0
buzlu camda elimi siper yaparak içeriyi incelemeye koyuldum. yine her zamanki gibi bir çalışma masası ve bir sürü porselen bir şeyler göze çarpıyordu. fincanlar, vazolar, tabaklar, bir sürü balya balya gazeteler. bunların hiçbiri satılabilecek kondisyonda değildi. bir çoğu satılabilecek şey de değildi. öyleyse burada bu deponun olmasının amacı neydi?
her şeyi toz içinde olduğunu anlayabiliyordum. burasının bir atölye olmadığı da belliydi. zaten gelip gittiğim onca zamandan içeride hiçbir hareketlilik olmadığını biliyordum. çetin amca'nın ne ara gelip uğradığı bile belli değildi.
sanki, evine sığmayan eski eşyalarını koymuş gibiydi. ama bunca porselen tabak, çanak, biblo ve ne için saklandığı belli olmayan gazeteler mi eski eşyaydı? büyük bir masa, büyük bir dolap ve raflarında gördüğüm masa saati, yapma çiçek ve ıvır zıvırlar mı, orada buradaki komodinler mi gelecekte işe yarardı zaten?!
her şeyi bilmek istiyordum. elimden geldiğince mantıklı senaryolar kurmaya çalışsam da, bir insanın evinden uzakta bir depoda böyle şeyler bulundurmasını anlayamıyordum.
işte o gün, elimi buzlu cama siper ettiğimde tüm bu saydıklarıma ilaveten yeni şeyler de görmüştüm. bunlar cansız mankenler gibiydi. hatta canlı olabilirler mi diyerek iyice bi' inceledim. buzlu camdan görebildiğim kadarıyla hareket eden bir şey yoktu.
resmen cansız mankendi bunlar. ama sıkı durun, ilginç olan ve aklımı başımdan alan şey bu üç mankenin, üç süper kahraman kostümü giymiş cansız mankenler olmasıydı.
buzlu camdan net görebildiğim bir batman vardı. kostümünü net seçebiliyordum. diğerlerini de az çok anlamıştım. peleriniyle süpermen ve diğer de örümcek adam. işte şimdi dumura uğramıştım.
bunca zamanda bu deponun ne işe yaradığını anlayamamıştım ama en azından bildiğim şey şuydu ki; burada ıvır zıvır şeyler vardı; en azından hepsi eskiydi; aklımın çok uzak kenarlarında da olsalar, belki bir arkadaşa aittiler; belki eskiden açtığı ama iflas ettikten sonra atmadığı, öylece elinde kalakalan, belki bir gün bir daha bir işler yaparım diyerek depoya koyduğu, ama şimdi tamamen,, buralarda unuttuğu şeylerdi. dediğim gibi, bunca zaman gözlemlediklerim, en azından kendi içinde standarttı. ama bu gıcır gıcır süper kahraman kostümlü cansız mankenleri anlayamıyordum.
işte o gün içeri girmeye karar verdim. buzlu cam dediğim o dikdörtgen pencere kelebek gibi bir şeyle içeriden kapatılmıştı. her şeyi göze alarak, camı biraz kırdım ve elimi sokarak kelebeği içeriden açtım.
gün ışığıyla birlikte, deponun içinde havada uçuşan tozları görebiliyordum. içeri atladım. deponun büyüklüğünü bir kolaçan ettim. sıra süper kahraman cansız mankenlere bakmaktaydı. böyle bir şeyi kim nereden bulur ve buraya neden getirirdi. gerçekten aklım hafsalam almıyordu.
bir yandan zütüm üçbuçuk atıyordu. bu depoda aylardır veya yıllardır temizlik yapılmamış olmalıydı. masa, zemin, raflar her yer toz içindeydi. o anda telefon çaldı.
kalbim gürp gürp atmaya başladı. yaşım 8'di ama kalp krizinden ölsem ölürdüm. olduğum yerde donakaldım. odaya atladığım o küçük pencere artık bana ay kadar uzaktaydı. oraya artık hangi güçle nasıl çıkabileceğimi bilmiyordum. dizlerimde derman kalmamıştı. gözlerim yerinden uğramıştı.
duyduğum şey gerçek miydi; telefon gerçekten çalıyor muydu?! eğer pencereye yönelirsem, arkamdan birinin çıkıp beni yakalayacağını düşünüyordum. yüreğim ağzımdaydı ama nedenini bugün bile açıklayamadığım ani bir kararla telefon sarıldım. belki de sadece artık susmasını istediğim içindir. çünkü bu loş ve terk edilmiş depoda bir telefonun devamlı çalması aklımı başımdan alıyordu.
Karşıdakinin kim olduğunu bilemediğimden, belki de kötü bir amaçla depoya girdiğim sanılmasın diyerek telefonu kulağımda tuttum. açık kapatmak bana daha delice geldi. birine karşı fena halde saygısızlık olurmuş gibi hissettim.
telefonun kaldırdığımda, karşı taraftan, gerçekten çok kalın ve davudi bir ses, “sen günahkarsın, bunu biliyorsun”, dedi. telefonu gözyaşları içinde elimden bıraktım.
ve ağlaya ağlaya, hala nasıl toplayabildiğimi kestiremediğim son gücümle pencereden dışarı çıktım. hiçbir şey düşünemiyordum. gözyaşlarım sel olmuş akarken eve ağlaya ağlaya yürüdüm...
not: rez durumuna göre devamı olacak. şimdilik bu kadar.
Tümünü Göster