1. 26.
    0
    - E, niye küstüler?
    - Ha, onu anlatıyordum. internet kafeye gittiğim günün akşamı sıkıntıdan uyuyamadım. Ağladım. Bir de ben yurt gibi bir yerde kalıyorum şimdi. Ağlayamıyorsun da kalabalığın içinde. Kızlar, ertesi günü, baba yine internet kafeye gitsene, diye mızmızlandılar. Gitmedim. Küstüler. Konuşmuyorlar.
    Boşlar gitti; dolular geldi. Fahri anlattı. Mersin’deki günleri. Karısını, çocuklarını, izmir’e nakledilişini… Bir yerde, yahu Fahri, dedim, ben azıcık hukuk bilirim. Sizin bu nakil işi kanuna aykırı olmuş. Şikâyet etseydiniz ya.
    - Doğru diyorsun, dedi. Şikâyet etseydik nakil iptal olurmuş. Süreyi kaçırmışız. Gençken bu memleketin insanı koyun, nereye sürsen oraya gider, derdim. Ben de farklı değilmişim. Sonradan açtık bir dava. Açmaz olaydık. Danıştay’da o daireden o daireye dönüyor. iptal kararı ha çıktı ha çıkacak diye buraya da yerleşemiyoruz. Gerçi ben biliyorum, evi buraya taşıdığım gün, o iptal kararı çıkar. Taşımadan da çıkmaz gavur. Doğru, altmış gün içerisinde itiraz etseydim, beni geri Mersin’e paşa paşa göndereceklerdi. Etmedim. Cehalet… Bakma üniversite de okudum, anayasa hukuku, şu hukuku, bu hukuku gördüm. Sekiz yılda da olsa, bir açık öğretim kamu yönetimi diploması aldım. Gerçi bana kendini yönettirecek kamunun ben ta…
    Fahri peştamalın kenarından okkalısından bir küfür savurdu. Utandı. Bana baktı:
    - Mersin’de aile babasıydım, burada serseri oldum. Kusura bakma, dedi.
    - Canını sıkma, ben de az serseri değilim bu aralar.
    Benim bozulmadığımı görünce Fahri rahatladı, devam etti. Artık anasına, avradına, Allah’ına, kitabına söverek anlatıyordu. Beşer tane çay içmiştik herhalde. insan çay sarhoşu da olurmuş. Üniversiteden, derslerden falan bahsederken Fahri birden gürledi:
    ···
  2. 27.
    0
    adam rezerv etmiş, duygulandım. ben bu hikayeyi kimse okumasa da paylaşırım artık.
    ···
  3. 28.
    0
    - Oturacak yer yok da… Siz de teksiniz… Masanıza oturabilir miyim? Bir çay içip kalkacağım zaten, dedi.
    - Tabii, buyurun, dedim.
    Önümüzde ne gazete ne kitap, hiçbir oyalantı olmadığından biraz gergin bir susuş yaşadık. Sonra o dayanamadı:
    - Benim adım Fahri, dedi.
    - Memnun oldum, ben de Furkan.
    - Fahri işte…
    - Evet.
    - Hani derler ya fahri doktor, fahri üye… Öyle. Kolpa, dandik yani.
    - Estağfurullah, dedim.
    Fahri, dolmuşmuş meğer. Anlattı da anlattı. izmir’den önce Mersin’de on iki yıl çalışmış. Evlenmiş, ev almış. Yerleşmiş. Üç tane kızı varmış. Melek gibi çocuklarmış. Fotoğraflarını da gösterdi.
    - Zeynep daha çok küçük, onun fotoğrafı yok. Çekmedik daha.
    - Çok güzel çocuklar, maşallah.
    - Küstüler şimdi bana, telefona gelmiyorlar. Anneleri zorla tutuşturuyor ellerine, yalvarıyorum, cık, konuşmuyorlar.
    - Niye?
    - Geçen gün bana, internet kafeye git de kameralı konuşalım babacığım, dediler. Gittim, konuştuk. Öyle daha kötü, çok kötü oldum. Karşında görüyorsun, gidemiyorsun, dokunamıyorsun. Bir de internet kafe rahatsız bir yer. Konuşamıyordum. Sizi seviyorum, yazarken utanıyor, sağa sola bakıyordum, okuyan var mı, diye. Sağımda solumda neler oluyordu, neler. Az sonra dımdızlak adamların harala gürele sevişecekleri ekrana, el kadar kızlarımın görüntüsünün yansıması da beni ayrı bir sinir ediyordu. Şimdi sen manyaklık bu diyeceksin. Doğrudur, insan çok özleyince manyaklaşıyor demek ki.
    ···
  4. 29.
    0
    baslama ne olur
    ···
  5. 30.
    0
    severim hikayaleri..
    ···
  6. 31.
    0
    anlat panpa dinliyoz
    ···
  7. 32.
    0
    başla panpa güzelse toplaşır millet zaten. sen yardır
    ···
  8. 33.
    0
    kız deilsen başlama hiç
    ···
  9. 34.
    0
    beyler siz seçin hikayeyi üç seçenek vereyim:

    1. muzip, kısa eğlenceli.

    2. uzun hikaye, aşk, tutku, dram.

