+16
-27
üst edit: beyler amacım diğer grupları aşağılamak değil. kendi gözümden en iyi olduğunu düşündüğüm bir grubun bir şarkısını yorumladım. ister kabul edin ister etmeyin tek istediğim yazıyı okuyup ona göre yorum yapmanız. yok popüler kültürmüş yok sahneye makyajlı çıkıyormuş filan bunları boşverip sadece müziğine yorum yaparsanız sevinirim.
neden olduğunu açıklıyorum ama lütfen 16 yaşın altındakiler hiç okumasın bu yazıyı. zaten okusalar da anlamayacakalar. bunu şu anki popüler şarkılarından dolayı demiyorum. eski şarkılarını bilenler bilir. o kadar efsane şarkıları vardır ki ayrı ayrı kitap yazıları bunlarla ilgili. abartmabe dediğinizi duyar gibiyim. ama en sevdiğim şarkısından bahsedip kararı size bırakıyorum. şarkıyı dinledikten sonra analizi okursanız daha iyi anlarsınız.
zakkum-hipokondriyak.
1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8.. odasında uzanmış saniyeleri sayan bir adam hayal edin. aklı başka o kadar şeyle dolu ki rahatlamak için tek yapabildiği saniyeleri saymak. ama sayarken geçen yıllarını düşünüyor. saydığı her bir sayı doğduğundan beri geçen bir yılmış gibi düşünün. 8 yaşından sonraki anılarını hatırladığı için tam burada müzik başlıyor. sadece bir gitar sesi.. hatırladığı kadarıyla hayatının başlangıcı yani.
9, 10, 11, 12, 13, 14, 15, 16, 17.. bir gitar sesi daha eşlik etmeye başlıyor şarkıya yani hayatının dönüm noktalarından biri. muhtemelen bir kız, belki de ilk aşkı. hayatının bir rengini daha keşfetmiş oluyor.
18, 19, 20, 21, 22, 23, 24, 25, 26, 27, 28, 29, 30, 31, 32, 33, 34.. saniyeler yani yıllar hep aynı ilerliyor sonrasında. çok yalnız muhtemelen bu adam. 34 yıl boyunca hiç bir şey değişmemiş gibi geliyor ona. o yaşa kadar hala genç sayılır. ama 35 derken bir şeyler değişiyor. artık yolun yarısını geçmiş durumda. artık genç de değil. bundan sonra fazla umut yok. yaşlandığını hisseden yalnız bir adam. tam 35 derken şarkının sözleri başlıyor işte. o yaşa kadar hayattan çıkarttığı dersleri düşünüyor. ve hayatının çıkarımlarını yapmaya başlıyor 35 yaşında.
35..
"her birliktelik kalbinde emzireceğin bir yeni bebektir." tüm sevgiler ufak bir çocuk gibi başlar. kalbinle emzirir kalbindeki süt tükenene kadar büyütürsün.
"önce emeklemeyi sonra yürümeyi öğretmen gerekir." ilişkide temel olan adımları doğru atmaktır. birliktelik denen kalbinizdeki çocuk emeklemeyi öğrenmeden koşmasını bekleyemezsin.
"kalbindeki sütü tüketmediler mi?" tam burada o adamın umutsuzluğunu ve yorgunluğunu derinden anlayabiliyoruz. hem kendisi tekrar bir ilişki için ne kadar yorgun olduğunu düşünüyor hem de insanların nasıl bu kadar çok ilişki yaşayabildiğini sorguluyor içinden.
"bazen hiç başlamaması bir gün bitmesinden iyidir. çünkü beraberlik yaşlanırken bir terk ediş gençleşir." işte burada adamın hastalığının belirtilerine rastlıyoruz. şarkıya da adını veren hastalık, hipokondriyak. aslında hipokondri hastalık hastası olarak bilinse de şarkıda takıntılı bir insan için kullanılmış. sadece hastalıklara değil herşeye takıntılı bir insan. bu insan ilişkilerin artık gereksiz olduğunu düşünüyor. çünkü beraberlikler yaşlanıp öldüğü anda terkedişler doğacak ve bu döngü hiç değişmeyecek.
"seni hiç terk etmediler mi?" tespitinin haklılığını bu soru ile ortaya koyuyor. çok acı bir gerçek ve insanın duraksamasına neden olan bir söz.
