-
1.
+3ve görüyorsun ki;
aşkı beceremiyorum...
beni kendi halime bırak, yavrucuğum,
ben yolumu nasıl olsa bulurum... upuzun çayırlarda,
yalınayak koşmak istiyorum.
saçlarım rüzgâra konuk,
yüzüm dağlara dönük...
göğsümün çeperini,
ölümle sınayan esaret,
ve yüreğimi yararcasına zorlayan cesaret;
kıyasıya vuruşsun istiyorum!
koşmak... koşmak istiyorum, sevgilim
dönemezsem, affet...
saati ayrılığa kurmuşum,
olmaz teslimiyet!
ziyan aklımı senle bozmuşum,
içerim felâket!.
kurşunlara geleyim istiyorum,
ölmek... ölmek istiyorum, sevgilim
sağ kalırsam, affet!
-
2.
+2sen beni gögsünde
hep acilarla mi sogurdun anne?
yoksa evlat diye,
koca bir tas mi dogurdun anne?
eziyet degilim, zahmet degilim,
musibet hiç degilim;
bir senin mi balina sinek kondu, söylesene!
dogurdun da beni,
ne ile yogurdun anne?
say ki yollardan akan,
su faydasiz çamurdum anne...
say ki islanmaktim, üsümektim,
say ki yagmurdum anne!
bunca yildir gözyaslarini,
hangi denizlere sakladin?
oy ben öleyim,
sen beni niye doğurdun anne? -
3.
+3"sonunda kaptırdım gönlümü
ölüm denen o kaypak türküye
ve işte kurtuldun benden
şen olasın
ey sevgilim türkiye" -
4.
0verdim eksilerini
-
5.
+1merhaba nalân bu sen misin yoksa sen mi sandım; biri çimdiklesin beni şöyle ışığa gel de göreyim beni dümdüz eden o yalandan da yalan gözlerini merhaba nalân amortiden mi çıktın güzelim bak yine şapşal ettin bizi oysa ne güzel unutmuştuk ve ne güzel sona ermişti o ger... zek pembe dizi hani, son bölümde sen yamuk yapıp fabrikatör nubar bey'in tarabya köşküne gitmiştin hani, arkadaşım halit akçatepe'nin yanında beni acayip refüze etmiştin ve işte o an gözümde eskicinin bile almadığı bir eski eşya gibi, bitmiştin merhaba nâlan pişmanlıklar denizinin biletsiz yolcusu merhaba, artist olma hayallerinin ikinci sınıf karakter oyuncusu vay anasını sayın seyirciler vay anasını be... vay anasını bak, şimdi ağlarım ha tez kapatsın biri gözlerimin bozuk vanasını oysa, o zehir kusan fabrika yolunda beraber ıslanmıştık biz, nice yağmurda ve o gün, nubar bey'in çarpıp kaçtığı bir hayvancağızdı inleyen yol kenarı çamurunda ve hep kendine ayırdığın o bencil yüreğin bir de o gariban köpeğe sızlamıştı ve ben, ilk defa seni böyle bilmiştim ve damarlarım ilk defa böyle cızlamıştı merhaba nâlan... merhaba yoksul mahallemizin en havalı kızı merhaba, yanlış ağlara takılmış o muhteşem deniz yıldızı ben sana bakınca, dolardım bulut gibi dolardım da bir türlü yağamazdım sen bana bakınca bir ağlamak düğümlenir boğazımda gurur yapar, ağlamazdım ne düşkündüm sana be hani hayvanlar yavrusunu nasıl yalarmış aynen öyle ne tutkuydu bizimkisi be hani ferhat dağları nasıl delermiş aynen öyle ve o nasıl gidişti be hani bir tren gelir de üzerinden geçermiş aynen öyle of nâlan of sen benim neler çektiğimi bilsen bunu bilmekten ölürdün şu kadarını söyleyeyim: hani taş olsan yani taş olsan; ortadan ikiye bölünürdün gitme nâlan, dur tekrar gitme ne olur aldırış etme saçma