-
26.
0yagmur siddetini cok daha arttirmisti. biz askeri aracin icerisinde nereye bile gittigini bilmeden kurbanlik tavuklar gibi otururken, ara sira cakan simsekler ortaligi gunduz gibi aydinlatip bize disarda yasanan vahsetten kareler gosteriyordu. o an arabadaki herkesin yuzunde yorgun bir dehset vardi, bize neler olacagini bilmek istiyorduk. engebeli arazide gacirdayarak ilerleyen askeri arac bizi sonunda kampa getirdi. askerler giriste arabayi durdurup, arabadaki askerler dahil herkesin kollarini ve boyunlarini kontrol edip araci iceri aldilar. barikatlari gecip kampin girisinde durduk. bizi kaba hareketlerle arabadan indirip kampin karsisina dizdiler. ellerim bagliydi ve yagmur suyu alnimdan kaslarima oluk oluk akip burnumun ucundan yere dokuluyordu. kampa gelmistik ve hepimizin aklinda ayni soru vardi, burasi baslangic miydi yoksa son mu.
-
27.
0bolum 2: "kamp"
yatiyorum picler yarin devam edicem. -
28.
0geldigimiz yer kesinlikle bir multeci kampina benzemiyordu, hatta toplama kampi bile yaninda cok iyi kalirdi. kampin en disinda 100 metre kadar mayinli arazi askeri barikatlara kadar geliyordu. askeri barikatlarla tel orguler arasindaki alan aydinlatilmisti ve surekli devriyeler geziyordu. daha da iceride tel orguler vardi ve tel orgulerin ortasinda da eski bir stadyum yukseliyordu. kamp bu hali ile fethedilmis bir kaleyi andiriyordu. iceriye girdigimizde stadyumun ortasindaki sahaya bizim gibi binlerce kisinin getirildigini gorduk. kimileri dalginbakislarla yere bakiyor, kimi karisi, annesi veya kizi icin agitlar yakiyordu ama kimsede yasadigi ve buraya getirildigi icin bir sevinc goremiyordum. kampta seyyar tuvaletler disinda herhangi bir tesis yoktu ve insanlar dev cadirlarin altinda ayaklarinin dibinden akan yagmur sularinin uzerine comelmis, bu kabustan uyanmayi bekliyordu.
-
29.
0tahmin edebileceginiz gibi askerler sadece guvenlik ile ilgileniyor, kamptaki sivillere cevap bile vermiyorlardi. belki de verecek bi cevaplari bile yoktu. kasim abiyi bulup neler olup bittigini ogrenebilirdim belki. karanlik cadirlarin icerisinde uzanip giden bu solgun yuzler muzesinde dolasip kasim abiyi ariyordum. insanlar sevdikleri icin agliyorlar, beton suratli askerlere merhamet icin yalvariyorlardi. ne garip, bugune kadar hic ailem olmadigi icin kendini yalniz ve zayif hisseden ben, simdi onlardan cok daha guclu oldugumu farkediyordum. sevgi bir zaaf miydi, yoksa birakmasi imkansiz bagimlilik yapan bir uyusturucu mu.o sirada kasim abinin omzuma dokunan eli ile irkildim. butun korkularini pos biyiklarinin arkasina saklamis bir dinginlik ve olgunluk abidesi gibi duruyordu karsimda.
kasim abi 55 yaslarinda, kisa boylu, pos biyikli, yuzunde agzinin iki tarafindan gozlerinin altina dogru uzanan derin cizgiler olan bir adamdi. doguluydu. yillarca kacakcilik yaptiktan sonra kan davasi yuzunden cinayet isleyip hapse dusmus, rahsan affiyla ciktiktan sonra da butun asiret ile baglarini kesip hastanede odaci olarak calismaya baslamisti. kasim abi hayat karsi sessiz bir protesto, bir olum orucuydu sanki. sanki bugune kadar yasadigi butun acilar o biyiklarinin arkasinda sonsuz bir sessizlige gomulmustu ve oyle kalacakti. onu tekrardan bulmak benim icin bugun basima gelen tek olumlu olaydi. ayni aracla getirilmemize ragmen kampa girerken yakinlarinin durumunu ogrenmek isteyen sivillerin yarattigi arbede yuzunden birbirimizi kaybetmistik. -
30.
