1. 1.
    +1
    ben hikayelerimi paylaşmam beyler ama içimden geldi sizinle eski, ilk hikayelerimden birini paylaşıcam. hikaye okumayı seviyorsunuz amk biliyorum. öyle çok heyecanlı, aksiyonu bol falan değil; ama muzip, dili eğlenceli bir hikaye sayılır. birkaç kişi başla derse, başlıcam. okuyan müptelası olacak eminim.
    ···
  2. 2.
    +1
    sen yaz biz uplarız pampaa
    ···
  3. 3.
    +1
    başlıyorum?
    ···
  4. 4.
    +1
    başlayayım lan :/
    ···
  5. 5.
    +1
    beyler :/
    ···
  6. 6.
    +1
    uplatmayın abi, hevesimi kaçırmayın. bir şey diyin. paylaşma derseniz paylaşmıcam.
    ···
  7. 7.
    0
    reversed. dişardan gelince başlicam okumaya çok pis eleştiri yaparim haberin olsun.
    beğenmedim emeğe saygi.
    ···
  8. 8.
    0
    reserved acele etme panpa yaz inceden
    ···
  9. 9.
    0
    - Ben bu ÖSS’ye de karşıyım arkadaş!
    - Hayda, niye be Fahri?
    - Herkese aynı soruları soruyorlar.
    - E, ne olacaktı?
    - A’biciğim, ben liseyi Abdo Dayı’nın tay ..ktiği yerde okudum, öbür adam kolej mezunu. Adam, liseyi bitirdiğinde en az üç yabancı dili şakır halde; ben Türkçeyi zor konuşuyorum. Hani derler ya, derdimi anlatabilecek kadar ingilizce biliyorum, diye. Ben işte anadilimi o kadar biliyorum. Nidelim ki şimdiki dertlerimi anlatmaya Türkçem de yetmiyor. Sonra getirip aynı soru kitapçığını önümüze koyuyorlar. Ulan, tabii ki o benden çok bilecek, tabii ki o benden hızlı çözecek! Dur aklından geçeni söyleyeyim, doğrudur, bizim gibi çocukların da iyi bir üniversitede okuması mümkün tabii. Oluyordur. Olmuştur. Ama hep mucize gibidir, a’biciğim. Televizyona çıkarırlar o çocuğu. Anası babası ağlar. Çünkü bu çocukların her başarısı dramatiktir, oğlum. Çocuk bile, o, çocuk aklıyla bilir, aslında kendisine ayrılan payın elindeki olmadığını. Dünyanın kendisine vermeyi düşündüğünden fazlasını zorlayarak almıştır. Bütün dünyayla mücadele etmiştir, Final dergisinin, Güven-der yayınlarının, kitapların, testlerin arasında. Ama hayat, mücadele değildir, a’biciğim. Mücadele olmasın hayat. Ben hiç sevmem mücadeleyi. Hem böyle mücadeleyle gelen galibiyet insanı mutlu etmez, hırslandırır. Hırs, ne berbat bir şeydir, a’biciğim.
    Bu sözlerin birazını o söyledi, birazını ben söyledim. Ayrı ayrı konuşma çizgileri açma gereği görmedim. işin aslı, birbirlerine serçe parmaklarını verip masamızın üzerinde dönen sözlerimizi nereden böleceğimi bilemedim.
    Konuştuk, güldük, sustuk. Sonra Fahri, gel seni limana, kaldığımız yere zütüreyim, arkadaşlarla tanıştırayım. Onların da fahriliği benimkinden az değildir, dedi. Çayları ödedik, çıktık. Yürümeye başladık. izmir, göğsünü, sarı tüylü, esmer kollarıyla, serin bir çarşafa sıkıştırmış, ertesi sabah yapacağı hinlikleri planlayan şımarık bir kız çocuğu gibi uzanıyordu. Yatıyordu ya gözleri cin gibiydi. Uyumasına daha baya vardı. Yürüdük. Fahri çok uzun süre susamıyordu:
    - Bazen delirecek gibi oluyorum. Vereyim istifamı diyorum. Sonra çocuklarım geliyor gözümün önüne. Zar zor bir kapıya girmişiz, sabret, diyorum. Zaten bu işe taklayla girdim. Öyle bakma, hakkımdı. Ancak hakkımı bile taklayla alabildim.
    - Nasıl yani?
    Tümünü Göster
    ···
  10. 10.
