/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
    başlık yok! burası bom boş!
  1. 35.
    +20
    Yağmur’dan mesajlar geliyordu, düzensiz ve garip. Bir mesajı yapay gelecek derecede mutlu ve pozitifken diğerinde korkutucu kadar depresif oluyordu. Ruh sağlığının kötüye gittiğini fark ettim, hiçbir şey yapamamak kıvrandırıyordu beni. Finaller yaklaşıyordu, işyeri de izin vermezdi. Dişimi birkaç ay sıkıp sonunda gittim Rize’ye, x köyü diyelim.
    Türkiye’de fazla yeri gezmedim belki ama gördüğüm en güzel yerdi. Yemyeşil, her yer yeşil, betonun arasından fışkıran bitkiler kadar huzur verici bir şey olabilir mi. Köy yerinde sorun çıkmasın diye Yağmur’un kuzeni olarak tanıttım kendimi. Annanesi neredeyse 80 yaşlarındaydı ve sadece Yağmur’la ikisi yaşıyorlardı. Kocası çoktan ölmüş, çocukları yani Yağmur’un teyzeleri ve dayısı büyük şehirlere yerleşmiş zaten. Karadeniz insanını bilirsiniz, ne kadar dayanıklı olduklarını. Kadıncağız her işini kendi görmeye alışmıştı. Beni gördüğüne pek sevindiği söylenemezdi belki ama orada kalma iznini almıştım ya gerisi gibimde değildi.
    Rüya gibiydi beyler. Hayatımın en iyi zamanıydı o iki hafta. O yeşilliğin içinde oturmak, serin hatta bazen buz gibi rüzgar eserken hışırtıları beraber dinlemek. Yağmur beni görünce daha iyi olmuştu sanki, ya da ben öyle düşünmeyi tercih ediyordum.
    “Bize ne olacak?” diye sordu yine otururken. Saçlarını da örmüştü, ne kadar tatlıydı lan. Saçları boyundan uzun zaten.
    “Bilmem ki. Evleniriz herhalde. Sen iyileş, bakarız.” Şakasına söylemiştim ama evlilik deyince tuhaf oldu içim. Aynı evde yaşamak, beraber kahvaltı yapmak, çocuklar, birlikte uyumak, birlikte…
    “Biz evlenmeyiz.” Dedi sert bir sesle. Döndüm baktım ona. Dudakları buruşmuştu, ağlayacaktı. Haydaaaaa.
    “Kavga edip ayrılacağız kesin.”
    “Hayır, etmeyeceğiz.”
    “O zaman öleceğiz. Sen öleceksin ya da ben. Olan hep bu. insanlar birbirlerini seviyorlarsa mutlu olamazlar.”
    Hiçbir şey diyemedim. Kaan’ın hayaleti yine ortamıza oturmuştu. Gözyaşı yanağından düştü, rüzgar kuruttu onu.
    “Evleneceğiz,” dedim bu sefer. Elini tuttum, buz gibiydi eli. “Sigortalı bir işe gireceğim, sabah 8 akşam 6 çalışacağım. Sen karnıyarık pişireceksin. Yemekten sonra çay içip saçma sapan türk dizileri izleyeceğiz. insanların sıradan bulduğu hatta iğrendiği o çiftler gibi olacağız. Basit ama mutlu.”
    Nefesim tükenmişti, son bir umutla baktım ona. Gülüyordu. “Delisin sen,” dedi. “Deli bir kızı sevecek kadar delisin.”
    Avcumdaki elini öptüm. O yanımda olacaksa deli olmak sorun değildi.

    Döndüm iki hafta sonra. Aslında çok bile kalmıştım, köy yeri olduğu için tuhaf kaçıyordu biraz. O yaz Yağmur’u özlemekle geçti, gittim 1 ay annemde kaldım, istanbul boğdu beni, döndüm yine Ankara’ya. ipek’le iyice samimi olmuştuk o geceden sonra, hep birlikteydik. Bana karşı hisleri olduğunu biliyordum aslında, ama o da benim başkasına ne kadar aşık olduğumu biliyordu.
    Tümünü Göster
    ···
    1. 1.
      +3
      Basit ama mutlu.. Güzel özetlenmiş..
      ···
    2. 2.
      0
      Tam karanlıkta sigara yakmalık...
      ···
  2. 34.
    +1 -1
    uzun yaz pampa burdayız
    ···
  3. 33.
    +18
    Bir kızın “eve gidelim” demesi ne demek hepimiz biliyoruz. Kız çok güzel, sarhoş ve bana ilgisi var ama yapamam. Yapamam işte. Yağmur varken hiçbir şey yapamam.
