum. da vinci'nin şifresi. gördün mü?" dedi. vay amk neler dönüyordu?
-
54.
0akşam olmuştu. facebook'ta takılıyordum. ardından ada'nın facebookta bir fotoğrafını gördüm ve bir şey dikkatimi çekti. boynundaki kolye uğur abinin, seda ablaya aldığı kolye değil miydi? uğur abinin aldığı kolye, ablamın da vinci şifresi kitabı, benim total war orijinal oyunum... lan hepsi çalınan şeylermiş oysa. hay gibeyim böyle işi... ee iyi de bunlar ne ara çalındı? hasgibtir. tabi ya. maskeliler! ada, arabadaki iki arkadaşı ve garsonluk yapan lavuk. onlardı!!! o beni bayıltan maskeli kız ada'ydı. zaten sesi tanıdık geliyordu. ayrıca yeşil gözleri ve 175 boyu ile anlayabilirdim. ama insan tahmin bile etmeyince durum bir farklı oluyor. koşa koşa cemil abinin çalıştığı karakolun yolunu tuttum. ama elektrikler yine kesildi ve kafama fena darbe aldım ve ardından bayıldım. uyandığımda sokağın kıytı yerinde sandalyeye bağlı bir şekildeydim. etrafımda maskeli olan beş kişiyi gördüm. maskelerini çıkardılar. hepsi tahmin ettiğim kişilerdi. araba sahibi olan lavuk "deathburn seni tebrik ediyorum. bunları yapan kişilerin biz olduğunu çok rahat bildin. ama buraya kadarmış be deathburn! son vedanı ve duanı et" dedi ve cebinden silahı çıkardı. ada "ne yapıyorsun sen? biz katil değiliz sadece hırsızız." dedi. oğlan "ada karışma bu çocuk bizim foyamızı ortaya çıkaracak! salak mısın kızım?" dedi. silahı kafama dayadı.
-
55.
0final bölümü !!111!1!!!11bir!!1Tümünü Göster
o sırada uzaklardan siren sesleri gelmeye başladı. garsonluk yapan lavuk "lan muallak çabuk ol. polis geliyor." dedi. diğer oğlan "aynen oğlum biraz hızlı ol. polis gibecek belamızı!" dedi. ben gitgide daha çok korkmaya başladım. ada gözleri dolarak "hayır yapma lütfen! onu geçen seneden beri tanıyorum. ona bizim yüzümüzden kıyamazsın. suçlusun ve bu sebeple ona zarar veremezsin." dedi. silahlı bin "ada! sen deathburn'u gerçekten seviyorsun değil mi he!? o yüzden onu vurmamı istemiyorsun. seni kaltak. bu gerizekalıya olan aşkın yüzünden arkadaşlarını mı satıyorsun?" dedi. ada ağlamaklı bir şekilde "lütfen deathburn'un bir suçu yok dedi." fakat muallak beni vurmaya kararlıydı. ada dayanamadı ve beni kurtarmak için çocuğa hızla tekme savurdu. bana yaptıklarının aynısını ona uyguladı. garson bin ve diğer oğlanda ada'ya saldırdı ama ada onların ağzına iyi sıçtı. fakat o muallakyi deviremedi tabi. ama silah yere düştü ve ada erken davrandı. fakat muallak herif bu sefer cebinden sustalı çıkardı. boğazıma tuttu. ada silahı muallak herife doğrultunca "ada sende o cesaret be... bana numara yapma" dedi. tam sustalıyı gırtlağıma sokmak üzere iken bir patlama sesi duyuldu. muallak herif tam kalbinden vuruldu. yavaşça dengesini kaybetti ve yere düştü. ağzından kanlar kustu ve orada öldü. ada ipleri çözdü. ardından ağlamaya başladı. ada'yı perişan gördüm ve ona sıkıca sarıldım. polis sirenleri hala çalıyordu. ada'yı sakinleştirdikten sonra bana baktı. "deathburn çok özür dilerim. ben böyle biri değildim. biliyorsun babam hapiste, annem ise ben 11 yaşında iken polis tarafından vuruldu. babam bir suçluydu. tabi annem de öyle. babam mafyaya çalışıyordu ve bunlar ise babamın adamlarıydı. beni böyle yetiştirdiler ve beni buna zorladılar. ben çok özür dilerim deathburn. seni gerçekten seviyorum. ama buna mecbur kaldım." dedi ağlamaklı şekilde. "ada önemli değil. seni affediyorum ve seni hala seviyorum." dedim. merak ederek "yalnız elektrik işini nasıl hallettiniz?" dedim merakla. ada, ölen adamın telefonunu aldı ve bir uygulama açtı. "onun yaptığı bir uygulamadan" dedi. ardından duvara attı ve telefon parçalandı. dudaklarını benimkilere yapıştırdı ve uzun uzadıya öpüşmeye başladık. polisler olay yerine yaklaştılar. bu