-
1.
+1ben hikayelerimi paylaşmam beyler ama içimden geldi sizinle eski, ilk hikayelerimden birini paylaşıcam. hikaye okumayı seviyorsunuz amk biliyorum. öyle çok heyecanlı, aksiyonu bol falan değil; ama muzip, dili eğlenceli bir hikaye sayılır. birkaç kişi başla derse, başlıcam. okuyan müptelası olacak eminim.
-
2.
+1uplatmayın abi, hevesimi kaçırmayın. bir şey diyin. paylaşma derseniz paylaşmıcam.
-
3.
+1beyler :/
-
4.
+1başlayayım lan :/
-
5.
+1başlıyorum?
-
6.
0beyler siz seçin hikayeyi üç seçenek vereyim:
1. muzip, kısa eğlenceli.
2. uzun hikaye, aşk, tutku, dram.
3. yalnızlık. -
7.
0başlıyorum, hikayemizin adı limanda bir umut
-
8.
0“A’biler, geçen gün, liman kapısında nöbetteyim. Hafta sonu, gelen giden çok az… Karşı yoldan bir kadın girişe doğru hırsla geldi. Kocaman şapkası, kocaman güneş gözlükleri var. Üzerinde pijama gibi bir elbise… Deli sandım.
- Hop, nereye gidiyo’n lan, dedim.
- Buranın yetkilisi kim? Şikâyete geldim şikâyete, dedi.
Baktım konuşması düzgün; deli değil de zengin galiba, diye düşündüm. Sonra dedim ki, kendi kendime, ulan hep fakir deli olacak değil ya bu da zengin delidir.
- Ne istiyorsun, dedim.
- Şikâyet edeceğim. Yetkili yok mu, dedi.
- Bugün buranın yetkilisi de patronu da çaycısı da benim, dedim. De bakim, neymiş şikâyetin? -
9.
01'i anlatıyorum. girişi yaptım, duruma göre devam ya da tamam dersiniz.
-
10.
0Gözlüklerini çıkardı. Bir baktım Şenay D… Var ya şu ünlü şey… Neydi ki bu kadın? Eee, ünlü şey… Ünlü işte ya… Ünlü. Bana baktı, baktı:
- Ben, şu karşıdaki (…) Tower’ın on altıncı katında oturuyorum. Dün akşamüzeri limandaki gemilerden birinin bacasından bir duman çıktı. Aman Allah’ım, kapkara bir şey. izmir’i dumana boğdu. Ev-Ka taraflarını, Karşıyaka’yı göremez oldum.
- Eee, dedim.
- Bakın, eee, diyorsunuz. Eee, demeyelim. Güzel izmir’imizi mahvediyorlar. izmir sevilesi bir yer. Koruyalım izmir’i, dedi.
- Valla haklısın, dedim. Hani ben de şu karşıdaki (…) Tower’ın on altıncı katında, ne on altısı ikinci katında otursam ben de izmir’i severim. Bayılırım izmir’e. izmir gibi güzel yer var mı, o zaman. Ama ben şu karşıdaki işletme binasının kazan dairesinde yaşıyorum. Yirmi yedi aydır. Yirmi yedi ayın her günü izmir’den ayrı ayrı tiksindim.
- Lütfen böyle demeyin, dedi, izmir hepimizin.
- Tamam, dedim, tamam. Şikâyetini bak buraya yazıyorum. Bak, günlük raporuma yazdım. “Gemiler çok duman çıkarıyor, izmir’i kirletiyorlar, diye bir şikâyet alındı.” Ama ben sana bir şey diyeyim mi?
Hakikaten işine yarayacak bir şey diyeceğimden emin, gözlerini gözlerime dikti:
- Evet?
- O, dün akşam, kapkara dumanıyla Güzel izmir’i zehirleyen geminin sahibi var ya…
- Evet?
