/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
    başlık yok! burası bom boş!
  1. 26.
    +8
    Düğün evinin avlusu yine kalabalıktı. Yine erkekler bir tarafta oturuyorlar, kadınlar içeride idiler. Avluda büyük bakır kazanlarla yemek kaynatıyorlardı. Erkeklere yemek servisini gençler yaparken, kızlar da kadınların olduğu bölüme zütürüyorlardı yemekleri. Babamla birlikte diğer erkekleri selamladıktan sonra, amcalarımın oturduğu masaya sandalye çektik ve oturduk. Yemeğin yanında amcamlar bana da Rakı ikram ettiler, ama ben içki içmediğimi söyledim. Ekolu müzik eşliğinde yemek yeyip, sohbet muhabbet ederken, Ramazan çavuşun arabası geldi durdu avlunun girişine. Ve ailece indiler arabadan.

    Ramazan çavuş takım elbise giymişti. Karısında busefer, yine pahalı, fakat kendisine yine hiç yakışmayan bir Döpiyes vardı, başında da yine ipek bir eşarp. Nurcan ise vücuduna sımsıkı yapışmış siyah bir gece kıyafeti giymişti, ayağında da yüksek topuklular vardı. Zaten sexy bir kızdı, ama şimdi bu haliyle çok daha sexy olmuştu. Gözümü alamıyordum Nurcan'dan. Ama o arabadan indiğinden itibaren başını öne eğmiş, kimseye bakmıyordu. Anne kız kol kola girip, direkt kadınların olduğu bölüme içeriye geçtiler. Ramazan çavuş ise, "Merhaba ağalar!" diye avludaki erkeklerin hepsine toptan selam verip, doğruca bizim masaya geldi. Amcamlarla ve babamla tokalaşıp, bana yine, "Öp bakayım kerata!" diyerek elini uzattı. Kalkıp elini öptüm ve oturması için sandalyemi verdim. Ortalıkta gezinen çocukların birine söyleyip, kendime yeni bir sandalye getirttim.
    ···
  2. 27.
    +8
    Evde biraz daha oyalanıp, tekrar düğüne giderim diye düşünmüştüm, çünkü daha halalarımın ve amcalarımın oğullarıyla görüşmemiştim. Ama sonra gitmekten vazgeçtim, nasıl olsa düğün 3-4 gün sürecekti. Evde kalıp kafamı dinledim. Vakit geceyarısını geçtiğinde, düğün evinden taa bizim eve duyulan ekolu müzik sesleri de kesilmişti. Galiba yavaş yavaş bu geceki eğlence bitiyordu. Az sonra da babam beni aradı ve birazdan eve geleceklerini, yanlarında yatılı misafirler olacağını, ev incinsa şöyle bir toparlamamı söyleyip kapattı telefonu. Hasgibtir, nerden çıktı lan şimdi bu? Tanımadığım bir sürü akrabanın eve doluşacağı düşüncesi canımı sıkmıştı. Mutlaka benim odaya da 3-4 kişi vereceklerdi yatmaları için. Katlanamazdım ben bu işe. Aklıma bizim evin bodrumu geldi...

    Evimizin bodrumu sanki benim çocukluk anılarımın müzesi gibidir. ilk sigaramı orda içmiştim. ilk ferre dergisine orda bakmıştım. ilk 31'imi orda çekmiştim. Halamın oğlu Vedat'ın gizlice dayısından yürüttüğü, benim de Vedat'tan ödünç aldığım (Fırıncı Kızı Lükres'in Günahları) isimli ciks kitabını da orda okumuştum. Kitap okadar azdırıcıydı ki, okurken yarağım patlayacak gibi olurdu. Hatta birkaç kez küloduma bile boşalmıştım. Sırf o kitabı bir an önce okuyup bitirmek istediğimden, ailemi zorlayıp bodrumdaki kullanılmayan büyük tahta sedirin üzerine yorgan döşek indirtmiştim. Ve orda yatmıştım birkaç gece. Kitap bitene kadar kaç kez 31 çektiğimi hatırlamıyorum. Zamanla orası artık benim ikinci odam olmuştu, haftada bir iki gece orda yatardım. Annem her seferinde bana çok kızar ve yukarıda kendi odam varken niye bodrumda yatmak istediğime anlam veremezdi. Ama babam, "Hanım bırak nerde istiyorsa orda yatsın, oğlumuz artık erkek oluyor!" demişti bir keresinde.
    ···
  3. 28.
    +7 -1
    Gelmek üzereydim. Hatta dıbına ilk soktuğumda gelecektim. Zor tutuyordum kendimi boşalmamak için. Boşalır gibi olacağımda girip çıkmayı durdurup, içinde hareketsiz bekliyor ve göğüsleriye ilgileniyordum. Öpüp, yalıyor, emiyordum uçlarını. Sonra dıbına bir iki girip çıkıp, tekrar hareketsiz bekliyordum içinde. Bunu yapmasam anında boşalacaktım. Ama ne yaptımsa boşalmamı fazla geciktiremedim. Gözlerim kaymaya başlamıştı. Yarağımı amından çıkarıp göbeğine doğru fışkırttım döllerimi. Taa göğüslerine kadar fışkırmıştı döllerim. Zeynep bukadar çabuk boşalacağımı beklemiyordu belli ki, yüzünde tatminsiz bir ifade vardı.