    3. yalnızlık.
    ···
  10. 35.
    0
    başlıyorum, hikayemizin adı limanda bir umut
    ···
  11. 36.
    0
    “A’biler, geçen gün, liman kapısında nöbetteyim. Hafta sonu, gelen giden çok az… Karşı yoldan bir kadın girişe doğru hırsla geldi. Kocaman şapkası, kocaman güneş gözlükleri var. Üzerinde pijama gibi bir elbise… Deli sandım.
    - Hop, nereye gidiyo’n lan, dedim.
    - Buranın yetkilisi kim? Şikâyete geldim şikâyete, dedi.
    Baktım konuşması düzgün; deli değil de zengin galiba, diye düşündüm. Sonra dedim ki, kendi kendime, ulan hep fakir deli olacak değil ya bu da zengin delidir.
    - Ne istiyorsun, dedim.
    - Şikâyet edeceğim. Yetkili yok mu, dedi.
    - Bugün buranın yetkilisi de patronu da çaycısı da benim, dedim. De bakim, neymiş şikâyetin?
    ···
  12. 37.
    0
    şimdi birader 3 numara zaten benim durumum 2 numara uzun diyosun sızarım illa anlatıcam diyosan 1 numaradan devam et
    ···
  13. 38.
    0
    gibişli sokuşlu tro lu falan değilse okumam ben
    ···
  14. 39.
    0
    1'i anlatıyorum. girişi yaptım, duruma göre devam ya da tamam dersiniz.
    ···
  15. 40.
    0
    Gözlüklerini çıkardı. Bir baktım Şenay D… Var ya şu ünlü şey… Neydi ki bu kadın? Eee, ünlü şey… Ünlü işte ya… Ünlü. Bana baktı, baktı:
    - Ben, şu karşıdaki (…) Tower’ın on altıncı katında oturuyorum. Dün akşamüzeri limandaki gemilerden birinin bacasından bir duman çıktı. Aman Allah’ım, kapkara bir şey. izmir’i dumana boğdu. Ev-Ka taraflarını, Karşıyaka’yı göremez oldum.
    - Eee, dedim.
    - Bakın, eee, diyorsunuz. Eee, demeyelim. Güzel izmir’imizi mahvediyorlar. izmir sevilesi bir yer. Koruyalım izmir’i, dedi.
    - Valla haklısın, dedim. Hani ben de şu karşıdaki (…) Tower’ın on altıncı katında, ne on altısı ikinci katında otursam ben de izmir’i severim. Bayılırım izmir’e. izmir gibi güzel yer var mı, o zaman. Ama ben şu karşıdaki işletme binasının kazan dairesinde yaşıyorum. Yirmi yedi aydır. Yirmi yedi ayın her günü izmir’den ayrı ayrı tiksindim.
    - Lütfen böyle demeyin, dedi, izmir hepimizin.
    - Tamam, dedim, tamam. Şikâyetini bak buraya yazıyorum. Bak, günlük raporuma yazdım. “Gemiler çok duman çıkarıyor, izmir’i kirletiyorlar, diye bir şikâyet alındı.” Ama ben sana bir şey diyeyim mi?
    Hakikaten işine yarayacak bir şey diyeceğimden emin, gözlerini gözlerime dikti:
    - Evet?
    - O, dün akşam, kapkara dumanıyla Güzel izmir’i zehirleyen geminin sahibi var ya…
    - Evet?
    - O da büyük ihtimalle şu karşıdaki (…) Tower’ın on yedinci on sekizinci katında falan oturuyordur. Yani, senden en fazla iki üç kat yukarıdadır. On altı kat aşağı inip benim gibi davarla muhatap olacağına, iki kat yukarı çıkıp armatör adamla muhabbet et. Yapmayın efendim, de. Şöyle entelektüel, böyle Güzel izmirli anlat derdini. Hem, bak hele, sen böyle on altı kat aşağı iner şikâyetini söylersin, ben seni dinlerim. Ama ben on sekiz kat yukarı çıkıp “sizden şikâyet var” dersem. Beni on sekizinci kattan sallandırırlar. işte o zaman tersten görürüm Güzel izmir’i.”
    ···
  16. 41.
    0
    okunmayacaksa devam etmicem beyler, boşuna harcamayayım hikayeyi. emek var işin içinde.
    ···
  17. 42.
    0
    Fahri anlattıkça, izmir Limanı işletme binasının kazan dairesinde yaşayan on dört adam, keyifleniyor, çay karıştırıyor, kahkaha atıyordu. Sanki intikamları alınmıştı. Rahatlıyorlardı. Burası, tek ve küçücük penceresinden içeriye liman ambarlarındaki bitlerin tembel tembel uçtuğu, yirmi beş otuz metrekarelik bir odaydı. On dört güvenlik görevlisi, yirmi yedi aydır ha çıktı ha çıkacak durumdaki tayinlerini bekliyorlardı. Ne memleketlerine dönebiliyor, ne adam gibi izmir’e yerleşebiliyorlardı.
    Ben ilk olarak Fahri ile tanıştım. Konak iskelesi’nin yanında bir kahvede oturmuş gelen geçeni izliyordum. Kalabalık bir akşamüstü… Bütün masalar doluydu. Uzun boylu, zayıf, gerçek yaşından hayli ihtiyar göründüğünü yaşını bilmeden de fark edebileceğiniz bir adam, karşıma dikildi:
    ···
  18. 43.
    0
    rezerv amk çabuk yaz ananı giberim
    ···
  19. 44.
    0
    eyw panpa eline sağlık iyiydi
    ···