0ilk cumlesi "kiyamet gelmistir begim, yecuc mecuc zamani gelmistir vallahi" dedi. "sen gittikten sonra ekrem beg ve hastalar sanki bele delirdi, saga sola saldirmaya basladi. eskerler gelince kurtulduk sandim ama onlar da onune gelene ates acti, sanki dusmana gibiy. vallak kendimi evrak dolabinin icine zor attim. sonra butun hastaneyi arayip hayatta kalanlari buldular. yarali olanlari gozumuzun onunde kursuna dizdiler. heyheylendim, siz nasil eskersiniz ki devletin silahini millete dogrultursunuz derken eskerin biri silahin namlusuyla kafama vurunca bayilmisim, gozumu actigimda bizi buraya getiren arabadaydim" diye ekledi. bu lanetli bulmacanin parcalari kafamda bir bir oturuyordu ama once bu fare kapanindan cikmam lazimdi. "kasim abi, bizi burada oldururler, kacmamiz lazim" dedim. sadece gozlerini kapatip acarak beni onayladi ve gozlerini uzaklara cevirerek kacak tutunden sardigi sigarasini atesledi.
-
31.
0o geceyi zavalli insanlarin aglasmalarini dinleyerek gecirdik. ikimizin de gozune damla uyku girmemisti, birbirimize soyleyecegimiz fazla birsey de yoktu. kasim abi bildigi butun dualari okurken aklimdan yuzlerce fikir akip geciyordu, "bir takim insanlar aklini kacirmisti ve diger insanlari issirmaya baslamislardi", "peki canerin vurulma sebebi neydi, oyle ya komutan onu hic dusunmeden oldurmustu". bunlarin tek bir anlami vardi, issirilan insanlar bir sure sonra bir tur degisim gecirerek, onlardan birine donusuyor. sonra da saglikli insanlara saldirarak bu virusun yayilmasini sagliyorlardi. hayat ne kadar garip gerceklere gebe, insanoglu ki gokdelenler yapmis, uzaylara cikmis. gozle gorulmeyen bir virus gelip bunlarin hepsini yokedebiliyor, aileler, sevgililer, arkadaslar, hepsini. ne icin? sadece uremek gibi basit bir amac ugruna. bu dusuncelerle sabahi etmistim.Tümünü Göster
sabah sallanan sefer taslarinin gurultusuyle uyandim. on onbes kisi sarkik omuzlarla ve egik baslarla yemek sirasina girmislerdi, ufak bir asker de elinde kazan, yemek dagitiyor bir yandan da hicbirsey yok gibi yanindaki asker ile konusuyordu, yanindaki uzun boylu olan da surekli onaylar gibi kafasini salliyordu. insanlarin cogu yemek yemiyor, genelde vakitlerini birbirleri ile dertleserek ve sabit bir noktaya bakip dusunerek geciriyolardi. solgun yuzleri, cadirin los isiginda burusturulmus peceteleri andiriyordu. biraz guc toplamam gerekiyordu, zorlukla dogrulup yemek icin siraya girdim. askerlerden uzun ve saf gorunumlu olani elime bir sefer tasi tutusturdu, digeri de tasin icine elindeki kepceyi haslanmis etin suyuna daldirip sefer tasina boca etti. o sirada kisa boylu olan digerine "devrem bak bizim gomutan serttir ama ozunde cok kral adamdir. mesela bazen bana oglum der" dedi, sonra sigarasindan bir nefes cekip ekledi, "ne zaman memlekete gitmek istesem izin verir". bu lafa sasirdim dogrusu, sanki bu illet sadece burada vardi. aniden donup askere "pardon, sizin gidebilecek memleketiniz kaldi mi?" dedim. bana dondu, genis genis gulumseyerek "ohoo bizim oralarda bisey yok, hem bizim memleket yuksekte. dag havasi mikrobu kirar" dedi. anlasilan salgin uluslararasi capta degildi, yani sesimizi hala birilerine duyurabilirdik. peki neden devlet bizi gozden cikarmisti? neden hicbir iletisim imkani yoktu. oyle ya bolgeyi bosaltmak varken neden bizi kamplara tiksinlar? bu tek bir anlama geliyordu, burada olan biten herneyse gizli kalmaliydi. olan suydu, devlet kendi pisligini supuruyordu ve disardaki insanlari, bolgede saglikli hicbir ferdin kalmadigina ikna etmislerdi. -
32.
