-
11.
0tuna kiremitçi terk
-
10.
0özet geç.
-
9.
0işte bunlar hep tarafın suçu
-
8.
0okmadım okuyanıda gibsinler özet geç
-
7.
0reserved
-
6.
0bu yazıyı kim okuyacak oç
-
5.
0okurum lan belki platonik aşkmış okucam adam gibi birşey çıkmassa gibtim ananı bekle sen
-
4.
0okumayın beyler. ben okudum gözlerim normalde maviydi tak rengine döndü şimdi.
-
3.
0okuyan aynalara bakmasın
-
2.
0>>> birinci entry'den devam...Tümünü Göster
Bugün, kader(?) beni ödüllendirdi (belki de cezalandırdı) ve yıllardır aklıma gelip beni ürperten, kendimden geçiren bu sorunun cevabını aldım.
Liseyi okuduğum şehre döneli birkaç gün olmuştu... Bugün, biraz alışveriş yapmak, bir de sinemaya gitmek için Orion’a uğradım. içerideki kitapçıdan bir kitap aldım. Gideceğim filmin ise seansları doluydu ve gişede de uzun bir kuyruk vardı; biraz bozularak filme gitmekten vazgeçtim. Bari gidip birşeyler yiyeyim diyerek fastfood restoranlarına doğru yönelmiştim. Yürürken, bir anda, bir çift mavi göz ve uzun sarı saçlarıyla bir görüntü, tepelerden vadiye akan bir bahar rüzgârı gibi sağımdan serince esip geçti. Çevremdeki hareketlilik yavaşladı, zaman bir anda durma noktasına geldi. Geriye dönüp arkasından baktım. Hiçbirşey düşünemiyordum. Kafamın içi bomboş gibiydi. Yalnızca onun ismi o boşlukta yankılanıyordu. işte oydu ve gidiyordu, ben ise yerime çakılıp kalmış, arkasından bakakalmıştım. "Ne olur beni fark etmiş olsun... " diye geçirdim bir an içimden. Arkaya, benim bulunduğum yere bakar gibi oldu; yalnız tümüyle geriye bakıp göz göze gelmek istemedi ve önüne dönüp yola devam etti. Zamanın yalnızca benim için ağırlaştığı bir boyutta, köşeyi dönüp gözden kayboldu.
Hayır… Arkasından gidemedim.
Bir süre sersem gibi amaçsızca dolaştım. Herşey üstüme geliyor, başıma yıkılıyor gibiydi. Kendimi Orion'dan dışarı attım. Bütün kanım çekilmiş gibiydi, ayaklarım yere değiyor muydu, bu soluk alıp verdiğim hava mıydı başka birşey miydi, bilmiyordum. Tek düşünebildiğim onun görüntüsüydü. Oradan uzaklaşmak, belki de kaçmak için, dolmuşların yanaştığı karşı caddeye doğru yürümeye başladım. Neden sonra, "işte, herşey bu kadarmış ve bundan ötesi olmayacakmış." diye düşündüm... Daha bu düşünceyi toparlamaya çalışırken, onun da caddeden karşıya geçmek üzere benim önümde bekliyor olduğunu fark edince, bütün bilinçli faaliyetlerim tam anlamıyla iflâs etti.
Birkaç kişilik bir yaya grubu ile birlikte, onun arkasından ilerleyerek karşıya geçtik. Hemen yanaşan dolmuşlardan birine bindi. Bir anlık bocalamadan sonra ben de aynı dolmuşa bindim. Dolmuş nereye gidiyordu, ya ben hangi gayeyle binmiştim? Hiçbir fikrim yoktu. Önden ikinci sıraya, pencere kenarına oturdu, yanına oturmaya cesaret edemedim. Hemen şoförün yanındaki üçlü koltuğa oturdum. Oturduğum koltuğun yönü, onun bulunduğu yere doğru bakar vaziyetteydi. Başımı biraz sola çevirince onunla yüz yüze gelebiliyordum. Yanındaki boş koltuğa birkaç saniye göz ucuyla bakakaldım, yanına geçse miydim?... Bir merhaba dese miydim? Ona baktım. Pencereden dışarı bakıyordu. Acaba beni görüp merhaba der miydi? Ben otururken beni görmemiş olması imkânsızdı. Şu anda da tam önünde duruyor, ona bakıyordum. Pencereden dışarısını tarayan masmavi gözlerinde bir sıkıntının yansımalarını gördüm. Kesinlikle benim bulunduğum yöne dönüp bakmıyordu. Yanına başka biri oturdu. Dolmuş hareket halindeyken, kutsal bir ikonun yüz çizgileri gibi uhrevî bir hava içinde ilerleyen yumuşak yüz çizgilerini birkaç defa daha taradım. Varlığımdan dolayı içine düştüğü sıkıntıyı okuyordum; işte korktuğum şey buydu. "Benden... Niçin?... " sorusu bir ara beni esir almaya kalkıştıysa da, bunları düşünecek durumda değildim.