    Yarağımdan son damla döller de çıktıktan sonra, tekrar soktum dıbına. Ve olanca gücümle pompalamaya başladım. Yarağım inmemişti ve Zeynep buna da şaşırmıştı. Ama az sonra suratındaki o şaşkın ifade yerini orgazm olmak üzere olan bir kadının surat ifadesine bıraktı. Zeynep şimdi inliyor, kıvranıyor ve çırpınıyordu. Bacaklarını belime doladı ve beni kendine çeke çeke orgazm olup boşaldı. Bir süre öyle kaldık. Bacaklarını gevşetince çıktım amından. Yarağım halen kazık gibiydi. Zeynebin üstünden kalkıp, Fidanı çağırdım yanıma.
    ···
  4. 29.
    +8
    Zeynebe, "Sakin ol, birşey yapmadık diyorum! Sen otur şöyle, sakin ol, ben sana bir sigara getireyim, kendine gel!" dedim ve Zeynebi yatağa oturttum, odadan çıktım. Sigara salondaydı. Fakat ben odadan çıkınca, Zeynep Fidan'a, "Doğru söyle, gibti mi seni? Bozdu mu kızlığını? indir donunu, bakacam, kan var mı!" dedi. Bunu duyunca ben koridorda zınk diye kaldım. Doğrusu Zeynebin bu işi bukadar dallandırıp budaklandıracağını hiç beklemiyordum. Fidan da halen, "Abla valla bişey yapmadık!" diyordu. Ne olacağını merak etmiştim, hemen salondan sigarayı ve kültablasını alıp, döndüm odama. Zeynep zorla Fidan'ın kot pantolonunu çözmeye çalışıyor, Fidan da, "Yaa abla, valla gibmedi diyorum, neden inanmıyorsun!" diyerek, Zeynebi engelliyordu.
    ···
  5. 30.
    +7 -1
    Komutlar veriyordum resim çekerken, "Fidan, sen elini Zeynebin göğüslerine koy, Zeynep sen de elini Fidan'ın dıbına at! Birbirinize bakın, dudaklarınızı yaklaştırın!" diye. Fidan biraz ürkekçe yapıyordu dediklerimi. Ama Zeynep hemen havaya girmişti, sanki stüdyoda poz veriyormuşçasına, ciddi ciddi poz veriyordu. Üstelik bundan da zevk alıyordu...

    Aslında istediğim şey başkaydı. Onları birbirilerinin dıbını yalarken görmek ve resimlerini çekmek isterdim. Ama, buna tepkileri çok kötü olabilir ve bir çuval incir'i berbat edebilirim diye düşündüm. Onun için (şimdilik) sınırları daha fazla zorlamak istemedim. Şimdi sıra en önemli şeye gelmişti, Zeynebi gibmeye! Zaten yarağım müthiş zonklamaya başlamıştı. Fidan'a kalkıp yanıma gelmesini söyledim. Fidan yanıma gelince, onu motive etmek için dudaklarından öptüm ve kulağına da, "Bunu senin için yapıyorum aşkım! Seni seviyorum! Hadi bakalım, bol bol resim çek şimdi!" diye fısıldadım, verdim telefonu eline. Oysa, daha çok kendi zevkim için gibecektim Zeynebi.
    ···
  6. 31.
    +8
    Beyler hikaye uzun diyip durmayın aq wordden atıyorum şu an şu haliyle bile 100 parttan çok tutar amk
    ···
  7. 32.
    +6 -1
    Kızı salona girdiğinde, bunun deminki kız olduğunu gördüm. Demek ki ismi Nurcan idi. Gözümü bir saniye bile ayırmadan, yürüyüşünü, fiziğini, vücudunun tüm kıvrımlarını işledim beynime. Ve birkez daha onayladım ilk teşhisimi, bu kızı mutlaka gibmeliydim. Nurcan getirdiği çukulotaları babasına uzattı, babası da, "Kızım böyle görgüsüzlük olmaz, bir tabağa koyup ikram etsene!" dedi. Nurcan, "Aber Papa!" (Fakat baba!) diyerek sinirli bir şekilde gitti. Giderken arkasından baktım, zütü de müthiş güzel görünüyordu. Az sonra tabağa koymuş getirdi, ikram etti herkese. Ama giderken babasının kulağına birşeyler fısıldadı. Nurcan gittikten sonra Ramazan çavuş beni soru yağmuruna tuttu, birden hakkımda herşeyi öğrenmek istiyordu.