sapan sözlerime yoo... hayır, ağlamıyorum galiba cıgaranın dumanı kaçtı gözlerime belki de sen haklıydın bu mahallede ne bahtın açılır ne de boyun uzardı üstelik annen ölmüştü ve sokağınız acını kaldıramayacak kadar dardı terso gidiyordu herşey milllet işi-gücü bırakmış aklını bize takıyordu altımızda çul yoktu üstümüzde dam akıyordu arap kızı camdan bakıyordu sen gittikten sonra ben hiç sorma el attığım her işi, çok geçmedi batırdım çünkü seni unutmanın tek yoluydu; bütün kazancımı şaraba yatırdım ama gelinliğin duruyor baba yadigarı cumbalı evi de satmadım yalanım varsa kalkmayayım şuradan: ben seni bir tek gün bile unutmadım merhaba nâlan merhaba üzgün melek merhaba kadersizim, talihsizim merhaba titreyen elim, sancıyan belim ağrıyan dizim, vazgeçilmezim ama necdet tosun öldü nâlan artık yemekleri sen salatayı da ben yapacağım sami hazin ses kadar olmasa da bahçeyi sevdiğin çiçeklerle donatacağım kemal sunal da öldü nâlan iyi kalpli amcaları birer-birer uğurladık ve dünya kirlendi filmler bozuldu o masum sevdalar yaşanmıyor artık sen varsın, ben varım bir de, acımasız bir dünya var dışarıda esas film şimdi başlıyor ve bütün koltuklar bomboş bu sinemada merhaba nâlan, merhaba sen ortada sıçan, ben şaşkın körebe ulan seviyorum seni be ulan, nereden inceldiyse oradan kopsun be !Tümünü Göster
-
6.
0helal panpa.bu merhaba nalan şiirine oturup sabahlara kadar ağlamışlığım vardır benim la
-
7.
0@6 kim ağlamadı ki panpa.
"ben sana bakınca, dolardım bulut gibi dolardım da bir türlü yağamazdım sen bana bakınca bir ağlamak düğümlenir boğazımda gurur yapar, ağlamazdım"
şu sözlere baak amk. -
8.
+1azen acı dinmez, bazen de yağmur
sevgilim gülümse, her şey unutulur
suskunuz bu akşam üstü
hasrete yanmışız, neylersin
bir gün, bu mahzun sevdadan geriye
kalırsa, sadece o hüzün kalır..
sen de anladın ki yapa-yalnızız...
buluşmamız yasak,
görüşmemiz uzak...
devrilmiş kadehler gibi, dönüyor başımız,
neylersin...
ah güzelim,
incinmiş bir sesi vardır yağmurun;
yanaklarına vurduğunda hissedersin.
ve bir veda sözcüğü, saçlarına,
titreyen bir öpücükle dokunduğunda;
bu anı dondurmaya yetmez nefesin.
bir film sahnesi gibi
akar gider ayrılık,
neylersin...
biz zaten hiçbir romanda
kendi hayatımıza rastlamadık.
bütün şarkılar bizi yanlış anlatmıştı.
ve bitin bulmacalar yarım bırakılmıştı.
tenha sokaklarda üşüyüp durdu sırtımız.
oysa, tuttuğumuz balıkları bile
yeniden denize bağışlamıştık.
biz, hayata dair
hiçbir yanlış yapmamıştık...
neylersin...
biz bu sonucu hak etmedik,
hayır etmedik...
ömrümüz bu talana lâyık değildi.
bazen acı vurdu, bazen de yağmur
hiç gülmedi yüzümüz,
hiç büyümedi gülümüz...
bizi yalnızca akşamlar kucakladı,
biliyorsun,
sabaha çıkmayan bir yoldu yürüdüğümüz...
bir gün, bu öykünün sonuna gelince
ansızın desem ki: hoşça kal canım!
unutursun,
mecburen unutursun...
yıldızlar söner, bu aşk da biter!
bazı gün hatırlayınca, sessizce ağlarız.
neylersin...
ah bebeğim, ah.. .