Kısa bir süre sonra, şoföre inmek istediğini söyledi. Onu son görüşümden bu yana geçen altı yıldan beri ilk defa sesini duymuştum... O indikten hemen sonra arkasından indim. Caddeden karşıya geçmekte olduğunu gördüm. Olduğum yere mıhlanmıştım. Arkasından gitmemin, onu takip etmemin doğru olmayacağını düşündüm. Hemen karşıdaki sokağa girdi, sokak boyunca gözden kayboluncaya kadar gidişini seyrettim.
Giden o muydu, ben miydim, ömrüm müydü, benliğim miydi, bir rüya mıydı, neydi?... Bilemiyorum. Yalnız şundan eminim, onunla birlikte benden de birşeyler orada gitti. -
1.
0Hep düşünmüşümdür: “Yıllar sonra, bi şekilde, günün birinde herhangi bir yerde, hiç ilgisi olmayan bir anda, onunla karşılaşırsam ne yaparım, ya da ne yapmam gerekir?” diye. Uzun bir süre içimde bastırmaya çalıştığım, bazen görmezden, duymazdan gelmek için çabaladığım, çeşitli yöntemlerle kendisinden kaçtığım; ama bütün hücrelerime, düşüncelerime ve kişiliğime ortak olmuş ikinci bir kişilik ya da varlık gibi içimde hep yaşayan; bütün direnişleri, kaçışları, kandırmacaları boşa çıkararak kendisiyle birlikte yaşamayı, yaşamaya çalışmayı öğrenmem gerektiğini bana kabul ettiren "şey"in, durgun bir su gibi sessizliğini koruyan bilincimin tam ortasına attığı büyükçe bir taştır bu soru.Tümünü Göster
Bu "şey" içime yerleşeli aşağı yukarı 13 yıl oldu. Bunca zamandır geçen her yılın sonunda, içimdeki bu şeyin bir yıl daha benimle yaşamış olduğunun tespitini yaptım durdum. Bu basit sayım işlemini, beşinci yıla ulaştığımı fark ettiğimde yapmaya başladım aslında. Onu her görüşümde çektiğim acı ve heyecan, bunun son bulmamış olduğunun çıplak ifadesiydi. Beşinci yıldan sonra, korka korka saymaya başladım. "Bu ne kadar sürecek?" sorusunun beynimde yankılanan cevabının saldığı korkuydu bu: "Sen yaşadıkça... "
"Ya onunla günün birinde bir yerde karşılaşırsam ne olur?"
Yedinci yılın ardından, araya üniversite girmiş, onu artık görme imkânım kalmamıştı. Bu imkânsızlık, onu bi şekilde artık unuturum/unutmalıyım düşüncesiyle bana teselli veriyordu bir yandan. Üniversite bu açıdan benim için bir fırsat, geçmişe sünger çekmenin bir yoluydu aynı zamanda. Bir yandan da, artık onu hiçbir zaman göremeyecek olmanın üzüntüsünü yaşıyordum. Halbuki eskiden; o ne hissettiğimi bilmese de, onun kendi doğal hayat akışı içinde kendine ait aşkları yaşadığını izlemek bana ıstırap verse de; gözümün önünde bir yaş, bir yaş daha büyüdüğünü, olgunlaştığını, dünyasının genişlediğini, geleceğe doğru koşar adım ilerlediğini ve tüm bunların benim hayatımdan nasıl da bağımsız bir şekilde kendiliğinden olup bittiğini, içinde neden birlikte bulunduğumuzu anlamadığım ve onun da kendisinin bunun içinde olduğunun farkında olmadığı bir tiyatro oyununu seyreder gibi seyretmek bana cehennem azabı gibi gelse de; bir yandan da yüzünü görebildiğim, sesini duyabildiğim, rastlantısal da olsa gözlerine bakabildiğim için kendimi cennette sayıyor, hatta içimde Allah'a karşı bunun için duyduğum bir şükran duygusu taşıyordum. Ama şimdi artık bu çelişkileri bile yaşayacak imkânım kalmamıştı; onu görebilmekten, varlığından büsbütün yoksun kalmıştım. Dünyamı bütünüyle dolduran bu varlığın birdenbire sadece anılarda, zihnimde, içimde yaşayacak olması, içinde yaşadığım kubbenin onsuz bomboş olduğu duygusuyla yüz yüze bıraktı beni.
Bu boşlukta yaşayacak olmak varsayımının verdiği ürpertiyle, bunu doldurmanın çeşitli yollarını aradım ve yeniden âşık olmanın en sağlıklı yol olabileceğini düşündüm. Daha doğrusu, benim böyle düşünmeme farkında olmadan yardımcı olan birisi vardı; sonuçta ona karşı birşeyler hissetmeye başladım, belki de kendimi buna zorladım. Fakat sonrasında gelişen olaylar, aslında büyük bir hataya adım atmış olduğumu çok geç anlamama neden oldu.