    Girdik eve, arkadaşlarıyla kalıyor ama ev boş. Sağa sola atılmış çamaşırlar falan var, tam öğrenci evi. Yayıldı koltuğa, sayıklar gibi bir şeyler söyledi, ben de oturdum karşısındaki koltuğa onu izliyorum. Ne kadar güzel bir kız lan. Uzun sarı saçlar, porselen gibi ten, vücudu zaten 10 numara. Göğüslerini sütyenine kadar görebiliyorum, bacaklarını kıvırıp altına toplamış zaten. Bu kızla evlenecek erkek ne şanssız, hayatı kıskanmakla geçecek.
    Uzattım bacakları, “Anlat ne anlatıyorsan,” dedim. Kedi gibi alçak sesle, mırıl mırıl anlattı bir şeyler. Babası o küçükken başka bir hatunla kaçmış, bir daha ondan haber alamamış. Annesi Gürcüymüş (sarışınlığı oradan geliyor) geçen sene ölmüş, 8 yaş büyük bir ablası varmış Mersin’de avukatmış falan. Herkes mi babadan sakat ulan.
    “Ben erkeklere güvenmem,” dedi ve koltukta döndü, benim gözler bacaklarda. “Güvendiğim ilk erkek babamdı ve bizi terk edip gitti, ardına bile bakmadı.” Gözleri kapalıydı, açtı onları, bakışları yumuşak. “O şiirleri sevgiline yazıyorsun değil mi? Ne şanslı kız. Bana bırak şiir yazmayı, çiçek bile almadılar şimdiye kadar. Sevgilini anlat bana.”
    Döküldüm sonra. Kaan’ın ölümünü, Yağmur’un hastalığını, benden ne kadar uzakta olduğunu. ilk defa birine anlatıyordum bunları. Ben konuştukça ayıldı sanki, koltukta dikleşip oturdu, ciddileşti.
    “Benim yüzümden,” diyebildim son olarak. “Hepsi benim yüzümden oldu.” Kalkıp yanıma geldi, sıkı sıkı sarıldı. O kadar iyi geldi ki beyler. Sanki içimde bir boşluk vardı, o sarılınca yapboz parçası gibi doldu orası.
    O ayaktaydı, ben oturuyordum, titriyordu tüm vücudum. Göğüslerini yüzüme bastırmıştı, o anki ruh haliyle farkında değildim. Bacaklarını açıp yavaşça kucağıma oturdu, bir süre öyle kaldık. Sonra yavaşça ittirdim onu, kalktı kucağımdan. “Sağol dinlediğin için,” dedim, yüzüne dahi bakmadan kapıyı çekip çıktım. Hakan’a anlatsam süzme salaksın sen derdi. Evet belki büyük bir fırsatı kaçırmıştım ama o haldeyken hiçbir şey yapamazdım beyler.
    ···
    1. 1.
      +12 -1
      Yağmur şanslı bir kızmış..
      ···
    2. 2.
      +1
      Helal lan
      ···
    3. 3.
      +1
      ulan amk adamsın
      ···
    4. diğerleri 1
  4. 32.
    0
    yaz pampa
    ···
  5. 31.
    +17
    Boş günümde bir kafede oturuyordum, önümde laptop, yine yazıyorum bir şeyler. Okuyan kişi deli saçması der ama benim için önemli aq, benim duygularım sonuçta. Yanımda bir gölge belirdi, irkildim başımı kaldırdım.
    Bayağı önce bahsettiğim, ipek isimli kızdı. Sınıftaki sarışın, güzel kız. Üzerinde yine kırmızı bir kazak vardı. Başını uzatıp ekrana baktı.
    “Oooo şair olduğunu bilmiyordum.”
    Hemen kapattım laptopu, utanmıştım. Teklifsizce bir sandalye çekti oturdu. Gözlerimin içine bakıyordu, hep rahatsız olmuşumdur bundan.
    “Tanışıyoruz,” dedi. “Aynı sınıftayız, belki tanımamışsındır.” Seni nasıl tanımayayım aq, o güzelliği unutmak mümkün mü. Kafamı salladım, asosyal moddaydım yine. Coolluğa yordu herhalde salaklığımı.
    “Sen hiç konuşmuyorsun, hep tek geziyorsun. Yalnız olmayı çok mu seviyorsun?”
    “Yalnız olmayı kim sevmez ki,” dedim. “Seni kullanan yok, başını ağrıtan yok, sadece huzur var.”
    Sanki komik bir şey söylemişim gibi dudaklarını büzdü huur, sinirlendim o an. Hmmm yaptı. Başını kaldırdı sonra, birine el salladı arkamdan, sonra ayağa kalktı. “Arkadaşım geldi. Bir ara yine sohbet edelim şair çocuk.”