kekremsi bir tadı vardır gözyaşının,
dudaklarına sızınca fark edersin.
içindeki vurgun aşklar mezarlığında,
ayrılık, ölümden üste yazılınca,
gideni durdurmaya yetişmez sesin...
bir inme gibi
dolanır bedeninde pişmanlıklar,
neylersin...
biz zaten hiçbir sinemaya
tam vaktinde yetişemedik.
bütün vapurlar bizden önce kalkmıştı.
ve bütün biletler biz gelmeden satılmıştı.
boşuna telaşlarda yorduk günlerimizi.
oysa nuh'un gemisinde bile
bize yer kalmamıştı.
ve hiçbir mutluluğa adımız kaydolmamıştı.
neylersin...
biz bu aşkı sürdüremezdik,
inan, sürdüremezdik...
kalbimiz bu heyecana müsait değildi.
bize hep acılar kaldı, bize hep yağmur...
unutmasan bile artık
unutur gibi yapacaksın.
ve buruşturup-buruşturup attığım kağıtlarda,
hiç bitiremediğim
bir şiir olarak kalacaksın... -
9.
+1neden halâ gelmedi, yoksaTümünü Göster
saati mi şaşırdı bu hıyar?
gerçi hiç saati olmadı ama
en azından birine sorar.
cebimde bir lira desen yok,
madara olduk meyhaneye!
ah eşşek kafam benim,
nasıl da güvendim bu hergeleye!
gelse, balığa çıkacaktık,
ne çekersek kızartıp birayla yutacaktık.
kafamız tam olunca, şarkılar döktürüp
enteresan hayâllere dalacaktık.
bu sandalı geçen hafta denk getirip
çalıntıdan düşürdük.
arkadaşlar ısrar etti,
biz de, iyi olur, bize uyar diye düşündük.
saat sekizde gelecekti,
bana birkaç milyon borç verecekti.
yoksa o nemrut karısı kaçtı da
onun peşinden mi gitti?
eğer öyleyse yandık,
gudubet gene yaptı yapacağını!
geçen sene de merdivenden itip
kırmıştı rıza'nın bacağını.
abi, kadında boy şu kadar;
kalça fırıldak, göz patlak, kafa çatlak!
korkuyorum, bir gün ya kendini asacak,
ya horlarken rıza'yı boğacak!
bak, şimdi acıdım, aşkolsun adama,
ben olsam, vallahi baş edemem! ..
hele beş tane velet var ki boy-boy,
allah'tan düşmanıma dilemem!
aslında iyi çocuktur rıza, efendi huyludur,
herkesin suyuna gider.
yoksa, kalıba vursan hani,
tek başına on tane adam eder!
bir keresinde, hiç unutmam
üç-beş zibidi haraca dadandı;
rıza, sandalyeyi kaptığı gibi
herifleri hastaneye kadar kovaladı!
aynı mahallede büyüdük, aynı kızları sevdik,
aynı kafadaydık.
orta ikiden bıraktık, matematik ağır geliyordu,
biz, başka havadaydık.
aynı gömleği giyer, aynı sigaraya takılır,
aynı takımı tutardık.
fener'in her maçına iddialaşıp
millete az mı yemek ısmarladık! ..
bir tek askerde ayrıldık,
bana bornova düştü, ona gelibolu.
döner dönmez evlendirdiler,
en büyük salaklığı da bu oldu! ..
bense hiç düşünmedim, zaten param yoktu.
hep tek tabanca gezdim.
benim beğendiğimi anam istemedi,
onun gösterdiğini ben sevmedim.
neyse, bunlar derin mevzu...
anlaşıldı, bu herif artık gelmeyecek.
ufaktan yol alayım
anam evde yalnız, şimdi merağından ölecek! ..
gittim, vurup kafayı yattım;
rüyamda gördüm, gülümseyerek geldiğini.
ne bilirdim, yolda kamyon çarpıp
hastaneye kavuşmadan can verdiğini! ..
vay be rıza! ..
sonunda sen de düşüp gittin azrail'in peşine!
dün, boşuna günahını almışım,
ne olur, kızma bu kardeşine!
