-
20.
0gezinen ellerimin yerTümünü Göster
değiştirmesinden soluk alıp verişime kadar en küçük
bir hareketimin bile dilinden anlıyor, istediklerimi
anında yerine getiriyordu. Ben biraz hızlanınca,
"Henüz değil, biraz bekle" diyerek oyunu uzatıyordu.
Ya da beni hırslandırmak için, "Evet evet, daha sert,
daha derine" diye soluyordu.
Bu kadar kısa sürede, böyle mahrem bir alanda, beni
bu kadar iyi anlaması, yönlendirmesi gerçekten
mucizeydi. Sonunda yaşamımı değiştirecek kadını
bulmuştum. Peki şimdi ne yapacaktım? Mutlu bir
evliliğim, daha doğrusu mutlu olduğunu sandığım bir
evliliğim vardı. Boşansam, o kadar kolay değildi. Hem
bakalım, bu mucize sevgili benimle evlenmeyi
isteyecek miydi ? Sevişme sonrasında bütün bunlar
hızla kafamdan geçti.
Elbiselerini giymiş, doygun ama tatlı gözlerle bana
bakıyordu.
"Mucizenizi gerçekleştirdim mi ?" diye sordu.
"Evet" dedim. "Haklıymışsınız. Siz gerçekten de
düşlerimdeki kadınmışsınız." "Söylemiştim."
Yavaşça kalktı, pardösüsüne baktı. "Gidiyor
musunuz?" dedim korkuyla.
"Biraz daha kalırsam mucize bozulabilir" diyerek
pardösüsünü geçirdi sırtına. "Sizi bir daha
göremeyecek miyim?"
"Neden göremeyecekmişsiniz ?" dedi pardösüsünün
düğmelerini iliklerken. "Yakında buradan taşınıyorum,
ama yine Sadri'yi arayarak bana ulaşabilirsiniz."
Kafam karışmıştı; bahsettiği adamı tanımıyordum.
"Sadrimi? Odakim?"
Kadmın gözlerindeki masum ifade birden değişti.
"Sadriii" dedi, "bizim Sadri."
"Bizim Sadri mi? Bir yanlışlık olmalı... " Gözlerini
kısarak, meydan okurcasına baktı.
"Bakın düşlerdeki kadm fantezisini filan anlıyorum.
Ama işi tadında bırakalım. Artık gerçeğe dönme
zamanı."
"Ne... Ne diyorsunuz gerçekten anlamıyorum." Hiç
beklemediğim bir davranışta bulundu.
"Bana bak lan" diye gürledi. "Senin kim olduğunu
bilmiyorum ama eğer paramın üzerine yatacağını
sanıyorsan, aldanıyorsun." "Ne parası?" diye
kekeledim şaşkınlıkla.
Bir panter gibi hırsla üzerime atladı. Yakamdan tutup
sarsmaya başladı.
"Ağzına sıçarım ulan senin! giberken hevesliydin de,
iş parayı vermeye gelince mi çekingen oldun."
"Lütfen... Lütfen... " diye mırıldandım.
"Ne lütfeni lan? Bomontili Neşe'nin parasını kimse
yiyemez."
"Lütfen yakamı bırakın öyle konuşalım" dedim, "inanın
ne demek istediğinizi anlamıyorum." Yakamı
bırakmadı, ama merdıbını kendi üslubuyla açıkladı:
"Anlamayacak bir şey yok. Vizite ücretimi istiyorum.
Yani 100 doları. 100 dolardan bir kuruş aşağı olmaz."
Başımdan aşağı kaynar sular dökülmüş gibi oldu.
Sonunda gerçeği anlamıştım. Bir an ne yapacağımı
bilemedim. Gülsem mi, ağ-lasam mı ? Ama kadın
artık sabrının sonuna gelmişti.
"Hadi" dedi yakamı çekiştirerek, "geceyansına kadar
bekleyecek halim yok. Sökül paralan."