    Bu kadar güzel bir kız niye gelip masama oturmuştu ki aq. Dalga geçmek içindi herhalde, bu huurlar ego tatminini sever. Kendimi çok eziyordum, dış görünüşüm iyi olsa da ve eskiden istediğim kızla hiç zorlanmadan çıkabiliyor olsam da Kaan’ın ölümünden sonra evde geçirdiğim 1 yıl kendime olan tüm saygımı alıp zütürmüştü. Kıza küfür ederek açtım tekrar laptopu. Beni beğenmesine ihtiyaç duyduğum tek kız Yağmur’du zaten.

    ipek bana takmıştı, anlamıyordum aq. Peşinde dolanan o kadar Berkecan, Meriç tipli binler varken neden gelip rahatsız ediyordu beni. Dalga geçiyor gibi de değildi, benimle vakit geçirmekten keyif alıyordu. Bir gün birlikte bara gittik, sadece ikimiz. Altında mini etek vardı, çıplak bacaklarını sarıyor, yine kırmızı bluz, neydi ki bu kırmızı takıntısı. gibimsonik bir müzik, sulu bira ve baş ağrıtan ışıklar, barları hiç sevmem aslında. Çok çabuk sarhoş oluyordu, bir kız için tehlikeli bir şey. Bıdı bıdı konuşmaya başladı, eski sevgililerini anlatıyor, babasını anlatıyor, o ortamda nasıl sohbet edersin ki aq. En sonunda bağırarak “bize gidelim” dedi, tamam dedim, çıktık.
    ···
  6. 30.
    0
    yaz pampa
    ···
  7. 29.
    +19
    Dudaklarımız çarpıştı, donakaldım. Nazikçe öptü beni, sanki kırılgan olan benmişim gibi. Kendime gelince karşılık verdim ona, neredeyse dudaklarımız kızarana kadar öpüştük. “istiyorum seni,” dedi ve ben hem salak olduğum hem de feci tahrik olduğum için kızın pgibolojisinin bozuk olduğunu, hem de sarhoş olduğunu, o lafı da gayri ihtiyari söylediğini unuttum. Beni istiyordu lan. Dünyada daha güzel bir his daha yok. Kucağıma aldım, kuş gibi zaten. Odama taşıdım, yatak tekliydi ama iş görse yeterdi o an. Önce onu soydum, minicik, avucu anca dolduran göğüsleri vardı. Öptüm onu, boynunu, alnını, göğsünü, kirpiklerini. Onu son kez görüyormuşum gibi, son kez dokunuyormuşum gibi.
    Tek seferde içine girdim, çığlık attı birden. Başımı çevirip aşağı baktım, çıkardım, kan olmuş her yer aq.
    “ilk seferin mi bu?” dedim, şaşırmıştım. Sonra Kaan’ın söylediği laf aklıma geldi, hiç beraber olmamıştı onlar. Bu saatten sonra kızı öylece bırakacak halim yoktu, her neyse, o gece beraber olduk beyler. Söz konusu Yağmur olunca ayrıntıya girerken kötü hissettim kendimi, sırf anonim olduğum için rahatım.
    Başı göğsümdeydi, tekli yatağa zar zor sığışmıştık. Kız ufak tefek ama benim boy 1.87 aq, yapılıyım da, kızı ezerim diye korkmadım değil. Yine öküzlüğümü konuşturarak gibik bir soru sordum.
    “Kaan’la neden hiç beraber olmadınız?”
    Sanki ona küfür etmişim gibi şaşkınlıkla baktı, sonra tiksintiyle. Ne tak yediğimi fark edip özür dilemeye çalışırken ittirdi beni, ayağa kalktı, giyinmeye başladı. “Bu saatte seni bırakamam, bu gece burada kal.” Dedim. Hiçbirşey söylemeden yerdeki kıyafetlerini aldı, kapıyı çarpıp çıktı. Hakan’ın boş odasına girdiğini duyup rahatladım. Yatağımda ufak kan lekeleri vardı, dalgın dalgın onlara baktım. Ben ne tak yemiştim aq.

    Her gün defalarca aradım onu, hiç açmadı. Anasını satayım evinin adresini bile sormamıştım ki kıza. Salaklığa bak. Günlerim ruh gibi geçti ondan cevap gelene dek. Tanımadığım bir numaradan iki tane uzunca mesaj geldi. Hatırladığım kadarıyla şöyle bir şeydi.

    “Seni aramak istemedim, hazır hissedemedim kendimi. Söze nasıl gireceğimi bilmiyorum. Halam pgibiyatriste gitmem için ısrar etti, gittim sonunda. Gerçekten deliymişim galiba Burak. Borderline teşhisi koydular, genetikmiş sanırım. Kısa kesmem gerekirse şu an Rize’deyim, orada ne tak yiyorsun dersen ananemle köyde kalıyorum. Doktor, şehir hayatından uzaklaşmak iyi gelir dedi.”