öğlen kahvede söylediler, rıza öldü, dediler
ne kolay söylediler!
sanki dev bir taş ocağını
kökünden dinamitleyip üstüme devirdiler!
ah dostum... o kocaman gövdene
o beyaz kefeni nasıl kıyıp giydirdiler?
o zalim tabutun tahtalarını
senin üstüne nasıl böyle çivilediler?
yani sen şimdi gittin, yani yoksun,
yani bir daha olmayacak mısın?
yani bir daha borç vermeyecek,
bir daha bira ısmarlamayacak mısın?
peki, beni kim kızdıracak,
kim zar tutacak, kim ağzını şapırdatacak?
peki, beni bu köhne dünyada
senin anladığın kadar kim anlayacak?
ulan rıza... ne hayâllerimiz vardı oysa,
ne acayip şeyler yapacaktık...
totoyu bulunca dükkân açacak,
adını dostlar meyhanesi koyacaktık.
talih yüzümüze gülecekti be! ..
karıyı boşayıp sıfır mersedes alacaktık.
hafta sonu iki yavru kapıp
boğaz yolunda o biçim fiyaka atacaktık!
ah ulan rıza... bu mahallenin,
nesini beğenmedin de öte yere taşındın?
ara sıra gıcıklaşırdın ama inan ki,
benim en kıral arkadaşımdın! ..
ah ulan rıza... ben şimdi,
bu koca deryada tek başıma ne halt ederim?
senden ayrılacağımı sanma,
bir kaç güne kalmaz, ben de gelirim! .. -
10.
0şimdi saat sensizliğin ertesi
yıldız dolmuş gökyüzü ay-aydın
avutulmuş çocuklar çoktan sustu
bir ben kaldım tenhasında gecenin
avutulmamış bir ben...
şimdi gözlerime ağlamayı öğrettim
ki bu yaşlar
utangaç boynunun kolyesi olsun
bu da benden sana
ayrılığın hediyesi olsun
soytarılık etmeden güldürebilmek seni
ekmek çalmadan doyurabilmek
ve haksızlık etmeden doğan güneşe
bütün aydınlıkları içine süzebilmek gibi
mülteci isteklerim oldu ara sıra, biliyorsun..
şimdi iyi niyetlerimi
bir bir yargılayıp asıyorum
bu son olsun be..bu son olsun!
bu da benim sana
ayrılırken mazeretim olsun!
şimdi saat yokluğunun belası
sensiz gelen sabaha günaydın!
işi-gücü olanlar çoktan gitti
bir ben kaldım voltasında sensizliğin
hiç uyumamış bir ben...
şimdi dişlerimi sıkıp
dudaklarıma kanamayı öğrettim
ki bu kızıl damlalar
körpe yanağında bir veda busesi olsun
bu da benden sana
heba edilmiş bir aşkın
son nefesi olsun...
kafamı duvara vurmadan
tanıyabilmek seni
beyninin içindekileri anlayabilmek
ve yitirmeden, yüzündeki anlık tebessümü
bütün saatleri öylece durdurabilmek için
çıldırasıya paraladım kendimi
lanet olsun!
artık sigarayı üç pakete çıkardım günde
olsun be! ne olacaksa olsun!
bu da benim sana
ayrılırken şikayetim olsun
gözyaşım utangaç boynunun inciden kolyesi olsun her damla vefasız teninde bir veda busesi olsun isterim sende ben gibi yan ömrüne hep ağla hep ağla bu benden son dua bu benden ayrılık hediyesi olsun) -
11.
0burası her yer değil, şehr-i samsun...
burası her yer değil, şehr-i samsun...
burası her yer değil, şehr-i samsun...
burası her yer değil, şehr-i samsun...
burası her yer değil, şehr-i samsun...
burası her yer değil, şehr-i samsun...
burası her yer değil, şehr-i samsun...
burası her yer değil, şehr-i samsun... ,
burası her yer değil, şehr-i samsun...
burası her yer değil, şehr-i samsun...
burası her yer değil, şehr-i samsun...
burası her yer değil, şehr-i samsun...
burası her yer değil, şehr-i samsun...
burası her yer değil, şehr-i samsun... -
12.