"Tamam tamam" dedim. "Özür dilerim, hemen
veriyorum."
Böyle söyleyince bıraktı yakamı. Ama bırakırken
uyarmayı da ihmal etmedi.
"Bir katakulli filan yaparsan... "
"Yok yok, o dediğinden yapmayacağım" diyerek
kasayı açtım. 100 dolar tutarındaki parayı ona
uzattım. Birdenbire yumuşamam kadını şaşırtmıştı.
Parayı alırken düşünceli bir ifadeyle yüzüme baktı.
"Yoksa doğru mu söylüyorsun ? Sen, Sadri'nin
bulduğu müşteri değil misin ?" Artık diretmenin bir
anlamı yoktu.
"Tabiî ki o müşteriyim" dedim bozuntuya vermeden.
"Sadece biraz şaka yapmak istemiştim." "Yapma,
para konusunda kimseyle şaka yapma. Ters birine
düşersin, hacamat eder adamı." "Olur yapmam"
dedim.
Kapıdan çıkmadan önce döndü. Dudaklanndaki
çapkın gülümseme yeniden belirmişti. "Yine de
sevdim seni" dedi. "Matrak adamsın. Ne zaman canın
isterse Sadri'yi ara." "Ararım" dedim.
Çıktı. Ben de odama döndüm, pencereden baktım;
düşlerimde-ki kadın caddeye doğru yürüyordu.
Gözden yitene kadar onu izledim. -
19.
0Sorusunu yanıtlamadan önce derin bir nefes aldım.Tümünü Göster
"Düşümde." "Ne?" "Lütfen beni delinin biri sanmayın.
Sizi gerçekten de düşümde gördüm."
Şaşkınlığını sandığımdan daha çabuk atlattı.
Vişneçürüğü rujla boyanmış dudaklarında muzip bir
gülümseme belirdi.
"Peki ne yapıyordum düşünüzde ?" diye sordu. Sesi
çapkınca çınladı ofisimin ağırbaşlı duvarlarında. Olanı
biteni büyük bir istekle, bütün ayrıntılarıyla anlattım.
Hiç sesini çıkarmadan, tek bir soru bile sormadan
dinledi beni. Sözlerim bitince gülümsedi: "Boşuna
değilmiş size aşina olmam. Demek ki ben de sizi o
düşten hatırlıyorum."
Şaşkınlık sırası bana gelmişti. "Nasıl yani? Siz de mi
aynı düşü gördünüz?" "Neden olmasın ?" Ağzım açık
kalmıştı. "Ama... Ama bu bir mucize." "Mucizelere
inanmaz mısınız ?" "Bilmem... Hiç düşünmedim. Daha
önce başıma hiç böyle bir mucize gelmemişti."
"Normal" dedi. "Çünkü daha önce bana
rastlamadınız." "Anlayamadım" diye mırıldandım.
"Anlayamayacak ne var canım. Görmüyor musunuz
benim işim mucizeleri gerçekleştirmek." Alık alık
baktığımı görünce, yapmacık bir düş kırıklığı içinde
dudak büktü. "Yoksa bana inanmıyor musunuz ?"
"Bilmiyorum" dedim çaresizlik içinde. "Size inanmayı
çok istiyorum. Ama benimle alay ediyorsunuz diye
korkuyorum." Cesur bir ifade belirdi yüzünde. "Bunu
anlamanızın bir tek yolu var."
"Nedir?" dedim.
"Öpüşmemiz" dedi. Duyduğuma inanamadım.
"Anlamadım!"
"Oysa çok basit. Düşünüzde öpüşmüyor muyduk?
Yeniden öpüştüğümüzde düşlerinizdeki kadının sizde
bıraktığı o muhteşem etkiyi hissederseniz, o kadın
olduğumu anlarsınız." "Đyi ama, nasıl olur?" diyecek
oldum.
Hiçbir şey söylemeden ayağa kalktı, bana yaklaştı.