    0
    tepki geldikçe yazıyorum panpalar. daha yeni başladık, olaylar olaylar *
    ···
  11. 11.
    0
    >menu
    =>start (x3)

    >select

    =>1:short -funny
    >2:long love -passion
    ==>3:loneliness
    ···
  12. 12.
    0
    - Ben bu işe girdiğim zaman KPSS falan yoktu. Her kurum ayrı sınav açıyordu. TCDD Altıncı Bölge Müdürlüğü, güvenlik görevlisi alacakmış, dediler. A’bim, şu sınava gir yoksa sen bu hımbıllıkla aç kalırsın, dedi. Girdim. Beş kişi alınacak, bin kişi başvurmuş, birinci oldum. Bininci değil ha birinci… Benden sonraki beş kişiyi aldılar, beni almadılar.
    - Nasıl almazlar?
    - Almazlar a’biciğim, benim adım Fahri.
    - Doğru ya. E, nasıl girdin?
    - Önce mücadele ettim. Osmaniye’de oturuyoruz. Haftada bir Mersin’e gidiyordum. Beni işe alın, diyordum. Her gitmeme, bir hafta sonra gel, senin şu kâğıt ekgib, onu da al, diyorlardı. Evrak eksiği bitmiyordu. ilmühaberler, fotoğraflar, sağlık raporu, sabıka kaydı, cart kaydı, curt kaydı… Yol parası da bana kayıyordu tabii. Haftalarca evrak zütürdüm. Sonra bir gidişimde, yine, haftaya gel, dediler. Ne ekgib, ne getireyim, dedim. Bir şey getirme, sen şimdi git, haftaya gel dediler.
    - Hayda!
    - Adamlara da hak vermek lazım… Var olan bütün evrak türlerinden bir asıl, iki aslına uygun, beş suret getirmişim. istenecek anamın nikâhından başka bir şey kalmamış. Onu da istemeye terbiyesizlikleri yetmemiş olacak. Eve döndüm. Memlekette bir hafta dolandım. Rüşvet versem dedim, para bulamadım. Araya adam soksam… Kimi sokacaksın? Tanıdığım herkes fahri. Hepsi, zamanında, Abdo Dayı’nın tayına bir kez olsun hallenmiştir. Hallenmese de gönlü kaymıştır. Gerçi ne eşekçiler başımıza adam oldu ya benim tanıdığım yoktu. Bir hafta geçti gitti. Elde hiçbir şey yok. Mersin otobüsüne bindim. iyi, dedim, gidip o personel işleri şefini döverim, hiç olmazsa biraz keyfim yerine gelir. Mersin’e vardık. Otobüsten indim. O zaman seçim zamanı… istasyona doğru yürürken (…) Partisi bilmem ne adayı Bilmemkim Bilmemneoğlu’nun seçim bürosunu gördüm. Kafamda bir elektrik çaktı. Lan Fahri, dedim, mücadeleyle olmadı, dayakla da olmaz, gel biz senle bir takla atmaya çalışalım. Tamam mı? Tamam. Adamın adını, soyadını, adresini bir kâğıda yazdım, kâğıdı cebime koydum. istasyona vardım. Sen, personel işleri şefini bir döversin. On dakikaya kalmadı, ambulanslı polisli bir maceradan sonra kendimi nezarette buldum. Tabii polisten iade-i dayağımı da fazlasıyla aldım. Polis, yorulup beni bırakınca, “a’bi, tamam” dedim. “Bir daha Mersin’e adımımı atmam. Ama eve gidecek yol param yok. Şu adreste benim dayım oturur. Nerdedir ben bilmiyorum? Beni oraya zütürün, bir yol parası alayım.” Polis elimden kâğıdı aldı. Güldü. Şimdi bu adam senin dayın mı, dedi. Dayım a’bi, dedim, annemin ağabeyi. Polis, gel gidelim bakalım, dedi. Yalancı çıkarsam da ne yapacağını net olarak anlattı. Bana inanmadı ama her ihtimale karşı ağzımın yüzümün kanını temizledi. Yara bandı falan yapıştırdı. Seçim bürosuna vardık. Kapıdaki resme iyice baktım. Gider yanlış adama sarılırım da ağzıma sıçarlar, diye çok korktum. Neyse ki fazla kalabalık kalmamıştı. “Dayımı” hemen buldum. Aşkla eline atıldım, üç kere öptüm. Dayıcığım nasılsın, dedim, anamın babamın hep selamı var. Bütün köy sana duacı dedim. Göbeği ileri, ensesi geri bir adamdı dayım. Vay yeğenim, otur, dedi. Yeğenime bir çay getirin, dedi.