0ay doğarken bir söğüdün ardından
göl yüzünde sisli bir esinti ile
akşamın göğsüne hüzün serperek
ve yağmurdan geceye çiçekli perdeler çekerek
beni düşün, beni düşün, unutma
en umarsız en umutsuz günümde
bağrına bir yumruk çökeldiğinde
ve dağların mazlum ateşi
o güzelim saçlarına cayır cayır yanıp ulaştığında
beni düşün, beni düşün, unutma
beni düşün bir kavganın içinde
helal bir ekmeğin peşinde
ve kurtlardan arta kalmış yüreğimin
can çekişen o son parçasınıda, sana sakladığımı bil
bil ki haykırırcasına bu esir gövdemi yakarcasına
kavuşmak için o serin bağrına
ateşten bir yol arıyorum
kar yağarken mor dağların ucundan
sol yerinde sessiz bir inilti ile
yastığın yüzüne yaşlar dökerek
ve akşamdan gizlice bir ah çekerek
beni düşün, beni düşün, unutma
kan kızılı bir gelincik seherinde
sırtıma kahbe bir hançer indiğinde
ve bu gencecik ve bu hemencecik ölüm
çığırtken bir gazete başlığında
çığlık çığlık sana kavuştuğunda
beni düşün, beni düşün, unutma
beni düşün şehre her yağmur yağdığında
islak ve kırılgan bir türkünün içinde
göğsünden dudaklarına, doğru sancılı bir isyan kabardığında
bastırarak kalbini avuçlarınla
sesini okşadığımı bil
bil ki yalvarırcasına, uzayan yollara dağılırcasına
sonsuz bir mahşerin ortasında
bir zemzem suyu gibi seni seni özlüyorum -
13.
0yağmurlu ve upuzun bir yolu düşe kalka yürümeye çalıştım.Tümünü Göster
ve inanılamayacak kadar duygusal bir geçmişimiz oldu seninle.
üstelik biz bunu bir ömür boyu sürüp gider sanmıştık.
beni tutma öyle sahnelere gelemem, beni tutma çok kötü yanılırsın.
yıllardır öyle biriktim, öyle gerildim ki,topyekün boşalır toz olur dağılırsın.
sen benim en ince dilimde türkümü çaldın
sen benim en ücra duygularımı talan ederek beslendin
her şeyin merkezi sendin ve her şey senin etrafında dönerdi.
bar köşelerinde tükenip kaldırımlarda ararken kendimi, gelip sana sığınırdım.,umutlarım bir kez daha sönerdi.
beni tutma şantajlara boyun eğmem.
beni tutma hırsımdan çatlarım.
yıllardır öyle sabrettim öyle doldum ki,
şimdi yanardağlar gibi birden patlarım.
bir yavru serçe hayata bağlanır gibi ağzım açık bağlandım sana,
bir topal karınca yuvasına yaklaşır gibi, titredim ve heyecanlandım,
bu akşam çekip gitme adına bütün ömrümü ve seni sildim.
bir tuhaf senaryoydu ve bu senaryoda zavallı bir figürandın sadece, anlatamam
kumlara yazılmış sözcükler kadar kısacıktı ümidim.
ve anladım ki bir takım şeyleri ben ilk dalgada yitirmişim.
beni tutma ben senin dizlerine çökemem
beni tutma ellerinde kalırım, kırılırım
yıllardır öyle daraldım öyle bunaldım ki;
şimdi bir saniye bile oyalarsan çıldırırım.
sen, kalbimi emanet edecek kadar güvendiğim, dost bildiğim.
sen, bir lokmayı bile hazmedemeyip birlikte yediğim.