Ellerimden tutup beni de ayağa kaldırdı. Diliyle
dudaklarını ıslattığını gördüm. Gözlerindeki arzu öyle
güçlüydü ki, böyle bir öpüşmeye hazır olmadığım
halde hayır diyemedim. Đyice yaklaştı, parfümünün
kokusunu duyuyordum, gül kokusu değil diye
düşünürken, dudaklarını dudaklarıma bastırdı. Çok
heyecanlanmıştım, bu öpüşmenin düşümdekine
benzeyip benzemediğine bile karar veremi-yordum.
Zaten bunun pek önemi de kalmamıştı. Kadın
bedenini bedenime iyice yasladı. Đş öpüşmeden çıkıp
ön sevişme halini almıştı. Elini cinsel organıma
kaydırdığını hissettim. Đrkilir gibi oldum, kendimi geri
çekmeyi düşündüm. Ama kurtuluş yoktu. Sağ elimi
yakalayıp elbisesinin altına soktu. Elim çıplak tenine
dokundu. Sıcacıktı, diriydi, istek doluydu. Artık bu
sevişmenin sonuna kadar gideceğini anlamıştım.
Olacakları kabullenip, kendimi sevişmenin uyumuna
bıraktım.
Müthişti. Bedeninde -
18.
0"Aslına bakarsanız, ne yalan söyleyebilirim ne de
sokakta kadınları çevirip konuşmaya çalışırım. Bunlar,
pek benim yapabileceğim türden işler değil." Kadehimi
masanın üzerine koyduktan sonra sürdürdüm
sözlerimi. "Biraz çekingenimdir aslında... " "Ama bana
karşı pek çekingen davranmadınız."
"Davranmadım. Ama sizinle konuşmak için günlerce
kendimle mücadele ettiğimi bilmenizi isterim. Sizi ilk
gördüğüm günden beri, yanınıza gelmek konusunda
kendimle didişip duruyorum." "Beni ilk nerede
gördünüz ?"
"Burada" dedim elimle pencerenin dışını göstererek,
"ofisimin önünde, siz fundalıklı yoldan geçerken... "
Dalgm mırıldandı.
"Evet, bu yolda yürümeyi seviyorum." Dalgınlığından
kurtulup bana döndü. Sanki kızacakmış gibi kaşlarını
çatmıştı, ama bakışlarında hiç öfke yoktu.
"Yani günlerce beni izlediniz... " diye söylendi. "Özür
dilerim, izlemek değil de... Gayriihtiyarî gördüm,
pencereden bakarken... Görünce de... " "Görünce de
izlemeye başladınız." "Evet ama düşündüğünüz gibi
değil." Anlamamıştı, soru dolu bakışlarını yüzüme
dikti. "Aslında, bu sizi ilk görüşüm değildi. Sizi daha
önce de görmüştüm... "
"Öyle mi? Nerede?" -
17.
0Elbisenin boyu pek uzun değildi, kadının
güneş yanığı dizlerinin on santim kadar üzerinde son
buluyordu. Onu böyle görünce ne yalan söyleyeyim,
heyecanım bir kat daha arttı. O ise rahat tavrını
sürdürerek, sanki onu daha iyi görmemi istiyormuş
gibi, tam karşıma geçip oturdu. Koltuğa oturunca,
elbisenin etekleri iyice yukarı çekildi, bacakları bütün
güzelliğiyle ortaya çıktı. Bacaklarına bakmamaya
çalışarak, "Size
ne ikram edebilirim ?" diye sordum. "Soğuk bir şey... "
"Meyveli gazoz?.. "
"Beyaz şarabı tercih ederdim" dedi.
"Şarap" dedim şaşkınlıkla. Allah'tan buzdolabında
aylardır bekleyen küçük bir şişe şarabım vardı. "Tabiî,
hemen."
Şarabı açıp, yanında iki bardakla getirdim.