    Vay be, kızı sığdıramamışlardı yanlarına, ne halası ne annesi. ikinci mesajı açtım. Köyün ne kadar rahatlatıcı, güzel olduğundan bahsediyordu, rahatladım biraz. “Hep seni düşünüyorum,” yazıyordu, bunu unutamadım işte. “Hep yanımda olduğunu ve bana dokunduğunu düşünüyorum. Beni ziyarete geleceğine söz ver.”
    Hayat devam ediyordu bir yandan, Hakan’la ipler kopmuştu iyice, kerhaneye çevirmişti evi. iş yerindekiler sorun çıkarıyordu, öğrenci adamı ezmeye bayılır huur çocukları. Ama gibimde miydi? Hayır çünkü Yağmur köyde huzurluydu. En azından bana öyle anlatıyordu mesajlarında. Mesajları seyrek gelirdi ama uzun olurdu, mektup yazar gibi yazardı. gibtiğimin okulu bir bitse de yanına gitsem diye duramıyordum yerimde. 3 satır kompozisyon yazamayan ben şair olmuştum neredeyse, gece gündüz karalıyordum bir şeyler. Sevdiğin kişinin uzakta olması çok tuhaf, sanki bir hayalete aşıkmışsın gibi. Bazen onu kafamda uydurduğumdan korkuyordum.

    (merak etmeyin, "her şey aslında kafasının içindeymiş" gibi gibko bir son yok)
    Tümünü Göster
    ···
    1. 1.
      +1
      herkes böyle sevse arkadaşını , sevgilisini keşke :/
      ···
  8. 28.
    0
    Evet devam panpa
    ···
  9. 27.
    +5
    Burada mısınız, kendi kendime konuşmak istemiyorum :(
    ···
  10. 26.
    +17
    Ne diyordum aq, hah, eve geldim. Yağmur’u görmek tuhaf hissettirmişti, hem mutluydum hem de mutsuz, çünkü Yağmur demek Kaan demekti. Yağmur benden daha kötü durumdaydı, ben hayatımı toparlamıştım en azından, ama o boşlamıştı her şeyi. Dediğim gibi, o önceden de biraz hastaydı pgibolojik olarak, Kaan durumu mahvetmişti onu. Ben Kaan’la ilkokulda tanıştım ama Yağmur ve Kaan’ın ailesi çok uzun zamandır tanışıyorlardı, tam anlamıyla beraber büyüdüler yani. Gözlerini açtılar, birbirlerini gördüler. Yağmur’a yardım etmem gerekiyordu.
    Mümkün olduğunca görüşüyorduk, iş ve okuldan arda kalan tüm vaktimi ona vermiştim. Ankara’yı gezdiriyordum, gezdiriyordum derken Kuğulu Park, Kurtuluş Parkı, Tunalı falan. Bazen gülümsüyordu ama onun dışında ölüydü, köklerinden kesilmiş bir bitki gibi. Zamanla gülmeye de başladı, hatta espri yapmaya da. Sanki hiç canı yanmamış gibi gülüyordu beyler. Umut verirdi gülümsemesi. Anlatılmaz ki bende uyandırdığı hisler. Kaan hariç her şeyden konuşuyorduk, uzaylılardan başlayıp belediyenin neden çöpleri zamanında toplamadığına kadar sürüyordu muhabbetlerimiz. Konuşmak için konuşuyordum, sırf sesini duyayım diye. Saçmalıyordum belki ama hepsi onu mutlu etmek içindi. Onu görmediğim zaman özlemeye başlamıştım, onu düşünüyordum sürekli, takıntı olmuştu bende Yağmur. Ne hissettiğimi anlayamıyordum. Yağmur beni mutlu ediyordu, bu kadar.
    13 Ekim doğum günüydü, şansa bak ki Hakan şerefsizi başkasında kalacaktı, kim bilir kimi bafiledi o gece oç. Küçük bir pasta ve kırmızı şarap aldım, hediyeden hiç anlamam beyler, gittim hediye diye bir atkı aldım, çağırdım kızı eve…
    O atkıya çocuk gibi sevindi lan. Heyecanla denedi, “ay sıcacık ki bu” dedi, bir an yine o yıllar önceki Yağmur gibi oldu. Bu kadar sevineceğini bilsem maaşı atkıya yatırırdım aq yeter ki gülsün o. Acı çekmesin artık.
    “Ben 19 oldum,” dedi. “iyice büyüdüm artık. Artık mcdonalds’da çocuk menüsü isteyemiyorum, tuhaf tuhaf bakıyorlar.” Çok az yerdi, minnacıktı zaten, kuş gibi.