yatalak olsan altına yapsan bile iğrenmeden, alırdım dediğim
bu nasıl insanlıkmış, bu nasıl arkadaşlıkmış, bu nasıl vefaymış
bu nasıl acıymış ulan bu nasıl vicdansızlık, bu nasıl cefa
beni tutma gazabım yakar ellerini, beni tutma hurdahaş olursun.
yıllardır öyle kırıldım, öyle küstüm ki,bir ah ederim kaskatı kesilir taş olursun.
ben şimdi gözüne sokuyorum dünyaya,ama sen körsün ısrarla görmüyorsun
ben şimdi beynine sokuyorum hayatı, bir türlü algılamak istemiyorsun.
hala o aptal köşende oturup, beni öngörülerinle yargılamak ne kolaymış.
peki! gördüklerimi gördün, yaşadıklarımı yaşadın mı sen!
peki devrik heykellerin önünde düşsüz yanılgıları o yüce gururlarıyla,
yoksul fakat dürüst bir mızrak gibi dimdik duranların acısını yaşadın mı sen!
beni tutma gömleğim kan içinde, beni tutma darmadağın olursun
yıllardır öyle çok yedim öyle çok doydum ki
şimdi bir tükürürüm kaskatı olur rezil olursun
ey kir içinde yüzenler, herkesin atına binenler
ey sürünenler, ey bölenler, bölünenler,
herkesi birbirine düşürüp, sinsice sevinenler
ey gençliğimi harcayanlar, ey kağıttan kaplanlar, zavallı sıçanlar.
ey ciğeri beş para etmezler, ey sıkıyı gördü mü fellik fellik kaçanlar
ey darbe kaçkınları, orta yolcular, dönekler, sümüklü böcekler
ey ispiyoncular, bozguncular, medya çömezleri yüzü yırtılmış köçekler, muallakler
beni tutmayın ulan burama geldi dayandı.
beni tutmayın bozarım bu kirli numaranızı
yıllardır öyle çok sömürdünüz, öyle çok kan kusturdunuz ki
ulan bir şarjöre diz çöktürürüm alayinizi! ... -
14.
0vakit tamam, seni terk ediyorum.
bütün alışkanlıklardan öteye...
yorumsuz bir hayatı seçiyorum.
doymadım inan, kanmadım sevgine.
korkulu geceleri sayar gibi,
birden bire bir yıldız kayar gibi,
ellerim kurtulacak ellerinden
bir kuru dal ağaçtan kopar gibi.
aşk sa bitti, gül se hiç dermedik
bul kendini kuytularda hadi dal
sen bir suydun, sen bir ilaçtın.
hoşçakal iki gözüm hoşçakal.
vakit tamam seni terk ediyorum
bu incecik bir veda havasıdır
parmak uçlarına değen sıcaklık
i̇ncinen bir hayatın yarasıdır
kalacak tüm izlerin hayatımda
gözümden bir damla yaş aktığında
bir yer bulabilsem seni hatırlatmayan
kan tarlası gelincik şafağında
ölümse korktum savaşsa hep kaçtım
vur kendini korkularda hadi al
seninle bir bütün olabilirdik
hoşçakal iki gözüm hoşçaka -
15.
0çocukluğum çıraklıkta geçti, kir-pas içinde
gençliğim korsan yürüyüşlerde, mitinglerde
hapse erken düştüm.. copla erken tanıştım
küçük voltalardan bıktım, usandım
şimdi uçsuz bucaksız ovalarda
adımlarımı saymadan, geriye dönüp bakmadan
usanmadan, bıkmadan
deli taylar gibi koşmak istiyorum!
ve görüyorsunki aşkı beceremiyorum
beni kendi halime bırak yavrucuğum
ben yolumu nasıl olsa bulurum...
upuzun çayırlarda yalınayak koşmak istiyorum
saçlarım rüzgara konuk.. yüzüm dağlara dönük
göğsümün çeperini ölümle sınayan esaret
ve yüreğimi yararcasına zorlayan cesaret
kıyasıya vuruşsun istiyorum!
koşmak.. koşmak istiyorum sevgilim
dönemezsem affet..