Elimdekileri ortadaki sehpanın üzerine koyduktan
sonra karşısındaki koltuğa geçip oturdum. Đkimizin
kadehini de şarapla doldurdum, bu süre içinde hiçbir
şey sormadı. Dudaklarında içten bir gülümsemeyle
beni izlemekle yetindi. Sonra uzanıp kadehini aldı,
usulca benimkine dokundurdu.
"Sağlığınıza... "
"Sağlığınıza" dedim.
Kadehini önündeki sehpanın üzerine koyduktan sonra
sordu:
"Eee anlatın bakalım, neymiş benimle konuşacağınız
konu? Çok merak ediyorum."
Ben kadehimi hâlâ elimde tutuyordum.
"Söze nasıl başlayacağımı bilmiyorum" dedim. "Belki
de bana inanmayacaksınız, belki sizinle konuşma
fırsatı yaratmak için yalan söylediğimi sanacaksınız."
Ela gözlerinden çapkm bir ifade geçti.
"Benimle konuşma fırsatı yaratmak için yalan söyler
misiniz ?" diye sordu. -
16.
0"Bu kadar heyecanlı olduğunuza göre anlatacaklarınız
çok ilginç olmalı... " diyerek ağzımı yokladı.
"Gerçekten de çok ilginç. Duyunca siz de bana hak
vereceksiniz."
"Çok merak ettim şimdi. Benim hakkımda mı?"
"Sizin hakkınızda" dedim. Utana sıkıla ekledim. "Tabiî
benim de."
Dudaklarında çapkın bir ifade belirdi.
"Haliyle, siz olmadan olmaz."
Sesi manidardı. Benimle alay edecek diye korkmaya
başladım ama ok yaydan çıkmıştı bir kere, gittiği yere
kadar sürdürecektim. Ancak büroya gidinceye kadar
soru sormadı. Ben de cesaret edip onunla
konuşamadım. Büronun kapısına gelince, yine o
bozdu sessizüği, "Tamdık geliyorsunuz" dedi. "Daha
önce karşılaşmış mıydık?"
Az kalsın düşümde diyecektim, "Ben de sizinle bunu
konuşmak istiyordum" dedim. Kadının yüzünde şaşkın
bir ifade belirdi. Yeni bir soru sormasına olanak
tanımayarak, kapıyı açıp onu içeri buyur ettim.
Güvenli adımlarla girdi dairenin kapısından, hiç
yabancılık çekmeden antreden geçerek, çalışma
odama yürüdü. Sanki buraya daha önce gelmiş
gibiydi. Odama girince, teklif etmemi bile beklemeden
pardösüsünü çıkardı. Üzerinde uçuk pembe, küçük
ama diri göğüslerinin yarısını açıkta bırakan, derin
dekolteli bir elbise vardı. Uçuk pembe elbisenin
üzerine dökülen kumral saçlarının rengi sarıya
yakındı. -
15.
0"Lütfen beni yanlış anlamayın... Sizi rahatsız etmek
istemiyorum... " Yine sustum, lafın arkasını nasıl
getireceğimi bilemiyordum. "Eee, rahatsız etmek
istemiyorsunuz... " diye cesaretlendirdi beni... "Yani
yanlış anlamanızdan korkuyorum... "
"Yanlış anlamamdan... " diye yineledi. Halim çok
komik olmalı ki, yüzünde neşeli bir ifade belirmişti.
"Yani böyle sokak ortasında sizi durdurup... "
"Bakın beyefendi" dedi sakin bir tavırla. "Biraz sakin
olun... Gören de sizi büyük bir suç işliyor sanacak... "
"Suç mu ? Yok yok, aklınıza kötü şeyler getirmeyin.
Size zarar verecek değilim."
Tepeden tırnağa süzdü beni.
"Öyle düşünmüyorum zaten."
"Yani yanınıza böyle birden gelince... "
Gözlerinde kendinden emin bir ifade belirdi.