0verilen corbayi icerken tam karsima 10-11 yaslarinda, hafif tombulca bir cocuk oturdu. meger kolumdaki fenerbahce yazan bileklige takilmis, "ben de fenerbahceliyim" dedi ve gulumsedi. gulusu, huzun ve feryadin cevreledigi los cadirda mucevher gibi parliyordu. "al senin olsun, bunu ilk kazandigim parayla almistim" dedim. aceleyle aldigi bilekligi koluna bagladi ve cebinden bir misket cikarip bana uzatti. ben de onun bu hediyesini memnuniyetle kabul ettim, lakin gunlerdir insani sifatlara hasret kalmistim. "adin ne senin" diye sordum, sanki bu soruyu beklermis gibi cabukca, "aykut, babam fenerbahceli aykuttan esinlenmis... ya senin adin ne abi" dedi. "Gungor, babam esinlenmemis direk koymus" dedim, basti kahkahayi. oraya nasil getirildiklerini sordum. anlattigina gore ogretmenleri butun sinifi toplayip bahceye cikarmis, ama askeri nakil araci biraz gecikince bir grup saldirganin saldirisina ugramislar. askeri arac geldiginde ogretmenlerden biri ve sadece yedi ogrenci kalmis. aykut hastalikli insanlara guzel de bir isim bulmus, "aylaklar". neden dedim, "cunku butun gun aylak aylak geziyolar abi" diye gulerek acikladi. tabagimi yarilamistim bile. aykutla vedalasip, elimde yarisi dolu sefer tasi kasim abinin yanina dogru gitmeye basladim. yasadigim korkunc olaylardan sonra, bu sohbet bana iyi gelmisti.
-
33.
0dondugumde kasim abiyi cok kotu bir durumda buldum, yere comelmis ellerini yuzune dayamis ve benim yuzumden diyerek agliyordu. "kasim abi neyin var, bak sana yemek getirdim, ye biraz acilirsin" diyerek bileklerinden birini kavrayip yana dogru acmaya calistim. yuzunde pismanlik dolu bir ifade vardi, elleri titriyordu. ona birkac kagib yemek verdim ve teskin etmeye calistim. biyiklarina bulasan yemek artiklarini sol el bileginin ust kismina sildi ve "bunlarin hepsi allahin bana bir belasidir" diyerek soze basladi.
-
34.
0"begim ben dort kizdan sonra gelmisim. babam ben dogunca dokuz dene davar kesmis. ama o kanin kutsiyeti bana sirayet etmemis. onalti yasimda elime silahi verdiler, dediler ki bu kan davasidir, yasin kucuktur, git namusumuzu temizle. yapamam, kiyamam dedikce beni dovup dovup evden attilar. yaptiklari eziyet canima tak edince gittim canini aldim o adamin. yillarca kabusum oldu, herseyimi terkettim, vicdanimin agirligi haric. ama bak, masumun kani yerde kalir mi? allah belami veriyor, bunlarin hepsi benim sucum. allahim affet beni" diyerek aglamaya basladi. sag omzuna vurup "kasim abi su cevrene bak, herkes feryat figan. sence onlarin sevdikleri masum degil miydi, veya onlarin hepsi cinayet mi islemis?" dedim, basini one egdi. cadirin girisindeki istifden aldigim havluyu sirtina sardim ve "bence kendini suclayacagina benimle beraber buradan kurtulmanin yolunu dusunsen daha iyi olur. anladigim kadariyla bu illet sadece bizim ilcede var ve herneyse, askerin arkada bu olaya dair hicbir sahit birakmaya niyeti yok. yani buradan kacabilirsek ozguruz" dedim. "yine de onumuzde iki buyuk engel var, biri esker agalar, obiri bu kudurmus gavatlar" dedi. aslinda dediklerinde hakliydi, salgindan etkilenen kac kisi oldugu hakkinda hicbir fikrimiz yoktu. bulundugumuz bolge hala guvenli olsa da, komutanlarin gerginliginden ve askerin telasindan, askeri birligin olayi kontrol altinda tutmakta zorlandigi acikti. gunluk yoklamada kaydimi yapan askerin, odadaki askerlere "yakinda hava destegi gelecekmis, hepsini bi gunde indirirler kanka, merak etme" dedigine sahit olmustum.
-
35.