    Sorularına kısa kısa cevaplar verdim, hiç sevmemiştim bu adamı. Önce bir geriye yaslandı, sonra da elini dizime koyup, yarım saat kızını övdü bana. Yok işte, kızının ehliyeti olduğunu ve arabayı Kapıkule'ye kadar kızının kullandığını, kızının Almanya'da kendine ait Kuaför salonu olduğunu, kızını Almanya'da çok isteyenlerin olduğunu, fakat kendisinin kızını Türkiye'den, tahsilli, sağlam karakterli biriyle evlendirmek istediğini vs. vs. anlatıp durdu. Ramazan çavuş yarım saat içerisinde resmen beni damat adayı olarak görmeye başlamıştı.

    Benim olaya Sazan gibi balıklama atlamadığımı görünce de, başka konuyla sürdürdü konuşmasını. Aşağı mahalledeki evini yıktırdığını, oraya 4 katlı apartman dikeceğini, bir katında kendi oturacağını, katın birini Almanya'daki oğluna, birini yine Almanya'daki diğer kızına, bir katını da Nurcan'a vereceğini, ilerde müstakbel gelin ve damatlarını aynı çatı altında görmek istediğini falan anlattı. Apartmanın projesini Alman bir Mimara çizdirdiğini söylemeyi de ihmal etmedi. Sanki Türkiye'de proje çizecek hiç Mimar yokmuş gibi böbürleniyordu, "Bir ara sana projeyi göstereyim, bak bakalım hiç öyle bir şey gördün mü! Tamam mı?" dedi. Geçiştirmek için, "Tamam, olur!" dedim.
    ···
  8. 33.
    +7
    "Bir saniye Zeynep, açıyorum!" dedim. Fidan da aniden çırpınmayı bırakmıştı, elimi çektim ağzından. Aceleyle pantolonlarımızı çektik ve üstümüzü başımızı düzelttik. Kapıyı açtım. Zeynep sinirli bir şekilde daldı içeriye. Bir Fidan'a, bir bana bakarak, "Ne yapıyordunuz? Kapıyı neden kilitlediniz? Kıza ne yaptın Harun? iyimisin Fidan? Birşey yapmadı ya?" diye bağırarak soruları yağdırıyordu. Sanki beni dövecek gibi kızgındı. "Zeynep sakin ol, birşey yapmadık, konuşuyorduk sadece!" dedim. Fidan da beni destekledi, "Valla bişey yapmadık abla!" diyerek. Ama Zeynep inanmamış gibiydi, "Kapıyı niye kilitlediniz ozaman? Anlamadım mı sanıyorsunuz ne halt yediğinizi! Kızım bak aklını başına topla, sonra benim durumuma düşersin!" dedi. Zeynep bunları derken gözleri dolmuştu, nerdeyse ağladı ağlayacaktı, sinirden eli ayağı titriyordu, yüzü kıpkırmızı olmuştu.
    ···
  9. 34.
    +7
    Kalktım üzerinden, şalvarını küloduyla birlikte çekip çıkardım ayağından, odanın bir köşesine fırlattım. Sonra da kendi pantolonumu ve boxerimi çıkardım. Fidan'ın elinden telefonumu aldım ve Zeynebin çırılçıplak resimlerini çektim. Her nekadar Zeynep bir eliyle göğüslerini, diğer eliyle de dıbını kapatmaya çalışsa da, dıbının ve göğüslerinin göründüğü birkaç resmini çekmiştim. Sonra aklıma bir başka düşünce geldi, "Fidan, sen de geç Zeynebin yanına!" dedim. Fidan suratıma bön bön bakıp, "Niye ki?" diye sordu. "Sen geç, anlatırım sonra!" dedim. Aslında anlatacak birşeyim yoktu, istediğimi yapması için demiştim bunu. Fidan geçti, Zeynebin yanına oturdu. Bir giyinik, diğeri çırılçıplaktı. Birkaç resim de öyle çektim.