firari gecelerin uzmanı olmuşum
bütün istasyonlarda afişim durur
beni bir çocuk bile bulur!
dokunma bana çıldırırsın
dokunma bana sende ellerin tutuşur!
koşmak istiyorum
eksozların, molozların, yağmaların kıyısından
onca insafsızlıkların, onca haksızlıkların
manzarasızlıkların, parasızlıkların
allahsızlıkların kıyısından
kimseye ve hiçbirşeye değmeden
ciğerlerimi yok edercesine koşmak istiyorum!
koşmak istiyorum
şiirimin ve yumruğumun namusuyla
kavgaya karışmadan, tutuklanmadan ve küfür etmeden
kafamı kırarcasına koşmak istiyorum!
avucunu son bir defa, ağlamadan tutmak istiyorum
gözlerim yüzüne küskün, sazım sevgine suskun..
saati ayrılığa krmuşum olmaz teslimiyet
ziyan aklımı senle bozmuşum, içerim felaket! .
kurşunlara geleyim istiyorum
ölmek.. ölmek istiyorum sevgilim
sağ kalırsam affet
firari acıların uzmanı olmuşum
bütün telsizlerde adım okunur
beni bir korkak bile vurur! .
dokunma bana fişlenirsin
dokunma bana, sende yanarsın -
16.
0esirgemem sözümü ben..
çıkıp gelsede ölüm.. -
17.
0hangi sevgili var ki, senin kadar duyarsız ve kalpsiz?Tümünü Göster
ve hangi sevgili var ki, benim kadar çaresiz?
hangi ayrılık var ki, böyle kanasın ve böyle acısın?
ve hangi taş yürek var ki, benim kadar ağlasın?
hangi gün karar verdin, küt diye çekip gitmeye?
hangi lafım dokundu sana, böyle inceden inceye?
hangi otobüs söyle, hangi uçak, hangi tren?
seni benden zütüren, beni bir kuş gibi öttüren.
hangi kırılası eller dolanır, kırılası beline?
hangi rüzgar şarkı söyler, o ay tanrıçası teninde?
hangi çirkin gerçek uğruna, tükettin güzel ütopyamızı?
hangi boşboğazlara deşifre ettin, en mahrem sırlarımızı?
hangi cama kafa atsam?
hangi kapıyı omuzlayıp kırsam?
hangi meyhanede dellenip, hangi masaları dağıtsam?
bende bu sersem başımı, karakolun duvarına vursam.
kendimi caddeye atıp, arabaların altına savursam.
hangi tercih beni en hızlı şekilde öldürür?
hangi şekil öldürmez de, ömür boyu süründürür?
kayıp ilanı mı versem, şehir şehir dolanmak yerine?
ödül mü koysam, ölü veya diri seni bulup getirene?
hangi ayrılık var ki, böyle diş ağrısı gibi durmadan zonklasın?
hangi cam kesiği var ki, böyle musluk gibi içime damlasın?
hiç sanmam! ...
hasta kalbim bunu bir süre daha kaldıramaz! .
feriştah olsa, böyle eli kolu bağlı bekleyip duramaz.
hangi mübarek dua,
hangi evliya tesir eder, seni döndürmeye?
hangi aptal mazeret ikna eder, ateşimi söndürmeye?
olur mu be! . olur mu?
bu da benim gibi adama yapılır mı?
aşk dediğin mendil mi?
buruşturup bir kenara atılır mı?
vefa bu kadar basit mi? alınır mı? satılır mı?
hangi hırsız çaldı, seni yırtık cebimden?
hangi pense kopardı bizi birbirimizden?
hangi uğursuz hamal taşıdı valizini?
hangi çöpçü süpürdü yerden bütün izini?
hangi yaldızlı otel çarşaf serip barındırdı?
hangi süslü manzara seni kolayca kandırdı?
hangi şarlatan imaj böyle çabuk ilgini çekti?
hangi pembe vaadler o saf kalbini cezbetti?
dağ gibi adamı eze eze! ...
hangi anası tipli parlak çömeze,
hangi alemlerde kahkahanı ettin meze?
hangi yamyamlara yedirdin o masum rüyamızı?
hangi mahluklar çiğnedi el değmemiş sevdamızı?
hangi bıçak keser şimdi benim biriken hıncımı?
hangi mermi dağıtır insanlara olan inancımı?
hangi bekçi, hangi polis artık zapteder beni?
ve! .. hangi su bağışlatır?
hangi musalla temizler seni?
bu nasıl ayrılık? ... -
18.