0@49 kasip yaziyorum belli olmuyor mu
-
36.
0gunler gectikce kamptaki feryatlar yerini umutsuz bir sessizlige ve hastalikli bir bekleyise birakmisti. aglasmalarin yerini bitkin sesler ve tek tuk oksurukler almisti. insanlar olanlari kismen kabullenmis gorunuyordu fakat herkes akibeti hakkinda endiseliydi. gunler gunleri kovaliyordu, muhtemelen zamanimiz da azaliyordu. hava destegi geldikten sonra, dedikleri gibi bir gunde butun sehri yokederlerse, bizi daha fazla yasatmalari icin bir sebep kalmiyordu. hizli dusunup bu lanet olasi kamptan kacmak icin bir plan yapmam gerekiyordu. ben bu dusunceler icinde hizli hizli yururken ayagim birseye takildi. takildigim sey ak sakalli bir ihtiyarin yola boylu boyunca uzattigi bacagiydi. hemen dalgin oldugumu soyleyip ozur diledim. "onemli degil delikanli." dedikten sonra bacaklarini altina topladi. ben yoluma devam edecekken arkamdan, ".. ben tiyatrocuydum" diye seslendi. hikayesini anlatmaya cok hevesli bir hali vardi, belki de kimseyle konusamadan olmekten korkuyordu. dondum "oyle mi?" dedim, sessizce yanina oturdum. hirkasinin ic cebinden cikardigi konyak sisesinin kapagini acip doldurdu ve bana verdi. "bunu ne zorluklarla soktum buraya, sorma. idareli icmemiz lazim, gerisi yok" dedi. bu ikramini geri cevirmedim, elinden kapagi alip bir yudumda ictim. bu garip ihtiyarin hikayelerini dinlemeye gonullu olmustum ve aramizda sessiz bir antlasma imzalanmisti bile.
-
37.
0burusuk yuzlu, kirmizi burunlu bu alkolik ihtiyarin adi bahri idi. eskiden tiyatroculukla ugrasmis, gozden dusunce de sokaklarda yasamaya baslamisti. ayaklarindaki siyah lastik ayakkabinin icine giydigi kalin yun coraplari ile bir medine dilencisini andiriyordu. altinda cizgili pijamasi, uzerinde lekeli kirli bir atlet ve onun uzerine de koyu haki renk bir palto giymisti. biyiklari sigara dumanindan sararmis, elleri corak tarla gibi catlamisti. bana tiyatronun sasali donemlerinden bahsediyordu, bilmem nerede sahneye cikmis, bilmem ne zorluklar cekmis. aslinda bunlarin hicbiri beni fazla ilgilendirmiyordu, ben onun buraya gelme hikayesini duymak istiyordum. bulanik gozlerine baktim. cok da ilgilendigimi hissetmis olacak ki, "ua iste oyleydi o zaman tiyatro" dedi. "bahri baba, sen nasil geldin buraya, disarda neler oluyor?" diye sordum. ciddilesti, cebinden konyak sisesini cikarip bana bir kapak daha verdi ve gozunu uzaklara cevirdi.
-
38.