- O da büyük ihtimalle şu karşıdaki (…) Tower’ın on yedinci on sekizinci katında falan oturuyordur. Yani, senden en fazla iki üç kat yukarıdadır. On altı kat aşağı inip benim gibi davarla muhatap olacağına, iki kat yukarı çıkıp armatör adamla muhabbet et. Yapmayın efendim, de. Şöyle entelektüel, böyle Güzel izmirli anlat derdini. Hem, bak hele, sen böyle on altı kat aşağı iner şikâyetini söylersin, ben seni dinlerim. Ama ben on sekiz kat yukarı çıkıp “sizden şikâyet var” dersem. Beni on sekizinci kattan sallandırırlar. işte o zaman tersten görürüm Güzel izmir’i.” -
11.
0okunmayacaksa devam etmicem beyler, boşuna harcamayayım hikayeyi. emek var işin içinde.
-
12.
0Fahri anlattıkça, izmir Limanı işletme binasının kazan dairesinde yaşayan on dört adam, keyifleniyor, çay karıştırıyor, kahkaha atıyordu. Sanki intikamları alınmıştı. Rahatlıyorlardı. Burası, tek ve küçücük penceresinden içeriye liman ambarlarındaki bitlerin tembel tembel uçtuğu, yirmi beş otuz metrekarelik bir odaydı. On dört güvenlik görevlisi, yirmi yedi aydır ha çıktı ha çıkacak durumdaki tayinlerini bekliyorlardı. Ne memleketlerine dönebiliyor, ne adam gibi izmir’e yerleşebiliyorlardı.
Ben ilk olarak Fahri ile tanıştım. Konak iskelesi’nin yanında bir kahvede oturmuş gelen geçeni izliyordum. Kalabalık bir akşamüstü… Bütün masalar doluydu. Uzun boylu, zayıf, gerçek yaşından hayli ihtiyar göründüğünü yaşını bilmeden de fark edebileceğiniz bir adam, karşıma dikildi: -
13.
0- Oturacak yer yok da… Siz de teksiniz… Masanıza oturabilir miyim? Bir çay içip kalkacağım zaten, dedi.
- Tabii, buyurun, dedim.
Önümüzde ne gazete ne kitap, hiçbir oyalantı olmadığından biraz gergin bir susuş yaşadık. Sonra o dayanamadı:
- Benim adım Fahri, dedi.
- Memnun oldum, ben de Furkan.
- Fahri işte…
- Evet.
- Hani derler ya fahri doktor, fahri üye… Öyle. Kolpa, dandik yani.
- Estağfurullah, dedim.
Fahri, dolmuşmuş meğer. Anlattı da anlattı. izmir’den önce Mersin’de on iki yıl çalışmış. Evlenmiş, ev almış. Yerleşmiş. Üç tane kızı varmış. Melek gibi çocuklarmış. Fotoğraflarını da gösterdi.
- Zeynep daha çok küçük, onun fotoğrafı yok. Çekmedik daha.
- Çok güzel çocuklar, maşallah.
- Küstüler şimdi bana, telefona gelmiyorlar. Anneleri zorla tutuşturuyor ellerine, yalvarıyorum, cık, konuşmuyorlar.
- Niye?
- Geçen gün bana, internet kafeye git de kameralı konuşalım babacığım, dediler. Gittim, konuştuk. Öyle daha kötü, çok kötü oldum. Karşında görüyorsun, gidemiyorsun, dokunamıyorsun. Bir de internet kafe rahatsız bir yer. Konuşamıyordum. Sizi seviyorum, yazarken utanıyor, sağa sola bakıyordum, okuyan var mı, diye. Sağımda solumda neler oluyordu, neler. Az sonra dımdızlak adamların harala gürele sevişecekleri ekrana, el kadar kızlarımın görüntüsünün yansıması da beni ayrı bir sinir ediyordu. Şimdi sen manyaklık bu diyeceksin. Doğrudur, insan çok özleyince manyaklaşıyor demek ki. -
14.