    Konuşmadan, ortamı bozmaktan korkarak yüzünü izledim. Onu sevdiğimi kabullenmeye başlamıştım artık. Kirpiklerinin arasından güneş doğuyordu sanki gözlerini her kaldırdığında.
    Yüzü tekrar buruştu, gözlerindeki ışık söndü. Nefret ediyordum bundan. “Yaşlanmaktan nefret ediyorum, keşke yıllar hiç geçmese. Keşke her yıl bir yaş küçülsem. Keşke hep… 16 kalsam.”
    Hagibtir dedim içimden, hayır, hayır, şimdi değil. Bu konuyu şimdi konuşmayalım, nolur.
    Ağlamaya başladı. “O zaman O hep hayatta olurdu.”
    Yüzünü göğsüme gömdü, gömleğim sırılsıklam olana dek ağladı. O ağladıkça benim canım yanıyordu lan. Onun saçının teli kopsa benim içim sızlıyordu. Sustu sonra. Çocuk gibi içini çekti, başını kaldırdı. Daha yakına, dudaklarımın yakınına…
    Tümünü Göster
    ···
    1. 1.
      0
      ilk defa incide bir hikayeye gözüm doldu geçmiş olsun
      ···
  11. 25.
    +16
    Vakti gelmişken Hakan ve sevgilisiyle ilgili bir anımı anlatayım. Bu ikisi "açık ilişki" denen bir tak yaşıyorlar. Yani istedikleri kişilerle ilişkiye girebiliyorlar ama sevgililer. Yargılamak bana düşmez ama tuhaf gelmişti bana, insan hiç mi kıskanmaz. Neyse bu ikisi yemeğe çıkmışlardı, Hakan beni de çağırdı. “Başbaşa kalın olm yengeye ayıp” dedim dinletemedim, mecbur gittim ama utanıyorum kızdan. Hakan ayısı kızı ayda bir yemeğe zütürüyor onda da beni dikti yanlarına bekçi gibi. Kız nasıl tatlı lan, inanamazsınız. Saçları kumral, hafif balıketli, yüzü aşırı güzel. Hep güzel hem zeki, şakaları da güldürüyor. Bu kız varken başkasına gidilir mi, Allahsızlık aq. Hakan birden bana “Burak, geçen günkü kızları hatırlıyor musun” dedi. OHA. OHA pekekent. Sanki Sevim benim sevgilimmiş gibi utandım amk. Kızın yüzüne baktım, pokerface derler ya, öyle. “Hakan salak saçma konuşma” dedim, kekeliyorum, rezalet amk. Aynısının sizin başınıza geldiğini düşünsenize lan. Sevgilin ve kankasıyla oturuyorsun, sevgilin “geçen günkü herifler bizi nasıl gibti ya eheheh” yapıyor. 3. Sayfa haberi lan.
    “Anlatsana Burak, naptınız kızlarla?” dedi Sevim. Sesi sakin ama kızların bir bakışı vardır bilirsiniz fırtına öncesi sessizlik gibi. Kafamı gibeyim niye geldim lan buraya ben. Niye evde oturup maç izlemedim. Evde bira da vardı, mis.
    “Ben anlatayım” dedi Hakan. “iki rus kız vardı. Dördümüz otele gittik. Gece yarısı Burak’ın kapısını çaldım ve kızları değiştirmeyi teklif ettim. Tamam dedi, odaları değiştirdik. Bu kadar.” Daha ne olsun yavşak, sövüyorum kendime. Sanki fuhuş operasyonunda yakalanmışım da donla merkeze zütürülmüşüm gibi. Hakan sessiz sakin yemeğe devam, boğazında kalsın züt lalesi. Kızın yanında neden bu taku söyledi, hala bilmiyorum. “Bak biz modern çiftiz, açık ilişki yaşıyoruz” mesajı vermek için mi, kızı kıskandırmak için mi, yoksa gerçekten umursamıyor muydu. Sevim çatalını bıraktı, sadece bana bakıyordu o an. Utanıp utanmadığımı anlamaya çalışıyordu galiba.
    “Neden?” dedi bana.
    “Ne neden?”
    “Neden erkeklere tek bir kız yetmiyor?”
    Sustum. Harbiden lan, neden. Her gün de pilav yenmez ki diye bir lafımız var ama neden tek bir kadına bağlanmak bu kadar zorumuza gidiyor. Bir düşünelim bunu beyler.
    Ben susunca devam etti, “Birlikte olduğunuz kadını böyle aşağılarken nasıl utanmıyorsunuz?”