0"Hersey cok ani gelisti evlat. bizim Sokakta sarabimi yudumluyordum, bir anda yokusun assagisinda esnafin kavga ettigini gordum. ayirmak icin yanlarina dogru gittigimde kahveci selahattin ile yorganci nuri bizim kasabin uzerine cullanmis, adami ac kopek gibi kemiriyolardi. Beni gorunce ayaga kalktilar, yuzleri ve vucudlari yer yer parcalanmisti. nurinin bir ayagi kirilmis, tamamen ters donmustu. koca bir et bicagi selahattinin gogsunden girmis, sirtindan onlugunu yirtarak cikmisti ama o sanki hicbirsey yok gibi bana dogru kosuyordu. yuzlerinde ofkeli bir ifade vardi.", "benim gordugum kadin da assagi yukari o haldeydi?" diye sozunu kestim. "o anda ben tornistan, geri dondum. yokus yukari cikmam gerektigi icin fazla bi sansim yoktu o yuzden kendimi en yakin apartmana atip demir kapiyi kapattim. ama bununla da bitmedi, apartmanin kapicisi ve karisi, peslerinde de alti cocuk beni kovalamaya basladilar. onlarin da gozu donmus, vucudlari yer yer parcalanmisti. dairelerin kapilarini calarak catiya kadar ciktim, kimse kapisini acmadi. en son cati katina cikip kapiyi kapattim. bazi kiremitleri cikartarak catiya yardim yazdim. birkac saat sonra bir helikopter apartmanin uzerinde alcalip ip sarkitti ve sagolsunlar beni oradan alip buraya getirdiler." dedi. "bahri baba bak, askerler bizi kurtarmak icin buraya getirmedi. sehirde hicbir canlinin kalmadigindan emin olduklarinda bizden de kurtulacaklar." dedim. "neden oyle bisey yapsinlar ki?" diye sordu. "salgin daha cevre illere sicramamis, yani bizi kolaylikla baska bir sehre nakledebilirlerdi. ama onlar dis dunya ile iletisimimizi kesip, bizi kamplarda toplamayi tercih etti. ne bir telefon, ne bir internet baglantisi. yani disarda olan biten her neyse, devlet bunun sorumlusu ve bunu kimsenin bilmesini goze alamiyor. bence sehrin hemen disinda, basarili bi medya kampanyasi sayesinde insanlar uyutuluyor." dedim. uzerimde donan bakislarini yavasca onune dogru cevirdi, olanlari kavramisti. o anda butun kamp patlayan bir mayin sesi ile irkildi. askerlerden biri sayilari cok fazla diye bagirdi. hemen yere yatip kollarimla basima siper alarak beklemeye koyuldum. makineli tufek mevzisine donusturulmus tirubinlerin arasindan 40 kadar aylagin suru halinde kampa dogru kostugunu gordum. mayinlar bi kismini havaya ucursa da yarisindan fazlasi aydinlatilmis bolgeye gecmeyi basarmisti. aydinlatilmis alanda yogun bir catisma yasaniyordu. komutan acele acele saga sola kosup telsize bagiriyordu "kafalarina gibin, kafalarina!". catisma sona erdiginde cok garip birsey oldu, askerler olen bes alti askeri yan yana dizdi ve genc bir subay gelip tek tek hepsinn kafasina ates etti. bunu neden yaptiklarini anlamadim, hastanenin onunde caneri de kafasina ates ederek oldurmuslerdi. bunlari dusunerek oturdugum yerde sizmisim. ictigim konyak iyi gelmis olacak ki, o gece hic kabus gormedim.Tümünü Göster
-
39.
0ertesi sabah askerler cesetleri temizliyor, dun gece patlamis mayinlari yeniliyordu. baslarindaki komutan bi yandan askerlere direktifler yagdirirken bir yandan da "yahu mayin etkili olmaz, soyledim kac kere. istedigin kadar dose kardesim, bi tak olmaz" diye soyleniyordu. aylaklarin cesetlerinin toplanmasi isini kimse yapmak istemiyordu, kidemli askerler elleri arkada teftis ediyor, yeni gelen caylaklar da parcalanmis cesetleri kurekle el arabasina koyup ilerdeki kirec kuyusuna atiyordu. bunu isteksiz yaptiklarini gorup, "isterseniz yardim edebilirim, hastanede cok ceset gordum." dedim. asil amacim bu yaratiklari daha yakindan gorebilmekti, belki boylece bulmacanin parcalarini tam anlamiyla yerine oturtabilirdim. kompleksli oldugu her halinden belli bir cavus beni yukaridan assagiya suzdu. beni dener gibi espri ile karigib "kacarsin sen, olmaz" dedi. "neden kacayim ki, burada guvendeyiz, disarida olmak cok daha tehlikeli" dedim. "sen akilli birine benziyosun, gel" deyip elime bir cift sari eldiven, bir kurek ve bir el arabasi tutusturdu. "gel bakim soyle, gel gel. hah su amcayi bi topla" dedi. sansliydim gosterdigi ceset makineli tufekle oldurulmustu, yani fazla parcalanmamisti. once cesedin sol kolundan tutup el arabasina koymaya calistim, sirtindaki issirik yarasi kurt kayniyordu. nasil olur, bu adamlar dun gece olduruldu ama sinek larvalarinin cikmasi icin cesedin en az 72 saat once olmus olmasi lazim. yumurtalarin yaraya olumden once koyuldugunu varsaysak bile larvalar sadece olu dokulari yiyebilir, bir yaranin cevresinde bu kadar larvaya yetecek kadar olu doku olmasi imkansiz. bulmaca giderek daha da icinden cikilmaz bir hal aliyordu.