    Sonra Fidan'a soyunmasını söyledim. Ama Fidan, "Yaa, ben niye soyunuyorum ki?" dedi. Sinirlenmiştim, "dıbına koydurtma şimdi, hadi soyun! Bir bildiğimiz var herhalde!" dedim. Bir bildiğim falan yoktu, ikisini de çıplak görmek ve resimlerini çekmek için içimde dayanılmaz bir arzu vardı sadece. Fidan gönülsüz gönülsüz soyunurken, ben ikisini aynı karelerde görüntülemeye devam ediyordum. Fidan soyunma işini ağırdan alınca, ben bu sefer Zeynebe sertçe bağırdım, "Yardım etsene kızın soyunmasına, ne duruyorsun!" diye. Zeynep de, "Tamam, tamam, bağırma!" diyerek soyunmasına yardım etti. Az sonra Fidan da Zeynep gibi çırılçıplaktı. Her aşamada resim çekiyordum.
    ···
  10. 35.
    +7
    Meryem'in o çıkık zütünü gibme düşüncesiyle nerdeyse küloduma boşalacaktım. Boşalmamak için düşüncelerimi dağıtmam gerekiyordu. Zeynebe baktım, hiç konuşmadan karşımda oturuyor, kahvaltısını yapıyordu. Yer sofrasındakilere göz gezdirdim, Rabia ve Fidan da süt dökmüş kedi gibi sessizce ve ciddiyetle kahvaltılarını yapıyor, hiç kafalarını kaldırıp bana bakmıyorlardı. Ama diğer kızlar neşeliydiler, fısıldaşarak birbirilerine birşeyler anlatıp, kıkırdaşıyorlardı. Kaçamak bakışlarla da olsa, arasıra göz göze geliyordum kızların bazılarıyla.

    Kahvaltımı erken bitirip kalktım, babamlar kahvaltılarını bitirmeden verandada çabucak bir sigara içecektim. Sigaramı yaktım, bir dakika geçmeden Meryem bir bardak çayla geldi. Bana gülümseyerek, "Babam kahvaltıdan sonra sigara içerken yanında hep keyif çayı ister... " deyip uzattı bardağı. Alıp teşekkür ettim ve "Bizimkilere sigara içtiğimi söylemezsin değil mi? Bak bu sırrımı birtek sen biliyorsun!" deyip göz kırptım. Meryem de bana göz kırpıp gülümseyerek, "Söylemem tabii, ben çocuk değilim, 16 yaşına girdim!" dedi. "Biliyorum çocuk değilsin, üstelik çokta tatlısın!" deyince sevinçten havalanacaktı sanki. Yanakları yine kıpkırmızı oldu ve beni o hasta eden zütünü kıvırta kıvırta içeri gitti.
    ···
  11. 36.
    +6 -1
    Fidan'a, "Gel buraya, kemerimi çöz, pantolonumun düğmesini aç, fermuarımı indir, yarağımı çıkar!" dedim. Fidan hemen telefonu kenara bıraktı, geldi, dediklerimi yaptı. Yarağım serbest kalınca bir nebze rahatlamıştım. Fidan'a resim çekmeye devam etmesini söyledim. Zeynep ise yarağımı görünce bakışlarını pür dikkat yarağıma dikmişti. Artık debelenmeyi de, konuşmayı da bırakmıştı. Ama ben yine de ellerini bırakmıyordum. Ben Zeynebin bacaklarında, kasıklarına yakın oturuyordum. Biraz aşağı, dizlerine doğru kaydım. Fidan'a, Zeynebin şalvarını ve külodunu aşağı sıyırmasını, sonra da resim çekmeye devam etmesini söyledim. Fidan şalvarı ve külodu aşağı sıyırırken, Zeynep sadece yutkunuyordu, heyecanlandığı belli oluyordu.