"Rahat olun beyefendi, hangi çağda yaşıyoruz.
Tanışmıyor olabiliriz, ama bir söyleyeceğiniz varsa,
sizi dinlerim."
"Ne kadar anlayışlısınız" dedim. "Evet, size bir şeyler
söylemek istiyorum. Mümkünse tabiî... " "Neden
olmasın ?" Duraksadı. "Ama ne konuşacağız ?"
"Biraz uzun bir hikâye... Böyle ayaküstü olmaz."
Elimle ofisimi gösterdim. "Ben şurada çalışıyorum, bir
sakıncası yoksa, buyrun orada konuşalım."
Gösterdiğim yere baktı.
"Büronuzda ha! " Yüzünde tuhaf bir ifade belirmişti.
Kabul etmeyecek diye korktum, ama kibarca başını
salladı. "Hay hay... " Birlikte yürümeye başladık. -
14.
0O gün her zamankinden daha çok
heyecanlanmıştım. Bir an vazgeçmeyi bile düşündüm.
Ama sonra bunun doğru olmadığına karar vererek
dışarı çıktım. Heyecanımı denetlemeye çalışarak
yaklaştım. Birkaç adım sonra omuzlarımız aynı hizaya
gelmişti. Biraz daha yan yana yürürsek onu ürkütebilirdim.
Sesimi olabildiğince yumuşatarak,
"Affedersiniz" dedim.
O bana doğru dönerken boğazım kurumuş, bedenim
rüzgâra tutulmuş bir yaprak gibi sallanıyordu.
Gerçekten de düşümdeki kadın mı çıkacaktı karşıma?
Döndü. Hayır, düşümdeki gibi değildi, bu kadının bir
yüzü vardı. Hem de çok güzel bir yüzü. Ela gözleri
tuhaf bir ışıltıyla yanıyor, insana cesaret veren ılık bir
gülümseyiş dudaklarını süslüyordu. "Affedersiniz" diye
tekrarladım.
"Buyurun" dedi. Etrafa şöyle bir baktıktan sonra bana
döndü. "Bana mı seslendiniz ?" Gözleri soru doluydu.
"Evet... Şey... "
Bir türlü konuşmaya başlayamıyordum. "Buyrun, sizi
dinliyorum." -
13.
0Onun yüzüne bakmalı, kokusunu duymalı, sesini
işitmeliydim. Bütün benliğimle bunu istiyordum, öte
yandan içimde bir korku taşımıyor da değildim. Ya
yüzünü gördüğümde, sesini duyduğumda, kokusunu
hissettiğimde onun düşlerimdeki kadın olmadığını
anlarsam!.. Bu korkunç bir yıkım olurdu benim için.
Şimdi, bir yanılsama da olsa, onu uzaktan izlemek
beni mutlu ediyordu. Ya gerçek bunu bozarsa? Ama
onu bu pencerenin arkasından seyretmek de
yetmiyordu işte. Kendi kendimle didişmelerle geçen
uzun günlerin ardından sonunda onunla konuşmaya
karar verdim. O gün sekreterimi, mesai bitiminden çok
önce yolladım. Kendime çekidüzen verdim.
Yapacağım konuşmayı defalarca aklımdan geçirdim.
Sonra pencerenin önüne geçerek heyecanla
beklemeye başladım. Sonunda fundalıklı yolda
göründü. Onu görür görmez elim ayağım titremeye
başladı. -
12.
0Daha sonra sık sık bu düşü anımsadığım oldu; gül
bahçesindeki o kumral kadın gözümün önüne her
geldiğinde içimde taptaze, umut dolu bir şeyler
kıpırdıyordu. Ama yaşam belleğimizdeki anıları
silmekte çok ustaydı, giderek izler zayıflamaya
başladı, bu düşü daha az anımsar oldum. Ta ki
penceremin önünden geçen bu kadını görünceye
kadar.