-
40.
0kamp eski sukunetine donmustu ama hem baskinda olen askerler, hem de dun geceden beri ara ara kampa gelen ikili uclu aylak gruplari yuzunden, askerler de dahil herkesi bir tedirginlik almisti. artik askerlerin de bu isi kivirabileceginden suphe duymaya baslamistim. ya daha buyuk bir aylak surusu kampa gelirse, o zaman kapana kisilmis farelerden hicbir farkimiz kalmazdi. kamp yuksekce kontrolu kolay bir yerdeydi ama kamptan cikmanin tek yolu on kapinin onundeki mayinsiz patikayi kullanmakti. yani buyuk bir aylak surusunun kampa dogru gelmesi halinde insanlarin hepsi dar bir koridora yigilacak ve muhtemelen cevrede patlayan mayinlardan etkileneceklerdi. aclik bedenimi yavas yavas esir alirken yemek sirasina girmek icin agir ve isteksiz adimlarla kampa dogru yoneldim. menu yine haslanmis kemik suyu ve ekmek. iki tas yemek alip kasim abinin yanina comeldim, kacak tutunden sardigi sigarasini agir agir tellendirirken, gozleri ile karsi vadide yalniz basina yalpalayarak ilerleyen bir aylagi izliyordu. artik kampin diger sakinleri de kamp hayatina biraz alismisti, hayatta kalma icgudusu galip gelmis, yemek yemege baslamislardi.
-
41.
0aksam kampin uzerindeki vadilerden agir agir cokerken, kampta sadece insanlar ve hikayeleri kalmisti. aylaklarin son gunlerde artan saldirilari yuzunden, kampin hemen her tarafi karartilmis, askerler sadece el fenerleri ile devriyeye cikar olmustu. aydinlatilmis bolge de karartilan bolgeler arasindaydi ve sadece kampin kapisinin onunde, gelen sevkiyat arabalarinin yolu bulabilmesi icin kucuk sonuk bir lamba birakilmisti. mayinli arazinin arka tarafina gece gorusu durbunlu keskin nisancilar yerlestirilmisti ama teknik cihazlarin yetersizliginden dolayi bolgeyi tam anlami ile izlemek imkansizdi. aslinda boyle bir durumda termal kameralar daha iyi is gorurdu ama askerler nedense gece gorus dusbunlerini tercih ediyordu. tanidigim askerlerden birine neden termal kameralarin kullanilmadigini sordum, aylaklarin termal kamerada gozukmedigini soyledi. yani hastalikli insanlarin vucut isilari, cevrenin isisina esitti. bu aylaklarin canli bir organizma olmadigini gosteriyordu. evet, evet, parcalar birlesmeye baslamisti. bu kampin onundeki cesetleri toplarken gordugum durumu da acikliyordu. hastalik vucuda, baska bir aylagin issirmasi ile geciyor, bi sure sonra da parazit olarak yerlestigi organizmayi oldurerek bedenin hakimiyetini eline aliyordu. muhtemelen virus beyin ve sinir sistemine yerlestigi icin, bir aylagi oldurmenin tek yolu beyne agir hasar vermekti.
-
42.
0hava tamamen kararmisti ve artik tek tuk konusma ve oksuruk seslerinden baska birsey duyulmaz olmustu. tam o sirada askerlerin arasinda bir kargasa basladi. olayi gozlemlemek icin on kapinin yanindaki nobet klubelerine dogru yoneldim. birkac askerin, asker uniformali bir aylak ile mucadele ettiklerine sahit oldum. askerlerden biri buyuk ihtimalle, bugun yasanan catismalardan birinde issirilmisti, ama oldurulme korkusuyla revire gitmemis, kimseye soylememisti. aylaga donusen asker basindan vurulmustu ama biri agir, ucu hafif yarali, dort askere daha hastaligi bulastirmisti. issirilan askerlerin olayi gizleme sanslari yoktu, o yuzden sadece merhamet dileyen gozlerle komutanlarina bakiyorlardi. halbuki virus metabolizmaya gectigi anda, hayatta kalma ihtimali sifirdi. komutan geldi ve yanindaki inzibatlara, yarali askerleri hucreye kapatmalarini emretti. onlarin serbest bicimde ortalikta dolasmalari intahar demekti. askerlerden biri titreyen sesiyle, "komutanim, bizi oldurme" diyebildi. komutan da aciyan gozlerle askere bakip, "olmeyeceksin oglum, onlardan birine donussen bile, hucrende yasamaya devam edeceksin" dedi. halbuki aylaga donusen birinin oluden hicbir farki yoktu, nemli ve issiz bir mezarin sonsuz huzuru ve dinginligi haric. bu olaydan sonra kampta kalmanin hic guvenli olmadigina ikna oldum. buradan cikmam lazimdi, ama simdilik bu imkansiz gorunuyordu.