    “Kimsenin seni aşağıladığı yok, ihtiyaç meselesi bu.” dedi Hakan. “Ben aşağılandım,” diye bağırdı Sevim, sesi avaz avaz, haklı da. Tüm restoran döndü bize bakıyor. Ayağa kalktı, masaya bir vurdu, benim bardak devrildi. Yüzü kıpkırmızı. Aha dedim, anahaber bültenine çıkıcam cinayet tanığı olarak. “Seninle beraber olduğum her gün aşağılandım ben. Neden sana yetmedim? O kadınlarda olup bende olmayan ne vardı?”
    “Yetme meselesi değil,” diye başladı Hakan, susmuyor da. Sevim buz gibi suyu aldı, Hakan’ın başından aşağı boca etti, çantasını aldı çıktı.
    “Sen nasıl bir şerefsizsin lan?” dedim Hakan’a. “Kıza boynuz taktığın yetmiyor bir de ağzına sıçıyorsun.”
    Hakan yüzünü siliyo, gram utanma yok. Ben nasıl arkadaş oldum bu adamla. “Döneeer,” dedi sakin sakin. “Eninde sonunda hep bana döner. Neden biliyor musun? Çünkü bu kız böyle davranılmasını seviyor. Mutsuz olacağını biliyor ama benimle olmaya devam ediyor. Kızlar sakin mutlu ilişkiler değil çalkantılı ilişkileri severler. Kendilerini Elif Şafak romanındaki karılar gibi zannediyolar kodumun huurları.”
    Ondan sonra Hakan’la hiç dışarı çıkmadım, aynı odada bile çok ender oturduk. Beraber yaşadığım bir yabancıydı işte. Üniversiteyi bitirince de ingiltere’ye yerleşti, işin garibi, Hakan ingiltere’ye gidene dek Sevim’le çıkmaya devam ettiler. Sevim’e de facebook’tan baktım, evlenmiş bile. Umarım kocası Hakan gibi biri değildir. Hakan olayı da bu kadar.
    Tümünü Göster
    ···
    1. 1.
      +1
      Açık ilişki yaşıyorlarsa niye bu kadar büyük bir tepki verdi ki..? Bile bile lades demiş zaten..
      ···
    2. 2.
      0
      bilader erkekler neden bi kızla yeetinemez söyliyim ben sana erkek başına 4 kız düşüyo bu amk dünyasında ben o 4 kızı buluyım derken diğer kızlaerıda üzmemek için onlarlada bişeyler yasamak zorundayım
      ···
    3. 3.
      0
      ayraçç sayfa 2
      ···
    4. diğerleri 1
  12. 24.
    0
    anlat gelsin pampa
    ···
  13. 23.
    0
    Devamı Var Mı ?
    ···
    1. 1.
      0
      Var, uzun hatta
      ···
  14. 22.
    +19
    Çalıştığım kafenin ortamı güzeldi, komilik yapıyordum işte. Salı günüydü, müşteri azdı, ben de diğer komi kızla sohbet ediyorum, kız bana asılıyor ama benim amacım zaman geçirmek, fazla umrumda değil.
    Sonra onu gördüm.
    Önce inanmadım. Hayal görüyorum dedim, böyle bir tesadüf neredeyse imkansız çünkü. Pıtı pıtı içeri giren minyon kız en köşedeki pufa oturdu, saçları hala rapunzel gibi upuzun, simsiyah. Üzerinde mavi bir elbise.
    Gevezelik eden komi kızın suratına bile bakmadan “bi saniye” dedim, bozuldu huur. Onu orada tak gibi bırakıp gittim, kızın yüzüne baktım, baktım. Yağmur’du işte lan. Yağmur. Nasıl unuturum onu. Küçücük, kız çocuğu gibi yüzünü, uzun kirpiklerini, Japon kızlarınki gibi çekik gözlerini. Başını kaldırmadan “Ben double espresso istiyorum,” dedi, yutkundum. Sesim çıkmadı. O zaman başını kaldırıp baktı , gözleri büyüdü.
    “Burak? Ne yapıyorsun burada?”
    Dilim çözüldü sonunda. “Onu sana sormak gerek, napıyorsun sen Ankara’da ya?”
    Kaan olayından beri hiç görüşmemiştik, ama onun da benim gibi depresyon halinde olduğunu ve evden çıkmadığını duymuştum annemden. Kaan bizi bir arada tutan parçaydı ve onunla beraber aramızdaki bağ da kopmuştu.
    Ayağa fırladı, göğsüme anca geliyor ayaktayken de, minnacık amk. Sarılacak sandım ama sadece uzun uzun baktı, sonra irkilip başını çevirdi, göz bebeklerimde başka birini görmüş gibi.
    “Burada mı çalışıyorsun?”
    “Evet” dedim, “Vaktin var mı?”
    “Yarım saat içinde işim var, kalamam.”
    “Akşam 5 gibi çıkıyorum, çıkışta gelir misin o zaman, konuşuruz.” Tamam dedi, kahvesini hızla içti gitti. Komi huur da bizi izliyor.