    "Bak Zeynep, ben seni gibmeden bırakmayacağım! Ama zorla, ama seve seve! Sen bu yarağı yiyeceksin, hiç kaçarın yok! Karar senin, güzellikle olsun diyorsan, ellerini bırakacağım!" dedim. Zeynep sanki bunu dememi bekliyormuş gibi, "Tamam, bırak ellerimi!" dedi. Temkinli bir şekilde bıraktım ellerini, aksi bir hareket yaparsa hemen yeniden tutacaktım. Ama sadece biraz doğrulup, ağrıyan bileklerini ovuşturdu. Ben de o arada gömleğinin kalan son iki düğmesini çözdüm, "Çıkar gömleğini ve sütyenini!" dedim. ikiletmeden çıkardı ikisini de. Şimdi üst kısmı tamamen çıplak, aşağıda da şalvarı ve külodu bacaklarına kadar sıyrıktı.
    ···
  12. 37.
    +7
    Nurcan ağzındaki baklayı çıkarmıştı. Anladığım kadarıyla Bakire değildi ve bu da benim ekmeğime tereyağ sürüyordu. Tek derdim Nurcan'ı gibmek olduğundan, "Yok, tabii ki önemli değil kızın Bakire olup olmaması!" dedim. "Hmmm, anladım!" dedi. Ama Nurcan'ın yüzündeki endişe kaybolması gerektiği yerde, daha da arttı. Acaba verdiğim cevap hoşuna gitmedi mi diye düşünmeye başalmıştım ki, o sırada beni şok eden bir başka soru geldi. "Peki ya... Mesela kızın başından daha önce bir evlilik geçmişse? Mesela 3 aylık bir evlilik?" dedi. Bunu beklemiyordum doğrusu! Ayrıca bu kızın kurnaz değil, çok saf olduğuna kanaat getirmiştim.

    "Bunlar önemli şeyler değil, evleneceğim kızda başka değerlere önem veririm, dürüstlük, açıksözlülük ve karakter gibi!" dedim. işte o an rahatlamıştı, sevinçle dudaklarımı öptü ve "Senin farklı olduğunu daha ilk gördüğümde anlamıştım, ama emin olmak istedim!" dedi. Ve ben birşey sormadan anlattı. Babasının karşı çıkmasına rağmen, Jürgen isminde bir Almanla evlenmiş. Fakat evlilikleri yürümemiş, 3 ay içerisinde boşanmışlar. 7 ay olmuş boşanalı. Şimdi de babası (Bu sefer seni Türkiye'den, benim bulacağım biriyle evlendireceğim!) diye tutturmuş. Aslında Nurcan bu tatilde köye gelmeyi hiç istememiş, ama babası zorlamış. Zaten 20 yıldır bu 2. gelişiymiş köye. Köyü sevmediğini, köyde sıkıldığını söylüyordu.

    Kızı biran önce gibmek istiyordum, ama kendimi de ağırdan satmaya çalışıyordum. "Çok açıksözlü ve dürüstsün! Ayrıca çok sexysin!" deyip, dudağına bir öpücük kondurdum. "Gerçekten beğendin mi beni?" dedi. "Şu ana kadar gördüklerimi çok beğendim! Ama gerisini bilemem!" dedim. "Mmmmh, anladım!" dedi ve doğrulup, sutyenini ve küldonunu bir çırpıda çıkardı ve "Ee, gördün işte, nasılım? Göğüslerim yeterince büyük olmuş mu, yoksa biraz daha büyüttürmem lazım mı?" diye sordu. Demek ki göğüsleri Silikonluydu. Amında da Piercing vardı. "Özür dilerim, onu demek istemedim, nasıl seviştiğini bilmiyorum demek istemiştim!" dedim.
    ···
  13. 38.
    +6
    Öyle deyince utandı, "Ben çıkayım yukarıya... " dedi. "Dur bekle, üzerimi değişeyim, beraber çıkarız!" dedim. "Tamam!" dedi. Üzerimi değiştirirken bana (daha doğrusu çadır kurmuş yarağıma) baksın diye, "Ee, Selim napıyor? iyi mi?" diye sordum. Eşofmanlarımı çıkarıp, çadırı kurmuş boxerla pantolumu gömleğimi alırken, Meryem gözlerini boxerimin önünden ayırmadan soruma cevap vermeye çalıştı. Özellikle önce gömleğimi giydim, düğmeleri iliklerken ağırdan aldım. Meryem'in heycanı daha da artmıştı, basit bir soru sorduğum halde yutkunarak ve kekeleyerek cevap vermişti. Eğer daha uygun bir zaman ve ortamda olsaydık, Meyem'i gibmek benim için çocuk oyuncağıydı. Ama şimdi gibmek için herhangi bir girişimde bulunmam doğru değildi. Beynimin bir kenarına 'gibilebilir!' diye not ettim sadece. Giyindim ve Meryem'i önüme kattım, şalvarının içinde zütünü sağa sola kıvırışını seyrede seyrede yukarı çıktık. Bıngıl bıngıl titriyordu zütü. Bu arada Meryem'in abisi Selim, Vedat'ın teyzesinin oğluydu. Yani Vedat'ın gibiştiği söylentisinde geçen kahraman.