-
43.
0dusuncelerimi kasim abiyle paylastigimda bana, "hele bi dur begim. buradan cikmak icin bir kargasa anini beklemek zorundayiz" dedi. oyle bir can pazarinda nasil disari cikacaktim bimiyordum ama bu konuda yillarini tehlikeli ve mayinli arazilerde kacakcilik yaparak gecirmis birine guvenebilirdim. gecenin karanligi kampin uzerine tamamen cokmusken, uzak vadilerde yiyecek arayan aylaklarin inlemelerini dinleyerek uykuya daldik. henuz hicbir aylak kampin guvenligini asamamisti, ama savunmaya agir hasar verdikleri agibardi. diger kamplarin durumunu acikcasi bilmiyorduk, kampa takviye asker destegi de cekilmisti.
-
44.
0aylaklar yorulmak bilmiyorlardi, kamp ise hem fiziksel, hem manevi mukavemetini kaybetmeye baslamisti. artik askerler nobet saatlerini devrettiklerinde bayram ediyorlardi. henuz sivillerden bir kayip yasanmamisti ama bunun an meselesi oldugunu biliyordum. lakin dedigim gibi de oldu, o gun uc siralarinda, kalabalik bir aylak surusu kampa saldirdi. helikopterlerin yakiti biteli gunler olmustu, artik devriyeye cikamiyorlardi. yaklagib yuz kadar aylak, kampa giden patikadan, kampin oldugu duzluge ulasmisti. mayinlarin da artik yavas yavas sonu geldigi icin, patlayan mayinlarin sadece bir kismi yenileri ile degistirilebilmisti. siviller korku icinde kampin ortasina dolusmuslarken, cevredeki mayinlardan birine basan aylaklardan birinin parcalari kampin icine dustu. aylagin kafasi, sol gogsunun bir kismi ve sol kolu hala tek parcaydi. aylak birkac saniye hareketsiz kaldiktan sonra, gozlerini acti. bir cift kaburga kemigi sol gogsun altindan cikmisti, arkasinda kandan bir iz birakarak ilerliyordu. o sirada askerler bu ucube ile ugrasamayacak kadar mesgul olduklarindan, is basa dusmustu. herkes dehset icinde bu yaratiga bakarken, cadirin girisindeki dolaba dayanmis kazmayi alip ileri dogru iki adim atarak istedigim mesafeye ulastim ve daha kosarken havaya kaldirdigim kazmayi buyuk bir hiddetle yerdeki aylagin kafasina indirdim. aylagin kafasi paramparca olurken vurusun siddetiyle de kazma topraga saplanmisti. bu herkese cesaret vermisti, bu keyifsiz isi daha binlerce kere yapmak zorunda olacagimi bilmiyordum. sivillerden, altmis yaslarinda bi kadinin "oglum allah razi olsun" deyip ardarda birkac sureyi siralamasi disinda, hicbir ses cikmamisti. bu isi becermis olmanin ozguveni ile gruba "artik askerler bizi koruyamayabilir, basimizin caresine bakmaliyiz." dedim. gruptan beni onaylayan homurdanmalar, benim liderligimin kabul edildigine delalet ediyordu. bu sirada kapidaki catisma siddetlenmisti ve mayin tarlasini gecmeyi basaran bazi aylaklar tel ogrulere dayanmisti. aylaklarin icinde her turden insani gormek mumkundu, turbanli, mini etekli, isci, memur, esnaf, dilenci, kisacasi hicbir sart altinda bir araya gelemeyecek bircok hastalikli insan bu virus sayesinde ortak bir amac icin kivraniyordu, etimizi kemirmek. tel orguler, beton babalarla sabitlenmisti, ama aylaklar abandigi icin, dayanikliligini giderek kaybediyordu. tel orgulerin yikilma ihtimaline karsi, kampin erkekleri ellerine gecirdikleri kazma kurek gibi aletlerle, hazir bekliyorlardi.