0adam rezerv etmiş, duygulandım. ben bu hikayeyi kimse okumasa da paylaşırım artık.
-
15.
0- E, niye küstüler?
- Ha, onu anlatıyordum. internet kafeye gittiğim günün akşamı sıkıntıdan uyuyamadım. Ağladım. Bir de ben yurt gibi bir yerde kalıyorum şimdi. Ağlayamıyorsun da kalabalığın içinde. Kızlar, ertesi günü, baba yine internet kafeye gitsene, diye mızmızlandılar. Gitmedim. Küstüler. Konuşmuyorlar.
Boşlar gitti; dolular geldi. Fahri anlattı. Mersin’deki günleri. Karısını, çocuklarını, izmir’e nakledilişini… Bir yerde, yahu Fahri, dedim, ben azıcık hukuk bilirim. Sizin bu nakil işi kanuna aykırı olmuş. Şikâyet etseydiniz ya.
- Doğru diyorsun, dedi. Şikâyet etseydik nakil iptal olurmuş. Süreyi kaçırmışız. Gençken bu memleketin insanı koyun, nereye sürsen oraya gider, derdim. Ben de farklı değilmişim. Sonradan açtık bir dava. Açmaz olaydık. Danıştay’da o daireden o daireye dönüyor. iptal kararı ha çıktı ha çıkacak diye buraya da yerleşemiyoruz. Gerçi ben biliyorum, evi buraya taşıdığım gün, o iptal kararı çıkar. Taşımadan da çıkmaz gavur. Doğru, altmış gün içerisinde itiraz etseydim, beni geri Mersin’e paşa paşa göndereceklerdi. Etmedim. Cehalet… Bakma üniversite de okudum, anayasa hukuku, şu hukuku, bu hukuku gördüm. Sekiz yılda da olsa, bir açık öğretim kamu yönetimi diploması aldım. Gerçi bana kendini yönettirecek kamunun ben ta…
Fahri peştamalın kenarından okkalısından bir küfür savurdu. Utandı. Bana baktı:
- Mersin’de aile babasıydım, burada serseri oldum. Kusura bakma, dedi.
- Canını sıkma, ben de az serseri değilim bu aralar.
Benim bozulmadığımı görünce Fahri rahatladı, devam etti. Artık anasına, avradına, Allah’ına, kitabına söverek anlatıyordu. Beşer tane çay içmiştik herhalde. insan çay sarhoşu da olurmuş. Üniversiteden, derslerden falan bahsederken Fahri birden gürledi: -
16.
0- Ben bu ÖSS’ye de karşıyım arkadaş!Tümünü Göster
- Hayda, niye be Fahri?
- Herkese aynı soruları soruyorlar.
- E, ne olacaktı?
- A’biciğim, ben liseyi Abdo Dayı’nın tay ..ktiği yerde okudum, öbür adam kolej mezunu. Adam, liseyi bitirdiğinde en az üç yabancı dili şakır halde; ben Türkçeyi zor konuşuyorum. Hani derler ya, derdimi anlatabilecek kadar ingilizce biliyorum, diye. Ben işte anadilimi o kadar biliyorum. Nidelim ki şimdiki dertlerimi anlatmaya Türkçem de yetmiyor. Sonra getirip aynı soru kitapçığını önümüze koyuyorlar. Ulan, tabii ki o benden çok bilecek, tabii ki o benden hızlı çözecek! Dur aklından geçeni söyleyeyim, doğrudur, bizim gibi çocukların da iyi bir üniversitede okuması mümkün tabii. Oluyordur. Olmuştur. Ama hep mucize gibidir, a’biciğim. Televizyona çıkarırlar o çocuğu. Anası babası ağlar. Çünkü bu çocukların her başarısı dramatiktir, oğlum. Çocuk bile, o, çocuk aklıyla bilir, aslında kendisine ayrılan payın elindeki olmadığını. Dünyanın kendisine vermeyi düşündüğünden fazlasını zorlayarak almıştır. Bütün dünyayla mücadele etmiştir, Final dergisinin, Güven-der yayınlarının, kitapların, testlerin arasında. Ama hayat, mücadele değildir, a’biciğim. Mücadele olmasın hayat. Ben hiç sevmem mücadeleyi. Hem böyle mücadeleyle gelen galibiyet insanı mutlu etmez, hırslandırır. Hırs, ne berbat bir şeydir, a’biciğim.