    “O kim, eski sevgilin falan mı? Kıskandım şimdi.” dedi. Ya he deyip geçiştirdim. Önce o bıyıkları al aq kızı. Her neyse çıkışı zor ettim, oradaydı işte, geçmişten gelen bir hayalet gibi. Ne yapacağımı, nereye zütüreceğimi bilemedim, sap gibi yürüyoruz Bahçeli’nin sokaklarında. Bir sürü soru sordum ona, burada napıyorsun, burada mı okuyorsun gibisinden. Hiç cevap vermedi, tuhaflık vardı kızda. Kaan’la onun ilişkisinin ne kadar özel olduğunu hatırladım. Kaan giderken, onu seven herkesten bir parça alıp zütürmüştü demek ki.
    En sonunda kızı Mecnun gibi sokakta gezdirmenin öküzlük olduğunu fark edebildim, soktum bir kafeye. Saçlarıyla oynadı, oynadı, dümdüzdü saçları. Elleri minicikti, oyuncak bebek gibi kızdı. Konuştu sonunda.
    Yağmur kafadan çatlaktı zaten biraz, tepkileri, konuşması sevimli ama tuhaftı, belki fazla saf, fazla çocuksu. Şu bilerek çocuk gibi konuşup şirin olduğunu sanan salak huurlar gibi değil ama, cidden çocuk saflığı vardı. Sağlıksız bir çocuk gibi. Kaan’dan sonra durumu kötüleşmiş, kendine zarar vermeye çalışmış, huur annesi de “ben bunla uğraşamam” diyerek Ankara’daki halasına postalamış kızı. Yağmur’a karşı çok ilgisiz olduğunu biliyordum ama insan öz çocuğunu “ben bunun derdiyle uğraşamam” diye başkasına gönderir mi mk. Anne var anne var işte.
    “Üniversite noldu” dedim, omuz silkti. Okumuyormuş. Evden de fazla çıkmıyormuş, bugün halası zorlayınca onunla beraber alışverişe çıkmış, sıkılınca da bir kafeye gireyim demiş.
    “Taşındığın şehir benim yaşadığım şehrimdi. Girdiğin kafe benim çalıştığım kafeydi. Belki de evren bizi birleştirmek için uğraşıyordur,” dedim, o inanırdı öyle karma, kuantum enerjisi falan tarzı taklara. (Migros’ta kitapları satılır hani evrenle haberleşme falan.) O kadar öküzlüğün ardından cool bişey söylemeyi başarmıştım lan, hafifçe gülümsedi o da. Telefon numarasını aldım, vedalaştık, doğruca eve. Hakan evde, hayret. Yanında kız da yok.
    “Oha evdesin, yanında hatun da yok?”
    ikili koltuğa uzanmış, ağzında sigara. “Sevim (sevgilisi) ağzıma sıçtı lan,” dedi. “Yedek telefonlardan birini buldu.”
    Bu binin 2 tane yedek telefonu vardı, kızları oradan arıyordu aq. Doymuyordu adam.
    “Ulan mis gibi sevgilin var,” dedim. “Hala karı kız peşindesin. Bari ayrıl kızdan da ikiniz de rahat edin.”
    Güldü, sigaranın külünü avcuna serpti. Hep avcuna serper sonra yere atardı hayvan, mantığını gibeyim. “Olmaz,” dedi. “Ben istesem de ayrılmaz ki. Aşık bana. istediğin kıza git, eninde sonunda bana döneceksen sorun değil dedi bugün.”
    işte bunu hiç anlayamadım. Sevgilinin her gece başkalarıyla yattığını, üzerinde başkasının kokusuyla senle buluştuğunu biliyorsun ve eyvallah çekiyorsun. Aşk değil lan bu, olamaz.
    gibtir ettim, geçtim odama. Aşka akıl sır ermiyor.
    Tümünü Göster
    ···
    1. 1.
      0
      Takıntı..
      ···
  15. 21.
    +1
    yaz keke yaz..
    ···
  16. 20.
    +17
    Ankara tuhaftı, istanbul’dan sonra çok küçük ve kısıtlı geliyordu ama sevmiştim burayı. Yeni insanlar, yeni bir okul, belki yeni bir hayat. Yurda yerleştim tabii ki, ilk senede eve çıkmak da ne mk nerde para. Benim gibi asosyal bir tip için korkutucu bir deneyimdi, o kadar insan. Ama güzeldi lan. Pencereden karşı apartmandaki kızları kesip çekirdek çitlemek bile çok güzeldi. Genel olarak gibko bir ortam olsa da unutmam o günleri. Tekrar gülmeye başlamıştım, papaz gibi olmuş saçlarımı kestirdim, dış görünüşüme tekrar dikkat etmeye başladım, insan oldum yani tekrar. Ama o acı hep oradaydı beyler. Hiç dinmedi. Çok sevdiğiniz birinin sizin yüzünüzden öldüğünü bilmek yenilip yutulacak şey değil.