    Kahvaltı masasında sadece 4 kişilik yer olduğundan, ayrıca yere de iki tane sofra kurulmuştu. Babam, annem, Zeynep ve ben masada yedik. Diğer kızların hepsi yer sofrasında yaptılar kahvaltılarını. Kahvaltı boyunca (Herhalde en çömezleri olduğundan olsa gerek, yada bu işe gönüllü olduğundan) tüm hizmetleri Meryem yaptı. Kızcağız millete hizmet edeceğim diye kendi kahvaltısını da doğru dürüst yapamadı. Bardaklarımızdaki çaylar daha bitmeden ok gibi fırlayıp kalkıyor, çaylarımızı dolduruyordu. Bir ara annemin babama, "Baksana ne kadar hamarat! Nazar değmesin, çok ta güzel bir kız!" demesini Meryem de duymuş, sürekli mutfakla salon arasında mekik dokuyor, birşeyler zütürüp getiriyor, tabaklarda eksilen zeytin, peynir, domates, salatalık gibi şeyleri takviye ediyordu. Meryem'in yürürken zütünü kıvırmasına hasta olmuştum, mutfağa gidişlerinde çaktırmadan arkasından bakıyordum. Yarağım çoktan kazık gibi olmuştu.
    ···
  14. 39.
    +6
    Jürgen diyordum, onunla evlendikten 2 ay geçmeden karıya kıza gitmeye başladı, günlerce eve uğramaz oldu. Zaten benden önce de öyleymiş. Benden önce 3 kere evlenip boşanmış, evliliklerinin hepsi de kısa sürmüş. Bir süre sonra da benim en yakın kız arkadaşıma aşık olduğunu söyleyip, boşanalım dedi. Ama ben ilk başta boşanmak istemedim. Kendi isteğimle boşanayım diye bana 500.000 Euro para verdi, ben de ozaman boşanmayı kabul ettim. Ailemin bu paradan da haberi yok, Jürgen kocalık görevini yerine getirmiyor diye boşandığımı biliyorlar. Ama aptallık etmişim, boşandıktan sonra bir Avukat arkadaşım söyledi, eğer kendi isteğimle değil de, mahkemeyle boşansaymışım, Jürgen'in en az 1-2 Milyonunu alabilirmişim. Neyse, bunlar artık önemli değil. Şu anda tek önemli şey sana olan aşkım! Eğer sorun gerçekten paraysa, yeterince param var yani. Ayrıca Kuaför salonum da çok iyi çalışıyor, her ay ortalama 5.000 Euro neto kazanıyorum. Bu parayla rahat geçiniriz!" dedi.

    Nurcan'ın anlattıklarının şoku altındaydım. Bizim Ramazan çavuş para için, kızını resmen bir Almana satmış oluyordu. içimden (Vay dıbına koduğumun pekekenti!) diye küfür ettim, demek para veren olsa karısını da gibtirecekti bu vicdansız gavat. Utanmadan bir de altındaki arabayla, köye yaptıracağı apartmanla hava atıyordu şerefsiz! Peki ya karısına ne demeli? Karısı olacak o huur da az değildi, hava atmak için nerdeyse kolundaki bilezikleri milletin gözüne sokacaktı! Millet tabii paranın nerden geldiğini bilmiyor. içimden Ramazan çavuşun karısını da bir güzel kalayladım! Nurcan'ın haline üzülmüştüm şimdi. Kızın hakkındaki teşhisimi bir kez daha değiştirdim, bu kız çok saf ve dürüst idi. Bu kızın yalan söyleyebileceğine inanmıyordum. Harbi bir kızdı.
    ···
  15. 40.
    +6
    Evden çıkmadan önce birşeyler atıştırdım, kahvaltıyla duruyordum. Vedat Selim'in yanına gideceğini söylemişti. Karnımı doyurduktan sonra atladım arabaya Selim'lere gittim. Fakat Selim'in annesi, biraz önce Vedat'ın motoruyla gittiklerini, nereye gittiklerini bilmediğini söyledi. "Tamam, ben bulurum onları!" deyip ayrıldım ordan. Gidebilecekleri birkaç yer vardı. Sırayla takılabilecekleri yerlere baktım, yoktular. En son, dere kenarına bakmak geldi aklıma. Eskiden oraya balık tutmaya, yüzmeye, sigara, şarap içmeye giderdik. Bazen de 31 çekerdik orada. Söğüt ağaçlarının gizlediği, pek kimsenin bilmediği ve uğramadığı yerler vardı dere kenarında.