-
45.
0arbede sirasinda kasim abi ile goz goze geldik, belki de bekledigimiz an gelmisti. bu kamptan cikabilirsek, en azindan kendi olumumuzden kendimiz sorumlu olacaktik. boyle kapana kisilmis fare gibi beklemek hicbirimizin hosuna gitmiyordu. askerlerin tumu aylaklarin yogun olarak geldigi giris kapisina odaklanmisti, askerleri asan birkac aylak da kampin icine girmisti bile. o sirada kampin yamaca bakan tarafindaki tel ogruler de yikilmak uzereydi. kampin erkeklerin bir kismini arkama alip, o tarafa dogru kostum. bizi goren aylaklar daha da hirslanmis, bitmek bilmeyen bir ofke ile tel orguye abaniyolardi. aslinda istemsizce yiyecege dogru yonelmislerdi, onlari neyin engellediginin farkinda bile degillerdi. elimizdeki aletlerle, sadece bir aylagin gecebilecegi acikliktan bize dogru gelen aylaklari elimizdeki aletlerle hakliyorduk. kiyafetlerimiz beyin parcalari ve kan lekeleri ile dolmustu. en zor olani da cocuk aylaklari oldurmekti, ama onlarin gercekte birer olu olduklarini bilmek, insanin vicdanini rahatlatiyordu. sonunda aylaklar, kampin yamaca bakan cephesindeki tel ogruleri yikmayi basardilar. on kadar aylak yikilan tel orguden kampin icine girmeyi basarmisti ve kampin erkekleri ile carpisiyorlardi. o sirada karanliktan birinin fisildadigini duydum, "gungor beg". bu kasim abiydi, o hengamede tel orgulerin obur tarafina gecmeyi basarmis ve calilarin dibine gizlenmisti. sesin geldigi yone dogru gittim ve sessiz adimlarla, yamactan yukariya dogru tirmanmaya basladik. artik bizi duyamayacaklari bir yukseklige cikinca, haftalarimizi gecirdigimiz kampi seyre daldik. bu baskini kazanmak imkansiz gibi gorunuyordu, kampta cok fazla sivil kayip vardi ve onlar da yakin bir zamanda aylaklara donusecekti. ama asil suprizi daha yasamamistik, kampin girisinde sag kalmis bir avuc asker ve komutanlar, acele ile iki adet askeri kamyona dolusup, kampi terkettiler. siviller, silahsiz ve korumasiz bir sekilde, aylaklarin kucagina birakilmisti. biz sadece olanlari yasli gozlerle izliyorduk, onlara yardim etmek gibi bir luksumuz yoktu. o zamanlar daha, hikayelerini dinledigim insanlarin, kisa bir sure sonra olmesine alismamistim. kamptan cikmistik, hicbirseyimiz yoktu ama ozgurlugumuz vardi. yakinimizdaki yuksekce bir kayaya tirmandik, kendimizi aylaklarin bu kayaya tirmanamayacagina inandirarak uykuya daldik. yarindan itibaren basimizin caresine bakmak zorundaydik.
-
nobetten selamlar
-
su bunak silinse sozluk ne kaybeder
-
bu hanfendiyle yarın buluşuyoruz
-
melekcan goz sentenza
-
konstant dayı ve ramo
-
ölüsü olan bir günnn
-
gay scat izlemeye başladım la
-
2005 li türbanlı bakire manita
-
saniyeler ve dakikalar
-
sözlükte travesti olmaması sorunsalı
-
finansal köleler bundan ne zevk alıyor
-
beyler makatıma bir aparat taktıracam
-
en iyi yöntem kestirme yöntemi
-
4 aydır ağır depresif yaşıyorum
-
ucan kedi yemek öner la
-
ucan kedinin osuruk sesi
-
polis chp il binasını ablukaya almış
-
bızı ne lan sızın yemek sıparısınızden huur
-
okyanus ta dibinden ahtapotu bir anda hızlıca
-
geçenlerde balili bir kıza fitre zekat verdim
-
lavugun rollenmeye bak
-
beyler neden ünlülerin benzerleri
-
inci sözlük ve twıtter sayfası cok ayrı dunyada
- / 1