Bu sözlerin birazını o söyledi, birazını ben söyledim. Ayrı ayrı konuşma çizgileri açma gereği görmedim. işin aslı, birbirlerine serçe parmaklarını verip masamızın üzerinde dönen sözlerimizi nereden böleceğimi bilemedim.
Konuştuk, güldük, sustuk. Sonra Fahri, gel seni limana, kaldığımız yere zütüreyim, arkadaşlarla tanıştırayım. Onların da fahriliği benimkinden az değildir, dedi. Çayları ödedik, çıktık. Yürümeye başladık. izmir, göğsünü, sarı tüylü, esmer kollarıyla, serin bir çarşafa sıkıştırmış, ertesi sabah yapacağı hinlikleri planlayan şımarık bir kız çocuğu gibi uzanıyordu. Yatıyordu ya gözleri cin gibiydi. Uyumasına daha baya vardı. Yürüdük. Fahri çok uzun süre susamıyordu:
- Bazen delirecek gibi oluyorum. Vereyim istifamı diyorum. Sonra çocuklarım geliyor gözümün önüne. Zar zor bir kapıya girmişiz, sabret, diyorum. Zaten bu işe taklayla girdim. Öyle bakma, hakkımdı. Ancak hakkımı bile taklayla alabildim.
- Nasıl yani? -
17.
0tepki geldikçe yazıyorum panpalar. daha yeni başladık, olaylar olaylar *
-
18.
0- Ben bu işe girdiğim zaman KPSS falan yoktu. Her kurum ayrı sınav açıyordu. TCDD Altıncı Bölge Müdürlüğü, güvenlik görevlisi alacakmış, dediler. A’bim, şu sınava gir yoksa sen bu hımbıllıkla aç kalırsın, dedi. Girdim. Beş kişi alınacak, bin kişi başvurmuş, birinci oldum. Bininci değil ha birinci… Benden sonraki beş kişiyi aldılar, beni almadılar.Tümünü Göster
- Nasıl almazlar?
- Almazlar a’biciğim, benim adım Fahri.
- Doğru ya. E, nasıl girdin?
- Önce mücadele ettim. Osmaniye’de oturuyoruz. Haftada bir Mersin’e gidiyordum. Beni işe alın, diyordum. Her gitmeme, bir hafta sonra gel, senin şu kâğıt ekgib, onu da al, diyorlardı. Evrak eksiği bitmiyordu. ilmühaberler, fotoğraflar, sağlık raporu, sabıka kaydı, cart kaydı, curt kaydı… Yol parası da bana kayıyordu tabii. Haftalarca evrak zütürdüm. Sonra bir gidişimde, yine, haftaya gel, dediler. Ne ekgib, ne getireyim, dedim. Bir şey getirme, sen şimdi git, haftaya gel dediler.
- Hayda!