    - Nasıl ya?
    Tümünü Göster
    ···
  13. 13.
    0
    beyler tepkiler?
    ···
  14. 14.
    0
    upupupupupu
    ···
  15. 15.
    0
    iyi gidiyorsun panpa iki saate gelir devam ederim okumaya
    ···
  16. 16.
    0
    eyvallah panpa. bir tek arada uplamak koyuyor insana.
    ···
  17. 17.
    0
    upupupupupupu
    ···
  18. 18.
    0
    o zaman bu hikayenin sonunu getiriyorum beyler. bu ilkti, hikayelerime bir giriş gibi oldu. daha sonra daha iyilerini paylaşıcam.
    ···
  19. 19.
    0
    - Nasılı var mı! Adam, bir hafta sonra seçime girecek kardeş. O ara kim ona dayı dese o da yeğenim diye sarılacak elbet. Millet, dayı desin diye ölüyor adam. Oturdum, çay getirdiler. Dayımla muhabbete başladık. Anamı babamı, köylüyü sordu. Bizimkiler yeni hacı oldular Allahın izniyle, hep senin için dua ediyorlar dayı, dedim. Allah razı olsun, inşallah mübarek ağızların duaları kabul olacak yeğenim, dedi. Amin! dedim. Yüzüme gözüme ne olduğunu sordu. Polise şöyle bir baktım. Bembeyaz olmuş. Köpek kovaladı da düştüm, dedim. Bu memur bey sağ olsun, yardım etti, pansuman ettirdi, dedim. Aman yeğenim, kendine dikkat et, sen bize lazımsın, dedi. Polise teşekkür etti. Kahramanlığından ötürü kendisini tebrik etti. Polis yutkundu, kulağıma eğildi: aman para isteme, dedi. Olur mu ya, yol param yok, dedim. Hâlbuki para istesem belki de foyam ortaya çıkardı ama naz yapıyordum. Polis taklayı yemişti bir kere. Ben sana para veririm, ondan isteme ayıp olur, harçlık da veririm, çorba içer tantuni yersin, dedi. Dayımla vedalaştım. Öpüştüm. Çok çok selam yükledi. Dualarını ekgib etmesinler, sen de bir ihtiyacın olursa gel beni bul, dedi. Polisten para aldım. En yağlısından bir buçuk tantuni yedim. Otobüse bindim eve döndüm. Beklediğim gibi, iki gün sonra personel işlerinden bir kağıt geldi. Gel, pazartesi işe başla, yazıyor. Yanisi şu ki, o polis, istasyonu da arayıp nasıl bir belaya bulaştıklarını anlatmış, sağ olsun. işte böylece işe girdim.
    - Fahri, sen bambaşka bir adammışsın be!
    ···
  20. 20.
    0
    - Yaa, kafam çalışır aslında. Mesela ilkokuldan sonra Robert Koleji’ni yüzde yetmiş bursla kazandım.
    - Hadi canım, gittin mi? Gitmedin. Niye gitmedin peki? Paran mı yoktu?
    - Yok, babam da maşallah para vardı. Biz, çok görmedik ama sağa sola dağıtacak kadar vardı. Lakin babam, bu yaşta yatılı okula gidersen muallak ederler seni, dedi. Göndermedi.
    - Yok be!
    - Valla öyle. muallak olmadık da ne oldu, hesabı var mı sanki şimdi yediğimiz… te Allah’ım. Neyse, bak bizim malikâne burası.
    Liman işletme Müdürlüğü binasını gösterdi. Yürüdük. Binaya girdik. Kapıdaki güvenlik görevlilerine selam verdik. Alt kata indik. Boruların, kazanların, hortumların, farelerin yanından, karanlık bir koridordan geçtik. Bir odaya girdik. Burası, tek ve küçücük penceresinden içeriye liman ambarlarındaki bitlerin tembel tembel uçtuğu, yirmi beş otuz metrekarelik bir odaydı.

    okuyan herkese eyvallah. daha yoğun bir ortamda, daha iyi bir hikayeyle görüşmek üzere.
    ···