Bu kadın, düşümdeki kadın mıydı? Olamayacağını
biliyordum, düşünmek bile saçmaydı, ama inanmak
güzeldi. Üstelik böyle düşünmeye ihtiyacım vardı.
Çünkü onu fark ettiğim andan beri yaşamım anlam
kazanmaya başlamıştı. Günlerim onu beklemenin
heyecanıyla geçiyordu. Onun geleceği saatlerde
sekreterime telefon bağlamamasını söylüyor, hatta
çoğu zaman, onu erkenden evine yolluyordum. Sonra
hazırlıklarımı yapıp, nefesimi tutarak onun
görünmesini bekliyordum. O fundalıklı yolda belirince
de, omuzlarına dökülen saçlarını, bedeninin hafifçe
sarsılışım, kendinden emin yürüyüşünü keyifle
izliyordum. Bir dakika bile sürmüyordu bu. Ama o
saniyelerin her biri benim için nasıl büyük bir
mutluluktu, nasıl büyük bir heyecandı anlatamam.
Ama gitgide bu saniyeler yetmemeye başladı. Onu
böyle uzaktan, üstelik yüzünü bile görmeden izlemek
artık acı veriyordu. -
11.
0Yüklerimden kurtulmuş gibiydim. Aşağıda çılgınca
dalgalanan denizle, bu dingin bahçeyle, rengârenk
güllerle, kollanmın arasındaki kadınla
özdeşleşiyordum. Mutlak mutluluk, kesin huzur, saf
masumiyet, hem zevk, hem dinginlik hepsini aynı
anda hissedebiliyordum, inanın abartmıyorum,
yaşadığım, tanrılann insanlara vaat ettikleri türden bir
zevkti; bedenin doyumu ile ruhun doyumunun
buluştuğu an...
Ama düşlerin de yaşam gibi bir sonu vardı. En güzel
yerinde annemin sesiyle uyandım. Annemin sesi hiç
bu kadar çirkin gelmemişti bana. Ne diyorum farkında
mısınız ? Sevgili annemin sesini çirkin bulduğumu
söylüyorum. Yalnızca o gerçek olmayan, bir
yanılsamadan ibaret olan rüyamı böldüğü için.
Neyse... Annemin sesiyle uyandım. Şaşkınlıkla
gözlerimi açtım. Neler yitirdiğimin ayrımına varır
varmaz, yeniden kapadım. Boşuna... gözkapaklanmın
altında simsiyah boşluktan başka bir
görüntü yoktu. Başımı yastığın altına gömdüm, ne
çare ki o büyülü rüya geri dönmüyordu. Zaten baş
ucumda dikilen annemin de yeniden uyumama fırsat
vereceği yoktu. -
10.
+1hemen karıyı zikmeye koyuldum
-
9.
0Uğruna acı çektiğim, yalan
söylediğim, ihanet ettiğim, sırlarımı paylaştığım bütün
kadınların birleşiminden oluşan bir varlık duruyordu
karşımda. Yeşil, kahverengi, mavi, siyah, bal rengi
gözler şefkatle, kıskançlıkla, sevgiyle, düşmanlıkla,
aşkla bakıyordu bana. Tatlı bir baş dönmesi hissettim;
gözlerine biraz daha baksam düşecektim. Düşmemek
için bedenine futundum, dudakları dudaklarımın
hizasındaydı. Yan aralıktı, arasında durduğu güller
gibi mor renkli bir rujla boyanmıştı. Uzandım, gül
yapraklan gibi narin dudaklarına dudaklarımla
dokundum. Amansız bir gül kokusuyla sarmalandım.