    Uzaktan, bir ağacın altında Vedat'ın motorunu görünce durdum. Araba girmiyordu oraya, arabayı kilitleyip yürüyerek gittim motorun yanına. Fakat kimseyi göremedim. Yukardan dereye paralel biraz yürüdüm. Sonunda aşağıda dere kenarında elbiselerini gördüm. Balık tutmaya gelselerdi Selim'in annesi mutlaka söylerdi. Ohalde ya yüzüyorlardı, yada gibişiyorlardı! Ses çıkarmadan biraz daha ilerledim. inleme sesleri gelmeye başladı. Biraz daha yürüdüm ve tahmin ettiğim gibi, aşağıda dere kenarında gibişiyorlardı! Selim Vedat'ı domaltmış, arkadan zütüne pompalıyordu. Vedat da karı gibi inliyordu yarağı yerken.
    ···
  16. 41.
    +6
    Kızların elbiselerini toplayıp verdim, "Giyinin hadi!" deyip, ben de giyinmeye başladım. Hepimiz giyindikten sonra bunları yatağa iki yanıma oturtup, önce biraz Meryem'le, sonra da Zahide'yle öpüştüm. "işte şimdi üçümüz tam sırdaş olduk!" deyip, telefonumu çıkardım, onlarla demin gibişirken çektiğim resimleri gösterdim. Meryem resimlere merakla bakarken, Zahide'nin yüzü yine kireç gibi bembeyaz olmuştu. Zahide ilk defa kendi gibişirken resmini görüyordu. Kızlara, motivasyon vermek amacıyla (gibtiğim tüm kızlara söylediğim gibi), "ikiniz de çok güzel gibişiyorsunuz!" dedim. Bu onları çok az da olsa rahatlatmıştı. "Hadi, gidin şimdi, sonra görüşürüz!" diyerek kaldırdım kızları ve kapıyı açıp, gelen giden var mı diye önce baktım, sonra da popolarına birer şaplak attım, gönderdim.

    Kızlar kol kola girip düğün evine giderlerken, ben de telefonumdaki resimleri Laptopuma yedekledim. Sonra yukarı çıkıp, güzel bir duş aldım, üzerimi değiştirdim.
    ···
  17. 42.
    +6
    Bu arada benim yarak kazık gibi olmuştu. Telefonu gömleğimin cebine koyup ayağa kalktım, Meryem'i de elinden tutup kaldırdım, dudaklarından öptüm, Zahide'nin şaşkın bakışları eşliğinde öpüşmeye başladık. Öpüşürken Meryem'in buluzunun altından elimi soktum, göğüslerini okşuyordum. Sonra bluzunu çıkardım ve "Sutyenini çıkar!" dedim. Meryem ikiletmeden çıkardı sutyenini. Eğilip küçücük göğüslerini okşayarak, öptüm, yaladım, üzüm gibi uçlarını emdim. Zahide sanki ilk defa ferrefilm izleyen birisi gibi, yutkuna yutkuna bize bakıyordu.

    Meryem'e, "Şalvarını ve donunu da çıkart!" dedim. Meryem şalvarını ve donunu çıkarırken, Zahide'ye döndüm ve "Birazdan yapacaklarımızla üçümüz sırdaş olacağız, tamam mı?" dedim. Zahide yutkunup 'Tamam!' anlamında kafa salladı. Çırılçıplak soyunmuş Meryem'i Zahide'nin yanına, yatağa domalttım. Pantolonumu ve boxerimi çıkardım. Sıvazladığım yarağıma gözünü dikmiş Zahide'ye, "Meryem'in zütünün yanaklarını ayır ve züt deliğine bolca tükür!" dedim. Zahide heyecanla tükürüğünü Meryem'in züt deliğine isabet ettirmeye çalışırken, telefonumu çıkarıp o halde ikisinin resmini çektim. Sonra Meryem'in zütüne yaklaştım ve Zahide'ye, "Yarağıma da tükür, bolca!" dedim. Yarağıma tükürürken de resim çektim ve telefonu gömleğimin cebine koydum.