sırada ada "deathburn uzaklaşsak iyi olur tatlım." dedi. lamborghini'ye bindik ve hızla uzaklaştık. biz uzaklaşırken komiser cemil abi ve emniyet güçleri yerde dayak yiyenleri tutukluyor, ardından ambulansta ölmüş olan adamı yerden kaldırıyordu. ardından sahilin oraya gittik. bankta tekrar uzun uzun öpüştük. ardından ada "deathburn, sizin mahallenin komiseri cemil abi her şeyi öğrendi. burada durmamın bir anlamı yok. zaten silahta orada kaldı. parmak izinden her şey anlaşılacak. o yüzden buraları terkedeceğim." ben "ada! hayır gidemezsin. sen hapse girsen bile ben seni beklerim! umurumda değil anladın mı? hırsızlık yapmış olabilirsin. ama çok iyi birisin. seni seviyorum." ada "hapse girmek istemiyorum deathburn. çok gencim" dedi. ben "tamam o zaman saklanırsın. ama biz sık sık senle görüşürüz. ben kimseye bir şey anlatmam yemin ederim." dedim. ada "bak deathburn. senden hoşlanıyorum. hatta aşığım. yakışıklı, kaslı, 187 boyunda, tatlı bir çocuk olsan da, artık ikimizin birbirimize veda etme vakti geldi. buradan yurtdışına kaçacağım. lütfen kalbini başka bir kıza kapalı tutma. benden daha iyilerini bulabileceğini inanıyorum. bu son gecemiz sonra ben yurt dışına kaçacağım" dedi. ardından uzun uzun tekrardan öpüştük. ardından boynunda kolyesinin 'daha doğrusu uğur abi tarafında seda abiye alınan ve ondan çaldığı' kolyesinin ekgib olduğunu farketti. ardından cebimden kolyeyi çıkardım. giderken almayı unutmamıştım. ada'nın boynuna taktım ve "giderken benden hatıra olsun güzellik" dedim. ardından ada gülerek "biliyor musun deathburn aslında sen de bu konuda fena sayılmazsın." dedi gülerek. ardından "sana söz veriyorum deathburn. yeni hayatımda asla hırsızlık yapmayacağım" dedi. bir veda öpüşmesi yaptık ve lamborghini'si yani 'çaldığı lamborghini'si' ile beni eve bıraktı. total war oyunumu ve ablamın da vinci'nin şifresi kitabını da ona hediye ettim. ardından eve girdim. o geceyi yaşadığım için çok mutlu olsam da beni bırakıp gittiği için çok üzgündüm. sonraki birkaç gün cemil abiye ifade vermeye gittim ama ada'dan hiç haber alamayacağımı söyledim. cemil abiye ilk kez bu konuda yalan söyledim yani. öyle geçti gitti işte...
aradan 3 ay geçti. haziran ayıydı. eve girerken apartmanın kapısında adıma ve soyadıma gönderilmiş bir zarf gördüm. londra'dan gelmiş. şaşırdım. isim soyad falan da yazmıyordu. eve girdim zarfı açtım ve mektubu okudum.
"sevgili deathburn,
şaşırdın değil mi salak! benim ben ada...
dört etrafı denizlerle çevrili olan değil tabi ki şaşkın.
yeşili sevmene sebep olan ada ben!
şuan ingilteredeyim ve bir lisede okuyorum.
hırsızlığı bıraktım ve dürüst bir hayat yaşıyorum. iki ev arkadaşı ile birlikte.
hehe merak etme o maskeliler değil tabi. onlar zaten hapisteler. 15 yıla anca çıkarlar. merak etme ya ikisi de kız zaten kıskanç şey...
neyse seni çok özledim. londra da güzel tabi ama ne bileyim istanbul'u da görmek istiyor insan. sen de beni özledin değil mi? eh tabi başımızdan o kadar aksiyon geçti canım. ama sanırım bir daha görüşemeyeceğiz. lütfen benim yüzümden kalbini kapalı tutma yakışıklı. çok uzun yılların var. taliplerin de çok neyse görüşmek üzere! umarım. inşallah elveda anldıbına gelmez bu."
mektubu katladım ve odada kimsenin hayatta bulamayacağı bir yere sakladım. malum bir suçlunun yerini bilip de söylememek de bir suç. her neyse mektubu sakladıktan sonra dışarı çıktım. yolda yine o tuhaf kızla karşılaştım. sarı saçlı, mavi gözlü, derin denen yarı alman yarı türk pgibopat kızla... sanırım benden hoşlanıyordu. ama sanırım. bilmiyorum. bunu zaman gösterecekti...
hikayem bitti. okuyan, şukulayan, yorum yapan, takip eden herkese teşekkürler. deathburn'un başka bir hikayesinde görüşmek üzere...
başlık yok! burası bom boş!