    Üniversitenin ilk günü ben de sınıfı bulamadım, tarif istediğim rasta saçlı huur çocukları benimle de dalga geçti, üniye başlayacak olan varsa korkmayın beyler. Zamanla evinizin adresi gibi öğrenirsiniz her yeri. Geçtim oturdum, herkes önüne eğilmiş, birkaç kişi gruplaşmış şimdiden. Ben bu kafayla arkadaş falan bulamam mk. Seçtiğim bölüm sebebiyle bir sürü kız vardı. Uzun sarı saçlı, afet gibi bir kız vardı, ilk gördüğüm zamanı hiç unutamam. Adını sonradan öğreneceğim kız. ipek. Teni bembeyaz, kırmızı bir kazağı var. Hep kırmızı giyerdi zaten. Kafasını kaldırdı, gözgöze geldik ve ben davar gibi gözlerimi kaçırdım. 1 yıldır evden, hatta odamdan çıkmadığı için sosyalleşmeyi unutmuşum. Tekrar kaçamak bakış attım salak liseli oğlanlar gibi, yanındaki kızla konuşmaya devam ediyordu. Belki bana bakmamıştı bile.

    Gün gün anlatılacak bir şey yaşanmadı beyler. Bahçelievler’de bir kafede part time işe girdim, anneme yük olmak ağırıma gidiyordu. Kadın zaten benim için elinden gelen her şeyi yaptı. Elime bana yetecek kadar para geçiyordu, az harcıyordum, dışarı çıktığım pek yoktu. Olan paramı da kitaplara veriyordum, kitap okuyun beyler. Okuduğunuz erotik roman bile olsa okuyun. O kadar çok şeyi değiştiriyor ki. Yakın diyebileceğim bir arkadaşım oldu, Hakan. ilk senenin ortasında yurttan çıktık, aynı eve taşındık. Bildiğiniz binti ama seviyordum herifi, kafa adamdı. Zehir gibi kafa vardı, çok güzel konuşurdu, ama aklı fikri gibişteydi aq. ilik gibi sevgilisi vardı, o yine de gider bardan kız bulurdu kendine. Zamanla ben de ona uydum, ilk ciks deneyimim de üni 1. Sınıfta oldu, barda tanıştığım, yüzünü bile hatırlamadığım kaşarın tekiyle işte. ilk sefer her zaman rezalet olur derlerdi, gerçekten öyle oldu. Bitince “bu muydu aq” dedim. Zamanla rayına oturuyor işte.
    Okul, iş, geceleri Hakan’la bara akmalar falan derken içimi saran o derin acıdan yavaş yavaş uzaklaşıyordum. Kapanmayan yara gibi oradaydı ama onunla yaşamayı öğreniyorsunuz. Alışılmayacak acı yoktur. Neyse, şimdi hayatımın ikinci kırılma noktasına geçiyorum.
    Tümünü Göster
    ···
  17. 19.
    +21
    O sene boş geçti, okula gitmedim. Odama kapanmıştım, ilk aylar günüm yatağın içinde geçiyordu. Annem banyo yapmam ve yemek yemem için beni zorlamasa hiçbir şey yapacağım yoktu. Pgibologa da gitmek istemedim çünkü problemimin ne olduğunu biliyordum. Vicdan azabının içimi kemirdiğini hissedebiliyordum, çürümüş elma gibiydim. iyileşmenin tek yolunun bu şehirden gitmek olduğuna inanmıştım, her köşebaşı, her mekan bana onun ölümünü hatırlatıyordu çünkü. Kendimi her şeyden soyutlayıp köpek gibi çalıştım, unutmak için, aklımı meşgul etmek için, en önemlisi gidebilmek için, Ankara’da bir üniversitede ingiliz Dili Ve Edebiyatı bölümü’nü kazanıp gibtir olup gittim istanbul’dan.
    ···
  18. 18.
    +3
    Buradayız sen yaz biz dinliyoruz kardeşim basın sag olsun allah sabır versin
    ···
    1. 1.
      +1
      Sağol kardeşim, unutulmuyor ama alışılıyor işte.
      ···
  19. 17.
    +6
    Ben geldim beyler, 1 ay önce falan word'e yazmıştım bunları sanki günlük tutar gibi. O yüzden fazla bekletmeden adam gibi yazacağım, en fazla birkaç güne biter sanırım. Başlıyorum, burada mısınız?
    ···
  20. 16.
    0
    Şurda bi yerimi ayırayım
    ···