94, 95, 96, 97, 98, 99, 100.. arka planda saymaya devam ediyor hala. ve yıllar tekrardan saniyelere dönmüş. saatin sesi kulaklarında yankılanırken devam ediyor:
"aslında, aslında dostluklar da kardan adam gibidir. eriyecekleri bile bile inşa edilir." dostları aklına geliyor ve onları yokluğunu bu iki cümle ile açıklıyor adam. dostlukların dönemsel olduğundan bahsediyor. kardan adamın mevsime bağlı olması gibi dostluklar da bir şeylere bağlı yani. iş arkadaşı, sınıf arkadaşı hepsi dönemsel, hepsi ortam değişince biten şeyler.
"kapım neden hiç çalmıyor artık?" gülerek sorduğu bu soru bütün ilişkilerinin özeti aslında.
"fotoğraftaki insanlar hatırlıyor mu beni? isimleri neydi ? bunların yü.. y.. yüzleri çok tanıdık.." önce onların kendisini artık hatırlamadığını düşünüp suçu onlara atacakken eline bir fotoğraf alıyor muhtemelen. ve korkunç gerçeği kekeleyerek kendisine söylüyor. adam kendisi de onları hatırlamadığını farkediyor.
"yalnız kalmak bir ilaç mıdır yoksa hastalığın ta kendisi mi?" evet insanlar kapısını hiç çalmıyor olabilir ama bu yalnızlığı doğru mu peki.
"ışığı görünce karanlığa kaçıyorum hemen böcekler (böcek, böcekk) gibi" kendi yalnızlığının korkaklığından dolayı olduğunu anlıyor sonra. doğru veya yanlışlıktan değil korkudan dolayı yalnız bu kadar. bu arada kendini böceğe benzetirken böcekten de tiksindiğini hatırlıyor adam. böceği fısıltı halinde ve iğrenerek tekrar ediyor içinden.
"bir şeye çok uzun süre bakarsan onu görmeye başlıyorsun" artık kendisini çözdüğünü düşünüyor çünkü o kadar uzun süredir kendisini inceliyor ki. çok fazla derine inip analiz yapıyor ve kendi korkaklığına kadar her şeyini biliyor.
"hayat.. hayat keşke.. keşke bu kadar etobur olamasaydı (etobur olmasaydı)." işte bütün düşüncelerinin ardındaki isyan bu cümlede ortaya çıkıyor. hayatın kendisini ve pek çok insanı yiyip tükettiğini düşünüyor. 35 yaşında bir adam düşünün; yalnız ve sadece her saniye ölüme yaklaştığını düşünüyor.
ve sonrasında sadece kendisine haykırıyor. muhtemelen aynanın karşısında kendisine bağırarak isyan ediyor.
"iste sen.. kurbanlarindan korkan kanli zalim bıcak..
sen.. kendi golgesinden bile korkan bir paranoyak..
bir hipokondriyak..
bir hipokondriyak 167, 168, 169, 170, 171, 172..
sen.. kırık cam ustunde yalınayak.. ve çırılçıplak..
bir hipokondriyak..
bir hipokondriyak..
bir paranoyak..
bir hipokondriyak..
bir hipokondriyak..
bir paranoyak...
bir hipokondriyak...
kalbi çoktan iflas etmiş kimsesiz bir kardiyak..
yalınayak ve çırılçıplak..
işte sen..
bir paranoyak.. (senden hiç vazgeçmediler mi?)
bir hipokondriyak.. (sizin isminiz neydi?)
bir hipokondriyak..
bir paranoyak..
bir hipokondriyak..
bir hipokondriyak.."
"siz benim hakkımda mı konuşuyorsunuz?" 311, 312, 313, 314 bir anda durup etrafına bakıyor. birileri arkasındaydı sanki az önce birileri onun hakkkında konuşuyordu muhtemelen. onları boşverip aynaya bakıyor ve bir herkese sorduğu soruyu bu sefer kendisine soruyor; "senin.. senin ismin neydi?"
"her birliktelik kalbinde emzireceğin bir yeni bebektir, önce emeklemeyi sonra yürümeyi öğretmen gerekir." ve sonunda sesi kısılana kadar bağırmışken hatayı nerede yaptığını anlıyor. belki emeklemeden yürümeye çalışmıştır sadece. ama artık çok geç olduğunu farkedip sadece saymaya devam ediyor. 327, 328, 329, 330, 331, 332...
Tümünü Göster