Sekizinci yıl içinde olup biten bu olay, kurtulmak bir yana, kendisinden kaçtığım geçmiş ile beni tekrar baş başa bıraktı. Yıllardır içimde benimle yaşayan “O şey", gücüne güç katmış olarak, "Bak, işte başaramadın, sen bana mahkûmsun ve ben de sonsuza kadar seninleyim." dercesine egemenliğini perçinlemişti. O’nu kaçılacak birşey ya da bir düşman olarak değil, birlikte yaşanılacak biri ve bir dost olarak görmeye karar verdim. Savaş değil, barış istiyordum, artık harap olmuştum. Benimle yıllarca birlikte yaşayan bu şey bir yandan da beni ben yapan şeydi. Kimliğim, benliğim, kişiliğim, insanlara ve hayata bakışım, bir hamur gibi yıllardır onun ellerinde yoğrulmuştu. Onunla savaşmak aslında kendimle savaşmak anldıbına geliyordu. ona karşı koymak kendime karşı koymak, ondan kaçmak kendimden kaçmaktı. Anlamsız, mantıksız, olanaksız bir kaçış.
Belki yüzüne bakılacak, çekilecek biri değilim; belki gönlüm hep dengi olmayan, lâyık olmadığı gönüllerin peşinde. Avunmayı ve düşünmemeyi öğrenmek zorunda olduğumu biliyorum; çünkü bu dünyada yaşayabilmemin başka bir yolu yok. Yılları sayıyorum: 13 yıl oldu... Onu hâlâ rüyalarımda görüyorum. Son altı yıldır yüzünü hiç görmemiş olmam, onu rüyalarımda görmeme engel olmuyor. Ve her yaz, yılda bir defa, akşam üzeri, mezun olduğum liseye gidip bahçesinde tek başıma dolaşıyorum. Bahçedeki toprak patikayı adımlıyorum, bir bankta oturuyorum, şimdi biraz büyümüş olan servi ağaçlarını izliyorum, okulun pencerelerinden içeri bakıyorum... Bu okulda, bu bahçede onunla göz göze geldiğim her köşede zamanı geriye sarıp yeniden canlandırıyorum, onun sesini yeniden duyuyorum.
"Çevremdeki hareketlilik yavaşladı, zaman bir anda durma noktasına geldi... "
Ya onunla günün birinde bir yerde karşılaşırsam ne olur?... En başta bahsettiğim bu soru, işte bu şartlar içinde, arada bir aklımdan gelir geçer, zihnimi bulanıklaştırır. Önce "Hadi canım sen de, nereden göreceksin onu." diye gülüp geçmeyi denerim. Ama ya görürsem ne yapardım acaba? "Ona merhaba der miydim? Onunla konuşur muydum? Ona herşeyi anlatır mıydım?... "
"-Deli misin ulan! Hayatının olayı olur bu. Hiçbirşey kazanamasan da onu bundan haberdar etmen gerekir. Yeter kendine eziyet ettiğin."
"-Bunca yıl sonra onu bundan haberdar etmemin ne anlamı var?... "
"-Aptal!... Saçmalama. Sen en azından bunu hak ediyorsun."
"-Ya kendimi daha kötü hissedersem?"
"-Onun sesini tekrar duymaya, gözlerine tekrar bakmaya değer... "
"-Ya onun kendisini kötü hissetmesine sebep olursam? Ya ona rahatsızlık verirsem?... "
"-... "
"-Bunca yıl sonra ona bu gereksiz diyaloğu yaşatırsam benim için iyi şeyler mi düşünür sanıyorsun?"
"-... "
Sonuçta, böyle bir olasılığın gerçekleşmesine, onu bir kez bile olsun görmeye ihtiyaç duyduğum halde, onunla konuşmak herşeyi daha da kötüleştirmekten başka bir işe yaramayacaktı belki de.
>>> devamı ikinci entry'de...
-
kaptan kirk alay konusu oluyor musun
-
memati bukadar sure girmemesi anormal
-
bugun bi tene bile kupon tutmadi
-
titö koy grubin ismini
-
milli fiyasko
-
560 bin yaş 30 ama zekası
-
ccc rammstein ccc günaydın diler 01 01 2025
-
incisözlüğü 10 milyon tl ye satın almak
-
592tlyle the shining filmiyle nasil baglanti
-
memati kayrayla bulustuktan sonra kayip
-
reddit üye olmadan içerikleri görmeyi
-
en yüksek faiz veren banka
-
yıl 2025 oldu ama sözlük her 12 geldiğinde çöküyor
-
10bin septime satın aldığım ev
-
iyi geceler pelinn
-
turkiyeli kebabinin ustune yemek yok
-
birisi havuca sorabilir mi neden saç ektirmediğini
-
vermeyeceksen açma kızım
-
önündeki dev asla içindeki tanrıdan büyük değildir
-
kurt kardeslerimin
-
560bin tl olan adam en azindan kulturlu
-
kedi uyurken hareket ediyor
-
selam ben homelander izlyien bir yikik
-
intihar önleme timi
-
recep ivedik bu adama neden dalaylama
-
hepiniz ikiyuzlusunuz adam silik yiyince
- / 1