- Adamlara da hak vermek lazım… Var olan bütün evrak türlerinden bir asıl, iki aslına uygun, beş suret getirmişim. istenecek anamın nikâhından başka bir şey kalmamış. Onu da istemeye terbiyesizlikleri yetmemiş olacak. Eve döndüm. Memlekette bir hafta dolandım. Rüşvet versem dedim, para bulamadım. Araya adam soksam… Kimi sokacaksın? Tanıdığım herkes fahri. Hepsi, zamanında, Abdo Dayı’nın tayına bir kez olsun hallenmiştir. Hallenmese de gönlü kaymıştır. Gerçi ne eşekçiler başımıza adam oldu ya benim tanıdığım yoktu. Bir hafta geçti gitti. Elde hiçbir şey yok. Mersin otobüsüne bindim. iyi, dedim, gidip o personel işleri şefini döverim, hiç olmazsa biraz keyfim yerine gelir. Mersin’e vardık. Otobüsten indim. O zaman seçim zamanı… istasyona doğru yürürken (…) Partisi bilmem ne adayı Bilmemkim Bilmemneoğlu’nun seçim bürosunu gördüm. Kafamda bir elektrik çaktı. Lan Fahri, dedim, mücadeleyle olmadı, dayakla da olmaz, gel biz senle bir takla atmaya çalışalım. Tamam mı? Tamam. Adamın adını, soyadını, adresini bir kâğıda yazdım, kâğıdı cebime koydum. istasyona vardım. Sen, personel işleri şefini bir döversin. On dakikaya kalmadı, ambulanslı polisli bir maceradan sonra kendimi nezarette buldum. Tabii polisten iade-i dayağımı da fazlasıyla aldım. Polis, yorulup beni bırakınca, “a’bi, tamam” dedim. “Bir daha Mersin’e adımımı atmam. Ama eve gidecek yol param yok. Şu adreste benim dayım oturur. Nerdedir ben bilmiyorum? Beni oraya zütürün, bir yol parası alayım.” Polis elimden kâğıdı aldı. Güldü. Şimdi bu adam senin dayın mı, dedi. Dayım a’bi, dedim, annemin ağabeyi. Polis, gel gidelim bakalım, dedi. Yalancı çıkarsam da ne yapacağını net olarak anlattı. Bana inanmadı ama her ihtimale karşı ağzımın yüzümün kanını temizledi. Yara bandı falan yapıştırdı. Seçim bürosuna vardık. Kapıdaki resme iyice baktım. Gider yanlış adama sarılırım da ağzıma sıçarlar, diye çok korktum. Neyse ki fazla kalabalık kalmamıştı. “Dayımı” hemen buldum. Aşkla eline atıldım, üç kere öptüm. Dayıcığım nasılsın, dedim, anamın babamın hep selamı var. Bütün köy sana duacı dedim. Göbeği ileri, ensesi geri bir adamdı dayım. Vay yeğenim, otur, dedi. Yeğenime bir çay getirin, dedi.
- Nasıl ya? -
19.
0beyler tepkiler?
-
20.
0upupupupupu
-
düşünsenize o kadar galaksi
-
ccc rammstein ccc günaydın diler 27 12 2024
-
gran torino adlı yazarı öldürmekkk
-
vikings bir arkadaşlarla kendi aramizda konuştuk
-
hesabı çocuğuma devretmeme az aldı
-
kamilin turkiyedeki hayattan haberi yok
-
kayra korkudan entryde silsen
-
konstant dayı bize kötü örnek oluyor
-
sözlüğün yeni gerizekalı kezbanına
-
şikayetvarda inci sözlük
-
kıtabın sonunda
-
akp şuanda güç zehirlenmesi yaşıyorrr
-
sozlugu hwngi uwuspu cucwgu yavaslatiyorsa
-
ulkenin icinden gecmisler adam hala kurt turk
-
eskiden interneet
-
twitterde cuckold videolara bakarken
-
beyler endonezya baliye gitmeyi planlıyorum
-
golge reyiz
-
31 mutluyken yapılir
-
tyler dursun adlı yazarın bacısı foto atdı
-
bizimkilerdeki dunkof komik mi
-
düşünsenize bu adam sizin babanız
-
motorkız bana angut demiş başlıkta
-
evde duvarlari yumraklarim genelde
-
olm bu mustafa şoray
-
nerdeyse günün 24 saati radyo dinliyorum
-
beyler sizee ciddii birr sorum var
-
kürt olsaydım pkklı
-
2008li biriyle ayni sozlukte yazmak
-
düzensiz vücutlu milf kadın
- / 2