0artık seninle duramam
bu akşam çıkar giderim
hesabım kalsın mahşere
elimi yıkar giderim
sen zahmet etme yerinden
gürültü yapmam derinden
parmaklarım üzerinden
su gibi akar giderim
artık sürersin bir sefa
ne cismin kaldı ne cefa
şikayet etmem bu defa
dişimi sıkar giderim
bozar mi sandın acılar
belaya atlar giderim
kurşun gibi mavzer gibi
dağ gibi patlar giderim
kaybetsem bile herşeyi
bu aşkı yırtar giderim
sinsice olmaz gidişim
kapıyı çarpar giderim
sana yazdığım şarkıyı
sazımdan söker giderim
ben ağlayamam bilirsin
yüzümü döker giderim
köpeklerimden kuşumdan
yavrumdan cayar giderim
senden aldığım ne varsa
yerine koyar giderim
ezdirmem sana kendimi
gövdemi yakar giderim
beddua etmem üzülme
kafama sıkar giderim -
19.
0hani benim gençliğim nerde
bilyelerim topacım
kiraz agacı altında yırtılan gömleğim
çaldılar çocukluğumu habersiz.
penceresiz kaldım anne
uçurtmam tellere takıldı
hani benim geçnçliğim nerde.
ne varsa bu gençliği yakan
ekmek gibi aşk gibi
ne varsa güzellikten yana
bölüştüm büyümüştüm.
bu ne yaman çelişki anne
kurtlar sofrasına düştüm
hani benim gençliğim nerde.
hani benim sevincim nerde
akvaryumum kanaryam -
20.
0benim hiç sapanım olmadı anne,
ne kuşları vurdum,
ne de kimsenin cdıbını kırdım...
çok uslu bir çocuk değildim ama,
seni hiç kırmadim, hep boynumu kırdım.
ben hayatım boyunca
bir tek kendimi vurdum! ..
suskun görünsem de,
fırtınalı ve mağrurdum anne.
bir mızrak gibi,
aynada hep dik durdum anne! ..
ben sana hiç bir gün laf getirmedim,
leke sürmedim.
ama göğsümü çok hırpaladım,
kalbimi çok yordum...
ben hayatım boyunca, en çok kendimi sordum! ...
benim hiç sevgilim olmadı anne,
ne bir yuva kurdum,
ne bir gün şansım güldü...
öpemeden bir bebeğin gidişini,
tükendi gitti çağım...
kimi yürekten sevdiysem,
yüreğini başkasına böldü...
bir muhabbet kuşum vardı,
o da yalnızlıktan öldü...
sen beni göğsünde
hep acılarla mı soğurdun anne?
yoksa evlat diye,
koca bir taş mı doğurdun anne?
eziyet degilim, zahmet değilim,
musibet hiç değilim;
bir senin mi balına sinek kondu, söylesene!
doğurdun da beni,
ne ile yoğurdun anne?
benim hiç hayalim olmadı anne...
ne seni rahat ettirdim,
ne kendim ettim rahat...
bi̇r mutluluk fotoğrafi bi̇le çekti̇rmedi̇ bu hayat!
kaybolmuş bir anahtar kadar
sahipsizim anne...
ne omuzumda bir dost eli,
ne saçımda bir şefkat...
say ki yollardan akan,
şu faydasız çamurdum anne...
say ki ıslanmaktım, üşümektim,
say ki yağmurdum anne!
bunca yıldır gözyaşlarını,
hangi denizlere sakladın?
oy ben öleyim,
sen beni̇ ne di̇ye doğurdun ann