Öpüşmenin tadını bilecek kadar çok kadınla
tanışmıştım; ince, dolgun dudaklılar, çilek ya da kara
üzüm renginde olanlar, ağzınızın içinde hoş bir koku
bırakanlar; sanki acıtmaktan korkarmışçasına
dokunanlar ve aklıma gelmeyen daha niceleri, ama
hiç duraksamadan söyleyebilirim ki, bu öpüşme o ana
kadar yaşadıklarımın hiçbirine benzemiyordu. Hemen
hınzırca gülümsemeyin; sözünü ettiğim baştan
çıkancı bir cinsel duygu değil. Bilinen anlamdaki
cinsellikten çok uzak bir şey. Dolgun, mor dudakları
ağzımın içinde yabanî bir dut gibi erimeye başlayıp da
bu sıvı kanıma kanşınca, ruhumun annmaya,
bedenimin yenilenmeye başladığını hissettim. -
8.
0Düşümde, dalgalı bir
denize bakan bir gül bahçesindeydim. Bahçe
dediğime bakıp da, içinde tek katlı evlerin yükseldiği
birkaç gül fidesiyle süslenen kıytırık yeşillikler
gelmesin gözünüzün önüne. Düşümde gördüğüm yer
adeta Babil'in Asma Bahçeleri gibiydi. Evet, evet
yanlış duymadınız, asma bahçe dedim. Rüyasını
gördüğüm o muhteşem arazi tam on iki asma
bahçeden oluşuyordu. Her bahçede farklı renkte
güller ekilmişti; beyaz, san, açık san, turuncu,
yavruağzı, pembe, kırmızı, mor, hatta siyah güller...
O, mor güllerin arasındaydı; ayakta durmuş, denize
bakıyordu. Uzun boyluydu, sırtında tıpkı ofisimin
önünden geçen kadınınki gibi bej rengi bir pardösü
vardı, açık kumral saçları omzuna dökülüyordu.
Sessizce ona yürüdüm. Yürümek değil de sanki
uçtum. Çünkü ayaklarım yere basmıyor gibiydi. Yine
de beni hissetmiş olmalı ki döndü. Yüzü ilgi
duyduğum, sevdiğim, âşık olduğum ve ömrümün geri
kalanında da ilgi duyacağım, seveceğim, âşık
olacağım kadınların yüzlerine benziyordu. Bu
benzerlik beni hiç şaşırtmadı. Biliyorum, gerçek
yaşamda böyle bir yüz göremezsiniz ama düşte her
şey olanaklıydı. -
7.
0Yine de ilk görüşümde onu çok önemsediğimi
söyleyemem. Ama iki gün sonra aynı saatlerde yine
penceremin önünden geçince, ertesi gün de bunu
tekrarlayınca, onu daha yakından izlemeye başladım.
Omuzlarının hafifçe sarsılışı, saçlarının yumuşak
kumrallığı, pardösüsünün altında belli belirsiz devinen
kalçaları... Evet, onu daha önce görmüştüm, bundan
emindim. Ama ne zaman, nerede, çıkaramıyordum.
Dördüncü görüşümde anımsadım; inanılmaz şey, onu
düşümde görmüştüm.
Evet, onu yıllar önce düşümde görmüştüm.
Evleneceğim günden bir önceki geceydi. Belki de bu
yüzden hiç unutamamışım. -
6.
0Başka seçenek de yok gibiydi.
Bunları düşünerek ofisimde geziniyordum ki, canım
sıkıldı, perdeyi aralayıp dışarıya bakmak istedim.
Baktığım anda da onu gördüm. Sırtında bej rengi bir
pardösü vardı, omuzlarına düşen açık kumral saçları
rüzgârda belli belirsiz kıpırdanıyordu. Önümden hızla
akıp gitti. Onu görür görmez bir yerlerden daha önce
tanıştığımızı anladım. Oysa kısa bir süreliğine, üstelik
sadece arkadan görmüştüm. Hatırlamaya çalışarak
öylece baktım... -
5.
0Yani anlatmak zor, ama yeniden
gençleşmek, bir daha yaşayamam diye düşündüğün
duygulanıl birdenbire uyanıp, seni ayağa kaldırması
gibi... Bakın, şiir yazar gibi anlatıyorum. Bir mantık
abidesi olan ben, bu yaşımdan sonra
romantikleşmeye çalışıyorum. Biliyorum, komik
oluyorum ama içimden böyle yapmak geliyor.