    Yarağımı dayadım Meryem'in züt deliğine. Kafasını yavaşça soktuktan sonra, kalanını birden kökledim. Bu sefer biraz fazla acıtmış olmalıydım, ama Meryem yinede, Zahide'ye mahçup olmamak için fazla ıhılamadı, yüzünü yatağa gömdü sadece. Ben Meryem'in zütüne kenetlenmiş haldeyken, Zahide halen Meryem'in zütünün yanaklarını ayrık tutuyordu. Zahide'nin elini tutup ayağa kaldırdım ve sağ tarafıma çekip dudaklarına yumuldum. Yarağım Meryem'in zütünde hareketsiz beklerken Zahide'yi öpüyordum. Zahide resmen şoktaydı, ruh gibi öpüşüyordu benimle. Sağ elimi Zahide'nin şalvarının arkasından daldırdım içeriye. zütünün yanaklarını avuçluyordum, öpüşmeye devam ederken.
    ···
  18. 43.
    +6
    Peki tamam, anlatabilirsin, ama bir şartım var!" dedim. Daha şartımın ne olduğunu dinlemeden sevinçle boynuma sarıldı. "Dur biraz, şartımı dinle!" dedim. Geri çekilip, "Tamam, söyle!" dedi. "Zahide'ye anlatacaklarını benim yanımda anlatacaksın, tamam mı?" dediğimde, sevinçle, "Tamam! Hem ozaman hemen inanır!" dedi. Suratında yine o sinsi gülümseme belirmişti. Telefonumu çıkarıp, "Zahide'ye bu resimleri de gösteririz!" dedim ve yarağım zütündeyken çektiğim resimleri gösterdim. Meryem resmen aptallaşmış bir halde resimlere baktı. Telefonu geri gömleğimin cebine koyup, yola devam ettim. Orman yolundan geçip köye girdik.

    Arabayı yine evlerine 100 metre kala durdurdum. Meryem inip evlerine yürürken, ben de Zahide'yi gibme planları yaparak, Vedat'ların evine doğru devam ettim.
    ···
  19. 44.
    +5 -1
    Arabayı kapının önüne parkettiğimde, Vedat beni karşılamaya çıktı. Sarılıp kucaklaştık, ayaküstü hal hatır sorduk birbirimize. içeri girmeden önce birer sigara içelim dedik. Vedat'a misafirleri sorduğumda, "Aşağı mahalleden Almancı Ramazan çavuş vardı ya, onlar işte, bizde kalıyorlar. Kendi evlerini bu sene yıktırdı, apartman mı ne dikecekmiş oraya. Öbürleri de Ankara'daki Şaban eniştemler!" dedi. Sigaramız bitince, içeri girdik.

    Vedat, halamın mutfakta olduğunu söyleyince, salona geçmeden önce mutfağa uğrayıp, halamın elini öptüm. Mutfakta misafirlerin karıları ve birkaç da küçük kız vardı. Halam, kadınlara benim kim olduğumu söyledi. O zaman kadınlar da ellerini uzattılar öpmem için. Almancı Ramazan çavuşun karısı olduğunu düşündüğüm kadının giysileri pahalı ve kaliteliydi, ama kadına hiç yakışmamıştı. ipek bir eşarp vardı başında. Boynundaki ve kollarındaki altınlarla küçük bir kuyumcu dükkanı açılabilirdi. Kadın sürekli kolundaki bileziklerini düzeltip, hepsinin kolunda yan yana intizamlı durmasını sağlamaya çalışıyordu.
    ···
  20. 45.
    +6
    Salona girerken içerdeki herkese toptan selam verdim. Eniştem misafirlere beni taktim etti, izmir'de Üniversitede okuduğumu söyledi. O sırada Almancı Ramazan çavuş, "Öp bakayım elimi kerata!" diyerek elini uzattı. Parmağında Kehribar taşlı, gümüşten, büyükçe bir yüzük vardı. Emrivaki yapmasına sinirlenmiştim, hiç sevmezdim böyle şeyleri. Yine de öptüm elini. Ondan sonra da diğer büyüklerin ellerini öptüm. Salonda birkaç tane de ufak oğlan çocuğu vardı, öptürmek istemediğim halde onlar da benim elimi öptüler. Ben Vedat'ın yanına oturacakken, Ramazan çavuş, "Gel şöyle yanıma otur Haruncuğum, sohbet ederiz!" dedi. Bu hareketine de sinir olmuştum. Ama kızını gibmek istiyorsam, onun bu davranışlarına katlanmak zorundaydım.

    Küçük kızların birisi tepsi dolusu çayla geldi içeriye. Çaylarımızı aldık, içerken, bir başka küçük kız da bana Kolonya ve Akide şekeri ikram etmek istedi. Elime çok ama çok az Kolonya dökmesine izin verdim, sürdüğüm parfümle hiç uyuşmayacaktı. Ayıp olmasın diye bir tane de Akide şekeri alacaktım ki, Ramazan çavuş elimi tutup mutfağa doğru seslendi, "Nurcan kızım, Almanya'dan getirdiğimiz çikolatalardan getir, annenin valizinde olacaktı!" diye. Yine yapmıştı yapacağını.
    ···