Oysa onu ilk fark ettiğim gün, aklım oğlumun yabancı
dil öğrenme işiyle meşguldü. Bir baba olarak oğlumun
en iyi eğitimi almasını istiyordum. Çok zengin biri
sayılmam ama halimiz vaktimiz yerinde çok şükür.
Galiba en iyisi özel okullardan birine yazdırmaktı
çocuğu. Gerçi bazı arkadaşlarım, bu okulların birer
para tuzağı olduğunu, kaliteli eğitim veren Anadolu
liselerinden birini tercih etmemin daha doğru olacağını
söylüyorlardı ama... -
4.
0Böbürleniyormuşum
gibi gelebilir, ama inanın öyle. Daha doğrusu öyleydi.
Bir zamanlar böyle davranmış olmakla gurur
duyardım... Bir zamanlar... Şimdi o günleri özlüyorum.
Aklımın gündüzleri işimle, geceleri eşim ve oğlumla
dolu olduğu sıradan, basit, huzurlu günleri. Ne yazık
ki o huzur dolu, sakin günler çok gerilerde kaldı. Onu
gördüğüm andan itibaren yaşamım altüst oldu. Hem
de ne altüst oluş. Bu öyle bir şey ki... Nasıl anlatsam!..
Bu, birbirine benzeyen günlerin içinden ansızın
çıkıveren bir rüzgârın her şeyi değiştireceğine
inanmak gibi; bu, yağmurun yumuşak yeşilini,
çiçeklerin kırılganlığını, baharın kışkırtıcılığını yeniden
hissetmek gibi... -
3.
0O dönem
platonik aşklar yaşadığımı inkâr edecek değilim, ama
kendimi hiçbir zaman bu türden havaîliklere
kaptırmadım, sorumluluklarımı hiç aksatmadım.
Kazandığım ne varsa kendi aklımla, kendi emeğimle
oluşturduğumu söyleyebilirim. Şirketimin başarısını,
evliliğimin bunca yıldır sürüyor olmasını da akılcı
davranışlarıma borçluyum. Evliliğimizin, karşılıklı
saygı ve sevgiye dayalı, dengeli bir ilişki olmasında,
kuşkusuz eşimin rolü de var. Onun anlayışlı bir insan
olmasını, bana karşı ilgisini hiç yitirmeyişini,
çocuğumuza karşı sorumluluklarını büyük bir istekle
yerine getirmesini takdir etmiyor değilim. Ancak
birlikteliğimizin bu denli uzun ömürlü olmasında daha
çok benim inceden inceye mantık süzgecinden
geçirilmiş davranışlarımın belirleyici olduğunu da
söylemeden geçemeyeceğim. -
2.
0O hep akşamüstü gelirdi. Güneş batmamışken,
sokaklar kül rengi bir ışıkla yıkanmamış, odamın
ışıkları henüz yanmamışken. Büromun önündeki, iki
yanı fundalıklı dar yoldan geçerek aşağıdaki işlek
caddeye yürürdü. Ben, pencerenin önünde durur,
perdenin arasından, soluğumu tutarak izlerdim
yürüyüşünü. Her akşamüstü... Gerekirse en önemli
görüşmelerimi bile iptal ederek...
Bu halime bakıp romantik biri olduğumu sanmayın.
Đlgisi yok, son derece mantıklı, duygularından çok
düşünceleriyle hareket eden bir adamım. Hatta lise
yıllarında birçok arkadaşım, kendilerini aşkın hülyalı
dünyasına kaptırıp, sevgilileriyle buluşmak için okulu
kırarken, ben bir gün bile devamsızlık etmeden,
sayfası sayfasına derslerimi takip ederdim. -
1.
+1 -2başlıyoruz panpalar çala çırpa yazmaya
başlık yok! burası bom boş!